DAVADAN FERAGAT EDİLMESİNDEN SONRA ASLİ MÜDAHALE TALEBİ GEÇERLİ KABUL EDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Nis
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/1-129
KARAR NO   : 2020/770

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                                 :
Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                                           : 30/05/2019
NUMARASI                                   : 2018/450 - 2019/145
DAVACILAR                                  : 1- M.İ. 2- S.K.
                                                         3- H.K. 4- Ö.K.
                                                         5- M.K. vekilleri Av. İ.K. vd.
DAVALI                                         : İ.B. vekili Av. G.K.G.
ASLİ MÜDAHALE TALEP EDEN : U.K.

1. Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın feragat nedeniyle reddine, asli müdahale talebinin ise feragatten sonra yapılmış olması nedeniyle reddine ilişkin karar, asli müdahale talebinde bulunan vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asli müdahale talebinde bulunan Ufuk K. tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; Bodrum İlçesi, Gökçebel Köyü, 2.0 ada 5 parsel sayılı taşınmazın müvekkillerinin murisleri Hatice K. ile Mehmet K.'e ait iken tayin ettikleri vekilleri aracılığıyla Mehmet K.'e ait payların 29.11.1999 ve 11.01.2000 tarihlerinde, Hatice K.'e ait payın da 19.04.2000 tarihinde davalı İbrahim B.'ya temlik edildiğini, ancak temliklere esas vekaletnamelerin düzenlendiği tarihlerde her iki mirasbırakanın hukuki işlem ehliyetine sahip olmadığını, bu durumun tüm köy halkı tarafından bilindiği gibi vekiller tarafından da bilindiğini, bu arada 5 parsel sayılı taşınmazın tevhit ve ifraz işlemleri sonucunda 2.0 ada 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazlara revizyon gördüğünü ileri sürerek, ehliyetsizlik hukuksal sebebine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.

Davalı Cevabı:

5. Davalı İbrahim B. vekili cevap dilekçesinde; iddianın dayanaktan yoksun olduğunu, muris Hatice K.'in pay devrinden sonra vesayet altına alındığını, Mehmet K. hakkında ise bir vesayet kararı bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı: 

6. Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.03.2013 tarihli ve 2006/324 E., 2013/356 K. sayılı kararı ile; Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre mirasbırakan Hatice K.'in 18.04.2000 tarihinde hukuki işlem ehliyetine sahip olmadığı, bu nedenle anılan tarihli vekaletname ile gerçekleştirilen işlemin iptali gerektiği, muris Mehmet K.'in ise hukuki işlem ehliyetinin bulunup bulunmadığının tıbbi açıdan tespit edilemediği, böyle olunca davacıların bu mirasbırakan yönünden iddialarını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.11.2014 tarih ve 2014/11741 E., 2014/17903 K. sayılı kararı ile dava konusu 2.0 ada 5 parsel sayılı taşınmazın tevhit ve ifraz işlemleri sonucunda 2.0 ada 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, böyle olunca muris Hatice'ye ait payın bu parsellerden hangisine gittiğinin saptanması, her iki parsele gittiğinin belirlenmesi halinde uzman bilirkişiden rapor alınarak murise ait payın parsellere oranlanması suretiyle karar verilmesi gerekirken infazı mümkün olmayacak şekilde, tapu kütük sayfası kapatılan 5 parsel sayılı taşınmaz hakkında karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile karar bozulmuştur.

9. Mahkemece 03.09.2015 tarihli duruşmada bozma kararına uyulmasına karar verilmiş ise de davacılar 02.10.2015 tarihinde sundukları dilekçeler ile davadan feragat ettiklerini bildirip, aynı gün açılan duruşmada mahkeme huzurunda da feragat beyanında bulunmuşlardır. 

Asli Müdahale Talebi:

10. Asli müdahale talebinde bulunan Ufuk K. vekili 08.10.2015 harç tarihli dilekçesinde; davacıların çekişme konusu taşınmazın satışını Bodrum 7. Noterliğinin 27.09.2011 tarih ve 8930 yevmiye numaralı sözleşmesi ile müvekkiline vaat ettiklerini, bu nedenle davanın kabulü halinde müvekkilinin haklarının doğrudan etkileneceğini, ayrıca davadan feragat edilmiş ise de aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunan davacıların Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 60. maddesi uyarınca birlikte hareket etmek zorunda olduklarını, ancak davacı Melek K.'ın Bodrum Devlet Hastanesi Baştabipliğinin 10.10.2011 tarihli raporuna göre hukuki işlem ehliyetine haiz olmadığını, bu nedenle davadan feragatinin hükümsüz olduğunu, zorunlu dava arkadaşlarından sadece bir kısmının davadan feragat etmesinin de hukuken bir sonuç doğurmayacağını ileri sürerek, satış vaadi sözleşmesi nedeniyle dava konusu taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemenin İkinci Kararı:

11. Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2015 tarih ve 2015/343 E., 2015/587 K. sayılı kararı ile davacıların feragat beyanlarının usul hukukuna uygun şekilde tespit edildiği, davadan feragatin karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurduğu, asli müdahale talebinin ise HMK'nın 65. maddesine göre hüküm verilinceye kadar mümkün olduğu, ancak asli müdahale talebinin feragatten sonra yapıldığı, ayrıca feragat tarihinde mahkemece davaya bakmaktan el çekildiğinden davacılardan Melek K.'ın ehliyetsiz olduğu iddiasının incelenemeyeceği gerekçesi ile asıl davanın feragat nedeniyle, asli müdahale talebinin ise kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragatten sonra yapılmış olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire İkinci Bozma Kararı:

12. Mahkemenin yukarıdaki kararına karşı bu defa asli müdahale talebinde bulunan Ufuk K. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.07.2018 tarih ve 2016/8879 E., 2018/11731 K. sayılı kararı ile;

"... Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nun 311. maddesinde "Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur..." düzenlemesine yer verilmiştir. 

Eldeki davada, davacıların davalarından feragat ettikleri anda kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğduğu noktasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece, feragat ile dosyadan el çekildiğinin kabul edilmesi kural olarak doğrudur. 

Ancak Ufuk K., 08.10.2015 tarihinde harçlandırdığı dilekçesi ile eldeki davanın taraflarını davalı olarak göstererek dava konusu taşınmazlar üzerinde farklı bir hukuki nedene dayanarak bağımsız bir hak talebinde bulunmuştur. Bu hak talebinde bulunurken her ne kadar kendisini davaya asli müdahale eden olarak göstermiş ise de; Ufuk K.’ın anılan dilekçesinin varlığı karşısında ayrı bir dava açtığının kabulü hem usul ekonomisinin hem de mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmamasının bir gereğidir. 

Hâl böyle olunca; Ufuk K. tarafından usulüne uygun açılmış bir davanın mevcut olduğu gözetilerek, Ufuk K.’ın açtığı davanın eldeki davadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesi ve iddialarının dinlenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır..." gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

14. Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.05.2019 tarihli ve 2018/450 E., 2019/145 K. sayılı kararı ile HMK'nın 65/1. maddesinde, bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen veya tamamen hak iddia eden üçüncü kişinin, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabileceği hükmünün yer aldığı, 2. fıkrasında da asli müdahale davası ile asıl yargılamanın birlikte yürütülüp karara bağlanacağının emredici şekilde düzenlendiği, olayda ise asıl davanın feragat nedeniyle 02.10.2015 tarihinde kesin olarak sonlandığı, Ufuk K.'ın bu tarihten sonra açıkça asli müdahale talebinde bulunduğu, asıl davanın tarafları arasındaki dava sona erdiğinden bu davanın taraflarını davalı göstererek müdahil olunmasının mümkün olmadığı, bozma ilamında belirtildiği şekilde bu talebin ayrı bir dava gibi kabul edilip ve tefriki sonucunda görülmesinin de mümkün olmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı asli müdahale talebinde bulunan Ufuk K. tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ehliyetsizlik nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteği ile açılan eldeki davada, tüm davacıların 02.10.2015 tarihinde davadan feragat ettikleri, asli müdahale talebine ilişkin 08.10.2015 harç tarihli dilekçede ise yapılan feragatin hükümsüz olduğu ileri sürülerek dava konusu taşınmazın satış vaadi sözleşmesi nedeniyle Ufuk K. adına tescilinin talep edildiği gözetildiğinde; feragat tarihinden sonra ancak davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin karardan önce yapılan asli müdahale talebine değer verilip verilemeyeceği, usul ekonomisi ve mahkemeye erişim hakkı nedeniyle ayrı bir dava açıldığının kabul edilip edilemeyeceği, varılacak sonuca göre asıl dosyadan tefriki ile ayrı bir esasta görülmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Bilindiği gibi bir dava sonucunda ulaşılan kesin hüküm, kural olarak o davanın tarafları bakımından bağlayıcıdır. Bazı durumlarda ise yargılama sonucunda verilen karar üçüncü kişilerin haklarını da etkileyebilir. Bu nedenle, davanın tarafları dışındaki üçüncü kişilere yargılamaya müdahale hakkının verilmesi gerekir. Böyle bir hukuki imkanın tanınması özellikle yargılama hukukuna egemen olan adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkı ve usul ekonomisi ilkelerinin işlerlik kazanması açısından önemlidir.

18. Davanın tarafları dışındaki üçüncü kişilerin görülmekte olan bir davaya müdahalesi ise asli müdahale ve fer'i müdahale kurumları sayesinde mümkün olmaktadır. 

19. Medeni yargılama hukukunda 6100 sayılı HMK'nın yürürlüğe girmesinden önce asli müdahaleyi düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamasına karşın, gerek doktrin gerekse Yargıtay kararlarında bir davaya asli müdahalenin mümkün olduğu kabul edildiğinden yeni kanun çalışmaları sırasında bu husus dikkate alınmış ve asli müdahale kurumu yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. 

20. Davaya asli müdahalenin düzenlendiği HMK'nın 65. maddesi; "Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir.
Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır"
hükmünü taşımaktadır.

21. Madde gerekçesinde ise; "...Aslî müdahale, çelişkili kararların önüne geçmek, gerçeğin ortaya çıkartılması, usul ekonomisi, hukukî dinlenilme hakkının tam gerçekleştirilmesi, muvazaalı yargılamaların önüne geçmek gibi amaçlara hizmet eden bir kurumdur.

Birinci fıkrada, öncelikle davaya aslî müdahale değil, yargılamaya müdahale ifadesi kullanılmıştır. Zira, fer’î müdahale çekişmesiz yargıda mümkün değilken, aslî müdahale çekişmesiz yargıda da mümkündür ve aslî müdahalede bulunulmasıyla çekişmesiz yargı işi kural olarak çekişmeli yargıya dönüşür. Zaman bakımından, hüküm verilinceye kadar aslî müdahalede bulunulması kabul edilmiştir. Özellikle konusu aynı olan davalardaki hak veya şeyle ilgili çelişkili kararların önüne geçmek bakımından, hükme kadar müdahalenin mümkün olduğu kabul edilmiştir.

Aslî müdahale davasını diğer davalardan ayıran temel özellik, aslî müdahalede bulunmakta hukukî yararı olan kimsenin, ilk davanın veya yargılamanın görüldüğü mahkemede, ilk davanın veya yargılamanın taraflarını davalı göstererek dava açması ve bu iki davanın birlikte görülmesidir. Bu sebeple, birinci fıkrada bu durum açıkça belirtilmiştir. Ancak, aslî müdahale şartları oluşsa da, hak iddiasında bulunan üçüncü kişi, yetkili ve görevli olmak kaydıyla ilgili mahkemede ilk davanın taraflarına karşı bağımsız bir dava da açabilir. Yani, aslî müdahale bir zorunluluk değil, üçüncü kişiye tanınan bir imkândır. Bu sebeple, üçüncü kişinin dava açacağı şeklinde mutlak ifade kullanılmayıp dava açabileceği belirtilmekle yetinilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, asıl yargılamayla, müdahale davasının birlikte görülüp karara bağlanacağı belirtilmiştir. Her iki yargılamaya ilişkin tahkikatın birlikte yürütülüp yürütülmeyeceği veya birinin diğeri için bekletici sorun yapılıp yapılamayacağına, yargılamanın özelliğine göre, mahkemece karar verilecektir. Ancak her hâlde yargılamaların birlikte yürütülmesi ve kararın da ayrı ayrı değil, aynı anda birlikte verilmesi gerektiği fıkrada açıkça belirtilmiştir" şeklindeki açıklamalarla asli müdahale kurumunun amacı, yapılabileceği zaman ile asli müdahale davasını diğer davalardan ayıran temel özelliklere değinilmiştir.

22. Yasa maddesinden açıkça anlaşılacağı üzere, asli müdahale davasında davacı, görülmekte olan ilk davanın konusu üzerinde kısmen veya tamamen hak iddiasında bulunan kişidir. Asli müdahale davası ilk davanın açıldığı mahkemede ve aynı dava dosyasında o davanın davacısı ile davalısına karşı açılan bağımsız bir dava çeşididir. Bu nedenledir ki asli müdahale davasının açılabilmesi için talepte bulunan üçüncü kişinin ayrıca dava harcını ödemesi gerekir. Aksi takdirde asli müdahale talebi mahkemece incelenemez. Asli müdahalede davasında, ilk davanın davacı ve davalısı zorunlu dava arkadaşıdırlar. Ancak, kendi aralarında devam eden asıl davadan dolayı menfaatleri birbiri ile çeliştiğinden birlikte hareket etme zorunlulukları bulunmamaktadır. Asli müdahalenin özelliğinden dolayı sadece davanın açılışı bakımından zorunlu dava arkadaşlığı vardır.

23. Asli müdahale davasının ilk davanın açıldığı mahkemede görülüp çözümlenebilmesi için o mahkemenin asli müdahilin açtığı dava bakımından da görevli ve yetkili olması gerekir. Birbirinden bağımsız iki dava bulunduğu için mahkemece davalar hakkında ayrı ayrı karar verilir.

24. Her davada olduğu gibi asli müdahilin de müdahale davası açmakta hukuki yararının bulunması gerekir. Bu ise ilk davada ileri sürülen iddia ve savunma ile çatışan bir talebin ileri sürülmesi, diğer bir anlatımla ilk davanın konusu olan hak veya şey üzerinde hak iddia edilmesiyle gerçekleşir.

25. Tüm bu hususlar dışında, asli müdahale davasının açılabilmesi için öncelikle görülmekte olan bir ilk dava bulunması gerektiği açıktır. Eldeki uyuşmazlıkta ise ilk davadan feragat edildikten sonra asli müdahale davası açılmıştır. Bu nedenle somut olayda ortada müdahale edilebilecek olan bir ilk davanın bulunup bulunmadığının belirlenmesi uyuşmazlığın çözümü için önem taşımaktadır.

26. Davadan feragat, davaya son veren taraf işlemlerinden biri olup, HMK'nın 307. maddesinde, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmıştır. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmek zorunda değildir. Davacı, tasarruf ilkesinin bir gereği olarak hüküm kesinleşinceye kadar davasından feragat edebilir.

27. Feragat, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Davadan feragat, davacının tek taraflı irade beyanı ile tamamlandığından, geçerli olması için davalının veya mahkemenin kabulü gerekmez. Ancak feragatin açık, kesin ve koşulsuz olması yasa gereğidir. 

28. HMK'nın 311. maddesine göre feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Davadan feragat ile esas hakkın özünden vazgeçildiğinden, anılan madde gerekçesinde de maddi anlamda kesin hüküm gibi sonuç doğurduğu dile getirilmiştir. Davadan feragat ile uyuşmazlık tamamen sona ermiş olur. Davacının ileriki bir tarihte tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir davayı yeniden açması mümkün değildir. Maddi anlamda kesin hükmün oluşması için mahkemenin feragat hakkında bir karar vermesi ve bu kararın taraflara tebliğine gerek bulunmamaktadır.

29. Kanunun açık hükmüne göre asli müdahale davası ile asıl yargılamanın birlikte yürütülüp, karara bağlanması gerekir. Somut olayda ise davacıların tek taraflı feragat beyanı ile asıl dava sona ermiştir. Bu nedenle, ortada müdahale edilebilecek bir davanın varlığından söz edilemez. Asıl davanın konusu olan hak veya şey üzerindeki çekişme sona erdiğinden, asli müdahale davası ile birlikte yürütülecek bir yargılama konusu da kalmamıştır. Zaman bakımından, hüküm verilinceye kadar asli müdahalede bulunulması kabul edildiğinden, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğu tarafından kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragatten sonraki asli müdahale talebinin geçerli kabul edilemeyeceği, ortada usulüne uygun şekilde açılmış bir asli müdahale davası bulunmadığından tefrik edilerek ayrı bir esasta görülmesinin de mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. Asli müdahale talebi geçersiz olduğundan, Ufuk K. tarafından ileri sürülen feragat beyanının hükümsüz olduğu yönündeki iddianın dinlenilmemiş olması da sonuca etkili görülmemiştir. 

30. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmede, bir kısım üyeler tarafından; HMK'nın 65. maddesinde hüküm verilinceye kadar asli müdahale talebinde bulunulabileceği düzenlendiğinden, ilk davanın feragate karşın derdest kalıp kalmadığının açıklığa kavuşturulması ve buna göre sonuca ulaşılması gerektiği, derdestliğin bir davanın mahkemede açılmış ve halen görülmekte olduğunu ifade ettiği, derdestlik hükmün şekli anlamda kesinleşmesine kadar devam edeceğinden yargılamaya asli müdahalenin mümkün olduğu, somut olayda feragatle birlikte asıl davadaki uyuşmazlık maddi anlamda sona ermiş olsa da feragat hakkında mahkemece karar verilip, taraflarca yasa yolları tüketilinceye kadar asıl davanın derdest kalmaya devam ettiği ve şekli anlamda kesin hükmün oluşmadığı, dolayısıyla asli müdahale talebinin zaman bakımından da usulüne uygun yapıldığı, bu nedenle mahkemece asli müdahale davasının esası hakkında bir karar verilmesi için direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ile kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragatten sonra yapılan asli müdahale talebinin geçerli kabul edilemeyeceği, ancak ortada harcı yatırılarak açılmış ayrı bir dava bulunduğu, bu davanın tefrik edilip ayrı bir esasta görülmesinin usul ekonomisi ve mahkemeye erişim hakkına daha uygun olacağından direnme kararının Özel Daire bozma kararındaki gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

31. Mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelere dayanılarak verilen direnme kararı yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.

32. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Asli müdahale talebinde bulunan Ufuk K.'ın temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, 

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

1. Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık ehliyetsizlik hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil isteği ile açılan davada “feragat tarihinden sonra ancak davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin karardan önce yapılan asli müdahale talebine değer verilip verilemeyeceği, usul ekonomisi ve mahkemeye erişim hakkı nedeniyle anılan dilekçe ile ayrı bir dava açıldığının kabul edilip edilemeyeceği, varılacak sonuca göre asıl dosyadan tefriki ile ayrı esasta görülmesinin mümkün olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.

2. Yerel mahkemece ilk kararın esastan bozulması ve uyulması, ancak davacıların davadan feragat etmeleri ve karar verilmeden önce asli müdahil dilekçesi verilmesi üzerine “davacıların feragat beyanlarının usul hukukuna uygun şekilde tespit edildiği, feragat beyanının karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurduğu, asli müdahale talebinin ise HMK'nın 65. maddesi gereğince hüküm verilinceye kadar mümkün olduğu, 02.10.2015 tarihli ve kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragat beyanlarından sonra 08.10.2015 tarihinde sunulan asli müdahale talebinin hükümden sonra olduğu, mahkemece 02.10.2015 tarihinde davaya bakmaktan el çekilmesi nedeniyle feragat tarihine kadar ileri sürülmeyen davacılardan Meltem'in ehliyetsizliği iddiasının da incelenemeyeceği gerekçesi ile asıl davanın feragat nedeniyle, asli müdahale talebinin ise kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragatten sonra yapılması nedeniyle reddine karar verilmiştir. 

3. Yerel mahkeme kararının asli müdahil tarafından temyiz üzerine Özel Dairenin çoğunluk görüşü ile “davacıların davalarından feragat ettikleri anda kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğduğu noktasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece, feragat ile dosyadan el çekildiğinin kabul edilmesi kural olarak doğrudur. Ancak Ufuk K., 08.10.2015 tarihinde harçlandırdığı dilekçesi ile eldeki davanın taraflarını davalı olarak göstererek dava konusu taşınmazlar üzerinde farklı bir hukuki nedene dayanarak bağımsız bir hak talebinde bulunmuştur. Bu hak talebinde bulunurken her ne kadar kendisini davaya asli müdahale eden olarak göstermiş ise de; Ufuk K.’ın anılan dilekçesinin varlığı karşısında ayrı bir dava açtığının kabulü hem usul ekonomisinin hem de mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmamasının bir gereğidir. Hâl böyle olunca; Ufuk K. tarafından usulüne uygun açılmış bir davanın mevcut olduğu gözetilerek, Ufuk K.’ın açtığı davanın eldeki davadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesi ve iddialarının dinlenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile karar bozulmuştur. 

4. Yerel mahkemece “HMK'nın 65/1. maddesinde, bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen veya tamamen hak iddia eden üçüncü kişinin, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabileceği hükmünün yer aldığı, 2. fıkrasında da asli müdahale davası ile asıl yargılamanın birlikte yürütülüp ve karara bağlanacağının emredici şekilde düzenlendiği, olayda ise asıl davanın feragat nedeniyle 02.10.2015 tarihinde kesin olarak sonlandığı, Ufuk K.'ın bu tarihten sonra açıkça asli müdahale talebinde bulunduğu, asıl davanın tarafları arasındaki dava sona erdiğinden bu davaların taraflarını davalı göstererek davaya müdahil olunmasının mümkün olmadığı, bozma ilamında belirtildiği şekilde bu talebin ayrı bir dava gibi kabul edilmesi ve tefrik edilerek ayrı görülmesinin de mümkün olmadığı, zira asli müdahale talebinin en zorunlu ve belirgin unsurunun, asli müdahilin devam etmekte olan bir davanın tüm taraflarını davalı göstererek, o davada kendi lehine bir hak iddia etmesi olduğu, aksi hâlde kesinleşmiş olan tüm hükümlerden sonra bu davalara asli müdahale talebinde bulunulması ve bu taleplerin tefrik edilerek ayrı bir dava olarak görülmesinin mümkün olduğu sonucunun doğacağı, ancak kesin hükümle sonuçlanmış bir davaya asli müdahil olması ve o davanın tüm taraflarının davalı olarak yer aldığı bir davanın eldeki davadan tefrik edilerek bağımsız bir dava görülmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.

5. Çoğunluk görüşü ile yerel mahkemenin direnme gerekçesi benimsenmiş ve “davacıların feragatinin kesin hüküm sonucunu doğuracağı, asli müdahalenin ise kesin hüküm sonucunu doğuran feragatten sonra gerçekleştiği, davanın sona erdiği ve derdest bir dava bulunmadığı” gerekçesi ile kararın onanmasına karar verilmiştir.

6. Çoğunluğun görüşü aşağıda açıklanan nedenlere ve özellikle şekli anlamda kesinlik ve derdestlik kavramlarına göre isabetli değildir. Çoğunluk görüşünün maddi anlamda kesinlik kavramından ve feragatin maddi anlamda kesin hüküm sonucunu doğuracağı görüşü ile hareket ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle özellikle asli müdahale, derdestlik, feragat, maddi anlamda kesin hüküm ve şekli anlamda kesin hüküm kavramlarına yer vermek gerekmiştir. 

6.1. Asli Müdahale, HMK’nın 65. Maddesine göre, bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen veya tamamen hak iddia eden üçüncü kişinin, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürmek suretiyle, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açmasıdır. Açıklamak gerekirse asli müdahale, görülmekte olan bir davada (derdest olma), o dava konusu şey veya hak üzerinde, kısmen veya tamamen hak iddia eden ve davanın tarafları ile hukuki yararı çatışan üçüncü bir kişinin, bu kişilere karşı davanın görüldüğü mahkemede hüküm verilinceye kadar bağımsız bir dava açmasıdır (Kodakoğlu, Mehmet. Medeni Usul Hukukunda Asli Müdahale. Ankara 2018. s. 31). 

Asli müdahalenin amacı;

1) Üçüncü kişilerin haklarının korunması

2) Uyuşmazlığın daha iyi açıklanabilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması ile çelişik kararların verilmesinin önüne geçilmesi,

3) Muvazaalı davranışlara engel olunması ve

4) Usul ekonomisi ilkesinin gerçekleştirilmesidir.

Asli müdahalenin şartları ise;

1) Görülmekte olan bir davanın varlığı (derdest olma)

2) Görülmekte olan davanın tarafı bulunmama,

3) Görülmekte olan dava konusu üzerinde kısmen veya tamamen hak iddiası ve bu iddiayı sürmekte hukuki yararının bulunması

4) Ayrı bir dava açılmasıdır (Bağımsız olma)

6.2. Derdestlik (görülmekte olan dava): Yargılamanın başlaması anından hüküm verilmesine ve bu hükmün de kesinleşmesine kadar geçen süreç, görülmekte olan yargılamayı ifade eder. Başka bir ifadeyle, bir davanın görülmekte olması için, verilen kararın şekli anlamda da kesinleşmemiş olması gerekir (Mazlum, İsmet. Medeni Usul Hukukunda Asli Müdahale. Ankara 2019. s. 126, Kuru, Usul. III. s.3005, Mazlum, İsmet. Medeni Usul Hukukunda Asli Müdahale. Ankara 2019. s. 126, Kuru, Usul. III. s.3005, Tanrıver, Süha. Medeni Usul Hukukunda Derdestlik İtirazı. Ankara 2007. s. 49, Pekcanıtez/Atalay/Özekes. s.249, Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz. s. 324).

6.3. Feragat: Davadan feragat, davalının ve mahkemenin kabulüne ve herhangi bir şarta bağlı olmaksızın, davacının, dava konusundan (talep sonucundan) kısmen veya tamamen vazgeçtiğini, yazılı veya sözlü olarak mahkemeye yönelik tek taraflı, kesin, açık ve rücu edilmez bir irade beyanıyla açıklaması suretiyle davaya son veren, böylece esas haktan da vazgeçilmesine neden olan ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuran karma karakterli bir işlemdir (Aslan, Leyla Akyol, Medeni Usul Hukukunda Davadan Feragat. Ankara 2011. s. 68)

6.4. Şekli anlamda kesin hüküm: Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda ayrı bir müessese olarak düzenlenmemiş olup, bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesinden o karara karşı artık kanun yollarına başvurulamayacağı anlaşılır. Şekli anlamda kesinleşmenin amacı, hükmün olağan kanun yollarına başvurularak değiştirilememesi ve davanın sona ermesidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 tarihli ve 2003/20-266 E, 2003/285 K. sayılı kararı). 

Bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesi için o karara karşı kanun yollarının kapalı olması veya kanun yoluna başvurulduktan sonra artık başka kanun yolunun bulunmaması gerekir. Başka bir deyişle mahkemenin nihai kararına karşı başvurulacak bir kanun yolunun artık kalmaması veya baştan itibaren zaten hiç bulunmaması hâlinde bu karar şekli anlamda kesinleşir. Bir nihai karara karşı başvurulacak kanun yolunun olmayışı iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi, mahkemece verilen karara karşı kanun yoluna başvuru imkânı yoktur ve bu nedenle nihai kararın verilmesiyle şekli anlamda kesinlik ortaya çıkar. Örneğin miktar ve değeri kesinlik sınırını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar bu şekildedir. Yine özel kanun hükümleri gereğince kesin olduğu belirtilen kararlar da verildikleri anda şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. V, İstanbul, 2001, s. 4981 vd.).

İkincisi ise mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânı varken ya süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak yahut da kanun yoluna başvurmaktan açıkça feragat edilerek hüküm şekli anlamda kesinleşir. Ayrıca karara karşı kanun yoluna başvurulduğu durumlarda başvuru üzerine verilen karardan sonra başvurulacak kanun yolu kalmamış ise karar şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Örneğin HUMK döneminde Yargıtay’ın kararına karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu hallerde Yargıtay’ın kararı onaması ile karar şekli anlamda kesinleşmekteydi).

Sonuç olarak, bir mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânının hiç bulunmaması veya kanun yoluna başvuru imkânı bulunmakla birlikte, bu yola hiç başvurulmaması ya da öngörülen bütün olağan kanun yollarının tüketilmesi ile karar şekli anlamda kesinleşmiş olur (Atalı, Murat: Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, 2017, s. 2055 vd.).

Kanun yoluna başvurma hakkından feragat, kanun yolu talebinin geri alınması anlamında olup, bunun davadan feragat ile karıştırılmaması gerekmektedir (Kuru, s. 4494). Zira davadan feragat, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmek olup, içeriği itibariyle bir maddi hukuk işlemi olmakla birlikte, yapılış şekli itibariyle bir usul işlemidir. Davadan feragatin içeriği olan maddi hukuk işlemi (haktan vazgeçme) ile taraflar arasındaki (dava konusu yapılan) uyuşmazlık son bulur. Burada dava (uyuşmazlık) mahkemenin kararı ile değil, davacının iradesi (maddi hukuk işlemi) ile son bulmaktadır (Kuru, s. 3546). Oysa kanun yolundan feragat edilmesi hâlinde ise mahkeme tarafından verilen karar kabul edilmekte ve kanun yoluna başvurulduktan sonra kanun yoluna başvuru talebi geri alınmaktadır. 

Kanun yolundan feragat edilmesi anından itibaren davanın derdest olmaktan çıkacağı ve şekli anlamda kesinleşeceğinin kabul edilmesi hâlinde Yargıtay’ın karar düzeltme talebi üzerine daha önce verdiği kararını kaldırması karşısında aynı davanın yeniden derdest hâle gelmesini izah etmek güç olacaktır. Bu nedenle, temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine ilişkin karara yönelik tüm kanun yolları tüketilene kadar, davanın derdest olduğu kabul edilmelidir (Y. HGK. 16.05.2019 gün ve 2017/11-2499 Esas, 2019/564 Karar)

6.5. Maddi anlamda kesin hüküm: Bir nihai karar şekli anlamda kesinleşince tarafların o davada takip ettikleri amaç gerçekleşmiş olur. Fakat bu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın değil ancak görülmekte olan davanın sona ermesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle bundan sonra taraflar arasında aynı uyuşmazlığın yeni bir dava konusu yapılamaması için nihai kararın maddi anlamda da kesinleşmiş olması gerekir.

Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda düzenlenmemiş olmasına rağmen maddi anlamda kesin hüküm ve sonuçları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 303. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 237.) maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır. Şekli anlamda kesinlik maddi anlamda kesinliğin ön ve temel şartını oluşturur. Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki kesin hüküm kamu düzenindendir ve dava şartı olarak kabul edilmiştir (HMK, m.114/1-i).

7. Somut uyuşmazlık, ehliyetsizlik hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup, yerel mahkemenin kısmen kabule ilişkin ilk kararı, Özel Daire tarafından infazı mümkün olmayacak şekilde karar verilmesi nedeni ile bozulmuştur. Bozma sonrası davacılar 02.10.2015 tarihinde sundukları dilekçeler ve aynı gün açılan duruşmada davadan feragat etmişler, asli müdahil ise 08.10.2015 tarihli dilekçesi ile taşınmazın satış vaadi sözleşmesi ile satışının vaad edildiğini, davanın kabulünün hakkını doğrudan etkileyeceğini belirterek kendi adına tescilini talep etmiş, ayrıca zorunlu dava arkadaşlarının birlikte hareket etmeleri gerektiğini, oysa davacılardan Melek K.’ın alınan rapora göre hukuki işlem ehliyetine sahip olmadığını, bu nedenle de feragatin hükümsüz olduğunu belirtmiştir. Mahkemece asli müdahale talebinden sonra 03.11.2015 tarihinde feragatin kesin hüküm sonuçlarını doğuracağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Belirtmek gerekir ki feragat, şekli anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği gibi maddi anlamda kesin hüküm de teşkil etmez. Çünkü şekli ve maddi anlamda kesin hüküm niteliği, ancak mahkeme kararlarına tanınan bir niteliktir. Maddi anlamda kesinliğin ön koşulu, ortada bir mahkeme kararının bulunmasıdır. Taraf usul işlemlerinin ise, hüküm olarak nitelendirilmesi ve dolayısıyla hükümler gibi kanuni gerçeği yansıtmaları olanaklı değildir (Aslan, Leyla, a.g.e., s. 405). Belki bu konuda beyanda bulunan davacı açısından bulunduğu anda kesin hüküm sonucunu doğurur ve bu kesin hükümlük maddi anlamda değerlendirilir. Asli müdahale ise görülmekte olan bir davada hüküm verilinceye kadar ve şekli anlamda kesinlik gerçekleşene kadar yapılabilir. Her ne kadar davacıların feragatinden sonra asli müdahale dilekçesi verilmiş ise de yerel mahkemece bağımsız bir dava olan asli müdahale dilekçesi verildiğinde herhangi bir hüküm verilmemiştir. Kısaca asli müdahale dilekçesi verildiğinde görülmekte olan bir dava vardır. 

Diğer taraftan asli müdahil dilekçesinde, feragat veren davacılardan Melek K.’ın rapora göre hukuki işlem ehliyetinin olmadığını ileri sürmüştür. Feragatin geçerliliği de uyuşmazlık konusudur. Feragat beyanının, bu konuda mahkemece verilen kararın kesinleşmesiyle birlikte maddi anlamda kesin hükmün sonuçlarını doğurması da ancak usulüne uygun feragat beyanı ile olur. Henüz derdest davada asli müdahale mümkün ve asli müdahale talebinin kabulü gerekmesine göre asli müdahilin ileri sürdüğü, feragat beyanının ehliyetsizlik nedeniyle geçerli olmadığı iddiasının da derdest davada ileri sürüldüğünden araştırılması gerekir. Asli müdahalenin amaçlarından biri de muvazaalı işlemlere engel olunmasıdır. Feragatin asli müdahaleyi sonuçsuz bırakmak için yapılması, muvazaalı işlem görüntüsündedir. 

Sonuç olarak asli müdahale dilekçesi verildiğinde görülmekte olan bir dava vardır ve mahkemece henüz hüküm verilmemiştir. Asli müdahale koşulları oluşmuştur. Yerel mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Sayın çoğunluğun onama yönündeki gerekçesine katılınmamıştır. 

Hafize Gülgün VURALOĞLU    Fadime AKBABA      Bektaş KAR                      
Üye                                            Üye                           Üye

KARŞI OY

1. Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık ehliyetsizlik hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil isteği ile açılan davada “feragat tarihinden sonra ancak davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin karardan önce yapılan asli müdahale talebine değer verilip verilemeyeceği, usul ekonomisi ve mahkemeye erişim hakkı nedeniyle anılan dilekçe ile ayrı bir dava açıldığının kabul edilip edilemeyeceği, varılacak sonuca göre asıl dosyadan tefriki ile ayrı esasta görülmesinin mümkün olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.

2. Yerel mahkemece ilk kararın esastan bozulması ve uyulması, ancak davacıların davadan feragat etmeleri ve karar verilmeden önce asli müdahil dilekçesi verilmesi üzerine “davacıların feragat beyanlarının usul hukukuna uygun şekilde tespit edildiği, feragat beyanının karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurduğu, asli müdahale talebinin ise HMK'nun 65. maddesi gereğince hüküm verilinceye kadar mümkün olduğu, 02.10.2015 tarihli ve kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragat beyanlarından sonra 08.10.2015 tarihinde sunulan asli müdahale talebinin hükümden sonra olduğu, mahkemece 02.10.2015 tarihinde davaya bakmaktan el çekilmesi nedeniyle feragat tarihine kadar ileri sürülmeyen davacılardan Meltem'in ehliyetsizliği iddiasının da incelenemeyeceği gerekçesi ile asıl davanın feragat nedeniyle, asli müdahale talebinin ise kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragatten sonra yapılması nedeniyle reddine karar verilmiştir. 

3. Yerel mahkeme kararının asli müdahil tarafından temyizi üzerine Özel Dairenin çoğunluk görüşü ile “davacıların davalarından feragat ettikleri anda kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğduğu noktasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece, feragat ile dosyadan el çekildiğinin kabul edilmesi kural olarak doğrudur. Ancak Ufuk K., 08.10.2015 tarihinde harçlandırdığı dilekçesi ile eldeki davanın taraflarını davalı olarak göstererek dava konusu taşınmazlar üzerinde farklı bir hukuki nedene dayanarak bağımsız bir hak talebinde bulunmuştur. Bu hak talebinde bulunurken her ne kadar kendisini davaya asli müdahale eden olarak göstermiş ise de; Ufuk K.’ın anılan dilekçesinin varlığı karşısında ayrı bir dava açtığının kabulü hem usul ekonomisinin hem de mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmamasının bir gereğidir. Hal böyle olunca; Ufuk K. tarafından usulüne uygun açılmış bir davanın mevcut olduğu gözetilerek, Ufuk K.’ın açtığı davanın eldeki davadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesi ve iddialarının dinlenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu” gerekçesi ile karar bozulmuştur. 

4. Yerel mahkemece “HMK'nın 65/1. maddesinde, bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen veya tamamen hak iddia eden üçüncü kişinin, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabileceği hükmünün yer aldığı, 2. fıkrasında da asli müdahale davası ile asıl yargılamanın birlikte yürütülüp ve karara bağlanacağının emredici şekilde düzenlendiği, olayda ise asıl davanın feragat nedeniyle 02.10.2015 tarihinde kesin olarak sonlandığı, Ufuk K.'ın bu tarihten sonra açıkça asli müdahale talebinde bulunduğu, asıl davanın tarafları arasındaki dava sona erdiğinden bu davaların taraflarını davalı göstererek davaya müdahil olunmasının mümkün olmadığı, bozma ilamında belirtildiği şekilde bu talebin ayrı bir dava gibi kabul edilmesi ve tefrik edilerek ayrı görülmesinin de mümkün olmadığı, zira asli müdahale talebinin en zorunlu ve belirgin unsurunun, asli müdahilin devam etmekte olan bir davanın tüm taraflarını davalı göstererek, o davada kendi lehine bir hak iddia etmesi olduğu, aksi hâlde kesinleşmiş olan tüm hükümlerden sonra bu davalara asli müdahale talebinde bulunulması ve bu taleplerin tefrik edilerek ayrı bir dava olarak görülmesinin mümkün olduğu sonucunun doğacağı, ancak kesin hükümle sonuçlanmış bir davaya asli müdahil olması ve o davanın tüm taraflarının davalı olarak yer aldığı bir davanın eldeki davadan tefrik edilerek bağımsız bir dava görülmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.

5. Çoğunluk görüşü ile yerel mahkemenin direnme gerekçesi benimsenmiş ve “davacıların feragatinin kesin hüküm sonucunu doğuracağı, asli müdahalenin ise kesin hüküm sonucunu doğuran feragatten sonra gerçekleştiği, davanın sona erdiği ve derdest bir dava bulunmadığı” gerekçesi ile kararın onanmasına karar verilmiştir.

6. Çoğunluğun görüşü aşağıda açıklanan nedenlere ve özellikle şekli anlamda kesinlik ve derdestlik kavramlarına göre isabetli değildir. Çoğunluk görüşünün maddi anlamda kesinlik kavramından ve feragatin maddi anlamda kesin hüküm sonucunu doğuracağı görüşü ile hareket ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle özellikle asli müdahale, derdestlik, feragat, maddi anlamda kesin hüküm ve şekli anlamda kesin hüküm kavramlarına yer vermek gerekmiştir. 

6.1. Asli Müdahale, HMK'nın 65. maddesine göre, bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen veya tamamen hak iddia eden üçüncü kişinin, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürmek suretiyle, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açmasıdır. Açıklamak gerekirse asli müdahale, görülmekte olan bir davada (derdest olma), o dava konusu şey veya hak üzerinde, kısmen veya tamamen hak iddia eden ve davanın tarafları ile hukuki yararı çatışan üçüncü bir kişinin, bu kişilere karşı davanın görüldüğü mahkemede hüküm verilinceye kadar bağımsız bir dava açmasıdır (Kodakoğlu, Mehmet. Medeni Usul Hukukunda Asli Müdahale. Ankara 2018. s. 31). 

Asli müdahalenin amacı;

1) Üçüncü kişilerin haklarının korunması

2) Uyuşmazlığın daha iyi açıklanabilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması ile çelişik kararların verilmesinin önüne geçilmesi,

3) Muvazaalı davranışlara engel olunması ve

4) Usul ekonomisi ilkesinin gerçekleştirilmesidir.

Asli müdahalenin şartları ise;

1) Görülmekte olan bir davanın varlığı (derdest olma)

2) Görülmekte olan davanın tarafı bulunmama,

3) Görülmekte olan dava konusu üzerinde kısmen veya tamamen hak iddiası ve bu iddiayı sürmekte hukuki yararının bulunması

4) Ayrı bir dava açılmasıdır (Bağımsız olma)

6.2. Derdestlik (görülmekte olan dava): Yargılamanın başlaması anından hüküm verilmesine ve bu hükmün de kesinleşmesine kadar geçen süreç, görülmekte olan yargılamayı ifade eder. Başka bir ifadeyle, bir davanın görülmekte olması için, verilen kararın şekli anlamda da kesinleşmemiş olması gerekir (Mazlum, İsmet. Medeni Usul Hukukunda Asli Müdahale. Ankara 2019. s. 126, Kuru, Usul. III. s.3005, Mazlum, İsmet. Medeni Usul Hukukunda Asli Müdahale. Ankara 2019. s. 126, Kuru, Usul. III. s.3005, Tanrıver, Süha. Medeni Usul Hukukunda Derdestlik İtirazı. Ankara 2007. s. 49, Pekcanıtez/Atalay/Özekes. s.249, Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz. s. 324).

6.3. Feragat: Davadan feragat, davalının ve mahkemenin kabulüne ve herhangi bir şarta bağlı olmaksızın, davacının, dava konusundan (talep sonucundan) kısmen veya tamamen vazgeçtiğini, yazılı veya sözlü olarak mahkemeye yönelik tek taraflı, kesin, açık ve rücu edilmez bir irade beyanıyla açıklaması suretiyle davaya son veren, böylece esas haktan da vazgeçilmesine neden olan ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuran karma karakterli bir işlemdir (Aslan, Leyla Akyol, Medeni Usul Hukukunda Davadan Feragat. Ankara 2011. s. 68)

6.4. Şekli anlamda kesin hüküm: Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda ayrı bir müessese olarak düzenlenmemiş olup, bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesinden o karara karşı artık kanun yollarına başvurulamayacağı anlaşılır. Şekli anlamda kesinleşmenin amacı, hükmün olağan kanun yollarına başvurularak değiştirilememesi ve davanın sona ermesidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 tarihli ve 2003/20-266 E, 2003/285 K. sayılı kararı)

Bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesi için o karara karşı kanun yollarının kapalı olması veya kanun yoluna başvurulduktan sonra artık başka kanun yolunun bulunmaması gerekir. Başka bir deyişle mahkemenin nihai kararına karşı başvurulacak bir kanun yolunun artık kalmaması veya baştan itibaren zaten hiç bulunmaması hâlinde bu karar şekli anlamda kesinleşir. Bir nihai karara karşı başvurulacak kanun yolunun olmayışı iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi, mahkemece verilen karara karşı kanun yoluna başvuru imkânı yoktur ve bu nedenle nihai kararın verilmesiyle şekli anlamda kesinlik ortaya çıkar. Örneğin miktar ve değeri kesinlik sınırını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar bu şekildedir. Yine özel kanun hükümleri gereğince kesin olduğu belirtilen kararlar da verildikleri anda şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. V, İstanbul, 2001, s. 4981 vd.).

İkincisi ise mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânı varken ya süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak yahut da kanun yoluna başvurmaktan açıkça feragat edilerek hüküm şekli anlamda kesinleşir. Ayrıca karara karşı kanun yoluna başvurulduğu durumlarda başvuru üzerine verilen karardan sonra başvurulacak kanun yolu kalmamış ise karar şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Örneğin HUMK döneminde Yargıtay’ın kararına karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu hallerde Yargıtay’ın kararı onaması ile karar şekli anlamda kesinleşmekteydi).

Sonuç olarak, bir mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânının hiç bulunmaması veya kanun yoluna başvuru imkânı bulunmakla birlikte, bu yola hiç başvurulmaması ya da öngörülen bütün olağan kanun yollarının tüketilmesi ile karar şekli anlamda kesinleşmiş olur (Atalı, Murat: Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, 2017, s. 2055 vd.).

6.5. Maddi anlamda kesin hüküm: Bir nihai karar şekli anlamda kesinleşince tarafların o davada takip ettikleri amaç gerçekleşmiş olur. Fakat bu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın değil ancak görülmekte olan davanın sona ermesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle bundan sonra taraflar arasında aynı uyuşmazlığın yeni bir dava konusu yapılamaması için nihai kararın maddi anlamda da kesinleşmiş olması gerekir.

Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda düzenlenmemiş olmasına rağmen maddi anlamda kesin hüküm ve sonuçları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 303. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 237.) maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır. Şekli anlamda kesinlik maddi anlamda kesinliğin ön ve temel şartını oluşturur. Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki kesin hüküm kamu düzenindendir ve dava şartı olarak kabul edilmiştir (HMK, m.114/1-i).

7. Somut uyuşmazlık, ehliyetsizlik hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup, yerel mahkemenin kısmen kabule ilişkin ilk kararı, Özel Daire tarafından infazı mümkün olmayacak şekilde karar verilmesi nedeni ile bozulmuştur. Bozma sonrası davacılar 02.10.2015 tarihinde sundukları dilekçeler ve aynı gün açılan duruşmada davadan feragat etmişler, asli müdahil ise 08.10.2015 tarihli dilekçesi ile taşınmazın satış vaadi sözleşmesi ile satışının vaad edildiğini, davanın kabulünün hakkını doğrudan etkileyeceğini belirterek kendi adına tescilini talep etmiş, ayrıca zorunlu dava arkadaşlarının birlikte hareket etmeleri gerektiğini, oysa davacılardan Melek K.’ın alınan rapora göre hukuki işlem ehliyetine sahip olmadığını, bu nedenle de feragatin hükümsüz olduğunu belirtmiştir. Mahkemece asli müdahale talebinden sonra 03.11.2015 tarihinde feragatin kesin hüküm sonuçlarını doğuracağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

HMK 311. maddesinin birinci fıkrası uyarınca davadan feragat kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Maddede yazılı olan kesin hükümden maksat şekli anlamda kesin hüküm değildir. Çünkü davadan feragat ile dava kendiliğinden son bulmamakta ancak mahkemenin feragat nedeniyle davacının reddine ilişkin kararın kesinleşmesi ile son bulmaktadır. Bu nedenle HMK 311. maddesinde yazılı davadan feragat maddi anlamda kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Yani fergatten reddedilen dava aynı konuda aynı taraflar arasında aynı dava sebebine dayalı olarak yeniden açılamaz (Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Sema; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2018 s. 554).

Feragatten davacının reddi kararı ile dava sona erer ise de bu ret kararı kesinleşene kadar dava derdesttir. Yargıtay mahkemenin red kararını bozabilir. Fergatle derdest olmaktan çıkar denilir ise bozma sonrası aynı davanın derdest hâle gelmesini izah güçtür. Bu nedenle davacının feragatten reddi kararının şekli anlamda kesinleşmesine kadar feragat edilen davanın derdest olduğunu kabul etmek gerekir (Kuru, Baki: Usul III s. 3545).

Diğer taraftan asli müdahil dilekçesinde, feragat veren davacılardan Melek K.’ın rapora göre hukuki işlem ehliyetinin olmadığını ileri sürmüştür. Feragatin geçerliliği de uyuşmazlık konusudur. Feragat beyanının, bu konuda mahkemece verilen kararın kesinleşmesiyle birlikte maddi anlamda kesin hükmün sonuçlarını doğurması da ancak usulüne uygun feragat beyanı ile olur. Henüz derdest davada asli müdahale mümkün ve asli müdahale talebinin kabulü gerekmesine göre asli müdahilin ileri sürdüğü, feragat beyanının ehliyetsizlik nedeniyle geçerli olmadığı iddiasının da derdest davada ileri sürüldüğünden araştırılması gerekir. Asli müdahalenin amaçlarından biri de muvazaalı işlemlere engel olunmasıdır. Feragatin asli müdahaleyi sonuçsuz bırakmak için yapılması, muvazaalı işlem görüntüsündedir. 

Sonuç olarak asli müdahale dilekçesi verildiğinde görülmekte olan bir dava vardır ve mahkemece henüz hüküm verilmemiştir. Asli müdahale koşulları oluşmuştur. Yerel mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın çoğunluğun onama yönündeki gerekçesine katılınmamıştır. 

Dr. Şanver KELEŞ 
Üye