HAKİMİN HUKUKİ BİLGİYLE ÇÖZÜMLEMESİ MÜMKÜN OLAN BİR KONUDA BİLİRKİŞİYE BAŞVURULAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 May
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/3-1515
KARAR NO   : 2020/1022

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 22/12/2015
NUMARASI                 : 2015/405 - 2015/588
DAVACI                       : H.Ç. vekili Av. E.Y.
DAVALI                       : O.T. vekilleri Av. M.S.D., Av. Z.Ç.I.

1. Taraflar arasındaki “sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan tazminat ve kira kaybının tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 Sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların birlikte paydaş oldukları arsaya bina yapılması için dava dışı yükleniciyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladıklarını, bu sözleşme hükümlerine göre zemin kattaki üç dairenin arsa maliki olan müvekkil ile davalı Osman T., dava dışı Firdevs T. ve Gül Y. ait olacağının kararlaştırıldığını, bu dairelerin 1, 2 ve 3 numaralı daireler olduğunu, 16.01.2008 tarihinde kura çekimi yapıldığını, buna göre 1 numaralı dairenin davalıya, 2 numaralı dairenin müvekkiline isabet ettiğini, ancak daha önce kat irtifakı tesisi sırasında zemin kattaki 1 numaralı dairenin müvekkili Hatice Ç. adına, 2 numaralı dairenin ise davalı Osman T. adına tescil edildiğini, davalı Osman'ın, 1 numaralı daireyi eksiksiz ve masrafsız olarak teslim aldığına dair 07.02.2008 tarihinde yükleniciyi ibra ettiğini, zemin kattaki dairelerin binadaki diğer dairelerden daha küçük yapılması sebebiyle arsa sahibi olan müvekkili ile davalının dava dışı yüklenici aleyhine tazminat davası açtıklarını, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda, arsa sahiplerinin, yükleniciden 1 numaralı daire için 20.000 TL, 2 numaralı daire için 40.000 TL talep edebileceklerinin tespit edildiğini, ancak davalının yükleniciyi ibra etmesi sonucu müvekkilinin yükleniciden 20.000 TL eksik tazminat aldığını, davalının müvekkilinin zararını tazmin etmesi gerektiğini, diğer taraftan müvekkilinin 1 numaralı dairenin tapusunu 29.01.2008 tarihinde davalının gösterdiği kişilere devretmesine rağmen, 2 numaralı dairenin tapusunu davalının müvekkiline 28.12.2011 tarihinde devrettiğini, bu nedenle müvekkilinin 3 yıl, 10 ay, 29 gün süreyle kira kaybına uğradığını, davalının bu hususta 03.02.2012 tarihinde temerrüde düşürüldüğünü ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarını saklı tutarak, tazminat kaybı için 20.000 TL, kira kaybı için 10.000 TL olmak üzere 30.000 TL'nin, 10.000 TL'sinin 03.02.2012 tarihinden itibaren, bakiyesinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bu talebinin kabul görmemesi hâlinde belirtilen meblağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilini istemiş; 26.09.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 32.300 TL'ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının tazminat kaybıyla ilgili taleplerinin muhatabının müvekkili olmadığını, zira yüklenici aleyhine açtıkları davada mahkeme kararıyla davacının 20.000 TL tazminata hak kazandığını, davacının kalan 20.000 TL'lik tazminat isteminin mahkeme tarafından reddedildiğini, müvekkilinin aynı davadaki talebinin ise reddedildiğini ve davacıyı hak kaybına uğratacak herhangi bir işlem yapmadığını, davacının dairesini kullanmadığını, bu daireyi kiraya vermediğini, davacının dairenin yüklenici tarafından tamamlanması gereken eksik işleri olduğu gerekçesiyle teslim alamadığını, müvekkilinin tapu kaydının adına olması dışında daireyle bir ilgisinin bulunmadığını, ayrıca 28.12.2011 tarihinde müvekkilinin tapuda devri de yaptığını, 2 numaralı daire müvekkil adına tescil edilmiş olsa da müvekkilinin bu daire üzerinde herhangi bir hâkimiyeti bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. 

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.11.2013 tarihli ve 2012/390 E., 2013/517 K. sayılı kararı ile; “… Davacı vekili kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile zemin kattaki 3 adet dairenin arsa sahiplerine özgülendiğini, aralarında kura çekildiğini ve 1 nolu dairenin davalıya, 2 nolu dairenin ise davacıya isabet ettiğini, dairelerin binadaki diğer dairelerden küçük yapılması sebebiyle dava dışı yüklenici aleyhine tarafların birlikte tazminat davası açtıklarını, davalının müvekkiline ait daireyi tapudan devretmemesi üzerine mahkemenin tapu kayıtlarını esas alarak 1 nolu dairenin davacıya, 2 nolu dairenin davalıya ait olduğunu kabul ederek, davalının düzenlediği ibraname sonucu davacının 20.000 TL eksik tazminat almasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek bu bedelin tazmini ile kira kaybı talep etmektedir.

16.01.2008 tarihli kura zaptına göre 2 nolu dairenin davacıya, 1 nolu dairenin davalıya ait olduğu, daha önce kat irtifakına geçilirken 1 nolu dairenin davacı adına, 2 nolu dairenin davalı adına tapuya tescil olduğu, Tarafların 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde dairelerin küçük yapılmasından dolayı yüklenici aleyhine dava açtıkları anlaşılmıştır.

Ankara 3. ASHM'nin 2008/183 E. sayılı dosyasının incelenmesinde, müteahhit aleyhine açılan davadaki belirlemelere göre 1 ve 2 nolu dairelerin binadaki diğer dairelerle aynı büyüklükte yapılması gerektiği hâlde küçük yapıldığı, 1 nolu dairenin küçük yapılması sebebiyle 20.000 TL, 2 nolu dairenin daha küçük yapılması sebebiyle 40.000 TL nin yükleniciden tazmininin gerekeceği belirlenmiş ise de davalı tarafından düzenlenen ibranamede açıkça 1 nolu daire için müteahhide ibra ettiğinin belirtilmesine karşın 2011/151 K. sayılı gerekçeli kararı ile Yargıtay’ın onama ilamının tapu kayıtları esas alınması sonucu 2 nolu dairenin davalıya ait olduğu dikkate alınarak düzenlenen ibraname ile davalının (2 nolu daire için eksik iş bedeli) alacağını aldığı, gerekçesiyle 1 nolu daire için davacı adına 20.000 TL sinin tahsisine karar verildiği, tarafların kur'a zaptı uyarınca davacıya özgülenen 2 nolu dairenin davacı adına 1 nolu dairenin ise davalı (mirasçıları) adına tapuda tescil ettirdikleri, bu şekilde davacının 2 nolu dairenin küçük yapılması sebebiyle 40.000 TL’sini yükleniciden tahsil edebilecekken 20.000 TL’sini tahsil edebildiği anlaşılmıştır.

Kur'a zaptına göre davaya konu 2 nolu daire davacıya isabet etmiş olup 2 nolu dairenin tapu devri 28.12.2011 tarihinde gecikilerek davalı tarafından davacıya devredildiği belirgindir. Davalı yan anılan taşınmazı gecikerek davacı adına tescil ettirmiş ve davacının kira kaybı zararına uğramasına neden olmuştur. Davalının duruşmadaki beyanında anahtarın kendisinde olduğunu, davacının anahtarı geç aldığını, bu gecikme sebebiyle davacıya 5.000 TL ödediğini beyan ederek, zararın sorumluluğunu bir anlamda kabul ettiği kanaatine varılmıştır.

Dava konusu taşınmaz mahallinde uzman bilirkişiler marifeti ile keşif yapılmış, bilirkişi kurulu 05.08.2013 tarihli raporlarında; davacının dava kapsamında davalıdan talepte haklı alacağının 2 nolu dairenin eksik ve kusurlu olması sebebiyle uğradığı 20.000 TL ile dairenin gecikilerek davacıya teslimi sonucu uğradığı 12.300 TL’si kira kaybı alacağı olmak üzere toplam 32.300 TL olduğunu mütalaa etmişlerdir.

Davacı vekili 26.09.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 32.300 TL ye yükseltmiştir…” gerekçeleriyle davanın kabulü ile, 30.000 TL’nin dava tarihinden itibaren, 2.300 TL’nin ıslah 26.09.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz istemi üzerine karar Özel Dairece onanmış ise de davalı vekili bu kez karar düzeltme talebi isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 28.05.2015 tarihli ve 2015/207 E., 2015/9803 K.sayılı kararı ile; “... 1) Davacının tazminat isteminin kabulü yönünden; somut olayda; davacı Hatice ile davalı Osman; Ankara ili, Keçiören ilçesi, B. Mahallesinde kain 33.45/15 numaralı arsaya birlikte malik olup, bina yapılması için dava dışı yükleniciyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapmışlardır. Sözleşmede, zemin katta bulunacak 1, 2 ve 3 numaralı dairelerin arsa sahiplerine verileceği kararlaştırılmıştır. Sözleşme uyarınca bina yapılmış, kat irtifakı sırasında zemin katta bulunan 2 numaralı daire davalı Osman adına, 1 numaralı daire davacı Hatice adına tescil edilmiştir. 16.01.2008 tarihinde arsa sahipleri bir araya gelerek hisselerine düşecek daireler için kura çekimi yapmışlardır. Kurada, 1 numaralı daire davalı Osman'a, 2 numaralı daire davacı Hatice'ye çıkmıştır. Davalı Osman, 07.02.2008 tarihli ibranameyle 1 numaralı daire yönünden yükleniciyi ibra etmiştir. Davacı Hatice ile davalı Osman, 13.05.2008 tarihinde yüklenici aleyhine tazminat davası açarak, yüklenicinin kendilerine verdiği 1 ve 2 numaralı dairelerin binadaki diğer dairelere oranla daha küçük olduğunu belirterek bundan doğan zararlarının tazminini istemişlerdir. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda; binadaki diğer dairelerin değerinin 90.000 TL olmasına rağmen, daha küçük olmaları nedeniyle 1 numaralı dairenin 70.000 TL; 2 numaralı dairenin 50.000 TL değerinde olduğu, sözleşmede tüm dairelerin eşit olacağına dair hükme aykırı davranan yüklenicinin, Hatice ve Osman'ın zararını tazminle yükümlü olduğu belirtilerek, 19.04.2011 tarihli ilamla, davalı Osman'ın yükleniciyi ibra etmesinden dolayı talebinin reddine, Hatice'nin talebinin kabulüyle 20.000 TL'nin yükleniciden tahsiline karar verilmiştir. Hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiş, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 24.04.2012 tarih, 2011/5093 E; 2012/2760 K. sayılı ilamıyla hükmü onamıştır. Davacı Hatice, huzurdaki davayı 13.07.2012 tarihinde açmıştır. 

Görüldüğü üzere, davalı, yükleniciden kurada kendisine isabet eden 1 numaralı daireyi teslim almış, ibranameyi de 1 numaralı daire için vermiştir. Davalının, kurada davacıya isabet eden 2 numaralı daire ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kaldı ki, davalı Osman'ın yüklenici aleyhine açtığı tazminat davası, davadan önce yükleniciyi ibra etmesi nedeniyle reddedilmiştir. Buna göre Osman'ın ibrası, davacı Hatice'nin değil, bizzat davalı Osman'ın hak kaybına uğramasına neden olmuştur.

Hâl böyle olunca mahkemece; davalı Osman'ın yükleniciyi ibra etmesinin davacı Hatice'ye her hangi bir zarar vermediği, davacı Hatice'nin uğradığını iddia ettiği zararla davalı Osman'ın ibra eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davacının tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. 

2) Davacının kira kaybı istemi yönünden; TMK'nın 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan herbiri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. 

Bu bağlamda eldeki davada davacı, kat irtifakı sırasında 1 numaralı dairenin adına tescil edildiğini, kurada ise 2 numaralı dairenin kendisine isabet ettiğini, kendisinin 1 numaralı daireyi 2008 yılında davalının gösterdiği kişiye devrettiğini buna rağmen, davalının 2 numaralı dairenin tapusunu kendisine geç devrederek, kira kaybına uğramasına neden olduğunu iddia ettiğine göre bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür.

Davalı savunmasında, davacı Hatice'nin, 2 numaralı daireyi, yüklenici tarafından tamamlanması gereken eksikleri bulunduğu gerekçesiyle almaktan kaçındığını savunmuş olup, savunmasını ispat etmek adına delil olarak, yüklenici aleyhine açtıkları davada davacı Hatice'nin bu yöndeki beyanlarına dayanmıştır. 

O hâlde mahkemece; davacının kira kaybına yönelik talebine ilişkin olarak, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gösterdikleri tüm deliller birlikte değerlendirilerek, davaya konu 2 numaralı daireyi, davalının mı davacıya devretmediği, yoksa davacının mı dairenin tapusunu almaktan kaçındığı hususu tam olarak tespit edilip, hâsıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu eksik inceleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2015 tarihli ve 2015/405 E., 2015/588 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu 1 nolu bağımsız bölümün davacı adına tapuda kayıtlı iken 29.01.2008 tarihinde davalının çocukları Meltem ve Ufuk T.’e tapuda devredildiği, 2 nolu bağımsız bölümün ise davalı adına kayıtlı iken 28.12.2011 tarihinde davacıya devredildiği hususları ile taraflar arasında imzalanan 16.01.2008 tarihli “Kura Çekimine Ait Tutanaktır” başlıklı yazılı belgeye göre 1 nolu dairenin sahibinin davalı Osman T., 2 nolu dairenin sahibinin ise davacı Hatice Ç. olarak belirlendiği hususu uyuşmazlık dışı olan eldeki davada, davacı tarafın tazminat istemi bakımından uğradığını iddia ettiği zararla davalı tarafın 1 nolu daire için dava dışı müteahhit firmayı 07.02.2008 tarihli yazılı belge ibra etmesi eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığı; davacının kira kaybına yönelik talebine ilişkin olarak mahkemece yeterince inceleme yapılıp yapılmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Dava konusu alacağın doğduğu iddia olunan tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK), “Borçların Teşekkülü” başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (md.1-40) ile haksız fiilden doğan borçlar (md.41-60) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak, haksız (sebepsiz) iktisaba (md.61-66) yer verilmiştir. 

14. Bunların dışında, ne hukukî bir işlemde açıklanan bir iradeye, ne de hukuka aykırı bir eyleme dayanan, kanundan doğan borçlar bulunmaktadır. 

15. Özetle, hukukumuzda borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir kanun hükmü olarak kabul edilmiştir.

16. Borçlar Kanunu’nda sorumluluğun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için, bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.

17. Öte yandan, “sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri” 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 ve devamı maddelerinde de düzenlenmiş olup, TBK’nın 77. maddesi: “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.

Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.” hükmünü içermektedir.

18. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2020 tarihli ve 2017/3-1015 E., 2020/222 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

19. Diğer yandan, bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde düzenlendiği gibi, usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde de; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklinde hüküm altına alınmıştır.

20. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının tazminat istemi bakımından, davacı ile davalı Ankara ili, Keçiören ilçesi, B. Mahallesinde bulunan 33.45/15 numaralı arsaya birlikte malik olup, bina yapılması için dava dışı yükleniciyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapmışlardır. Anılan sözleşmede, zemin katta bulunacak 1, 2 ve 3 numaralı dairelerin arsa sahiplerine verileceği kararlaştırılmıştır. Sözleşme uyarınca bina yapılmış, kat irtifakı sırasında zemin katta bulunan 2 numaralı daire davalı adına, 1 numaralı daire davacı adına tescil edilmiştir. 16.01.2008 tarihinde arsa sahipleri bir araya gelerek hisselerine düşecek daireler için kura çekimi yapmışlardır. Kurada, 1 numaralı daire davalıya, 2 numaralı daire davacıya çıkmıştır. Davalı, 07.02.2008 tarihli ibranameyle 1 numaralı daire yönünden yükleniciyi ibra etmiştir. Davacı Hatice ile davalı Osman, 13.05.2008 tarihinde yüklenici aleyhine tazminat davası açarak, yüklenicinin kendilerine verdiği 1 ve 2 numaralı dairelerin binadaki diğer dairelere oranla daha küçük olduğunu ileri sürerek doğan zararlarının tazminini istemişlerdir. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda; binadaki diğer dairelerin değerinin 90.000 TL olmasına rağmen, daha küçük olmaları nedeniyle 1 numaralı dairenin 70.000 TL; 2 numaralı dairenin 50.000 TL değerinde olduğu, sözleşmede tüm dairelerin eşit olacağına dair hükme aykırı davranan davalı yüklenicinin, davacılar Hatice ve Osman'ın zararını tazminle yükümlü olduğu belirtilerek, 19.04.2011 tarihli karar ile, davacı Osman'ın yükleniciyi ibra etmesinden dolayı davasının reddine, davacı Hatice'nin talebinin kabulüyle 20.000 TL’nin yükleniciden tahsiline karar verilmiş; hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine karar Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 24.04.2012 tarihli ve 2011/5093 E., 2012/2760 K. sayılı kararıyla onanmıştır. Davacı Hatice Ç. ise, eldeki davayı 13.07.2012 tarihinde açmıştır.

21. Görüldüğü üzere, davalı dava dışı yükleniciden kurada kendisine isabet eden 1 numaralı daireyi teslim almış, ibranameyi de 1 numaralı daire için vermiştir. Davalının kurada davacıya isabet eden 2 numaralı daire ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kaldı ki, davalı Osman'ın yüklenici aleyhine açtığı tazminat davası, davadan önce yükleniciyi ibra etmesi nedeniyle reddedilmiştir. Buna göre Osman'ın ibrası, davacı Hatice'nin değil, bizzat davalı Osman'ın hak kaybına uğramasına neden olduğundan, davalı Osman'ın yükleniciyi ibra etmesinin davacı Hatice'ye herhangi bir zarar vermediği, davacı Hatice'nin uğradığını iddia ettiği zararla davalı Osman'ın ibra eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekir. 

22. Davacının kira kaybına ilişkin talebi bakımından ise; eldeki davada davacı, kat irtifakı sırasında 1 numaralı dairenin adına tescil edildiğini, kurada ise 2 numaralı dairenin kendisine isabet ettiğini, kendisinin 1 numaralı daireyi 2008 yılında davalının gösterdiği kişiye devrettiğini buna rağmen, davalının 2 numaralı dairenin tapusunu kendisine geç devrederek, kira kaybına uğramasına neden olduğunu iddia ettiğine göre bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür.

Davalı savunmasında, davacının, 2 numaralı daireyi, yüklenici tarafından tamamlanması gereken eksikleri bulunduğu gerekçesiyle almaktan kaçındığını savunmuş olup, savunmasını ispat etmek adına delil olarak, yüklenici aleyhine açtıkları davada davacının bu yöndeki beyanlarına dayanmıştır. 

23. Mahkemece mahallinde keşif yapılarak 05.08.2013 tarihli bilirkişi raporuna itibar edilerek, hukukî bir nitelendirme yapılmadan davacının kira alacağının kabulüne karar verilmiştir. Oysa 6100 sayılı HMK’nın 266. maddesi ile 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. maddesinin üçüncü bendi “Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” hükmünü içermektedir. Öyle ise mahkemece bu ilkeler gözetilmek suretiyle tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gösterdikleri tüm deliller birlikte değerlendirilerek, davaya konu 2 numaralı daireyi, davalının mı davacıya devretmediği, yoksa davacının mı dairenin tapusunu almaktan kaçındığı hususu tam olarak tespit edilip, hâsıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekir.

24. Mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

25. Nitekim Özel Daire de bozma kararında aynı hususa işaret etmiştir.

26. Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

IV. SONUÇ 

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.12.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.