PARA ALACAĞINA DAYALI BİR DAVADA TEDBİR KARARI VERİLMESİ TAZMİNATI GEREKTİRMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/21-523
KARAR NO : 2017/519
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
TARİHİ : 18/11/2014
NUMARASI : 2014/1 - 2014/1
DAVACI : D. Makine Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti. vekili Av. B.D.
DAVALI : Türkiye Cumhuriyeti Devletine İzafeten Maliye Hazinesi vekili Av. H.G.
FERİ MÜDAHİL : A.A.
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 21. Hukuk Dairesince;
“DAVA: Dava dilekçesinde, dava dışı Erkan E.'ün müvekkili aleyhine ihtiyati tedbir talepli olarak iddia ettiği iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açtığını, HMK 389. ve İİK. 257. maddeleri gereğince para alacakları için ihtiyati tedbir verilmesini, mümkün olmamasına rağmen mahkemenin teminat dahi aramaksızın müvekkilinin tüm mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir koyduğunu, tüm itirazlara rağmen tedbirin kaldırılmadığını, bu hususun HMK'nun 46. maddesine açık aykırılık teşkil ettiğini, ekonomik zorluğa düşen müvekkilinin daha önce tek başına girdiği ve başarı ile sonuçlandırdığı ihalelere ortak girişim olarak girmek zorunda kaldığını, bu nedenle kar oranının düştüğünü, müvekkilinin itibarının azaldığını ileri sürerek şimdilik 10.000,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı Hazine vekili; HMK 'nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın reddini dilemiştir.
GEREKÇE: Dava, 6100 sayılı HMK'nun 46/c. bendine aykırı olarak karar verildiği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
"Devletin sorumluluğu ve rücu başlıklı HMK'nun 46. maddesinin (c) bendinde: "Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması" şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Davacı, ihbar olunan hakimin bu yasa hükmüne aykırı karar verdiğini ileri sürmüştür. Bu yasa hükmüne göre Devletin sorumluluğuna gidebilmesi için ihlal edilen hükmün farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık olması ve bu nedenle de bir zarar doğduğunun iddia ve ispat edilmesi zorunludur.
İ.İ.K.'nun 257. maddesi gereğince rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklar ile diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Yine bir geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbirin (HMK 389) ise şartları bulunduğu takdirde uyuşmazlık konusu hakkında verileceği açık ve belirgindir. Bu haliyle her iki hukuki koruma arasında farklılık olduğu ortadadır.
Ne var ki, çoğu Yargıtay Dairelerinin, hukuki tavsifin hakime ait olduğu kuralı gereğince dilekçede yazılan "ihtiyati tedbir" sözcüğü ile bağlı kalınmaksızın dilekçe içeriğine göre asıl amaçlananın ne olduğuna bakılarak sonuca gidilmesi gerektiği yönünde kararlar verdiği bilinmektedir. Böyle olunca, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kavramlarının uygulanması ile ilgili farklı uygulamaların ortaya çıktığı anlaşılmakta olup, dolayısıyla HMK'nun 46/c maddesindeki sorumluluk şartlarının gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki, somut olayda, davacı haksız uygulanan ihtiyati tedbir kararı nedeniyle, daha önceleri tek başına girilen ve kazanılan ihalelerin ancak ortak girişim olarak alınabildiğini, bu sebeple maddi zarar meydana geldiğini ileri sürmüş ise de, bu husus soyut iddia düzeyinde kalmış ve gerekli illiyet kurulamamıştır. İhtiyati tedbir kararı bazı araç tescilleri üzerinde kayden işlenmiş olup, araçların fiilen işletilmesini engelleyen bir durum olmamıştır. Öte yandan davacının bankalardaki para ve hak edişleri ile ilgili bir tedbir kararı verilmemiştir.
Hal böyle olunca, HMK'nun 46. maddesi gereğince Devletin sorumluluğu ile ilgili yasal koşullar oluşmadığı, manevi tazminat verilmesini gerektirecek şartların da gerçekleşmediği anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1- Koşulları oluşmadığından maddi ve manevi tazminat davasının ESASTAN REDDİNE,
2- 6100 sayılı HMK 49. maddesi gereğince 500,00 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazineye verilmesine,
3- Peşin alınan 25,20 TL harcın ret harcını karşıladığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4- Vekille temsil edilen davalı yararına maddi tazminat talebinin reddi nedeniyle 3.000,00 TL, manevi tazminat talebinin reddi nedeniyle 3.000,00 TL olmak üzere toplam 6.000,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesine,
5- Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,”
dair oybirliği ile verilen 18.11.2014 gün ve 2014/1 E., 2014/1 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dışı Erkan E.’ün müvekkili aleyhine iş kazası nedeniyle 5.000,00 TL maddi, 100.00,00 TL manevi tazminat talebinde bulunduğunu, para alacaklarına ilişkin davalarda HMK’nın 389 ve İİK’nın 257 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir talep edilmesinin mümkün olmamasına rağmen mahkemece taraflarına hiçbir savunma ve açıklama imkanı vermeksizin ihtiyati tedbir kararı verildiğini, tedbir kararının devam ettiği süreçte ticari ilişkilerinin, rakipleri arasındaki rekabet gücünün, teminat gösterme, ihalelere katılma ve kredi alabilme yetkinliklerinin giderek zayıfladığını, müvekkilinin tek başına katılıp kazandığı ihalelere kayıtlardaki tedbirler nedeniyle bir ortak desteğiyle katılabilir olduğunu, ihbar olunan hakimin HMK’nın 46/1-a-c-e maddeleri gereğince sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde dava konusu dosyanın halen derdest olduğunu, kararların yasal mevzuata uygun olarak verildiğini, hakim tarafından deliller değerlendirilerek hak ve nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaat doğrultusunda hüküm kurulduğunu, davada HMK'nın 46. maddesinde yazılı koşulların oluşmadığını, dava konusu kararlar nedeniyle herhangi bir zarar meydana gelmediğini ve davacının iddialarını ispata yetecek yazılı delil göstermediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Feri müdahil hakim sunduğu beyan dilekçesinde 30 yıllık hakimlik mesleğinde 12 yıldan beri iş mahkemelerinde görev yaptığını, pek çok dosyada buna benzer yönde kararlar verdiğini, ancak ilk kez tazminat talebiyle karşılaştığını, tazminat talebine konu olan dosyanın taraflarını tanımadığını, açılan davanın haksız olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle, davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak görüşülüp oylanmış, ardından temyiz dilekçesi içeriğinin değerlendirilmesine geçilmiştir.
Bilindiği üzere 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesindeki temyiz incelemesinde duruşma yapılması sınırını on milyar TL olarak değiştirmiştir.
Sonraki yıllarda 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır. Daire kararının verildiği 18.11.2014 tarihinde bu miktar 19.280,00 TL’dir.
Eldeki davada, davacı tarafından 10.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat istenildiği göz önüne alındığında davacı tarafın duruşma isteğinin miktardan reddine oyçokluğu ile karar verildikten sonra temyiz dilekçesi içeriğinin değerlendirilmesine geçilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46/1. maddesinde, Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri:
Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması, hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.07.2011 gün ve 2011/4 Esas 2011/4 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir.
Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için HMK'nın 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, Hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması, bu hususları davacının kanıtlaması gerekir.
Anılan bu yasal düzenlemeye göre; dava konusu somut olaya bakıldığında, feri müdahil hâkimin kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle veya farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğunu ve hakkın yerine getirilmesinden kaçınmış olduğunu, kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını kabule yeterli delil bulunmamaktadır.
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda, yukarıda detaylıca açıklandığı üzere HMK'nın 46. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisi mevcut olmadığı anlaşıldığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
Yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması isteminin oyçokluğuyla reddine, esasa ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 19 Ocak 2012 tarihli ve 1007/508 sayılı oybirliği ile verdiği kararında "... SGK'nun açtığı karşı dava yersiz ödenen aylıkların tahsiline yönelik para alacağına ilişkin olmakla; 6100 sayılı HMK'nun 389. maddesinin 1. fıkrasında ihtiyati tedbir talebinin ancak "..uyuşmazlık konusu hakkında..." istenip uygulanabileceği öngörülmüş ve para alacağına ilişkin uyuşmazlıklarda ihtiyati tedbir değil, IIK'nun 257. maddesinde düzenlenmiş ihtiyati haciz talep edilebileceği açık olmasına göre davalı SGK vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA," şeklinde içtihat oluşturmuştur.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 25 Şubat 2015 tarihli oybirliği ile verdiği içtihatta "... Davalı tarafça dava dilekçesinde tapu kaydının üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesinin talep edilmesine, 07.02.2013 tarihli duruşmada da ihtiyati tedbir taleplerini tekrarlamalarına rağmen, mahkemece, para alacakları için söz konusu olan İİK'nın 257 vd. maddelerinde düzenlenen ihtiyati haciz şerhi konulmasına karar verilmesi, HMK'nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olmuştur." şeklinde görüş bildirmiştir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 25 Şubat 2015 tarihli kararı için bkz.
http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/yargitay-ihtiyati-tedbir-haciz-taleple-baglilik-ilkesi.
Ayrıca, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 06 Kasım 2013 tarihli ve 21952/25214 sayılı oybirliği ile verdiği içtihatta "... Davacı-davalının maddi ve manevi tazminat ile mal rejiminden kaynaklanan alacağı esasında bir para alacağı olduğuna göre, para alacakları hakkında bu istemleri için ihtiyati tedbir değil, İcra ve İflas Kanununun 257 ve devamı maddeleri gereğince ihtiyati haciz isteyebileceği gözetilerek tedbir kararının kaldırılması talebinin kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir." şeklinde görüş bildirmiştir.
Son olarak, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 26 Eylül 2012 tarihli ve 10413/13625 sayılı oybirliği verdiği içtihatta ise "... HMK m. 389'da ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiştir. Buna göre üzerine tedbir konulan 34 J. 2..9 plaka sayılı araç taraflar arasındaki uyuşmazlığın konusu olmadığına göre, ihtiyati tedbirin konulmasına ilişkin hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir." şeklinde görüş bildirmiştir.
PARA ALACAĞINA DAYALI BİR DAVADA TEDBİR KARARI VERİLMESİ TAZMİNATI GEREKTİRMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/21-523
KARAR NO : 2017/519
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
TARİHİ : 18/11/2014
NUMARASI : 2014/1 - 2014/1
DAVACI : D. Makine Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti. vekili Av. B.D.
DAVALI : Türkiye Cumhuriyeti Devletine İzafeten Maliye Hazinesi vekili Av. H.G.
FERİ MÜDAHİL : A.A.
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 21. Hukuk Dairesince;
“DAVA: Dava dilekçesinde, dava dışı Erkan E.'ün müvekkili aleyhine ihtiyati tedbir talepli olarak iddia ettiği iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açtığını, HMK 389. ve İİK. 257. maddeleri gereğince para alacakları için ihtiyati tedbir verilmesini, mümkün olmamasına rağmen mahkemenin teminat dahi aramaksızın müvekkilinin tüm mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir koyduğunu, tüm itirazlara rağmen tedbirin kaldırılmadığını, bu hususun HMK'nun 46. maddesine açık aykırılık teşkil ettiğini, ekonomik zorluğa düşen müvekkilinin daha önce tek başına girdiği ve başarı ile sonuçlandırdığı ihalelere ortak girişim olarak girmek zorunda kaldığını, bu nedenle kar oranının düştüğünü, müvekkilinin itibarının azaldığını ileri sürerek şimdilik 10.000,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı Hazine vekili; HMK 'nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın reddini dilemiştir.
GEREKÇE: Dava, 6100 sayılı HMK'nun 46/c. bendine aykırı olarak karar verildiği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
"Devletin sorumluluğu ve rücu başlıklı HMK'nun 46. maddesinin (c) bendinde: "Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması" şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Davacı, ihbar olunan hakimin bu yasa hükmüne aykırı karar verdiğini ileri sürmüştür. Bu yasa hükmüne göre Devletin sorumluluğuna gidebilmesi için ihlal edilen hükmün farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık olması ve bu nedenle de bir zarar doğduğunun iddia ve ispat edilmesi zorunludur.
İ.İ.K.'nun 257. maddesi gereğince rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklar ile diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Yine bir geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbirin (HMK 389) ise şartları bulunduğu takdirde uyuşmazlık konusu hakkında verileceği açık ve belirgindir. Bu haliyle her iki hukuki koruma arasında farklılık olduğu ortadadır.
Ne var ki, çoğu Yargıtay Dairelerinin, hukuki tavsifin hakime ait olduğu kuralı gereğince dilekçede yazılan "ihtiyati tedbir" sözcüğü ile bağlı kalınmaksızın dilekçe içeriğine göre asıl amaçlananın ne olduğuna bakılarak sonuca gidilmesi gerektiği yönünde kararlar verdiği bilinmektedir. Böyle olunca, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kavramlarının uygulanması ile ilgili farklı uygulamaların ortaya çıktığı anlaşılmakta olup, dolayısıyla HMK'nun 46/c maddesindeki sorumluluk şartlarının gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki, somut olayda, davacı haksız uygulanan ihtiyati tedbir kararı nedeniyle, daha önceleri tek başına girilen ve kazanılan ihalelerin ancak ortak girişim olarak alınabildiğini, bu sebeple maddi zarar meydana geldiğini ileri sürmüş ise de, bu husus soyut iddia düzeyinde kalmış ve gerekli illiyet kurulamamıştır. İhtiyati tedbir kararı bazı araç tescilleri üzerinde kayden işlenmiş olup, araçların fiilen işletilmesini engelleyen bir durum olmamıştır. Öte yandan davacının bankalardaki para ve hak edişleri ile ilgili bir tedbir kararı verilmemiştir.
Hal böyle olunca, HMK'nun 46. maddesi gereğince Devletin sorumluluğu ile ilgili yasal koşullar oluşmadığı, manevi tazminat verilmesini gerektirecek şartların da gerçekleşmediği anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1- Koşulları oluşmadığından maddi ve manevi tazminat davasının ESASTAN REDDİNE,
2- 6100 sayılı HMK 49. maddesi gereğince 500,00 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazineye verilmesine,
3- Peşin alınan 25,20 TL harcın ret harcını karşıladığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4- Vekille temsil edilen davalı yararına maddi tazminat talebinin reddi nedeniyle 3.000,00 TL, manevi tazminat talebinin reddi nedeniyle 3.000,00 TL olmak üzere toplam 6.000,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesine,
5- Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,”
dair oybirliği ile verilen 18.11.2014 gün ve 2014/1 E., 2014/1 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dışı Erkan E.’ün müvekkili aleyhine iş kazası nedeniyle 5.000,00 TL maddi, 100.00,00 TL manevi tazminat talebinde bulunduğunu, para alacaklarına ilişkin davalarda HMK’nın 389 ve İİK’nın 257 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir talep edilmesinin mümkün olmamasına rağmen mahkemece taraflarına hiçbir savunma ve açıklama imkanı vermeksizin ihtiyati tedbir kararı verildiğini, tedbir kararının devam ettiği süreçte ticari ilişkilerinin, rakipleri arasındaki rekabet gücünün, teminat gösterme, ihalelere katılma ve kredi alabilme yetkinliklerinin giderek zayıfladığını, müvekkilinin tek başına katılıp kazandığı ihalelere kayıtlardaki tedbirler nedeniyle bir ortak desteğiyle katılabilir olduğunu, ihbar olunan hakimin HMK’nın 46/1-a-c-e maddeleri gereğince sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde dava konusu dosyanın halen derdest olduğunu, kararların yasal mevzuata uygun olarak verildiğini, hakim tarafından deliller değerlendirilerek hak ve nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaat doğrultusunda hüküm kurulduğunu, davada HMK'nın 46. maddesinde yazılı koşulların oluşmadığını, dava konusu kararlar nedeniyle herhangi bir zarar meydana gelmediğini ve davacının iddialarını ispata yetecek yazılı delil göstermediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Feri müdahil hakim sunduğu beyan dilekçesinde 30 yıllık hakimlik mesleğinde 12 yıldan beri iş mahkemelerinde görev yaptığını, pek çok dosyada buna benzer yönde kararlar verdiğini, ancak ilk kez tazminat talebiyle karşılaştığını, tazminat talebine konu olan dosyanın taraflarını tanımadığını, açılan davanın haksız olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle, davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak görüşülüp oylanmış, ardından temyiz dilekçesi içeriğinin değerlendirilmesine geçilmiştir.
Bilindiği üzere 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesindeki temyiz incelemesinde duruşma yapılması sınırını on milyar TL olarak değiştirmiştir.
Sonraki yıllarda 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır. Daire kararının verildiği 18.11.2014 tarihinde bu miktar 19.280,00 TL’dir.
Eldeki davada, davacı tarafından 10.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat istenildiği göz önüne alındığında davacı tarafın duruşma isteğinin miktardan reddine oyçokluğu ile karar verildikten sonra temyiz dilekçesi içeriğinin değerlendirilmesine geçilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46/1. maddesinde, Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri:
Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması, hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.07.2011 gün ve 2011/4 Esas 2011/4 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir.
Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için HMK'nın 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, Hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması, bu hususları davacının kanıtlaması gerekir.
Anılan bu yasal düzenlemeye göre; dava konusu somut olaya bakıldığında, feri müdahil hâkimin kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle veya farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğunu ve hakkın yerine getirilmesinden kaçınmış olduğunu, kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını kabule yeterli delil bulunmamaktadır.
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda, yukarıda detaylıca açıklandığı üzere HMK'nın 46. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisi mevcut olmadığı anlaşıldığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
Yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması isteminin oyçokluğuyla reddine, esasa ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 19 Ocak 2012 tarihli ve 1007/508 sayılı oybirliği ile verdiği kararında "... SGK'nun açtığı karşı dava yersiz ödenen aylıkların tahsiline yönelik para alacağına ilişkin olmakla; 6100 sayılı HMK'nun 389. maddesinin 1. fıkrasında ihtiyati tedbir talebinin ancak "..uyuşmazlık konusu hakkında..." istenip uygulanabileceği öngörülmüş ve para alacağına ilişkin uyuşmazlıklarda ihtiyati tedbir değil, IIK'nun 257. maddesinde düzenlenmiş ihtiyati haciz talep edilebileceği açık olmasına göre davalı SGK vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA," şeklinde içtihat oluşturmuştur.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 25 Şubat 2015 tarihli oybirliği ile verdiği içtihatta "... Davalı tarafça dava dilekçesinde tapu kaydının üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesinin talep edilmesine, 07.02.2013 tarihli duruşmada da ihtiyati tedbir taleplerini tekrarlamalarına rağmen, mahkemece, para alacakları için söz konusu olan İİK'nın 257 vd. maddelerinde düzenlenen ihtiyati haciz şerhi konulmasına karar verilmesi, HMK'nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olmuştur." şeklinde görüş bildirmiştir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 25 Şubat 2015 tarihli kararı için bkz.
http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/yargitay-ihtiyati-tedbir-haciz-taleple-baglilik-ilkesi.
Ayrıca, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 06 Kasım 2013 tarihli ve 21952/25214 sayılı oybirliği ile verdiği içtihatta "... Davacı-davalının maddi ve manevi tazminat ile mal rejiminden kaynaklanan alacağı esasında bir para alacağı olduğuna göre, para alacakları hakkında bu istemleri için ihtiyati tedbir değil, İcra ve İflas Kanununun 257 ve devamı maddeleri gereğince ihtiyati haciz isteyebileceği gözetilerek tedbir kararının kaldırılması talebinin kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir." şeklinde görüş bildirmiştir.
Son olarak, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 26 Eylül 2012 tarihli ve 10413/13625 sayılı oybirliği verdiği içtihatta ise "... HMK m. 389'da ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiştir. Buna göre üzerine tedbir konulan 34 J. 2..9 plaka sayılı araç taraflar arasındaki uyuşmazlığın konusu olmadığına göre, ihtiyati tedbirin konulmasına ilişkin hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir." şeklinde görüş bildirmiştir.