HAVALEDEKİ KONUT ALIMI AÇIKLAMASI SOMUT OLAYDA PARANIN KONUT ALIMI AMACIYLA GÖNDERİLDİĞİ ŞEKLİNDE ANLAŞILMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


04 Ağu
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(13)3-575
KARAR NO   : 2021/353

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul Anadolu 24. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 13/04/2016
NUMARASI                 : 2016/56 - 2016/121
DAVACI                       : Y.G. vekili Av. O.B.
DAVALI                       : M.B. vekili Av. C.T.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili; müvekkilinin uzaktan akrabası olan davalının ev almak istediğini ancak parası yetmeyince müvekkilinden borç para talep ettiğini ve bu doğrultuda davalının hesabına 25.000 TL gönderildiğini, davalının aynı gün parayı çekip evi aldığını, buna rağmen borcunu ödememek için bu paranın boşandığı eşine gönderildiği iddiasında bulunduğunu, bu nedenle icra takibinde bulunduklarını, davalının takibe haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; davacının müvekkilinin hesabına 14.04.2009 tarihinde 25.000 TL gönderdiğinin doğru olduğunu ancak bu paranın müvekkilinin şahsına değil, o tarihte müvekkilinin nişanlısı ve davacının kardeşi Ali G.’e olan borcun ödemesi için gönderildiğini, müvekkilinin de bu parayı evlilik hazırlıkları (düğün salonu tutulması vs.) için harcadığını, bahsi geçen evin satın alınmasında davacının hiçbir katkısının olmadığını, Ali G.’ün 21.06.2013 tarihinde açtığı boşanma ve 60.000 TL’lik maddi tazminat istemine ilişkin dilekçede tazminat talebi açıklanırken evliliğin hemen öncesinde “müvekkilim evleneceği eşinin ev alması ve müşterek hayatı birlikte sürdürmeleri ve bu evin satın alınması için 40.000 TL banka aracılığı ile ve 10.000 TL'si elden olmak üzere nakit para vermiş ve bu daire satın alınmıştır” dediğini, bu dilekçedeki 40.000 TL ödendiği iddiasının eldeki davaya konu 25.000 TL yanında davacının dava dışı diğer kardeşinin 14.04.2009 tarihinde A.G’ye verilmek üzere müvekkilinin hesabına gönderilen 15.000 TL’nin toplamı olduğunun anlaşılacağını, boşanma davasıyla birlikte görülen tazminat isteminin eldeki davaya konu alacak iddiasıyla aynı olması nedeniyle derdestlik itirazında bulunduklarını, davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.07.2014 tarihli ve 2013/1080 E., 2014/277 K. sayılı kararı ile; banka dekontunda “konut alımı” açıklamasının bulunması karşısında davacının 25.000 TL’yi davalıya bu amaçla gönderdiğinin anlaşıldığı, davalının bu paranın davacının kardeşi olan Ali G.’e ev alması için gönderdiği iddiasını ispatlayamadığı, borcun geri ödenmemesi karşısında takibe itirazın haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 11.11.2015 tarihli ve 2014/39378 E., 2015/32940 K. sayılı kararı ile; “… Davacının banka havalesi ile davalıya 25.000,00 TL miktarında para gönderdiği ve davalının da bu parayı aldığı ihtilafsızdır. Davacının bu parayı konut alması için borç olarak gönderdiğini ileri sürmesine karşın davalı da, paranın, o tarihte nişanlısı olan eşine (davacının kardeşine) borcu nedeniyle ve düğün masraflarını karşılaması için kendi hesabına gönderildiğini savunmuştur. Görüldüğü üzere davalı, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığını (havale ile para gönderildiğini) kabul etmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının), ileri sürülenden başka olduğunu bildirmek suretiyle gerekçeli inkarda (vasıflı ikrar) bulunmuştur. Öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere vasıflı ikrar (gerekçeli inkar), bölünemeyen ikrarlardan olduğundan bu durumda ispat yükü davacıdadır. (HGK.nun aynı yöndeki 12.3.2003 tarih, 2003/3-118 esas ve 2003/158 karar sayılı kararı)

Öte yandan, havale kural olarak bir ödeme vasıtasıdır. Başka bir ifade ile havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal bir karine mevcuttur. Bu yasal karinenin aksini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlü olup, dekontta paranın gönderiliş nedeninin konut alımına ilişkin olduğunun yazılı olması havale edilen paranın borç olarak gönderildiğini kanıtlamamaktadır. HMK.’nun 200. maddesi gereğince miktar itibariyle olayda tanık dinlenemeyeceği gibi, davacı taraf yemin deliline de dayanmamıştır. O halde ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemece 13.04.2016 tarihli ve 2016/56 E., 2016/121 K. sayılı kararı ile; ilk karar gerekçelerinin yanında, Özel Daire ile anlaşamadıkları noktanın havaledeki “konut alımı” ibaresinin borç gönderme anlamına gelip gelmeyeceği ile ilgili olduğu, havale tarihinde davacı ile davalı arasında bir akrabalık ilişkisi mevcut olmadığı, davalıya konut almak istemesi sebebi ile nişanlısının kardeşi olan davacı tarafından 25.000 TL para gönderildiği ve paranın gönderiliş nedeninin konut alımı olarak yazıldığı, bağış iradesi olsa idi gönderiliş nedeni olarak herhangi bir ibare yazma gereği duyulmayacağı, banka havalelerinde gönderiliş nedeninin yazılmasının borç amacıyla gönderildiğinin delili olduğu, açıkça "borç olarak gönderilmiştir" ibaresinin yazılmamasının insani ilişkiler sebebine dayandığı, tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde davacının davalıya 25.000 TL’yi borç olarak gönderdiği kanaatine varıldığı açıklanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı hakkında başlatılan icra takibine esas olan banka havalesinde açıklama olarak “konut alımı” ibaresinin yer alması karşısında, takibe vaki itirazın iptali davası yönünden ispat yükünün paranın davalıya ev alması için borç olarak gönderildiğini ileri süren alacaklı davacıya mı yoksa bu bedelin davacının kardeşi ve o tarihte kendisinin nişanlısı olan dava dışı kişiye olan borcun ödenmesi amacıyla gönderildiği savunmasında bulunan davalıya mı ait olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ispat yükü konusuna değinilmelidir.

13. Özel hukuka ilişkin bir davada, hâkim kural olarak doğduğu iddia edilen bir hukuki sonucun, gerçekten doğup doğmadığını belirleyebilmek için, o hukuki sonucu öngören hukuk kuralındaki şartların (unsur vakıaların, öğe olayların), somut olarak ortaya çıkıp çıkmadıklarını kendiliğinden araştıramaz. O hukuki sonucun doğduğunu iddia eden taraf, gerçekleşmesi gereken şartların, unsur ve vakıaların somut olarak gerçekleştiğini ispat etmelidir. Bu çerçevede ispat, bir davada ileri sürülen hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların gerçekten mevcut olup olmadıkları konusunda, birtakım araçlarla mahkemeye kanaat verme işlemi olarak tanımlanabilir.

14. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun 6. maddesi:

“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermektedir.

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinde de;

“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

 (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.

16. Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.

17. Bu noktada ispatla ilgili karine oluşturan hâllerden biri ve somut uyuşmazlıkta da tartışılması gereken asıl nokta olan “havale” ile ilgili açıklamada bulunmak yerinde olacaktır.

18. Eldeki davaya konu havalenin gönderildiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 457 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal niteliği itibariyle bir ödeme vasıtasıdır. Başka bir anlatımla, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.3.2003 tarihli, 2003/3-118 E.,2003/158 K. sayılı kararı).           

19. Havalenin gönderiliş amacı, işlemin gerçekleştirilmesi anında düşülecek bir kayıtla (açıklamayla) yahut karşı tarafça inkar edilecek olursa sonradan ispat vasıtaları kullanılarak da ortaya konulabilir.

20. Somut uyuşmazlıkta davacı tarafından gönderilen havalede “konut alımı” açıklaması bulunmaktadır. Bu açıklama, konut alımı amacıyla kullanılmak üzere paranın gönderildiğini ifade etmektedir. Davalı bu havaleyle gönderilen parayı kabul etmiş ve kullanmıştır. Ancak savunmasında havaledeki açıklamadan bambaşka bir sebebe dayanmış, paranın kendisinin eski eşi, davacının kardeşine olan borcun ödenmesi amacıyla gönderildiğini ileri sürmüş; havaledeki açıklamayı yani paranın gönderiliş amacını tümüyle değiştirmiştir. Oysa davalı o tarihte bu açıklamaya itiraz ettiğine ilişkin herhangi bir iddia ve delil ortaya koymamıştır. Tam tersine hem paranın satın alınan evle ilgisinin olmadığını ifade etmiş hem de eski eşinin boşanma davasında evin satın alınmasında katkısının bulunduğunu iddia ederek bu bedelin tazminat olarak istendiğini, hatta diğer kardeşin de aynı tarihte gönderdiği havalenin de bu tazminatın hesabına dâhil edildiğini belirtilerek dava konusu alacakla, boşanma davasındaki katkı payı iddiasını ilişkilendirmiştir. Gerçekten de dosyadaki deliller incelendiğinde davalıya aynı gün hem davacı hem de davacının kardeşi tarafından para havale edildiği ve aynı tarihte davalının kendisine ev satın aldığı anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca somut olayda havaleye konu paranın havaledeki açıklamadan farklı olarak konut alımı amacıyla gönderilmediğini savunan davalı ispat yükünü üzerine almış olup havalenin davacının üçüncü kişiye olan borcun ödenmesi amacıyla gönderildiğini dosya kapsamı itibariyle ispatlayamamıştır.

21. Özel Daire kararında ise davalının bu savunmasının gerekçeli inkar (vasıflı ikrar) mahiyetinde olduğu belirtilmiştir. Gerekçeli inkarda davalı, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığını (yani paranın kendisine gönderildiğini) kabul etmekle beraber onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden farklı olduğunu savunur. Uygulamada gerekçeli inkarın bölünemeyeceği ve ispat yükünün alacak iddiasında bulunan kişi üzerinde olacağı yönündeki kabul yerleşik içtihatlarla ortaya konulmuş ise de bu hâl, somut olayda uygulama yeri bulmaz. Zira davalı itiraz etmeksizin kabul ettiği paraya ilişkin havalede var olan açıklamayı tümüyle değiştirir şekilde savunmada bulunmuştur. Bu durum, havaledeki “konut alımı” açıklaması borçlu tarafça kabul edilerek bu açıklamanın hukuki sebebinin farklı olduğunun (örneğin havalenin konut alımından doğan borcun ödenmesi için yapıldığının) savunulması hâlinden tümüyle farklı olduğundan taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerekçeli inkara ilişkin ilkeler çerçevesinde çözümlenmesi imkânı bulunmamaktadır. Aksi yöndeki bir değerlendirme, alacaklının iddiasını ispata yönelik olarak kanuni karineden doğan yükten kurtulmak için havaleye açıklama koymasının hiçbir değer taşımaması sonucuna varılmasına sebep olacaktır ki bu da ispat yükü ile ilgili ilke ve kurallarla bağdaşmayacaktır.

22. Hâl böyle olunca Mahkemece davacının takibe konu paranın konut alımı amacıyla gönderildiğini ispatladığı; savunmasının mahiyeti gereği ispat yükünü üzerine alan davalının ise iddiasını ispatlayamadığı kabul edilerek direnme kararı verilmesi haklı ve yerindedir.

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında ispat yükünün davacı üzerinde olduğu, havaledeki açıklamanın paranın borç olarak gönderildiğini ispata elverişli olmadığı, davalının gerekçeli inkar mahiyetindeki savunmasının ispat yükünü ters çevirmeyeceği, bu nedenle direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen gerekçeler doğrultusunda bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

24. Sonuç itibariyle direnme uygun olup kararın sair yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup davalı vekilinin sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMESİNE,

Ancak, karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle Hukuk Genel Kurulu kararının mahkemesince taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise doğrudan 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,               

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacı, ev alması için davalıya banka havalesi ile 25.000 TL para gönderdiğini, davalının bu parayı da birleştirmek suretiyle aynı gün ev aldığını ancak davalının, bu paranın boşandığı eşine ev alması için gönderildiğini belirterek parayı ödemekten kaçındığını, başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ve takibin devamına, % 20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacı tarafından gönderilen paranın, o tarihte nişanlısı olan ve aynı zamanda davacının da kardeşi olan eşine borcu nedeniyle ve düğün masraflarını karşılaması için gönderildiğini, davacı Yaşar tarafından gönderilen para ile alındığı iddia edilen evin ise kendi parası ile alındığını belirterek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, "14.04.2009 tarihinde davacı tarafından davalının banka hesabına 25.000 TL para havale edildiği, dekontta "konut alımı" ibaresinin yazılı olduğu, davalının paranın havale edildiği 14.04.2009 tarihinde de konut satın aldığı, davalının ise bu parayı geri ödemediği" gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Özel dairece, dekontta paranın gönderiliş nedeninin konut alımına ilişkin olduğunun yazılı olması havale edilen paranın borç olarak gönderildiğini kanıtlamamaktadır. HMK’nın 200. maddesi gereğince miktar itibariyle olayda tanık dinlenemeyeceği gibi, davacı taraf yemin deliline de dayanmamıştır. O hâlde ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerektirdiğinden mahkeme kararının bozulması üzerine, Yerel Mahkemece direnme kararı verilmiştir.

Davacının banka havalesi ile davalıya 25.000,00 TL miktarında para gönderdiği ve davalının da bu parayı aldığı ihtilafsızdır. Davacının bu parayı konut alması için borç olarak gönderdiğini ileri sürmesine karşın davalı da, paranın, o tarihte nişanlısı olan eşine (davacının kardeşine) borcu nedeniyle ve düğün masraflarını karşılaması için kendi hesabına gönderildiğini savunmuştur.

Görüldüğü üzere davalı, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığını (havale ile para gönderildiğini) kabul etmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının), ileri sürülenden başka olduğunu bildirmiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236. maddesinde, HMK’nın 186. maddesinde taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır.

Öğretideki tanımlamalara göre, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir.

Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.

Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.

İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkar da denilmektedir.

Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.

Vasıflı ikrarda, (ki buna gerekçeli inkar da denilmektedir) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; Davalı davacıdan 1000 TL aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirmesi hâlinde olduğu gibi vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını,yani parayı ödünç verdiğini kanıtlamalıdır.

Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle ikrar edilmekle birlikte, ikrara bu vakıadan çıkan hukuki sonucu hükümden düşüren ve bu ikrar edilen vakıanın doğumu ile ilgili bulunmayan başka bir vakıa ekleyerek, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Bağlantılı bileşik ikrarda, ikrar edenin ikrarına eklediği vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında doğal bir bağlantı vardır. İkrara eklenen vakıa, ikrar olunan vakıanın doğal bir sonucudur. Bağlantısız bileşik ikrarda ise, ikrar edenin ikrarına eklediği vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında hiçbir bağlantı yoktur. Yani, ikrara eklenen ikinci vakıa, ikrar edilen vakıa olmadan da mevcuttur (Baki Kuru,5.Baskı,1990,2.cilt syf 1401 vd.).

Öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.

Somut olaya bakıldığında; davalı, davacının kendisine parayı gönderdiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş; ancak, bu paranın davacı tarafından ileri sürülen borç para olarak değil, o tarihte nişanlısı olan ve aynı zamanda davacının da kardeşi olan eşine borcu nedeniyle ve düğün masraflarını karşılaması için gönderildiğini, davacı Yaşar tarafından gönderilen para ile alındığı iddia edilen evin ise kendi parası ile alındığını belirterek gönderildiğini savunmuş olmakla vasıflı ikrarda (gerekçeli inkar) bulunmuş olup, Öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere vasıflı ikrar (gerekçeli inkar), bölünemeyen ikrarlardan olduğundan bu durumda ispat yükü davacıdadır (HGK'nın aynı yöndeki 12.3.2003 tarih, 2003/3-118 esas ve 2003/158 karar sayılı kararı).

Öte yandan, havale kural olarak bir ödeme vasıtasıdır. Başka bir ifade ile havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal bir karine mevcuttur. Bu yasal karinenin aksini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlü olup, dekontta paranın gönderiliş nedeninin konut alımına ilişkin olduğunun yazılı olması havale edilen paranın borç olarak gönderildiğini kanıtlamadığı gibi, 19.04.2009 tarihinde borç verilen bir paranın aradan 4 yıl 8 ay 16 gün geçtikten sonra davalı ile davacının kardeşinin boşanma aşamasına gelmeleri üzerine istenmesi nedeniyle bu paranın bu kadar süre aranmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı da bir gerçek olup, sadece konut alımı yazılmasının borç verildiği anlamına gelmeyeceğinden direnme kararının yerinde olmadığı, kararın özel daire kararı gibi bozulması gerektiğini düşündüğümden çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.

Battal Yılmaz
Üye