HEM ASIL HEM BİRLEŞEN VEYA KARŞI BOŞANMA DAVASINDA TEK BİR KUSUR BELİRLEMESİ YAPILMASI VE TEK BİR HÜKÜM KURULMASI GEREKİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


12 Kas
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/2-273
KARAR NO   : 2021/762

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ                        : 14/01/2020
NUMARASI                : 2019/2215 - 2020/53
DAVACI-BİRLEŞEN
DOSYADA DAVALI    :
Ş.D. vekilleri Av. M.A., Av. H.H.P.
DAVALI-BİRLEŞEN
DOSYADA DAVACI    :
K.S. vekili Av. A.P.

1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı-birleşen davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Birleşen Davalı İstemi:

4. Davacı-birleşen davalı vekili 23.03.2017 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 10.08.1996 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalı ile aralarında evlendikleri ilk günden beri ruhen ve fikren anlaşmazlıklar olduğunu, devam eden tartışmalar nedeniyle karşılıklı sevgi ve saygılarının kalmadığını, evliliğin devamının taraflara zarar verdiğini ve tartışma ortamında büyüyen çocuklar yönünden çekilmez hâle geldiğini ileri sürerek davalı ile boşanmalarına, velayetin kendisine verilmesine karar verilmesini talep etmiş, vekili tarafından sunulan 20.07.2017 tarihli birleşen davaya cevap dilekçesinde ise; açılan davayı kabul etmediklerini, taraflar arasında görülmekte olan bir boşanma davası olduğunu, öncelikle davanın derdestlik nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, mahkemenin aksi kanaatte olması hâlinde ise; müvekkilinin avukat olduğunu, erkek eşin ise Devlet Hastanesinde röntgen teknisyeni olarak çalıştığını, müvekkilinin başarılı ve yoğun iş hayatı nedeniyle erkek eşin kıskançlık ve hissettiği baskı nedeniyle eşine ve çocuklarına kötü davrandığını, maddi-manevi birlik görevlerini yerine getirmediğini, davalının müvekkiline ve ortak çocuklara karşı hakaret ve küfür ettiğini, fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, toplum içinde küçük düşürücü davranışlarda bulunduğunu ileri sürerek açılan davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.

Davalı-Birleşen Davacı İstemi:

5. Davalı-birleşen davacı 14.04.2017 tarihli asıl davaya cevap dilekçesinde; davacı ile aralarındaki anlaşmazlıkların çözülebileceği kanaatinde olduğunu, acele alınmış bir kararın 21 yıllık evliliklerinin bozulmasına fırsat vermesini istemediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, vekili tarafından açılan 14.07.2017 tarihli birleşen dava dilekçesinde ise; kadın eş tarafından müvekkili aleyhine 23.03.2017 tarihinde boşanma davası açılmış olduğunu, müvekkili tarafından verilen cevap dilekçesinde davanın reddinin talep edildiğini, ancak bugün gelinen noktada evlilik birliğinin müvekkili açısından da çekilmez bir hâl aldığını, müvekkilinin 21 yıllık evlilik yaşantısında eşine sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaştığını, fakat eşinin müvekkilini ilk günden itibaren küçük gördüğünü, kadın eşin avukat olduğunu, bu nedenle müvekkilinin mesleği ile ilgili aşağılayıcı sözler söylediğini, ortak çocuklara şiddet uyguladığını, terlikle dövüp hakaret ettiğini, tartışma anında müvekkilini evden kovduğunu, sokak ortasında müvekkiline hitaben beddua ve hakaret içerikli sözler sarf ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 250.000 TL maddi, 250.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Banaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 23.03.2018 tarihli ve 2017/82 E., 2018/117 K. sayılı kararı ile; tarafların 10.08.1996 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, 2017 yılının Mart ayından itibaren ayrı yaşadıkları, kadın eş tarafından asıl ve birleşen davaya yönelik ileri sürülen iddialar yönünden yapılan incelemede, erkek eşin ortak çocuklara fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığı, eşine ve ortak çocuklara hakaret ve küfür ettiği, ayrıca eşinin mesleği sebebiyle aşağılayıcı sözler söylediği, buna karşılık erkek eşin kadın aleyhine ileri sürdüğü iddialarını ispatlayamadığı, gerçekleşen olaylara göre erkek eşin tam, kadın eşin ise kusursuz olduğu gerekçesiyle erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 400 TL tedbir ve 500 TL iştirak nafakası ödenmesine, kadın eşin süresinde olmayan maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 27.03.2019 tarihli ve 2018/2816 E., 2019/517 K. sayılı kararı ile; ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunmanın genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği, kadının dava dilekçesinde “taraflar arasında ruhi ve fikri anlaşmazlık sebebi ile geçimsizlik bulunduğu-yıllardır devam eden tartışmalar neticesinde karşılıklı sevgi ve saygının kalmadığı” vakıalarına ve bu vakıaların ispatına yönelik olarak da tanık deliline dayandığı, ilk derece mahkemesince erkek eşe kusur olarak yüklenen “ortak çocuklara sürekli şiddet uyguladığı-eşine ve çocuklara hakaret ettiği” vakıalarına ise dayanılmadığı, sonrasında erkeğin yasal süresi içerisinde cevap dilekçesi sunduğu, bu dilekçenin kadına 28.04.2017 tarihinde tebliğ edildiği, kadın tarafından cevaba cevap dilekçesi verilmediği, böylece asıl dava yönünden dilekçelerin teatisi aşamasının sona erdiği, gerçekleşen olaylara göre kadın eşin tanık beyanlarının asıl dava dilekçesinde dayanılmayan vakıalara ilişkin olduğu, dayanılmayan bir vakıaya ilişkin olarak tanık beyanlarında geçtiğinden bahisle davalı erkeğe kusur yüklenemeyeceği, bu kapsamda davacının davasını ispat edemediği, davalının da boşanmayı istemesinin hukukî sonuç doğurmayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek kadının tüm istinaf itirazlarının reddine, erkeğin kadın tarafından açılan asıl davanın kabulüne yönelik istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin boşanmaya ilişkin gerekçe ve hüküm fıkrasının kaldırılmasına, asıl davanın reddine, birleşen dava yönünden yapılan incelemede ise; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166. maddesini tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmenin doğru olmadığı, maddeye göre boşanma isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmadığı, ağır kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunduğu, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olduğu, az kusurlu eşin karşı çıkması hâlinde ise eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşıldığı takdirde boşanmaya karar verilebileceği, gerçekleşen olaylara göre erkek eşin tam kusurlu olduğu, kadının az da olsa kusurlu davranışının ispat edilemediği gerekçesiyle erkeğin sair itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 13.11.2019 tarihli ve 2019/3480 E. ve 2019/11418 K. sayılı kararı ile;

“… Hüküm davacı-karşı davalı kadın tarafından, kendi davasının reddi yönünden temyiz edilerek,… dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Taraflarca evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak karşılıklı boşanma davaları ikame edilmiş, ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, kadın eşin kusursuz, erkek eşin ise tam kusurlu olduğu kabul edilerek; erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulü ile boşanma davası ve fer'ilerine ilişkin hüküm kurulmuştur. İlk derece mahkemesinin bu kararı taraflarca istinaf edilmiş, bölge adliye mahkemesince yapılan yargılamada "İlk derece mahkemesince, davalı erkeğe kusur olarak yüklenen ortak çocuklara sürekli şiddet uyguladığı, davacı ve çocuklara hakaret ettiği vakıalarına davacı kadın tarafından dayanılmadığı" gerekçesiyle kadının davasının reddine karar verilmiştir. Somut olaya göre, erkeğin açmış olduğu ve eldeki dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilen, ilk derece mahkemesinin 2017/233 esas sayılı boşanma davasına karşı, kadının süresinde olan 24.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde "İlk derece mahkemesince, davalı erkeğe kusur olarak yüklenen müşterek çocuklara sürekli şiddet uyguladığı, davacı ve çocuklara hakaret ettiği" vakıalarına davacı kadın tarafından dayanıldığı anlaşılmıştır. Evlilik birliği sona erinceye kadar; herhangi bir sebeple açılmış bulunan boşanma davalarında taraflara yüklenen tüm kusurlar, birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu orana göre boşanma ve varsa boşanmanın fer'i niteliğindeki talepler yönünden hüküm kurulması gerekir. O halde, her iki mahkemece de kabul edilen ve gerçekleşen olaylara göre, erkeğin "Ortak çocuklara fiziksel şiddet uygulayıp, eş ve çocuklarına hakaret ettiği" anlaşılmıştır. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olup, Yasanın 166/1. maddesinde yer alan boşanma koşullarının oluştuğu dikkate alınarak davacı kadının davasının kabulü gerekirken, reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.01.2020 tarihli ve 2019/2215 E., 2020/53 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; davacı kadının, erkek tarafından açılıp, asıl dava ile birleştirilen davasına karşı herhangi bir karşı davasının bulunmadığı, bağımsız olarak açılıp birleşen her iki davanın bağımsızlığını koruduğu, davacı birleşen dosya davalısı kadının asıl dava dilekçesinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına dair herhangi bir vakıaya dayanmadığı, birleşen davada vermiş olduğu cevap dilekçesinde bildirdiği vakıaların ancak birleşen davada değerlendirilip, kusur oranlanmasının yapılabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı-birleşen davalı tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında birleştirilmesine karar verilerek yürütülen karşılıklı boşanma davalarının yapılan yargılamasında, boşanmaya sebep olan olaylar yönünden dayanılan vakıaların ve bu vakıalara bağlı gerçekleştiği ispat olunan tüm kusurlu davranışların tamamı her iki dava kapsamında bir bütün olarak birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu orana göre boşanma ve varsa boşanmanın fer'î niteliğindeki talepler yönünden hüküm kurulmasının yerinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre; tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

13. Bilindiği üzere TMK’nın “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesi;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.” hükmünü taşımaktadır.

14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 166. maddesine göre, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk muhakemelerinde açılmış davalar arasında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilir. Kanun koyucu, davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayıldığını kabul etmiştir.

16. Boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup; kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği ve birliğin gereği olan haklar ve sorumluluklar sona erer. Boşanma kararını veren hâkim; o evliliğe münhasır, tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını belirler ve boşanma kararını verir. Böylece taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olay veya olaylar artık belirlenmiş olur. Boşanma kararının verildiği hükmün kesinleşmesi itibariyle, artık o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan tüm davalar boşanma kararının verildiği mahkeme kararında yer alan kusur belirlemesi ile bağlı hâle gelir ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımaz. Buradan hareketle; ayrı ayrı açılan boşanma davalarından biri hakkında verilecek hükmün diğerini de etkileyecek nitelikte olduğu tartışmasız olup, evlilik birliği sona erinceye kadar, herhangi bir sebeple açılmış bulunan boşanma davalarında tarafların boşanmaya neden olduğu iddia edilen tüm kusurlu davranışları, birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu duruma göre boşanma ve varsa boşanmanın fer'î niteliğindeki talepler yönünden hüküm kurulması gerektiğinden taraflarca karşılıklı açılan tüm boşanma davalarının birlikte görülmesi zorunludur. Zira kaç dava olursa olsun, tüm davaların temeli taraflar arasındaki evlilik birliğinden kaynaklanan hukukî ilişkiye dayanmaktadır. Aksinin kabulü; ayrı yapılan yargılamalar sonucunda verilen ve birbiri ile çelişkili kararları ortaya çıkaracağı, bu şekilde çelişik kararların birbirleri üzerinde meydana getireceği "kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delil" etkisi nedeniyle telafisi zor durumlar oluşturacağı tartışmasızdır.

17. Eldeki davaların her ikisi de, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olup, asıl boşanma davası kadın, birleşen boşanma davası ise erkek eş tarafından açılmış; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek eşin tam kusurlu olduğu kabul edilerek asıl davanın kabulüne, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir. Kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine, bölge adliye mahkemesince yapılan yargılama sonunda; erkek eşin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına ilişkin boşanmaya sebep olan olaylarda ispatlanan kusurlu davranışlarına yönelik vakıalara, kadının asıl davada dayanmadığı, birleşen davaya vermiş olduğu cevap dilekçesinde dayandığı gerekçesiyle asıl davanın ispatlanamadığı, birleşen davanın ise erkeğin tam kusurlu olması dolayısıyla redde mahkûm olduğu açıklanarak her iki boşanma davasının da reddi gerektiğine karar verilmiştir.

18. Genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı boşanma davalarında hâkimin, kanunun aradığı diğer şartlarında varlığı hâlinde, birliğin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumda boşanmaya karar vermesi gerekir. Somut olayda da, taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı tartışmasızdır. Ne var ki birbirlerinden ayrı olarak açılan ve birleştirilmesine karar verilen davaların, bağımsızlıklarını koruduğundan hareketle, tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlarına her bir davaya özgü olarak dayanılmasının gerekip gerekmediği Özel Daire ve Bölge Adliye Mahkemesi arasında uyuşmazlığa neden olmuştur.

19. Kanun koyucu tarafından davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayılması karşısında temeli taraflar arasındaki aynı evlilik birliğinden kaynaklanan hukukî ilişkiye dayalı her bir boşanma davasında verilecek her bir kararın diğerini etkileyecek nitelikte olduğu, zira eşler arasında boşanma kararı verilecek tek bir evlilik bulunduğu, dolayısıyla kaç boşanma davası açılırsa açılsın tamamının HMK’nın 166. maddesi kapsamında davanın her aşamasında, talep üzerine veya mahkemece re’sen ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilmesi ve açılmış bulunan her bir boşanma davası yönünden ayrı ayrı karar hüküm kurulması zorunluluğu tartışmasızdır. Ne var ki, dava konuları yalnız boşanma olup, hüküm verilirken nazara alınacak husus, tarafların boşanmaya sebebiyet veren kusurlu davranışlarıdır. Yasal süresi içerisinde ileri sürülmek kaydıyla ister asıl davada; ister birleşen veya karşı davada ileri sürülmüş olsun, dayanılan tüm delillerin toplanması, birlikte değerlendirme yapmak suretiyle tek bir kusur belirlemesi yapılması, fer'î talepler yönünden de belirlenen kusur durumu dikkate alınarak tek bir hüküm kurulması da boşanma davalarında bir zorunluluktur. Aksi hâl, boşanma davalarında birbiri ile çelişen boşanmanın ferileri hakkında kurulan hükümleri karşımıza çıkarır.

20. 6100 sayılı HMK ile taraflar; dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırma ve dayandıkları delilleri de, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiği hakkında açıkça belirtilmesi kapsamında delil gösterme yükümlülüğü altına alınmışlardır. Taraflar bu somutlaştırma ve delil gösterme yükümlülüğü gereği dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile iddia ettikleri her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğini dilekçelerinde belirtmek zorundadır. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması mümkün olacaktır. Somutlaştırma ve delil gösterme yükümlülüğünün amacı, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmektir. Taraflar dilekçelerinde iddia ve savunmalarının dayanağı olan bütün vakıaları başka bir ifadeyle maddi ve hukukî olguları açıkça belirtmelidir. Burada, vakıadan kasıt, talep sonucunun dayanağı olan, onu haklı gösteren vakıalardır. Zira vakıa kavramı; soyut hukuk kuralının öngördüğü sonucu kendilerinin gerçekleşmesine bağladığı soyut koşullara karşılık gelen somut durumlar ve hayat olayları olarak tanımlanabilir. Bu açıdan vakıa kavramını dava sebebi olarak tarif etmek de mümkündür. Dilekçede yer alan talep sonucunun mahkemece haklı görülüp görülmemesi dayanılan vakıalara bağlıdır. Özetle; dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasına kadar usulüne uygun biçimde dayanılan vakıaların doğru olduğu yargılama sırasında tespit edilirse, bu duruma göre tarafların talep sonuçları kabul veya reddedilecektir.

21. Yukarıda da açıkça vurgulandığı üzere boşanma kararları bozucu yenilik doğuran karar niteliğinde olup, kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliğini ve birliğin gereği olan tüm hak ve sorumlulukları sona erdirdiği gibi “kararda yer alan kusur belirlemesi” ise o evlilik hakkında tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışları yönünden kesin delil oluşturur. Zira taraflar arasındaki evlilik işlemi ile bir hayat ortaklığı kurulmuştur ve hâkim, tarafların o evliliğe münhasır olarak boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını da bir kez tespit ederek, kurulan hayat ortaklığının boşanma kararı ile sona erdirilmesinin gerekip gerekmediğini belirlemek zorundadır. Verilen kararda yer alan kusur belirlemesi, o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan boşanmanın fer’î niteliğindeki velayet, kişisel ilişki, tazminat ve yoksulluk nafakasına yönelik tüm davaları bağlayıcıdır.

22. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların 10.08.1996 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten iki çocuklarının bulunduğu, erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda ortak çocuklara sürekli şiddet uygulamak, eşine ve çocuklarına hakaret etmek şeklinde gerçekleşen davranışlarıyla evlilik birliğini temelinden sarstığı, kadın eşin ise kusursuz olduğu anlaşılmıştır. Kadının açmış olduğu boşanma davasına karşı erkeğin açtığı boşanma davasından açıkça anlaşıldığı üzere erkeğin de boşanmayı istediği, buradan hareketle verilen boşanma kararına itirazının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu (TMK m. 166.2) her türlü duraksamadan uzaktır. Aksinin düşünülmesi; evlilik kurumunun sosyal amacından saptırılmasına sebebiyet vereceği gibi sırf karşı tarafı zararlandırma veya hakkın, karşı taraf zararına kullanılması yoluyla boşanma kararının alınmasını zorlaştıracak ve neticede sosyolojik ve toplumsal bir soruna da sebebiyet verebilecektir.

23. Hâl böyleyken bölge adliye mahkemesince, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyularak, asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, kadın eşin birleşen davaya verdiği cevap dilekçesinde erkeğe yüklenen kusurlu davranışlara dayandığı, bu iddiaların ispatlanması karşısında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı bulunduğu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün olmadığı gözetilmeksizin, kanunun olaya uygulanmasında hataya düşülerek asıl davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 15.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

 

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/2-677
KARAR NO   : 2022/1466

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  : 
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ                            : 06/02/2020
NUMARASI                     : 2019/2303 - 2020/158
DAVACI-KARŞI DAVALI : M.A.K. vekili Av. S.A.
DAVALI-KARŞI DAVACI : M.M.K. vekili Av. İ.A.

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “karşılıklı boşanma ve bağımsız tedbir nafakası” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; tarafların 29.07.2016 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, davalının babasının düğünden önce davacıya “kızımı sana verdiğim gibi almasını da bilirim, ona göre sakın onu üzme” şeklindeki sözlerinin herkes tarafından kınandığını, taraflara düğünde takılan ziynet eşyalarının tümünün davalı tarafından kendisine ait banka kasasına konulduğunu, kına gecesi masraflarının davacı tarafından karşılandığını, düğün salonu ve yemek bedeli olarak da 38.000 TL'yi müvekkilinin ödediğini, davalının babasının düğün masraflarını ödemeye yanaşmadığını ve “ben öz kardeşimden dahi kazık yedim, senin abinden kazık yemeni istemiyorum, neden abinin şirketinde senin ortaklığın yok, senin makam koltuğun yok, abin jipe biniyor, sen şirketin aracıyla adam olacağım diye uğraşıyorsun” şeklinde sözler söylediğini, davalının haklı bir sebep olmaksızın ortak evi terk ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin kusurlu olduğunu, müvekkiline atfedilecek kusurlu bir davranışın bulunmadığını, davacı ve ailesinin her şeye müdahale ettiklerini, düğünde takılan tüm ziynet eşyalarının davacının ailesi tarafından elinden alındığını ve kendisine iade edilmediğini, evlendikten sonra erkeğin eşine sevgisiz ve ilgisiz davrandığını, sevmediğini söylediğini, tesettürlü olmasını eleştirdiğini, eve geç saatlerde geldiğini, çıkan tartışmada boşanmak istediğini söylemesi nedeniyle kadın eşin ailesinin evine gitmek zorunda kaldığını, aile büyüklerinin araya girmesi sonucunda eşlerin yeniden ortak evde yaşamaya başladıklarını, ancak erkeğin evliliği sürdürmek niyetinde olmadığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini, neden böyle yaptığı sorulduğunda “evliliği bitirmek amacıyla kasıtlı olarak böyle davrandığını” söylediğini, erkeğin kişisel eşyalarını alarak evden ayrıldığını, evin su ve doğalgazını kestirdiğini, tüm bu nedenlerle kadın eşin babasının evine dönmek zorunda kaldığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, Denizli 4. Aile Mahkemesinde açmış oldukları 2016/1105 E. sayılı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davası ile eldeki davanın birleştirilmesine, müvekkili yararına 1.500 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davacı İstemi:

6. Birleşen davada davacı vekili; tarafların 29.07.2016 tarihinde evlendiklerini, kısa süre sonra erkeğin eve geç gelmeye başladığını, eşine karşı ilgisiz davrandığını, evliliğin ikinci ayı dolmadan ayrılmak istediğini söyleyerek müvekkilinin ailesinin yanına dönmesini istediğini, birlik görevlerini yerine getirmemek suretiyle eşini zor durumda bıraktığını ileri sürerek müvekkili yararına 1.200 TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Denizli 2. Aile Mahkemesinin 28.03.2018 tarihli ve 2017/62 E., 2018/252 K. sayılı kararı ile; erkeğin düğün sırasında eşine takılan altınları rızasını almadan ailesine verdiği, ortak evin ihtiyaçlarını karşılamadığı, davacının, annesinin ve abisinin etkisi altında kalarak onların görüşleri doğrultusunda hareket ettiği, eşine evlilik birliğini sürdürmek istemediğine dair söylemlerde bulunduğu, buna karşılık kadının da aile içerisinde mahrem olan “davacının abdestsiz çıktığı gibi” sözleri ailesine söylediği ve ailesinin bir takım müdahalelerine karşı kayıtsız davrandığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle karşılıklı açılan her iki boşanma davasının ve birleşen bağımsız tedbir nafakası davalarının ayrı ayrı kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına 550 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 25.000 TL maddi tazminat ödenmesine, erkeğin kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmaması nedeniyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince istinaf isteminde bulunulmuştur.

9. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 25.02.2019 tarihli ve 2018/1420 E., 2019/282 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında evlilik sonrası ayrılık yaşandığı ancak aile büyüklerinin araya girmesi ve kadının özür dilemesi üzerine barışıp yeniden bir araya geldikleri, yeniden bir araya gelinen dönemde erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği, kadının dayısına “ben bu işi sürdürmek istemiyorum bu nedenle eve alışveriş yapmıyorum” dediği, ilk derece mahkemesince kadına kusur olarak yüklenen vakıaların tamamının tarafların barışmalarından önce gerçeklemesi nedeniyle kadının bu kusurlu davranışlarının eşi tarafından affedildiği, en azından hoşgörü ile karşılandığının kabulünün gerektiği, affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olayların taraflara kusur olarak yüklenemeyeceği, eşlerin yeniden bir araya geldiği dönem içerisinde kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanamadığı gibi erkeğe de kusur olarak yüklenen evin doğal gaz ile suyunu kestiği ve ailesinin etkisi altında kalarak onların görüşleri doğrultusunda hareket ettiği iddialarının da kanıtlanamadığı, dolayısıyla bu davranışların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, ne var ki kadın tarafından “erkeğin kabul edilen boşanma davası ve kadına yüklenen kusurlu davranışlar yönünden” hükmün istinaf edilmediği, hâl böyle olunca ilk derece mahkemesince kadına yüklenen kusurlu davranışların kesinleştiği, erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışı ile kadın tarafından istinaf sebebi yapılmayarak kesinleşen kusurlu davranışları dikkate alındığında boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu oldukları, eşit kusurlu eş yararına maddi tazminat ödenmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kusur belirlemesine ilişkin gerekçesinin düzeltilmesi ile kadın yararına hükmedilen maddi tazminatın kaldırılmasına ve kadın eşin maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.10.2019 tarihli ve 2019/3974 E.,2019/10015 K. sayılı kararı ile;

“… Karşılıklı boşanma davalarının yapılan yargılaması sonunda, mahkemece her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş, hüküm taraflarca istinaf edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf kanun yolu değerlendirmesi; her iki davadaki kusur yönünden incelenmeden, taraflar eşit kusurlu hale getirilerek davalı-karşı davacı kadının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Davalı-karşı davacı kadın tarafından, ilk derece mahkemesi kararı, her iki davadaki kusur yönünden istinaf edildiği halde bölge adliye mahkemesince, eksik inceleme yapılarak hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 06/02/2020 tarihli ve 2019/2303 E., 2020/158 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; istinaf incelemesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi gereğince kamu düzenine aykırılık oluşturan durumlar hariç olmak üzere, istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı, istinaf dilekçesinde ileri sürülmeyen bir hususun istinaf incelemesi sırasında re’sen ele alınmasının mümkün olmadığı, davalı-karşı davacının bozmaya konu temyiz dilekçesi incelendiğinde dahi kadın eşe yüklenen hafif kusurun istinaf konusu yapılmadığının açıkça belirtildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesince verilen kararda yer alan ve tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarının tespit edildiği “kusur belirlemesinin” davalı-karşı davacı tarafından istinaf incelemesine konu edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemenin eksik olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle istinaf kanun yolu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

16. Bilindiği üzere ülkemizde iki dereceli yargı sistemi uygulanmakta iken, 2004 yılında kabul edilen 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ve HMK ile istinaf kanun yolu hükümlerinin düzenlenmesi, bu düzenlemeye uygun olarak 20.07.2016 tarihinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması ile üç dereceli yargı sistemine geçilmiş bulunmaktadır.

17. Gerek Türk hukukunda gerekse mukayeseli hukukta, istinaf kanun yolu incelemesi “somut olay adaletinin sağlanması” ihtiyacı üzerine doğmuş ve uygulanmaya başlanmıştır. Hukuk yargılamasında istinaf; ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş kararlarının, hem maddi vakıa incelemesi yapan hem de hukukîlik denetimi yapma yetkisi bulunan daha üst dereceli mahkemece tekrar incelenmesini, taleplerle belirlenen sınırlar içerisinde ikinci kez görülerek, hatalı hâllerin düzeltilmesi suretiyle karara bağlanmasını istemek olarak tanımlanabilir. İstinaf kavramı, incelemenin içeriği itibari ile “dar ve geniş anlamda istinaf” olarak ikiye ayrılır. Türk hukuk sisteminde kanun koyucu tercihini “dar anlamda istinaf” sisteminden yana kullanmıştır. Buna göre; ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın denetlenmesi anlamında sadece gerekli ve itiraz konusu edilen hususlarda inceleme yapılarak bir karar verilir.

18. Gerçekten de istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak re’sen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi ve yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (Ali Cem Budak; İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Ekim 2020, s. 1-2).

19. İstinaf kanun yolu, HMK’nın sekizinci kısmının birinci bölümünün 341 ilâ 360. maddeleri arasında, temyiz kanun yolu da ikinci bölümünün 361 ilâ 373. maddeleri arasında düzenleme altına alınmıştır.

20. Kanun koyucu temyiz sebeplerinin tek tek gösterilmesinin (HMK m. 371, HUMK m. 428) aksine, istinaf sebeplerini tek tek saymamış, “istinaf sebepleri şunlardır” şeklinde bir düzenlemede bulunmamıştır. Bunun yerine “istinaf kanun yolunun” niteliğine uygun olarak genel bir sebep göstermiştir (HMK m. 342-2/e, m. 353/6).

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İstinaf dilekçesi” başlıklı 342. maddesi “(1) İstinaf yoluna başvurma, dilekçeyle yapılır ve dilekçeye, karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenir.

(2) İstinaf dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:

a) Başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresleri.

b) Varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri.

c) Kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu ve tarihi ile sayısı.

ç) Kararın başvurana tebliğ edildiği tarih.

d) Kararın özeti.

e) Başvuru sebepleri ve gerekçesi.

f) Talep sonucu.

g) Başvuranın veya varsa kanuni temsilci yahut vekilinin imzası.

(3) İstinaf dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355 inci madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılır” şeklinde düzenlenmiştir.

22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun özellikle 353. maddesine bakıldığında istinaf sebebinin “ilk derece mahkemesi kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olmaması” şeklinde düzenlenmiş olduğu söylenebilir. Dolayısıyla istinaf sebepleri, temyiz sebeplerinden çok daha geniş bir çerçeve çizmektedir. Buradan hareketle istinaf dilekçesinde yer alan “istinaf sebepleri” bölge adliye mahkemesince yapılacak olan incelemenin sınırlarını çizmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Nitekim istinaf sebebinin gösterilmemesi hâlinde, hükümde kamu düzenine aykırı bir husus da bulunmuyorsa, istinaf talebi ön inceleme aşamasında reddedileceğinden, doğal olarak istinaf sebebinin bulunmadığı talebin de kamu düzenine aykırı bir yön bulunmaması hâlinde reddedilmesi gerektiği hususu tartışmasızdır.

23. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İncelemenin kapsamı” başlıklı 355. maddesi; “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Buna göre; bölge adliye mahkemesi, incelemesini istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplere bağlı olarak yapmak zorundadır. Temyiz incelemesinden farklı olarak, bölge adliye mahkemesinde yapılacak incelemede tarafların ileri sürdüğü sebeplerle bağlı kalınmasının nedeni, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararının kanuna aykırılığını tespit etmesi hâlinde, çoğu zaman yeniden yargılama yaparak yeni bir karar verebilmesidir. Ne var ki Yargıtayın temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın kanunun açık hükmüne aykırılık hâllerini inceleyebileceği öngörülmüş ise de, istinaf incelemesinde ileri sürülmediği için bölge adliye mahkemesince incelenmeyen bir konunun temyiz yolunda ileri sürülmesi durumunda Yargıtayın bu temyiz sebebini incelemesi mümkün değildir. Başka bir anlatımla temyiz incelemesinin sınırlarından biri ve en önemlisi, ileri sürülen temyiz sebebinin istinafta ileri sürülüp sürülmediği ve ileri sürülen sebeple ilgili bölge adliye mahkemesinin yaptığı değerlendirmenin hukuka aykırı olup olmadığı hususudur.

24. Özetle; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenen istinaf sebeplerinin “kamu düzenine aykırılık” ve “taraflarca ileri sürülen” nedenler olmak üzere iki ayrımda incelenmesi gerekmektedir. Kamu düzenine aykırılık mutlak istinaf sebebidir ve bölge adliye mahkemesince kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle kamu düzenine aykırı bir sebebin istinaf dilekçesinde ileri sürülüp sürülmemesinin de bir önemi bulunmamaktadır. Buna karşılık kamu düzenine aykırı olmayan istinaf sebeplerinin istinaf dilekçesinde mutlaka gösterilmesi gerekmektedir. Kamu düzenine aykırı olmayan bir istinaf sebebi istinaf dilekçesinde gösterilmemiş ise bölge adliye mahkemesince kendiliğinden dikkate alınamaz. Çünkü istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.

25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Karar ve tebliği” başlıklı 359. maddesinin 1. fıkrasıyla yapılan düzenlemede bölge adliye mahkemesi kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetleri, ilk derece mahkemesi kararının özeti, ileri sürülen istinaf sebepleri ile taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepler ile hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.

26. Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı davalar evlilik birliğinin temelinden sarsılması ilkesine bağlıdır. Burada hâkim, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumlarda boşanmaya karar verir ve tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen “kusur belirlemesi” ise sadece boşanma değil, boşanmanın fer'î sonuçlarını kapsayan velâyet, tazminat ve nafakalar yönünden de sonuca etkilidir.

27. Eldeki davaya gelince; ilk derece mahkemesince erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, kadın yararına tedbir-yoksulluk nafakası ile maddi tazminat ödenmesine karar verildiği ve hükmün taraflarca istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemede davalı-karşı davacı tarafından kararın “erkeğin kabul edilen boşanma davası ve kadına yüklenen kusurlu davranışlar” yönünden istinaf edilmediği gerekçesiyle eşlerin eşit kusurlu davranışları ile boşanmaya sebep olduklarına karar verildiği anlaşılmaktadır.

28. Kanun koyucu tarafından davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayılması karşısında temeli taraflar arasındaki aynı evlilik birliğinden kaynaklanan hukukî ilişkiye dayalı her bir boşanma davasında verilecek her bir kararın diğerini etkileyecek nitelikte olduğu, zira eşler arasında boşanma kararı verilecek tek bir evlilik bulunduğu, dolayısıyla kaç boşanma davası açılırsa açılsın tamamının HMK’nın 166. maddesi kapsamında davanın her aşamasında, talep üzerine veya mahkemece re’sen ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilmesi ve açılmış bulunan her bir boşanma davası yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması zorunluluğu tartışmasızdır. Ne var ki, dava konuları yalnız boşanma olup, hüküm verilirken nazara alınacak husus, tarafların boşanmaya sebebiyet veren kusurlu davranışlarıdır. Yasal süresi içerisinde ileri sürülmek kaydıyla ister asıl davada; ister birleşen veya karşı davada ileri sürülmüş olsun, dayanılan tüm delillerin toplanması, birlikte değerlendirme yapmak suretiyle tek bir kusur belirlemesi yapılması, fer'î talepler yönünden de belirlenen kusur durumu dikkate alınarak tek bir hüküm kurulması da boşanma davalarında bir zorunluluktur. Aksi hâl, boşanma davalarında birbiri ile çelişen boşanmanın fer'îleri hakkında kurulan hükümleri karşımıza çıkarır.

29. Tüm bu anlatılanların ışığı altında somut olaya gelindiğinde; Denizli 2. Aile Mahkemesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla vermiş olduğu 28.03.2018 tarihli karara karşı davalı-karşı davacı vekilinin 07.05.2018 tarihli istinaf dilekçesi incelendiğinde “Konu” başlıklı bölüme “boşanma hükmüne ilişkin kısmı hariç olmak üzere, manevi tazminata hükmedilmemesi, hükmedilen maddi tazminat ve nafakanın miktarı” yönlerinden karara itiraz edildiği, “İstinaf Gerekçeleri” başlığı altında “kocanın daha ağır kusurlu olduğu yönündeki kabule göre müvekkil yararına manevi tazminata hükmedilmemesinin, dinlenen tanık anlatımlarında geçen kadın eşe yönelik maddi ve manevi baskıların, erkeğin eşine karşı kötü davranışlarının” tümü bir bütün olarak ele alınıp ilk derece mahkemesi kararının özellikle reddedilen manevi tazminat talebi yönünden istinaf edildiği anlaşılmıştır.

30. TMK’nın 174/2. maddesine göre boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Davalı-karşı davacı vekili istinaf itirazlarında “erkek eşin ağır kusurlu olduğunu kabul ettiği gibi” erkeğin bu kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarını zedeler nitelikte olduğunu ileri sürmüştür. Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemede ise taraflar arasında boşanma kararı verilecek tek bir evlilik olduğu, yasal süresi içerisinde ileri sürülmek kaydıyla ister asıl davada ister birleşen veya karşı davada ileri sürülmüş olsun dayanılan tüm delillerin birlikte toplanıp değerlendirilmesi sonucunda tek bir kusur belirlemesinin yapılması gerektiği, fer'î talepler yönünden de belirlenen kusur durumu dikkate alınarak tek bir hüküm kurulmasının boşanma davalarında bir zorunluluk olduğu bir kenara bırakılarak, ilk derece mahkemesince zaten ağır kusurlu kabul edilen erkek eşin, kabul edilen boşanma davası ve kadına yüklenen kusurlu davranışlara itiraz edilmediği gerekçesiyle eşit kusurlu hâle getirilmesi doğru olmamıştır.

31. Hâl böyle olunca bölge adliye mahkemesince yapılacak olan iş; tarafların kusurlu davranışlarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'î niteliğinde bulunan talepler hakkında karar vermekten ibarettir.

32. O hâlde, Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 09.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.