HMK 31 HÜKMÜ UYGULANMASINA RAĞMEN SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜNE UYGUN GÖSTERİLMEYEN DELİL DİKKATE ALINMADAN KARAR VERİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


15 Eki
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/15-3098
KARAR NO   : 2021/546

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 03/07/2017
NUMARASI                  : 2017/348 - 2017/625
DAVACI                        : B. Metal Proje İnş. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. O.O.G.
DAVALI                        A. Deri Giyim San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. M.Ü.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş; davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise önceki bozma kararı kısmen kaldırılarak değişik gerekçe ile yeniden bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı için yaptığı dış cephe giydirme işini zamanında bitirerek davalıya teslim ettiğini, yaptığı işlerin karşılığında düzenlediği 03.06.2013 tarihli 20.560,32 TL tutarındaki faturanın tüm şifahi ikaz ve ihtarlarına rağmen ödenmediğini, bunun üzerine bakiye fatura alacağının tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalı şirketin haksız olarak takibe itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, icra takibinin faiz dâhil 20.784,93 TL üzerinden devamına, % 40'dan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkiline dış cephe giydirme işi yapmadığını, ihtarname ile gönderilen 03.06.2013 tarihli faturaya itiraz edildiğini ve faturanın iade edildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.12.2014 tarihli ve 2014/761 E., 2014/485 K. sayılı kararı ile; dinlenen tanık beyanları ve yapılan keşif ile davalının işyerinin dış cephe giydirme vb. işlerini alan davacının taşeron vasıtasıyla işleri tamamlayarak davalıya teslim ettiğinin anlaşıldığı, davalının işlerin davacı tarafından yapılmadığına yönelik savunmasıyla ilgili somut bir delil sunmadığı, davacının takip konusu fatura kapsamındaki işleri kendi elemanları ile veya taşeron kullanarak yapmasının ve taşeron firmanın gönderdiği faturanın üzerine davalı ile arasındaki anlaşmaya göre kârını da ilâve ederek faturalandırmasının mümkün olduğu, faturaya dayalı olan alacağın icra takibi itibariyle bilinebilir miktarda olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına, % 20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 12.04.2016 tarihli ve 2015/3792 E., 2016/2240 K. sayılı kararı ile;

‘‘… Dava, eser sözleşmesinden kaynaklandığı iddia olunan iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptâline, takibin devamına karar verilmesi ve icra inkâr taminatının tahsili istemine ilişkindir.

Davalı vekili; müvekkilinin yüklenici olarak davalıya ait binanın dış cephe giydirme işini yapıp zamanında bitirerek teslim ettiğini, iş bedeli için düzenleyip kestiği 20.562.32 TL'lik fatura bedelinin davalı tarafından ödenmediğini, gönderilen Beyoğlu 43. Noterliği'nin 31350 yevmiye ihtarına da uyulmadığını, bunun üzerine Bakırköy 14. İcra Müdürlüğü'nün 2013/10419 Esas nolu dosyasında yaptıkları icra takibine de haksız itiraz edildiğini belirterek haksız ve kötüniyetli itirazın iptâline, takibin devamına, icra inkâr tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde akdî ilişkiyi reddederek; davalının müvekkiline böyle bir işi yapmadığını, ihtarname ile gönderdiği faturayı itiraz edip iade ettiklerini, savunup haksız ve dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece icra dosyası, fatura, davacıya ait ticari defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucunda alınan bilirkişi raporu, keşif ve inşaat bilirkişisi raporu ile tanık beyanlarına göre taraflar arasında akdî ilişkinin mevcudiyeti kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı iş sahibi tarafından temyiz edilmiştir.

Eser sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir iş görme sözleşmesidir. Yüklenicinin edimi eseri meydana getirmek ve iş sahibine teslim etmek, iş sahibinin karşı edimi ise teslim edilen eserin bedelini ödemektir.

Taraflar arasında yazılı bir eser sözleşmesi bulunmamaktadır. Akdî ilişkinin varlığını ispat yükü davacı üzerindedir.

HMK'nın 200. maddesi hükmüne göre: (1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.

Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.

(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir.

Davacının akdî ilişkinin varlığına dair bu yükümlülüğünü az yukarıda yazılı yasal düzenlemeye göre yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Yazılı delil başlangıcı teşkil edebilecek bir belge de sunulmadığı gibi, davalının tanık dinlenmesine açık itirazına rağmen tanık dinlenerek ve davalının ticari kayıtları değerlendirilmeden sadece davacıya ait ticari kayıtlar incelenmek suretiyle alınan bilirkişi raporuna göre akdî ilişkinin varlığının kabulü doğru olmamıştır.

Davacının dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı davada, akdî ilişki yazılı olarak kanıtlanamadığı halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksine görüşle davanın kabulüne itirazın iptâline karar verilmesi yasaya aykırı olup davacı yanın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

9. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 21.03.2017 tarihli ve 2016/4050 E., 2017/1252 K. sayılı kararı ile;

‘‘… Uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin davanın kabulüne dair kararı davalı tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 12.04.2016 gün 2015/3792 Esas ve 2016/2240 Karar sayılı ilâmı bozma ilâmına karşı bu kez davacı vekili tarafından süresi içersinde karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.

1- Dosyadaki yazılara, Yargıtay ilâmında benimsenen gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme istemlerinin reddi gerekmiştir.

2- Davacı vekilinin diğer karar düzeltme istemlerine gelince;

Dava eser sözleşmesinden kaynaklandığı iddia olunan iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkin olup mahkemenin davanın kabulüne dair kararı, Dairemizce akdî ilişkinin varlığının davacı tarafından yazılı delille ispatlanması gerektiği, yazılı delil başlangıcı teşkil edecek bir belge de sunulmadığı gibi, davalının tanık dinlenmesine itirazına rağmen tanık dinlenerek ve sadece davacıya ait ticari kayıtlar incelenmek suretiyle akdî ilişkinin varlığının kabulünün doğru olmadığı, davacının dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı davada, akdî ilişki yazılı olarak kanıtlanmadığı halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulünün doğru olmadığı gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Bozma kararında yemin deliline dayanılmadığından söz edilmiş ise de davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmış olduğu bu kez yapılan incelemede anlaşılmıştır. Dayanılan yemin delili yönünden davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılıp, yemin teklifi halinde HMK 225 ve devamı maddeler hükümlerine göre yemin delilinin toplanması için gereken işlemlerin yapılması ve sonucuna göre değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekir. Mahkeme kararının bu gerekçeyle de bozulması gerekirken yemin deliline dayanılmadığından da söz edilerek bozulduğu bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından davacı vekilinin bu hususa ilişkin karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 12.04.2016 tarihli bozma ilâmının kısmen kaldırılması ve mahkeme kararının bu gerekçeyle de bozulması uygun görülmüştür…” gerekçesiyle karar düzeltme istemi kabul edilerek karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.07.2017 tarihli ve 2017/348 E., 2017/625 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında mahallinde yapılan keşif, davacının kestiği faturalar ve dinlenen tanık beyanlarına göre davalıya ait işyerinde eser niteliğindeki işleri taşeron olarak bir başka firmaya yaptıran davacının edimini yerine getirerek faturada belirtilen işleri gerçekleştirdiği, dosyada davalının söz konusu işlerin bir başka firma veya kişi tarafından yapıldığına yönelik ispatının da bulunmadığı, davacının sunduğu deliller ile eser sözleşmesinin varlığını ispatladığı, ispat vasıtası olarak yemin deliline dayanıp dayanmadığının sorulmasının davacının bozmaya yönelik direnme talebi de dikkate alındığında yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında yazılı eser sözleşmesi bulunmayan ve davalı iş sahibi tarafından akdi ilişkinin inkâr edildiği somut olayda; davalıya ait binada dış cephe giydirme işini yaptığı hâlde imalat bedeline karşılık düzenlediği faturasının ödenmediğini iddia eden davacıya eser sözleşmesinin varlığını ispatlaması için mahkemece yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasının gerekli olup olmadığı, yanlar arasında varlığı iddia edilen eser sözleşmesi ilişkisinin davacı tarafça ispatlanıp ispatlanmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek, uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler. Tasarruf ilkesi, genel anlamda tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmeleri, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir. Bir diğer deyimle tasarruf ilkesi davanın taraflarına dava konusuna ve yargılamanın seyrine etki etme imkânı sağlamaktadır (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./Korkmaz Taş H.: Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. I, s. 783 ve 784).

15. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) ‘‘Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler’’ başlıklı Birinci Kısım İkinci Bölümünde ‘‘Tasarruf ilkesi’’ başlığı altındaki 24. maddesinde;

‘‘(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.

(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmayaveya hakkını talep etmeye zorlanamaz.

(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.’’ şeklinde düzenlenen tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Tasarruf ilkesi gereğince davacının, davasını açarken talep ettiği hukukî korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir.

16. HMK’nın 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Hukukî dinlenilme hakkının HMK’nın 27/2. maddesinde düzenlenen temel üç unsurundan birisi olan “Açıklama ve ispat hakkı”, tarafların yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkını ifade eder. Başka bir anlatımla açıklama hakkının konusunu tarafların taleplerini açıklamaya yönelik vakıalar ve bu vakıaları ispatlamak amacıyla gösterdikleri deliller oluşturur. Hâkimin taraflara açıklama hakkı tanımadan, onları dinlemeden vereceği hüküm hakkın yerine getirilmesine hizmet etmez. Şöyle ki tarafların iddia ve savunmalarını ileri sürmelerine ve bunları kanıtlamalarına olanak tanımayan bir yargılamanın sonunda gerçeğin ortaya çıkması mümkün değildir.

17. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) veya hukuksal durumun varlığı ya da yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen inandırma eylemine “ispat” denir. İspat faaliyeti aynı zamanda yargılama sürecinde taraflar açısından yargısal bir temel hak olarak da görünüm kazanır. Anayasal dayanağı da olan ispat hakkını taraflar HMK’nın 189/1. maddesi gereğince kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak kullanırlar.

18. HMK’nın 187/1. maddesine göre ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. İspatı gerekli ve önemli olan vakıalar, hâkimin vereceği kararı etkileyen ve hâkimin karar verirken dikkate alması gereken vakıalardır.

19. Kural olarak belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini, tarafların ispat etmesi gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) ‘‘İspat yükü’’ başlıklı 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Aynı yöndeki düzenleme HMK’nın 190. maddesinin birinci fıkrasında, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ispat yükü, ispatı gereken vakıalara dayanan tarafa ait olup, herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

20. Bir davaya taraf olan herkes, karşı taraf karşısında kendisini dezavantajlı bir konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir. Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir. Açıklanan bu ilkelere paralel olarak HMK ile yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. HMK’nın 194. maddesi ile düzenleme altına alınan hüküm gereği, taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü altındadır. Bu madde kapsamında taraflar; dayandıkları delilleri ve hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme zorunluluğu altında bırakılmışlardır. Buradan hareketle açıkça söylenmelidir ki; HMK ile benimsenen yargılama usulünde “dayanak vakıa ve o vakıanın ispatı için gösterilecek delil” birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçası olarak ele alınmıştır. Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2021 tarihli ve 2017/2-2710 E., 2021/34 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

21. HMK’nın 194. maddesinde düzenlenen “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” zorunluluğu; davacı taraf yönünden HMK’nın "Dava dilekçesinin içeriği" kenar başlıklı 119. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin, (f) bendinde ise "İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği”nin dava dilekçesinde gösterilmesi; davalı taraf yönünden ise, “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde "Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin ve (e) bendinde de "Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği”nin cevap dilekçesinde gösterilmesi şeklinde düzenlenmiştir.

22. HMK’nın 136/2. maddesinde davacının cevaba cevap dilekçesi hakkında dava dilekçesine, davalının ikinci cevap dilekçesi hakkında da cevap dilekçesine ilişkin hükümlerin niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanacağı ilkesi getirildiğinden, her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğinin gösterilmesi zorunluluğu cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri içinde geçerlidir.

23. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Buna karşılık kendiliğinden (re’sen) araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda, hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem gösterir.

24. Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.

25. Taraflarca getirilme ilkesi HMK'nın 25. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir:

“(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

(2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”.

26. Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dâhildir (HMK m. 25/2). Hâkim, olayın aydınlatılması için tarafların delil ikamesini isteyebilir ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz. Mahkemenin hüküm vermesi için kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkân vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2020 tarihli ve 2016/9-1215 E., 2020/950 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

27. HMK’nın 31. maddesi gereğince hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir. Bu madde, hâkime sadece taraflara başka delilleri olup olmadığını sorma yetkisi vermemiş, aynı zamanda dava dosyasından anlaşılan delillerin getirtilmesini isteyerek delilleri temin etme yetkisi de tanımıştır. Bir başka ifadeyle hâkim ispat yükünü taşıyan tarafa başka delili olup olmadığını sorabilir; tarafların dava dosyasına bildirdikleri delillerin gösterilmesini ve sunulmasını isteyebilir.

28. HMK’nın 194. maddesinde “somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” açıkça ve zorunluluk olarak düzenlenmesine rağmen, tarafların bu yükün gereğini yerine getirmemelerinin yaptırımı gösterilmediğinden, bu maddenin, HMK’nın 31. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gereklidir. Aydınlatma ödevi, hâkimin davayı maddi anlamda sevk ve idare etmesiyle ilgili olup, maddi anlamda sevk yetkisinden vakıaların aydınlatılmasına yönelik işlemler anlaşılmaktadır. Hâkim aydınlatma ödevini tarafları aydınlatmak için değil, vakıaları ve uyuşmazlığın kapsamını aydınlatmak için kullanmalıdır. Davacının dilekçesinde dayandığı vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmaması, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmemesi hâlinde, hâkimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde söz konusu eksikliğin giderilmesi için davacıya süre vermesi isabetli olacaktır. Doktrinde; tarafın dava dosyasına ibraz ettiği belgeleri hangi ihtilaflı vakıayı ispatlamak için gösterdiğini açıkça belirtmemesi durumunda, hâkimin delilini somutlaştırması için ilgili tarafa süre verebileceği kabul edilmektedir. Mahkemece verilen sürede delillerini somutlaştırmayan taraf, bu yükün olumsuz sonuçlarına katlanmak zorunda kalır; burada tarafın karşılaşacağı olumsuz sonuç, hâkimin somutlaştırma yüküne uygun şekilde gösterilmeyen delili göz önüne almadan karar vermesidir.

29. Öte yandan borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Eser sözleşmesi’’, uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte olan ve uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde, "Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir." şeklinde tanımlanmıştır. TBK’nın 12/1. maddesine göre sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir. Bu düzenleme gereğince kural olarak sözleşmeler ve bu arada eser sözleşmeleri yasada aksi düzenlenmedikçe, hiçbir şekle bağlı olmayıp, sözlü veya yazılı yahut resmî biçimde yapılabilir. Yalnız, sözlü olarak yapılan sözleşmelerin, ileride bir uyuşmazlık çıkması ve taraflardan birinin bu sözlü sözleşmeyi veya bazı hükümlerini yadsıması (inkâr etmesi) hâlinde, diğer taraf bu sözleşmeyi ispat zorluğu ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle hiçbir şekle bağlı olmayan eser sözleşmelerinin yazılı yapılması, kanıtlama kolaylığı sağlar. HMK’nın 200/1. maddesinde de; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri iki bin beş yüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gereğine işaret edilmiştir.

30. Eser sözleşmesi ilişkisinin varlığı kural olarak yazılı veya kesin delillerle ispatlanmalıdır. Senetle ispat zorunluluğuna ilişkin HMK’nın 200 vd. maddelerindeki düzenlemelerin sonucu olarak sözleşme ilişkisinin kurulması hukukî işlem niteliğinde olduğundan, eser sözleşmesine dayalı bir davada; davalının akdi ilişkiyi inkâr etmesi hâlinde, ispat yükü davacının üzerinde olup, sözleşmenin kurulduğunu davacının kural olarak yazılı delille veya ikrar, yemin, ticari defterler gibi diğer kesin delillerle ispatlaması gerekir. Yazılı delille (senetle) ispat zorunluluğu bulunan bu durumda tanık dinlenebilmesi için HMK 200/2. maddesine göre karşı tarafın tanık dinlenmesine açıkça muvafakat etmesi, HMK 202. maddesinde düzenlenen delil başlangıcının olması ya da HMK 203. maddesinde sayılan istisnalardan birinin bulunması gerekir. Bunlar yoksa ve somut olayda olduğu gibi dava, HMK’nın yürürlükte olduğu dönemde açıldıysa; dava dilekçesinde, HMK 136/2. maddesinde yapılan atıf gereğince cevaba cevap dilekçesinde veya süresi içinde dosyaya sunduğu delil listesinde açıkça yemin deliline dayanıldıysa, davacı akdi ilişkinin varlığını kanıtlamak için davalıya yemin teklif eder ya da mahkeme davacı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğunu hatırlatır.

31. Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK'nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Yemini kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması için, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olması yeterlidir. Hangi maddi vakıanın çekişmeli olacağı başlangıçta belli olmadığından, davacının dayandığı yemin deliliyle hangi maddi vakıayı ispat edeceğini ayrıca mahkemeye bildirmesi gerekmemektedir. Davacının yargılamanın başında hangi maddi vakıanın yemin deliliyle ispat edileceğini delil listesinde somutlaştırması mümkün olmadığı gibi, HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevine göre de cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanan davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.

32. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında yazılı eser sözleşmesi bulunmamaktadır. Davalı tarafça akdi ilişkinin varlığı inkâr edilmiştir. Sözleşme ilişkisini ispatlamakla yükümlü olan davacı, HMK 200/1. maddesi uyarınca akdi ilişkinin varlığını yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Dava dosyasına yazılı belge sunulmadığı gibi, dosyada HMK 202. maddesi kapsamında delil başlangıcı niteliğinde sayılabilecek herhangi bir belge de bulunmamaktadır. Yargılamanın tüm aşamalarında sözleşme ilişkisini kabul etmeyen davalı iş sahibi, davacının faturasına yasal süresi içinde itiraz ederek faturayı iade etmiş; davacı tanıklarının dinlenmesine de muvafakat etmemiştir. Özel Dairenin bozma kararında da açıklandığı gibi, yazılı belge ile akdi ilişkinin varlığını kanıtlayamayan davacı cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayandığından, mahkemece davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davanın HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığı, HMK’da sadece bir tarafın diğerine yemin teklifinin kabul edildiği ve hâkimin kendiliğinden yemin teklifine izin verilmediği, HMK’nın 194. maddesinin taraflara hangi vakıayı hangi delil ile ispatlayacağını açıkça göstermek zorunluluğunu getirdiğinden taraflardan birinin iddia ettiği vakıayı yemin delili ile ispat edecekse bunu delil listesinde açıkça göstermesi gerektiği, davacının dava dilekçesinde genel olarak herhangi bir vakıa belirtmeden yemin deliline dayanması hâlinde hâkimin kendiliğinden o vakıayı ispat için davacıya yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının yasal olarak mümkün olmadığı, ancak davacının iddia ettiği vakıalardan birini yada tüm iddiasını karşı tarafa yemin yöneltmek suretiyle kısacası yemin ile ispat edeceğini dava dilekçesi ya da delil listesinde açıkça belirtmesi durumunda hâkimin davacıya o vakıanın ispatı için delil listesinde belirtmiş olduğu gibi yemin ile ispatlamak isteyip istemediğini hatırlatabileceği, hâkimin davayı aydınlatma görevini düzenleyen HMK’nın 31. maddesinin yemin delilini kapsamadığı, zira HMK’da dolaylı yollarla hâkimin yemini hatırlatması müessesesinin uygulanmasının doğru olmadığı, yeminin davanın aydınlatılması kapsamında değil, davanın kesin bir delille ispatı meselesi olduğu, hâkimin tarafların iddiasını ispatlaması gibi bir görevi bulunmadığı, yeminin düzenlendiği HMK’nın 225. ve devamı maddelerinin hâkime kendiliğinden delil toplama yetkisi vermediği görüşü ile direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

34. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

35. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 16 üyenin 15’i BOZMA, 1’i ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : Somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması durumunda yapılması gereken işlem hakkındaki açıklamalar için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları - Somutlaştırma Yükü, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 2. Baskı, s. 370-372.

BİLGİ : “Aydınlatma ödevi yerine getirilmesine rağmen somutlaştırma yükü yerine getirilmezse davanın reddine karar verilir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25 Mayıs 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/aydınlatma-odevi-yerine-getirilmesine-ragmen-somutlastirma-yuku-yerine-getirilmezse-davanin-reddine-karar-verilir

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/(14)7-582
KARAR NO   : 2021/1470

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                           :
 Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                                     : 22/06/2017
NUMARASI                             : 2017/240 - 2017/184
DAVACI                                   : İ.Ü.
ASIL DAVADA DAVALI           :  Kazım Ünal
BİRLEŞEN DAVADA DAVALI : H. Ü. vekilleri  Av. M.D., Av. M.B.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil mümkün olmadığı takdirde tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın husumet yokluğundan, birleşen davanın ise esastan reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Asıl davada davacı vekili; davalı Kazım Ü.'ın müvekkilinin babası olduğunu, müvekkilinin İsviçre'de çalışıyor olması nedeniyle Türkiye'deki işlemlerini yürütmesi için davalı babasına vekâlet verdiğini, 1984 yılında arsa alması için babasına para gönderdiğini, arsanın satın alınmasından sonra üzerine inşaat yapıldığını, babasının ileride müvekkiline devredeceğini bildirdiği hâlde devir işlemini yapmadığını ileri sürerek dava konusu 1268 ada 58 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde arsa ve bina ile birlikte tüm taşınmazın değerinin belirlenerek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

5. Birleşen davada davacı vekili; davalı Huriye Ü.'ın müvekkilinin kardeşi olduğunu, müvekkilinin babasına gönderdiği para ile satın alınan arsa ve üzerindeki evin muvazaalı olarak 04.01.2012 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya devredildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde arsa ve bina ile birlikte tüm taşınmazın değerinin belirlenerek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı:

6. Asıl davada davalı Kazım Ü. vekili; davacının ev yaptırmak için para göndermediğini, davacının kardeşi Huriye Ü.'ın da 1980 yılında İsviçre'ye gittiğini, anne ve babasının yanında kalan çocuğu için davacı aracılığıyla para gönderdiğini, müvekkili tarafından davacının eşinin ferdi sigortalılık primlerinin ödendiğini, davacının alacaklı olduğu sonuca varılması hâlinde takas def'înde bulunduklarını belirterek davacının tapu iptali ve tescil isteği yönünden davanın husumet nedeniyle reddini, fer'î taleplerinin de dayanağının olmaması ve takas def'î nedeniyle reddini savunmuştur.

7. Birleşen davada davalı Huriye Ü. vekili; davacının arsanın alınması ve bina yapılmasında hiçbir katkısının olmadığını, taşınmazın ilk olarak anneleri üzerine tescil edildiğini, daha sonra anne tarafından taşınmazın satın alınması ve bina yapılmasında katkısı olan müvekkiline, bakımlarını sağlamak ve bakıp gözetme koşuluyla devredildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

8. Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.07.2014 tarihli ve 2012/340 E., 2014/469 K. sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın yapı ruhsat belgelerinden inşaat sahibinin Naciye Ü. olduğu, davalı Kazım Ü.'ın tapuda malik olmadığı ve belirtilen inşaatta da isminin geçmediği gerekçesiyle bu davalı açısından açılan davanın husumet yokluğundan reddine, davalı Huriye açısından ise, davacının dava konusu taşınmazın yapımı ile ilgili olarak babası ya da bir başkasına para gönderdiğini ispat edememesi nedeniyle davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 04.02.2016 tarihli ve 2014/15668 E., 2016/1468 K. sayılı kararı ile; "… İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.

İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.

Yazılı delil veya "delil başlangıcı" yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188) yemin (HMK m. 225 v.d.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 - 2015/2838 kararı da bu doğrultudadır.)

Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasında dava konusu taşınmazın mülkiyetinin nakline ilişkin olarak düzenlenmiş 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıklandığı biçimde yazılı bir belge bulunmamaktadır. Ancak, davacı dava dilekçesinde açıkca "yemin" deliline dayandığından kendisine, davalıya yemin teklif etme hakkı bulunduğu, yemin delilini kullanıp kullanamayacağı hatırlatılarak sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.

Mahkemece, belirtilen husus gözetilmeden davanın esasının karara bağlanması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…" gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelemesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.06.2017 tarihli ve 2017/240 E., 2017/184 K. kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2017 tarihli kararında; hâkimin, ispat yükü kendisinde olan tarafa yemin teklifinde bulunamayacağının belirtildiği, söz konusu kararın bağlayıcı nitelikte olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin eldeki davada, davacının dava dilekçesinde açıkça "yemin" deliline dayanması karşısında davacı tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, davacının, kanun yoluna başvurma harcı yatırarak uygulamada “süre tutum” adı verilen dilekçe ile gerekçeli kararın tarafına tebliğ edilmesini istediği, gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra karar düzeltme talepli dilekçe ibraz ettiği, davacı tarafından sunulan karar düzeltme talepli dilekçedeki açıklamalar gözetildiğinde direnme kararının temyizen incelenip incelenemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Geçici 3. maddesi gereğince eldeki davada temyiz kanun yolu bakımından mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerinin uygulanması gerekmekte ise de, diğer yönlerden HMK’nın derhal uygulanması gerekmektedir. Nitekim HMK’nın 448. maddesine göre “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır”.

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tasarruf İlkesi” başlıklı 24. maddesi;

“(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.

(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.

(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder." şeklindedir.

17. Kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesinin ne şekilde gerçekleşeceğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesi, kanun yoluna başvuru ile bağlılık, kanun yoluna başvurunun yürütülmesinde ve sona erdirilmesinde taraf tasarrufu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolu talebi ile bağlılık, kamu düzenine ilişkin hususlar ayrık olmak üzere kanun yolu incelemesinde ileri sürülen nedenlerin ve bu nedenlerden kaynaklanan taleplerin kanun yolu incelemesinin kapsamını belirlemesi anlamına gelmektedir (Meriç, Nedim; Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin Kapsamı ve Bazı Güncel Kararların Değerlendirilmesi, S.D.Ü Hukuk Fakültesi Dergisi, Mihbir Özel Sayısı, 2014, s. 50-52).

18. Belirtmek gerekir ki, bir davanın tarafları aleyhlerine olan bir hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi yalnızca bir bölümünü temyiz edip, diğer bölümlerini temyiz etmeyebilirler. Davalıların birden çok olması durumunda temyiz etmeyen davalı taraf yönünden hüküm kesinleşmiş olur. Yukarıda ifade edildiği gibi medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi geçerli olduğundan, mahkeme birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyip karar veremez (HMK m. 24). Ayrıca tarafların tasarruf yetkisi dava açıldıktan sonra ve kanun yollarına başvuru sırasında da geçerlidir. Bu nedenledir ki kanun yolu incelemesi sadece aleyhine kanun yoluna başvurulan talepler hakkındaki kararlar bakımından yapılır.

19. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanun'un 428. maddesinde temyiz mahkemesinin hangi sebeplerden dolayı mahkeme kararını bozabileceği, aynı Kanun'un 435. maddesinde ise temyiz dilekçesinde bulunması gereken hususlar belirtilmiş; maddenin birinci fıkrasının altıncı bendinde de temyiz sebeplerinin temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği düzenleme altına alınmıştır.

20. Ayrıca HUMK'nın 435/2. maddesinde temyiz dilekçesi, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla, temyiz olunan hükmü yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması hâlinde diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp, temyiz incelemesi yapılacağı belirtilmiş ise de; bu temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne aykırı olan ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar çerçevesinde yapılacağının kabulü gerekir.

21. Yapılan açıklamalar ışığında ön sorunun incelenmesine gelince, davacı tarafından kanun yoluna başvuru harcı yatırılmak suretiyle süre tutum dilekçesi verildiği, gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra süresi içinde sunduğu karar düzeltme talepli dilekçesinde; asıl ve birleşen davalar yönünden yerel mahkeme kararının bozulmasını gerektiren sebeplerin bildirildiği, bu durumda her ne kadar dilekçe başlığında karar düzeltme talebi olarak yazılmış ise de, içeriğinde temyiz sebeplerine yer verildiği, böyle olunca özü itibariyle direnme kararına karşı verilen temyiz dilekçesi niteliğinde olduğu gözetildiğinde temyiz incelemesinin yapılması gerektiğinin açık olduğu, bu nedenle ön sorun bulunmadığı oy çokluğuyla ile kabul edilerek işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

22. Asıl ve birleşen davalar, inançlı işlem ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı hâlde tazminat istemine ilişkindir.

23. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

24. Bilindiği üzere Türk hukukunda inançlı işlemleri doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Ancak uygulama ve öğretide, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 26. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 19.) maddesinde yer alan “sözleşme özgürlüğü” ilkesi kapsamında inançlı sözleşmelerin düzenlenebileceği ve geçerliliği kabul edilmektedir.

25. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukukî sebebini teşkil eder.

26. İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir (Özkaya, Eraslan: İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 6. Baskı, 2015, s. 61).

27. Böyle olunca inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen tarafın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6 ve HMK'nın 190/1. maddeleri uyarınca iddiasını ispat etmesi gerektiği kuşkusuzdur.

28. 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hâllerde nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna hükmolunmuştur. Diğer taraftan, inanç sözleşmesinin yazılı olması koşulu bir geçerlilik şartı olmayıp ispat şartıdır. İnançlı işlemin yazılı delilini inanç sözleşmesi oluşturmaktadır. Kazandırıcı işlem resmî şekilde yapılsa dahi inanç sözleşmesinin resmî şekilde yapılması gerekli olmayıp sadece yazılı yapılması zorunlu ve yeterli olup, yazılı şeklin bir ispat koşulu olduğu 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gereğidir.

29. Uygulamada, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa bile yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 14.11.2019 tarihli ve 2017/1-1254 E., 2019/1197 K. ve 18.02.2020 tarihli ve 2018/14-1065 E., 2020/180 K. sayılı kararları).

30. Yazılı delil veya delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188) yemin (HMK m. 225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi mümkündür.

31. Bu noktada, ispat yükü üzerinde olan ve yemin deliline dayanan tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatıp hatırlatılamayacağı konusu üzerinde de durulmasında yarar vardır.

32. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek, uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler. Tasarruf ilkesi, genel anlamda tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmeleri, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir. Bir diğer deyimle tasarruf ilkesi davanın taraflarına dava konusuna ve yargılamanın seyrine etki etme imkânı sağlamaktadır (Pekcanıtez Hakan/ Özekes Muhammet/ Akkan Mine/Korkmaz Taş Hülya: Medeni Usul Hukuku, İstanbul Mart 2017, C. I, s. 783- 784).

33. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 24. maddesinde düzenlenen tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Tasarruf ilkesi gereğince davacının, davasını açarken talep ettiği hukukî korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir.

34. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesi uyarınca da davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Hukukî dinlenilme hakkının HMK’nın 27/2. maddesinde düzenlenen temel üç unsurundan birisi olan “Açıklama ve ispat hakkı”, tarafların yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkını ifade eder. Başka bir anlatımla açıklama hakkının konusunu tarafların taleplerini açıklamaya yönelik vakıalar ve bu vakıaları ispatlamak amacıyla gösterdikleri deliller oluşturur. Hâkimin taraflara açıklama hakkı tanımadan, onları dinlemeden vereceği hüküm hakkın yerine getirilmesine hizmet etmez. Şöyle ki tarafların iddia ve savunmalarını ileri sürmelerine ve bunları kanıtlamalarına olanak tanımayan bir yargılamanın sonunda gerçeğin ortaya çıkması mümkün değildir.

35. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) veya hukuksal durumun varlığı ya da yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen inandırma eylemine “ispat” denir. İspat faaliyeti aynı zamanda yargılama sürecinde taraflar açısından yargısal bir temel hak olarak da görünüm kazanır. Anayasal dayanağı da olan ispat hakkını taraflar HMK’nın 189/1. maddesi gereğince kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak kullanırlar.

36. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 187/1. maddesine göre ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. İspatı gerekli ve önemli olan vakıalar, hâkimin vereceği kararı etkileyen ve hâkimin karar verirken dikkate alması gereken vakıalardır.

37. Kural olarak belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini, tarafların ispat etmesi gerekir. TMK'nın "ispat yükü" başlıklı 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. Aynı yöndeki düzenleme HMK’nın 190. maddesinin birinci fıkrasında, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ispat yükü, ispatı gereken vakıalara dayanan tarafa ait olup, herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

38. Bir davaya taraf olan herkes, karşı taraf karşısında kendisini dezavantajlı bir konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir. Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir. Açıklanan bu ilkelere paralel olarak HMK ile yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. HMK’nın 194. maddesi ile düzenleme altına alınan hüküm gereği, taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü altındadır. Bu madde kapsamında taraflar; dayandıkları delilleri ve hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme zorunluluğu altında bırakılmışlardır. Buradan hareketle açıkça söylenmelidir ki; HMK ile benimsenen yargılama usulünde “dayanak vakıa ve o vakıanın ispatı için gösterilecek delil” birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçası olarak ele alınmıştır. Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2021 tarihli ve 2017/2-2710 E., 2021/34 K., 29.04.2021 tarihli ve 2017/15-3098 E., 2021/546 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.

39. Hukuk Mukakemeleri Kanunu'nun 194. maddesinde düzenlenen “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” zorunluluğu; davacı taraf yönünden HMK’nın "Dava dilekçesinin içeriği" kenar başlıklı 119. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin, (f) bendinde ise "İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği”nin dava dilekçesinde gösterilmesi; davalı taraf yönünden ise, “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde "Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin ve (e) bendinde de "Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği”nin cevap dilekçesinde gösterilmesi şeklinde düzenlenmiştir.

40. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Buna karşılık kendiliğinden (re’sen) araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda, hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem gösterir.

41. Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.

42. Taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dâhildir (HMK m. 25/2). Hâkim, olayın aydınlatılması için tarafların delil ikamesini isteyebilir ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz. Mahkemenin hüküm vermesi için kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkân vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2020 tarihli ve 2016/9-1215 E., 2020/950 K. ve 29.04.2021 tarihli ve 2017/15-3098 E., 2021/546 K. sayılı sayılı kararları).

43. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 31. maddesi gereğince hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir. Bu madde, hâkime sadece taraflara başka delilleri olup olmadığını sorma yetkisi vermemiş, aynı zamanda dava dosyasından anlaşılan delillerin getirtilmesini isteyerek delilleri temin etme yetkisi de tanımıştır. Bir başka ifadeyle hâkim ispat yükünü taşıyan tarafa başka delili olup olmadığını sorabilir; tarafların dava dosyasına bildirdikleri delillerin gösterilmesini ve sunulmasını isteyebilir.

44. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 194. maddesinde “somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” açıkça ve zorunluluk olarak düzenlenmesine rağmen, tarafların bu yükün gereğini yerine getirmemelerinin yaptırımı gösterilmediğinden, bu maddenin, HMK’nın 31. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gereklidir. Aydınlatma ödevi, hâkimin davayı maddi anlamda sevk ve idare etmesiyle ilgili olup, maddi anlamda sevk yetkisinden vakıaların aydınlatılmasına yönelik işlemler anlaşılmaktadır. Hâkim aydınlatma ödevini tarafları aydınlatmak için değil, vakıaları ve uyuşmazlığın kapsamını aydınlatmak için kullanmalıdır. Davacının dilekçesinde dayandığı vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmaması, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmemesi hâlinde, hâkimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde söz konusu eksikliğin giderilmesi için davacıya süre vermesi isabetli olacaktır. Doktrinde; tarafın dava dosyasına ibraz ettiği belgeleri hangi ihtilaflı vakıayı ispatlamak için gösterdiğini açıkça belirtmemesi durumunda, hâkimin delilini somutlaştırması için ilgili tarafa süre verebileceği kabul edilmektedir. Mahkemece verilen sürede delillerini somutlaştırmayan taraf, bu yükün olumsuz sonuçlarına katlanmak zorunda kalır; burada tarafın karşılaşacağı olumsuz sonuç, hâkimin somutlaştırma yüküne uygun şekilde gösterilmeyen delili göz önüne almadan karar vermesidir.

45. Öte yandan, HMK'nın 32. maddesinin 1. fıkrasında, "Yargılamayı, hâkim sevk ve idare eder; yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alır" düzenlemesine yer verilmiş ve yargılamanın sevk ve idaresinin hâkime ait olduğu vurgulanmıştır. Hâkimin soru sorması ve tarafların dayandıkları delillerin toplanması da anılan hükmün gereğidir.

46. Yemin konusuna gelince; yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK'nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Yemini kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması için, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olması yeterlidir. Hangi maddi vakıanın çekişmeli olacağı başlangıçta belli olmadığından, davacının dayandığı yemin deliliyle hangi maddi vakıayı ispat edeceğini ayrıca mahkemeye bildirmesi gerekmemektedir. Davacının yargılamanın başında hangi maddi vakıanın yemin deliliyle ispat edileceğini delil listesinde somutlaştırması mümkün olmadığı gibi, HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevine göre de açıkça yemin deliline dayanan davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.

47. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davalarda davacı tarafından, dava konusu taşınmazın kendisi tarafından gönderilen paralar ile satın alındığı, daha sonrasında tapunun kendisine devredileceği söylenmesine karşın devredilmediği ileri sürülerek tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı hâlde taşınmaz ve üzerindeki binanın değerinin ödenmesi talep edilmiştir.

48. Yukarıda da ifade edildiği üzere inanç sözleşmesi ilişkisinin varlığı kural olarak yazılı veya kesin delillerle ispatlanmalıdır. İnanç sözleşmesine dayalı bir davada; davalının akdi ilişkiyi inkâr etmesi hâlinde, ispat yükü davacının üzerinde olup, sözleşmenin kurulduğunu davacının kural olarak yazılı delille veya ikrar, yemin vs. gibi diğer kesin delillerle ispatlaması gerekir. Yazılı delille ispat zorunluluğu bulunan bu durumda, karşı taraf elinden çıkmış delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir. Bunlar yoksa ve somut olayda olduğu gibi dava, HMK’nın yürürlükte olduğu dönemde açıldıysa; dava dilekçesinde, HMK'nın 136/2. maddesinde yapılan atıf gereğince cevaba cevap dilekçesinde veya süresi içinde dosyaya sunduğu delil listesinde açıkça yemin deliline dayanıldıysa, davacı akdi ilişkinin varlığını kanıtlamak için davalıya yemin teklif eder ya da mahkeme davacı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğunu hatırlatır.

49. Somut olayda, taraflar arasında yazılı bir inanç sözleşmesi bulunmamaktadır. Davalı tarafça akdi ilişkinin varlığı inkâr edilmiştir. Sözleşme ilişkisini ispatlamakla yükümlü olan davacı, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca akdi ilişkinin varlığını yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Dava dosyasına yazılı belge sunulmadığı gibi, dosyada delil başlangıcı niteliğinde sayılabilecek herhangi bir belge de bulunmamaktadır. Yazılı belge ile akdi ilişkinin varlığını kanıtlayamayan davacı, asıl ve birleşen dava dilekçelerinde açıkça yemin deliline dayandığından, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ile yargılamanın sevk ve idaresi çerçevesinde, mahkemece davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

50. Her ne kadar mahkemece, 03.03.2017 tarihli ve 2015 /2 E., 2017/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararı gereğince, hâkimin ispat yükü kendisinde olan tarafa yemin teklifinde bulunamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiş ise de, anılan kararın HMK'nın yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde "sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller" gibi ibarelerin bulunması hâlinde tarafların yemin deliline başvurmuş sayılamayacakları ve bu kapsamda hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafa "yemin teklifinde bulunma hakkı"nı hatırlatamayacağı hususunda olduğu, somut olayda bu İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanma imkanının bulunmadığı açıktır.

51. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; yürürlükten kalkan HUMK'nın 344. maddesinde düzenlenen yemin; taraf yemini ve re'sen yemin olarak ikiye ayrılmış iken, HMK'nın 227. maddesinde tarafın karşı tarafa yemin teklifinin düzenlendiği, buna göre delil listesinde yemin deliline dayanan tarafın iddia veya savunmasına dayanak yaptığı bir vakıayı yemin ile ispat etmek istiyorsa bizzat kendisinin karşı tarafa yemin teklif edeceğini bildirmesi gerektiği, hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafın iddia ve savunmasına dayanak yaptığı vakıaları ispat edememesi durumunda karşı tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının HMK'nın 25. maddesinde düzenlenen taraflarca getirilme ilkesine aykırı olduğu, hâkimin yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının HMK'nın 31. maddesinde düzenlenen "Hâkimin davayı aydınlatma ödevi" kapsamında olmayıp iddia ve savunmanın ispatına ilişkin bir husus olduğu, HMK'nın 194. maddesinin ikinci bendine göre tarafların iddia ve savunmasına dayanak yaptıkları vakıaları hangi delille ispat edeceklerini bildirmek zorunda oldukları, yine HMK'nın dava dilekçesinin içeriği başlıklı 119. maddesinin (f) bendinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususunun dava dilekçesinde, cevap dilekçesinin içeriği başlıklı 129. maddesinin (e) bendinde de savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususunun cevap dilekçesinde gösterilmesi gerektiği, bu nedenle tarafların iddia ve savunmasına dayanak yaptığı vakıalardan bir yada birkaçını veya tamamını doğrudan karşı tarafa yemin teklif etmek suretiyle ispat edeceğini bildirmediği sürece, hâkimin davaya müdahale sayılacak şekilde taraflardan birine karşı yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının hâkimin tarafsızlığı ve HMK'nın düzenlediği taraf yemini ile bağdaşmadığı, yerel mahkeme kararının açıklanan gerekçelerle onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

52. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

53. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; İnanç sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıklarda, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan yazılı bir belge ile ispatlanabilecekken davacının yazılı bir belgeye dayanmadığı ve dosyaya yazılı bir belge sunmadığı durumlarda ispat yükü kendisinde olan davacının dava dilekçesinde açıkça "yemin" deliline dayanması durumunda hâkimin davacı tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Yemin kesin bir delildir. Kesin delil olması nedeniyle şartlarını, hükümlerini ve sonuçlarını kanunun belirlediği ve bu şartların mevcut olması hâlinde hâkimin bağlı olduğu ve taktir yetkisine sahip olmadığı delildir. Bir vakıanın ispatı için kanun da kesin delil öngörülmüş ise hâkim başka delil inceleyemez. Yine bir vakıanın ispatı için kesin delil gösterir ve delil o vakıayı ispat ederse, hâkim bu vakıanın doğruluğunu kabul etmek ve buna uygun karar vermek zorundadır (Medeni Usul Hukuku Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ, Prof. Muhammet ÖZEKEŞ, Prof. Dr. Oğuz Atalay . 409. Sayfa).

Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin bildiği hususlardan kaynaklanan karşı tarafın uyuşmazlık konusu vakıalardır. 

HMK’nın 227. maddesinin ikinci bendine göre; yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.

Yürürlükten kalkan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun da yemin kati (taraf) yemini ve re’sen yemin olarak ikiye ayrılmıştır. Kati (Taraf) yemin 344. maddesinde “Kati yemin, bir kimsenin esas davasının halline müessir olan bir fiilin ispatı için diğerine teklif ettiği yemindir.” şeklinde tanımlanmıştır. Re'sen yemin ise Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 355-362. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, iddia olunan hususun kesin deliller ile ispat edilmemiş olması ve iddia olunan hususu ispat için gösterilen delillerin hâkime hüküm verecek kanaat hasıl etmemesi durumunda mahkeme iki taraftan birine yargılamanın sonunda yemin teklif edebilir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 01.10.2011 tarihinde yürürlükten kalkmış yerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunun da re’sen yemine yer verilmemiş sadece taraf yemini düzenlenmiştir. Nitekim bu husus Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı üzerinde hazırlanan Adalet Komisyonu Raporunda “Dördüncü Kısmın Üçüncü Bölümünde yemin düzenlenmiştir. Tamamlayıcı yemine Tasarıda yer verilmemiştir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu hazırlayan komisyonda yer alan Prof. Dr. Muhammet ÖZEKES ise “..Yemin konusunda en önemli yenilik re’sen yeminin kaldırılmasıdır ve yemin şeklinin yeniden düzenlenmesidir. Yemin konusu çok tartışılmış, az da olsa faydası olması sebebiyle muhafaza edilmiştir. Ancak, yeminin gerçek bir delil olmaması ve kişinin vicdanına yönelik olması sebebiyle, bu konudaki riski isterse tarafın alması düşünülmüş, hâkimin yemin teklifi kaldırılarak sadece taraf yemini düzenlenmiştir. Yemin şekli, diğer kanunlardaki yeminler de dikkate alınarak, sadece belirli bir inanca yönelik değil, daha genel ifadelerle düzenlenmiştir.” şeklinde kanunda re’sen yemine yer verilmediğini ifade etmiştir.

Yemin bir kimsenin esas davasının hâlline etkili olan bir olayın ispatı için diğerine teklif ettiği bir doğrulatma beyanıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, sadece bir tarafın diğerine yemin teklifini kabul etmiş, hâkimin kendiliğinden yemin teklifine izin vermemiştir. Çünkü yemin karşı tarafın vicdanına bırakılan bir durum olup bu riski sadece tarafın alması düşünülmüştür (Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ, Prof. Muhammet ÖZEKEŞ, Prof. Dr. Oğuz Atalay Medeni Usul Hukuku Ders Kitabında 442. Sayfa).

HMK’nın 227. maddesinin birinci bendine göre; “Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.” Bu maddenin yan başlığı “Yemin teklifi”dir. Hukuk Muhakemeleri Kanunun da tarafın karşı tarafa yemin teklifi düzenlenmiştir. Bir başka anlatımla delil listesinde yemin deliline dayanan taraf iddia veya savunmasına dayanak yaptığı bir vakıayı yemin ile ispat etmek istiyorsa bizzat kendisi karşı tarafa yemin teklif edeceğini bildirmek durumundadır. Görüldüğü gibi bu madde ve devamı maddelerde hâkimin ispat yükü kendisinde olan tarafın dosyada ki deliller ile iddiasını ispat edememesi durumunda karşı tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatması yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Taraf karşı tarafa yemin teklif etme hakkını tamamen kendisi kullanacaktır.

Hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafın iddia ve savunmasına dayanak yaptığı vakıaları ispat edememesi durumunda karşı tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatması HMK’nın 25. maddesinde düzenlenen en temel yargılamaya hâkim olan ilkelerden olan taraflarca getirilme ilkesine aykırıdır. Keza bu maddeye göre kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.

HMK’nın 227. maddesi ikinci bendine göre yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez. Bir başka anlatımla yemin teklif eden tarafın yemin teklifini kabul ederek yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra yemin teklifinde bulunan taraf yemin teklifinden vazgeçemeyeceği gibi dosyada ki başka delillerin değerlendirilmesini isteyemez. Bu hâliyle yemin kesin delil olarak diğer kesin delillerden ayrı çok özel bir delildir. Diğer kesin deliller taktiri deliller ile birlikte değerlendirilebilirken yemin deliline dayanarak karşı tarafa yemin teklif eden kişi artık diğer delilleri ile yeminin birlikte değerlendirilmesini isteyemez.

Bu nedenle, yemin keskin kılıç gibidir. Yemin teklif edilmesi ve karşı tarafın bu teklifi kabul etmesi ile birlikte vakıanın ispatı, dosyada ki diğer deliller ile ilişkisi keserek tamamen karşı tarafın yemini eda edip etmemesi sonucuna bırakılır. Yeminin bu özel durumu gereği hâkimin tarafları yanıltacak bir eylem içine girmesi doğru değildir. Keza kendisine yemin teklif etme hakkı hatırlatılan taraf sunduğu deliller ile iddia veya savunmasında dayandığı vakıaları ispat edemediği bu nedenle davanın kendi aleyhine sonuçlanacağı düşüncesi ile hâkimin yönlendirmesi ile karşı tarafa yemin teklif etmekte ve belki de dosya içerisinde dayandığı vakıaların ispatı için yeterli delilere dayanma imkânı ortadan kalkmaktadır.

Hâkimin yemin teklif etme hakkını hatırlatması HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi” çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu maddeye göre hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir. Oysa yemin teklif etme hakkının hatırlatılması hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında olmayıp tamamen iddia ve savunmanın ispatına ilişkin bir husustur. İspat yükü kendisine düşen taraf sunduğu yada sunamadığı deliller ile dayandığı vakıaları ispat edemiyorsa hâkimin davayı aydınlatma düşüncesi ile tarafın bizzat teklif etmesi gereken yemini hatırlatarak vakıaların illaki ispatı yoluna gitmemelidir. Keza taraflar iddia ve savunmasına dayanak yaptığı vakıaları hangi delille ispat edeceklerini bizzat kendileri bildirmek zorundadır.

Hâkimin taraflardan birine karşı tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatması hâkimin taraflarca bildirilen delillerin toplanması ile de bir ilgisi bulunmamaktadır. Hâkimin yemin teklif etme hakkını hatırlatması tarafların bildirdiği delillerin toplanması kapsamında olsa dilekçesinde yemin deliline dayanan ancak dosyaya sunduğu deliller ile iddia ve savunmasını ispat eden tarafa da yemin teklif etme hakkını hatırlatması gerekirdi. Oysa hâkimin yemin teklif etme hakkını hatırlatması gerektiğini savunanlar tarafın dosyaya sunduğu yada sunamadığı deliller ile iddia ve savunmasını ispat edememesi durumunda hâkimin yemin teklif etme hakkını hatırlatması gerektiğini belirtmektedirler. Bu düşünce HMK’da yer verilmeyen mülga HUMK’nın 356. maddesinde düzenlenen hâkimin re’sen yemin teklifi şartları olan iddia olunan hususun kati deliller ile ispat edilmemiş olması veya iddia olunan hususu ispat için sunulan delillerin hüküm verilecek derecede kanaat hasıl etmemesi şartlarının sürdürülmesinden başka bir şey değildir.

Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda bulunmayan Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen "Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi" kenar başlıklı 194. maddesinin ikinci bendine göre; “Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur”. Bu maddeye göre taraflar iddia ve savunmasına dayanak yaptıkları vakıaları hangi delille ispat edeceklerini açıkça belirtmek zorundadırlar. Tarafların bu zorunluluğa uymaması durumunda yani vakıa ile delil ilişkisini kurmaması durumunda dava ile elde etmeyi umdukları korumadan mahrum kalacaklardır.

 Dava dilekçesinin içeriği başlıklı HMK’nın 119. maddesinin (f) bendinde İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususu dava dilekçesinde gösterilmelidir. Keza cevap dilekçesinin içeriği başlıklı HMK’nın 129. maddesinin (e) bendinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususu cevap dilekçesinde gösterilmelidir. Bu nedenle taraflar iddia ve savunmasına dayanak yaptığı vakıalardan bir yada bir kaçını veya tamamını doğrudan karşı tarafa yemin teklif etmek suretiyle ispat edeceğini bildirmediği sürece hâkimin, davaya müdahale sayılacak şekilde taraflardan birine karşı tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatması, hâkimin tarafsızlığı ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun düzenlediği taraf yemini ile bağdaşmadığından mahkeme kararının bu gerekçelerle onanması gerektiği düşüncesi ile çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.

Fadime AKBABA         Ahmet Hamdi GÜLER      Yakup ATA
Üye                              Üye                                   Üye

Hüseyin TUZTAŞ        Battal YILMAZ                  Şahin ÇİL
Üye                             Üye                                   Üye

ÖN SORUN YÖNÜNDEN KARŞI OY

Mahkemece verilen direnme hükmüne karşı davacı tarafça yasa yolu başvurusunda bulunulmuştur. Direnme kararından sonra verilen yasa yolu başvuru dilekçesinde direnme kararının temyiz edildiğine dair hiçbir ifade yer almamaktadır. Diğer yandan başlıktaki esas ve karar numaraları ile dilekçenin sonundaki başvuru tarihi dışında hiçbir yeri değiştirilmeksizin direnmeye konu olan bozma kararına karşı verilen karar düzeltme dilekçesinin aynısı verilmek suretiyle başvuru yapılmıştır. Dilekçe içeriğinde hiçbir şekilde direnme kararının temyiz edildiğine dair bir irade beyanı bulunmamaktadır.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması için hüküm bozulmuştur. Bozma kararı davacının lehine ise de daha lehine bir bozma kararı verilmesi için gerekçeleri açıklanarak karar düzeltme talebinde bulunulmuş ve karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir. Mahkemenin önceki hükmünde direnmesi sonucu Özel Daire ile mahkeme arasında doğan uyuşmazlık davacıya yemin teklif edilip edilemeyeceği konusundadır. Özel Daire davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermiştir. Bu durumda özel daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlığın mahiyetiyle ilgili olmayan ifadeler de içeren bu dilekçenin direnme kararını temyiz iradesi taşıdığı sonucuna varılamaz.

Bu hâliyle davacının yasa yolu başvurusu dilekçesi direnme kararının temyizi yönünden ilgisiz dilekçe niteliğindedir. Dilekçeden temyiz iradesi çıkmasa da harç yatırılmış olması ve direnme kararından sonra bu dilekçenin verilmiş olması nedeniyle bu ilgisiz dilekçe hakkında ne işlem yapılması gerektiği üzerinde de durulmalıdır

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 32/2. maddede; okunamayan veya uygunsuz yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için uygun bir süre verileceği ve bu dilekçenin dosyada kalacağı, verilen süre içinde yeni bir dilekçe düzenlenmezse tekrar süre verilemeyeceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre direnme kararının temyizi yönünden bu dilekçenin ilgisiz dilekçe niteliğinde olduğunun tespitiyle direnme kararını temyiz etme iradesi varsa buna uygun biçimde düzeltilmiş dilekçeyi sunması için davacıya uygun süre verilmek ve kanuna uygun biçimde dilekçe verilir ise temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın gönderilmesi için geri çevirme kararı verilmesi gerekmektedir.

Belirtilen nedenlerle, bu aşamada temyiz incelemesi yapmaya engel oluşturan ön sorun bulunduğu görüşünde olduğumdan, bu dilekçeye dayalı olarak temyiz incelemesi yapılabileceği ve ön sorun bulunmadığı yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye