HMUK DÖNEMİNDE AÇILAN DAVADA HUMK MADDE 409 HÜKMÜ UYGULANMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


08 Ağu
2019

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-1730
KARAR NO   : 2019/331

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 01/04/2014
NUMARASI              : 2014/250 - 2014/451
DAVACI                    : İ.U. vekilleri Av. B.E., Av. H.G.S.
DAVALILAR             : B.D., E.R.D., M.G.G., P.D. (G.) vekilleri Av. S.A., Av. E.C.

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesince davalı Murat G. yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.02.2013 tarihli ve 2009/2462 E., 2013/199 K. sayılı kararın davalılar Emine Rana D., Pınar D. (G.) ve Bahar D. vekilince temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.01.2014 tarihli ve 2013/11019 E., 2014/1326 K. sayılı kararı ile:

“... Davacı vekili, taraflar arasında düzenlenen ve dava dışı R. Gıda San. Taah. Tic. Ltd. Şti. hisselerinin davalılar tarafından müvekkiline devredilmesine ilişkin 16.10.2006 tarihli Şirket Hissesi Satış Protokolü’nün 5. maddesi hükmü uyarınca anılan şirkete ait 15.10.2006 tarihine kadar alacaklar ile içerisinde vergi borçlarının da bulunduğu şirkete ait çeşitli borçların davalılara ait olduğunun belirtilmiş olmasına rağmen belirtilen döneme ait toplam 6.753,17 TL vergi borcunun, davalılarca ödenmemesi nedeniyle müvekkillerince ödenmek zorunda kalındığını ileri sürerek, 6.753,17 TL alacağın reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiş, 26.02.2013 tarihinde davalı Murat Gazi G. hakkındaki davalarından vazgeçmiştir.

Davalılar vekili, dava konusu 16.10.2006 tarihli Protokol’de müvekkili Emine Rana D. dışında diğer müvekkillerinin imzasının bulunmadığını, bu nedenle bu müvekkillerinin davada taraf sıfatının olmadığını, anılan protokolün TTK'na aykırı olarak adi şekilde düzenlendiğinden hüküm ifade etmediğini, 03.04.2007 tarihli Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi ile davacı taraf devre konu şirketi tüm aktif ve pasifleri ile birlikte devraldığını, basiretli davranmakla yükümlü olan davacıya sözleşmenin imzalanmasından önce vergi dairesinden alınan borç bildirim yazısı ile Merkez Bankası A.Ş.'den alınan kredi ve risk bildirimi durumunu gösteren yazı örneklerinin davacı tarafa verildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. 

Mahkemece; iddia, savunmalar ve bilirkişi raporlarına göre, dava konusu vergi borçlarının bilançoda görülmediği, limited şirket hissesi mevcut bilançoya bakılarak alındığından bilançoda görünmeyen, miktarı belli olmayan, üstelik ceza ve piyasa faiz haddinden çok daha yüksek miktarda gecikme faizi içeren bir kamu borcunun “şirketin hisseleri aktif ve pasifleri ile birlikte devredilmiştir” ifadesi ile devralana geçtiğinin düşünülemeyeceği, devir tarihi itibariyle bilançoda yer almayan bir borçtan devralan davacının sorumlu olmayacağı, 2004-2005-2006 yılları için davacı tarafından ödenen vergi ve cezalardan davalıların payları oranında sorumlu olduğu gerekçesiyle, davalı Murat Gazi G.'e karşı açılan davanın vaki feragat nedeniyle reddine, diğer davalılara karşı açılan davanın kısmen kabulü ile 4.389,56 TL asıl alacak 70,23 TL faizin ve asıl alacağın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, bakiye talebin reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalılar Emine Rana D., Pınar D. ve Bahar D. vekili temyiz etmiştir.

Dava, alacak istemine ilişkin olup mahkemece dosyanın ilk kez 05.04.2011 tarihinde takip edilmemesi nedeniyle işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ancak, davacı vekili tarafından dosyanın yenilenmesi üzerine yargılamaya devam edilmiştir. Yargılamanın devamı esnasında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve bu tarihten sonra davacı vekili 11.12.2011 tarihli celseye gelmemiş, mahkemece ikinci kez dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. 

6100 HMK'nın 316. maddesi hükmüne göre Sulh Hukuk Mahkemeleri'nin görevine giren dava ve işlerde basit yargılama usulü uygulanacak olup, aynı yasanın 320/4. maddesi hükmü uyarınca da basit yargılama usulüne tabi davalarda işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa dava açılmamış sayılır. HMK'nın 448. maddesi gereğince bu kanun hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır. Bu durumda somut olayda ikinci kez dosyanın müracaata kaldığı 11.12.2011 tarihinde 6100 sayılı yasa yürürlükte olup 448. madde hükmü gereğince, aynı yasanın 320/4. maddesinin uygulanması gerekeceğinden, mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir...”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDENLER : Davalılar Emine Rana D., Pınar D. (G.) ve Bahar D. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, şirketler hukukundan doğan alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan 16.10.2006 tarihli şirket hisse devir satış sözleşmesi ile dava dışı R. Gıda San. Taah. Tic. Ltd. Şti. hisselerinin davalılar tarafından müvekkiline devredildiğini, şirket hisse satış protokolünün 5’inci maddesinde anılan şirkete ait 15.10.2006 tarihine kadar alacaklar ile içerisinde vergi borçlarının da bulunduğu çeşitli borçların davalılara ait olduğunun açıkça belirtildiğini, ancak vergi borçlarının 2004 ve 2005 yılına ait olanların tamamı, 2006 yılına ait olan vergi borcunun ise devir tarihi olan 15.10.2006 tarihine kadarki toplamı olan 6.753,17TL borcun davalılarca ödenmemesi üzerine müvekkillerince ödendiğini ileri sürerek, 6.753,17TL’nin reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; 26.02.2013 tarihli duruşmada davalı Murat Gazi G. hakkındaki davadan vazgeçtiğini beyan etmiştir.

Davalılar vekili, dava konusu 16.10.2006 tarihli protokolde müvekkili Emine Rana D. dışında diğer müvekkillerinin imzaları bulunmadığından davada taraf sıfatlarının olmadığını, anılan protokolün 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) aykırı olarak adi yazılı şekilde düzenlendiğinden hüküm ifade etmediğini, 03.04.2007 tarihli limited şirket hisse devir sözleşmesi ile davacı tarafın devre konu dava dışı şirketi tüm aktif ve pasifleri ile birlikte devraldığını ve vergi dairesinden alınan borç bildirim yazısı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.'den alınan kredi ve risk bildirimi durumunu gösteren yazı örneklerinin davacı tarafa devir işlemi yapılmadan önce verildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. 

Yerel Mahkemece, devir tarihi itibariyle bilançoda yer almayan bir borçtan devir alan davacının sorumlu olmayacağı, dava dosyasında mevcut 2004-2005-2006 yılları için davacı tarafından ödenen vergi ve cezalardan davalılara düşen pay hesabı bilirkişilere yaptırılarak denetime elverişli bilirkişi raporu çerçevesinde davalı Murat G.'e karşı açılan davadan vaki feragat nedeniyle reddine, diğer davalılara karşı açılan davanın kısmen kabulü ile 4.389,56TL asıl alacak 70,23TL faizin ve asıl alacağın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, bakiye talebin reddine karar verilmiştir.

Davalılar Emine Rana D., Pınar D. (G.) ve Bahar D. vekilince temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Bozma kararına karşı yerel mahkemece ilk karardaki gerekçeler tekrar edilmek ve konuyla ilgili olduğu değerlendirilen Hukuk Genel Kurulu’nun 29.05.2013 tarihli ve 2012/21-1698 E., 2013/779 K. sayılı kararına da değinilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı yukarıda adı geçen davalılar vekilince temyiz edilmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 316/g bendi uyarınca basit yargılama usulünün uygulandığı Sulh Hukuk Mahkemelerinde, Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 409’uncu maddesinin yürürlükte olduğu 16.11.2009 tarihinde açılan ve 05.04.2011 tarihinde HUMK’nın 409’uncu maddesi uyarınca bir kez, HMK’nın 150’nci maddesine göre de 11.12.2012 tarihinde bir kez olmak üzere işlemden kaldırılmasına karar verilen davada, 6100 sayılı HMK’nın 320/4’üncü maddesine göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için davanın açılmamış sayılmasına ilişkin yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekir. 

Mülga 1086 sayılı HUMK’nın 409’uncu maddesi:

“Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.

Oturum gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde, gün tespit ettirilmemiş ise, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle birinci fıkra hükmü uygulanır.

Yukarıdaki fıkralar hükmü gereğince dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurması üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, oturum, gün, saat ve yerini bildiren çağrı kâğıdı ile birlikte taraflara tebliğ olunur.

Dava dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenilenirse yeniden harç alınır. Bu harç yenileyen tarafından ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, yeni bir dava sayılmaz.

İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.

Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünü içermektedir.

Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın konu ile ilgili 150’inci maddesinin birinci fıkrası “Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir”, aynı maddenin altıncı fıkrası “İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.” şeklinde düzenlenme yer almaktadır.

Bunun yanı sıra 6100 sayılı HMK’nın 320/4’üncü maddesi “Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere 1086 sayılı HUMK döneminde bir ayrım yapılmadığı hâlde, 6100 sayılı HMK’da davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hakkında basit yargılamaya tabi olan dava ve işler ile ilgili uyuşmazlıklar hakkında farklı bir düzenleme yapılmış ve basit yargılama usulü uygulanan davalarda, davanın birden fazla takipsiz bırakılamayacağı kabul edilmiştir. 

Bu nedenle somut olayın çözümlenmesi için 1086 sayılı HUMK’nın mı yoksa 6100 sayılı HMK’nın mı olaya uygulanması gerektiğinin öncelikle belirlenmesi gerekir.

Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa bu davaya yeni usul kurallarının uygulanması esastır. Dava konusu işlemin daha önce yapıldığı ileri sürülerek, o sırada geçerli kuralların uygulanması istenemez. Ancak yeni hükümlerin ne zaman yürürlüğe gireceği açıkça düzenlenmişse bu düzenleme dikkate alınacaktır. Buna ilişkin hüküm yoksa usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığına bakılması gerekir. Eğer bir usul işlemi tamamlandıktan sonra yeni kural yürürlüğe girerse o işlem geçerli olarak kalır. Buna karşılık bir usul işlemi henüz tamamlanmamış veya başlamamış ise yeni kanun, kural olarak hemen yürürlüğe girecektir. Çünkü genel olarak kanunlar hemen etkili olur ve uygulanırlar. 

Bu noktada somut uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin belirlenmesine yönelik olarak uyuşmazlığa konu işlemin “tamamlanmış usul işlemi” niteliğinde olup olmadığı belirlenmesi amacıyla zaman bakımından uygulama ile ilgili 6100 sayılı HMK’nın ilgili hükmüne de değinmek gerekir:

Anılan Yasanın “zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448. maddesi;

“(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” düzenlemesini içermektedir.

Usul hukuku alanında geçerli olan temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise usul hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olmasıdır.

Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.

Bu nedenle somut uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin belirlenmesine yönelik olarak uyuşmazlığa konu işlemin “tamamlanmış usul işlemi” niteliğinde olup olmadığı belirlenmelidir.

Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak dolayısıyla da uygulanmayacaktır.

Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. 

Usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Bir işlem tamamlanmış ise, artık bu işlem bozulamaz; aksini düşünmek gereksiz yere bu işlemin bozularak tekrarlanması gibi zaman ve emek kaybına neden olacaktır (Akkan,M.: Medeni Usul Hukuku, 15.Bası., İstanbul 2017, s.44 vd.). 

Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.01.2018 tarihli ve 2017/14-1760 E., 2018/43 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

1086 sayılı HUMK zamanında açılan bir dava, bu dönemde hiç işlemden kaldırılmamış ve 6100 sayılı HMK zamanında işlemden kaldırılmışsa bu takdirde tamamlanmış bir işlem bulunmadığından ve usul hükümlerinin hemen uygulanması gerektiğinden hareketle HMK hükümlerinin uygulanması gerektiğinde duraksamamak gerekir (Hukuk Genel Kurulunun 15.05.2013 tarihli ve 2012/17-1629 E., 2013/700 K. sayılı kararı).

Buna karşılık mülga 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde davanın bir kez işlemden kaldırılıp yenilenmesinden sonra, 6100 sayılı HMK zamanında da işlemden kaldırılması hâlinde, önceki Kanun zamanında yapılmış işlem gözetilerek 6100 sayılı HMK uygulanarak bir sonuca ulaşılması usule uygun olmayacağı gibi, varılacak sonuç hukuki güvenlik hakkına da aykırı olacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2014 tarihli ve 2013/6-497 E., 2014/268 K.; 29.05.2013 tarihli ve 2012/21-1698 E.,2013/779 K.; 25.02.2015 tarihli ve 2013/3-1324 E., 2015/877 K. sayılı kararları).

Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında Mülga 1086 sayılı HUMK’nın 409’uncu maddesinin yürürlükte olduğu 16.11.2009 tarihinde açılan ve 05.04.2011 tarihinde HUMK’nın 409’uncu maddesi uyarınca bir kez, HMK’nın 150’nci maddesine göre de 11.12.2012 tarihinde bir kez olmak üzere işlemden kaldırılmasına karar verilen davada, HMK’nın değil HUMK hükümleri uygulanması gerektiği ve dolayısıyla HUMK’nın 409. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilmesi için üç kez takipsiz bırakılması aranacaktır.

Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde işlemden kaldırılmasına karar verilen dosyada, davanın 409/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilebilmesi için gerekli işlemlerin henüz tamamlanmadığı, bu nedenle 6100 sayılı HMK’nın 448. maddesine göre tamamlanmış işlem bulunmadığı, usul hukuku kurallarının derhal uygulanır olması nedeniyle kazanılmış haktan da söz edilemeyeceği, Mülga 1086 sayılı HUMK uygulanacaksa da burada dayanılabilecek tek ilkenin hukuki güvenlik ilkesi olduğu, bu nedenlerle direnme kararının bozulması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca, yerel mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer davalı temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. 

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup, davalılar Emine Rana D., Pınar D. (G.) ve Bahar D. vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanun'un 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-2 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.03.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

HMK m. 150 uyarınca yazılı yargılama usulünde bir dava HUMK 409. maddesinde olduğu gibi iki kez işlemden kaldırılıp yenilenebilirken basit yargılama usulünde HMK’nın 320/4 maddesi uyarınca “…işlemden kaldırılmasına karar verilmiş dosya yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılır ise dava açılmamış sayılır” hükmü uyarınca bir kez takipsiz bırakılabilir. HUMK ile yargılama usulleri arasında bir fark yoktur.

HMK 320/4 maddesinde yazılı sınırlamanın derdest davaları kapsayıp kapsamadığını belirlemek için HMK’da bir geçiş hükmü bulunmamaktadır. Açık hüküm bulunmadığı bu hâlde genel kural olan HMK m. 448. maddesinin uygulanması gereklidir. Buna göre 01.10.2011’den önce açılmış bir dava bu tarihten önce bir defa yenilenmiş ise 01.10.2011 sonrası takipsiz bırakılır ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gereklidir. Çünkü HMK’nın 448. maddesi “bu kanun hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydı ile derhal uygulanır” hükmünü düzenlemektedir.

Bu madde uyarınca HMK’nın yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tamamlanmış işlem var ise HMK uygulanmayacak, işlem tamamlanmamış ise HMK hükümleri derhal uygulanacaktır.

O hâlde HMK yürürlük tarihi itibariyle tamamlanmış işlem olup olmadığının tespiti, olaya uygulanacak usul hükmünün tespiti bakımından önem taşımaktadır.

Bir dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemleri ve aşamalarından oluşmaktadır.

Yargılama sırasında yapılan her usul işlemi veya kesiti tamamlanmış ise artık yeni usul kanun uygulanmayacaktır.

Burada “işlem” den kastın, davanın takipsiz bırakılması mı, dosyanın işlemden kaldırılması mı, yoksa davanın açılmamış sayılması kararı mı olduğu tespit edilmelidir. Davanın takipsiz bırakılması olumsuz bir taraf işlemidir. Bu işleme kanun koyucu dosyanın işlemden kaldırılması gibi bir sonuç bağlamıştır. Bu ise mahkemenin usul işlemidir. Bu sonuç da yenileme ile ilişkilendirilmiştir. Yenileme ise olumlu bir taraf işlemidir. O nedenle burada üç ayrı işlem bakımından işlemin tamamlanıp tamamlanmadığı dikkate alınmalıdır. Yeni kanun derhal uygulanırken, önceki kanuna göre yapılmış işlemlerin geçerliliğine dokunmaz, tamamlanmış işlemleri etkilemeden uygulanır. O hâlde HUMK zamanında yapılan yenileme geçerli sayılır. Eski kanun döneminde yapılan yenileme görmezden gelinerek HMK döneminde bir kere takipsiz bırakmanın gerçekleşmesini aramak isabetli değildir. Çünkü derhal uygulanma bakımından davanın açıldığı tarih değil, işlemin yapıldığı tarih belirleyicidir (Taşpınar, Ayvaz Sema: Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) Zaman Bakımından Uygulanması, Ankara 2013 s.299.). Tamamlanmış işlemlerin yeni kanun karşısında korunması kuraldır. HUMK zamanında bir kere dosyanın takipsiz bırakılması geçerli olup HMK 320/4 maddesi bir kere işlemden kaldırılmasına karar verilmiş dosyanın yenilenmesinden sonra takipsiz bırakma hâlinde davanın açılmamış sayılmasını öngördüğünden HMK yürürlüğe girdikten sonra uygulanması gereken HMK 320/4 maddesi uyarınca II kez takipsiz bırakma nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gereklidir.

Olayda davanın açılmamış sayılması söz konusu olmadığından HUMK’nın yürürlükte olmadığı dönemde HUMK 409. maddesinin uygulanma imkânı yoktur. Kazanılmış hak, hukuk güvenliği ve “adil yargılanma” gibi evrensel hukuk ilkelerine yanlış anlamlar yüklenerek HMK’nın usul hükümlerinin derhal uygulanırlığı ilkesinden kaçınılması doğru değildir.

Yukarıda belirtilen ilke ve kurallar uyarınca HMK’nın 320/4 maddesinin uygulanması dolayısı ile davanın açılmamış sayılması gerekli olduğundan Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda direnme kararının bozulması gerekirken onanması yönündeki Sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

Dr. Şanver KELEŞ
Üye

KARŞI OY

Dava , şirketin vergi borcunu ödeyen davacının Limited Şirket Hisse Devir Sözleşmesi uyarınca hisseleri devralanlara karşı açtığı alacak davasıdır.

Mahkemece dosyanın ilk kez 5.4.2011 tarihinde takip edilmemesi nedeniyle işlemden kaldırılmasına karar verilmiş davacı, vekilinin yenilemesi üzerine yargılamaya devam edilmiş, 11.12.2011 tarihinde davacı vekilinin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi üzerine ikinci kez işlemden kaldırılmasına ve tekrar yenilenmesi üzerine yargılamaya devam edilerek esasdan karar verilmiştir.

Bir kısım davalılar vekilinin temyizi üzere Özel Dairece 6100 sayılı HMK 316, 320/4 ve 448. maddeleri uyarınca, davanın açılmış sayılmasına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmuş, Mahkemece direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını, ilk hükmü temyiz eden davalılar vekili temyiz etmiştir.

Özel Daire ile direnme kararı veren Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, basit yargılama usulü uygulanan Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen ve 1086 sayılı HUMK’nun yürürlükte olduğu tarihte açılan, o dönemde HUMK’nun 409. maddesi uyarınca bir kez, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra HMK’nın 150. maddesine göre bir kez olmak üzere işlemden kaldırılan davada HMK’nın 320/4. maddesine göre açılmamış sayılma kararı verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

1086 sayılı HUMK’nun 409. maddesi uyarınca, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra uyarınca açılmamış sayılma kararı verilir.

1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 150. maddesine göre, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz, aksi hâlde dava açılmamış sayılır. 6100 sayılı HMK’nın 320/4. maddesinde basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilen dosyanın, yenilemeden sonra takipsiz bırakılması halinde davanın açılmamış sayılacağı düzenlenmiştir.

1086 sayılı HUMK döneminde basit yargılama usulüne tabi davalar bakımından davanın yenilenmesi ve açılmamış sayılmasına karar verilmesi konusunda farklı bir düzenleme yok iken, 6100 sayılı HMK’da farklı düzenleme getirilmiş ve basit yargılama usulü uygulanan davalarda, davanın birden fazla takipsiz bırakılamayacağı kabul edilmiştir.

Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal yürürlüğe girip uygulanması temel ilkedir, usul kuralları kamu düzeni ile ilgilidir. 6100 sayılı HMK’nın 448. maddesi de “zaman bakımından uygulanma” başlığını taşımakta olup, Kanunun tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı düzenlemesini içermektedir. Bu durumda 1086 sayılı HUMK döneminde açılan eldeki davada, ikinci yenilemenin 6100 sayılı HMK döneminde olması halinde tamamlanmış usul işlemi olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Derdest bir davada HMK’nın yürürlüğünden önce gerçekleşmiş bir işlem hukuki sonuçlarını doğurmuşsa tamamlanmış bir usul işlemidir. HUMK yürürlükte iken bir kez işlemden kaldırma kararı ile HUMK 409. maddesindeki açılmamış sayılma kararı sonucunu doğuran bir tamamlanmış işlem söz konusu değildir. Bu durumda tamamlanmamış usul işlemleri yeni Kanuna göre yapılacaktır. 6100 sayılı HMK bakımından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi için iki kez takipsiz bırakılması yetecektir. İşte, ikinci kez takipsiz bırakılma ile “davanın açılmamış sayılması”na ilişkin işlem tamamlanmış olacaktır. Usul kurallarının derhal yürürlüğe girmesi ve tamamlanmış işlemleri etkilememesi nedeniyle kazanılmış hakdan da söz edilemeyecektir. Başlanmamış veya başlanmış olup da tamamlanmamış usul işlemine yeni usul hükmü derhal uygulanacaktır. Bir usul işlemi tamamlanmışsa bozulamayacak, tekrarlanmayacaktır, tamamlanmamışsa yeni usul kuralına göre tamamlanması sözkonusu olacaktır.

Somut olayda, basit yargılama usulüne tâbi ve HUMK yürürlükte iken bir kez işlemden kaldırılan davada, HMK 320. maddesi derhal yürürlüğe girmekle ikinci takipsiz bırakma ile usul işlemi tamamlanarak açılmamış sayılma kararı verilmesi gerektiğinden Özel Dairenin bozması doğrultusunda direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, çoğunluğun direnme kararını uygun bulan görüşüne katılmıyorum.

Hafize Gülgün VURALOĞLU
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19 üyenin 14'ü ONAMA, 5'ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.