HÜKMÜN GEREKÇESİNİN KESİN HÜKÜM GÜCÜ YOKTUR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 Şub
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/3-1058
KARAR NO   : 2020/448

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  : 
Ordu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                            : 23/10/2015
NUMARASI                    : 2015/367 - 2015/560
DAVACI                          : Orman ve Su İşleri Bakanlığı vekili Av. Z.A.A.
DAVALI                          : K.M. vekili Av. M.D.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ordu 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 26.02.2013 havale tarihli dava dilekçesinde; davalının Orman ve Su İşleri Bakanlığı Ordu Şube Müdürlüğünde görevli ve kadro ünvanının orman muhafaza memuru olmasına rağmen Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğünde sabit büro işlerini yürüttüğü sırada, 01.01.2004 - 31.03.2008 tarihleri arasında, her ay Mülga İl Müdürlüğünde seyyar görev tazminatı hak eden orman muhafaza memurlarının tazminatı hak ettiği günlerini göstermek ve gündeliğinin üçte biri nispetinde tazminatının tahakkuku için kendilerince tanzim edilen mesai cetvelini idareye vererek seyyar görev tazminatı talep ettiğini, idarece ödeme yapıldıktan sonra mesai cetvellerinde yazılı görev mahallinde resmî araç görevlendirilmeyen veya resmî araçların görevlendirilmesinde kullanılan "taşıt görev emirlerinde" davalının görevli personel olarak kaydedilmediği günler karşılığı ödenen tazminatların davalıya yersiz ve fazladan yapılan ödeme olarak belirlendiğini ileri sürerek davalıya yersiz yere ödenen toplam 3.831,23TL seyyar görev tazminatının yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı: 

5. Davalı vekili 22.03.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; öncelikle zamanaşımı defi ve aynı konuda Ordu İdare Mahkemesinin işin esasına girerek inceleme yaptığını belirterek kesin hüküm itirazında bulunmuş, seyyar görev tazminatı ödemesinin belirlenen usul ve esaslara uygun olarak yapıldığı hâlde sebepsiz zenginleşmenin yasal dayanakları açıklanmadan "müfettiş incelemesi, taşıt görev emrinde isim bulunmaması" gibi birtakım soyut iddialarla dava açıldığını, görev emrinde isminin yazılı olmasının seyyar görev tazminatının alınması için zorunlu bir unsur olmadığını, İdare Mahkemesinin kararında vurgulandığı üzere alınan seyyar görev tazminatının yasaya uygun olduğu tespit edildikten sonra sebepsiz zenginleşmeye dayalı dava açılmasının yasal dayanağının bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı: 

6. Ordu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.12.2013 tarihli ve 2013/81 E., 2013/373 K. sayılı kararı ile; Ordu İdare Mahkemesinin 31.05.2012 tarihli ve 2010/898 E., 2012/962 K. sayılı kesinleşen kararında davalının hilesinin veya gerçeğe aykırı beyanının ispatlanamadığı hususu tespit edildiğinden bu durumun davalı lehine kesin hüküm oluşturmamakla birlikte güçlü delil teşkil ettiği, dolayısı ile yapılan ödemelerin usul ve mevzuata uygun olduğu ve iadesinin gerekmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ordu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 18.06.2015 tarihli ve 2014/17460 E., 2015/11389 K. sayılı kararı ile; 

“Somut olayda; davalı tarafından, İdare aleyhine davalıya ödenen 3.831.23 TL seyyar görev tazminatının maaşından kesinti yapılmak suretiyle tahsile başlanması üzerine, kesinti yapılmasına son verilerek yapılan kesintilerin iadesi başvurusunun reddine dair 28.05.2010 tarihli idare işleminin ve çıkarılan kişi borcunun iptali ile maaşında yapılan kesintilerin iadesine ilişkin açılan davada; işlemin, kesintinin durdurulması isteminin reddine ilişkin kısmının iptaline, kesintilerin iadesinin reddine ilişkin işlemin 06.03.2010 tarihinde (60 günlük süre içindeki) sonraki kesintiler yönünden iptaline ve iade isteminin bu tarihten sonraki kesintiler yönünden kabulüne, bu tarihten önceki kesintiler yönünden kesintilerin iadesi talebi ile davacı adına çıkartılan kişi borcu iptali talebinin ise, süre aşımı yönünden reddine dair verilen ve kesinleşen karar üzerine idarece toplam 2.977.62 TL'nin iadesi yapılarak, sebepsiz zenginleşen davalıdan 3.831.23TL tahsili istenmiştir.

Dava konusu fazla ödemenin idarenin bir şart tasarrufuna dayanmadığı salt hatalı ödemeden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

TBK. m. 77/1'e göre; zenginleşen başkasının malvarlığından veya emeğinden haklı bir sebep olmaksızın elde ettiği zenginleşmeyi geri vermek zorundadır. Geri verme borcunun konusu ve kapsamı; TBK. m. 79 ve 80'de "aynen geri verme ilkesi"ne göre düzenlenmiştir.

Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.

Borç olmayanı rızası ile ödeyen kimse yanlışlığa düştüğünü ispat ettiği takdirde ödediğini geri isteyebilir. Yanlışlık eda ile ilgili olup, edada bulunan da bağışlama irade ve arzusunun bulunmadığını gösteren bir yanılmadır. 

HGK'nun 05.12.1984 tarih ve 1982/13-387 E.-1984/997 K.sayılı kararı ile herhangi bir salt tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin idare tarafından BK'nun sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri istenebileceği açıklanmıştır.

Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; ödemenin şart tasarrufa dayanmadığı gözönüne alınmak ve davacının davaya konu seyyar görev tazminatı ödemeleri nedeniyle davalıya yaptığı fazla ödeme miktarına ilişkin uzman bilirkişiden yeterli ve denetlenebilir rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis etmek olmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ordu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.10.2015 tarihli ve 2015/367 E., 2015/560 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, “Mahkememizce verilen ilk hükümde ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 18/06/2015 tarih 2014/17460 esas 2015/11389 karar sayılı bozma ilamında davacı idarenin hatalı ödemeyi BK.'nın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebileceği belirtilmiş olup her iki karardaki yasal dayanak aynıdır. Ancak davacı tarafından bozma ilamı öncesinde sunulan tüm deliller ve İdare Mahkemesinin incelenen dosya içeriğinden yapılan ödemenin hatalı olduğuna ilişkin yeterli delil bulunmamaktadır. Zira taşıt görev emirlerinde ve görev onay belgelerinde ismi yer almadığı günlerde davalı tarafından imzalanmış av suçu tutanakları tespit edilmiş, seyyar görev tazminatı ödemelerine dayanak alınan mesai cetvelleri ilgili memur tarafından hazırlanıp sırasıyla ilgili mühendis, şube müdürü ve il müdürü tarafından onaylanmış, davalı şube müdürünün bilgisi dahilinde av koruma faaliyetlerine katılmış, personel ve taşıt görev emirlerinde ise orman muhafaza memurlarının isimleri çoğu zaman yazılmamıştır. Dolayısıyla davalıya yapılan ödemelerin geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olmadığı, davacı idare tarafından davalının hilesi veya gerçeğe aykırı beyanı ispatlanamadığı anlaşılmıştır. Bilirkişi incelemesi ancak fazla ödeme var ise bunun miktarına yönelik toplanabilecek bir delil olup, hatalı ödeme bulunmadığından bozma ilamında belirtildiği şekilde bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek görülmemiştir. Toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde yapılan ödemelerin usul ve mevzuata uygun olduğu iadesinin gerekmediği…” gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalıya yapılan ödemenin hatalı olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre yapılan ödemelerin iadesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden evvel, öncelikle yerel mahkemece davalının taraf olduğu idari yargıda görülen bir başka davada verilen kararın somut olay yönünden güçlü delil teşkil ettiği ifade edildiğinden konu ile ilgili “delil”, “kesin hüküm” ve “güçlü delil” kavramlarını kısaca açıklamakta yarar vardır. 

13. Medeni usul hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukukumuzda kesin deliller, ikrar [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) m. 188], senet (HMK m. 199 vd.), yemin (HMK m. 225 vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) olmak üzere dört tanedir. Takdiri deliller ise tanık (HMK m. 240 vd.), bilirkişi (HMK m. 266 vd.), keşif (HMK m. 288 vd.) ve kanunda düzenlenmemiş diğer deliller (HMK m. 192) olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Alangoya, Y./Yıldırım, K./DerenYıldırım, N.: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341, Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 389-390). Bu açıdan güçlü delil takdiri bir delil türü olarak nitelendirilebilir.

14. Kesin hükme gelince, kesin hüküm HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiş olup şekli ve maddi anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır. Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. 

15. Önemle vurgulanmadır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir. 

16. Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.

17. Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada, birinci davada kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK m. 303/1,2) kesin hüküm teşkil eder.

18. Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder. 

19. Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın taraflarından biri tarafından başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada güçlü bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara 2011, s. 2341 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.1990 tarihli ve 1990/8-384 E., 1990/617 K.; 12.12.1990 tarihli ve 1990/4-429 E., 1990/634 K.; 15.12.2004 tarihli ve 2004/9-727 E., 2004/716 K. sayılı kararları). 

20. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2019 tarihli ve 2017/(18)8-2950 E., 2019/320 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2018/16-643 E., 2019/888 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.

21. Her ne kadar, somut olayda, davacı tarafından tahsili istenilen ve davalıya yapılan yersiz ödemenin herhangi bir şart tasarrufa dayanmadığı hususunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında görüş ayrılığı bulunmamakta ise de üzerinde durulması gereken bir diğer kavram idarenin şart tasarrufudur.

22. Yerel Mahkeme kararında da isabetli şekilde açıklandığı üzere, şart tasarruflar; önceden belirlenmiş hukuk kurallarının kişiler hakkında uygulanmasına dair işlemlerdir. Bu tür işlemler, hukuk düzeninde değişiklik yapmazlar, yalnızca kişilerin durumunda değişiklik yaparak onları bir durumdan başka bir duruma geçirirler.

23. Şart tasarruflar; kişisel bir hukuki durum yaratmaları bakımından geniş anlamda sübjektif tasarruflar kapsamında olmalarına karşın, konu bakımından hukuk aleminde bir değişiklik yapmayıp yalnızca hak sahibi süje bakımından bir yenilik ve değişiklik doğurmaları itibariyle, dar anlamda sübjektif tasarruflardan ayrılırlar.

24. Şart tasarrufa dayanılarak yapılan yanlış intibak ve ödemeler ancak iptal davası ya da yasalarda özel süre varsa bu süre içinde yahut iptal davası açılmışsa dava sonuna kadar geriye yürür biçimde geri alınabilir.

25. Somut olayda ise, davalıya yapılan ödeme herhangi bir terfi veya intibak sonucu değil, tazminat mahiyetindedir. Ödemenin salt hataya dayanması hâlinde Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde geri istenebileceği açık ise de, uyuşmazlık öncelikle davalıya yapılan ödemenin hatalı olup olmadığına dayanmaktadır.

26. Mülga Çevre ve Orman Bakanlığı Müfettişliğinin 06.06.2008 tarihli ve 2008/02-02 sayılı raporuna dayanılarak davalıya 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında yersiz yere toplam 3.831,23TL seyyar görev tazminatı ödendiği iddia edilmektedir. Oysa, Orman ve Su İşleri Bakanlığının, Ordu İdare Mahkemesinin 30.01.2012 tarihli ara kararına cevaben yazdığı yazıda; davalının, şube müdürünün bilgisi dâhilinde av koruma faaliyetlerine katıldığının, personel ve taşıt görev emirlerinde ise orman muhafaza memurlarının isimlerinin çoğu zaman yazılmadığının beyan edildiği, dosyada mevcut av suçu tutanaklarıyla idareden getirtilen taşıt görev emirleri karşılaştırıldığında bazı günlerde davalı tarafından av suçu tutanağı düzenlendiği hâlde isminin o günkü taşıt görev emrinde yer almadığının tespit edildiği dikkate alındığında idarece davalının hilesinin veya gerçeğe aykırı beyanının ispatlanamadığı sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir. 

27. Nitekim, davalı tarafından dosyaya delil olarak sunulan Aydın Valiliğinin taraf olduğu, Ordu İdare Mahkemesinin 31.05.2012 tarihli ve 2010/898 E., 2012/962 K. sayılı kesinleşen kararında; davalının hilesinin veya gerçeğe aykırı beyanının ispatlanamadığı da belirlenmiş olup, bu kararın davalı lehine kesin hüküm oluşturmamakla birlikte güçlü delil teşkil ettiği yönündeki Yerel Mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır.

28. Açıklanan hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davalıya yapılan ödemelerin geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olmadığının, davacı idare tarafından davalının hilesi veya gerçeğe aykırı beyanının ispatlanamadığının tespitiyle davanın reddine karar veren direnme kararı yerindedir.

29. Diğer taraftan, dava tarihi 26.02.2013 iken direnme kararında 14.09.2015 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edilmiş, bozma nedeni yapılmamıştır.

30. O hâlde; usul ve yasaya uygun direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.06.2020 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.