İCRA HÂKİMİ LÜZUM GÖRDÜĞÜ KONULARDA DELİLLERİN İKAMESİNE HER ZAMAN KARAR VEREBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


23 Nis
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(6)8-1850
KARAR NO   : 2021/1484

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 İstanbul Anadolu 3. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 21/04/2016
NUMARASI                : 2016/261 - 2016/464
DAVACI-ALACAKLI  : İ.A. vekili Av. Ö.S.
DAVALI-BORÇLU      : A.K. vekili Av. A.Y.

1. Taraflar arasındaki "temerrüt nedeniyle tahliye” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul Anadolu 3. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin kabulüne ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Alacaklı İstemi:

4. Alacaklı vekili istem dilekçesinde; kira bedellerinin süresinde ödenmemesi nedeniyle kiracı aleyhine başlatılan icra takibinde borçlunun ödeme emrine itiraz etmediği gibi otuz günlük ödeme süresi içerisinde borcunu ödemediğini, 6217 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesine göre kiracının Türk Ticaret Kanunu’nda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 323, 325, 331, 340, 342, 343, 344, 346 ve 354. maddelerinin 01.07.2012 tarihinden itibaren 8 yıl süreyle uygulanmayacağını, kira sözleşmelerinde bu maddelerde belirtilmiş olan konulara ilişkin olarak sözleşme serbestisi gereğince kira sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağını, müvekkili ile borçlu arasındaki 15.08.2013 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin hususi şartlar kısmının 8. maddesinde yer alan “Aylık kiralardan birinin ödenmemesi halinde o kira dönemi içindeki müteakip ayların kira borçları muaccel olacaktır” şartı gereğince borçlu kiracının 2014 yılı Kasım ayı kirasının 400 TL’sini ve 2014 yılı Aralık ayı kirasını süresinde ödememesi nedeniyle muaceliyet şartının gerçekleştiğini, borçlunun tacir olduğunu ileri sürerek akdin feshi ile yasal süresinde borcunu ödemeyerek temerrüde düşen kiracının taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.

Borçlu Cevabı:

5. Borçlu yazılı beyanda bulunmamış, 28.05.2015 tarihli duruşmada istemin reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 28.05.2015 tarihli ve 2015/212 E., 2015/572 K. sayılı kararı ile; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 269/a maddesi uyarınca borçlu itiraz etmez, ihbar müddeti içinde kira borcunu da ödemezse ihbar müddetinin bitim tarihini takip eden altı ay içinde alacaklının talebi üzerine icra mahkemesince tahliyeye karar verileceği, icra dosyasında takip talebinde haciz ve tahliye talep edildiği, borçluya ödeme emrinin 22.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun takibe itiraz etmediği, davanın otuz günlük ödeme süresinden sonra 10.03.2015 tarihinde açıldığı, kira borcunun ödenmediği gerekçesi ile istemin kabulü ile davacı (alacaklı) ve davalı (borçlu) arasındaki kira akdinin feshine, davalının (borçlunun) taşınmazdan tahliyesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince 09.12.2015 tarihli ve 2015/8426 E., 2015/10885 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı alacaklı tarafından davalı borçlu hakkında tahliye istekli olarak başlatılan icra takibine, davalının itiraz etmemesi ve icra takibinin kesinleşmesi üzerine, davacı alacaklı icra mahkemesine başvurarak kiralananın tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, kiralananın tahliyesine karar verilmesi üzerine karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı alacaklı, 16/12/2014 tarihinde başlattığı icra takibinde toplam 24.400 TL ile 6,02 TL faiz alacağının tahsili ve kiralananın tahliyesini talep etmiştir. Örnek 13 ödeme emri davalı borçluya 22/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlunun itiraz etmemesi üzerine takip kesinleşmiştir. Davacı dava dilekçesi ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi istenmiş, davalı borçlu ise açılan davayı kabul etmediğini bildirmiştir. Mahkemece her ne kadar temerrüt nedeni ile kiralananın tahliyesine karar verilmiş ise de davalı tarafından temyiz dilekçesine ekli olarak kira ödemesi açıklamasıyla ödeme yapıldığına ilişkin bankamatik kartsız para yatırma makbuzları sunulmuştur. Ödeme belgelerinin incelenmesinden takip tarihinden önce ve ödeme emrinin tebliğinden itibaren 30 günlük ödeme süresi içerisinde, davacının kira alacağı talep ettiği dönemde işyeri kirası adı altında ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Ödeme belgesi borcu sona erdiren belgelerden olduğundan yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Mahkemece davacının banka hesabına ilişkin kayıtlar getirtilerek, sunulan ödeme belgeleri üzerinde durularak, gerekirse davacıdan sorulmak suretiyle takibe konu borcun ödenip ödenmediğinin tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Karar bu nedenle bozulmalıdır …” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 21.04.2016 tarihli ve 2016/261 E., 2016/464 K. sayılı kararı ile; İİK'nın 18. maddesi gereğince icra mahkemesinde basit yargılamanın uygulandığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 318. maddesinde tarafların dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerde getirtilecek belge ve dosyalar içinde bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde eklemek zorunda olduklarının belirtildiği, aynı Kanun’un 145. maddesi gereğince tarafların Kanun’da belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceği, ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa mahkemenin o delilin sonradan gösterilmesine izin verebileceği, söz konusu düzenlemede mahkemeye bir takdir hakkı verilmiş olup temyiz aşamasında ancak bu takdir hakkının kullanılması ile ilgili koşulların oluşup oluşmadığı hususunda bir değerlendirme yapılabileceği, mahkemeye tanınan takdir hakkını ortadan kaldıracak şekilde inceleme yapılamayacağı, ilk derece mahkemesinin taraflarla yüz yüze olduğu, borçlunun icra takibine itiraz etmediği, TBK’nın 315. maddesinde belirtilen 30 günlük süre içerisinde de borcu ödediğine yönelik belgeleri icra dairesine sunmadığı, borçlunun taşınmazdan tahliyesinin talep edildiği ve borçlunun icra mahkemesindeki inceleme sırasında da kira borcunun ödendiğine yönelik herhangi bir delil ileri sürmediği, bahse konu delillerin borçluya ödeme emri tebliğinden sonra otuz günlük süre içerisinde borcun ödendiğine yönelik iddia vasıtası olduğu, yani tahliye davası açıldığı anda bu delillerin borçlu tarafından elde edilmesi veya nereden elde edileceğinin HMK'nın 318. maddesinde belirtilen sürede mahkemeye ibrazı veya bildirilmesi gerektiği, delillerin kararın verilmesinden sonra elde edildiği veya yeni çıkan bir duruma yönelik olmadığı, bu nedenle HMK'nın 145. maddesi gereğince de özellikle karar verildikten sonra delillerin sunulmasının mümkün olmadığı, aksi hâlde her türlü alacak davalarında yargılamanın her aşamasında davalının delil ileri sürebileceği, böyle bir kabulün HMK'nın 145 ve 318. maddelerini alacak davaları açısından geçersiz hâle getireceği gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; temerrüt nedeniyle tahliye isteminde borçlu tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan ödeme belgelerinin incelenip incelenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. İcra ve İflas Kanunu’nun 269-269/d maddeleri arasında kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle ilamsız tahliye takibi düzenlenmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’na (BK) göre kiraya veren kira sözleşmesini feshedilebilmesi için öncelikle kiracıya fesih ihtarnamesi göndermesi gerekir. Kiraya veren ödenmemiş kiranın tahsili için yaptığı ilamsız takip talebinde, kiracıya ödeme emri ile BK’nın 260 veya 288. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 315 veya 362] maddelerinde yazılı ihtarın da yapılmasını isteyebilir. Böylece kiracının kira borcunu ödemede geciktiği hâlde kiraya veren aynı takipte hem ödenmeyen kira bedellerini, hem de borçlunun temerrüt nedeniyle tahliyesini talep edebilir.

13. Alacaklının (kiraya verenin) ilamsız tahliye takip talebini alan icra dairesi, borçluya ihtarlı (örnek 13 nolu) ödeme emri gönderir. Bu ödeme emrinde diğer kayıtlarla birlikte, borçlunun (kiracının) kural olarak yedi gün içinde ödeme emrine itiraz edebileceği, itiraz süresi içinde kira sözleşmesini ve varsa yazılı kira sözleşmesindeki imzasını açık ve kesin olarak reddetmezse (inkâr etmezse) kira sözleşmesini kabul etmiş sayılacağı, kira borcunu ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren BK’nın 260 veya 288. (TBK m. 315 veya 362) maddelerinde belirtilen (on, otuz veya altmış gün) belli bir süre içinde ödemesi, itiraz süresi içinde (İİK m. 62'ye göre) ödeme emrine itiraz etmez ve ödeme süresi içinde borcu (kirayı) ödemez ise kiraya verenin (alacaklının) kesinleşen kira alacağı için haciz isteyebileceği (İİK m.78 vd) ve icra mahkemesinden (kiracının) kiralanan taşınmazdan tahliyesini isteyebileceği ihtar edilir.

14. Borçlu itiraz süresi içinde ödeme emrine itiraz etmez ise ilamsız tahliye takibi kesinleşir. Borçlu (kiracının) süresinde ödeme emrine itiraz etmemesi ile ilamsız tahliye takibi kesinleşirse de, alacaklı (kiraya veren) bunun üzerine hemen haciz ve tahliye isteyemez. Borçlu ödeme süresi içinde (on, otuz veya altmış gün) borcunu (kirayı) ödeyebilir. Borçlu ödeme emri tebliğinden itibaren ödeme süresi içinde kira borcunu öderse, ilamsız tahliye takibi son bulur, alacaklı haciz ve tahliye isteyemez (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 828-829).

15. İcra ve İflas Kanunu’nun 269/a maddesine göre, borçlu itiraz etmez ve kira borcunu da ödemezse alacaklı ödeme süresinin bitim tarihini takip eden altı ay içinde icra mahkemesinden tahliye isteyebilir. Alacaklının tahliye talebi üzerine icra mahkemesi ilk önce alacaklının ilâmsız tahliye takip talebinin kanuna uygun olup olmadığını inceler. Takip talebi kanuna uygun değilse, özellikle alacaklı takip talebinde tahliye istememişse, icra mahkemesi tahliye talebinin reddine karar verir. Bundan sonra, icra mahkemesi, borçlu kiracıya gönderilen ödeme emrinin kanuna uygun olup olmadığını inceler. Ödeme emri kanuna uygun değilse, özellikle ödeme emrinde ödeme (ihtar) süresi yanlış (noksan) gösterilmişse, ödeme emrinde ödeme (ihtar) süresi yazılı değilse veya ödeme emrinde tahliye ihtarı yok (tebliğ edilen ödeme emri 13 örnek nolu ödeme emri değil) ise, icra mahkemesi tahliye talebinin reddine karar verir. İcra mahkemesi, takip talebinin ve ödeme emrinin kanuna uygun olduğunu tespit ederse, bunun üzerine, borçlu kiracının süresi içinde ödeme emrine itiraz edip etmediğini araştırır. Buna göre, icra mahkemesi, borçlunun süresinde ödeme emrine itiraz etmediğini (veya itiraz etmemiş sayıldığını) tespit ederse, borçlunun ödeme (ihtar) süresi içinde kira borcunu ödeyip ödemediğini inceler (Kuru, s. 831, 833).

16. Süresi içinde ödeme emrine itiraz etmemiş olan borçlu, ödeme (ihtar) süresi içinde kira borcunu tamamen ödememiş ise ihtar müddetinin bitim tarihini takip eden altı ay içinde alacaklı kiraya verenin talebi üzerine icra mahkemesi, borçlu kiracının tahliyesine karar verir (İİK m. 269/a).

17. İcra ve İflas Kanunu’nun 269/d maddesinin atfı ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 70. maddesine göre icra mahkemesi temerrüt nedeniyle tahliye talebini basit yargılama usulüne göre (İİK m. 18; HMK m. 316-322) duruşmalı olarak inceler.

18. İcra ve İflas Kanunu’nun 269/a maddesi takibin kesinleşmesini yeterli görmemekte ve icra mahkemesince verilecek tahliye kararını aramaktadır. Temerrüt nedeniyle tahliye talebinde kural olarak taraflarca getirilme ilkesi uygulanır. Ancak ihtarın haklılığının yani geçerli bir takip talebinin ve buna uygun bir ödeme emrinin olup olmadığının, ödeme emrinde yasal sürelerin gösterilip gösterilmediğinin saptanmasında kendiliğinden araştırma ilkesi geçerlidir. İcra mahkemesi takip talepnamesinin tahliye ihtarını içerip içermediğini, 30 günlük ödeme süresinde kira parasının ödenip ödenmediğini ve tahliye ihtarının haklı olup olmadığını, incelemekle yükümlüdür.

19. İcra mahkemesi HMK’nın 318. maddesine göre süre vererek delillerin tamamının icra mahkemesine sunulmasına karar verebilir. Ancak bu teksif ilkesinin icra hâkimi yönünden fazla bir önemi yoktur. İcra hâkimi lüzum gördüğü konularda delillerin ikamesine her zaman karar verebilir. Ayrıca icra mahkemesi bu delilleri kendiliğinden getirterek değerlendirebilir. Ancak icra mahkemesi borçlunun ileri sürdüğü ödeme vakıası ile bağlıdır. Hâkim ileri sürülmeyen vakıaları kendiliğinden araştıramaz.

20. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda, deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim, delillere kendiliğinden başvuramaz ve taraflara delilleri hatırlatabilecek davranışlarda da bulunamaz (Yılmaz, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2013, s. 274, 275). HMK’nın 25. maddesinde düzenlemesine yer verilen “Taraflarca getirilme ilkesi”nin işlerlik kazandığı davalarda, davanın taraflarınca delillerin gösterilmesi işleminin gerçekleştirilmesi gerekir. Anılan ilke uyarınca, hâkim, kural olarak, hiçbir delile kendiliğinden başvuramaz. Bu kuralın istisnasını, bilirkişi incelemesi yaptırılması ve keşif icrası oluşturur (Tanrıver, Süha: Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, s.806 vd.)

21. Bu aşamada temyiz incelemesinin kapsamıyla ilgili açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.

22. 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle İİK’na eklenen Geçici 7. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında İİK’nın 5311 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekir. İİK’nın 364. maddesinin 2. fıkrasına göre temyiz incelemesi 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre yapılır. HMK’nın 447. maddesinin 2. fıkrası uyarınca HUMK’na yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.

23. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 450. maddesiyle HUMK ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak, kanun koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için HMK’da geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.

24. Bu bağlamda HMK’nın Geçici 3. maddesi;

“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez. 

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmünü içermekte olup, inceleme konusu dosya bakımından temyiz yoluyla ilgili olarak HUMK’nın uygulanması gerektiği açıktır. Ancak burada uygulanacak hükümler, HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz incelemesine ilişkin hükümleridir.

25. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428. maddesince;

“Mahkemei Temyiz aşağıda beyan olunan esbaptan dolayı temyiz olunan hükmü nakzeder.

1- Kanunun ve iki taraf beynindeki mukavelenin yanlış tatbik edilmiş olması.

2- Mahkemenin davayı rüyete vazifedar bulunmaması,

3- İki tarafı ve sebebi müttehit bir dava hakkında yekdiğerine mütenakız kararlar verilmesi,

4- Usulü muhakemeye muhalefet edilmesi,

5- Meselei maddiyenin takdirinde hata edilmesi,

6- İki taraftan birinin davasını ispat için serdettiği delillerin sebebi kanuniye müstenit olmıyarak kabul edilmemesi,

Usulü muhakemeye muhalefetten dolayı bir hükmün nakzolunabilmesi mahkemeye ait vazaifte usulü muhakemenin ihlal olunmasına ve işbu kusur ve hatanın lahik olan hükmü tağyir edecek derecede bulunmasına veya müddei, yahut müddeaaleyh tarafından usulü muhakemenin tağyir ve ihlal olunduğunu ispat edecek derecede itiraz olunup da mahkemede tetkik edilmemiş olmasına mütevakkıftır.” düzenlemesi bulunmaktadır.

26. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Bu nedenle temyiz sadece hukukun yanlış uygulanmış olduğu sebebine dayanabilir. Temyiz talebinde yeni vakıalar ileri sürülürse, bunların Yargıtayca incelenmesi caiz olmadığından Yargıtay sadece hukukun yanlış uygulanmış olup olmadığını incelemekle yetinir.

27. Kural olarak temyiz incelemesinde daha önce ileri sürülmeyen yeni vakıaların ve delillerin ileri sürülmesi mümkün değildir. Delillerle ilgili her türlü kararı verecek mahkeme hüküm mahkemesi, yani ilk derece mahkemesidir. Temyiz incelemesinde ise tahkikat yapılmayıp, dava dosyasına usulüne uygun girmiş olan delillerin, ispat yükü çerçevesinde ilk derece mahkemesince değerlendirilmesinin isabetli olup olmadığına bakılmaktadır.

28. Somut olayda ise; alacaklı tarafından borçlu aleyhine kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle tahliye talepli ilamsız icra takibi başlatıldığı, takip talebinde 2014 yılı Kasım ayı kirasından eksik kalan 400 TL, 2014 yılı Aralık ayı kirası 3.000 TL ve muaccel hâle gelen aylık kira bedeli 3.000 TL olmak üzere 2015 yılı Ocak ilâ Temmuz ayı arasındaki kira bedelleri toplamı olan 24.000 TL asıl alacak ve işlemiş faizinin talep edildiği, örnek (13) nolu ödeme emrinde, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi günlük sürede itiraz edebileceği, ödeme emrinin tebliğinden itibaren otuz günlük ödeme süresi içinde kira borcu ödenmez ise tahliye istenebileceğinin ihtar edildiği, ödeme emrinin borçluya 22.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun yasal yedi günlük sürede itiraz etmediği, ilamsız tahliye takibinin kesinleştiği, alacaklı vekilinin 10.03.2015 tarihinde temerrüt nedeniyle tahliye istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, icra mahkemesinin 20.03.2015 tarihli tensip tutanağının (6) nolu bendinde “Davalı (borçlu) delilleri arasında (davacı tarafından temini istenen delillerin dışında) başka yerden getirtilecek belge ve dosyaların bulunması halinde bu belge ve dosyaların getirtilebilmesi için takdiren 50-TL gider avansının davalı tarafça cevap dilekçesi ile birlikte mahkeme veznesine yatırılmasına, gider avansının yetmemesi halinde mahkemece yapılacak belirlemeyle bu avansın ikmaline,” karar verildiği, tensip zaptının ve alacaklı vekilinin talep dilekçesinin borçluya tebliğ edildiği, mahkemece kira borcunun ödenmediği gerekçesi ile temerrüt nedeniyle tahliyeye karar verildiği, borçlu vekilinin temyiz dilekçesi ekinde ödeme belgeleri sunduğu görülmektedir.

29. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında; temyiz aşamasında ilk defa sunulan ödeme belgelerinin icra mahkemesinde yapılan inceleme sırasında borçlunun elinde bulunup sonradan oluşturulmadığı anlaşılmaktadır.

30. Ödeme belgesini bilen borçlunun buna rağmen bu belgeden söz etmemesi ya da sunmaması, ona etkin hak arama imkânı tanınmamasından değil, kendi ihmalinden kaynaklanmaktadır. Böyle olunca da, bu belgenin sonradan sunulması icra mahkemesindeki incelemeyi uzatacak ve uyuşmazlığın kısa sürede çözümlenmesini engelleyecektir. Dolayısıyla, bu ödeme belgeleri icra mahkemesindeki incelemeden önce var olduğu hâlde ileri sürmeyen borçlunun, kararın temyizi aşamasında dosyaya sunarak bu deliller doğrultusunda değerlendirme yapılmasını talep etmesi mümkün değildir. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 11.11.2021 tarihli ve 2019/(22)9-637 E., 2021/1387 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, sunulan ödeme belgelerine göre ödeme süresinden önce ve ödeme süresi içinde yapılan ödemelerin toplamı 4730 TL olup, takipte istenen miktarın altında olduğu, temyiz aşamasında tahliyeye engel oluşturacak yeterlilikte ödeme belgesi sunulmuş olmadığı için sonuca etkili olmayan biçimde sunulan belgelerin temyiz aşamasında sunulup sunulamayacağı yönünde bir hukukî tartışmaya da gerek bulunmadığından bu değişik gerekçe ile direnme kararının onanması gerektiği görüşü ile Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. Hâl böyle olunca mahkemenin direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Tahliye istekli olarak itirazın kaldırılması istenmiş olup, Mahkemece; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)' nun 269/a maddesi uyarınca borçlu itiraz etmez, ihbar müddeti içinde kira borcunu da ödemezse ihbar müddetinin bitim tarihini takip eden altı ay içinde alacaklının talebi üzerine icra mahkemesince tahliyeye karar verileceği, icra dosyasında takip talebinde haciz ve tahliye talep edildiği, borçluya ödeme emrinin 22.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun takibe itiraz etmediği, davanın 30 günlük ödeme süresinden sonra 10.03.2015 tarihinde açıldığı, kira borcunun ödenmediği gerekçesi ile istemin kabulü ile davacı (alacaklı) ve davalı (borçlu) arasındaki kira akdinin feshine, davalının (borçlunun) taşınmazdan tahliyesine karar verilmiştir.

Özel dairece yapılan temyiz incelemesi sonucu mahkemece verilen karar; “her ne kadar temerrüt nedeni ile kiralananın tahliyesine karar verilmiş ise de davalı tarafından temyiz dilekçesine ekli olarak kira ödemesi açıklamasıyla ödeme yapıldığına ilişkin bankamatik kartsız para yatırma makbuzları sunulmuştur. Ödeme belgelerinin incelenmesinden takip tarihinden önce ve ödeme emrinin tebliğinden itibaren 30 günlük ödeme süresi içerisinde, davacının kira alacağı talep ettiği dönemde işyeri kirası adı altında ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Ödeme belgesi borcu sona erdiren belgelerden olduğundan yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Mahkemece davacının banka hesabına ilişkin kayıtlar getirtilerek, sunulan ödeme belgeleri üzerinde durularak, gerekirse davacıdan sorulmak suretiyle takibe konu borcun ödenip ödenmediğinin tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesi ile bozulmuştur.

Mahkemece verilen direnme kararında delillerin belli sürelerde sunulmasına ilişkin HMK hükümleri de değerlendirildikten sonra temyiz aşamasında sunulan delillerin kararın verilmesinden sonra elde edilmiş veya yeni çıkan bir duruma yönelik olmadığı, bu nedenle HMK'nın 145. maddesi gereğince de özellikle karar verildikten sonra delillerin sunulmasının mümkün olmadığı, aksi hâlde her türlü alacak davalarında yargılamanın her aşamasında davalının delil ileri sürebileceği, böyle bir kabulün HMK'nın 318 ve 145. maddelerini alacak davaları açısından geçersiz hâle getireceği belirtilmiştir.

Takip talebi ve ödeme emrinde 24.400 TL kira alacağı ile 6,02 TL işlemiş faiz talep edilmiştir. Ödeme emri 16.12.2014 tarihinde çıkarılmış ve 22.12.2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacının bu tarihten sonra 30 günlük ödeme süresi içinde yaptığı ödeme miktarı 3.400 TL’den ibarettir. Sunulan diğer ödeme makbuzlarının 1.330 TL’si 30 günlük ödeme süresinden önce kalanlar ise ödeme süresi dolduktan sonra yapılan ödemelerdir. Ödeme süresinden önce ve ödeme süresi içinde yapılan ödemelerin toplamı 4.730 TL olup süresi içinde itiraz edilmeyen takipte istenen miktarın çok altındadır. Ayrıca takip talebinde istenen miktarın tamamını kapsayan bir ödeme belgesi sunulmuş değildir.

Temyiz aşamasında tahliyeye engel oluşturacak yeterlilikte ödeme belgesi sunulmuş olmadığı için bu belgeler gözetilerek takibe konu borcun ödenip ödenmediği yönünde araştırma yapılması gerekli değildir. Sonuca etkili olmayan biçimde sunulan belgeler araştırma yapılması gereğini ortaya koymadığı için bu delillerin temyiz aşamasında sunulup sunulamayacağı yönünde bir hukukî tartışmaya da gerek yoktur. Zira sunulabileceği kabul edilse dahi bu belgelerin varlığının tahliyeye engel oluşturmayacağı açıkça bellidir. Bu belgeler ispat vasıtası birer delil olup, deliller uyuşmazlık konusu vakıaların ispatı için gösterilir. 30 günlük süre içinde temerrüdü ortadan kaldıracak şekilde tüm borcun ödendiği yönünden ispata elverişli olmadığı açıkça belli olan bir delilin süresinde sunulmuş olması hâlinde dahi ispatı sağlaması mümkün olmadığı için dosyadaki uyuşmazlık bakımından bu delilin süresinde sunulup sunulmadığının da bir önemi bulunmamaktadır. Zira yapılan inceleme sonucu bu belgelerin temyiz aşamasında sunulabileceği kabul edilerek aynı bozma kararı verildiği takdirde dahi mahkemenin bunları araştırması yine de sonuca etkili olmayacaktır.

Sonuca etkili olmayan bir araştırmanın yapılması uyuşmazlığın mahiyetiyle bağdaşmadığından buna değinen bozma kararı yerinde değildir. Önceki kararda direnilmiş olması bu nedenle yerinde olduğu için gerekçesi değiştirilerek düzeltilmek suretiyle kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan kararın gerekçesi değiştirilmeksizin onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Adem ALBAYRAK       Sevinç TÜRKÖZMEN       Zeki GÖZÜTOK
Birinci Başkanvekili      Üye                                  Üye