İCRA TAKİBİNDE YAPILAN ZAMANAŞIMI DEF'İ, İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA DA GEÇERLİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


15 Haz
2017

Yazdır

T.C.
MALKARA
SULH HUKUK MAHKEMESİ

"T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A"

-GEREKÇELİ KARAR-

ESAS NO       : 2014/91 Esas
KARAR NO    : 2015/159

DAVA                          : İtirazın İptali (Taşınmaz Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ               : 21/02/2014
KARAR TARİHİ            : 01/04/2015

Mahkememizde görülmekte bulunan İtirazın İptali (Taşınmaz Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :

TALEP :

Davacı vekili 21/02/2014 havale tarihli dava dilekçesi ile; müvekkil M. Belediye Başkanlığı ile davalı arasındaki 01/04/2003 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin uzaması sebebiyle devam eden kira ilişkisinden kaynaklanan ve ödenmeyen 01/06/2003 - 01/12/2003 tarihleri dahil ödenmeyen toplam 7 aylık kira bedelleri ile bu kiraların aylık gecikme bedelleri toplamı olan 4.534,60 TL alacak Malkara İcra Müdürlüğünün 2012/1..4 esas sayılı dosyası ile icraya koyulduğunu, davalının borca ve faize itiraz ettiğini ve İcra Müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verildiğini, davalının müvekkil kuruma olan borcu 01/06/2003 - 01/12/2003 tarihleri arasındaki toplam 7 aylık kira bedelleri toplamının 1.169,00 TL olduğunu, takip konusu alacağın 3.365,00 TL si ise gecikme bedelinden kaynaklandığını, söz konusu olan kira borcun hala ödenmediğini, tüm bu nedenlerle davalının takip konusu alacağa yapmış olduğu itirazının kötü niyetli olduğunu, % 20 icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davacı Belediye Başkanlığınca 16/12/2014 tarihinde alacak talebini ıslah edilerek 5703,60 TL'ye çıkartılmıştır.

SAVUNMA :

Davalı mahkememiz huzurunda 11/03/2015 tarihinde verdiği beyanında: " Bu davayı kabul etmiyorum, kiracının üzerinden onca sene geçmiştir, zaman aşımı vardır, itiraz ediyorum, ayrıca ben kira borcunu verdim, tahsildarlar gelip aldı. kiradan çıkalı 13 yıl oldu. Belediyenin Fen işleri gelip zabıt tuttu, o zabıt üzerine yeri teslim aldı, ben ondan sonra hiç kullanmadım. " demiştir. 

DELİLLER :

Davacı vekili mahkememiz huzurunda verdiği beyanlarında özetle, dava dilekçesini tekrarla davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.

Tanık Numan Ö. 25/06/2014 tarihli celsede beyanında: " Ben Malkara Belediyesi'nde tahsildar olarak görev yapıyorum, yaklaşık 1999 yılından beri bu görevi yürütüyorum, Yusuf K. da kiracılardan biriydi, elden kira bedelini aldığım da oldu, kendisinin belediyeye gelip yatırdığı da olmuştur, en son ne zaman tahsil ettiğimi ben bilmiyorum, ancak buraya gelmeden önce belediyedeki bilgisayar kayıtlarına ve tahsil dosyasına baktım, kaydını notuma almıştım, notumdan bakmak istiyorum dedi (izin verilmesi üzerine gömlek cebinden not parçasını çıkardı, istenmesi üzerine mahkememize verdi, incelenmesi ile yıl ve ay olarak not çıkartıldığı, en son ödenen kiranın tarihi olarak 22/09/2004 görüldüğü, 2002 ve 2003 yıllarına ilişkin ödemelerinin notta kayıt altına alındığı, tahsil edilen toplam kiranın 4.917,25 TL olarak belirtildiği, ödenmesi gereken kiraların ise yine notta 1.169,00 TL (167,00 x 7) olduğu görüldü, bir fotokopisi alındı, aslı kendisine verildi.), kiracının anahtar teslimi yapıp yapmadığını hatırlamıyorum, aradan zaman geçmiştir, bildiğim bundan ibarettir,biz elden tahsil aldığımızda anında makbuz kesip eline veriyoruz, makbuz koçanı ile biz dolaşıyoruz, bu sebeple elden tahsil aldıklarımızın da ödeme kayıtları vardır, bellidir, kendisinin ödediklerinin de zaten kayıtları vardır, irsaliyeler vardır, hepsine kayıtlar işlenmektedir, biz sürekli dışarıdayız tahsil etmek için, genelde kiracılar tahsil etmeye gittiğimizde veremeyecek durumda olurlarsa tekrar gel derler, biz onların istemi üzerine gidip tekrar geliyoruz, davalı ise yaklaşık 12 yıldır kira konusunda yoktur, kendisinden sonra başka birine de kiraya verildi, ismi de Hanife K.'dır, hatırladığım kadarıyla Mayıs 2004 tarihinde Hanife K.'a kiraya verildi ." demiştir. 

Tanık Osman S. 24/09/2014 tarihli celsede beyanında: "Ben belediyede tahsildar olarak yaklaşık 11-12 senedir çalışıyorum, belediyede çalışmam ise daha öncesine dayanır, belediyenin kiracılarından biz elden aldığımız parayı makbuz karşılığında alıyoruz, hemen o gün içinde bankaya yatırıyoruz, alınıp da kayda geçmeyen bir kira olamaz, günlük işliyoruz, davalıyı hatırlıyorum, park işletmeciliği yapıyordu, kirayı düzenli veremezdi, zaten gittiğimizde veremeyiz deyince zorlamıyorduk, daha sonra tekrar gidiyorduk, iki kere işlenmesi mümkün değildir, aldığımız kirayı kaydını yapıyorduk, makbuz karşılığında alıyorduk, Tanıklık ücreti istiyorum  " demiştir. 

Davacı Belediye'nin kiraya ilişkin tüm kayıtları dosyaya alınmıştır.

Dosyada bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapora göre; davacı alacaklının Malkara İcra Müdürlüğü'nün 2012/1..4 sayılı icra takip dosyasında asıl alacak bedeli 4534,60 TL'nin tahsilinin talep ettiği ancak kira sözleşmesinden doğan asıl kira alacağı bedelinin 1169,00 TL olduğu, davacı alacaklı gecikme zammının asıl alacak ile toplayarak takip alacağını oluşturduğu, bu durumda takip tarihinden sonra gecikme zammı olarak belirlenen faiz miktarına da aylık %1.40 oranında faiz işlemesine neden olacağı, 6183 sayılı kanunda bileşik faiz uygulamasının bulunmadığı, sonuç olarak davalının kira sözleşmesinden doğan kira alacağının aslının 1169,00 TL gecikme zammı toplamının 4534,60 TL olmak üzere 5703,60 TL alacağının olduğu kanaatinin belirtildiği anlaşılmıştır. Usül ve Yasaya uygun dosya içeriğiyle uyumlu bilirkişi raporu Mahkememizce benimsenmiş ve hükme dayanak edilmiştir. 

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :

Dava hukuki niteliği itibariyle itirazın iptali istemine ilişkindir. Talebin yasal dayanağı İİK'nın 67. maddesinden ibarettir.İtirazın iptali davasında; kural olarak davacı davalıdan alacaklı olduğunu ispat etmek durumundadır. davalı kiracıda kira bedelini ödediğini ve tahliye ettiği anahtar teslimi yaptığı zamanı ispat etmek zorundadır. 

Buna göre taraflar arasında kira sözleşmesinin varlığı ihtilafsızdır. ihtilaf konusu kira bedellerinin ne miktar olduğu ve ödenip ödenmediği yönündedir. Davalı kira bedellerini ödediğine dair bir kayıt sunamamıştır. Tüm dosya içeriği ile bilirkişi raporu düzenlettirilmiş, sonuç olarak davalı tarafından kiracı bulunduğu dönem itibariyle ödenmeyen asıl kira alacağının 1169,00 TL gecikme zammı toplamının 4534,60 TL olmak üzere 5703,60 TL borcu olduğu anlaşılmakla davanın kabulü ile takibe yapılan itirazın her ne kadar davacı vekili talebini ıslah etmişse de itirazın iptali davalarında takibe yönelik itirazın dava konusu olduğu takip bedelinin dava yolu ile arttırılamayacağı anlaşılarak icra dosyasında belirtilen taip miktarı olan asıl alacak miktarı 1169,00 TL gecikme zammı 3.365,60 TL olmak üzere toplam 4.534,60 TL yönünden iptal edilmesine karar verilmesi gerekmiş, davalının yaptığı itirazda haksız olduğu anlaşılmakla icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesi gerekmiş yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere

1- Davanın KABÜLÜ ile Malkara İcra Müdürlüğünün 2012/1..4 icra sayılı dosyasında başlatılan asıl alacak miktarının 1.169,00 TL gecikme zammın 3.365,60 olmak üzere toplam 4.534,60 TL üzerinden yapılan takibin devamına, 

2- Davalı aleyhine asıl alacak miktarının(1169,00 TL) %20'si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine, bu miktarın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 

3- Alınması gereken 309.75 TL bakiye nisbi karar ve ilam harcından davacının daha önce yatırdığı 77,45 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 232.30 TL nispi karar ve ilam harcının davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, davacı tarafından yatırılan 77,45 TL nin davalıdan alınarak davacıya İADESİNE,

4- Davacı tarafın yapmış olduğu 228,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ÖDENMESİNE, davalının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerine BIRAKILMASINA,

5- Davacı kendisi vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. uyarınca 750,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya ÖDENMESİNE,

6- Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmının hükmün kesinleşmesinden itibaren taraflara İADESİNE,

7- Karar kesinleştiğinde Malkara İcra Müdürlüğünün 2012/1..4 icra sayılı dosyasının Müdürlüğe iadesine,

Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içerisinde yargıtayda TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere açıkça karar verildi. 01/04/2015

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2017/2766
KARAR NO    : 2017/2464

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
MALKARA SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ                     : 01/04/2015
NUMARASI             : 2014/91 - 2015/159
DAVACI                   : M. BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DAVALI                   : Y.K.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulü yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y  K A R A R I

Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili M. Belediye Başkanlığı ile davalı arasında 01/04/2003 başlangıç tarihli 9 ay süreli kira sözleşmesinden kaynaklanan ve 01.06.2003 - 01.12.2003 tarihleri dahil ödenmeyen 7 aylık kira bedeli 1.169.00.-TL ve bu kiraların aylık gecikme bedelleri toplamı olan 4.534.60.-TL alacağın tahsili amacı ile Malkara İcra Müdürlüğü'nün 2012/1..4 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalı borçlunun haksız yere borca itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takip konusu alacağın %20 sinden az olmamak üzere tazminata karar verilmesini istemiştir. 

Davalı, Malkara İcra Müdürlüğü'nün 2012/1..4 Esas sayılı dosyasına süresinde sunduğu itiraz dilekçesinde icra takibine konu olan kira alacağının beş yıllık zamanaşımına uğradığını savunarak borca itirazda bulunmuş ve açılan itirazın iptali davasındada 11.03.2015 tarihli celsede davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, Davanın kabulü ile Malkara İcra Müdürlüğü'nün 2012/1..4 icra sayılı dosyasında başlatılan asıl alacak miktarının 1.169,00 TL gecikme zammın da 3.365,60 TL ki toplam 4.534, 60 TL üzerinden itirazın iptaline bu miktar üzerinden takibin devamına karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Dava; ilamsız takip yolu ile kira alacağının tahsili için yapılan icra takibine borçlu/davalı tarafın yaptığı itirazın iptali istemine ilişkindir. 

Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 Sayılı TBK'nun 147/1 maddesi (BK 126 /1-1 maddesi) gereğince kira bedeline ilişkin alacaklar yönünden zamanaşımı süresi 5 yıldır. 

6100 Sayılı HMK'nun 114. maddesinde dava şartları, aynı kanunun 116. maddesinde ise ilk itirazlar düzenlenmiştir. Zamanaşımı, 6100 Sayılı HMK'da dava şartı olarak düzenlenmediğinden HMK'nın 115.md.göre mahkemenin kendiliğinden araştıracağı hususlardan olmadığı gibi HMK 116. md. ve 319. Maddesine göre de cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gereken ilk itirazlardan da değildir. 

Bu durumda kural olarak ( davacının süresinde yapılmamasına rağmen açık muvafakatının bulunduğu haller ile davacının mazeretsiz olarak ön inceleme duruşmasına katılmadığı ön inceleme duruşmasında savunmasını genişletebildiği durumlar hariç olmak üzere ) zamanaşımı savunması yazılı yargılama usulünün uygulandığı davalarda en geç HMK 141. md. göre ikinci cevap dilekçesinin verildiği aşamada, Basit yargılama usulünün uygulandığı davalarda ise, HMK 319. md. göre, cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesine kadar yapılması gerekir.

Ancak borçlunun itirazının hükümden düşürülerek takibin devamını sağlamayı amaçlayan itirazın iptali davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67. maddesinde düzenlenmiş olup bu davanın hukuki niteliği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.

Bir görüşe göre; itirazın iptali talebi zorunlu olarak alacağın tahsili talebini de kapsadığından bu dava normal bir eda (tahsil) davasıdır (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2004, s. 221; İlhan Postacıoğlu - Sümer Altay, İcra Hukuku Esasları, 5. Bası, 2010, s. 224, 225).

Diğer bir görüşe göre ise itirazın iptali davası mahiyeti itibariyle bir eda davası olmadığı gibi dava sonunda itirazın iptaline dair verilecek ilam da tahsil ilamı değildir. Zira, itirazın iptali davası ile alacaklı mahkemeden borçlunun bir edaya mahkum edilmesini istememekte ve mahkeme de itirazın iptaline karar vermekle borçluyu bir edaya mahkum etmemektedir. İtirazın iptali davası bu nedenlerden dolayı bir tespit davası niteliğindedir (Tahir Çağa, Ödeme Emrine İtirazın İptali Davasına Dair, Batider, 1979, C. X, S. 2, s. 408 vd.).

Bir üçüncü görüşe göre de, İİK’nun 67. maddesinde düzenlenen itirazın iptali davası ne bir tespit davası ne de eda davasıdır. Zira itirazın iptali davasıyla alacaklı ödeme emri ile takip konusu yaptığı alacağın varlığının tespitini talep etmekte ise de davacı sonuç olarak alacağın tahsilini amaçlamaktadır. Bu nedenle itirazın iptali davasının takip hukukuna özgü bir tahsil davası olduğunun kabulü gerekir. İtirazın iptali davası sonucunda tesis edilecek hükmün kapsamı, infazı ve sonuçları da bu görüşü desteklemektedir. Borçlunun takibe sadece zamanaşımı yönünden itiraz etmesi halinde alacaklı açacağı itirazın iptali davasında alacağın zamanaşımına uğramadığını kanıtlayacaktır. Bu durumda borçlunun açılan davada ayrıca zamanaşımı def’inde bulunması gerekmeyecektir. Tahsil davasında ise mahkemenin yapacağı incelemenin kapsamı itirazla sınırlı olmadığından süresi içinde cevap dilekçesi ile ileri sürülmeyen zamanaşımı def’inin sonradan ileri sürülmesi halinde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşı çıkılabilecektir. Diğer taraftan borçlunun itirazının iptaline karar verilmesi halinde bu ilam icra memuruna ibraz edilerek derdest olan ilamsız icra takibine devam olunabilecektir. Oysa tahsile dair ilamla ancak ilamların icrası yoluna başvurulabilecek, ilamsız takibe devam olunamayacaktır (Adnan Deynekli - Sedat Kısa, İtirazın İptali Davaları ve İcra, İnkar, Kötüniyet Tazminatı, Ankara 1999, s. 80).

Borçlunun takibe itirazında zamanaşımı def’inde bulunmuş olması halinde açılan itirazın iptali davasında aynı zamanaşımı def’ini bu davada ileri sürmesinin gerekip gerekmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır. 

Ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’ini ileri sürmüş ve icra takibini durudurmuş olan borçlunun bu itirazın (Zamanaşımı itirazının) iptali davasında bu defiyi tekrar ileri sürmesi gerekmez. Zira sadece zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’inin yerinde olmadığını ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak bu davada karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece davanın sonucuna etkili olması nedeniyle üzerinde kendiliğinden durulması gereken bir konuda davalıya zamanaşımı def’ini mahkemede de tekrar ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir (Adnan Deynekli - Sedat Kısa, age., s. 120- 121).

Genel haciz yolu ile yapılan icra takibine karşı zamanaşımı def'inde bulunan borçlunun bu borca itirazının iptali için açılan davada davacı taraf, davalı/borçlunun icra takibindeki zamanaşımı itirazının yerinde olmadığını ileri sürerek itirazın iptali istemli dava açtığından mahkemece borçlunun bu zamanaşımı itirazının yerinde olup olmadığının incelenmesi gerektiğinden davalı borçlunun yazılı yargılama usulünün uygulandığı davalarda HMK 141. maddesi, Basit Yargılama Usulünün uygulandığı davalarda ise HMK 319. maddesine uygun olarak süresinde zamanaşımı itirazında bulunma zorunluluğu yoktur. (Aynı yönde olan YHGK. 01.10.2014 tarih, 2013/17-1101 E - 2014/716 K. sayılı kararı) 

Somut olayda ise, davacı vekili icra takibinde ve dava dilekçesinde " takip konusu alacağın 01.06.2003 - 01.12.2003 tarihleri dahil ödenmeyen 7 aylık kira bedeli ve gecikme bedeli toplamı 4.534.60.-TL” olduğunu beyan etmiş, olup davalı taraf ise İcra takibinde süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunduğundan takip durmuş olup, bu duran takibin devamı için açılan itirazın iptali talepli davada ise 6100 sayılı HMK'nın 319. maddesindeki süreden sonra zamanaşımı itirazında bulunulmuştur. Ancak, davalı borçlunun icra takibindeki itirazı zamanaşımına ilişkin olup, süresinde yapılmış bir itirazdır.

Buna göre, mahkemece davalının hakkındaki genel haciz yolu ile icra takibine yaptığı itirazın zamaşımına ilişkin olduğuda dikkate alınarak davacı tarafından açılan bu itirazın iptali istemli davada değerlendirilerek zamanaşımı konusunda özellikle bir karar verilmesi gerekirken bu konuda her hangi bir inceleme yapmaksızın işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

2-) Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın 6100 Sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan                    Üye                    Üye                  Üye                   Üye
M. DUMAN              B. AZMAN          A. KOÇAK        H. KANIK          E. ATEŞ

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2013/17-1101
KARAR NO    : 2014/716

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ          :
Ankara 6.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                    : 08/10/2012
NUMARASI            : 2012/357 E. - 2012/481 K.
DAVACI                  : A. Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili Av. F.Y.S.
DAVALILAR            : 1- S.D. vekili Av. G.D.K.
                                   2- Z.Y.
                                   3- L. Sigorta A.Ş. vekili Av. E.C.
İHBAR OLUNAN    : A.O. Sigorta A.Ş. vekili Av. B.K.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.12.2010 gün ve 2009/271 E. - 2010/754 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ile davalılardan Seyfettin D. vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26.12.2011 gün ve 2011/4205 E - 2011/12983 K. sayılı ilamı ile;

("... Davacı vekili, müvekkiline kasko poliçesi ile sigortalı araca, davalıların maliki ve sürücüsü olduğu aracın çarparak hasarlanmasına neden olduğunu, müvekkili tarafından sigortalısına hasar bedelinin ödendiğini, olayda davalı sürücü Ziver Y.'ın % 75 oranında kusurlu olduğunu iddia ederek kusur oranına göre fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 10.689,00 TL hasar bedelinin 09.05.2005 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen davada davacı vekili, davalıların meydana gelen kazada %75oranında kusurlu olduklarını, aleyhlerine açılan tazminat davasında müvekkili tarafından sigortalısına ödenen hasar bedelinin %50'sine isabet eden kısmın talep edildiğini, kalan %25 hasar bedeline ilişkin davalılara yönelik icra takibi başlattıklarını, ancak davalıların haksız itirazı ile takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir. 

Davalı Seyfeddin D. vekili, talebin zamanaşımına uğradığını, davacının faiz talebinin haksız ve fahiş olduğunu, ticari faiz istenemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Davalı L. Sigorta AŞ vekili, kaza tarihinden itiraben 2 yıllık sürenin geçmiş olması nedeniyle tazminat talebinin zamanaşımına uğradığını, faiz talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davalı Ziver Y., davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece asıl davanın kabulüne, 10.689 TL'nin 27.03.2009 tarihinden itibaren davalılardan tahsiline, birleşen davada ise davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı Seyfeddin D. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Seyfeddin D. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davacı vekilinin temyiz itirazına gelince;

Davacı vekili, birleşen davada davalılara yönelik icra takibi başlattıklarını ancak davalıların haksız şekilde itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan TTK'nun 1301.maddesine dayalı rücuen tazminat, birleşen dava ise aynı kazaya dayalı rücuen tazminat alacağının bir kısmı için davalı borçlular hakkında başlatılan takibe karşı İİK'nun 67. maddesi gereğince açılan itirazın iptali davasıdır.

Davacı sigorta asıl davada, sigortalısının aracında meydana gelen 21.378,06 TL hasar bedelinin 10.689,03 TL'sinin tahsilini talep etmiş, bu talep mahkemece kabul edilmiştir.

Birleşen davada ise davacı sigorta, sigortalı aracında oluşan 21.378,06 TL toplam hasar bedelinin davalıların %75 kusuruna isabet eden 16.033,50 TL'den, asıl davada istediği 10.689 TL.nin düşümü ile bakiye kalan 5.344,50 TL asıl alacak için Ankara 31. İcra Müdürlüğü'nün 2009/5..1 sayılı takip dosyasını başlatmış, her üç davalı borçlu süresi içinde alacağın zamanaşımına uğradığı def'isinde bulunmuşlar, takip durmuş, davacı İİK 67. maddesine göre 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde itirazın iptali davasını açmıştır.

Yargılamada davalı L. Sigorta (Ş. Sigorta AŞ) ilk oturumdan önce 18.06.2009 tarihinde zamanaşımı itirazında bulunmuş, davalı Seyfeddin D. ilk oturumdan sonra 06.10.2009 tarihli dilekçe ile zamanaşımı def'inde bulunurken, diğer davalı Ziver Y. davaya hiç cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda birleşen dava yönünden KTK'nun 109/1. maddesine göre zamanaşımı süresinin kaza tarihinden itibaren 2 yıl olduğu, zamanaşımının dolduğu, davanın itirazın iptali davası olup her 3 borçlunun takibe itirazında zamanaşımı def'inde bulunduklarından davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.

Asıl dava 28.04.2009 tarihinde Ankara Asliye Ticaret Mahkemesine açılmıştır. Birleşen dava ise 28.04.2009 tarihinde Ankara Sulh Hukuk Mahkemesine açılmış, bir kaç celse sonra 04.11.2009 tarihinde birleştirme kararı ile bu dosya Ankara Asliye Ticaret Mahkemesi dosyası ile birleştirilmiştir.

Maddi hukuka dayanan savunma vasıtaları def'iler ve itirazlar olmak üzere ikiye ayrılır.

a- Def'iler (Einrede), davalının borçlu olduğu bir edimi yani borcu özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir haktır. Yani aslında bir borç vardır, fakat davalının özel bir nedenle o borcu yerine getirmekten kaçınma hakkı bulunmaktadır.

b- İtirazlar (Einwendune) ise bir hakkın doğumuna engel olan veya o hakkı sona erdiren vakıalardır. Bunlarda, bir hakkın hiç doğmadığı veya borcu sona erdiren nedenlerin bulunduğu itirazlar gibi açıklanabilir.

İtirazların mutlaka davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli değildir. Hakim, dosya kapsamına göre itirazın varlığını öğrenirse bunu kendiliğinden gözetir.

Def'iler ise savunma vasıtalarından olup ileri sürülmedikçe resen nazara alınmazlar.

Sulh Hukuk Mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle yargılamanın özelliği gereği zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda ileri sürülmelidir. Bu süre kesin ve hak düşürücü niteliktedir. 

BK 140. maddesine göre, zamanaşımı def'i ileri sürülmediği takdirde hakim tarafından kendiliğinden nazara alınmaz. Bu durumda zamanaşımı şahsi bir savunma hakkı olup, diğer davalarda olduğu gibi ve itirazlardan farklı olarak savunulmadığı takdirde mahkemece değerlendirilmez. Çünkü zamanaşımı alacak hakkını değil, alacağı talep etme hakkını ortadan kaldırır. (2.HD 3.3.1981-1349/1566 - 15.HD 30.6.1975 2127/3357)

İcra takibinde de borçlunun zamanaşımı def'ini ileri sürmesi gerekir. İcra memuru takip konusu alacağın zamanaşımına uğradığını kendiliğinden dikkate alamaz. 

İcra takibinde zamanaşımı def'ini ileri sürmeyen borçlu, itirazın iptali davasında bu def'iyi ileri sürebilir. İİK 63.maddesinde borçlunun 62/4. maddesindeki istisnalar dışında itiraz sebeplerini değiştiremeyeceği ve genişletemeyeceği hükmü ancak tetkik merciinden itirazın kaldırılmasının talep edilmesi halinde uygulanır.

Borçlunun takibe itirazında zamanaşımı definde bulunup açılan itirazın iptali davasında aynı def'iyi ileri sürmesinin gerekip gerekmiyeceği de önemlidir. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımını bildirmiş olsa bile açılan itirazın iptali davasında da esasa cevap verirken yukarıda açıklanan gerekçeler nedeni ile süresinde zamanaşımını tekrar ileri sürmelidir. Aksi halde davaya bakan mahkeme, zamanaşımını kendiliğinden nazara alarak inceleme konusu yapamaz. (Prof. Dr. Baki Kuru - Adnan Degnekli İti. İpt. Sayfa 120- Prof. Dr. Baki Kuru HUMK. 2 cilt 1766 sayfa), (4.HD 17.5.1966-5948/5772), 2 cilt 1806 sayfa) (HGK-22.9.1971 Baki kuru İcra ve İflas Hukuku.)

Somut olayda davacıya kaskolu, maliki Tolga T., sürücüsü Ömer Hulusi T.'in sevk ve idaresindeki 06 M 4..0 plakalı araç, davalı Seyfeddin D.'in maliki, Ziver Y.'ın sürücüsü olan 06 A. 7..2 plakalı araçla 19.4.2005 tarihinde çarpışmış maddi hasar meydana gelmiştir. Araç maliki Tolga T.'in kendi sigortasına karşı açtığı 2. Ticaret Mahkemesi'nin 2006/2.8 esas sayılı dosyasında kazanın münhasıran alkolün etkisi altında meydana gelmediği tesbit edilerek 31.378,06 TL hasar bedelinin 9.5.2005 tarihinden itibaren ticari faiziyle tahsiline karar verilmiştir. Bu bedel Ankara 31. İcra Müdürlüğü'nün 2009/2..1 sayılı takip icra dosyası ile 27.3.2009 tarihinde 55.664,00 TL olarak sigortalıya ödenmiştir. Davalıların meydana gelen kazada kusurları % 75, davacıya araç sürücüsünün % 25'dir. Davacı % 50 kusura isabet eden 10.689,03 TL için asıl davayı, % 25 kusura isabet eden 5.344,50 TL için takip yaparak birleşen davayı açmıştır. Birleşen davada ilk oturumdan önce 18.6.2009 havale tarihli cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunurken, davalı Seyfeddin D. vekili ilk oturumdan sonra 6.10.2009 havale tarihli cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunmuş, diğer davalı Ziver Y. ise davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmamıştır. Bu itibarla birleşen davada, davalılar Seyfeddin D. ve Ziver Y. süresinde yukarıda açıklandığı şekilde davanın yargılama aşamasında zamanaşımı def'inde bulunmadığından bu davalılar hakkında işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken zamanaşımı dolduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiştir...")

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARAR

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın iptali istemine istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı ile davalılardan Seyfettin D. vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçlunun icra takibine itirazında zamanaşımı def'inde bulunduktan sonra itirazın iptali davasının görülmesi sırasında aynı def'iyi yeniden ileri sürmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümlenmesi için öncelikle itirazın iptali davasının hukuki niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67. maddesinde düzenlenen ve borçlunun itirazının hükümden düşürülerek takibin devamını sağlamayı amaçlayan itirazın iptali davasının hukuki niteliği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.

Bir görüşe göre; itirazın iptali talebi zorunlu olarak alacağın tahsili talebini de kapsadığından bu dava normal bir eda (tahsil) davasıdır (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2004, s. 221; İlhan Postacıoğlu- Sümer Altay, İcra Hukuku Esasları, 5. Bası, 2010, s. 224, 225).

Diğer bir görüşe göre; itirazın iptali davası mahiyeti itibariyle bir eda davası olmadığı gibi dava sonunda itirazın iptaline dair verilecek ilam da tahsil ilamı değildir. Zira, itirazın iptali davası ile alacaklı mahkemeden borçlunun bir edaya mahkum edilmesini istememekte ve mahkeme de itirazın iptaline karar vermekle borçluyu bir edaya mahkum etmemektedir. İtirazın iptali davası bu nedenlerden dolayı bir tespit davası niteliğindedir (Tahir Çağa, Ödeme Emrine İtirazın İptali Davasına Dair, Batider, 1979, C. X, S. 2, s. 408 vd.).

Bir üçüncü görüşe göre de, İİK’nun 67. maddesinde düzenlenen itirazın iptali davası ne bir tespit davası ne de eda davasıdır. Zira itirazın iptali davasıyla alacaklı ödeme emri ile takip konusu yaptığı alacağın varlığının tespitini talep etmekte ise de davacı sonuç olarak alacağın tahsilini amaçlamaktadır. Bu nedenle itirazın iptali davasının takip hukukuna özgü bir tahsil davası olduğunun kabulü gerekir. İtirazın iptali davası sonucunda tesis edilecek hükmün kapsamı, infazı ve sonuçları da bu görüşü desteklemektedir. Borçlunun takibe sadece zamanaşımı yönünden itiraz etmesi halinde alacaklı açacağı itirazın iptali davasında alacağın zamanaşımına uğramadığını kanıtlayacaktır. Bu durumda borçlunun açılan davada zamanaşımı def’inde bulunması gerekmeyecektir. Tahsil davasında ise mahkemenin yapacağı incelemenin kapsamı itirazla sınırlı olmadığından cevap süresinde ileri sürülmeyen zamanaşımı def’inin sonradan ileri sürülmesi halinde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşı çıkılabilecektir. Diğer taraftan borçlunun itirazının iptaline karar verilmesi halinde bu ilam icra memuruna ibraz edilerek derdest olan ilamsız icra takibine devam olunabilecektir. Oysa tahsile dair ilamla ancak ilamların icrası yoluna başvurulabilecek, ilamsız takibe devam olunamayacaktır (Adnan Deynekli - Sedat Kısa, İtirazın İptali Davaları ve İcra, İnkar, Kötüniyet Tazminatı, Ankara 1999, s. 80).

Borçlu takibe itirazında zamanaşımı def’inde bulunmuş olması halinde açılan itirazın iptali davasında aynı def’iyi ileri sürmesinin gerekip gerekmeyeceği hususu da önemli bir konudur. Ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’ini ileri sürmüş olan borçlunun itirazın iptali davasında bu defiyi tekrar ileri sürmesi gerekmez. Zira sadece zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’inin yerinde olmadığının ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece davanın sonucuna etkili olması nedeniyle üzerinde kendiliğinden durulması gereken bir konuda davalıya zamanaşımı def’ini mahkemede de ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir (Adnan Deynekli - Sedat Kısa, age., s. 120- 121).

Diğer bir görüşe göre; borçlu, itirazın iptali davasına karşı vereceği cevap lâyihasında, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmadığına bakmaksızın, bütün itiraz sebeplerini bildirmelidir; aksi halde, savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşabilir (1086 sayılı HUMK m. 202). Borçlu itiraz ederken bildirdiği bir itiraz sebebini (meselâ zamanaşımını), itirazın iptali davasında da (cevap lâyihası ile) ileri sürmelidir. Aksi halde, itirazın iptali davasına bakan mahkeme, o itiraz sebebini (misalde zamanaşımını) kendiliğinden gözönüne alarak inceleme konusu yapamaz. Mahkeme, bu davada (normal bir alacak davasında olduğu gibi) tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borçlunun borçlu olup olmadığını araştırır (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2004, s. 225).

Özel Daire bozma ilamında belirtilen Hukuk Genel Kurulu’nun 22.09.1971 gün ve 1967/4-125-538 esas, karar sayılı kararı itirazın iptali davası ile ilgili olmayıp, ödetme davası hakkındadır. Davanın niteliği dikkate alınarak icra müdürlüğünde ve icra mahkemesinde ileri sürülen zamanaşımı def’inin ödetme davasının yargılaması sırasında ileri sürülmemesi halinde dikkate alınamayacağı belirtilmiştir.

Somut olayda, davalılar haklarında yapılan genel haciz yolu ile icra takibine süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunarak borca itiraz etmeleri üzerine icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verilmiştir. Davacı tarafından süresi içerisinde itirazın iptali davası açıldığı, ancak davalılar Seyfeddin ve Ziver tarafından açılan davaya karşı zamanaşımı def’inde bulunulmadığı anlaşılmaktadır. İcra takibine karşı zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’inin yerinde olmadığını ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece kendiliğinden üzerinde durulacak ve araştırılacak bir konuda davalıya icra takibi sırasında belirttiği zamanaşımı def’ini mahkemede de ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir. Bu nedenle ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’ini ileri sürmüş olan borçlunun itirazın iptali davasında bu def’iyi tekrar ileri sürmesi gerekmemektedir. 

Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, borçlu, itirazın iptali davasına karşı vereceği cevap dilekçesinde, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmadığına bakmaksızın, zamanaşımı def’ini bildirmesi gerektiği; aksi halde, savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşabileceği, somut olayda davalıların da açılan itirazın iptali davasında zamanaşımı def’inde bulunmadıklarından mahkemece re’sen dikkate alınamayacağı gerekçeyle mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenle kabul edilmemiştir.

O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 01.10.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

01.10.2014 tarihli Hukuk Genel Kurulu gündeminin 6.sırasında bulanan 2013/17-1101 esas sayılı dosyasının kapsamında;

Davacıya kasko sigortalı 06 M 4..0 plakalı araç ile davalıların malik ve sürücüsü olduğu 06 A. 7..2 plakalı araç 19.04.2005 tarihinde maddi hasarlı trafik kazasına karışmıştır.

Sigortalı araç sürücüsü Ömer Hulusi T. 0,67 promil alkollü olduğu için sigorta hasar ödemesi yapmayınca sigortalı araç maliki Tolga T. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2006/2.8 esas ile tazminat davası açmıştır. Yargılamada olayın münhasıran alkolün etkisi altında meydana gelmediğine kanaat getiren mahkemece 21.378,06 TL. tazminata karar vermiştir. Bu karar takip konusu yapılarak 55,664 TL. olarak araç maliki sigortalıya davacı tarafından ödenmiştir.

Karşı araç olan 06 A. 7..2 plakalı araç malikine ödeme yapan A.O. Sigorta A.Ş. rücu için Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2006/1.0 Esas sayılı dava dosyasını açmış, bu yargılamada davalı sürücü Ziver'in %75, davacıya kasko sigortalı araç sürücüsü Ömer Hulusi'nin ise %25 kusurlu olduğu belirlenmiştir. Bu tesbitten sonra davacı sigorta kendi sigortalısına ödediği 21.378,06 TL. asıl alacağın, %25 kusura isabet eden 5.344,50 TL. için Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2009/5..1 esas sayılı dosyası ile takip başlatmış ve borçluların itirazı üzerine eldeki itirazın iptali davası açılmıştır. %50 kusura isabet eden 10.689,03 TL. için ise bu davanın asıl davası olan alacak davası açılmıştır.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda 29.12.2010 tarihli kararda; davanın kabulüne, birleşen itirazın iptali davasının ise takipde her üç borçlunun da süresinde zamanaşımı itirazları bulunduğundan, TTK 1301 maddesinin niteliğine göre halefiyet ilkesi gereğince KTK 109/1.maddesindeki 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, kazanın 19.04.2005 tarihinde gerçekleşmesiyle 11.03.2009 takip tarihinde rücu alacağının zamanaşımına uğradığından, ayrıca borçluların takipde zamanaşımı definde bulunduklarından davanın reddine karar verilmiştir. Bu karar davacı ve davalı Seyfettin D. tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemizce 26.12.2011 gün ve 4205/12983 E-K sayılı ilamında davalı Seyfettin D.'in temyiz itirazlarının reddine, asıl davanın onanmasına, birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile davalı sigortanın 18.06.2009 da, davalı Seyfettin'in 10.06.2009 tarihinde zamanaşımı definde bulunurken, Ziver’in hiç davaya cevap vermemiş olduğu, aynı yargılamada süresinde ve usulüne uygun zamanaşımı defi olmadığından davanın reddine karar verilmesinin isabetli olmadığından bahisle karar bozulmuştur.

Bu kez mahkemece 08.10.2012 tarihli kararında özetle; itirazın iptali davasının genel hükümlere tabi olmasının icra takibi sırasında ileri sürülen zamanaşımı definin davanın açılmasıyla hükümden düşürmeyeceğini zamanaşımının bir defi olmasının, itirazın iptali davasında yeniden ileri sürülmesini gerektirmediğini, nitekim takipte yetki itirazının mahkemece davada değerlendirildiğini belirterek önceki kararda direnmiştir.

Uyuşmazlık, borçlunun icra takibinde zamanaşımı definde bulunduktan sonra itirazın iptali davasının görülmesi sırasında da aynı defiyi yeniden ileri sürmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Yukarıda da açıklandığı gibi asıl dava kesinleşmiş olmakla onda anlaşmazlık bulunmamaktadır. Sorun, birleşen itirazın iptali davasında olup, davalı-borçluların her üçü de takip dosyasında zamanaşımı definde bulunarak borca itiraz ettikleri, davada da davalı sigorta ile malikin süresinden sonra zamanaşımı definde bulundukları, savunmanın genişletilmesi yasağı ile karşılaştıkları, diğer davalı sürücünün ise hiçbir cevabının olmadığı görülmüştür.

İncelenmesi gereken konu defiler ile itirazlar arasındaki fark ile itirazın iptali davasının takibin devamı olup olmadığı konularıdır.

Defi'ler, davalının aslında borçlu olduğu bir edimi özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir haktır. Davalı burada aslında borçludur, fakat davalının özel bir nedenle borcu ödemekten kaçınma hakkı vardır. (BK 2. cilt 1761 sayfa 1804-1805 arası) defi'ler, zamanaşımı defi (BK 140), karşılık borcun yerine getirilmediği defi (BK 81), semenin indirilmesi defi ( BK 202,207/II), bağışlayanın defi (BK 245) ödünç defi gibi.

İtirazlar ise, bir hakkın doğumuna engel olan veya o hakkı sona erdiren vakıalardır. Örnek olarak fiil ehliyetinin bulunmaması, sözleşmenin yazılı şekilde yapılmış olmaması, borcun ödenmiş olduğu gibi sayılabilir.

Defiler ile itiraz arasındaki fark ise, itirazda hak ya hiç doğmamıştır veya son bulmuştur. Defide ise hak mevcuttur, ancak davalı özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınabilir.

BK-140.maddesine göre, zamanaşımı defi ileri sürülmediği takdirde resen nazara alınmaz.

Bu nedenle davalının öne sürdüğü savunmanın, defi olup olmadığının bilinmesi usul hukuku bakımından çok önemlidir. Açıkça ileri sürülmeyen defi ise sonradan öğrenilse bile resen nazara alınamaz. Bu anlamda, bir davada açıkça ileri sürülmeyen zamanaşımı defi, hakim tarafından resen nazara alınamaz. Yüksek Yargıtay'ın benimsediği görüşde budur. Birçok emsal kararda vardır.

HGK 22.02.1975-4/701-264
HKG 22.02.1971-4/125-538
4.H.D 06.12.1976-1742/10593
13.HD 1412-1987-10893/12156
Baki Kuru-HUMK-2. cilt 1761-1776 arası

İtirazın iptali davası (İİK 67) (alacağı takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu) müddeabihi normal bir eda davası olan (alacak) davasıdır. Yani takipdeki alacak konusuna yapılan itirazın iptaline karar veren bir eda davasıdır. İİK 68-68 a maddesindeki belgelerden birine sahip olmayan alacaklı, yalnız itirazın iptali davası açabilir, itirazın kaldırılması talebinde bulunamaz.

Alacağı İİK 68 belgelere dayanan alacaklı ise, IİK 67 göre isterse genel mahkemede itirazın iptali davasını açar veya isterse İİK 68'e göre itirazın kaldırılmasını icra mahkemesinden ister. Bu seçimlik bir haktır. İtirazın kaldırılması yoluna başvuran alacaklı, bundan vazgeçerek veya onun reddinden sonra, itirazın iptali davasını İİK 67. maddesinde belirtilen süre içerisinde genel mahkemede açabilir.

Alacaklının, itirazın iptali davası herşeyden önce bir alacak, tahsil davası olduğundan, takip hukukuna ilişkin itiraz sebepleri dışında her türlü itiraz sebebine karşı bu davayı açar. Örneğin, sadece takipte yetki itirazında bulunulmuş ise bu itirazın iptali olarak açılamaz. İcra hakimliğinde açılması gereken bir dava olur. Ancak yetki itirazı ile birlikte borca itiraz edilmişse, bu dava itirazın iptali olarak açılır ve mahkemece genel hükümlere göre yapacağı incelemede önce takibin yetkili icra dairesinde başlatılmış olup olmadığına bakar. Eğer yetkili icra dairesinde yapılmış bir usulüne uygun takip yoksa dava şartı yokluğundan başkaca hiçbir hususa girilmeden dava reddedilir. Hatta borçlunun hiçbir sebep göstermeden sadece "itiraz ediyorum" demesi nedeniyle itirazın iptali davası açılır. Tabiki bu davaların ödeme emrinin tebliğinden sonra 7 günlük süre içinde itiraz edilmiş takiplerle ilgili olarak açılacağı yasaca düzenlenmiştir. Aksi takdirde takip kesinleşir.

Alacaklı takip konusu alacakla ilgili, borçlunun itiraz ettiği alacağı için bir tek dava açabilir. Buda İİK. 67’de belirtilen alacak (tahsil) davasıdır. Ancak bu dava 1 yıl içinde açılırsa itirazın iptali davası adını alır ve alacaklıya takibe devam etme yetkisi ile icra inkar tazminatı hakkını sağlar. 1 yıldan sonra zamanaşımı süresi süresinde dava açarsa dava alacak davası olur. Ancak her ikisi de eda davasıdır. (BK., İcra ve İflas Hukuku- el kitabı 221 sayfa) İşte bu nedenle davalı borçlunun defii niteliğindeki zamanaşımı itirazını açılan itirazın iptali davasında da ayrıca ve açıkça ileri sürmesi ve savunmanın genişletilebilmesi yasağı ile karşılaşmaması gerekmektedir. Bu anlamda takip sadece itirazın iptali davasının görülebilmesi için gerekli olan dava şartıdır. Yani geçici bir takip yoksa itirazın iptali davası açılamaz.

Bu konudaki geniş kapsamlı açıklamalar
1) Prof. Dr. Baki Kuru-HUMK 2.cilt 1766-1777 sayfalar arası
2) Adem Değnekli-İtirazın İptali Davası 120.sayfa
3) Mahmut Bilgen-Özel Hukukda Zamanaşımı 346-348 sayfalar arası
4) Prof. Dr. Baki Kuru-İcra İflas Hukuku 221-226 sayfalar arası kaynaklarda da bulunmaktadır.
5) HGK 1967/4-125 E.K. Sayılı 22.09.1971 tarihli kararı

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının yerinde olmadığı ve bu kararın Özel Dairenin kararı yönünde bozulması görüşünde bulunduğumdan, çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Leyla Elen KÖKSAL
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Üyesi


BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 47 üyenin 39'u ONAMA, 8'i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2017/(19)11-945
KARAR NO    : 2021/1069

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Kars 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 26/05/2016
NUMARASI                : 2016/740 - 2016/1030
DAVACI                      : Z. Bankası A.Ş. vekili Av. E.V.
DAVALILAR               : 1- M.E. 2- Z.E. vekilleri Av. K.Ç.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kars 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı müşterek borçlu ve müteselsil kefil arasında 11.05.2000 tarihinde tarımsal krediler ikraz sözleşmesi akdedildiğini, söz konusu kredinin vadesinde ödenmediğini, borçluların kredi borcunu ödemesi amacıyla icra takibine başlanıldığını, borçlular aleyhine başlatılan icra takibine zamanaşımı yönünden itiraz edildiğini, itiraz sonucu takibin durdurulduğunu, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yirmi yıllık zamanaşımı süresinin öngörüldüğünü ve alacağın zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına; davalıların alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.1. Davalı Zakir E. 30.06.2014 tarihli cevap dilekçesinde; dava konusu sözleşmeye rızası dışında kefil edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Davalılar vekili 16.10.2014 tarihli yazılı beyanında; davaya konu edilen alacak için yirmi yıllık zamanaşımı süresinin söz konusu olmadığını, bu yöndeki düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini ve alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Kars 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ve 2014/362 E., 2015/232 K. sayılı kararı ile; davacı banka ile davalılar arasında akdedilen tarımsal kredi ikraz sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklar için yirmi yıllık zamanaşımı süresi öngören yasal bir hükmün bulunmadığı, alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu, zamanaşımını kesen herhangi bir işlemin davacı yahut davalılar tarafından gerçekleştirilmediği, davacının böyle bir iddiası olmadığı gibi usulî süreler içinde bu yönde bir belge ibraz edilmediği, krediye ilişkin hesap hareketi sunulmadığı, dosya kapsamında zamanaşımını kesen bir belge bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Kars 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 11.02.2016 tarihli ve 2015/10324 E., 2016/2144 K. sayılı kararı ile;

“... Davacı vekili, davalıların 11.05.2000 tarihli sözleşme ile tarımsal kredi kullandıklarını, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, cevap süresinden sonra vermiş olduğu dilekçesinde talebin zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, kredi sözleşmesinin 11.05.2000 tarihli olup, takibin ise 03.10.2012 tarihinde başlatıldığı ve "10 yıllık" zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davalılar tarafından davaya cevap olarak verilen 30.06.2014 tarihli dilekçelerinde zamanaşımı itirazında bulunmamışlar ve süresinden sonra verilen 16.10.2014 tarihli dilekçe ile zamanaşımı itirazında bulunmuşlardır. Davacı vekili ise, zamanaşımı itirazının usulüne uygun yapılmadığı için reddi gerektiğini bildirmiştir. Diğer yandan, zamanaşımının belirlenmesinde kredi sözleşmesinin imzalandığı tarih değil, kredinin kullandırılıp, hesap kat edilmiş ise hesabın kat tarihinin esas alınması gerekir. Sözleşme kat edilmeyip yürürlükte olduğu süre içinde zamanaşımı süresi işlemez. Diğer yandan, davalılar tarafından süresinden sonra yapılan zamanaşımı def'ine de itiraz edildiği dikkate alındığında işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir,…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Kars 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2016/740 E., 2016/1030 K. sayılı kararı ile; tarafların kabulünde olduğu üzere vadenin bir yıl olduğu, borç vadesinde ödenmediğinden davacı banka açısından vadenin bittiği günden itibaren alacağın muaccel hâle geldiği, bir an için muacceliyetin hesabın kat edilmesine bağlı olduğu düşünülecek olsa dahi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 149. maddesi uyarınca zamanaşımının hesap kat bildiriminin yapılabileceği tarih olan vadenin ertesi günü işlemeye başlayacağı, bu tarihin ise sözleşmeye göre 12.05.2001 tarihi olup on yıllık zamanaşımı süresinin 12.05.2011 tarihinde dolduğu, icra takibinin ise 03.10.2012 tarihinde on yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra başlatıldığı, bu durumda davalıların zamanaşımı def’ini ileri sürmelerinin mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

1) Davalıların icra takibine itirazlarında zamanaşımı def’ini ileri sürdükleri eldeki davada, davalılardan Zakir E.’ın 30.06.2014 tarihli davaya cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmadığı, davalılar vekilince cevap süresinden sonra verilen 16.10.2014 tarihli dilekçe ile zamanaşımı def’inde bulunulduğu nazara alındığında, cevap dilekçesinde süresi içinde davalılar tarafından zamanaşımı def’inin tekrar ileri sürülmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece zamanaşımı def’inin dikkate alınıp alınamayacağı;

2) Diğer yandan zamanaşımının belirlenmesinde kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin mi, vade tarihinin mi, kredinin kullandırılıp hesap kat edilmiş ise hesabın kat tarihinin mi esas alınması gerektiği, sözleşme fesh edilmeyip yürürlükte olduğu süre içinde zamanaşımı süresinin işleyip işlemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;

i) İlamsız takip yapılmış olması,

ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,

iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.

14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.

16. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

17. Önemle vurgulamak gerekir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 125-140., 6098 Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 146-161. maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup alacak hakkının alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmemesi hâlinde dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun kalınması sonucunu doğurur.

18. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'ide bulunması şarttır (Reisoğlu, S.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, B./A., R./Y., E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2020 tarihli ve 2017/13-650 E., 2020/301 K. sayılı; 05.02.2019 tarihli ve 2018/21-523 E., 2019/70 K. sayılı ve 3.5.2006 tarihli ve 2006/4-232 E., 2006/269 K. sayılı kararları).

19. Yargıtay’ın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuk niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:II, s.1761; Von Tuhr,A.: Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi), Ankara 1983, s.688 vd.; Canbolat, F.: Def'i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; Hukuk Genel Kurulunun 23.05.2019 tarihli ve 2017/13-563 E., 2019/605 K. sayılı, 04.10.2018 tarihli ve 2017/4-1420 E., 2018/1419 K. sayılı; 12.03.2014 tarihli ve 2013/4-544 E., 2013/315 K. sayılı kararları].

20. Nitekim, Türk-İsviçre öğretisinde ağırlıklı görüşün ve İsviçre Federal Mahkemesi'nin de, zamanaşımını maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır (Erdem, M.: Özel Hukukta Zamanaşımı, 1. Baskı, İstanbul 2010, s. 8, dipnot 15-16 ).

21. Hem mülga BK'nın 125. maddesi hem de TBK'nın 146. maddesiyle alacak haklarının tabi olacağı genel zamanaşımı süresi on yıl olarak düzenlemiştir. Ancak madde metninde de açıklandığı üzere kanun koyucu tarafından bunun aksine yasal düzenleme yapılabilir.

22. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; borçlu takibe itirazında zamanaşımı def’inde bulunmuş olması hâlinde açılan itirazın iptali davasında aynı def’iyi ileri sürmesinin gerekip gerekmeyeceği hususu da önemli bir konudur. Ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’ini ileri sürmüş olan borçlunun itirazın iptali davasında bu def’iyi tekrar ileri sürmesi gerekmez. Zira sadece zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’inin yerinde olmadığının ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece davanın sonucuna etkili olması nedeniyle üzerinde kendiliğinden durulması gereken bir konuda davalıya zamanaşımı def’ini mahkemede de ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir (Deynekli, A. / Kısa, S.: İtirazın İptali Davaları, İcra İnkâr ve Kötüniyet Tazminatı, Ankara 2013, s. 138-139). Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 01.10.2014 tarihli ve 2013/17-1101 E., 2014/716 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

23. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davalılar ödeme emrine süresi içerisinde yapmış oldukları itirazlarında zamanaşımı def’ini ileri sürmüşler ancak davaya cevap süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunmamış iseler de davacı da zamanaşımı def’inin yerinde olmadığını ileri sürerek eldeki itirazın iptali davasını açtığından, davalı bu def’iyi dava sırasında tekrar ileri sürmese bile mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır.

24. Diğer taraftan her ne kadar dava tarihi 23.05.2014 olmasına rağmen direnmeye esas gerekçeli kararın karar başlığında 08.04.2016 olarak hatalı gösterilmiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

25. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı uyuşmazlık noktası itibariyle usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

26. Ne var ki, Özel Dairece davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

27. Birinci uyuşmazlık çözülmeden ikinci uyuşmazlığın çözümüne geçilemeyeceğinden kabule göre bozma niteliğinde olmayan ve yol gösterici özellik taşıyan Özel Daire kararının bu kısmı ile bu karara karşı verilen direnme kararına yönelik olarak Genel Kurulca açıklanan gerekçe ile inceleme yapılmamıştır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme uygun olduğundan davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.