İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞINDA REDDEDİLEN TAZMİNATLAR İÇİN VEKALET ÜCRETİ AYRI AYRI BELİRLENMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Nis
2020

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-415
KARAR NO   : 2019/989

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                       : 08/09/2016
NUMARASI                : 2016/758 - 2016/635
DAVACILAR              : 1- Yaklaşım Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti.
                                     2- Zerrin Özaydın Tanrıöver vekilleri Av. Z.S.T., Av. G.Ç.
DAVALILAR               : 1- F.....bank A.Ş. Genel Müdürlüğü
                                      2- F.....bank A.Ş. Heykel Şubesi vekilleri Av. F.A.B.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 01.12.2011 tarihli ve 2010/546 E., 2011/421 K.sayılı kararın davacılar vekilince temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20.05.2014 tarihli ve 2013/3052 E., 2014/9385 K. sayılı kararı ile:

“… Davacılar vekili, sigorta aracılık hizmetleri ile iştigal eden ve acentelik faaliyetlerinde üst sıralarda yer alan müvekkili şirketin Bursa'da şube açtığını ve bu yerdeki müşterilerinin sigorta işlemlerini ve hasar ödemelerinin daha iyi ve hızlı gerçekleştirilmesi amacıyla çalışanlarından Mesut M.'a şirket işlerinin takibi ve şirket işleri ile sınırlı olmak kaydı ile bankalarda işlem yapabilmek ve çek keşide etmek yetkisini tanıyan vekaletname verildiğini, söz konusu Bursa Şubesi'nin adres değişikliği esnasında davalılardan F.....bank Heykel Şubesi ile olan ticari ilişkisini sona erdirdiğini, sözlü olarak bu durumu şube yetkilisine bildirdiğini, 31/12/2007 tarihinden sonra davalı banka şubesinden müvekkili şirkete bankacılık faaliyetine ilişkin hiç bir bilgi ve belge gönderilmediğini, ancak müvekkili şirketin Bursa Şubesi çalışanları Öznur ve Mesut M.'ın bankalara olan kredi ve kredi kartları borçlarını ödeyebilmek amacıyla davalı banka şubesinden müvekkili şirket adına çek karnesi alarak, kendi şahsi menfaatleri için keşide ettikleri ve keşide ettikleri çekleri ödeme imkanlarının kalmadığını, davalı bankanın yetkisiz şirket çalışanı Mesut M.'a çek karneleri vermek suretiyle müvekkillerini büyük zarara uğrattığını ileri sürerek, davalıların hukuka aykırı eylemleri nedeniyle müvekkillerinin uğradığı zararın tespiti ile müvekkili şirket için 50.000 TL, şirket yetkilisi Zerrin Ö.T. için 200.000 TL olmak üzere toplam 250.000 TL manevi tazminat ile şimdilik müvekkili şirket için 700.000 TL, şirket yetkilisi için 100.000 TL olmak üzere toplam 800.000 TL maddi zararın faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. 

Davalılar vekili, davacı sigorta şirketi tarafından Mesut M.'a verilen genel nitelikte ve dava konusu işlemleri de kapsayan vekaletname ile müvekkili banka şubesince işlemlerin gerçekleştirildiğini, davacı şirketin hesaplarından çek karnesi alındığını bildiği gibi bu hususa muvafakatinin de bulunduğunu, davacıların uğradıklarını iddia ettikleri zararlara kendi çalışanının sebebiyet verdiğini, müvekkili bankanın bir sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre davacıların, şirket çalışanlarının güveni kötüye kullanma eylemi sonucu verdikleri zarar ile davalılar arasında uygun bir illiyet bağının söz konusu olmadığı, davacı şirket temsilcisi tarafından dava dışı Mesut M.'a verilen vekaletin çek verme yetkisini içermesi nedeniyle bunun çek karnesi almayı da kapsadığı, kaldı ki 2000 yılından 2009 yılına kadar bu şekilde işlemlerin devam ettiği, davacının çalışanı tarafından zarar verici eylem yapılana kadar davacının herhangi bir itirazının bulunmadığı, davacıların maddi tazminat talebi yerinde olmadığı gibi BK'nın 49. maddesi gereğince şahsiyet haklarına bir tecavüz söz konusu olmadığından manevi tazminat koşullarının da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Ancak, her bir davacı için ayrı ayrı maddi tazminat isteminde bulunulmuş olmasına göre davanın reddi nedeniyle maddi tazminat yönünden davacılara yüklenmesi gereken vekalet ücreti, her bir davacının reddedilen maddi tazminat istemine göre ayrı ayrı hesaplanarak hüküm altına alınması gerekirken, bu şekilde bir ayrıma gidilmeden reddine karar verilen tüm maddi tazminat toplamı üzerinden hesaplanan 40.720,00 TL nispi vekalet ücretinin davacılardan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu yönden davacılar yararına bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. 

Davacılar vekili, sigorta aracılık hizmetleri ile iştigal eden müvekkili şirketin Bursa'da şube açtığını, bu yerdeki müşterilerinin sigorta işlemlerini, hasar ödemelerinin daha iyi ve hızlı gerçekleştirilmesi amacıyla çalışanlarından dava dışı Mesut M.'a şirket işlerinin takibi ve şirket işleri ile sınırlı olmak kaydı ile bankalarda işlem yapabilme ve çek keşide etme yetkisini içeren vekâletname verildiğini, adres değişikliği esnasında belirtilen Bursa Şubesinin davalılardan F.....bank Heykel Şubesi ile olan ticari ilişkisini sona erdirdiğini, sözlü olarak bu durumu şube yetkilisine bildirdiğini, 31.12.2007 tarihinden sonra davalı banka şubesinden müvekkili şirkete bankacılık faaliyetine ilişkin hiçbir bilgi ve belge gönderilmediğini, ancak müvekkili şirketin Bursa Şubesi çalışanlarından dava dışı Öznur ve Mesut M.'ın bankalara olan kredi ve kredi kartları borçlarını ödeyebilmek amacıyla davalı banka şubesinden müvekkili şirket adına çek karnesi alarak, kendi şahsi menfaatleri için keşide ettiklerini ve keşide ettikleri çekleri ödeme imkânlarının kalmadığını, davalı banka tarafından yetkisiz şirket çalışanı Mesut M.'a çek karneleri verilmek suretiyle müvekkillerinin büyük zarara uğratıldığını ileri sürerek, davalıların hukuka aykırı eylemleri nedeniyle müvekkillerinin uğradığı zararın tespiti ile müvekkili şirket için 50.000TL, şirket yetkilisi Zerrin Ö.T. için 200.000TL olmak üzere toplam 250.000TL manevi tazminat ile müvekkili şirket için 700.000TL, şirket yetkilisi için 100.000TL olmak üzere toplam 800.000TL maddi tazminatın reeskont faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, husumet ve zamanaşımına yönelik usuli itirazlarının yanı sıra, davacı sigorta şirketi tarafından dava dışı Mesut M.'a verilen genel nitelikte ve dava konusu işlemleri de kapsayan vekâletname ile müvekkili banka şubesince işlemlerin gerçekleştirildiğini, davacı şirketin hesaplarından çek karnesi alındığını bildiği gibi buna ilişkin muvafakatinin de bulunduğunu, davacıların uğradıklarını iddia ettikleri zararlara kendi çalışanının sebebiyet verdiğini, müvekkili bankanın bir sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel Mahkemece, davacıların şirket çalışanlarının güveni kötüye kullanma eylemi sonucu verdikleri zarar ile davalıların eylemleri arasında uygun bir illiyet bağının olmadığı, davalıların davacılara karşı zarar verici bir eylemlerinin bulunmadığı, davalı banka şubesi tarafından yapılan işlemlerin hukuka uygun olarak yapıldığı, davacı şirket temsilcisi tarafından dava dışı Mesut M.'a verilen vekâletin çek verme yetkisini içermesinden dolayı bunun çek karnesi almayı da kapsamış olacağı, 2000 yılından 2009 yılına kadar bu şekilde işlemlerin devam ettiği, davacının çalışanı tarafından zarar verici eylem yapılana kadar davacının herhangi bir itirazının bulunmadığı, davacı Zerrin Ö.T. tarafından bankanın kendisine süresinde bilgi vermediği, mahkemelere cevap göndermediği konusundaki iddialarının da afaki olduğu, davacıların davalılardan maddi tazminat talebinin yerinde olmadığı; davacıların manevi tazminat talepleri bakımından ise 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi gereğince kişilik haklarına bir tecavüz söz konusu olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda karar başlığında gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Bozma kararına karşı yerel mahkemece ilk karardaki gerekçelerine ilaveten tazminat talepleri toplam olarak istenince redde ilişkin verilen kararda da toplam tazminat üzerinden ücreti vekâlet hesaplanması gerektiği, ret olunan manevi tazminata ilişkin hükmolunan ücreti vekâlette aynı şekilde maktu tek ücreti vekâlet olarak takdir olunmuş olduğu, her iki davacının davayı takip eden vekilleri ayrı vekiller olup her iki davacının davası ayrı vekiller tarafından yürütülüp netice-i talepte ayrı ayrı hükmolunması istense idi Yargıtay'ın bozma ilamında belirtilen şekilde ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmolunabileceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davacılar vekili temyiz etmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı şirket ve yetkilisi adına ayrı ayrı maddi tazminat isteminde bulunulmuş olmasına göre, davanın reddi nedeniyle maddi tazminat yönünden davacılara yüklenmesi gereken vekâlet ücretinin tespitinde her bir davacının reddedilen maddi tazminat istemine göre ayrı ayrı mı yoksa birlikte mi hüküm kurulması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

I) Davacılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

Davacılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiş olup, bu karara karşı karar düzeltme isteminin de reddedilmiş olması karşısında davacılar vekili tarafından esasa ilişkin temyiz talebinde bulunulmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

O hâlde davacılar vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

II) Davacılar vekilinin vekâlet ücretine ilişkin temyiz talebinin incelenmesine gelince;

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “dava arkadaşlığı” kavramı üzerinde kısaca durulması yararlı olacaktır. 

Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı karşılığını “dava arkadaşlığı” kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı zorunlu ve ihtiyari olmak üzere iki ana başlık altında incelenmektedir. Zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir. 

Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi durumlarda mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, bunlar davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır. 

Bazı durumlarda ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı hâlde kanun, gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez. 

Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında ise dava arkadaşlığı ihtiyaridir.

6100 sayılı HMK’nın “İhtiyari dava arkadaşlığı” başlıklı 57. maddesinde; 

“(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:

a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.

c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiş iken; 

“İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlıklı 58. maddesinde;

“İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” hükmü getirilmiştir.

Diğer yandan, uyuşmazlığın çözümü bakımından yargılama giderlerinden sorumluluğun mevzuatta nasıl düzenlendiğini de açıklamakta yarar vardır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde, “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.

(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.

(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca, yargılama giderleri kural olarak, davada haksız çıkan yani aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) 417. ve HMK 326. maddeleri). Bu yargılama giderleri hem davayı kazanan tarafça daha önce peşin olarak ödenen hem de dava sonunda ödenmesi gereken harç ve masraflar ile yargılama gideri olan vekâlet ücretidir. Mahkemenin, davayı kaybeden tarafı yargılama giderlerine mahkûm etmesi için mutlaka karşı tarafça bir talepte bulunulmuş olması gerekmez; bu konudaki karar mahkemece kendiliğinden verilir (Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Ankara 2011, s.700 vd.).

Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, vekâlet ücreti de bir yargılama gideridir (HUMK 423/6. ve HMK 323/ğ maddeleri). Bu sebeple 29.05.1957 gün ve 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu şekilde, yargılama giderlerinden olan avukatlık parası, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükme bağlanır. Kural olarak, davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise, vekâlet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir (Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2004 tarihli ve 2004/18-92 E., 2004/107 K. sayılı kararı).

Bundan başka, mahkeme, haksız çıkan dava arkadaşlarının yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olduklarına açık biçimde karar vermemişse, her dava arkadaşı yargılama giderlerinin kendi payına düşen miktarından sorumludur. Davada haksız çıkan ihtiyarî dava arkadaşları da davada kendisini vekil ile temsil ettirmiş olan karşı tarafa ayrı ayrı vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edilirler (Kuru, B.:Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.3, 6.Baskı, İstanbul 2001, s.3371-3373).

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelindiğinde, her ne kadar davacılar vekili dava dilekçesinin talep sonucunda, ayrı ayrı belirttikleri miktarların toplamı olan tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ederek harcı da toplam değer üzerinden yatırmış olsa da, davacılar arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığı olup, ihtiyari dava arkadaşlığında da her bir dava birbirinden bağımsızdır. Davacı vekilince maddi tazminat taleplerinin dayanağı her bir davacı için açıklanarak, davacılardan şirket için 700.000TL, şirket yetkilisi için ise 100.000TL maddi tazminat talebinde bulunulmuş, mahkemece belirtilen taleplerin reddine karar verilmiştir. Mahkemece, 6100 sayılı HMK’nın 326. maddesinin 3. bendine göre davacıların yargılama giderinin bir türü olan vekâlet ücretinden müteselsilen sorumlu olacaklarına dair bir hüküm de kurulmadığına göre bu şekilde hükmedilen vekâlet ücreti doğru olmayıp, temyiz edenin sıfatı ve davada haksız çıkan davacıların (ihtiyarî dava arkadaşları) reddedilen maddi tazminat tutarları esas alınarak davacıların sorumlu olacakları vekâlet ücreti miktarlarının ayrı ayrı belirlenmesi gerekir.

Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle hukuki yarar yokluğundan davacılar vekilinin esasa ilişkin temyiz isteminin REDDİNE, (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.10.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.