KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

İİK 134/2 HÜKMÜ GEREĞİ BORÇLU VEKİLİNİN SONRADAN KENDİNE AİT YURT İÇİ ADRESİNİ BİLDİRMESİYLE BAŞLANGIÇTAKİ ADRES EKSİKLİĞİ GİDERİLEMEZ.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/12-305
KARAR NO   : 2022/1485

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 31/05/2018
NUMARASI                 : 2018/1115 - 2018/1293
DAVACI (BORÇLU)    : P.B. vekili Av. E.K.
DAVALI (ALACAKLI)  : K.Ö. vekili Av. E.K.

1. Taraflar arasındaki "ihalenin feshi" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul Anadolu 13. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin reddine ilişkin karara karşı borçlu vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Hukuk Mahkemesi 22. Hukuk Dairesince verilen istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve ihalenin feshine ilişkin kararın alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; alacaklı tarafından İstanbul Anadolu 2. İcra Müdürlüğünün 2013/7953 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine başlatılan ilamlı icra takibinde taşınmazın İstanbul Anadolu 10. İcra Müdürlüğünün 2015/820 E. sayılı dosyasında 20.05.2016 tarihinde alacağa mahsuben ihalesinin yapıldığını, takibin diğer borçlusu olan Ercan Ç. ve abisi Özcan Ç. ile alacaklı Kenan Ö.’in muvazaalı işlemler yaparak müvekkilini borçlandırdığını, muvazaalı işlemlerle ihaleye başkalarının katılmasını önlediklerini, müvekkilinin Alman vatandaşı olup Türkiye’de mutad bir meskeninin bulunmadığını, satış ilanının tebliğine ilişkin karar tensip tutanağı gereğince satış ilanının İstanbul Anadolu 13. İcra Müdürlüğünün 2014/22730 E. sayılı ilamsız icra takibi borçlusu olan müvekkiline asıl sıfatıyla tebliğ edilmesi gerekirken tebliğ edilmediğini, ihale konusu taşınmazda yer alan ihtiyatî tedbir kararlarına ilişkin davaların kesinleşmiş olması ve ihtiyatî tedbir kararlarının hükmü kalmamış olmasına rağmen hâlen taşınmaz kaydında yer alması nedeniyle müvekkilinin icra dosyası haricinde taşınmazı satmasının engellendiğini, icra müdürlüğünce yaptırılan kıymet takdirinde taşınmazın borçluya ait ½’sine 1.210.750 TL kıymet takdir edildiğini, alacaklının kıymet takdirine itirazı üzerine İstanbul Anadolu 4. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 20.11.2015 tarihli ve 2015/623 E., 2015/858 K. sayılı kararı ile taşınmazın ½’sinin değerinin 1.000.000 TL olduğunun tespitine karar verildiğini, icra mahkemesince alınan asıl rapor ile ek rapor arasında çelişki olduğunu ileri sürerek ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; şikâyet dilekçesinin (1) no'lu bölümünde belirtilen hususların çoğunun takip hukukuyla ilgisi olmayan ve ihalenin feshi sebepleri ile de ilgisi bulunmayan farazi olaylar olup, belirtilen tüm dosyaların borçlunun vekiliyle takip edildiğini, ihalenin yapıldığı icra takibinin Yargıtay incelemesinden geçen, karşı tarafın tüm itiraz ve temyiz haklarını kullandığı bir dava ile hükmedilmiş bir alacağa dayanan ilamlı bir icra takibi olduğunu, satış ilanının borçluya tebliğinin gerekmediğini, borçlunun kıymet takdirine itirazda yer aldığını, tarafların kendi aralarında yapmış olduğu işlemler ve açmış olduğu davalar dolayısı ile taşınmaz el değiştirdiğinden haciz işleminin güçlükle yapıldığını, Türkiye'de kayıtlı hiçbir şeyi olmadığı hâlde Türkiye’ye sıkça gelip kalan ve yine yurt dışına giden borçluların bu defa bir şekilde temin ettikleri son vekili aracılığı ile ihalenin feshini istediğini belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İstanbul Anadolu 13. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 14.10.2016 tarihli ve 2016/428 E., 2016/759 K. sayılı kararı ile; borçlunun kıymet takdirine ilişkin itirazlarının ihalenin feshi istemine konu olamayacağı, ayrıca kıymet takdiri işlemlerinin mahkeme kararına dayandığı, borçlunun iddialarının daha çok hileli ve muvazaalı, kötü niyetli işlemler ile borçlandırılmak sureti ile hakkında yine hileli usulsüz işlemlerle icra takibine geçildiği, hileli ve usulsüz işlemlerle takiplerin kesinleştirildiği, yine hileli usulsüz işlemlerle hacizler konularak satış işlemleri yapılıp muvazaalı olarak haciz konulan gayrimenkulün ihalesini gerçekleştirmek sureti ile yapılan satışa dair açık arttırma gününde ihaleye katılımı azaltılıp düşük fiyatla gayrimenkulün ele geçirilmesine yönelik olduğu, satışa hazırlık aşamasında yapılan tebliğ işlemlerinin, satış işlemlerinin yahut arttırmanın yapılmasındaki usulsüzlüklere ilişkin sebeplere, arttırma sırasında kanuna ve ahlaka aykırı olarak fesat karıştırılmak sureti ile ihalenin yapılmış olduğuna dair sebeplere, yine alıcının satılan malın esası niteliğinde hataya düşürülmesine dair sebeplere dayanmadığı, satış ilanının tebliği işleminde de bir usulsüzlük bulunmadığı, ayrıca vekile yapılan tebliğ ile borçlu asılın satıştan haberdar olmadığının ileri sürülemeyeceği, bu hâli ile de bu hususa ilişkin bir itiraz mevcut ise bunun o aşamada şikâyet yolu ile giderilmesi mümkün olduğundan ihalenin feshi nedeni olarak görülemeyeceği, yapılan ihale neticesinde elde edilen ihale bedelinin miktarı yönünden de ihalenin feshini gerektirir bir hususun mevcut olmadığı, taşınmazın üzerinde diğer davalar sebebiyle konulan tedbirlerin kaldırılıp kaldırılmaması gibi işlemlerin yahut birden fazla icra takibinden kaynaklanan borçlar sebebiyle taşınmaz üzerindeki haciz işlemlerinin fazlalığının taşınmazın açık arttırma yolu ile satışında elde edilen ve teklif edilen bedel dikkate alındığında arttırmaya esaslı olarak ihalenin feshini gerektirir şekilde etkilediğinden bahsedilemeyeceği, borçlunun iddia edilen hususları genel hukuk yollarına müracaat sureti ile ispatlaması ve lehe hüküm verilmesi hâlinde bu hususun o davaların ya da takiplerin tarafları olan kişiler arasında hüküm ifade edebileceği, yapılan ihalede bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesi ile şikâyetin reddine, ihale bedelinin %10 oranında 51.000 TL para cezasının borçludan tahsiline karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 07.03.2017 tarihli ve 2016/252 E., 2017/375 K. sayılı kararı ile; somut olayda alacağa mahsuben ihale yapıldığı, bunun istisnai bir ihale türü olduğu, istisnai bir ihale türüne tevessül edebilmek için muhakkak ihalenin temeli alacağın lokal, likit hâle getirilmesi ve kesinleştirilmesinin gerektiği, somut olayda ihale alacağını besleyen iki kaynaktan birinin sorunlu olduğu, yani İstanbul Anadolu 13. İcra Müdürlüğünün 2014/22730 E. sayılı dosyası ile süregelmekte olan takip ile ilgili alacağa vaki itiraz üzerine İstanbul Anadolu 16. İcra Hukuk Mahkemesine 28.06.2016 tarihli ve 2016/522 E., 2016/672 K. sayılı ilamı ile borçluya ödeme emrinin tebliğ tarihinin 21.04.2016 olarak düzeltilmesine karar verilmesi (bu karar şikâyete konu ihalenin yapıldığı takip dosyasındaki icra emri tebliği ile ilgili değildir) sebebi ile henüz belirsiz, sınırsız olduğu, kesin olmadığı, icra müdürlüğünün ya talep üzerine ya da kendiliğinden alacak ile ilgili bu kesinleştirme prosedürünü başlatmasının sonuç itibariyle ihalenin yazgısını değiştirecek olup, alacak miktarının kesinleşmesinin gerektiği, spesifik ihalede ihalenin istisnai oluşu onu vücuda getiren koşulların tümüyle gerçekleştirilmesini zorunlu kıldığı, söz konusu bu koşullardan alacağın kesinleştirilmesiyle ilgili olanının yerine getirilmediği, ihalenin bu koşullar altında gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı, borçlunun bu itirazının istisnai bu ihale türünden sonra da ihale bedeli üzerinden karşılanmasının mümkün bulunmadığı, ihalenin temelindeki işlemin hukuka aykırı olarak inşa edilmesinin ihalenin feshi için yeterli olduğu, borçlunun ihalenin feshi sebebi olarak ileri sürdüğü borca itiraz ve kıymet takdirine itiraz hususlarının kesinleşen takip ve kıymet takdiri nazara alındığında dinlenilemez ise de salt ihalenin alacağa mahsuben yapılması koşullarının müdürlükçe denetlenmediği, bu hususun ihaleye müteakip giderilebilecek hususlardan olmadığı gerekçesi ile borçlunun istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, şikâyetin kabulü ile İstanbul Anadolu 10. İcra Müdürlüğünün 2015/820 E. sayılı dosyasından yapılan 25.04.2016 tarihli ihalenin feshine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 12.02.2018 tarihli ve 2017/4868 E., 2018/1089 K. sayılı kararı ile;

“… Borçlunun ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, İstanbul Anadolu 13. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 14.10.2016 tarih, 2016/428 E. - 759 K. sayılı kararı ile şikayetin esası incelenerek reddine karar verildiği, borçlu vekili tarafından ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulduğu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 07.03.2017 tarih 2016/252 E. - 2017/375 K. sayılı kararı ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nun 353/1-b-3 maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına, davanın kabulü ile Anadolu 10. İcra Müdürlüğü'nün 2015/820 Esas sayılı dosyasından yapılan 25.04.2016 tarihli ihalenin feshine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İİK'nun 134/2. maddesinde “ihalenin feshini, Borçlar Kanunu’nun 226. maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler, yurt içinde bir adres göstermek koşulu ile icra mahkemesinde şikayet yoluyla ihale tarihinden itibaren 7 gün içinde isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir.

Davacı asilin kendisini vekille temsil ettirmesi halinde dahi anılan maddede belirtilen bu koşulun yerine getirilmesi gereklidir. Zira vekilin vekaletten çekilmesi ihtimali gerçekleştiğinde davacı asile yapılacak tebligatlar için ve işin sürüncemede kalmamasını amaçlayan “yurt içinde adres gösterme koşulu” yerine getirilmelidir.

İİK'nun 134/2. maddesindeki bu düzenlemenin hükümet gerekçesine bakıldığında “ihaleye iştirak edenlerin şikayet yoluyla ihalenin feshini isteyebilmeleri için yurtiçinde adres göstermeleri zorunluluğu getirmek suretiyle kötü niyetli isteklilerin önüne geçilmesinin amaçlandığı” belirtilmiştir. Dairemizin süreklilik arz eden içtihatlarına göre de yurtiçinde adres gösterme koşulu ihalenin feshini isteyen üçüncü kişiler için olduğu kabul edilmekte olup takip dosyasında adresi mevcut olan alacaklı ve borçlu için anılan şart aranmamaktadır. Ancak, bu durum, takip dosyasında yurt içinde bir adresin mevcut olması ve ihalenin feshi istemine ilişkin başvuru dilekçesinde hiç adres gösterilmemesi hali içindir. Borçlu veya alacaklı şikayet dilekçesinde, yurt dışında bir adres göstermişse, bu durum açıkça anılan maddedeki “yurt içinde adres gösterme” zorunluluğuna aykırılık teşkil edecektir.

Somut olayda, ihalenin feshini isteyen borçlunun şikayet dilekçesinde yurt dışında bir adresin gösterildiği ve vekilinin vekaletnamesinde de aynı adresin yer aldığı görülmektedir.

Bu durumda, Bölge Adliye Mahkemesince, 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, İİK'nun 134/2. maddesindeki koşulu taşımayan dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bölge adliye mahkemesinin kararı bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 31.05.2018 tarihli ve 2018/1115 E., 2018/1293 K. sayılı kararı ile; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 18. maddesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 316-322 maddelerinin uygulanmasını, HMK’nın 322. madde ise aynı Kanun’un 119. maddesinin somut olayda ithaline izin verdiği, dolayısıyla görülmekte olan davada bir dava dilekçesinin standartlarla uyumlu olmasında HMK’nın 119. maddesinin referans alınması gerektiği, HMK’nın 119. maddesinin genel nitelikte, İİK’nın 134/2 maddesinin 2. cümlesinin ise özel nitelikte düzenleme olduğu, HMK’nın 119/1-b maddesinin bir davacıya yurttaş olsun olmasın Türkiye'de dava açması hâlinde dikey ve yatay özneler ile yargısal iletişimlerin temini maksadı ile ad, soyad ve adreslerinin gösterilmesi ödevini yüklediği, HMK’nın 119/2. maddesinde bu yükümlülüğün ortadan kaldırılması yahut azaltılması hâlinde adres üzerinden meydana gelen riskleri bertaraf etmek maksadı ile yargıca eksikliğin bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması için gerekli olanak ve kolaylıkların sağlanmasını emrettiği, İİK’nın 134/2. maddesinin özel nitelikteki bir düzenleme olarak ihalenin feshini talep eden yabancıya Türkiye’de yan ve mahkemelerin kendileri ile iletişimini mümkün kılmak maksadı ile adres beyan etmelerini mahsusen talep ettiği, bu yükümlülük ile HMK’nın 119/1-b maddesindeki yükümlülüklerin ortak bir hukukî faydaya hizmet ettiklerinin tartışmasız olduğu, o hâlde İİK’nın 134/2. maddesindeki adres gösterme koşulunu yerine getirmeyen bir tarafın kendiliğinden yükümlülüğünü yerine getirebileceği gibi mahkeme tarafından bu yükümlülüğü yerine getirmeye davet edileceği, yurt içinde adres gösterme koşulunun İİK’nın 134/2. maddesi açısından davanın görülebilirlik koşulu değil, dilekçenin dikkate alınıp değerlendirilmesi yani dilekçenin standartlara uygunluk koşulu olduğu, İİK’nın 134/2. maddesi ile adres belirtme yükümlülüğünün ikmalini engelleyen bir yaklaşıma ve paradigmaya sahip olmadığı, İİK’nın 134/2. maddesinin ikinci cümlesi üzerinden meydana gelen adres yokluğu sendromu bir erişim engeline dönüştürülmeden HMK’nın 119/2. maddesi gereğince ikmal edilerek erişim engeli olmaktan çıkarıldığı, somut olayda davacının yabancı sıfatı ile açmış olduğu ihalenin feshi davasında her ne kadar dava dilekçesinde Türkiye'de adres belirtmemiş ise de bir örneği dosya içinde bulunan HMK’nın 154. maddesine göre tutulan ve aynı Kanun’un 156. maddesine göre ispata özgülenen tutanağa göre (11.08.2016 tarihli duruşma zaptı) davacı vekili aracılığı ile Türkiye’deki adresine teşhis ve tanınmaya yarayacak şekilde beyan ettiği, bunun İİK’nın 134. maddesinden kaynaklanan ve adres yokluğu üzerinden meydana gelen yetmezliğin aşılması için yeterli olduğu, İİK’nın 134/2. maddesinin bir yabancının Türkiye'de kendisi ile iletişime geçilmesine imkân verecek adresin yargılamanın belli bir aşamasında giderilmesini yasaklamadığı, Yargıtayın birçok kararında adil yargılanma hakkının mahkemelere erişim boyutunu dilekçelerdeki adres yokluğu yahut standart defolarından ötürü zedelenmemesi için ikinci bent kapsamında kalan eksikliklerin dilekçe dışındaki dosya kapsamında bulunan sair bilgi ve belgelerden teminine cevaz verdiği, böylelikle salt dilekçede bulunmamakla birlikte şu ya da bu şekilde kayıtlara geçirilmiş tutanaklara alınmış, yahut vekâletname gibi belgeler üzerinden tedarik edilmiş adres bilgisi ile İİK’nın 134/2. maddesinin ikinci cümlesi üzerinden vücuda getiren yükümlülüğün aşılabileceği gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda İcra ve İflas Kanunu’nun 134. maddesinin 2. fıkrasına göre “yurt içinde bir adres göstermek” koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. 17.07.2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile değişik İİK’nın 134. maddesinin 2. fıkrası “İhalenin feshini, Borçlar Kanununun 226 ncı maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikayet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler. İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla peyda ettiği kabul edilir. İhalenin feshi talebi üzerine tetkik icra mahkemesi talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmeseler bile icap eden kararı verir…” hükmünü içermektedir.

15. Anılan maddenin gerekçesinde “ihaleye iştirak edenlerin şikayet yoluyla ihalenin feshini isteyebilmeleri için yurt içinde adres göstermeleri zorunluluğu getirmek suretiyle kötü niyetli isteklilerin önüne geçilmesinin amaçlandığı” belirtilmiştir.

16. Bu hükümle, ihalenin feshini isteyebilecek olan hukuk süjeleri açıkça vurgulandığı gibi, şikâyetçilerin yurt içinde adres göstermeleri koşulu öngörülmüştür (Postacıoğlu, İlhan/ Altay, Sümer: İcra Hukuku Esasları, İstanbul 2010, s. 616).

17. İcra ve İflas Kanunu, HMK’ya göre özel kanun olup, HMK icra mahkemesinde görülen şikâyet ve itirazlarda ancak İİK’da açıkça gönderme olduğunda ya da işin niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanır. İİK’nın 134. maddesinin 2. fıkrasına göre cebri icra yolu ile yapılan satışların feshi şikâyet yolu ile icra mahkemelerinden istenebilir. İcra mahkemesi talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmeseler bile icap eden kararı verir. “Yurt içinde bir adres göstermek” koşulu şikâyet yoluna başvurulabilmesi şartı olup, kötüniyetli şikâyetlerin önlenmesi amaçlandığından, bu koşulun sonradan yerine getirilmesi olanaklı değildir.

18. Belirtilen bu koşul takip dosyasında yurt içinde bir adresi mevcut olan alacaklı ve borçlu için aranmamaktadır. Alacaklı veya borçlunun şikâyet dilekçesinde yurt içinde bir adresi gösterilmese bile takip dosyasında yurt içinde bir adresinin bulunması hâlinde bu koşul yerine getirilmiş sayılır.

19. Diğer taraftan şikâyetçi asılın kendisini vekille temsil ettirmesi hâlinde dahi anılan maddede belirtilen bu koşulun yerine getirilmesi gerekir. Yurt dışında bulunan şikâyetçinin, vekâletnamesinde yurtdışı adresinin yazılı olması ve vekilin de yurt içi adresinin gösterilmesi yurt içinde adres gösterme koşulunu ortadan kaldırmaz. Vekilin vekâletten çekilmesi ihtimali gerçekleştiğinde şikâyetçi asıla yapılacak tebligatlar için ve işin sürüncemede kalmamasını amaçlayan “yurt içinde adres gösterme” koşulu yerine getirilmelidir. Ancak borçlunun şikâyet dilekçesinde yurt dışında bir adres gösterilmemiş ve şikâyet dilekçesi ekindeki vekâletnamede borçlunun tebligata yarar Türkiye’deki 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrası anlamında adresi gösterilmiş ise yasanın aradığı yurt içinde adres gösterme koşulunun yerine getirildiğinin kabulü gerekir.

20. Somut olayda, ihalenin feshini isteyen borçlunun takip dosyasında yurt içinde bir adresi bulunmamaktadır. Şikâyet dilekçesinde ise yurt dışında bir adresi gösterilmiştir. Borçlu vekilinin vekâletnamesinde de borçlunun aynı adresi yer almaktadır. Borçlu vekili 11.08.2016 tarihli duruşmada “müvekkilimin Türkiyede ikamet adresi yoktur yabancı uyrukludur ancak tebligat adresi benim adresimdir. Bana yapılan tebilgatlar müvekkilime yapılmış sayılır” şeklinde, 18.08.2016 tarihli beyan dilekçesinde ise “…yabancı uyruklu olan müvekkilin tebligat adresi vekilinin adresi ile aynıdır. Dolayısıyla tarafımızca ''Vişnezade Mh. Süleyman Seba Cd. Çeşme Meydanı Sk. No:1./6 Beşiktaş/İstanbul'' adresi, müvekkilin yurt içinde geçerli adresi olarak belirtilmek suretiyle dava şartı noksanlığının giderileceği açık olmakla birlikte, işbu adrese yapılacak tebligatların geçerli olduğundan bahisle de Sayın Mahkemeniz tarafından dava şartı yokluğu sebebiyle esasa girilmeksizin davanın usulden reddi yerinde olmayacaktır…” şeklinde beyanda bulunmuştur.

21. Şu hâle göre şikâyet dilekçesinde borçlunun yurt dışında bir adresi gösterilmiş olup, İİK’nın 134. maddesinin 2. fıkrasına göre “yurt içinde bir adres göstermek” koşulu gerçekleşmemiştir. Borçlu vekilinin sonradan kendisine ait yurt içi adresini bildirmesi ile bu koşulun yerine getirildiğinden söz edilemez. Yukarıda açıklandığı gibi vekilin vekâletten çekilmesi ihtimali gerçekleştiğinde şikâyetçi asıla yapılacak tebligatlar ve işin sürüncemede kalmamasını amaçlayan “yurt içinde adres gösterme” koşulunun gerçekleşmesi için şikâyet dilekçesinde borçlu asılın yurt içinde bir adresinin gösterilmesi zorunludur.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, yurt içinde adres bildirimi davanın görülebilirliği esasına değil davanın açılabilirliği esasına göre getirilmiş bir dava şartı olduğundan, dava şartı eksikliği tamamlanabilir bir dava şartı değil ise de buna rağmen bu eksiklik yargılama sırasında tamamlanmış ise dava şartının getiriliş amacının gerçekleşmiş olduğu gerekçesi ile direnme kararının uygun olduğu, işin esası incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

23. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nın 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddeleri uyarınca BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 10.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 134/2. maddeye göre; ihalenin feshini, 11.01.2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 281'inci maddesinde yazılı sebepler de dâhil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, mahcuzun resmî sicilinde kayıtlı olan ilgililer ve sınırlı ayni hak sahipleri ile pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikâyet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler. İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla peyda ettiği kabul edilir.

Burada adres bildirme koşulu yönünden HMK’da yer almayan başka kanunda düzenlenmiş özel bir dava şartı bulunmaktadır. Bu dava şartı ihalenin feshini şikâyet yoluyla isteyebilmek için yurt içinde bir adres göstermenin şart olmasıdır.

Dava şartlarının nasıl inceleneceği HMK 115. maddede düzenlenmiştir. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler (HMK 115/1). Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder (HMK 115/2). Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez (HMK 115/3).

Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık İcra ve İflas Kanunu'nda yer alan bu özel dava şartının tamamlanabilir dava şartı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Tamamlanabilir dava şartı ise mahkeme davaya hemen usulden reddetmeyip yurtiçinden adres göstermesi için davacıya süre verecektir. Tamamlanabilir dava şartı değil ise böyle bir süre vermeye gerek olmaksızın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verecektir.

Dava şartlarında davanın açılabilirliği değil davanın görülebilirliği ön plandadır. Hakim dava şartlarının varlığını dava tarihine göre değil, bu konuda inceleme yaptığı tarihe göre belirler. Çünkü HMK 115. madde dava açılırken bu dava şartlarının bulunmasını bir önşart olarak öngörmemiş ve tamamlanabilme, tamamlandığında dikkate alma esasına göre bu dava şartlarını getirdiğini de açıkça ortaya koymuştur. Ama yasa koyucu somut olaydaki dava şartında bu genel ilkeden ayrılmış ve bu dava şartını davanın görülebilmesi için değil davanın açılabilmesi için bir şart olarak getirdiğini de açıkça düzenlemiştir. Çünkü ihalenin feshini şikâyet yoluyla isteyebilmek için yurtiçinden adres gösterilmesi dava açılabilmesinin şartı olarak belirtilmiştir. En başta aranacak bir şart olarak getirildiği açıkça belli olan bu dava şartındaki eksikliğin tamamlatılması için süre verilmesi gerektiğinden de söz edilemeyecektir.

Ayrıca bu dava şartının getiriliş amacı düşünüldüğünde de farklı bir sonuca varılamaz. Bu dava şartının getirilmesindeki amaç, ihalenin feshinin yurt dışına tebligat yapılmasına neden olarak kötü niyetle uzatılmasını önlemektir. Bu amacın gerçekleşebilmesi için de yurtdışı adresi yerine tebliğe elverişli yurtiçinden adres gösterilmek suretiyle ihalenin feshinin istenmiş olması gerekir. Tamamlanabilir dava şartı dendiğinde ise bu kez bu eksikliğin tamamlanması için yine yurt dışı adresine tebliğ yapılmak zorunda kalınabilecektir. Bu ise dava şartının getiriliş amacıyla asla bağdaşan bir durum değildir.

Bazen bu eksikliğe dikkat edilmeksizin davaya devam edilmiş olabilir. Hakim bunu fark ettiğinde yurtiçinden bir adres bildirilmiş durumda ise dava şartı eksikliği giderilmiş olacak mıdır? Burada HMK 115/3. madde devreye gireceğinden inceleme tarihi itibarıyla dava şartının getiriliş amacına aykırı bir eksiklik kalmamış olduğundan davanın sürdürülmesi mümkündür. Bu tamamlanabilir dava şartı eksikliğinin tamamlanması değil, dava şartından beklenen amacın gerçekleşerek davanın görülmesine engel kalmamış olmasındandır. Bu şart her ne kadar davanın açılabilirliğine ilişkin bir şart ise de yargılama sürecinde eksiklik farkedilmeyerek adresin bildirilmiş ve bu eksikliğin tamamlanmış olması, davanın açılabilirliğine ilişkin şartın aranması gereğini de ortadan kaldırmış olduğundan bu dava görülebilecek ve artık dava şartı eksikliği bulunduğundan söz edilemeyecektir. Diğer bir ifadeyle fark edilmeksizin tamamlanma hâlinde bu dava şartı eksikliği ortadan kalkar ise de bu dava şartı, yukarıda açıkladığımız nedenlerle en başta incelenmesi gereken ve eksikliği hâlinde tamamlatılması için süre verilmesi gerekli olmayan bir dava şartıdır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; ihalenin feshine ilişkin talep dilekçesinde şikâyet eden borçlu adresi olarak Almanya adresi gösterilmiş, dilekçe içeriğinde de davacının hiçbir zaman Türkiye’de ikamet etmediği belirtilmiştir. Sunulan vekâletnamede de dilekçede yer alan aynı adres bulunmakta olup Türkiye’den bir adres bildirilmemiştir.

Karşı yan vekili 11.08.2016 tarihli duruşmada, davacının yabancı uyruklu olup Türkiye’de dava açmak için ikamet göstermesi gerekirken bunu yapmamış olduğunu belirterek davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir. Bu duruşmada dosya tetkike alınmış duruşma 25.08.2016 tarihine bırakılmıştır.

Borçlu vekili 18.08.2016 tarihli dilekçesinde “yurtiçi bir adres göstermenin müvekkili açısından dava şartı teşkil etmediğini ancak mahkeme, yurtiçinden bir adres bildirimi yapılması gerektiği kanaatinde ise duruşmanın birinci celsesinde beyan edildiği üzere yabancı uyruklu olan müvekkilinin tebligat adresinin vekili adresi ile aynı adres olduğu, dolayısıyla “Vişnezade Mh. Süleyman Seba Cd. Çeşme Meydanı Sk. No:1./6 Beşiktaş/ İstanbul” adresinin müvekkilinin yurtiçinde geçerli adresi olarak belirtilmek suretiyle dava şartı noksanlığının giderileceğinin açık olduğunu beyan etmiştir. Dilekçenin netice ve talep bölümünde yer alan ikinci maddede bu husus tekrarlanarak, sayın mahkemeniz yurtiçinde bir adres bildirilmesi gerektiği kanaatinde ise, tarafımızca 11.08.2016 tarihli duruşmanın birinci celsesinde de beyan edildiği üzere yabancı uyruklu olan müvekkilin tebligat adresi vekilin adresi olan “Vişnezade Mh. Süleyman Seba Cd. Çeşme Meydanı Sk. No:1./6 Beşiktaş/İstanbul” adresiyle aynı olup müvekkilin yurtiçinde geçerli adresi olarak belirtilmek suretiyle esas alınarak dava şartı noksanlığının giderilmesi ve işbu adrese yapılacak tebligatların geçerli olduğundan bahisle de sayın mahkememiz tarafından dava şartı yokluğu sebebiyle esasa girilmeksizin davanın usulden reddinin yerinde olmadığından dolayı işbu ihalenin feshi talebimizin dosyanın esasına girilerek incelenmesine” ifadeleri yazılmak suretiyle yurtiçinden bir adres bildirimi gerçekleştirilmiştir.

Yurtiçinde adres bildirimi davanın görülebilirliği esasına değil davanın açılabilirliği esasına göre getirilmiş bir dava şartı olduğundan dava şartı eksikliği tamamlanabilir bir dava şartı değil ise de buna rağmen bu eksiklik yargılama sırasında tamamlanmış ise dava şartının getiriliş amacı gerçekleşmiş olduğundan dava şartı eksikliği nedeniyle davanın reddine karar verilmesi mümkün olmaktan çıkmıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunarak işin esası incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi kararın bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Hafize Gülgün VURALOĞLU        Zeki GÖZÜTOK
Üye                                               Üye