İİK 278 HÜKMÜNDEKİ HACİZ KAVRAMININ İHTİYATİ HACİZLE BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


05 Kas
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(17)4-3002
KARAR NO   : 2021/699

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 22/04/2016
NUMARASI                : 2016/49 - 2016/156
DAVACI                      : G. Varlık Yönetim  A.Ş. (Girişim Varlık Yönetimi A.Ş.) vekili Av. S.S.
DAVALILAR               : 1- İ.E. 2- M.B. vekilleri Av. İ.S.Ç.
                                      3- O.Ö. 4- Y.A.

1. Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı İlkay E. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı İlkay E. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; A. T.A.Ş. ile müvekkili arasında akdedilen temlik sözleşmesi uyarınca işbu dosya kapsamındaki alacak hakkının G. Varlık A.Ş. tarafından devralındığını, temlik borçlusu A. T.A.Ş. ile S. Kağıtçılık Matbaacılık Hizmetleri Ticaret Ltd. Şti. arasında imzalanan 30.12.2005 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi uyarınca borçlu şirkete 200.000 TL kredi kullandırıldığını, Osman Ö., Salih Ö. ve Şevket Ö.'ün Genel Kredi Sözleşmesini müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıklarını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine 21.07.2008 tarihi itibari ile borçlulara hesap kat ihtarnamesi gönderilerek İstanbul 7. İcra Dairesinin 2008/24.17 E. sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, takibin kesinleşmesi üzerine borçluların mal ve üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının haczi talebinde bulunulduğunu, ancak Zeytinburnu Tapu Sicil Müdürlüğünün 17.12.2008 tarihli yazı içeriğinden davalı borçlu Osman Ö.’ün maliki olduğu dava konusu gayrimenkulleri kredi sözleşmesinin düzenlenmesinden sonra hesabın kat edilmesinden önce farklı tarihlerde üçüncü kişilere devrettiği anlaşıldığından ihtiyatî haciz taleplerinin reddedildiğini, hesap kat ihtarnamesinin borçlu Osman Ö.’e 30.07.2008 tarihinde tebliğ edildiğini, 28.12.2007 tarihli ve 13.76 yevmiye nolu işlem ile 31.000 TL bedelle davalı Meryem B.'ya, 25.04.2007 tarihli ve 4002 yevmiye nolu işlem ile 30.000 TL bedelle davalı İlkay E.'a 01.09.2008 tarihli ve 11.11 yevmiye nolu işlem ile 35.000 TL bedelle davalı Yasin A.’a gerçek değerinin altında yapılan satışların alacaklılarından mal kaçırma kastı ile gerçekleştiğini, davalı borçlunun muvazaalı bir şekilde dava konusu taşınmazları elinden çıkarması nedeniyle tasarrufların iptalinin gerektiğini ileri sürülerek faiz ve masraflar hariç olmak üzere 213.381,55 TL alacağın tahsili bakımından tapu kayıt düzeltimine yer olmaksızın tasarrufların iptaline, davaya konu taşınmazların İstanbul 7. İcra Dairesinin 2008/24.17 E. sayılı dosyasında haciz ve satışına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalılar Meryem B. ve İlkay E. vekili cevap dilekçesinde; iptal davası açmak için gerekli koşulların bulunmadığını, geçici ya da kesin aciz vesikasının dosyaya ibraz edilemediğini, taşınmazların 28.04.2007 ve 25.12.2007 tarihlerinde iktisap edildiğini, hesap kat ihtarına kadar ödemelerin düzenli yapıldığının anlaşıldığını, satıştan sırasıyla yedi ay ve bir buçuk yıl sonra borçluya gönderilen hesap kat ihtarnamesinden müvekkillerinin haberdar olmalarının beklenemeyeceğini, müvekkili Meryem B.’nun eşi ile müvekkili İlkay E.’ın eşinin kardeş olduğunu ve müvekkillerinin ailecek bir arada oturmak gayesiyle söz konusu taşınmazları satın aldıklarını, davalı borçlu ile müvekkilleri arasında iş, arkadaşlık ya da akrabalık ilişkisi bulunmadığını, tapu senedinde taşınmazların satış bedelinin rayiç bedel olarak gösterildiğini, müvekkillerinin taşınmazları tapuda belirtilen değer üzerinden değil de 165.000’er TL bedel ödeyerek satın aldıklarını, satış işleminin muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı borçlu Osman Ö.; satış işlemlerinin muvazaalı olmadığını, taşınmazların gerçek değerleri üzerinden satıldığını ve satış paralarının bir kısmı ile borçlarının ödendiğini savunmuştur.

7. Davalı Yasin A. duruşmadaki beyanında taşınmazı gerçek değeri olan 110.000TL’ye satın alıp bedelini de borçluya elden verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

8. Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.06.2013 tarihli ve 2010/145 E., 2013/300 K. sayılı kararı ile; borcun doğumuna ilişkin 30.12.2005 tarihli sözleşmenin tasarruf tarihinden önce olduğu, Bakırköy 5. İcra Dairesinin 2011/2.56 Talimat sayılı dosyası üzerinden yapılan 20.05.2011 tarihli haciz tutanağının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 105. maddesi anlamında aciz vesikası niteliğini taşıdığı, teknik bilirkişi raporunda tapu satış bedellerinin rayiç değerlerden çok düşük olduğunun tespit edildiği, davalı İlkay E.’ın taşınmazı iktisap tarihi olan 25.04.2007 tarihinden kısa süre önce banka hesabından 16.04.2007 tarihinde 30.000 USD, 28.03.2007 tarihinde 18.000 USD para çekildiği bilgileri delil olarak gösterilmiş ise de, çekilen paraların davalı Osman Ö.'e dava konusu taşınmaz bedeli olarak ödendiği olgusunu kanıtlamaya yeterli ve elverişli olmadığı, taşınmazın 165.000 TL bedelle satın alındığı beyan edilmesine rağmen taşınmazın gerçek değerinin tapuda belirtilenden beş misli daha fazla olduğunun ikrarı niteliğinde görüldüğü; davalı Yasin A. yönünden; taşınmazın 110.000 TL bedelle satın alındığı beyan edilmekle birlikte elden ödediğinin iddia edildiği, taşınmazın gerçek değerinin tapuda belirtilenden üç misli daha fazla olduğunun ikrarı niteliğinde olduğu, ödeme olgusunu ispatına yönelik delil bulunmadığından İİK’nın 278. maddesi uyarınca iptal koşullarının gerçekleştiği; davalı Meryem B. yönünden; yapılan satışta banka kredisi kullanıldığı; tapudaki satış değeri ile bankadan bloke çek ile yapılan 100.000TL toplandığında ödenen miktarın teknik bilirkişi raporuna göre rayiç değeri aştığı, davalının beyanına göre rayiç değere yaklaştığı gözetilerek tasarrufun iptali koşullarının gerçekleşmediğinin kabul edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davalılar Osman Ö. ile Yasin A. arasında akdedilen 11.09.2008 tarihli ve 11.11 yevmiye nolu resmî akit tablosu ile yapılan satış şeklindeki tasarruf ile davalılar Osman Ö. ile İlkay E. arasında akdedilen 25.04.2007 tarihli ve 4002 yevmiye nolu resmî akit tablosu ile yapılan satış şeklindeki tasarrufunun davacı G. Varlık Yönetmi A.Ş' nin İstanbul 7. İcra Dairesinin 2008/24.17 sayılı iken 2010/12217 numarasını alan takip dosyasından kaynaklanan 213.581,55 TL asıl alacak ve fer'ilerini kapsar miktar ile sınırlı olarak iptali ile davacı - alacaklı tarafa cebri icra yetkisi verilmesine, davalılar Osman Ö. ve Meryem B. hakkında 28.12.2007 tarihli ve 13.76 yevmiye nolu resmî akit tablosu ile yapılan satışa yönelik olarak açılan tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı İlkay E. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 10. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.10.2015 tarihli ve 2014/1484 E., 2015/10512 K. sayılı kararı ile;

“… Uyuşmazlık, İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davasına ilişkindir.

Anılan yasanın 278/1. maddesine göre mutat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.

Somut olayda dava konusu tasarruf işlemi 25.4.2007 tarihinde yapılmış, aciz belgesi yerine geçecek olan haciz ise 20.5.2011 tarihinde yapılmıştır. Tasarruf hacizden 2 yılı daha aşkın bir süre önce yapıldığından İ.İ.K 278/1. madde uygulama yeri yoktur. Öte yandan davalı İlkay'ın borçlunun mali durumu ve alacaklıların ızrar kastını bildiği dolayısıyla kötüniyetli olduğu da ispatlanmadığından davalı İlkay yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.04.2016 tarihli ve 2016/49 E., 2016/156 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ilâve olarak, aciz belgesi yerine geçecek olan tapu müdürlüğünce haciz isteminin reddinin 17.12.2008 tarihinde gerçekleştiğinden İİK’nın 278/1. maddesinin uygulama koşullarının mevcut olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı İlkay E. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2004 sayılı İİK’nın 278. maddesinin 1. fıkrasının somut olay bakımından uygulanıp uygulanamayacağı, davalı İlkay E.’ın borçlunun malî durumu ile ızrar kastını bilebilecek kişilerden olduğunun ispatlanıp ispatlanamadığı, davalı İlkay E. bakımından yapılan tasarruf işleminde İİK’nın 277 vd. maddelerinde öngörülen iptal koşullarının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Tasarrufun iptali davası; “Borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla malvarlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava”, kısaca borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye yönelik bir dava şeklinde tanımlanabilir. İptal davasının amacı bir alacağı ödememek için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukukî işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kişilerle yaptığı tüm hukukî işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı hâlen borçluya aitmiş gibi, cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır (Güneren, A: İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, Ankara, 2012, s. 39, 40).

15. Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun 114. maddesinde düzenlenen ve bütün davalar için geçerlilik taşıyan genel dava şartları yanında bir takım özel dava şartlarının varlığı da aranmaktadır. HMK'nın 114/2. maddesinde "Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır" denilmek suretiyle bazı münferit davalarda özel bir takım dava şartlarının öngörüldüğü kanunî düzenlemelerin varlığına da işaret edilmiştir. Tasarrufun iptali davasının kendine özgü dava şartları; geçici veya kesin aciz vesikasının varlığı, icra takibinin kesinleşmiş olması, tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması ve gerçek bir alacağın varlığıdır.

16. Açılan tasarrufun iptali davasında taraf teşkili gerçekleşmişse, hâkim, öncelikle, dava koşullarının (şartların) varlığını kendiliğinden inceler. Çünkü iptal davasının esasına girilebilmesi için dava koşullarının bulunması gerekir. İlk önce, mahkemeye ilişkin dava koşulları, sonra taraflara ilişkin dava koşulları, dava süresinde açılmışsa son olarak dava konusuna ilişkin dava koşulları ve iptal davasına özgü dava koşulları incelenir. Dava koşullarından birisi yoksa mahkemece davanın esasına girilmeden davanın dava koşulu yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilir. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 30.04.2019 tarihli ve 2017/17-1791 E., 2019/498 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

17. Hemen belirtmek gerekir ki, kanun koycu İİK’nın 278, 279 ve 280. maddelerinde iptale tabi olan tasarrufları üç grup altında düzenlemiş ancak bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarrufları sınırlı olarak saymamıştır. İptale tabî tasarruflar için genel bir tanımlama yapılarak, hangi tasarrufun iptale tâbi olduğu hususu hâkimin takdirine bırakılmıştır. Bu nedenle dava dilekçesinde İİK’nın 278, 279 ve 280. maddelerinden hangisine dayanılarak iptal istendiğinin belirtilmesi zorunlu değildir. Bu maddelerden biri gösterilmemiş olsa dahi, mahkeme bununla bağlı olmayıp, koşulları bulunduğu takdirde diğer maddelerden birine dayanarak da iptal kararı verebilecektir.

18. Eldeki davada, yerel mahkemece; davalı İlkay E. ve Yasin A. bakımından davanın kabulüne, davalı Meryem B. bakımından davanın reddine dair verilen karar, davalı İlkay E. vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece bozulmuştur. Özel Daire bozma kararında, mahkemece verilen karar özetlenirken yazılan ibarelerin kararın bütününden ve tüm dosya kapsamından açıkça maddi hataya dayalı olduğu, bozma kararı ile mahkeme kararı arasında uyumsuzluk bulunmadığı anlaşılmaktadır.

19. Yerel mahkemece; İİK’nın 278. maddesinde öngörülen koşulların davalı İlkay E. bakımından oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verildiğinden uyuşmazlığın çözümü için öncelikle İİK’nın 278. maddesi irdelenmelidir. “İvazsız tasarrufların butlanı” başlıklı anılan maddede aynen;

“Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.

Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.

Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.

1. (Değişik : 9/11/1988-3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 11/7/2018 tarihli ve E.: 2018/9, K.: 2018/84 sayılı Kararı ile.)(1) (…)

sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,

2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,

3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

20. Söz konusu hüküm uyarınca alacağın doğumundan sonra yapılan bağışlama ve ivazsız nitelikteki tasarrufların iptal edilebilmesi için öngörülen süre; hacizden (m. 86) veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden (m. 105) veya iflasın açılmasından (m. 165) itibaren olmak üzere, geriye doğru hesaplanır. Bu süre tasarrufun batıl sayılması için öngörülen süredir.

21. Maddede sözü edilen haciz, borçlunun adresine yapılan haciz işlemi ile ilgili olup, borçlunun taşınmazlarına konulan haciz işlemlerini içermemektedir. Hukuk Genel Kurulunun 13.05.2015 tarihli ve 2013/17-2087 E., 2015/1330 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.

22. Bir ivazsız tasarrufun İİK’nın 278. maddesine göre iptal edilebilmesi için tasarrufun bu tarihten geriye doğru gidilmek suretiyle haczin veya aciz belgesinin verilmesinin dayanağı olan alacaklardan ya da iflas hâlinde masaya kabul edilen alacaklardan en eskisinin tesis edildiği tarihe kadarki geriye doğru olan dönem içinde yapılmış olması gerekir. Ancak, bu süre, geriye doğru olan sürenin başlangıç tarihi olan haciz, aciz veya iflastan önceki iki yılı geçemez (Kuru, B.: İcra İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 1406).

23. Yerel mahkemece, 20.05.2011 tarihli haciz tutanağı ile aciz şartının yerine getirildiği, icra takibinin kesinleştiği, tasarrufun borcun doğumundan sonra yapıldığı, tapuda belirtilen satış bedeli ile keşfen belirlenen değer üzerinde misli aşan fark bulunduğu yönündeki şekli belirlemesi doğrudur. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında davaya konu tasarruf işleminin 25.04.2007 tarihinde yapıldığı, aciz belgesi yerine geçecek olan haczin ise 20.05.2011 tarihinde yapıldığı hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Direnme kararında tapu sicil müdürlüğünce gönderilen 17.12.2008 tarihli ihtiyatî haciz isteminin reddine dair yazı içeriğine göre ilk haciz işlemi 17.12.2008 tarihinde gerçekleştiğinden iki yıllık sürenin bu tarihten itibaren hesaplanması gerektiği belirtilmiş ise de; yukarıda açıklandığı üzere İİK’nın 278. maddesinde bahsi geçen haczin her türlü haczi değil, borçlunun adresine yapılan menkul haczi işlemi ile ilgili olduğu, ihtiyatî haczin kanunun aradığı anlamda haciz olmadığı gibi taşınmazlar üzerinde de konulmuş ihtiyatî haciz şerhinin zaten bulunmadığı, maddede yer alan haczin taşınmazlarına konulan haczi kapsamadığından hükme esas alınamayacağı açıktır. Bir başka anlatımla tasarruf hacizden iki yılı daha aşkın bir süre önce yapıldığından İİK’nın 278. maddesinin somut olay bakımından uygulama yeri yoktur.

24. HMK’nın 33. maddesi uyarınca hâkim, Türk hukukunu re'sen uygular. İİK’nın 278, 279 ve 280. maddelerinden hangisine dayanılarak iptal istenildiği belirtilmese dahi; koşulları bulunduğu takdirde diğer maddelerden birine dayanarak da iptal kararı verebileceğinden somut olayda diğer iptal koşullarının bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

25. İİK’nın 280. maddesi özellikle İİK’nın 278 ve 279. maddelerinde öngörülen şüpheli dönemin geçirildiği hâllerde alacaklılara ilave bir hukukî koruma sağlamaktadır (Erdönmez, G.: Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, İstanbul 2019, s. 13).

26. “Zarar verme kastından dolayı iptal” başlıklı 280. maddesinin 1.fıkrasına göre; malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır. Bu hüküm borçlunun tasarruflarının iptal edilebilmesi için; borçlunun işlemi yaptığı sırada mal varlığı borçlarına yetmemesi, borçlunun işlemi alacaklılara zarar vermek amacıyla yapması, borçlu ile işlemde bulunan üçüncü kişinin, borçlunun ekonomik durumunu ve zarar verme kastını bilmesi veya bilebilecek durumda olması, davanın da süresinde açılmış olması gerekmektedir. Borçlunun zarar verme kastını, eş anlatımla kötü niyetli olduğunu ispat yükü İİK’nın 280/3 maddesinde öngörülen durum hariç davacı alacaklıya aittir (Güneren-s 817,818).

 27. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tasarruf işlemi hacizden iki yılı aşkın bir süre önce yapıldığından İİK’nın 278. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı, borçlu ile davalı arasında akrabalık, iş ilişkisi bulunmadığı, davalının taşınmazı tapuda gösterilen bedel üzerinden değil de gerçek değeri üzerinden satın aldığının hesap hareketleri ve tüm dosya kapsamı ile kanıtlandığı, davalı İlkay'ın borçlunun malî durumu ve alacaklılarını ızrar kastını bildiği dolayısıyla kötü niyetli olduğunun iddia ve ispat edilemediği, bu yönde bir delil de bulunmadığından davalı İlkay yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerektiğine işaret eden Özel Daire bozma kararı yerindedir.

28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; İİK’nın 278. maddesinde bahsedilen haczin ihtiyatî haczi de kapsadığı, iki yılın başlangıcı bakımından yapılacak haczin mutlaka aciz hâlini gösteren haczin olmasının gerekmediği, ihtiyatî haczinde haciz gibi sürenin hesabında göz önüne alınması gerektiği, somut olayda iki yıllık süre geçmediğinden 278. maddenin değerlendirilebileceğini, ancak davalının tapuda gösterilen düşük bedel üzerinden değil de taşınmazı belirlenen gerçek değer üzerinden satın aldığını hesap hareketleri ve tüm dosya kapsamı ile kanıtladığından davanın bu değişik gerekçe ile reddinin gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

29. O hâlde tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.     

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı İlkay E. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının davalı İlkay E.'a geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 14’ü BOZMA, 4’ü DEĞİŞİK BOZMA, 2’si ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.