İMZA İNKARINDA BULUNULMASI SAHTELİK İDDİASINI DA İÇERİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Mar
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2020/1412
KARAR NO    : 2020/1950

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Mahkemesi                  : Adana 4. Tüketici Mahkemesi
Tarihi                            : 08.05.2019
Numarası                     : 2018/226 - 2019/262
Davacı                         : İ.S. Sitesi C Blok Yönetimi Vek. Av. F.Ü.
Davalı                          : E.K.Vek. Av. M.S.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki taraf vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

- K A R A R -

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, işin ayıplı yapıldığının tespiti ve fazla ödenen bedelin iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme yapılarak hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün olmamasına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2- Dairemizin hükmüne uyulan bozma ilamı üzerine yapılan inceleme ve yargılama sırasında davacı iş sahibince sunulan ödeme belgeleri ile ilgili davalı vekili 21.11.2018 tarihli duruşma ve 08.05.2019 tarihli duruşma zaptı ile 15.03.2019 tarihli dilekçesinde ödeme belgelerindeki imzanın davalı müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek itiraz etmiştir. Bunun yanında bazı tediye makbuzlarında ödeme K. Boya Mehmet K. isim ve imzasına yapılmış olup davacı bu makbuzlardaki ödemenin de davalıya yapıldığını ileri sürmesine rağmen davalı bu ödemeleri de kabul etmemiş, temsilci ve yetkilisi olmadığını temyiz dilekçelerinde de ileri sürmüştür. İmzası kabul edilmeyip inkâr edilen davalı adına düzenlenen tediye makbuzlarındaki imzaların sıhhati konusunda 6100 sayılı HMK’nın 208, 209 ve 211 maddeleri uyarınca bir inceleme yapılmadığı gibi Mehmet K. imzasıyla yapılan ödemelerle ilgili yetkisiz temsilci olup olmadığı, bunun davalı tarafça benimsenip benimsenmediği araştırılmamıştır.

Bu durumda mahkemece davalı kendi imzasını taşıyan tahsilat makbuzlarındaki imzaları inkâr etmiş olduğu ve bu halde sahtelik iddiasında bulunulduğundan HMK’nın 211/(1)-a maddesi gereğince davalının isticvap edilip huzurda imza attırılarak değerlendirme yapılması, bu bent gereğince yapacağı incelemeye rağmen sahtecilik konusunda kesin bir kanaat oluşmaz ise aynı maddenin (b) bendine göre karşılaştırma yapmaya elverişli imzalar ilgili yerlerden getirtilip inkâr edilen imzaların davalıya ait olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, yetkilisi olmadığını ileri sürdüğü Mehmet K. imzasını taşıyan makbuzlarla ilgili olarak davalının çalışanı olup olmadığı da ilgili kurumlardan araştırılıp davalının Mehmet K.’a ödeme yapılan tarih ve dönemlere ait ticari defter, kayıt ve belgeleri ibraz ettirilip yine mali müşavir bilirkişiden davalının bu şahsın yaptığı tahsilat ve işlemler ile yaptığı işlere onay verip vermediği ve yetkili temsilcisi gibi hareket etmesini benimseyip benimsemediği ile Mehmet K.’a yapılan ödemelerin davalıya yapılan ödemelere katılıp katılmayacağı konusunda TBK’nın 46 ve devamı maddeleri uyarınca rapor alınıp, yaptırılacak imza incelemesi ve Mehmet K.’a yapılan ödemenin davalıya yapılan ödemeye katılıp katılmayacağına dair inceleme sonucuna göre davacının davalıya sözleşme gereğince yaptığı toplam ödeme miktarı belirlenip, bulunacak toplam ödeme miktarından davalı yüklenicinin gerçekleştirip hakettiği 31.000,00 TL iş bedeli düşülerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.

Bu hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ile davanın yazılı miktar da kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulü ile hükmün taraflar yararına BOZULMASINA, 6502 sayılı Kanun'un 73. maddesi gereğince tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü harçtan muaf olduğundan davacıdan harç alınmasına yer olmadığına, ödediği temyiz peşin ve Yargıtay başvurma harçlarının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, ödenenden 5766 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince Harçlar Kanunu 42/2-d maddesi uyarınca alınması gereken 218,50 TL Yargıtay başvurma harcının mahsup edilerek, varsa fazla alınan temyiz harcının temyiz eden davalıya iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 30.06.2020 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan           Üye                      Üye                    Üye                     Üye
M. ÖZTÜRK   E. G. ELVERİCİ    B. KARAKAŞ     A. ALBAYRAK    D. AĞIRMAN
                                                    (Muhalif)            (Muhalif)

- K A R Ş I   O Y   Y A Z I S I -

Dava, eser sözleşmesi hükümlerine göre yapılan işin ayıplı olduğunun tespiti ve fazla ödeminin iadesi talebinden ibarettir. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir.

Davanın açılmasında sonra yapılan yargılamada mahkemece 13.04.2016 tarihli karar ile davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 11.04.2018 tarih, 2017/1435 Esas, 2018/1499 Karar sayılı bozma ilamı ile ödemeler yönünden davacının iddiasını ispat edemediği gerekçesi ile karar bozulmuş, mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucu 26.09.2018 tarihli duruşmada bozmaya uyma kararı verilmiş ve bozma doğrultusunda yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulüne karar verilmiş verilen karar taraf vekillerince temyiz olunmuştur.

Dairemizin sayın çoğunluğu tarafından ödeme belgelerine davalı tarafın itiraz ettiğinden, davalı adına düzenlenen makbuzlardaki imzaların inkar edilmesi nedeniyle sahtelik iddiasında bulunulduğundan bahisle bu yönde inceleme yapılması gerektiğinden bozma kararı verilmiştir.

Somut olayımızda davacı iş sahibi bir takım ödeme belgeleri sunmuş, davalı vekili bu ödeme belgeleri ile ilgili olarak 21.11.2018 tarihli duruşmada “ ..Davacı taraf her ne kadar bir takım ödeme belgeleri ibraz etmiş ise de söz konusu ödeme belgelerinde müvekkilimin imzası yoktur. Belgeleri kabul etmiyoruz...” şeklinde, yine 08.05.2019 tarihli duruşmada “... imzalar müvekkile ait değildir...” şeklinde beyanlarda bulunmuş, mahkeme sunduğu 15.03.2019 tarihli dilekçesinde “...söz konusu ödeme belgelerindeki imza müvekkilimize ait değildir...” şeklinde yazılı beyanda bulunmuş ve bu beyanlarını temyiz dilekçesinde de tekrar etmiştir. Sayın çoğunluk ile görüş ayrılığımız bu beyanların sahtelik iddiası niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Sayın çoğunluk bu beyanlara göre tarafın imza inkârının HMK 211. madde kapsamında incelenmesi gerektiğine karar vermiştir. Aşağıda anlatılan gerekçelerle bozmaya katılmamaktayız.

6100 sayılı HMK'nın 208. maddesinde “Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır. (2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır. (3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir...(4).” hükmü bulunmaktadır.

Bu maddenin gerekçesi maddenin uygulanma biçimi açısından ışık tutucu niteliktedir. Madde gerekçesinde aynen "madde ile 1086 sayılı Kanun’un 308, 310 ve 314. maddelerindeki konu ile ilgili farklı hükümler tek bir maddede düzenlenmiştir. Dağınık hükümlerin bulunması nedeniyle ortaya çıkan tereddütler kaldırılmış, sistematik bütünlüğün sağlanması amaçlanmış ve böylece sahtelik iddiasının ileri sürülme şekli netleştirilmiştir. Maddenin kenar başlığında “Yazı veya imza inkârı” ibaresi birlikte kullanılmıştır. Her iki husus uygulamada sahtelik iddiası olarak adlandırılan durumu ifade etmektedir. Birinci fıkrada, tarafların kendilerine izafe edilen bir belgedeki yazı veya imza konusunda inkârları söz konusu ise bunu sahtelik iddiası şeklinde ileri sürmeleri aranmış, aksi halde belgenin aleyhlerine delil olarak kullanılacağı belirtilmiştir. Belgelerin delil olarak önemi açıktır. Yargılamada delil olarak kullanılan bir belge hakkında tarafların sahtelik iddiası söz konusu değilse, kanunda öngörülen hâller dışında kural olarak doğruluğunun ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Bu sebeple yazı veya imza inkârında bulunan tarafın bunu açık bir sahtelik iddiası ile ileri sürmesi gereklidir." denilmektedir.

Bu hükme ve hüküm gerekçesine göre taraflardan biri kendisine ait olmadığını iddia ettiği yazı yada imzayı inkar etmek isterse başvuracağı yol sahtelik iddiasında bulunmak ya da sahtelik davası açmaktır. Sahtelik iddiasında bulunmak alelade bir işlem olmayıp, “imza bize ait değildir, imzaları kabul etmiyorum" şeklinde bir beyanla yapılamaz. İmzaların sahte olduğu konusunda açık bir beyan bulunmalı ve bu beyana göre sahtelik iddiası araştırılmalıdır. Haksız yere sahtelik iddiasında bulunmak HMK'nın 213. maddesinde müeyyideye bağlandığından sahtelik iddiasının ileri sürülmesi mutlaka açık olmalıdır. Kanunun gerekçesi de açıkça imza ve yazı inkarının sahtelik iddiası şeklinde ileri sürüleceğini belirtmiştir. Bozmada da belirtildiği üzere incelemenin yapılış şekli HMK 211. maddeye göre yapılacağı konusunda fikir ayrılığımız yoktur. Bir başka deyişle; bizde sahtelik iddiasında bulunulması halinde HMK 21. maddeki prosedüre göre inceleme yapılacağını kabul ediyoruz. Madde başlığı sahtelik incelemesi olduğu gibi maddenin ilk fıkrasında açıkça “... bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda" denilmek suretiyle sahtelik iddiasına vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu maddeye göre inceleme yapılması ancak sahtelik iddiası halinde mümkündür.

Önemle belirtmek gerekir ki mülga 1086 sayılı Kanun ile sonradan yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanundaki düzenlemeler farklıdır. Mülga 1086 sayılı HUMK'nın 308. maddesindeki düzenleme “Davanın esnayı tahkikında bir taraf kendisine nispet olunan senette muharrer yazı ve imzayı inkar veya tanımadığını beyan ederse iki tarafın ifadatı ve olbapta serdolunan deliller üzerine hakim kafi derece kanaat hasıl eylediği takdirde senedi kabul veya hükümden ıskat ederek esas hakkında karar verir. Kanaat hasıl olmazsa hakim iki tarafın tayin olunacak günde bizzat ispati vücut etmelerine karar verir. Her iki taraf muayyen günde mütekabilen senet hakkında izahat ita ve medarı tatbik olacak evrakı irae ve tayin ve yazı ve imzanın mevsukiyetini ne şekilde ve ne vasıta ile ispat edebileceklerini beyan ederler.” şeklinde olup,bu düzenleme esas alındığında bozmanın doğru olduğu söylenebilir. Çünkü önceki kanunda sonraki kanun aksine ilk fıkrada “sahtelik iddiasında bulunma" zorunluluğu getirilmemişti. Ancak zaman bakımından uygulanması gereken Kanun 6100 sayılı HMK'nın 208. maddesi olup, bu düzenlemeden farklı olarak sahtelik iddiası yada sahtelik davasını zorunlu kılmaktadır. Nitekim Prof. Dr. Baki KURU İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuk Ders Kitabı adlı eserinde (Kasım 2018, 2. Baskı Sayfa 258.) “Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir adi senetteki imzayı inkar etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi halde senet aleyhine (kesin) delil olarak kullanılır...” demektedir. Bu beyan ve görüş somut olaya tam bir uyum göstermektedir. 

Açıklanan nedenlerle; davalı tarafın imza inkarı sahtelik iddiası şeklinde ileri sürülmediğinden mahkemenin bu iddia ile ilgili sahtelik iddiası varmışcasına araştırma yapması beklenmeyeceğinden kararın onanması gerektiğini düşündüğümüzden aksi yöndeki sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşlerine katılmıyoruz. 

Üye                             Üye
Adem ALBAYRAK       Belkıs KARAKAŞ