İSTİNAF AŞAMASINDA DURUŞMA AÇILARAK UYUŞMAZLIK ÜZERİNDE İNCELEME YAPILIRSA YENİDEN ESAS HAKKINDA BİR KARAR VERİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


11 Nis
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY    
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO            : 2020/4436
KARAR NO         : 2021/6241

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ            : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ
TARİHİ                      : 18/12/2018
NUMARASI              : 2018/374 - 2018/1079
DAVACI                    : A.-T. İNŞAAT EMLAK TEKSTİL TURİZM SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
VEKİLİ                     : AV. A.D.
DAVALI                    : E.T.
VEKİLİ                     : AV. S.B.G.
ASLİ MÜDAHİL       : H.C.
VEKİLİ                     : AV. E.K.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 23.01.2018 tarih ve 2015/701 E - 2018/33 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nce verilen 18.12.2018 tarih ve 2018/374 E - 2018/1079 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Mehmet Atanur Yağmurcu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili şirketin ortakları arasında yaşanılan bir ihtilaf nedeniyle Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2012/132 esas dosyasında şirkete kayyum tayin edildiğini, müvekkili şirket aleyhine takip yapıldığını, takipte davalı Emel T.'nin alacaklı, müvekkili şirketin de borçlu olduğunu, borcun 205.000,00 TL ve borç sebebinin ise " borçlu yerine 31/05/2012 tarihinde yapılan ödemeyi gösterir banka dekontuna müstenit rücu alacağı" olduğunun anlaşıldığını, takibe ilişkin ödeme emrinin borçlu şirkete usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen şirket adına yetki kullanmaya yetkili kişinin bulunmaması nedeniyle takibe süresi içinde itiraz edilmediğini ve takibin kesinleştiğini, müvekkili şirketin davalı ile hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığını, kendisine şirket tarafından verilmiş bir borç belgesinin de olmadığını, davalının şirket ortağı Saime Gizem A. 'ün annesi olmaktan başka şirket ile bir yakınlığının olmadığını, sadece usulsüz yollarla şirketi borçlandırma yoluna gittiğini ileri sürerek takibin iptali ile takip haksız ve kötü niyetli olduğundan % 20'den aşağı olmamak üzere davalının tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin üçüncü kişi sıfatıyla önce eski kocası sonradan da kızının ortağı bulunduğu davacı şirket lehine Z. Bankası Mersin Kuruçeşme Şubesi'nden davacı şirketçe kullanılan bir krediye kefil olduğunu ve bu kefil gereğince müvekkiline ait olan taşınmazın ipoteğini de bankaya verdiğini, müvekkilinin kredinin kullanımından kaynaklı hiçbir yarar elde etmediğini, kredi taksitlerinin davacı şirket tarafından zamanında ödenmemesi nedeniyle hem şirket hem de müvekkili hakkında kredi veren banka tarafından takipler açıldığını ve müvekkilinin teminat olarak verdiği ipotekli taşınmazın satış işlemlerine başlandığını, davacı şirketin borcunu ödememesi nedeniyle müvekkilinin kefil sıfatıyla 205.000,00 TL'lik borcu ödediğini, müvekkilinin bu borçla ilgili icra takibi başlattığını, B.K'nın 581. maddesi ve devamındaki hükümler uyarınca asıl borçlunun borcunu eda eden kefilin ödemiş bulunduğu meblağ kadarını asıl borçludan talep etme hakkının olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Müdahil Hikmet C. vekili, müvekkilinin % 50 hisseye sahip iki ortaklı bir şirket olan davacı şirketin ortaklarından biri olduğunu, davalının, davacı şirkette diğer hissedar olan Saime Gizem A.'ün annesi olduğunu, icra takibinin haksız bir şekilde muvazaalı olarak salt müvekkilini yıldırmak ve ortaklığın tasfiyesinde diğer hissedarların taleplerinin karşılanması için müvekkili üzerinde baskı kurmak amacıyla açıldığını, bu takibe ilişkin ödeme emrinin borçlu şirkete usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen, o dönemde şirket adına hukuki işlemlerde bulunmaya yetkili bir kişinin bulunmaması nedeniyle takibe şirket adına süresi içerisinde itiraz edilmediğini ve yapılan haksız takibin kesinleştiğini, takip dosyasına davalı tarafından tahsil edilecek paraların dava sonuçlanıncaya kadar davalıya ödenmemesi ve icra dosyasında depo edilmesi yönündeki taleplerinin kabulü ile yatırılacak teminat dahilinde İİK. 72.md. uyarınca tedbir konulmasına ve müdahilliklerine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.

İlk derece mahkemesi, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davalının, davacı şirketin Z. Bankası Mersin Kuruçeşme şubesinden kullandığı krediye kefil olduğu, davalının taşınmazını ipotek vermesinden kaynaklı olarak Z. Bankası tarafından Mersin 1. İcra Müdürlüğü'nün 2011/10.24 esas sayılı takip dosyası ile aleyhine takip yapılması üzerine 31/05/2012 tarihinde Z. Bankası Kuruçeşme şubesinde davacı şirketin takip hesaplarını kapatmak üzere şerhi düşülen makbuz ile 205.000,00 TL kredi borcunu ödediği, davalı kefilin asıl borçlunun borcunu ödemiş olmakla ödediği meblağı borçludan talep hakkı bulunduğu, davalının kefalet borcunu ödemesi nedeniyle muvazaalı bir işlem olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.

İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, Mersin 1. İcra Müdürlüğü'nün 2011/10.24 esas sayılı takip dosyasında; alacaklı T.C Z. Bankası vekili tarafından borçlular A.-T. firması ile Emel A. aleyhine Çiftlikköy 6.46 ada 1 parsel lehine 200.000,00 TL bedelli 26/04/2010 tarihli ipotek belgesine dayalı 15/11/2011 tarihinde toplam 166.090,54 TL alacağın tahsili için ipoteğin paraya çevrilmesine dayalı icra takibi yapıldığı, Mersin 8 İcra Müdürlüğü'nün 2012/5197 esas sayılı takip dosyasında ise, alacaklı Emel T. tarafından borçlu A.-T. firması aleyhine 31/05/2012 tarihli banka ödeme dekontuna dayalı olarak rücu alacağı için 205.000,00 TL asıl alacağın tahsili için 04/06/2012 tarihinde icra takibi başlatıldığı takibin itiraz edilmeksizin kesinleştiği, Z. Bankası Mersin Metropol Şube'sinden gönderilen 29.03.2016 tarihli yazı cevabından, davalı tarafından 01.06.2012 tarihli EFT ile Mersin 1. İcra Müdürlüğü'nün 2011/10.24 Esas sayılı dosyası için 205.000,00 TL havale edildiği, talimatla Emel T. hesabından A.-T. firması hesabına aktarılarak tahsilat yapıldığının anlaşıldığı, 26.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin incelenmesinde, davacı şirket ile dava dışı Z. Bankası A.Ş. Kuruçeşme Şubesi arasında imzalandığı, kredi limitinin 26.10.2010 tarihinde 100.000,00 TL olarak belirlendiği, 05.11.2010 tarihinde limitin 50.000,00 TL artırıldığı, sözleşmeyi şirketi temsilen müdür İbrahim A.'ün imzaladığı, sözleşmede müteselsil kefil olarak 115.000,00 TL limitle İbrahim A. ve Saime Gizem A.'ün imzalarının bulunduğu, sözleşmede davalı Emel A. (T.'nin) müteselsil kefil olarak adının yazılı olduğu ancak imzasının bulunmadığı, davalının kredi sözleşmesinin imzalandığı 26.04.2010 tarihinde kendisine ait Çiftlik Köyü 6.46 ada 1 parsel sayılı 10 bağımsız bölüm üzerinde 200.000,00 TL tutarında Z. Bankası lehine ipotek tesis ettiği, davalı tarafından bankaya yapılan 205.000,00 TL'lik ödemenin, davacı şirketin ödeme tarihindeki bankaya gerçek borcu olup olmadığı denetlenemediğinden, Mahkemece bilirkişi heyetinden ek rapor alındığı, 02.11.2018 tarihli ek raporlarında, davalı tarafından yapılan 205.000,00 TL ödemenin davacı şirketin bankadan kullandığı kredi borcuna karşılık 200.085,67 TL'sinin mahsup edildiği, kalan kısımdan 3.947,00 TL'nin davacı şirketin Jale P.'ya kefil olduğu kredi nedeniyle mahsup edildiği, kalan 978,68 TL'nin şirketin karşılıksız kalan çeki ve ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin yapılan ekspertiz ücreti için ödendiğinin bildirildiği, davacı şirketi 07.01.2010-08.11.2010 tarihleri arasında İbrahim A.'ün münferiden temsile yetkili olduğu, dava konusu genel kredi sözleşmesinin de 26.04.2010 tarihinde İbrahim A. tarafından imzalandığı, bu tarihte adı geçen kişinin şirketi tek başına temsile yetkisi bulunduğundan davacı tarafın yetkiye ilişkin itirazlarının yerinde olmadığı, davacı tarafın, şirket müdürünün ve diğer ortağın usulsüz işlemleri olduğu, kredinin şirket için kullanılmadığı, müdürün ve diğer ortağın şahsi işleri için kullanıldığı yönündeki iddialarının bu davanın konusu olmadığı, ilgililer hakkında açılabilecek sorumluluk davasının konusu olabileceği, davalının TMK'nın 884. maddesine göre ödediği parayı asıl borçlu olan şirketten talep hakkının bulunduğu, bilirkişilerce düzenlenen 02.11.2018 tarihli ek raporlarından davalı tarafından yapılan 205.000,00 TL'lik ödemenin davacı şirketin kredi borçlarına mahsup edildiği, davalı tarafından bankaya fazladan bir ödeme yapılmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilince yapılan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Bölge adliye mahkemesince davacı vekilinin ileri sürdüğü bir kısım istinaf sebepleri benimsenerek, başka bir deyişle yargılamada eksiklik görülerek duruşma açılıp, tahkikat yapılmış ve bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Yapılan inceleme sonucunda ise istinaf aşamasında alınan bilirkişi raporuyla ilk defa tespit edilen delillere de dayanılarak ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde yürürlükte olan 353/1-b-1 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmadığının ve kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediğinin anlaşılması halinde istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekir. Başka bir anlatımla, yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması halinde ve bu hale münhasır olarak başvurunun esastan reddine karar verilmesi gereklidir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda da açıklandığı üzere yargılamada eksiklik görülerek dava konusu uyuşmazlık üzerinde duruşma açılarak inceleme yapılması durumunda HMK’nın 353/1-b-3. maddesi gereğince esastan yeni bir karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hallerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki oluşacağı açık olup bu gibi bir durum ise kanuna açık aykırılık nedeniyle re’sen bozma nedeni teşkil eder niteliktedir.

Hükümden sonra 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 356. maddesine eklenen ve yayım tarihinde yürürlüğe giren 2. fıkra, yukarda belirtilen hallerde, farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektirir nitelikte değildir. Nitekim, bilindiği ve HMK’nın 354. maddesinde ve özellikle bu maddenin gerekçesinde değinildiği üzere, Bölge Adliye Mahkemelerince yapılacak incelemenin biri denetim açısından, diğeri ise dava konusu uyuşmazlık bakımından olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Ayrıntıya girilmeden ifade edilecek olursa, Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılarak dava konusu uyuşmazlık üzerinde bir inceleme yapılması halinde, 356/2. maddede değinilen ve verilmesi öngörülen gerekli karar, “yeniden esas hakkında bir karar” olmak durumundadır. Tüm bu nedenlerle, HMK m. 353/1-b-1 kapsamında istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın öncelikle bu nedenle ve HMK’nın 369/1. ve 371. maddeleri uyarınca bozulması gerekmiştir.

2-) Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 16/11/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan Vekili             Üye                 Üye                    Üye                    Üye
M. Umur  TARHAN     A. ORHAN      Dr. A. ASLAN     D. İ. TOROS      M. ÖZDEMİR
                                                                                                               (M)

MUHALEFET ŞERHİ

Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup, İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde davalının, davacı şirketin Z. Bankası Mersin Kuruçeşme şubesinden kullandığı krediye kefil olduğu, davalı kefilin asıl borçlunun borcunu ödemiş olmakla ödediği meblağı borçludan talep hakkı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacının istinaf kanun yoluna müracaatı üzerine yeni bilirkişi raporu alan Bölge Adliye Mahkemesi, neticede itirazların yersiz olduğu kanaatine vararak istinaf başvurusunu esastan reddine karar vermiştir.

Sayın çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı, Bölge Adliye Mahkemesinin bir takım ek deliller topladıktan sonra, ilk derece mahkemesiyle aynı sonuca varması halinde yeni hüküm kurmasının zorunlu olup olmadığı, başka bir deyişle esastan ret kararı verip veremeyeceği hususundan kaynaklanmaktadır.

Konuyu değerlendirmeye geçmeden evvel HMK’nun konuya dair hükümlerine ve özellikle 22.07.2020 tarihli değişikliğe göz atmakta fayda bulunmaktadır.

HMK’daki konuya dair düzenleme:

Duruşma yapılması ve karar verilmesi (2)

MADDE 356- (1) 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında inceleme, duruşmalı olarak yapılır. Bu durumda duruşma günü taraflara tebliğ edilir.

Şeklinde iken, 22.07.2020 gün ve 7251 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

(2) (Ek:22/7/2020-7251/36 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir.

7251 sayılı kanunla eklenen fıkra uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi duruşma açıp ilave delil toplamasına rağmen ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf itirazlarını yerinde olmadığı ve dolayısıyla kararın isabetli olduğu kanaatine varırsa esastan ret şeklinde hüküm kurma yetkisine de haiz olacaktır. Zira bu halde Bölge Adliye Mahkemesi ilave tahkikat yapmasına rağmen ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olduğu sonucuna varmış bir başka deyişle istinafa konu kararı ilave gerekçe koymak suretiyle teyit etmekle yetinmiştir.

Değilse, bahsi geçen değişikliğin başka türlü yorumlanması, 2020 yılında yapılan değişikliği işlevsiz bırakacak, fiilen yürürlüğe girmeme gibi bir durumla karşılaşılacaktır. Bu arada, esastan retle sonuçlanan binlerce Bölge Adliye Mahkemesi karanının sair temyiz itirazlarına girilmeksizin usul bozmalarına konu yapılması Anayasanın 141. maddesinde “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” ve buna paralel HMK madde 30 yer alan: “Hakim yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” şeklindeki emredici usul ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle Dairemizce işin esasına girilerek sair temyiz itirazlarının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçeyle usul bozulması yapılması şeklinde tezahür eden çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum.

MİKAİL ÖZDEMİR
ÜYE

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY    
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO            : 2020/7568
KARAR NO         : 2022/819

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ            : ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ
TARİHİ                      : 22/09/2020
NUMARASI              : 2020/882-2020/1055
TEMLİK ALAN
DAVACI                    : D. VARLIK YÖNETİM A.Ş.   
VEKİLİ                     : AV. M.K.
DAVALILAR            : 1- M.F.D.
                                   2- Ş.D.
VEKİLİ                     : AV. Ö.Ü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce bozmaya uyularak davanın reddine dair verilen 22.09.2020 tarih ve 2020/882 E. - 2020/1055 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi temlik alan davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ebru Çelik Tezel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı (temlik alan) vekili, temlik eden İ. Bank A.Ş. ile dava dışı B. Metal Taah. İnş. Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. ile arasında akdedilen genel kredi sözleşmesini davalıların müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, borcun ödenmemesi üzerine başlatılan icra takibine davalılar tarafından itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına ve davalılar aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, davalıların, 26/04/2014 tarihine kadar dava dışı şirketin hissedarı olduğunu, daha sonra hisselerini dava dışı Mehmet Y. isimli kişiye devrettiklerini, bu devir esnasında şirket aleyhine hiçbir icra takibi olmadığı gibi şirketin herhangi bir kuruma veya şahsa borcunun da bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.

 İlk Derece Mahkemesince, takibin hangi krediden kaynaklandığının belirlenemediği, genel kredi sözleşmelerinde kefilin, yalnızca imzaladığı sözleşme nedeniyle, bu sözleşmeye istinaden kullandırılan kredi nedeniyle ödenmeyen borçtan sorumlu tutulacağı, davalıların takip konusu borçtan sorumlu olmadıkları gerekçesiyle davanın reddine dair kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesince, davalıların 26/04/2011 tarihinde şirketteki hisselerini dava dışı Mehmet Y.'a devrettikleri, bu devir tarihinden sonra temlik eden banka ile dava dışı şirket arasında 29/03/2012 tarihli 250.000,00 TL limitli yeni genel kredi sözleşmesi imzalandığı, yeniden yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu tanzim edilen raporla davalıların kefili olduğu 2009 tarihli krediden kaynaklı herhangi bir borç bulunmadığının tespit edildiği, 29/03/2012 tarihli kredi sözleşmesinde imzaları bulunmayan davalılar kredi borcundan sorumlu tutulamayacağından, İlk Derece Mahkemesince davanın reddi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı-temlik alan vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bu kararın davacı-temlik alan vekili tarafından temyizi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince kurulan karar Yargıtay (Kapatılan) 19. H.D.’nin 2018/2457 E. - 2020/234 K. sayılı ve 03/02/2020 tarihli ilamıyla bozulmuştur.

Antalya Bölge Adliye Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, 28/07/2020 tarihinde yayınlanan ve yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanunun 36. maddesi ile değişik HMK'nın 356/2. maddesi uyarınca duruşmalı istinaf incelemesi yapılan dosyalarda duruşma sonunda istinafı reddetmek veya İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurmak dahil gerekli kararların verilebileceğinin düzenlenmiş olması karşısında, davalıların kefalet imzalarının bulunmadığı kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan kredilerden kaynaklanan borçtan sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesince davanın reddine dair verilen karar, usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı, temlik alan davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece yargılamasında eksiklik görülerek duruşma açılarak yapılan inceleme sırasında bilirkişi raporu alınmış, İlk Derece Mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde yürürlükte olan 353/1-b-1 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmadığının ve kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediğinin anlaşılması karşısında istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekir. Başka bir anlatımla, yapılan inceleme sonucunda, İlk Derece Mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması halinde ve bu hale münhasır olarak başvurunun esastan reddine karar verilmesi gereklidir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda da açıklandığı üzere yargılamada eksiklik görülerek dava konusu uyuşmazlık bakımından duruşma açılarak inceleme yapılması durumunda HMK’nın 353/1-b-3. maddesi gereğince esastan yeni bir karar verilmesi gerekmektedir.

Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hallerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki oluşacağı açık olup bu gibi bir durum ise kanuna açık aykırılık nedeniyle re’sen bozma nedeni teşkil eder niteliktedir.

Hükümden sonra 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 356. maddesine eklenen ve yayım tarihinde yürürlüğe giren 2. fıkra, yukarda belirtilen hallerde, farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektirir nitelikte değildir. Nitekim, bilindiği ve HMK’nın 357. maddesinde ve özellikle bu maddenin gerekçesinde değinildiği üzere, Bölge Adliye Mahkemelerince yapılacak incelemenin biri denetim açısından, diğeri ise dava konusu uyuşmazlık bakımından olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Ayrıntıya girilmeden ifade edilecek olursa, Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılarak dava konusu uyuşmazlık üzerinde bir inceleme yapılması halinde, 356/2. maddede değinilen ve verilmesi öngörülen gerekli karar, “yeniden esas hakkında bir karar” olmak durumundadır.

Tüm bu nedenlerle, HMK m. 353/1-b-1 kapsamında istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın öncelikle bu nedenle ve HMK’nın 369/1. ve 371. maddeleri uyarınca bozulması gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden temlik alan davacıya iadesine, 07/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan Vekili      Üye               Üye                Üye                 Üye        
Refik Cemal        A. ORHAN    A. TUNCAY    M. DURGUN   Ş. KAZDAL
HANEDAN                                                                              (M)

KARŞI OY

Usul ve Yasa'ya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Şaban KAZDAL
Üye