İSTİNAF AŞAMASINDA YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULDUKTAN SONRA TEMYİZDE KARAR BOZULURSA İLK DERECE MAHKEMESİ DİRENME KARARI VEREMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


03 Kas
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/11-725
KARAR NO   : 2022/943

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 26/06/2020
NUMARASI                 : 2020/43 - 2020/109
DAVACI                       : V.T. vekili Av. G.G.
DAVALI                       : Y. Holding A.Ş. vekili Av. Z.G.G.

1. Taraflar arasındaki “tenfiz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince verilen davalı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine, maddi hata dikkate alınarak ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne dair karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkili tarafından davalı aleyhine açılan alacak davasında Federal Almanya Cumhuriyeti Almanya Stuttgart Eyalet Mahkemesinin 8 O 30/14 sayılı kararı ile davalının 51.129,19Euro anaparayı 12.06.2014 tarihinden itibaren ve 2.994,04 Euro tutarında ek meblağı 12.06.2014 tarihinden itibaren %5 faizle ödemesine hükmedildiğini, söz konusu kararın davalıya tebliğ edildiğini, yabancı mahkeme kararının temyiz edilmeyerek kesinleştiğini ileri sürerek Federal Almanya Cumhuriyeti Almanya Stuttgart Eyalet Mahkemesinin 8 O 30/14 numaralı dosyasında verilen kararın tenfizine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; dava konusu kararın Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin münhasır yetkisinde olan uyuşmazlığa ilişkin olduğunu, kesin yetki bulunduğundan kamu düzenine aykırı olduğunu, davacının müvekkilinin şirket ortağı olmadığını, ortak olmayan bir kişinin ortaklık payının iadesine karar verilemeyeceğini, hakkın suiistimali niteliğinde olan dava sonucunda verilen kararın tenfizinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, tenfizin şirket sermayesinin azaltılması sonucunu doğuracağını, tenfiz koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.12.2017 tarihli ve 2017/238 E., 2017/246 K. sayılı kararı ile; tenfize konu yabancı mahkeme kararının kamu düzenine aykırı olmadığı, kararın aslının ve tamamının onaylı tercümesinin sunulduğu, kararın mahkeme tarafından verildiği ve mahkeme hükmü niteliği taşıdığı, davalının mahkemeye usulünce çağrıldığı, kararın usulünce tebliğ edildiği, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 54/1-ç bendine aykırılığın bulunmadığı, her ne kadar iki devlet arasında karşılıklı, ikili anlaşma olmamakla beraber Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin kararlarının Almanya'da tenfizi mümkün olduğundan fiili uygulamanın mevcut olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, Federal Almanya Cumhuriyeti Stuttgart 8. Eyalet Hukuk Mahkemesinin 06.01.2014 tarihli ve 8 O 30/14 sayılı kararın tenfizine karar verilmiştir

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 24.01.2019 tarihli ve 2018/2436 E., 2019/89 K. sayılı kararı ile; verilen hükmün MÖHUK'un 54. maddesinde belirtilen tenfiz şartlarını taşıdığından yabancı mahkeme kararının tenfizine yönelik verilen ilk derece mahkemesi kararında herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı, ancak dava Federal Almanya Cumhuriyeti Stuttgart 8. Eyalet Hukuk Mahkemesinin 06.10.2014 tarihli ve 8 O 30/14 numaralı kararının tenfizine yönelik olarak açılmış olup İlk Derece Mahkemesince kurulan hükümde ise tenfizine karar verilen yabancı mahkeme kararının karar tarihinin 06.10.2014 yerine 06.01.2014 olarak yazıldığı, bu durumun mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olup gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturmadığı, anılan kararın bu yönden kaldırılması gerektiği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, maddi hata dikkate alınarak ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın kabulüne, Federal Almanya Cumhuriyeti Stuttgart 8. Eyalet Hukuk Mahkemesinin 06.10.2014 tarihli ve 8 O 30/14 sayılı kararının tenfizine karar verilmiştir

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.12.2019 tarihli ve 2019/1315 E., 2019/7974 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, yabancı mahkeme kararının tenfiz istemine ilişkindir.

Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ''31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun'un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.

Bu durum karşısında, temyiz aşamasında yürürlüğe giren yukarıda açıklanan Yasa hükmü ile 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usül Hukuku Hakkındaki Kanunun 54. maddesinde düzenlenen tenfiz şartlarının birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmek üzere kararın re'sen bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.06.2020 tarihli ve 2020/43 E., 2020/109 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; bozma kararında belirtilen yasa ile MÖHUK arasında bir ilişkinin bulunmadığı, yabancı bir mahkeme kararının kamu düzenine açıkça aykırı sayılabilmesi için kararda yer alan hüküm kısmının Anayasa’nın veya hukuk sisteminin temel ilkelerine, Türk toplumunun genel örf-adet ve ahlak telakkilerine, toplumun ekonomik yapısını temelinden sarsacak olan değerlendirmeye, temel insan haklarına, adalet anlayışına aykırı olması gerektiği, yabancı mahkeme kararına konu teşkil eden hususların, kısmen veya tamamen Türk hukukunda emredici nitelikteki kurallarla düzenlenmiş olmasının kamu düzeni müdahalesi için bir sebep teşkil etmeyeceği, ayrıca kamu düzeni kavramının zaman ve mekâna göre değişen, izafi niteliği düşünüldüğünde geçici nitelikteki bir hükmün genel kamu düzeni kavramıyla ilişkilendirilmesinin söz konusu olmayacağı, yabancı mahkeme kararında yer alan hükmün icra edilmesi ile ortaya çıkacak sonucun hukukun genel prensiplerine, toplumun genel örf adet ve ahlak telakkilerine aykırı düşmedikçe ve Anayasa’nın temel ilkelerine aykırı bulunmadıkça yabancı kararın kamu düzenine aykırılığından söz edilemeyeceği, davaya konu yabancı mahkeme kararının tenfizinin kamu düzenine aykırı olmayıp böyle bir değerlendirme yapmasına da gerek bulunmadığı, tenfiz davasında davaya konu yabancı mahkeme kararı için yeni çıkan kanun değerlendirilerek esas hakkında inceleme yapılamayacağı, yani tenfiz davasındaki davacının yabancı mahkeme kararına göre davalı şirkete ortak olup olmadığı veya davalı şirketin borsada işlem gören şirket olup olmadığı hususunda inceleme yapılamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 07.12.2019 tarihli ve 30971 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'nun 41. maddesi ile 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen “Geçici Madde 4” hükmünün, dava konusu yabancı mahkeme kararının tenfizine dair işbu davada yapılan yargılama sırasında yürürlüğe girmiş olması karşısında yukarıda anılan kanun hükmü ile MÖHUK’un 54. maddesinde düzenlenen tenfiz şartlarının birlikte değerlendirmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiş olması karşısında bozma kararı sonrasında ilk derece mahkemesince direnme adı altında verilen kararın usule hükümlerine uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

IV. GEREKÇE

15. Ön sorunun çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 341. maddesinin 1. fıkrasında ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyatî tedbir, ihtiyatî haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği hükmü mevcut iken 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 34. maddesi ile 341. maddenin 1. fıkrasındaki hüküm; “İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:

a) Nihai kararlar.

b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Maddenin devam eden fıkralarında ise hangi kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurabileceği, hangi hâllerde bu kanun yolunun kapalı olduğu ayrıntıları ile düzenlenmiştir.

17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Ön inceleme” başlıklı 352. maddesinde ise, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması, başvuru şartlarının yerine getirilmemesi, başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye alınacağı belirtilmiştir.

18. Bunların yanı sıra HMK’nın “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353. maddesinde;

“(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…)

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) karar verilmiş olması.

6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında,

duruşma yapılmadan karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesine göre de; istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re’sen gözetir. HMK’nın 356. maddesi ise 353. maddede belirtilen hâller dışında incelemenin, duruşmalı olarak yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği belirtilmiştir.

20. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde genel olarak ilk derece mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Başka bir anlatımla, vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi olacaktırlar (HGK’nın 06.11.2018 tarihli ve 2016/22-388 E., 2018/1607 K. sayılı kararı).

21. İstinaf bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz kanun yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.

22. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise, hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukukî denetim değil, aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımaktadır.

23. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup, geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukukî denetimi yapılmaktadır.

24. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını HMK’nın 355. maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim HMK’nın 357. madde hükmüne göre, bölge adliye mahkemesince re’sen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.

25. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK m. 353/b-1). Duruşma yapılmasına gerek olmayan, HMK’nın 353. maddesinin (a) fıkrasının 1 ila 6. bentleri arasında düzenlenen usulî hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.

26. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurar. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.

27. İstinaf incelemesi sonunda kararın nasıl verileceği Kanun’da ayrıntılı bir şekilde belirtilmemiş, sadece 359. maddede kararın neleri içereceği düzenlenmiştir. Bu durumda 360. maddenin atfı sebebiyle ilk derece mahkemesindeki karar aşaması istinafta da geçerli olacaktır. Buna göre 294. madde çerçevesinde, bölge adliye mahkemesi iddia ve savunmaları dinledikten sonra yargılamanın bittiğini bildirerek kararını tefhim eder ve karar tefhimi, en az hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur. Sadece hüküm sonucunun tefhimi hâlinde gerekçeli karar bir ay içinde yazılmalıdır (HMK m. 294/4) (Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz, Hülya Taş: Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku Cilt III, 15. Bası, İstanbul 2017, s. 2264).

28. Bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları içermesi gerektiği ise HMK’nın 359. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin devam eden fıkralarında ise; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HMK m.360).

29. Gelinen bu aşamada temyiz kanun yolu üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.

30. Temyiz kanun yolu HMK’nın 361 ve devam eden maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nın 361. maddesine göre, "Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir." Görüldüğü üzere temyiz kural olarak bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yoludur. HMK’nın 362. maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar hakkında düzenleme yapılmıştır.

31. Temyiz sebepleri HMK’nın 371. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanunî bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte aynı Kanun’un 369. maddenin 1. fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.

32. Yargıtay, taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK m. 373/2).

33. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise, bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK m. 373/1).

34. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (m. 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (m. 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da, özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiştir. İstinafın kararı bozulmakla, aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Pekcanıtez Usûl, s. 2302). Dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ise, bozmaya uyularak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.

35. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK’nın 360. maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Gerek ilk derece mahkemesi, gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına direnirse bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır ve daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.

36. Bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak düzelterek veya yeniden esas hakkında hüküm vermesi ve bu hükmün de Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Bu durumda hüküm mahkemesi sıfatıyla ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesi, vermiş olduğu bu kararın temyizen incelenerek bozulması sonrasında HMK’nın 373/2 maddesi gereğince bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yükümlülüğü altındadır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesinin bozulan kararı sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi mümkün olmadığı gibi dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesince, bozma kararına ilişkin olarak uyma yahut direnme kararı verilemez. Zira böyle bir durumda bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yetki ve yükümlülüğü bölge adliye mahkemesine aittir. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilamına uyan yahut direnen bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli bir karar vermesi gerekir.

37. Yapılan açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince verilen 07.12.2017 tarihli karara karşı davalı tarafça yapılan istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, maddi hata kapsamında ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verildiği, bu kararın davalı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle kararın bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesini müteakip ilk derece mahkemesince direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

38. Her ne kadar Özel Dairece, bölge adliye mahkemesince esastan verilen hükme ilişkin olarak verilen bozma kararıyla dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de; HMK’nın 373/2. maddesi gereğince bölge adliye mahkemesinin maddi hata kapsamında düzelterek yeninden esas hakkında verdiği kararın Yargıtay tarafından bozulması hâlinde dosyanın, kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi zorunludur. Öte yandan bölge adliye mahkemesinin bu kararının Özel Daire tarafından bozulması sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmiş olması, bölge adliye mahkemesinin HMK’nın 373/3. maddesi kapsamında bozma kararına karşı direnme kararı verme yetkisini ortadan kaldırmayacağı gibi bu yetkinin ilk derece mahkemesine verilmesi sonucunu da doğurmaz.

39. Bu itibarla ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak maddi hata kapsamında bölge adliye mahkemesince yeniden tesis edilen hükmün bozulması sonrasında bozma kararına karşı ancak bölge adliye mahkemesince direnme kararı verilebileceğinden eldeki uyuşmazlık kapsamında ilk derece mahkemesince, direnme adı altında verilen kararın usul hükümlerine uygun bir direnme kararı olduğu söylenemez.

40. Neticeten bozma kararı sonrasında dosyanın HMK’nın 373/2. maddesine aykırı olarak ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine ilk derece mahkemesince, bozma kararı hakkında HMK’nın 373/3. maddesi çerçevesinde bir karar vermek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerekirken, anılan kanun hükmüne aykırı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

41. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 15.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : “İstinaf aşamasında yeniden esas hakkında hüküm kurulduktan sonra temyizde karar bozulursa ilk derece mahkemesi kararı tartışılamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18 Kasım 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/istinaf-asamasinda-yeniden-esas-hakkinda-hukum-kurulduktan-sonra-temyizde-karar-bozulursa-ilk-derece-mahkemesi-karari-tartisilamaz