İSTİNAF DENETİMİNDE ESAS HAKKINDA İNCELEME YAPILARAK KALDIRMA VEYA YENİDEN KARAR İÇİN GÖNDERME KARARI VERİLİRSE BU KARAR KESİN OLAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


01 Tem
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2022/1162
KARAR NO    : 2022/4361

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ

TARİHİ                        : 03/11/2021 (EK KARAR:14/12/2021)
NUMARASI                : 2020/968 - 2021/2254
DAVACI                      : F.B. VEK. AV. M.M.B.
DAVALI                      : SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI VEK. AV. L.A.
İLK DERECE
MAHKEMESİ             : ANKARA 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ                       : 13/02/2020
NUMARASI               : 2018/630 - 2020/66

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen kurum işleminin iptali, alacak, maddi ve manevi tazminat davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulüne yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı, davalı ile arasında davalı kurum sigortalılarına ilaç teminine ilişkin sözleşme imzalandığını, davalının sözleşme ve mevzuata aykırı olarak 28/12/2017 tarihinde medula ekranını kapattığını ve 02/01/2018 tarihinde ise sözleşmenin bir ay içinde feshedileceğinin bildirildiğini, bu nedenle zarara uğradığını, fesih işleminin mevzuat ve sözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürerek, feshin haksız olduğunun tespiti ile medula sisteminin açılmasına, tarafından düzenlenip davalı kuruma teslim edilen fatura bedellerinin ödenmesine, medula sisteminin kapatıldığı tarihten itibaren uğradığı zarara karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00-TL maddi tazminat ile 100.000,00-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, medula ekranının 28/12/2017 tarihinde kapatıldığını ve sözleşmenin feshedileceğinin 02/01/2018 tarihli yazı ile davacıya bildirildiğini, protokolün 5.1. maddesi gereğince bir aylık süre içinde sözleşmenin feshedildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

İlk derece mahkemesince; davacının ceza yargılaması neticesinde beraat ettiği, sözleşmenin feshi şartlarının ortadan kalktığı, fesih işleminin yerinde olmadığı, KHK gereği işlem tesis eden davalının kusurlu olmadığı ve tazminat taleplerinin yerinde olmadığı gerekçesi ile davanın kısmen kabul kısmen reddine, dava konusu sözleşmenin fesih işleminin iptaline, davacının maddi ve manevi tazminat istemleri ile diğer istemlerinin reddine karar verilmiş, karar taraflarca istinaf edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasındaki sözleşmenin, protokolün 5.1. maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak feshedilmesi nedeni ile davacının fesih işleminin haksız olduğu iddiası ile maddi ve manevi tazminat talep edemeyeceğinin kabulü gerektiği, ancak davacının fesih işleminin iptali ile maddi ve manevi tazminat talebinin yanında, davalı kurum sigortalılarının reçetelerine ilişkin olarak düzenlenen fatura bedellerinin de tahsili talebinde bulunduğu, bu talebe yönelik tarafların iddia ve savunmalarının esaslı unsurlarını oluşturan ve davanın niteliği itibariyle mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak tüm esaslı deliller toplanıp değerlendirilmediğinden HMK'nın 353/1-a-6 maddesinde öngörülen şartların gerçekleştiği gerekçesiyle, tarafların istinaf taleplerinin kabulüne, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/02/2020 tarih ve 2018/630 esas, 2020/66 karar sayılı ilamının kaldırılmasına, dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine iadesine karar verilmiştir.

Bölge adliye mahkemesi kararı, davacı tarafından temyiz edilmiş; bölge adliye mahkemesince verilen 14/12/2021 tarihli ek karar ile Dairece verilen 03/11/2021 tarih ve 2020/968 esas, 2021/2254 karar sayılı kararının kesin olduğu anlaşılmakla, davacının temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş; bölge adliye mahkemesince verilen asıl karar ile ek karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Davacının ek karara yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;

İstinaf, bir işe yeniden başlamak, yeniden ele almak anlamına gelir.

İstinaf ile ilgili monografilerin karşılaştırmalı hukuka ilişkin bölümlerinde “geniş (tam) istinaf sistemi” “dar istinaf sistemi” ayrımına yer verilmektedir. Geniş istinaf sistemi davanın istinaf merciinde adeta yeniden görülmesi ve yeniden hükme bağlanması esasına dayanmaktadır. Dar istinaf sistemi ise ilk derece mahkemesinde hükme bağlanmış olan davanın yeniden görülmesinden ziyade o davada verilen hükmün denetlenmesi esasını benimsemektedir. Buna göre geniş istinafta ikinci derece mahkemesi önüne yeni vakıa ve deliller getirtilmesi konusunda bir sınırlama bulunmamakta, istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hususlarla sınırlanmamakta, istinaf yoluna başvurmanın hükmün icrasını erteleyici etkisine getirtilen istisnalar sınırlı tutulmaktadır. Buna karşılık dar istinafta kanun yolu incelemesinin kural olarak istinaf dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı tutulduğu görülmekte, ikinci derece mahkemesinde yapılabilecek taraf işlemleri sınırlamalara tabi kılınmakta, yeni vakıa ve deliller ileri sürülmesi istisnai hallerle sınırlı tutulmakta, istinaf incelemesi sırasında hükmün teminat karşılığında icrasına imkan veren hükümler bulunmaktadır. Böylece geniş istinaf sistemi doğru karar verilmesi amacına öncelik verirken, dar istinafın usul ekonomisini daha fazla gözettiğini söylemek mümkündür. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz dar istinaf sistemini benimsemiştir. Gerçekten istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak resen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi ve yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (Budak, A.C; İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Ekim 2020, s. 25-26).

İstinaf, aslında dar da olsa ikinci derecede yapılan bir yargılamadır. İstinaf yargılamasında duruşma yapılmadan karar verilebilen haller sınırlıdır. Diğer bir ifadeyle duruşmasız inceleme yapılabilecek haller dışında kural, istinaf incelemesinin duruşmalı yapılmasıdır.

İstinaf sistemi kavram olarak açıklandıktan sonra istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 353 üncü maddesi “…(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması.

6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” şeklinde düzenlenmiştir.

HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent halinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise; aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi bu maddede belirtilen haller dışında, aynı Kanun’un 356 ncı maddesi uyarınca, incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle, istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dahil gerekli kararları verebilir.

"...İstinaf mahkemesince, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen durumlarda, usule ilişkin hukuka aykırılık tespit edildikten sonra, sadece ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahalline (ya da uygun görülen ilk derece mahkemesine) geri gönderilmesine karar verilmekle yetinilir. Bunun dışında bir müdahale söz konusu değildir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda kararı esas yönünden inceleyemez. Bu kararlara neden olan usule ilişkin hukuka aykırılıkların, istinaf aşamasında telafi edilemeyeceği düşünülmüş olduğundan, ilk derece mahkemesine ait kararın tümüyle kaldırılması ve (dosyanın gönderileceği ilk derecede) yeniden bir yargılama yapılması öngörülmüştür...” (Kurtoğlu, T; Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s. 188).

“...İstinafta da ilk derecedeki gibi kural, duruşma yapmak olmakla birlikte, istinafın özelliği ve işin niteliği gereği duruşmasız inceleme yapılacak haller ilk dereceden daha geniş tutulmuştur. Ancak, duruşmasız inceleme yapılacak hallere bakıldığında, çoğunluğu şekli şeyler olup ya dosya üzerinden hemen karar verilebilecek usuli hususlar (m. 353/1-a) veya dosya üzerinden değerlendirme yapılabilecek ya da dosya üzerinden eksiklik giderilerek karar verilebilecek esasa ilişkin hususlardır (m. 353/1-b). (...) İstinaf, yeniden ele almak, hukuka aykırı bulunan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak ve yeniden yargılama yapılarak bir karar verilmesini gerektirmektedir. İstinaf mahkemelerinin asıl görevi bu olmakla birlikte, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnai olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiştir. (...) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin birinci fıkrasına göre, kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi, istinaf mahkemelerinin dar anlamda mahkemeler olmasıyla ilgilendirilemez. Dar istinaf ya da sınırlı istinaf, istinaf mahkemesini ilk derece mahkemesinin tespitleri ile bağlı tutulmakta ve kararını ilk derece mahkemesince toplanan dava malzemesine dayandırmaktadır. Başka bir ifade ile istinaf yargılamasında yeni vakıalara dayanmak mümkün değildir. (...) İstinaf mahkemesinin verilen kararı sadece kaldırıp yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine göndermesi biçiminde bir istinaf modeli kabul edilmemiştir...” (Pekcanıtez/Atalay/Özekes; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 7251 Sayılı Kanun Hakkında Değerlendirme, TBB Dergisi, S.150, 2020, s. 285-288).

Bu nedenle, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent halinde sayılan hallerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.

Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek, 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemesinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve /veya “kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi” gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.

Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira, davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent halinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık halleri ile bir ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi halinde de kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnai olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır. Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bölge adliye mahkemesince fesih işleminin protokole uygun olduğu ve davacının maddi ve manevi tazminat talep edemeyeceği belirtilerek, davalı kurum sigortalılarının reçetelerine ilişkin olarak düzenlenen fatura bedellerinin tahsili talebine ilişkin esaslı delillerin toplanması ve değerlendirilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Diğer bir anlatımla; davaya konu sözleşmenin feshi ile maddi ve manevi tazminat istemleri yönünden toplanan delilleri maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak suretiyle değerlendiren bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı yönünde belirleme yapılmış olmasına rağmen, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) numaralı alt bendi gereğince, usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Bu halde söz konusu kararın, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ve aynı Kanun’un 362 nci maddesine eklenen (g) bendindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesinin davacının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 14/12/2021 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiştir.

2-) Davacının esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklandığı üzere bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada sözleşmenin feshi talebine ilişkin hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı düşünülerek işin esasına girilmesine rağmen, ayrıca usul yönünden de değerlendirme yapılıp davacının fatura bedellerinin ödenmesine ilişkin talebi yönünden tüm esaslı delillerin toplanmadığı ve değerlendirilmediği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-) Bozma nedenine göre, davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle bölge adliye mahkemesinin davacının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 10/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan V.           Üye                 Üye                       Üye                Üye
F. PINARCI         Ş. BOZER       M. GÜRKANLI      F. TEMEL       İ. ULUKUL

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2022/3856 
KARAR NO    : 2022/5492

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

TARİHİ                        : 02/02/2022 (EK KARAR: 06/04/2022)
NUMARASI                : 2021/1147 - 2022/180
DAVACILAR              : 1- S.E., 2-Ş.O. VEK. AV. G.A.
DAVALI                      : T.Y. VEK. AV. P.Y.S.
İLK DERECE
MAHKEMESİ             : GÖNEN (BALIKESİR) SULH HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ                       : 14/10/2020
NUMARASI               : 2019/1050 - 2020/831

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile karar kaldırılarak dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, kararı temyiz eden davalı vekilinin bu isteminin reddine dair verilen ek kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacılar; maliki oldukları taşınmazı, 01/04/2010 tarihli kira sözleşmesi ile davalıya kiraladıklarını, davalının kiralananı, yan parselde yer alan diğer taşınmazla birleştirerek kullandığını, elektrik projelerine aykırı olarak taşınmaza ait elektrik aksamında bir takım değişiklikler yaptığını, yan parseldeki taşınmaza elektrik panosu eklediğini, 26/07/2015 tarihinde bu ek elektrik aksamından kaynaklanan yangın sonucu kiralananın kullanılmayacak derecede yandığını ileri sürerek; şimdilik 100.000 TL maddi tazminatın tahsilini talep etmiş; ıslah dilekçesi ile taleplerini 361.000 TL'ye yükseltmişlerdir.

Davalı, davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesince; davalı kiracının sorumluluğunun kusura dayalı sorumluluk olup davalıya atfedilecek bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesinin kararına karşı, taraflarca istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge adliye mahkemesince; yangının mal sahibinin kusurundan, binanın ayıplı olmasından veya üçüncü kişinin fiilinden çıktığı ispat edilmediği sürece yangın nedeniyle meydana gelen zarardan kiracı sorumlu olduğu, bu durumda kiracıdan onarım bedeli istenebileceği, 25/06/2018 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu, bu raporda belirlenen tadilat bedeli 107.100 TL yönünden davanın kabulünün gerektiği, davacıların tadilat bedeli dışında onarım süresi kadar kira bedeli talep edebilecekleri, bu durumda mahkemece, bilirkişiden ek rapor alınarak veya bu konuda yeni bir bilirkişiden rapor alınarak onarım için gerekli süre belirlenmesi, yine yangının çıktığı tarihte taraflar arasında uygulanan kira miktarının taraflardan sorularak tespit edilmesi, onarım süresi kadar kira mahrumiyeti yönünden davanın kabul edilmesi gerektiği, kabule göre de davalı vekili lehine hükmedilen vekalet ücretinin hatalı hesaplandığı, bu nedenle davacılar vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı yerinde olduğu, yargılamadaki hukuka aykırılıkların niteliğine göre eksikliklerin duruşma açılarak veya dosya üzerinden tamamlanmasının mümkün bulunmadığı, davada yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle istinaf başvurularının kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemesine gönderilmesine, HMK'nın 353/1-a-4 maddesi uyarınca kesin olarak karar verilmiştir.

Bölge adliye mahkemesi kararı, davalı tarafından temyiz edilmiş, bölge adliye mahkemesince 06/04/2022 tarihli ek karar ile kesin olan karara ilişkin temyiz başvurusunun usulden reddine karar verilmiş; ek karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Davalı vekilinin ek karara yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353. maddesi, “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.

 4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması.             

6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” şeklinde düzenlenmiştir.

HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise; aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi bu maddede belirtilen haller dışında, aynı Kanun’un 356 ncı maddesi uyarınca, incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle, istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verebilir.

HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılan hâllerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.

 Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek, 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemesinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve /veya “kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi” gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.

Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira, davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık halleri ile bir ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi halinde de, kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır. Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtaya tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.

Doktrinde de HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan hükmün lafzına bağlı kalınarak yorumlanması halinde, bu kararların Yargıtayın temyiz denetimi kapsamında incelenmesinin mümkün olmayacağı ve bu durumun da yargılamanın amacına ve yargılamaya hakim ilkelere aykırılık oluşturacağı görüşüne yer verilmiştir (Boztaş, N; İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle İstinaf Mahkemesince Kaldırılması Meselesi, MİHDER, C. 13, S. 37, 2017/2, s. 442 vd.; Akil, C; Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m.353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme, TAAD, Yıl:11, S. 38, 2019, s.13-14).

Doktrinde ayrıca; Yargıtayın böyle bir denetim yapmasının mümkün olmadığının kabulünün, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile ilgisi olmayan bir karar vermesi durumunda bu kararın denetlenmesinin mümkün olmamasına yol açacağı belirtilmiştir (Karaaslan, V; Kanun Yolları Sistemine Eleştirel Bir Bakış, MİHDER, C. 15, S. 43, s. 454).

Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince; tarafların istinaf başvurularının yerinde olduğu belirtilerek yargılamanın belirtilen eksiklikler tamamlanarak yeniden yapılması için kararın HMK 353/1-a-4 maddesi uyarınca kaldırılması ile dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. HMK 353/1-a-4 maddesinde "Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması" düzenlenmesi yer almakta olup Mahkemece, hangi dava şartlarına aykırılık bulunduğuna ilişkin hiç bir açıklamaya yer verilmemiştir. Toplanan delilleri maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak suretiyle değerlendiren bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı yönünde belirleme yapılmış olmasına rağmen, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt bendi gereğince, usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Bu halde söz konusu kararın, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ve aynı Kanun’un 362 nci maddesine eklenen (g) bendindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesinin davalının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 06/04/2022 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davalının esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiştir.

2) Davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklandığı üzere bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı düşünülmesine rağmen, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle bölge adliye mahkemesinin davalının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 07/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan           Üye                  Üye               Üye                 Üye
M. DUMAN      F. PINARCI      H. KANIK     Ö. KERKEZ    M. GÜRKANLI

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2022/47
KARAR NO    : 2022/7269

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

TARİHİ                        : 30/09/2021 -EK KARAR TARİHİ : 29/11/2021
NUMARASI                : 2019/1083 - 2021/2251
DAVACI                      : İ.Ö. VEK. AV. M.A.Ö.
DAVALI                      : A.T.V. 1. 2. 3. 4. 5. BÖLGE VE 2 ETAP TOKİ KONUTLARI SİTE YÖNETİMİ
                                     VEK. AV. İ.G.
İLK DERECE
MAHKEMESİ             : ANKARA 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ                       : 10/10/2018
NUMARASI               : 2014/589 - 2018/465

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne yönelik olarak verilen karar, davalı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiş olup, bölge adliye mahkemesince davalı vekilinin temyiz talebinin reddine dair verilen ek karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 04/10/2022 tarihinde davacı vekili Av. Z.K. ile davalı vekili Av. İ.G. geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

 

Davacı, avukat olduğunu, davalı ile imzaladıkları avukatlık ve hukuki danışmanlık sözleşmesi gereğince davalı yönetimin alacaklı ve borçlu olduğu aidat ve yakıt gideri başta olmak üzere her türlü işlemin hukuki ve cezai takibini yaptığını, mal veya hizmet karşılığı düzenlenen ve karşılığı tahsil edilmeyen fatura bedellerinin tahsili gibi hususlarla ilgili olmak üzere hizmet verdiğini, davalıya hukuki konularda danışmanlık yaptığını, sözleşme süresinin 2 yıl olarak belirlendiğini, süre bitiminden bir ay önce fesih ihbarı yapılmadığı sürece sözleşmenin aynı şartlarla yenilenmiş sayılacağının düzenlendiğini, böyle bir ihbar söz konusu olmadığından sözleşmenin halen devam ettiğini, davalıyı temsilen ödenmeyen site aidat ve yakıt bedellerinin tahsili için borçlular aleyhine icra takibi yaptığını, yapılan tahsilat bilgilerinin davalıya bildirilerek paraların site hesabına yatırdığını, sözleşmenin ücret başlıklı V. maddesinin 3. bendi gereğince ödenmesi gereken akdi vekalet ücretinin ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı, davacının icra dosyalarında tahsil ettiği tüm parayı hesabına gönderdiğini, alacağının bulunması halinde kesinti yapması gerektiğini, yöneticinin davacıya aidat sistemine giriş yetkisi vermesi nedeniyle 3 ay içinde 800-900 takip başlattığını, davacının yetkisini kötüye kullandığını, yapılan icra takiplerinden yönetimin haberinin olmadığını, yönetimin değişmesi ile Ankara 6. Noterliğinin 15/12/2011 tarihli ihtarı ile davacıdan icra takipleri ile ilgili rapor istendiğini, ancak bu talebin yerine getirilmediğini, davacı avukatın uzun süredir icra dosyalarında işlem yapmadığını, görevini yerine getirmediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

İlk derece mahkemesince, taraflar arasında yapılan avukatlık hizmet sözleşmesi gereğince davacı avukatın dava ve icra takipleri sonucu tahsil edilen asıl alacak ve faizden herhangi bir kesinti yapmayacağı, yani taraflarca davacı avukatın ayrı bir akdi vekalet ücreti talep etmeyeceği hususunda anlaşıldığı, sözleşmenin V. maddesinin 1. bendinde de açıkça yazıldığı üzere dava ve icra takipleri sonucu hükmedilen asıl alacak ve faizin site yönetimine ait olup, avukatın bunlardan cezaevi harcı hariç herhangi bir kesinti yapamayacağı, davacı avukat, tahsil ettiği ve icra dairesince resen hükmedilen karşı taraf vekalet ücreti dışında ayrıca bir akdi vekalet ücreti talep etmekte ise de yapılan sözleşmede ayrı bir akdi vekalet ücreti talep edemeyeceğinin açıkça belirtildiği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasında avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmet sözleşmesi düzenlendiği, sözleşmede akdi vekalet ücretinin talep edilemeyeceğine dair açık bir hükme yer verilmediği, bu suretle sözleşme hükümleri, taraflar arasındaki ihtar ve ihtara cevap içerikleri nazara alındığında, sözleşmenin V. maddesinin 3. bendindeki düzenlemenin akdi vekalet ücretine yönelik bulunduğu, davacı avukatın davalı müvekkilinden Avukat Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince belirlenecek akdi vekalet ücretini isteyebileceği, taraflar arasındaki avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmet sözleşmesi geçerli olduğuna ve devam ettiğine göre mahkemece, muaccel olup sonuçlanan işler yönünden Avukat Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince belirlenecek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi yerinde olmadığından, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK'nın 353/1/a/6. maddesi uyarınca Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 10/10/2018 tarihli, 2014/589 esas ve 2018/465 karar sayılı kararının kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verilmiştir.

Bölge adliye mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiş; bölge adliye mahkemesince verilen ek karar ile temyiz edilen kararın HMK’nın 353/1.a-6 maddesi gereğince kesin olarak verildiği gerekçe gösterilerek, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş; bölge adliye mahkemesince verilen ek karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Davalının ek karara yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;

İstinaf, bir işe yeniden başlamak, yeniden ele almak anlamına gelir.

İstinaf ile ilgili monografilerin karşılaştırmalı hukuka ilişkin bölümlerinde “geniş (tam) istinaf sistemi” ve “dar istinaf sistemi” ayrımına yer verilmektedir. Geniş istinaf sistemi davanın istinaf merciinde adeta yeniden görülmesi ve yeniden hükme bağlanması esasına dayanmaktadır. Dar istinaf sistemi ise ilk derece mahkemesinde hükme bağlanmış olan davanın yeniden görülmesinden ziyade o davada verilen hükmün denetlenmesi esasını benimsemektedir. Buna göre geniş istinafta ikinci derece mahkemesi önüne yeni vakıa ve deliller getirtilmesi konusunda bir sınırlama bulunmamakta, istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hususlarla sınırlanmamakta, istinaf yoluna başvurmanın hükmün icrasını erteleyici etkisine getirtilen istisnalar sınırlı tutulmaktadır. Buna karşılık dar istinafta kanun yolu incelemesinin kural olarak istinaf dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı tutulduğu görülmekte, ikinci derece mahkemesinde yapılabilecek taraf işlemleri sınırlamalara tabi kılınmakta, yeni vakıa ve deliller ileri sürülmesi istisnai hâllerle sınırlı tutulmakta, istinaf incelemesi sırasında hükmün teminat karşılığında icrasına imkan veren hükümler bulunmaktadır. Böylece geniş istinaf sistemi doğru karar verilmesi amacına öncelik verirken dar istinafın usul ekonomisini daha fazla gözettiğini söylemek mümkündür. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz dar istinaf sistemini benimsemiştir. Gerçekten istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak re’sen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi ve yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (Budak, A.C.; İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Ekim 2020, s. 25-26).

İstinaf sistemi kavram olarak açıklandıktan sonra istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesinin ilk hâlinde; “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması.

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, merci tayinine karar verilmiş olması.

6) Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” hükmü yer almakta iken;

7035 ve 7251 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikler sonucu 353 üncü madde; “…(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; a)Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması.

6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” şeklinde düzenlenmiştir.

HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi, esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise, aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verebilir.

"İstinaf mahkemesince, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen durumlarda, usule ilişkin hukuka aykırılık tespit edildikten sonra, sadece ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahalline (ya da uygun görülen ilk derece mahkemesine) geri gönderilmesine karar verilmekle yetinilir. Bunun dışında bir müdahale söz konusu değildir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda kararı esas yönünden inceleyemez. Bu kararlara neden olan usule ilişkin hukuka aykırılıkların, istinaf aşamasında telafi edilemeyeceği düşünülmüş olduğundan, ilk derece mahkemesine ait kararın tümüyle kaldırılması ve (dosyanın gönderileceği ilk derecede) yeniden bir yargılama yapılması öngörülmüştür (Kurtoğlu, T; Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s. 188)."

Bu nedenle madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılan hâllerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.

Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemelerinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve/veya "kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi" gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.

Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira, davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarından birisi ile ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi halinde de, kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır. Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.

Doktrinde de HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan hükmün lafzına bağlı kalınarak yorumlanması halinde, bu kararların Yargıtay'ın temyiz denetimi kapsamında incelenmesinin mümkün olmayacağı ve bu durumun da yargılamanın amacına ve yargılamaya hakim ilkelere aykırılık oluşturacağı görüşüne yer verilmiştir (Boztaş, N; İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle İstinaf Mahkemesince Kaldırılması Meselesi, MİHDER, C. 13, S. 37, 2017/2, s. 442 vd.; Akil, C; Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m.353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme, TAAD, Yıl:11, S. 38, 2019, s.13-14).

Doktrinde ayrıca; Yargıtay'ın böyle bir denetim yapmasının mümkün olmadığının kabulünün, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile ilgisi olmayan bir karar vermesi durumunda bu kararın denetlenmesinin mümkün olmamasına yol açacağı belirtilmiştir (Karaaslan, V; Kanun Yolları Sistemine Eleştirel Bir Bakış, MİHDER, C. 15, S. 43, s. 454).

Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; vekalet akdinden kaynaklanan alacak istemiyle açılan davanın görüldüğü ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin tamamının toplanarak değerlendirildiği ve taraflar arasında düzenlenen sözleşmede ayrı bir akdi vekalet ücreti talep edemeyeceğinin açıkça belirtildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince; sözleşme hükümleri, taraflar arasındaki ihtar ve ihtara cevap içerikleri nazara alındığında, sözleşmenin V. maddesinin 3. bendindeki düzenlemenin akdi vekalet ücretine yönelik bulunduğu, davacı avukatın davalı müvekkilinden Avukat Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince belirlenecek akdi vekalet ücretini isteyebileceği, taraflar arasındaki avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmet sözleşmesi geçerli olduğuna ve devam ettiğine göre mahkemece, muaccel olup sonuçlanan işler yönünden Avukat Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince belirlenecek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin yerinde olmadığından bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Diğer bir anlatımla; davada toplanan delilleri maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak suretiyle değerlendiren bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı yönünde belirleme yapılmış olmasına rağmen, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) numaralı alt bendi gereğince, usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Bu halde söz konusu kararın, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ve (bu hüküm ile uyum sağlanması ve kanunun bütünlüğünün korunması amacıyla) aynı Kanun’un 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesinin davalının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 29/11/2021 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiştir.

2-) Davalının esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklandığı üzere bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı düşünülmesine rağmen, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-) Bozma nedenine göre, davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle bölge adliye mahkemesinin davalının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, 8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın 6100 sayılı HMK'nın 373/2 maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 04/10/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

Başkan           Üye                 Üye                    Üye              Üye
M. DUMAN      A. ÇOLAK      H. ÖZDEMİR      E. ATEŞ      F. TEMEL
                                                (Muhalif)

K A R Ş I O Y

İlk derece mahkemesi tarafından verilen hükmün istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi Tarafından dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 353/1-a.6 maddesi uyarınca yargılamanın eksiklikler tamamlanarak kaldığı yerden devamı için dosyanın mahkemesine iadesine kesin olarak karar verilmiştir.

Daire çoğunluğu ile aramızdaki ihtilaf, Bölge Adliye Mahkemelerince HMK 353/1-a.6 maddesi kapsamında eksikliklerin tamamlanması yönünde verilen kararların temyizi kabil nitelikte olup olmadığı yönündedir.

1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, kanun yollarından İstinafı düzenleyen sekizinci kısım birinci bölümde yer alan, duruşma yapılmadan verilecek kararları öngören 353. maddesi:

“(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda Bölge Adliye Mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

(…)

6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” (…)

7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesine eklenen (g) bendine göre “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353. madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek 353. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.

HMK 353/1-a maddesi kapsamında Bölge Adliye Mahkemelerinin verdikleri gönderme kararları usuli nitelikte olup madde 361 kapsamında temyizi kabil nihai kararlardan değildir. 353/1-a maddesinde, verilen kararın kesin olduğu belirtilmiş, ayrıca 362/1-g maddesinde de temyiz edilemeyeceği açıkça vurgulanmıştır. Yasal düzenlemeler açık ve yoruma imkân vermeyecek şekildedir.

BAM’ın verdiği eksiklik nedeniyle gönderme kararları HMK 353/1-a maddesi kapsamında kararlardır. Gönderme kararlarının uygulanabileceği kanunda başka usul hükmü bulunmamaktadır.

Kanunda kesin olduğu belirtilen kararlar aleyhine kanun yoluna başvurularak denetim yapılamaz. Mahkeme kararının hukuka uygun olmaması sonuca etkili değildir. Kanun koyucu, “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” denetimini BAM’a vermiştir. BAM denetimini yaparken hata da yapabilir. Verilen kararın kesin olması, kararda hata yapılması halini de kapsamaktadır. Aksi halde BAM takdiri yerinde ise karar kesin, yerinde değilse temyizi kabil hale gelir.

Ayrıca BAM kararı yerinde değilse Yargıtayca bozma kararı verilmesi, yerinde ise kesinlik nedeniyle dilekçenin reddi kararı da çelişki oluşturacaktır. Çünkü karar yanlış ise bozma kararı veriliyorsa, doğru olduğunda da onama kararı verilmesi gerekmektedir.

HMK 353/1-a maddesi kapsamında Bölge Adliye Mahkemelerinin verdikleri gönderme kararlarının kesin olduğu, temyizi kabil nitelikte olmadığı Hukuk Genel Kurulunun da kabulündedir. (HGK 27.5.2021 t. E. 2020/(20)5-451, K. 2021/636 )

İlk derece yargılaması Bölge Adliye Mahkemesindeki yargılamayı da kapsamaktadır. BAM, ilk derece mahkeme kararını kaldırdığı zaman kendisi ilk derece mahkemesi yerine geçerek yeniden esastan hüküm kurmaktadır. Bu kararlar temyizi kabildir. Eğer BAM tarafından HMK madde 353/1-a kapsamında verdiği kararlara temyiz yolu açılacak olursa bir ara temyiz yolu olacak ve yargılamanın çok uzamasına yol açacaktır.

Sonuç olarak Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından HMK 353/1-a maddesi kapsamında verdikleri, “eksiklikler tamamlanarak yargılamanın kaldığı yerden devamı için dosyanın mahkemesine iadesi kararları”, yasanın lafzı ile kesin nitelikte kararlar olup 362/1-g maddesinde de temyiz edilemeyeceği açıkça belirtildiğinden temyiz incelemesinin mümkün olmadığı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Üye
Halil ÖZDEMİR