İTİRAZIN İPTALİ DAVASINI GÖREN MAHKEME İCRA DAİRESİNİN YETKİSİNE YÖNELİK İTİRAZI İNCELEMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


24 Eki
2019

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/15-261
KARAR NO   : 2019/854

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                     : 11/06/2014
NUMARASI              : 2014/158 - 2014/172
DAVACI                    : S. Makine İnş. San. ve Ticaret A.Ş. vekili Av. A.B.
DAVALI                     : D. Danışmanlık Org. Taah. Mümessillik San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. M.D.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.05.2012 tarih ve 2006/229 E., 2012/268 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 19.09.2013 tarih ve 2012/7007 E., 2013/5027 K. sayılı kararı ile; 

“… Dava, eser sözleşmesinden kaynaklandığı iddia edilen alacak ile ilgili yapılan icra takibine itirazın iptâli talebine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı davasında davalı ile aralarında düzenlenen sözleşmeye göre üstlendiği edimleri yerine getirdiğini, ancak alacağının ödenmediğini, yapılan icra takibine de itiraz edildiğini belirterek itirazın iptâline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı savunmasında ve icra takibindeki itirazında, davacının dayandığı sözleşmedeki imzanın geçerli olmadığını bu nedenle ifa yeri olarak açıklanan Konya mahkeme ve icra dairelerinin yetkili olmadığını, ikametgahlarının Ankara olduğunu belirterek icra dairesi ve mahkemenin yetkisine itiraz etmiştir.

İtirazın iptâli davasını gören mahkemece öncelikle takip dosyasındaki icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması bu incelemenin yapılmasına etkili değildir. Diğer yandan itirazın iptâli davasının görülebilmesi, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada geçerli takip yoksa itirazın iptâli davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra dairesinin yetkisine itiraz halinde bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece geçerli bir takibin varlığından söz edilemez. Emsal HGK'nın 20.11.2002 tarih 2002/19-900 E 2002/994 K sayılı ilamında bu husus hakim tarafından re'sen dikkate alınması gereken dava şartı olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan 20.03.2007 tarihli duruşmada davaya konu alacağın para alacağı olması sebebiyle yetki itirazının reddine karar verilmişse de; BK’nın 73/I. maddesinde getirilen düzenlemenin sadece karz akdinden doğan borçlarla sınırlı olduğunun kabulü gerekir. Zira bütün para borcu ilişkilerinden doğan ihtilâflarda bu maddeye göre yetkili mahkeme ve icra müdürlüğünün tayini halinde; para borçlarıyla ilgili tüm ihtilâfların davacının ikametgâhında takibe ve davaya konu olması sonucunu doğurur ki, bu da; HUMK ve İİK’da yer alan yetki ile ilgili kuralları adeta istisna haline getirmiş olur. Oysa BK’nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmeleri, niteliği itibariyle iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler olup karşılıklı edimleri içerir. Bu nedenle, eser sözleşmelerinden kaynaklanan bir ihtilâfta yetkili icra müdürlüğü ve mahkemenin tayininde BK’nın 73. maddesi hükmü dikkate alınamaz (Emsal Dairemizin 24.01.2013 T 2012/973 E 2013/345 K sayılı ilamı). O halde mahkemece icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği gözetilerek eldeki davada öncelikle bu itiraz incelenerek sonuca varılması yerine esasın incelenerek karar verilmesi doğru olmamış kararın bozulması uygun görülmüştür…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili, yanlar arasında 15.02.2004 tarihli sözleşmenin imzalandığını, müvekkili şirketin edimlerini yerine getirdiğini ancak 31.12.2005 tarihli fatura bedelinin ödenmediğini, bu nedenle icra takibi yapıldığını, davalının borca ve icra dairesinin yetkisine itiraz ettiğini, müvekkili şirket tarafından sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesinde takibin yapıldığını ayrıca yanlar arasında imzalanan sözleşmenin 2. maddesinde ifa yerinin Konya olduğunun belirtildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin kendi yerleşim yeri dikkate alındığında Konya mahkemeleri ve icra dairesinin yetkili olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, sözleşmeyi müvekkili şirket yetkilisinin imzalamadığını, her ne kadar sözleşmede ifa yerinin Konya olduğu belirtilmiş ise de işin yapılacağı yerin Akşehir olduğunu, müvekkili şirketin yerleşim yerinin Ankara olması nedeniyle yetkisiz mahkemede davanın açıldığını, yetki itirazının kabulü ile mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini belirterek davanın reddi ile %40 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. 

Mahkemece, davalının icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine ilişkin yapmış olduğu itirazın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 73. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 10. maddesi uyarınca yerinde görülmediği, davacının ticari kayıt ve defterlerine göre 267.031,68TL alacaklı bulunduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile itirazın 267.031,68TL asıl alacak ve 4.374,92TL işlemiş faiz miktarı üzerinden iptaline karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece, 20.03.2007 tarihli celsede verilen ara karar ile yetki itirazının reddine karar verildiği, sonrasında 03.02.2010 tarihli celsenin 2 nolu ara kararı ile de bozma kararında belirtildiği gibi davalı vekilinin icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine yapmış olduğu itirazının daha önceki ara kararında geçtiği gibi reddedildiği ancak bu hususun maddi hata olarak Özel Dairece görülmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davalının icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazının mahkemece değerlendirilip değerlendirilmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki itirazın iptali davaları, yapılan takibe itiraz üzerine duran takibin devam etmesini sağlamak amacıyla açılan davalardır.

Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada belirlenecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığıdır. 

Uyuşmazlığın çözümü için icra dairelerinin yetkisine ilişkin açıklama yapılmasında da yarar vardır.

Bilindiği üzere icra takiplerinde yetki hususu, 2004 sayılı İİK’nın 50. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre yapılmaktadır.

İİK’nın 50. maddesi “Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir.

Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. İcra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati surette karara raptolunur. İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25'inci maddesi hükmü tatbik olunur” düzenlemesini içermektedir.

Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, itirazın iptali davasını gören mahkeme, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyebilir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması, sonuca etkili değildir. Başka bir ifadeyle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle tetkik merciinin (icra hukuk mahkemesinin) yerine geçerek, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırmalıdır. Bu yetki itirazının incelenmesi sonucunda mahkeme, kendisinin yetkili olup olmadığını da belirlemiş olacaktır (Üstündağ S., İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995, 6. Bası, s. 101-102). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2001 tarih ve 2001/19-267 E., 2001/311 K.; 20.03.2002 tarih ve 2002/13-241 E., 2002/208 K.; 20.11.2002 tarih ve 2002/19-900 E., 2002/994 K. sayılı kararlarında da aynı ilkelere işaret edilmiştir.

Öte yandan, bir itirazın iptali davasının görülebilmesi, usulüne uygun şekilde yapılmış, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada, geçerli bir takibin bulunmadığı durumlarda, itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra dairesinin yetkisine itiraz edildiği hâllerde, bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece açıklanan şekilde geçerli bir takibin bulunmayacağı açıktır.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, her ne kadar Özel Dairece, icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği gözetilerek öncelikle bu itirazın incelenmesi gerektiği belirtilmiş ise de, mahkemenin 20.03.2007 tarihli celsesinde davalının yetki itirazının reddine karar verilmiş, 03.02.2010 tarihli celsede de “Davalı vekilinin icra müdürlüğü ve mahkememize yapmış olduğu yetki itirazının daha önce ara kararımızda geçtiği gibi (20.03.2007) redlerine” şeklinde 2 nolu ara kararın verildiği, böylelikle mahkemece davalının icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazı hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır. 

Açıklanan nedenlerle verilen direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, davalının icra dairesinin yetkisine ve esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup davalının icra darisenin yetkisine ve esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 15. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/(23)6-449
Karar No       : 2023/395

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 22.09.2020
SAYISI                          : 2020/80 E., 2020/425 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 18.11.2019 tarihli ve
                                         2016/7427 Esas, 2019/4792 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında “Askerî Hastane (GATA) Tıbbi Cihazlar Danışmanlık Hizmetleri Sözleşme No: GATA. CON. 002 Kasım 2010” başlıklı sözleşme imzalandığını, sözleşmenin 4 üncü maddesinde işin kapsamının davalı şirketin Türkmenistan’da yapacağı askerî hastane projesinde müvekkili şirketin tıbbi cihaz planlaması işini yapması şeklinde belirlendiğini, müvekkilinin üstlendiği tüm hizmetleri yerine getirdiğini, ancak davalının ödeme yükümlülüğünü tam olarak ifa etmediğini ve en son 14.02.2011 tarihinde gönderdiği e-mailde müvekkili ile çalışmayacaklarını bildirdiğini, sözleşmede devir yasağı olduğu hâlde davalının sözleşmeye aykırı davranıp dava konusu tıbbi danışmanlık hizmetini başka bir firmadan alarak hastaneyi tamamladığını, müvekkilinin gönderdiği ihtarnameler ile ödenmeyen hizmet bedelini istediğini, ancak davalının sözleşmeye uygun olarak hizmet verilmediğinden ve iş teslimi yapılmadığından bahisle ödeme yapmadığını, bunun üzerine müvekkili tarafından sözleşmeden doğan bakiye alacağının tahsili için Bursa 3. İcra Müdürlüğünün 2012/7376 Esas sayılı dosyasında davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalının takibe itiraz ederek yetkili icra dairesinin Bakırköy İcra Müdürlüğü olduğunu belirttiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 15/2 nci maddesinde anlaşmazlıkların çözümünde Bursa icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olacağının açıkça kararlaştırılmasına ve tarafların yetki sözleşmesi yapmasına rağmen, davalının haksız olarak yetki itirazında bulunduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında yazılı bir sözleşme imzalanmadığını, davacının iddia ve taleplerine dayanak yaptığı “Askerî Hastane (GATA) Tıbbi Cihazlar Danışmanlık Hizmetleri Sözleşme No: GATA. CON. 002 Kasım 2010” başlıklı sözleşme üzerindeki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını, davacının iddiasının aksine, yazılı sözleşmede müvekkilini temsilen atılmış bir imza bulunmadığından sözleşme ile birlikte yetki şartının da müvekkili şirketi bağlamayacağını, sözleşmenin ifa yerinin Türkmenistan, müvekkili şirketin merkezinin ise Bakırköy olduğunu, dolayısıyla davacının icra takibini yetkisiz icra müdürlüğünde başlattığını, ortada geçerli bir takip bulunmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, mahkemenin yetkisine de itiraz ettiklerini, davada yetkili mahkemenin Bakırköy Mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin davacı ile sözlü olarak anlaştığını, ancak davacının yaptığı bir hizmet bulunmadığı gibi hizmetin ifasına yönelik iddiasını da ispatlaması gerektiğini, davacının edimini ifa etmemesi üzerine müvekkilinin işi başka bir şirkete yaptırdığını belirterek davanın reddini ve davacının %40 oranından az olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı

6. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.03.2016 tarihli ve 2014/742 Esas, 2016/294 Karar sayılı kararı ile; davacının, davalı ile arasında eser sözleşmesi yapıldığını belirttiği, eser sözleşmelerinde yetkili icra müdürlüğünün davalının ikametgâhı veya sözleşmenin ifa edileceği yerdeki icra müdürlüğü olduğu, HMK’nın 17 nci maddesi gereğince tarafların tacir olması hâlinde yetki sözleşmesi ile belirlenen icra müdürlüğünün de yetkili olduğu, davacının, davalı ile imzalanan “Askerî Hastane (GATA) Tıbbi Cihazlar Danışmanlık Hizmetleri Sözleşme No: Gata. Con 002 Kasım 2010” başlıklı sözleşmenin 15/2 nci maddesinde Bursa mahkemeleri ve icra müdürlüklerinin yetkilendirildiğini iddia ettiği, davalının ise sözleşmede davalı şirket yetkilisinin imzasının bulunmadığını, tarafların sözlü olarak anlaştığını ve yetki sözleşmesinin kendilerini bağlamayacağını savunduğu, taraflar arasındaki yetki sözleşmesinin yazılı yapılması gerektiği, sözleşmede tarihin yazılı olmadığı, ancak davacının iddiasına göre sözleşmenin 16.12.2010 tarihinde yürürlüğe girdiği, 2010 yılında yönetim kurulu başkanı Durali Şamil Y. ve başkan yardımcısı Ahmet S.’nun davalı şirketi münferiden temsile yetkili olduğu, davacı vekilinin 10.10.2012 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde sözleşmeyi Yusuf K.’ın imzaladığını belirttiği, sözleşmenin tüzel kişiyi bağlaması için tüzel kişiliğin yetkilisi tarafından imzalanması ve imzanın üstüne tüzel kişiliğin kaşesinin basılmasının gerektiği, davacının dayandığı sözleşmeyi davalı şirket yetkilisinin imzalamadığı ve şirket kaşesinin de basılmadığı, bu nedenle sözleşmede yazılı olan yetki sözleşmesinin davalıyı bağlamayacağı, davalının şifahi sözleşme yapıldığını belirttiği, eser sözleşmelerinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 89 uncu maddesinin uygulanamayacağı, Bursa icra müdürlüğünün davalının ikametgâhı veya sözleşmenin ifa yeri olmadığı, mahkemenin yargı çevresinde usulüne uygun icra takibi yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine, yasal şartları oluşmadığından ve davacının takipte kötüniyetli olduğu ispatlanamadığından davalının haksız takip tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 18.11.2019 tarihli ve 2016/7427 Esas, 2019/4792 Karar sayılı kararı ile;

“… 1- Sözleşmeden doğan davalarda yetki sorunu 6098 sayılı TBK'nın 89. maddesi uyarınca çözülür. Somut olayda, taraflar arasında şifahi de olsa sözleşme yapıldığının inkar edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, 6098 sayılı TBK'nın 89. maddesi gereğince davacının para alacağı talebi yönünden davacının ikametgahında icra takibi yapılabileceği ve dava açabileceği göz önünde bulundurularak, işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.

2- Bozma nedenine göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22.09.2020 tarihli ve 2020/80 Esas, 2020/425 Karar sayılı kararı ile; eser sözleşmelerinde genel yetki kuralının HMK’nın 6 ncı maddesi uyarınca davalının yerleşim yeri mahkemesi/takip yönünden icra dairesi olduğu, özel yetki kuralı gereğince de HMK’nın 10 uncu maddesine göre sözleşmenin ifa yeri mahkemesinin/icra dairesinin yetkili olduğu, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 73 üncü maddesi ve TBK’nın 89 uncu maddesinde düzenlenmiş olan alacaklının ikametgâhı mahkemesinin yetkili olması hususunun para alacakları için getirilmiş bir düzenleme olduğu, para alacaklarında ifa yerinin alacaklının ikametgâhı mahkemesi olduğu ve para alacaklarının karz akdinden doğduğu, bu nedenle TBK’nın 89 uncu maddesinin eser sözleşmelerinde uygulanmasının mümkün olmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından ediminin yüklendiği “hastane fonksiyonlarına uygun cihaz belirlenmesi, listesinin hazırlanması, cihazların mekanik ve elektrik çıkış ve ihtiyaç özelliklerinin belirlenmesi ile liste halinde sunulması, cihazların mimari çizimler üzerine ölçekli oturtulması ve teknik özelliklerinin belirlenmesi” şeklinde eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, işin ifa yerinin ve davalının yerleşim yerinin Bursa olmadığı, davalı aleyhine başlatılan icra takibinin geçerli bir takip olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; itirazın iptali istemine dayalı somut olayda, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanan para alacağı nedeniyle davacı tarafından kendi ikametgâhının bulunduğu Bursa 3. İcra Müdürlüğünde takip başlatıldığı gözetildiğinde, davalı aleyhine takibin başlatıldığı Bursa 3. İcra Müdürlüğünün yetkili olup olmadığı, ortada usulüne uygun ve geçerli bir icra takibinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davanın dava şartı yokluğundan reddedilip reddedilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Öncelikle belirtilmelidir ki; itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini ve istiyorsa, borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini talep eder (Baki Kuru,: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251).

13. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 nci maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66 ncı maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada belirlenecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığıdır.

14. Bu aşamada uyuşmazlığın çözümü için icra müdürlüğünün yetkisine ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

15. İlâmsız icradaki yetki, bir ilâmsız icra takibine hangi yerdeki icra müdürlüğü tarafından bakılacağını gösterir. İİK'nın 50/1 inci maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 447/2 nci maddesine göre para veya teminat borcu için takip hususunda HMK'nın yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile uygulanır. Takibe esas olan akdin yapıldığı icra müdürlüğü de takibe yetkilidir.

16. Yargıtayın yerleşik içtihatları ve kararlılık kazanmış uygulamalarına göre, itirazın iptali davasını gören mahkeme, icra müdürlüğünün yetkisine yönelik itirazı inceleyebilir. Mahkemenin yetkisine yapılan bir itirazın var olup olmaması sonuca etkili değildir. Başka bir ifadeyle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle tetkik merciinin (icra hukuk mahkemesinin) yerine geçerek, icra müdürlüğünün yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırmalıdır. Bu yetki itirazının incelenmesi sonucunda mahkeme, kendisinin yetkili olup olmadığını da belirlemiş olacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2019 tarihli ve 2017/15-261 Esas, 2019/854 Karar sayılı kararı).

17. İtirazın iptali davasının görülebilmesi, usulüne uygun şekilde yapılmış ve geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada, geçerli bir takibin bulunmadığı durumlarda, itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra müdürlüğünün yetkisine itiraz edilen hâllerde, bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı müddetçe açıklanan şekilde geçerli bir takibin bulunmayacağı açıktır.

18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 6 ncı maddesi gereğince aksine yasal bir düzenleme olmadıkça, genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Bu hükme göre, her dava açıldığı tarihte davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinde görülecektir.

19. Sözleşmeden doğan davalarda yetki ise HMK'nın 10 uncu maddesinde düzenlenmiştir. Özel yetkiye ilişkin düzenleme içeren bu maddede sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinde dahi dava açılabileceği belirtilmiştir.

20. Anılan Kanun'un "Yetki sözleşmesi" başlıklı 17 nci maddesinde, tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflar arasında aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.

21. Yukarıda açıklandığı üzere, HMK'nın yetki konusundaki bu hükümleri, İİK'nın 50/1 inci maddesi ve HMK'nın 447/2 nci maddesi uyarınca para veya teminat borçlarına ilişkin icra takiplerinde yetkili icra müdürlüğünün belirlenmesinde kıyasen uygulanacaktır.

22. İcra dairelerinin ve mahkemelerin yetkisine ilişkin bu yasal hükümler karşısında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davalı şirketin merkezi Bakırköy'de bulunduğundan, HMK'nın 6 ncı maddesinde düzenlenen genel yetki kuralı uyarınca Bakırköy İcra Müdürlüğü yetkilidir. Ne var ki, aynı Kanun'un 10 uncu maddesindeki özel yetki kuralı gereğince sözleşmenin yerine getirileceği (ifa edileceği) yerdeki icra müdürlüğünde de takip yapılabilir.

23. Karşılıklı edimleri içeren iki taraflı sözleşmelerde, ifa yeri belirlenirken, uyuşmazlık konusu ifanın hangi tarafa ait olduğu ve ne şekilde, nerede gerçekleştirileceği esas alınmalıdır.

24. Eldeki davada davacı tarafından davanın dayanağı olarak dosyaya sunulan “Askerî Hastane (GATA) Tıbbi Cihazlar Danışmanlık Hizmetleri Sözleşme No: GATA. CON. 002 Kasım 2010” başlıklı sözleşmenin davalı şirket yetkilisi tarafından imzalanmadığı ve sözleşme üzerinde şirket kaşesinin bulunmadığı, dolayısıyla sözleşmenin ve yazılı yetki sözleşmesinin davalıyı bağlamayacağı, ancak davalı şirketin akdi ilişkiyi inkâr etmeyerek sözleşmenin varlığını kabul ettiği, hâl böyle olunca da taraflar arasında şifahi olarak eser sözleşmesi ilişkisinin kurulduğu anlaşılmaktadır.

25. Taraflar arasındaki eser sözleşmesinde davalı iş sahibinin üstlendiği edim yapılan hizmet ve imalat bedelini ödemek olup, para borcundan kaynaklanmaktadır.

26. Sözleşmeden doğan para borçları için sözleşmenin ifa edileceği yerdeki icra müdürlüğü de yetkilidir (HMK md. 10). 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 89/1 inci maddesi (mülga BK'nın 73/1 inci maddesi); para borçlarının alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde (ikametgâhında) ödeneceğini düzenlemektedir. Buna göre, para borçlarında, borcun ifa edileceği başka bir anlatımla para borcunun ödeneceği yer alacaklının ikamet ettiği yerdir.

27. Somut olayda davalının para borcundan oluşan edimi yönünden borcun ifa edileceği yer, davacı takip alacaklısının ikametgâhının bulunduğu Bursa olduğuna ve icra takibi de bakiye iş bedelinin ödetilmesi istemiyle yapıldığına göre HMK'nın 10 uncu maddesi gereğince Bursa İcra Daireleri de özel yetkiye sahiptir.

28. Özel yetki, genel yetkiyi ortadan kaldırmaz ise de onun yanında varlığını sürdürür; dolayısıyla dava veya icra takibi, davacının/alacaklının seçimine göre, hem genel hem de özel yetkili icra müdürlüğünde veya mahkemede açılabilir. Bu durumda, somut olayda icra takibinin yapıldığı Bursa 3. İcra Müdürlüğünün yetkili olduğu açık olup, mahkemece davalı aleyhine davacının ikametgâhının bulunduğu Bursa 3. İcra Müdürlüğünde başlatılan takibin usulüne uygun ve geçerli olduğu gözetilerek davanın dava şartı yokluğundan reddi yerine işin esası incelenmek suretiyle hâsıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.

29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı, TBK'nın 89/1 inci maddesindeki düzenlemenin sadece karz akdinden doğan borçlarla sınırlı olduğu, niteliği itibariyle iki tarafa karşılıklı borç yükleyen ve karşılıklı edimler içeren eser sözleşmesinden kaynaklanan ihtilâfta yetkili icra müdürlüğünün ve mahkemenin belirlenmesinde TBK'nın 89/1 inci maddesinin uygulanamayacağı, mahkemece usulüne uygun ve geçerli bir icra takibi yapılmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesinin doğru olduğu ve direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

30. Hâl böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

31. Diğer taraftan dava tarihi 25.07.2012 olmasına rağmen, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 15.09.2014 olarak hatalı yazılmış ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddî hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

03.05.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 25 üyenin 23'ü BOZMA, 2'si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.