İTİRAZIN İPTALİ TALEPLİ AÇILAN ELDEKİ DAVANIN GENİŞLETİLEREK İSTİRDAT VEYA BAŞKA BİR DAVA OLARAK YÜRÜTÜLMESİ MÜMKÜN BULUNMAMAKTADIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


21 Ağu
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(19)11-718
KARAR NO   : 2022/274

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Serik 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 21/11/2018
NUMARASI                 : 2018/464 - 2018/1838
DAVACI                       : L. Metal Sanayi ve Ticaret Ltd.Şti. vekili Av. C.Z.
DAVALI                       : A.A. vekili Av. D.A.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Serik 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:              

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirkete olan borçlarını ödememesi üzerine davalı borçlu aleyhine Serik 2. İcra Müdürlüğünün 2015/1.34 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı ile davacı arasında süregelen ticarî ilişki sonucunda yapılan cari hesap nedeniyle icra takibine konu bakiye borcun ortaya çıktığını, sürekli ticarî ilişkide bulunan davacı ile davalı tarafın alacaklarını ayrı ayrı istemek yerine, bunları alacak ve borç kalemleri hâlinde bir hesaba geçirmeyi ve daha sonra kararlaştırılan bir zamanda mahsup ederek sadece net bakiyeyi istemek hususunda anlaştıklarını, ancak davalı tarafın icra takibini sürüncemede bırakmak için haksız bir şekilde icra takibine itiraz ettiğini ileri sürerek davalının icra takibine itirazının iptaline, davalının alacağın %20'sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine ve 13.189 TL alacağın takip tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafça yapılan icra takibinde cari hesaba ilişkin alacağın talep edildiğini, ancak cari hesap dayanağının ne olduğunun belirtilmediğini, cari hesap ekstresinin mevcut olmadığını, hangi faturalara dayanıldığının açıkça belirtilmediğini, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığından davacı tarafın kötü niyetli olarak müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını ve eldeki davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden belirterek davanın reddini savunmuş; davacının alacağın %20'sinden az olmamak üzerek kötüniyet tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Serik 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.01.2016 tarihli ve 2015/392 E., 2016/70 K. sayılı kararı ile; davacının yargılama sırasında verdiği dilekçe ile icra takibine konu alacağın davalının hesabına fazladan yatırılan para için yapıldığını iddia ettiği, ancak davanın itirazın iptali davası olduğu değerlendirildiğinde takip talebinde dayanak gösterilen takip sebebinin dava aşamasında değiştirilmesinin mümkün olmadığı, takip talebinde dayanılan belge olarak 30.03.2015 tarihli cari hesabın gösterildiği, Türk Ticaret Kanunu gereğince cari hesap sözleşmesinin yazılı olarak yapılması gerektiği, davacı tarafça geçerli bir cari hesap sözleşmesinin yapıldığı ve bu sözleşme gereğince alacaklı konumda bulunduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine, davacı taraf icra takibinde haksız ve kötü niyetli görüldüğünden 13.189TL’nin %20’si olan 2.637,8 TL tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Serik 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 30.01.2018 tarihli ve 2016/15654 E., 2018/221 K. sayılı kararı ile;

“… Dava taraflar arasındaki cari ilişkiden dolayı fazladan ödenen paranın iadesine ilişkin itirazın iptali talebine ilişkindir.

Ne var ki davacı cevaba cevap dilekçesinde, haciz tehdidi altında Seydişehir 1. İcra Dairesi’nin 2015/4.9 esas sayılı dosyasına mahsuben ödeme yaptığını beyan etmiştir. Bu durumda mahkemece davanın cari hesap ilişkisinden kaynaklı fazla ödemenin tahsiline mi yoksa İİK’nun 72. maddesinden kaynaklanan istirdat talebine mi ilişkin olduğu hususunda davacı talebi somutlaştırılıp netleştirilerek uygun sonuca göre karar verilmesi gerekirken takibin dayanağının olayda uygulama yeri bulunmayan TTK’nın 89. maddesi kapsamında cari hesap sözleşmesi olarak nitelendirilerek hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuş, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. Serik 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.11.2018 tarihli ve 2018/464 E., 2018/1838 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, takip borçlusunun ödeme emrine itirazında yalnızca kendisine yöneltilen borcun sebebine ilişkin ve bu alacak iddiası ile sınırlı olarak itirazda bulunduğu, henüz talep edilmemiş ve icra takibine konu edilmemiş alacaklar için borcun kabulü veya reddi yönünde açıklama yapmanın gereği bulunmadığı, ayrıca bu yönde açıklama veya itirazda bulunma konusunda takip borçlusunun hukukî yararının olmadığı, ödeme emrinin borçluya tebliğinin doğal sonucu olarak takip borçlusu ancak takip talebi ve ödeme emrinde gösterilen borcun sebebi ile ilgili itirazlarını ileri sürecek olup; karşı oy yazısında belirtildiği üzere itirazın iptali davaları takibe ve takip talebine sıkı sıkıya bağlı davalardan olduğundan bu davalarda takibin konusunu, borcun sebebini ve borç miktarının değiştirilmesinin mümkün olmadığı, itiraza uğrayarak duran takibi devam ettirmek isteyen alacaklının koşulları varsa itirazın iptali davası açması gerektiği, ispat yükü üzerinde olan davacının cari hesaba dayalı olarak davalıdan alacaklı olduğunu ispat edemediği, borcun sebebi ve miktarı itirazın iptali davasında değiştirilemeyeceğinden başka bir sebebe dayalı alacağın ancak yeni bir icra takibi veya alacak davası ile talep edilebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafın cevaba cevap dilekçesinde, haciz tehdidi altında Seydişehir 1. İcra Müdürlüğünün 2015/4.9 E. sayılı takip dosyasına mahsuben ödeme yaptığını beyan ettiği eldeki davada, takip talebinde gösterilen borcun sebebinin dava aşamasında değiştirilmesinin ve itirazın iptali davasının istirdat davası olarak yürütülmesinin mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece davanın cari hesap ilişkisinden kaynaklı fazla ödemenin tahsiline mi yoksa İİK’nın 72. maddesinden kaynaklanan istirdat talebine mi ilişkin olduğu hususunda davacı talebi somutlaştırılarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümleri uyarınca, davacı dava dilekçesinde; iddia etmiş olduğu her bir vakıayı ve bu vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususuna yer vermek zorundadır (HMK m. 119/1-f.). Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 179. maddesindeki düzenlemeye karşılık gelen HMK’nın 119. maddesi ile dava dilekçesinde bulunması gereken hususların neler olduğu, ilâve unsurlarla birlikte ve daha geniş olarak düzenlenmiştir. “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194. madde ile de tarafların, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme zorunluluğu, yani somutlaştırma yükü getirilmiş olduğundan, bu yükümlülük gereği, davacının iddia ettiği her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğini, dava dilekçesinde belirtmesi esası da bir yenilik olarak maddede düzenlenmiştir. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması hedeflenmiştir.

13. Öte yandan davalı da, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde cevap dilekçesini sunmalı (HMK m. 127/1); yine cevap dilekçesinde, savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini, her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini göstermeli ve taleplerini belirtmelidir (HMK m. 129). Dava ve cevap dilekçelerinin kapsamına ilişkin ilkelerin tamamlayıcısı niteliğinde olan HMK’nın 136/2. maddesi gereğince; davacının cevaba cevap, davalının da ikinci cevap dilekçesi hakkında, dava ve cevap dilekçelerine ilişkin hükümler, niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanacaktır. Davalının süresi içerisinde cevap dilekçesi vermemesi sonucunda davacının da artık 136/1. maddesine göre cevaba cevap dilekçesi veremeyeceğinin tâbi bulunması karşısında, davalının hiç cevap dilekçesi vermemiş olması hâlinde hâkim, 136 ve devamı maddelerine göre dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasının tamamlanması nedeniyle ön inceleme aşamasına geçecek ve kanundan kaynaklı istisnai hâller dışında görülmekte olan davaya ilişkin taraflar açısından iddia ve savunmayı değiştirme veya genişletme yasağı başlamış olacaktır. Nitekim benzer ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 05.10.2021 tarihli ve 2017/2-2649 E., 2021/1148 K.; 13.02.2020 tarihli ve 2017/2-1288 E., 2020/143 K. ile 30.09.2020 tarihli ve 2017/2-2716 E., 2020/705 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

14. Kanun’un 140. maddesi ile düzenleme altına alınan ön inceleme duruşması; ön inceleme aşamasının yargılamanın başında bazı hususların çözümlenmesine imkân tanıması nedeniyle özel bir öneme sahiptir. Bu aşamanın başarısı, oturuma doğru şekilde hazırlanılarak, yapılması gereken işlemlerin mahkeme ve taraflarca doğru bir şekilde yerine getirilmesine bağlıdır. Bu sebepledir ki, ön inceleme duruşmasında yapılacak işlemler 140. maddenin her bir fıkrasında ayrıca belirtilmiştir. Birinci fıkra uyarınca hâkim; usule ilişkin hususlarda tarafları dinledikten sonra uyuşmazlığın esasıyla ilgili iddia ve savunmaları dikkate alarak, tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tespit edecektir. Bu belirleme genel bir belirlemenin ötesinde, tarafların ortaya koydukları her bir somut vakıa üzerinde anlaştıkları veya anlaşamadıkları yönlerin tespit edilmesi niteliğindedir. İkinci fıkra ise sulhe ilişkin özel bir fıkradır. Taraflar sulh olurlarsa bu durum, olmazlarsa sulh olmadıkları tutanağa geçirilecektir. Ön inceleme duruşmasında düzenlenen tutanak üçüncü fıkranın son cümlesinde “…Tahkikat (m. 143) bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür,…” şeklindeki düzenleme nedeniyle özel bir öneme sahiptir. Zira uyuşmazlık çözümlenmişse bu tutanak bir sulh belgesiyken, uyuşmazlığın devam etmesi hâlinde ise, bu belge adeta yargılamanın yolunu gösteren bir yol haritası niteliğindedir. Mahkeme, Kanun’un bu cümlesiyle davanın taraflarına; tutanakta yer almayan hususların tahkikatın konusu olamayacağı ve tahkikat aşamasında tereddüt edilen bir hâl oluştuğu takdirde neyin incelenip neyin incelenemeyeceği hususunun bu tutanak uyarınca belirleneceği yönünde söz vermiştir. Ön inceleme tutanağının bu önemi ve tarafları bağlaması sebebiyle, altının oturumda hazır bulunanlarca imzalanması gerekmektedir.

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yapılan düzenlemelerle amaçlanan yargılamanın makul sürede tamamlanmasıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesi ile düzenleme altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından olan “yargılamanın makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesine dayanmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sözleşmenin tarafı devletlerin yasal sistemlerini, AİHS şartlarına uyacak şekilde düzenlemekle görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner-İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. Paragraf). 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesi ile de “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilerek davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerektiği açıkça düzenlenmiştir.

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesi 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hâliyle;

“(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır” hükmünü taşımakta iken “(1) (Değişik:22/7/2020-7251/15 md.) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141. maddesine göre; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında bu yasağın uygulanmaması ile daha uyuşmazlığın en başında, karşı tarafın açıklamasını, iddia ve savunmasını tam olarak görmeden, sağlıklı ve tam bir iddia ve savunma örgüsü kurmanın mümkün ve gerçekçi olmadığı gözetilerek; tarafların dilekçelerinde rahat, doğru ve sağlıklı bir iddia ve savunma bütünü oluşturmalarını sağlamak olduğu gibi, maddi ve hukukî nitelendirmeleri uyuşmazlığı çözecek doğrulukta ortaya koymaları amaçlanmaktadır. Şüphesiz ki bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile söz konusudur. Bu iki dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir.

18. Kanun’un 141. maddesinin 1. fıkrasında 28.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hâlinin hükümet gerekçesinde, ön inceleme duruşmasının yargılama bakımından taşıdığı önem nedeniyle tarafların bu duruşmaya katılımını sağlamak amacıyla “gelen tarafın ödüllendirildiği, mazereti olmadığı hâlde gelmeyen tarafın ise cezalandırıldığı” bir yol izlenmesinin zorunlu olduğu görüşüyle hareket edilerek, her iki tarafın da ön inceleme duruşmasına gelmesi hâlinde karşı tarafın muvafakati ile genişletme söz konusu iken, taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmediği takdirde, gelen taraf karşı tarafın muvafakatine gerek olmaksızın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebileceği açıklanmıştır.

19. Maddede yapılan değişiklikle, dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra, ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hariç olmak üzere, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilemeyeceği esası benimsenmiştir. Gerekçede değişikliğin amacı “sırf ön inceleme duruşmasına katılım sağlanmadığı için aleyhte iddia ve savunmanın rahatlıkla genişletilebilmesi veya değiştirilebilmesinin” silahların eşitliği ilkesinin ihlali olarak açıklanmıştır. Bu ihlalin “davayı takip etmediğinde davayı inkâr ettiği kabul edilen ve duruşmaya katılma zorunluluğu bulunmayan davalı taraf” yönünden çok daha güçlü bir şekilde ortaya çıkabilme ihtimali üzerinde durulduktan sonra adil yargılanma hakkı, ayrıca uyuşmazlığın ön inceleme aşamasında netleşmesini sağlaması sayesinde, ön inceleme duruşma tutanağının “yargılamanın yol haritası” olma özelliğini güçlendireceği gerekçelerine de yer verilmiştir.

20. Bu nokrada itirazın iptali davasına değinmek gerekirse; bu dava 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;

i) İlamsız takip yapılmış olması,

ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,

iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.                           

21. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.                      

22. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.

23. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın icra takibine bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 19.10.2021 tarihli ve 2017/(19)11-3086 E., 2021/1272 K. ve 17.09.2019 tarihli ve 2017/(19)11-824 E., 2019/885 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.

24. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava 30.03.2015 tarihli cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsili için davalı aleyhine başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı sonucunda durduğu iddiasına dayalı itirazın iptali ile icra takibinin devamı istemine ilişkin olup, mahkemece takip talebinde dayanak gösterilen borcun ve sebebinin dava aşamasında değiştirilmesinin mümkün olmadığı, takip talebinde 30.03.2015 tarihli cari hesap ilişkisinin borcun sebebi olarak gösterildiği, Türk Ticaret Kanunu gereğince cari hesap sözleşmesinin yazılı olarak yapılması gerektiği, davacı tarafından geçerli bir cari hesap sözleşmesinin yapıldığı ve bu sözleşme gereğince alacaklı olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

25. Davacı tarafından dava dilekçesinde dava konusu alacağın cari hesaptan kaynaklandığı belirtilmiş ise de, davacı vekili 07.12.2015 tarihli cevaba cevap dilekçesinde özetle; Seydişehir 1. İcra Müdürlüğünün 2015/4.9 E. sayılı dosyası ile başlatılan icra takibi sırasında cebri icra tehdidi altında 9.320 TL bedeli de hesaba dâhil ederek toplam 52.424 TL’nin davalıya ödendiğini, gerçekte davalı/takip borçlusuna 39.235 TL borçlu olduklarını, bu nedenle 13.189 TL’nin sehven ödendiğini belirterek bu tutarın tahsili için icra takibine giriştiklerini ileri sürmüş ve bu şekilde takip talebindeki borcun sebebini (konusunu) değiştirmiştir.

26. 22.01.2016 tarihli ön inceleme duruşmasında; davacı vekili eldeki davanın itirazın iptali davası olduğunu ve dava dilekçesini tekrar ettiklerini belirttikten sonra, mahkemece tahkikat aşamasına geçilmesinin akabinde davacı vekili cevaba cevap dilekçesi ile cari hesap sözleşmesine dayanmaktan vazgeçtiklerini, icra takibi ile fazladan tahsilat yapıldığını beyan etmiş; davalı vekili de davacının dava dilekçesinde cari hesaba dayandığını, davanın genişletilmesine muvafakatlerinin bulunmadığını, bahsedilen icra müdürlüğündeki alacağın fatura alacaklarına dayandığını ve cari hesap ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını, ayrıca cari hesaptaki dönemin bile belirli olmadığını beyan etmiştir.

27. İtirazın iptali talepli açılan eldeki davanın genişletilerek istirdat veya başka bir dava olarak yürütülmesi mümkün olmadığı gibi, itirazın iptali davası icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğunda takip sebebinin değiştirilmesi imkânı da bulunmamaktadır.

28. Kaldı ki duruşmanın yapıldığı tarihte yürürlükte olan HMK’nın 141/1. maddesine göre davacı vekili cevaba cevap dilekçesi ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddialarını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme duruşmasına ise taraflardan birinin mazeretsiz olarak gelmemesi durumunda gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilip değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise iddia veya savunma genişletilemeyeceği veya değiştirilemeyeceği de belirtilmiştir. Somut olayda davacı vekilince ön inceleme duruşmasında eldeki davanın itirazın iptali davası olduğu ve dava dilekçesinin tekrar edildiği belirtilmiş ise de, davacı vekilinin tahkikat aşamasına geçildikten sonra cevaba cevap dilekçesi ile cari hesap sözleşmesine dayanmaktan vazgeçtiklerine ve icra takibi ile fazladan tahsilat yapıldığına dair beyanları iddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı kapsamında kaldığı açıktır.

29. Diğer taraftan dava tarihi 04.05.2015 olduğu hâlde, gerekçeli karar başlığında 11.07.2018 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.      

30. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece yukarıda açıklanan gerekçeler kapsamında verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

31. Ne var ki, Özel Dairece hükmedilen kötüniyet tazminatı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olduğundan, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile davacı vekilinin hükmedilen kötü niyet tazminatına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca miktar yönünden karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.03.2022 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.