KAZANIN MEYDANA GELİŞ BİÇİMİ, ÇALIŞMA KOŞULLARI VE DAVALININ ZOR DURUMA DÜŞECEĞİ NAZARA ALINARAK TAZMİNATTAN İNDİRİM YAPILMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


17 Kas
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(17)4-265 
KARAR NO   : 2022/916

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 04/04/2019
NUMARASI                 : 2019/118 - 2019/175
DAVACI                       : İçişleri Bakanlığı vekili Av. N.K.A.
DAVALILAR                : 1- U.Ö. vekili Av. S.N.A.
                                       2- A.G. vekili Av. B.Ö.
                                       3- A.A.T. Sigorta Şirketi vekili Av. T.B.
İHBAR OLUNAN        : İ. A.Ş. vekili Av. A.A.

1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve davalı A.A.T. Sigorta Şirketi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili ve davalı A.A.T. Sigorta Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; 16.08.2004 tarihinde davalı polis memuru Uğur Ö.'un sevk ve idaresindeki, davalı sigorta şirketine trafik sigortalı resmî araç ile davalı Aydoğan G.'in sevk ve idaresindeki belediye otobüsünün çarpışması sonucu ölümlü ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazada resmî araçta yolcu olarak bulunan Özkan D.'in vefat ettiğini, olay nedeni ile davalı sigorta şirketi tarafından Özkan D. mirasçılarına herhangi bir ödeme yapılmadığını, ölenin mirasçıları tarafından İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/284 E. sayılı dosyasında açılan davada verilen ve kesinleşen karar gereğince müvekkili Bakanlık tarafından 520.689,24 TL'nin 25.06.2010 tarihinde Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2010/7256 E. sayılı dosyasına ödendiğini, yapılan ödemeden dolayı meydana gelen hazine zararının rücuen karşılanması gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davacı idare tarafından ödenen 520.689,24 TL'nin ödeme tarihi olan 25.06.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan sorumlulukları ve kusurları oranında rücuen tazminini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır.

Davalı Cevabı:

5. Davalı A.A.T. Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde; İzmir İl Emniyet Müdürlüğüne ait aracın müvekkil şirkete trafik poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçeden kaynaklı teminatın ölüm sebebi ile azami 30.000 TL olduğunu, manevi tazminat talebinin poliçe kapsamında olmadığını, daha önce görülen davada davalı şirketin taraf olmadığını, bu nedenle kaza veya ödeme tarihinden itibaren faiz istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Aydoğan G. vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı Uğur Ö. vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, birden fazla sorumludan istenen rücu alacağında öncelikle sorumluların kusurlarının tespitinin gerektiğini, ödeme tarihinden itibaren faiz istenemeyeceğini, davalının kamu görevini yaparken meydana gelen kaza sonrasında %100 oranında bakıma muhtaç kalacak şekilde sakatlandığını, bu nedenle İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, davalının vazife malulü olarak emekliye ayrıldığını, ancak faal polislik mesleğinde aldığı maaş ve bir kısım yan ödemeleri alamadığından ailece geçim sıkıntısı çektiklerini, bu nedenle takdir edilecek tazminat miktarı üzerinden 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun ( BK) 43 ve 44. maddeleri gereğince indirim yapılması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

8. İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.07.2014 tarihli ve 2010/396 E., 2014/347 K. sayılı kararı ile; davacı idarenin 16.08.2004 tarihinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden Özkan D.'in yakınlarına ödediği maddi tazminat ve kararın kesinleşmesine kadar işlemiş faiz ile yargılama giderleri ve vekâlet ücretini kusur oranlarına göre davalılardan rücuen istemekte haklı olduğu, ancak davalıların belirlenen kusur oranları, davalı sigorta şirketinin poliçedeki teminat limiti, davalının kamu görevini yaparken meydana gelen kaza sonrasında %100 oranında bakıma muhtaç kalacak şekilde sakatlanması, vazife malulü olarak emekliye ayrılması, faal polislik mesleğinde aldığı maaş ve bir kısım yan ödemeleri alamadığından ailece geçim sıkıntısı çektikleri gözetilerek kamu görevlisi olan davalı Uğur Ö.'un sorumlu olduğu miktardan BK’nın 43. maddesine göre takdiren %75 oranında indirim yapılması gerektiği, yine ödeme tarihi olan 01.07.2010 tarihinden itibaren faiz isteğinin de yerinde olduğu gerekçesiyle 36.976,31 TL’nin (davalı sigorta şirketi bu miktarın 30.000TL’sinden ve dava tarihinden itibaren yasal faizinden sorumlu olmak üzere) 01.07.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar Uğur Ö. ve A.A.T. Sigorta Şirketinden alınarak davacıya verilmesine, fazla isteğin reddine, 49.301,74 TL’nin 01.07.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Aydoğan G.'den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı A.A.T. Sigorta Şirketi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 10. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 21.12.2017 tarihli ve 2015/4306 E., 2017/11923 K. sayılı kararı ile;

“… 1-) Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülemeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-) Dava, ödenen trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatının rücuen tahsili isteminden ibarettir.

Kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun "tazminat miktarının tayini" başlıklı 43. maddesinde (6098 sayılı TBK 51. md); hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; "tazminatın tenkisi" başlıklı 44. maddesinde (6098 sayılı TBK 52. md)ise; zarar gören taraf, zarara razı olduğu veya kendisinin eylemi zararın doğmasına ya da zararın artmasına yardım ettiği ve zararı yapan kişinin durum ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakimin, zarar ve ziyan tutarını indirebileceği veya zarar ve ziyanı hüküm altına almaktan vazgeçebileceği açıklanmıştır.

Mahkemece, her ne kadar davalı Uğur Ö.’un polis memuru olduğu, kazanın kamu görevini yerine getirdiği sırada meydana geldiği, kaza nedeniyle davalı kamu görevlisinin % 100 oranında sakat kaldığı, gelirlerinin azaldığı, istenilen tazminat miktarının ödenmesi halinde davalının zor duruma düşeceği hususu da dikkate alınarak BK 43. (TBK 51) maddesine göre davalı Uğur Ö.'un kusur oranına isabet eden tazminat miktarından takdiren % 75 oranında indirim yapılmasının hakkaniyete uygun olacağı gerekçesiyle davalı Uğur'un sorumlu olduğu tazminat miktarını 36.976,31 TL olarak belirlemiş ise de koşulları oluşmadan yukarıda anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden hiçbirine uymayan %75 indirim yapılması doğru görülmemiştir.

3-) Bozma neden ve şekline göre davalı sigorta şirketi vekilinin rücuya konu miktarın içerisinde maddi ve manevi tazminat ayrımı yapılmaksızın hesaplama yapılmasının hatalı olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının, davacı vekilinin faiz başlangıcına ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.04.2019 tarihli ve 2019/118 E., 2019/175 K. sayılı kararı ile; davalı Uğur Ö. polis memuru olup, kazanın kamu görevinin yerine getirildiği sırada meydana geldiği, kaza nedeniyle davalı kamu görevlisinin %100 oranında sakat kaldığı, gelirlerinin azaldığı, istenilen tazminat miktarının ödenmesi hâlinde davalının zor duruma düşeceği ve kazanın meydana gelmesinde ana kusurun yol durumu ve orta refüj sulamasından sorumlu olan kuruma ait olduğu da dikkate alınarak BK’nın 43. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 51] maddesine göre davalı Uğur Ö.'un kusur oranına isabet eden tazminat miktarından takdiren %75 oranında indirim yapılmasının hakkaniyete uygun olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve davalı A.A.T. Sigorta Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı Uğur Ö.’un polis memuru olduğu, kazanın kamu görevini yerine getirdiği sırada meydana geldiği, kaza nedeniyle davalı kamu görevlisinin %100 oranında sakat kaldığı, gelirlerinin azaldığı, istenilen tazminat miktarının ödenmesi hâlinde davalının zor duruma düşeceğinden bahisle %75 oranında yapılan hakkaniyet indiriminin yerinde olup olmadığı, bu gerekçelerle tazminat miktarından BK’nın 43. maddesi uyarınca indirime gidilip gidilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

15. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin ek fıkrası (03/10/2001-4709 S.K./16. md.) uyarınca; “…Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” Kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 129. maddesinin 5. fıkrasına göre; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir. Bu anayasal hükümlere paralel düzenleme, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun (DMK) 13. maddesinde yer almaktadır. Buna göre; “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar…”

16. Anayasa’nın 40 ve 129/5. maddesi ile 657 sayılı DMK’nın 13. maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, rücu edilmek şartı ile ancak idare aleyhine açılabileceği açıkça ifade edilmiştir.

17. Bu genel açıklamalardan sonra; sorumluluğun kaynağını oluşturan haksız fiil ile ilgili yasal düzenlemelerin ve ilkelerin açıklanması gerekmektedir.

18. Haksız fiilden doğan borçlar; mülga BK’nın 41 ilâ 60, 6098 sayılı TBK’nın 49 ila 76. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

19. Olay tarihinde yürürlükte bulunan BK’nın “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;

“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.

20. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için BK'nın 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.

21. Bilindiği üzere müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.

22. Haksız fiil hâlinde müteselsil sorumluluk hâli BK’nın 50. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:

“Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.

Yataklık eden kimse, vakı olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.”

23. Aynı Kanunun 51. maddesinde de;

“Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.

Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu hâlde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.” denilmektedir.

24. Birinci hâlde; birden fazla kişiler, müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan söz edilir (BK m. 50). Aralarında tam teselsül olanlar, fiili işleyenle bu fiile iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumdadırlar. İkinci hâlde ise; birden fazla kişinin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları ancak zarardan çeşitli hukukî sebeplerle sorumlu tutuldukları eksik teselsül (BK m. 51) söz konusudur.

25. Görülüyor ki, BK’nın 51. maddesinde, aynı Kanun’un 50. maddesine atıf yapılarak birden çok kimseler, değişik nedenlerle (haksız fiil, sözleşme, Kanun) sorumlu oldukları takdirde zarar gören tam teselsülde olduğu gibi tazminat isteğinin bir bölümünü veya tamamını, bu sorumlulardan birinden ya da bir kaçından isteyebilecektir. Daha açık bir ifadeyle, zarar gören eksik teselsülde de, tam teselsülde olduğu gibi tazminat borçlularından herhangi birine müracaat edebilir ve tazminatın tamamının ödenmesini isteyebilir. Bundan başka borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranında diğerini de borçtan kurtarır ve daha sonra ödeyenin onlara karşı rücu hakkı doğabilir. Bir başka deyişle; birden çok kişinin gerek haksız fiil, gerek sözleşme ve gerekse Kanun kuralı gibi sebeplerden dolayı ve aynı zarar için zarara uğrayana karşı sorumlu oldukları durumda, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki rücuya ilişkin kurallar uygulanır.

26. Rücunun amacı, birlikte sorumlular arasında hakkaniyete göre denge kurmaktır. BK’nın 50. maddesi, hâkimin takdirini temel almıştır. Anılan madde hükmüne göre, ilgililerin birbirlerine karşı rücu hakları olup olmadığını ve varsa kapsamını hâkim takdir edecektir. Bu madde, her ne kadar birden çok kimselerin ortak kusurlarıyla zarar oluşturmalarını düzenlemiş ise de onu izleyen 51. maddedeki birden çok kişilerin değişik hukuksal nedenlerden sorumluluğunda da belirtilen kural geçerli olduğundan çok tipli teselsülde de hâkim, rücu kapsamını takdir durumundadır. Kusur, kapsam belirlemede etkin ise de hakkaniyet, onunla birlikte değerlendirilmesi gereken öğelerdendir.

27. Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında oluşan eksilmeyi gidermekle yükümlüdür. Ne var ki, zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması, haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu düşünceden hareketle, bazı hâllerde somut olayda gerçekleşen özel durumlar nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği kabul edilmektedir. Bu nedenledir ki, BK’da zararın kapsamının belirlenmesine ilişkin iki hüküm mevcuttur. Bunlar, BK’nın 43 ve 44. maddelerinde yer alan hükümlerdir. Bu iki hüküm birbirini tamamlamaktadır. Zira BK’nın 43. maddesi hâkimin tazminatın miktarını hâl ve duruma ve kusurun ağırlığına göre belirlenmesini emretmişken, 44. maddesi tazminattan indirim yapılmasını gerektiren hâl ve durumlara işaret etmiştir. Her iki madde hâkime, tazminatın şeklini ve kapsamını tayin etme yetkisi verdiği gibi bazı olguların varlığı hâlinde, tazminattan indirim yapma veya gerektiğinde tamamen kaldırma yetkisi de tanımıştır.

28. Borçlar Kanunu’nun “Tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrası ile; “Hâkimin, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin edeceği” hükme bağlanmıştır. Hâl ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir. Buna göre kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukukî ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her somut olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir. Buradaki amaç, olayın özelliklerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmaktır.

29. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Uğur Ö.’un polis memuru olduğu, kazanın kamu görevini yerine getirdiği sırada meydana geldiği, kaza nedeniyle davalı kamu görevlisinin %100 oranında sakat kaldığı ve malulen emekli olduğu, gelirlerinin azaldığı, istenilen tazminat miktarının ödenmesi hâlinde davalının zor duruma düşeceği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Kazanın meydana geliş biçimi, davalının çalışma koşulları ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde davalı polis memuru lehine uygun miktarda hakkaniyet indirimi yapılması gerekmektedir.

30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; TBK’nın 55. maddesinde yer alan emredici düzenlemenin olayın gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanacağı, davalının aynı zamanda haksız fiil sorumlusu olduğu, eldeki davada Kurumca ödenen zararın rücuen tahsili talep edildiğinden BK’nın 43 ve 44. maddeleri gerekçe gösterilerek hükmedilen tazminattan indirim yapılamayacağı, bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

31. Bu durumda davalı polis memuru lehine hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği yönündeki direnme kararı uygun olup yerindedir.

32. Ne var ki, uygulanması gereken takdiri indirim oranının yerinde olup olmadığı ile davacı vekilinin diğer temyiz itirazları ve davalı A.A.T. Sigorta Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup, uygulanması gereken takdiri indirim oranının yerinde olup olmadığı, davacı vekilinin diğer temyiz itirazları ile davalı A.A.T. Sigorta Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 21 üyenin 20’si DİRENME UYGUN DAİREYE, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(17)4-369
KARAR NO   : 2022/917

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 11/05/2017
NUMARASI                 : 2017/100 - 2017/172
DAVACI                       : Sağlık Bakanlığı vekili Av. V.Ö.
DAVALI                       : E.B. vekili Av. H.A.

1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; 12.08.2005 tarihinde davalının sevk ve idaresindeki Adana İl Sağlık Müdürlüğü adına kayıtlı ambulans seyir hâlindeyken dava dışı Hüseyin Uğur K.'nın sevk ve idaresindeki otomobille çarpıştığını, Hüseyin Uğur K.'nın hayatını kaybettiğini, oluşan kazada davalının tamamen kusurlu olduğunu, Hüseyin Uğur K.'nın mirasçıları tarafından açılan tazminat davası sonucunda başlatılan icra takipleri nedeniyle idarenin toplam 79.390,47 TL ödeme yaptığını ileri sürerek 79.390,47 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kaza sırasındaki görevinin ambulans şoförlüğü olmamasına rağmen verilen görev nedeniyle istemeyerek ambulans şoförlüğünü yaptığından sorumluluğun tamamen idareye ait olması gerektiğini, kaza mahallindeki yolun standartlara uygun olmadığını, ambulansın kaza tarihini kapsar sigortasının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.05.2014 tarihli ve 2013/185 E., 2014/287 K. sayılı kararı ile; davacı idarenin çalışanı olan davalının sürücülüğünü yaptığı ambulans ile seyir hâlindeyken %100 oranındaki kusuruyla sebebiyet verdiği trafik kazasında bir kişinin vefat ettiği, ölenin yakınları tarafından açılan maddi ve manevi tazminat davaları nedeniyle idare tarafından toplam 79.390,47 TL tazminat ödendiği, oluşan zarardan idarenin işleten olarak, davalının ise haksız fiil faili olarak müteselsilen sorumlu olduğu, ancak 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 129/5 ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun (DMK) 13/1. maddesi gereğince kamu görevlisine doğrudan dava açılamadığı, bununla birlikte idarenin kişilerin zararının giderilmesinden sonra rücu imkânının bulunduğu, davalının ekonomik ve sosyal durumu, idarenin ücretli çalışanı olması gözetildiğinde tazminatın tümüyle davalıdan tahsili durumunda hak ve adalet ögesi dikkate alındığında rücunun kapsamının tayini sırasında 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 43 ve 44. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 51 ve 52.] maddeleri gereğince indirim yapılması gerektiğinden %25 oranında indirim yapıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 59.542,85 TL'nin 28.05.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

 8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 28.12.2016 tarihli ve 2014/13756 E., 2016/12002 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelemesine gelince;

Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Davalı sürücünün tam kusuru ile üçüncü kişinin desteklerinin ölümüne yol açmış olmasına ve bu kaza nedeniyle davalı hakkında kesinleşen Tarsus 1.AğCM'nin 2010/1.2 Esas sayılı dosyasında yürütülen yargılama sonunda 26.10.2010 tarih 2010/324 karar sayılı karar ile davalı tam kusurlu kabul edilerek 5237 Sayılı TCK'nun 85/1.maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmiş olmasına göre mahkemece TBK 51. ve 52. maddeleri gerekçe gösterilerek hükmedilen tazminattan %25 oranında indirim yapılması usul ve yasaya uygun değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

 9. Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.2017 tarihli ve 2017/100 E., 2017/172 K. sayılı kararı ile; davaya konu olay ile aynı özellikleri taşıyan yargılamalarda kaza yapan ve %100 kusurlu olan ambulans şoförüne karşı Sağlık Bakanlığınca açılan rücuen tazminat davalarında Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin açıkça davalı ambulans şoförü lehine benzer gerekçelerle takdiri indirim yapılması gerektiğini belirttiği, 79.390,47 TL tazminat bedelinden %25 oranında indirim yapılarak 59.542,85 TL tutarında tazminata hükmedilmiş ise de, varılan sonuç teknik anlamda bir kısmen kabul olarak değerlendirilemeyeceğinden takdiri indirim sebebiyle davacının aleyhine durum yaratılamayacağı sonucuna varılarak nihai olarak davalı aleyhine hükmedilen tazminat esas alınmak suretiyle tam kabul gibi hüküm ve sonuç kurulduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı ambulans şoförü hakkında yapılan takdiri indirimin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

13. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin ek fıkrası (03/10/2001-4709 S.K./16. md.) uyarınca; “…Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” Kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 129. maddesinin 5. fıkrasına göre; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir. Bu anayasal hükümlere paralel düzenleme, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununu (DMK)’nun 13. maddesinde yer almaktadır. Buna göre; “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar…”.

14. Anayasa’nın 40 ve 129/5. maddesi ile 657 sayılı DMK’nın 13. maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak rücu edilmek şartı ile idare aleyhine açılabileceği açıkça ifade edilmiştir.

15. Bu genel açıklamalardan sonra; sorumluluğun kaynağını oluşturan haksız fiil ile ilgili yasal düzenlemelerin ve ilkelerin açıklanması gerekmektedir.

16. Haksız fiilden doğan borçlar; mülga 818 sayılı BK’nın 41 ilâ 60, 6098 sayılı TBK’nın 49 ila 76. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

17. Olay tarihinde yürürlükte bulunan BK’nın “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;

“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” Hükmü yer almaktadır.

18. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için BK'nın 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.

19. Bilindiği üzere müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.

20. Haksız fiilde müteselsil sorumluluk hâli BK’nın 50. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:

“Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.

Yataklık eden kimse, vakı olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.”

21. Aynı Kanunun 51. maddesinde de;

“Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.

Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu hâlde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.” denilmektedir.

22. Birinci hâlde; birden fazla kişiler, müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan söz edilir (BK m. 50). Aralarında tam teselsül olanlar, fiili işleyenle bu fiile iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumdadırlar. İkinci hâlde ise; birden fazla kişinin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları ancak zarardan çeşitli hukukî sebeplerle sorumlu tutuldukları eksik teselsül (BK m. 51) söz konusudur.

23. Görülüyor ki, BK’nın 51. maddesinde, aynı Kanun’un 50. maddesine atıf yapılarak birden çok kimseler, değişik nedenlerle (haksız fiil, sözleşme, Kanun) sorumlu oldukları takdirde zarar gören tam teselsülde olduğu gibi tazminat isteğinin bir bölümünü veya tamamını, bu sorumlulardan birinden ya da bir kaçından isteyebilecektir. Daha açık bir ifadeyle, zarar gören eksik teselsülde de, tam teselsülde olduğu gibi tazminat borçlularından herhangi birine müracaat edebilir ve tazminatın tamamının ödenmesini isteyebilir. Bundan başka borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranında diğerini de borçtan kurtarır ve daha sonra ödeyenin onlara karşı rücu hakkı doğabilir. Bir başka deyişle; birden çok kişinin gerek haksız fiil, gerek sözleşme ve gerekse Kanun kuralı gibi sebeplerden dolayı ve aynı zarar için zarara uğrayana karşı sorumlu oldukları durumda, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki rücuya ilişkin kurallar uygulanır.

24. Rücunun amacı, birlikte sorumlular arasında hakkaniyete göre denge kurmaktır. BK’nın 50. maddesi, hâkimin takdirini temel almıştır. Anılan madde hükmüne göre, ilgililerin birbirlerine karşı rücu hakları olup olmadığını ve varsa kapsamını hâkim takdir edecektir. Bu madde, her ne kadar birden çok kimselerin ortak kusurlarıyla zarar oluşturmalarını düzenlemiş ise de onu izleyen 51. maddedeki birden çok kişilerin değişik hukuksal nedenlerden sorumluluğunda da belirtilen kural geçerli olduğundan çok tipli teselsülde de hâkim, rücu kapsamını takdir durumundadır. Kusur, kapsam belirlemede etkin ise de hakkaniyet, onunla birlikte değerlendirilmesi gereken öğelerdendir.

25. Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında oluşan eksilmeyi gidermekle yükümlüdür. Ne var ki, zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması, haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu düşünceden hareketle, bazı hâllerde somut olayda gerçekleşen özel durumlar nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği kabul edilmektedir. Bu nedenledir ki, BK’da zararın kapsamının belirlenmesine ilişkin iki hüküm mevcuttur. Bunlar, BK’nın 43 ve 44. maddelerinde yer alan hükümlerdir. Bu iki hüküm birbirini tamamlamaktadır. Zira BK’nın 43. maddesi hâkimin tazminatın miktarını hâl ve duruma ve kusurun ağırlığına göre belirlenmesini emretmişken, 44. maddesi tazminattan indirim yapılmasını gerektiren hâl ve durumlara işaret etmiştir. Her iki madde hâkime, tazminatın şeklini ve kapsamını tayin etme yetkisi verdiği gibi bazı olguların varlığı hâlinde, tazminattan indirim yapma veya gerektiğinde tamamen kaldırma yetkisi de tanımıştır.

26. Borçlar Kanunu’nun “Tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrası ile; “Hâkimin, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin edeceği” hükme bağlanmıştır. Hâl ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir. Buna göre kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukukî ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her somut olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir. Buradaki amaç, olayın özelliklerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmaktır.

27. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; olay günü davalı ambulans şoförünün acil servis hizmetinde görevli olduğu, kaza ihbarının alınması üzerine ekip hâlinde kaza yerine doğru yola çıktıkları refüjlerin yüksek olmasından ötürü ambulansın geçemediği ve gerekli tedbirler alınarak kaza yerine ulaşmak için mümkün olan en kısa dönüş yolunu seçtikleri ve bu yola girdikleri sırada kazanın meydana geldiği anlaşılmaktadır. Kazanın meydana geliş biçimi, davalının davacı kurumda ambulans şoförü olarak çalışması, acil bir vakıaya müdahale için gidildiği esnada olayın gerçekleşmesi, davalının çalışma koşulları ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde davalı lehine uygun miktarda hakkaniyet indirimi yapılması gerekmektedir.

28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 6098 sayılı TBK’nın 55. maddesinde yer alan emredici düzenlemenin olayın gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanacağı, davalının aynı zamanda haksız fiil sorumlusu olduğu, eldeki davada Kurumca ödenen zararın rücuen tahsili talep edildiğinden BK’nın 43 ve 44. maddeleri gerekçe gösterilerek hükmedilen tazminattan indirim yapılamayacağı, bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

29. Bu durumda davalı lehine hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği yönündeki direnme kararı uygun olup yerindedir.

30. Ne var ki, uygulanması gereken takdiri indirim oranının yerinde olup olmadığı ve davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup, uygulanması gereken takdiri indirim oranının yerinde olup olmadığı ve davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 21 üyenin 20’si DİRENME UYGUN DAİREYE, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.