KESİN SÜRENİN BAŞLANGICI VE BİLİRKİŞİLERİN YAPACAKLARI İŞLEMLER KONUSUNDA DA DURAKSAMA OLMAMALIDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/19-924
KARAR NO : 2019/1004
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 04/05/2015
NUMARASI : 2015/216 - 2015/265
DAVACI : A. Plastik Kalıp Metal İnş. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. Z.U.
DAVALILAR : 1- A. İnş. Turizm ve Ticaret A.Ş. vekilleri Av. R.Ç., Av. N.Ö.
2- H.V. İnş. San. Tic. A.Ş.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.09.2013 tarihli ve 2012/80 E., 2013/265 K. sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.04.2014 tarihli ve 2014/3716 E., 2014/6845 K. sayılı kararı ile;
“... Davacı vekili, müvekkilinin davalılara sattığı malların bedelinin ödenmemesi üzerine toplam 11.875,26 TL alacağın tahsili için yapılan icra takibinin davalıların haksız itirazı nedeniyle durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı A. İnş. Tur. ve Tic. AŞ. vekili, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hasan V. davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece taraf defterlerinin incelenmesine re'sen karar verilmediği, HMK 222. maddesi gereğince taraf defterlerinin incelenmesi gerektiği, davacının bilirkişi incelemesini talep ettiği, davacının kendisine verilen kesin mehile rağmen delil avansını yatırmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
29.04.2013 tarihli bilirkişi raporu sadece davacı defterleri incelenerek hazırlanmış ve 30.05.2013 tarihli dilekçe ile davacı vekili, uzatılan süre içinde de 14.06.2013 tarihli dilekçe ile de davalı vekili rapora itiraz etmiştir. Ne var ki mahkemece davalı vekiline rapora karşı yazılı beyanda bulunulması için süre uzatımı verildiği halde 03.06.2013 tarihli celsede yeniden bilirkişi incelemesi için ara kararı oluşturulmuş davalının ticari kayıtlarının 29.11.2012 tarihli davalı dilekçesi içeriğine göre Ankara'da olduğu dikkate alınmadan, davacıya ayrıntıları belirtilmeden masraf yatırılması için yapılan ihtar bu nedenle usule aykırıdır.
Diğer yandan davacının bilirkişi incelemesi yapılması için gerekli olan masrafı yatırmadığı kabul edilse dahi, bu durumda mevcut delillere göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalılar aleyhine müvekkili tarafından düzenlenen faturalardan dolayı Ankara 11. İcra Dairesinin 2011/1.2.2 E. sayılı dosyası ile takibe geçildiğini, takibe itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu, faturaların davalıların birlikte oluşturdukları H. Ortak Girişim adına düzenlendiğini ve kendilerine tebliğ edildiğini, faturaların davacının ticari defterlere kayıt edildiğini, davalıların oluşturduğu ortak girişimin faturayı tebliğ aldıktan sonra 8 gün içerisinde itiraz etmediğini, faturalardaki borcun kesinleştiğini beyan ederek davalıların itirazının iptali ile %40 icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı A. İnş. Turz. ve Tic. A.Ş vekili; borçlarının bulunmaması nedeniyle takibe itiraz ettiklerini, açılan davanın yerinde olmadığını, faturaların kendilerine tebliğ edilmediğini, davacı tarafından sunulan mal veya hizmetin bulunmadığını, davacının faturaların tebliğ edildiğine ilişkin iddiasının doğru olmadığını, ortak girişimin uhdesinde olan işin 25.09.2009 tarihinde son bulduğunu, 2009 yılının Eylül, Ekim ve Kasım aylarında bu iş için herhangi bir alım yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, davacının kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini istemiştir.
Diğer davalı Hasan V. İnş. San. A.Ş davaya cevap vermemiştir.
Yerel Mahkemece; davacının delil olarak ticari defterlere dayandığı, öncelikle Ankara dışında bulunan davacının ticari defterlerinin bir mali müşavir bilirkişiliği aracılığıyla incelettirildiği ve bilirkişi raporunun alındığı, bu aşamadan sonra incelenmesi gereken davalının ticari defterleri için bilirkişi incelemesi ara kararı kurulduğu, bu ara kararı ile dosyanın mali müşavir ve hesap bilirkişisinden oluşan bilirkişiye tevdii için ara karar kurulduğu, bilirkişilere 350,00TLx2=700,00TL miktarında ücret takdir edildiği, söz konusu bu ücretin yatırılması için iki haftalık kesin süre verildiği, dava açılırken yatırılan gider avansında bilirkişi ücretlerini karşılamak için yeterli avansın olmadığı, davacı vekili tarafından 17.06.2013 günü verilen dilekçeyle bu sürenin uzatılması ve iki haftalık ek süre verilmesinin istendiği, söz konusu bu talebin HMK’nın 90 ve 94. maddeleri uyarınca reddedildiği, süresi içerisinde de ara karar uyarınca delil avansı yatırılmadığı, somut olayda davacının temel hatta tek delili defter incelemesi olup, HMK’nın 222. maddesi uyarınca tarafların yani davacı ile davalı tarafın defterlerinin incelemesi gerektiği, mahkemece defter incelenmesi deliline kendiliğinden de başvurulmadığı, bu nedenle yapılacak bilirkişi incelemesinin giderlerinin de davacı tarafından karşılanmak zorunda olduğu, bu zorunluluk çerçevesinde davacıya delil avansı yatırılması için kesin süre verildiği, bu süre içerisinde davacının delil avansını yatırmadığı, kurulan ara kararda davacı tarafından yatırılacak delil avansının net olarak belirtildiği, ayrıca delil avansının yatırılması için verilen kesin sürenin diğer taraf için de kazanılmış bir hak olduğu, davacının üzerine düşen yargılama giderinin kesin süre içerisinde yerine getirmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; davacıya yüklenen yükümlülüğün açık olduğu, davacının sadece bilirkişi ücreti olan 350,00TL'den 700,00TL'yi iki haftalık kesin süre içerisinde yatırması gerektiği, ancak davacının bu yükümlülüğe uymadığı, bozma kararında son bozma nedeni olarak gerekli masrafların yatırılmadığı kabul edilse dahi mevcut delil durumuna göre hüküm kurulması gerekliliğinden bahsedilmiş olup, davacının temel delili hatta tek delilinin ticari defterlerin incelenmesi olduğu, ticari defterlerin incelenmesinin ise bilirkişi ücretinin yatırılmaması nedeniyle gerçekleşmediği, bu hâlde mevcut delil durumu ile yani taraf defterlerinin incelenmesi tamamlanmadan ve sunulan deliller çerçevesinde davacı tarafından alacağın varlığına ilişkin yeterli delil sunulmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece 03.06.2013 tarihli oturumda delil avansı yatırılması amacıyla verilen kesin süreye ilişkin olarak oluşturulan ara kararın usulüne uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde karara ulaşmak bakımından mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler bulunmakta olup, her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nda öngörülen süreler nitelikleri bakımından taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.
Mahkemeler için öngörülen sürelerin taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır.
Eş söyleyişle hâkim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler; kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş cevap süresi, temyiz süresi gibi süreler olup bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir.
Hâkimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. IV, 6. Baskı İstanbul 2001, s.5437 vd).
Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.159).
Yukarıda da belirtildiği üzere, ilke olarak, hâkimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik için şu iki koşuldan birinin varlığı zorunludur:
İlk koşul hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4, HMK. m.94/2); bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.
İkinci hâlde ise; kanuna göre hâkimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK m.163/3 c.3, HMK m. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının kanuna ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir.
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hâkimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hâkimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur.
Kısaca; ister kanun ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan mülga 1086 sayılı HUMK'nın 163. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hâllerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2012 tarihli ve 2012/19-55 E., 2012/249 K.; 13.03.2015 tarihli ve 2013/9-1824 E., 2015/1030 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada, yerel mahkemece 03.06.2013 günlü oturumda davacı vekiline verilen kesin süreye ilişkin olarak oluşturulan ara kararı aynen;
"… 1- Davalı vekiline bilirkişi raporunu inceleyip beyanda bulunmak üzere 2 hafta süre verilmesine,
2- Bu süre geçtikten veya beyanda bulunulduktan sonra dosyanın, celse arasında taraflar üzerinde anlaşamadıkları takdirde mahkememizce resen seçilecek 1 hesap, 1 mali müşavirden oluşan 2 kişilik bilirkişi kuruluna verilerek rapor alınmasına, bilirkişlere gerektiğinde bu dosya ile sınırlı olmak üzere, tarafların defter ve kayıtları ile ilgili dava ve takip dosyaları üzerinde yerinde inceleme yapma yetkisi verilmesine, 350,00TL. den 700,00TL. bilirkişi ücretinin davacı vekili tarafından 2 haftalık kesin süre içinde mahkeme veznesine depo edilmesine, bu süre içerisinde ücret yatırılmadığı taktirde bilirkişi incelemesinden vazgeçilmiş sayılacağı hususunun hatırlatılmasına (hatırlatıldı) bilirkişi kurulu raporu duruşma gününden önce gelmesi hâlinde raporun bir suretinin davalı tarafa tebliğine masrafın davacı vekili tarafından karşılanmasına,
Masrafların öncelikle gider avansından karşılanmasına, yetmediği taktirde davacı yan tarafından yukarıda belirtilen kesin süre içinde eksik avansın yatırılmasına,
Bilirkişilerden; daha önce alınan rapor da incelenerek ve davalı defterlerinin de incelemesi yerinde yapılarak her iki defterdeki kayıtların karşılaştırılmasına, davalı defterlerinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın ve ticari alışverişin davalı defterlerine nasıl yansıdığı, davalı defterlerinin usulüne uygun tutulup tutulmadığı hususlarında rapor tanzim edilmesinin istenmesine,…" şeklindedir.
Görüldüğü üzere, mahkemece verilen ara kararda masrafın gider avansından karşılanmasına, yetmediği takdirde davacı tarafından eksik avansın kesin süre içerisinde yatırılmasına karar verilmekle bilirkişi ücretinin net bir şekilde belirlenmediği, kesin sürenin başlangıcı konusunda da (davalı vekilinin bilirkişi raporuna karşı beyanda bulunması veya iki haftalık sürenin sonu) açıklık bulunmadığı, bilirkişi tarafından yapılması gereken işlerin neler olduğu hususunun somut bir biçimde (faturaların davalı defterlerine kaydedilip kaydedilmediği gibi) ara karara yansıtılmadığı görülmekle, uyuşmazlığa konu ara kararının yukarıda vurgulanan ilkelere uygun olmadığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının öncelikle ticari ilişkiyi ispatlaması gerektiği, masrafın davacı tarafından yatırılmadığı, HMK’nın 324. maddesinde delil avansının düzenlendiği, delil avansını yatırmayan tarafın, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılacağı, mevcut duruma göre davacının iddiasını ispatlayamadığı, bu nedenle direnme kararının gerekçesi genişletilmek suretiyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanunun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.10.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 19'u BOZMA, 1'i ise GENİŞLETİLMİŞ GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
KESİN SÜRENİN BAŞLANGICI VE BİLİRKİŞİLERİN YAPACAKLARI İŞLEMLER KONUSUNDA DA DURAKSAMA OLMAMALIDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/19-924
KARAR NO : 2019/1004
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 04/05/2015
NUMARASI : 2015/216 - 2015/265
DAVACI : A. Plastik Kalıp Metal İnş. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. Z.U.
DAVALILAR : 1- A. İnş. Turizm ve Ticaret A.Ş. vekilleri Av. R.Ç., Av. N.Ö.
2- H.V. İnş. San. Tic. A.Ş.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.09.2013 tarihli ve 2012/80 E., 2013/265 K. sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.04.2014 tarihli ve 2014/3716 E., 2014/6845 K. sayılı kararı ile;
“... Davacı vekili, müvekkilinin davalılara sattığı malların bedelinin ödenmemesi üzerine toplam 11.875,26 TL alacağın tahsili için yapılan icra takibinin davalıların haksız itirazı nedeniyle durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı A. İnş. Tur. ve Tic. AŞ. vekili, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hasan V. davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece taraf defterlerinin incelenmesine re'sen karar verilmediği, HMK 222. maddesi gereğince taraf defterlerinin incelenmesi gerektiği, davacının bilirkişi incelemesini talep ettiği, davacının kendisine verilen kesin mehile rağmen delil avansını yatırmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
29.04.2013 tarihli bilirkişi raporu sadece davacı defterleri incelenerek hazırlanmış ve 30.05.2013 tarihli dilekçe ile davacı vekili, uzatılan süre içinde de 14.06.2013 tarihli dilekçe ile de davalı vekili rapora itiraz etmiştir. Ne var ki mahkemece davalı vekiline rapora karşı yazılı beyanda bulunulması için süre uzatımı verildiği halde 03.06.2013 tarihli celsede yeniden bilirkişi incelemesi için ara kararı oluşturulmuş davalının ticari kayıtlarının 29.11.2012 tarihli davalı dilekçesi içeriğine göre Ankara'da olduğu dikkate alınmadan, davacıya ayrıntıları belirtilmeden masraf yatırılması için yapılan ihtar bu nedenle usule aykırıdır.
Diğer yandan davacının bilirkişi incelemesi yapılması için gerekli olan masrafı yatırmadığı kabul edilse dahi, bu durumda mevcut delillere göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalılar aleyhine müvekkili tarafından düzenlenen faturalardan dolayı Ankara 11. İcra Dairesinin 2011/1.2.2 E. sayılı dosyası ile takibe geçildiğini, takibe itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu, faturaların davalıların birlikte oluşturdukları H. Ortak Girişim adına düzenlendiğini ve kendilerine tebliğ edildiğini, faturaların davacının ticari defterlere kayıt edildiğini, davalıların oluşturduğu ortak girişimin faturayı tebliğ aldıktan sonra 8 gün içerisinde itiraz etmediğini, faturalardaki borcun kesinleştiğini beyan ederek davalıların itirazının iptali ile %40 icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı A. İnş. Turz. ve Tic. A.Ş vekili; borçlarının bulunmaması nedeniyle takibe itiraz ettiklerini, açılan davanın yerinde olmadığını, faturaların kendilerine tebliğ edilmediğini, davacı tarafından sunulan mal veya hizmetin bulunmadığını, davacının faturaların tebliğ edildiğine ilişkin iddiasının doğru olmadığını, ortak girişimin uhdesinde olan işin 25.09.2009 tarihinde son bulduğunu, 2009 yılının Eylül, Ekim ve Kasım aylarında bu iş için herhangi bir alım yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, davacının kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini istemiştir.
Diğer davalı Hasan V. İnş. San. A.Ş davaya cevap vermemiştir.
Yerel Mahkemece; davacının delil olarak ticari defterlere dayandığı, öncelikle Ankara dışında bulunan davacının ticari defterlerinin bir mali müşavir bilirkişiliği aracılığıyla incelettirildiği ve bilirkişi raporunun alındığı, bu aşamadan sonra incelenmesi gereken davalının ticari defterleri için bilirkişi incelemesi ara kararı kurulduğu, bu ara kararı ile dosyanın mali müşavir ve hesap bilirkişisinden oluşan bilirkişiye tevdii için ara karar kurulduğu, bilirkişilere 350,00TLx2=700,00TL miktarında ücret takdir edildiği, söz konusu bu ücretin yatırılması için iki haftalık kesin süre verildiği, dava açılırken yatırılan gider avansında bilirkişi ücretlerini karşılamak için yeterli avansın olmadığı, davacı vekili tarafından 17.06.2013 günü verilen dilekçeyle bu sürenin uzatılması ve iki haftalık ek süre verilmesinin istendiği, söz konusu bu talebin HMK’nın 90 ve 94. maddeleri uyarınca reddedildiği, süresi içerisinde de ara karar uyarınca delil avansı yatırılmadığı, somut olayda davacının temel hatta tek delili defter incelemesi olup, HMK’nın 222. maddesi uyarınca tarafların yani davacı ile davalı tarafın defterlerinin incelemesi gerektiği, mahkemece defter incelenmesi deliline kendiliğinden de başvurulmadığı, bu nedenle yapılacak bilirkişi incelemesinin giderlerinin de davacı tarafından karşılanmak zorunda olduğu, bu zorunluluk çerçevesinde davacıya delil avansı yatırılması için kesin süre verildiği, bu süre içerisinde davacının delil avansını yatırmadığı, kurulan ara kararda davacı tarafından yatırılacak delil avansının net olarak belirtildiği, ayrıca delil avansının yatırılması için verilen kesin sürenin diğer taraf için de kazanılmış bir hak olduğu, davacının üzerine düşen yargılama giderinin kesin süre içerisinde yerine getirmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; davacıya yüklenen yükümlülüğün açık olduğu, davacının sadece bilirkişi ücreti olan 350,00TL'den 700,00TL'yi iki haftalık kesin süre içerisinde yatırması gerektiği, ancak davacının bu yükümlülüğe uymadığı, bozma kararında son bozma nedeni olarak gerekli masrafların yatırılmadığı kabul edilse dahi mevcut delil durumuna göre hüküm kurulması gerekliliğinden bahsedilmiş olup, davacının temel delili hatta tek delilinin ticari defterlerin incelenmesi olduğu, ticari defterlerin incelenmesinin ise bilirkişi ücretinin yatırılmaması nedeniyle gerçekleşmediği, bu hâlde mevcut delil durumu ile yani taraf defterlerinin incelenmesi tamamlanmadan ve sunulan deliller çerçevesinde davacı tarafından alacağın varlığına ilişkin yeterli delil sunulmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece 03.06.2013 tarihli oturumda delil avansı yatırılması amacıyla verilen kesin süreye ilişkin olarak oluşturulan ara kararın usulüne uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde karara ulaşmak bakımından mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler bulunmakta olup, her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nda öngörülen süreler nitelikleri bakımından taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.
Mahkemeler için öngörülen sürelerin taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır.
Eş söyleyişle hâkim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler; kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş cevap süresi, temyiz süresi gibi süreler olup bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir.
Hâkimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. IV, 6. Baskı İstanbul 2001, s.5437 vd).
Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.159).
Yukarıda da belirtildiği üzere, ilke olarak, hâkimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik için şu iki koşuldan birinin varlığı zorunludur:
İlk koşul hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4, HMK. m.94/2); bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.
İkinci hâlde ise; kanuna göre hâkimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK m.163/3 c.3, HMK m. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının kanuna ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir.
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hâkimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hâkimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur.
Kısaca; ister kanun ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan mülga 1086 sayılı HUMK'nın 163. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hâllerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2012 tarihli ve 2012/19-55 E., 2012/249 K.; 13.03.2015 tarihli ve 2013/9-1824 E., 2015/1030 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada, yerel mahkemece 03.06.2013 günlü oturumda davacı vekiline verilen kesin süreye ilişkin olarak oluşturulan ara kararı aynen;
"… 1- Davalı vekiline bilirkişi raporunu inceleyip beyanda bulunmak üzere 2 hafta süre verilmesine,
2- Bu süre geçtikten veya beyanda bulunulduktan sonra dosyanın, celse arasında taraflar üzerinde anlaşamadıkları takdirde mahkememizce resen seçilecek 1 hesap, 1 mali müşavirden oluşan 2 kişilik bilirkişi kuruluna verilerek rapor alınmasına, bilirkişlere gerektiğinde bu dosya ile sınırlı olmak üzere, tarafların defter ve kayıtları ile ilgili dava ve takip dosyaları üzerinde yerinde inceleme yapma yetkisi verilmesine, 350,00TL. den 700,00TL. bilirkişi ücretinin davacı vekili tarafından 2 haftalık kesin süre içinde mahkeme veznesine depo edilmesine, bu süre içerisinde ücret yatırılmadığı taktirde bilirkişi incelemesinden vazgeçilmiş sayılacağı hususunun hatırlatılmasına (hatırlatıldı) bilirkişi kurulu raporu duruşma gününden önce gelmesi hâlinde raporun bir suretinin davalı tarafa tebliğine masrafın davacı vekili tarafından karşılanmasına,
Masrafların öncelikle gider avansından karşılanmasına, yetmediği taktirde davacı yan tarafından yukarıda belirtilen kesin süre içinde eksik avansın yatırılmasına,
Bilirkişilerden; daha önce alınan rapor da incelenerek ve davalı defterlerinin de incelemesi yerinde yapılarak her iki defterdeki kayıtların karşılaştırılmasına, davalı defterlerinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın ve ticari alışverişin davalı defterlerine nasıl yansıdığı, davalı defterlerinin usulüne uygun tutulup tutulmadığı hususlarında rapor tanzim edilmesinin istenmesine,…" şeklindedir.
Görüldüğü üzere, mahkemece verilen ara kararda masrafın gider avansından karşılanmasına, yetmediği takdirde davacı tarafından eksik avansın kesin süre içerisinde yatırılmasına karar verilmekle bilirkişi ücretinin net bir şekilde belirlenmediği, kesin sürenin başlangıcı konusunda da (davalı vekilinin bilirkişi raporuna karşı beyanda bulunması veya iki haftalık sürenin sonu) açıklık bulunmadığı, bilirkişi tarafından yapılması gereken işlerin neler olduğu hususunun somut bir biçimde (faturaların davalı defterlerine kaydedilip kaydedilmediği gibi) ara karara yansıtılmadığı görülmekle, uyuşmazlığa konu ara kararının yukarıda vurgulanan ilkelere uygun olmadığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının öncelikle ticari ilişkiyi ispatlaması gerektiği, masrafın davacı tarafından yatırılmadığı, HMK’nın 324. maddesinde delil avansının düzenlendiği, delil avansını yatırmayan tarafın, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılacağı, mevcut duruma göre davacının iddiasını ispatlayamadığı, bu nedenle direnme kararının gerekçesi genişletilmek suretiyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanunun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.10.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 19'u BOZMA, 1'i ise GENİŞLETİLMİŞ GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.