KESİN VE YETERLİ DELİL ELDE EDİLEMEMESİNE DAYALI BERAAT KARARI HUKUK HAKİMİNİ BAĞLAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Nis
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/17-2112 
KARAR NO   : 2020/850

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 24/02/2016
NUMARASI                : 2015/630 - 2016/131
DAVACI                      : E.U. vekili Av. N.A.
DAVALI                      : S.Y. vekili Av. Y.K.
İHBAR OLUNAN       : Ş. Sigorta A.Ş. vekili Av. G.D.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 21.08.2009 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin sevk ve idaresindeki motosiklet ile davalının işleteni/sürücüsü olduğu aracın çarpışması sonucu kalça ve bacak kısmından yaralandığını, kazanın davalının kusurundan kaynaklandığını, kazadan önce bir otelde bar kaptanı olarak çalışan müvekkilinin tedavi süresi boyunca çalışamadığını ve yapılan ameliyatlara rağmen yürüyememesi nedeniyle işini kaybettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL manevi tazminat ve 1.500,00 TL tamir bedeli ile 8.000,00 TL gelir kaybı olmak üzere toplam 9.500,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 13.05.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının tazminat isteğinin zamanaşımına uğradığını, ceza yargılamasında müvekkilinin kusuru saptanmadığından beraatine karar verildiğini, sebepsiz zenginleşmeye yol açacak nitelikte tazminat talep edildiğini ve müvekkilinin zorunlu trafik sigorta şirketinin davaya dâhil edilmesi gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı: 

6. Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.09.2013 tarihli ve 2009/574 E., 2013/856 K. sayılı kararı ile; taraf beyanları ile maddi vakıa sebebiyle bağlayıcı olan ceza davasında sanık Seyit Y.’in delil yetersizliğinden beraatine karar verilmiş olması göz önünde bulundurulduğunda hangi tarafın kırmızı ışık ihlali yaptığının tespit edilemediği gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. 

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 01.06.2015 tarihli ve 2014/1350 E., 2015/7998 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı vekili davalıya ait aracın kırmızı ışık ihlali yaparak müvekkiline ait araca çarptığını iddia etmiş, davalı vekili ise davacıya ait aracın kırmızı ışıkta geçtiğini savunmuştur. Mahkemece keşfe dayalı alınan 09.05.2011 tarihli bilirkişi raporunda davalı Seyit Y.’in %70 kusurlu davacı Emirhan U.'ın %30 kusurlu olduğu, Ankara Adli Tıp Kurumu'ndan alınan 8.10.2011 tarihli raporunda, kırmızı ışıkta geçen tarafın %100 kusurlu olduğu diğer tarafın kusursuz olduğu, ATK Trafik İhtisas Dairesi'nden alınan 09/07/2013 tarihli bilirkişi raporunda eğer davacı sürücü Emirhan U.'ın kırmızı ışıkta geçmiş ise, davacı Emirhan U.'ın %100 oranında kusurlu olduğu, davalı sürücü Seyit Y.'in kusursuz olduğu, eğer davalı sürücü Seyit Y.'in kırmızı ışıkta geçmiş ise davalı sürücü Seyit Y.'in %100 oranında kusurlu olduğu, davacı sürücü Emirhan U.'ın kusursuz olduğu belirtilmiştir. Davalı Seyit Y. hakkında Manavgat 2. Sulh Ceza Mahkemesinde sonuçlanan 2008/4.4 Esas 2010/1.9 Karar numaralı dava sonucunda sanık Seyit Y.'in taksirle yaralama eylemi iddiası ile açılan davada delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu hale göre BK.’nun 53. maddesine ve yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, hukuk hâkimi, ceza hâkiminin belirlediği kusur oranı ve delil yetersizliğine dayalı beraat kararı ile bağlı olmadığından, mahkemece yapılacak iş davacı veya davalıdan kimin kırmızı ışıkta geçtiğinin tespitinin yapılması, dosya kapsamındaki delillerden kimin kırmızı ışıkta geçtiği kesin olarak belirlenemiyorsa her iki tarafı da %50 kusurlu kabul edip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.02.2016 tarihli ve 2015/630 E., 2016/131 K. sayılı kararı ile; hangi tarafın kırmızı ışık ihlali yaptığının, dolayısıyla asli kusurlu olduğunun tespit edilemediği, kimin kırmızı ışıkta geçtiği kesin olarak belirlenemiyorsa her iki tarafın da %50 kusurlu olduğu kabul edilip sonuca göre karar verilmesi şeklindeki uygulamanın hukukun temel ilkelerine aykırı olduğu, hem ceza yargılamasında hem de hukuk davalarında haksız fiilden ve suç teşkil eden eylemden kişi aleyhine ceza veya tazminata karar verilebilmesi için kişinin kusurlu olduğunun toplanan delillerle ortaya konulmasının gerektiği, kusuru tespit edilemeyen kişi aleyhine hiçbir şekilde tazminata karar verilemeyeceği, özellikle varsayımsal ve soyut olarak %50'şer kusur verilmesinin kabul edilebilir bir durum olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı, davacı veya davalıdan kimin kırmızı ışıkta geçtiğinin kesin olarak saptanamaması hâlinde davacı ve davalı sürücülerin her ikisinin %50’şer oranda kusurlu kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

13. Kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41. maddesi; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmüne haizdir.

14. Türk hukukunda geçerli olan sorumluluk ilkesi “kusur ilkesi” olup, kusur sorumluluğu BK’nın 41. maddesinde ilke olarak düzenlenmiştir. Kusur sorumluluğunda kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olduğundan, sorumluluk ancak kusur mevcut olduğu zaman söz konusu olacaktır. Eş söyleyişle kusur yoksa sorumluluk da yoktur (Eren, F.: Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Motorlu Araç İşleteninin Akit Dışı Sorumluluğunun Hukuki Niteliği ve Unsurları, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1987, s. 159).

15. İşletenin hukuki sorumluluğu ise 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesinin birinci fıkrasında; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” ve son fıkrasında “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

16. 2918 sayılı KTK esas itibariyle karayolunda motorlu araçların işletilmesinin sebep olduğu zararlardan motorlu aracı işleteninin tehlike esasına dayanan kusursuz sorumluluğunu düzenlemektedir. Tehlike esasına dayanan bir kusursuz sorumluluk söz konusu olduğundan, tazminatın belirlenmesinde kusurun ağırlık derecesinin tazminatı etkilemesi söz konusu değildir. Ancak, işletenin ve bağlı olduğu teşebbüs sahibinin munzam (eklenen) kusuru, onun bir mücbir sebebe ya da mağdurun veya üçüncü şahsın ağır kusuruna dayanarak sorumluluktan kurtulmasını engeller. İşletenin fiilinden sorumlu olduğu kişilerin kusuru da aynı etkiyi yapmaktadır (KTK 86/1). Mağdurun kusuru ise, tazminatın indirilmesine imkân verebilir. Bu durum, hâl ve şartlara göre KTK’nın 86. maddesinin 2. fıkrasına göre hâkim tarafından takdir edilecektir. Tazminatın şekli ve kapsamı Borçlar Kanunu hükümlerine göre belirlenecektir (Oğuzman, M.K./ Öz, M. T: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2018, C. II, s. 201, 214).

17. Görüldüğü gibi 2918 sayılı KTK, motorlu araç işleteninin sorumluluğunu düzenlerken, kusur ilkesi dolayısıyla kusur sorumluluğundan vazgeçerek, bunun yerine farklı bir sorumluluk ilkesi getirmiştir. Bu ilke esas itibariyle “sebep ilkesi” veya “sebep sorumluluğu” ilkesidir. Gerçekten de kanun koyucu, 85. maddenin 1. fıkrasında kural olarak sebep sorumluluğu ilkesini kabul etmiş, ancak sebep sorumluluğu için de esas itibariyle tehlike sorumluluğunu öngörmüştür. Bununla birlikte, Kanun bazı durumlarda tehlike sorumluluğunu tamamlayıcı olarak olağan sebep sorumluluğu ve kusur sorumluluğu ilkelerine de yer vermiştir. Nitekim, KTK’nın 85. maddesinde; zarar aracın işletilmesinden doğmuşsa, tehlike sorumluluğu, işletilme hâlinde olmayan bir aracın sebep olduğu trafik kazasından doğmuşsa yerine göre olağan sebep sorumluluğu veya kusur sorumluluğu, kazadan sonra yapılan yardım faaliyetinden doğmuşsa olağan sebep sorumluluğu kabul edilmiştir (Eren, s. 159)

18. 2918 sayılı KTK’nın 85. maddenin 1. fıkrasına göre, işleten ve teşebbüs sahibinin, aracın işletilmesinin sebep olduğu zararlardan doğan sorumluluğu, kusur sorumluluğu olmadığı gibi, özen sorumluluğu da değildir. Bu itibarla, işletenin veya teşebbüs sahibinin hiçbir kusuru bulunmasa bile, aracın işletilmesinin sebep olduğu zararları tazmin etmek zorundadırlar. Sorumluluk kusura dayanmadığı için, kendileri veya eylemlerinden sorumlu oldukları kimseler, ayırt etme gücüne sahip olmasalar da işleten ile teşebbüs sahibi, doğan zarardan sorumludur. KTK’nın 85. maddesinin 1. fıkrası, sorumluluğu, aracın işletilmesine dayanan tehlike sorumluluğu olarak düzenlediğinden, işleten veya teşebbüs sahibi kusurlu olsa bile, kusur ilkesine göre değil, tehlike ilkesine göre sorumlu olurlar. Bunun nedeni, böyle bir halde işleten ve teşebbüs sahibinin şahsında birden çok sorumluluk sebebinin birleşmesi veya başka bir deyişle çeşitli sorumluluk normlarının çatışmasıdır. Bu teklik ilkesi, "Özel kanun veya özel kural, genel kanun veya genel kuralın uygulanmasını önler" ilkesine dayanmakta olup, KTK’nın öngördüğü sorumluluk ilkesi, BK’daki kusur sorumluluğu ilkesine oranla özel bir sorumluluk türü olduğundan, tehlike sorumluluğu ile kusur sorumluluğu aynı işletenin veya teşebbüs sahibinin şahsında birleştiğinde, işleten ya da teşebbüs sahibi, tehlike sorumluluğuna tâbi olur. Teklik ilkesi, fiilî bir sorun olmayıp, hukukî bir sorun olduğundann, hâkimin, bunu re'sen gözetmesi gerekmektedir. Bu nedenle, zarar gören, dava ve iddiasını kusur sorumluluğuna dayandırsa bile, hâkim, tazminat talebinin, dosyadan KTK’ya dayandığını gördüğü anda, bu Kanun’un 85. maddesini uygulamak zorundadır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 693, 694).

19. İşletenler arasında zarar paylaştırılırken bazı istisnai hallerde kusur durumu tespit edilemeyebilir. Bu durumda kural olarak işletenler eşit olarak sorumlu tutulurlar. Kanunda her ne kadar kusurlar oranında tazminden söz edilmiş ise de; motorlu araçların tehlikelerinin eşitliği varsayımının saklı tutulduğu unutulmamalıdır. Bir aracın daha fazla işletilme tehlikesi gösterdiğini ve bu durumun kazanın meydana gelmesinde daha büyük rol oynadığını iddia eden işleten bunu somut delillerle kanıtlamalıdır (Aşçıoğlu, Ç: Trafik Kazalarında Hukuki Sorumluluk ve Tazminat Davaları, Ankara 1989, s. 80).

20. Eş söyleyişle, öğreti ve uygulamada kabul edilen görüşe göre, işletenlerden hangisinin kusurlu olduğunun kesin olarak tespit edilemediği durumda, tehlike sorumluluğuna katlanma ilkesi uyarınca, zararın işletme tehlikeleri doğrultusunda, tehlikeler eşit varsayıldığından zarar ilke olarak yarı yarıya paylaştırılır. (Esasen somut olay bakımından böyle bir durumda her iki işleten açısından KTK’nın 57. maddesi ve Karayolu Trafik Yönetmeliğinin 109. maddesinin d bendi de tartışılmalıdır). Ne var ki, bu kuralın uygulanabilmesi için, gerekli araştırma ve incelemelerin yeterli biçimde yapılmasına karşın işletenlerden hangisinin kusurlu olduğunun tespit edilememiş olması koşulunun gerçekleşmesi gerekmektedir. Yeterli araştırma yapılmasına karşın işletenlerin hangisinin kusurlu olduğu kesin biçimde tespit edilememişse tehlikeler eşit varsayılarak zararın yarı yarıya paylaştırılması gerekir. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2007 tarihli ve 2007/11-104 E., 2007/180 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

21. O hâlde uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı tespit edilmelidir.

22. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74.] maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, cezakurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.

23. 818 sayılı BK’nın “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” şeklindeki bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Başka bir deyişle, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını belirleyen ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.

24. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Somut olayda, ceza yargılamasında davalı hakkında CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca kesin ve yeterli delil elde edilememesi sebebiyle beraat kararı verilmiş olup, maddi vakıaya yönelik olarak bir tespit yapılmamıştır. Bu nedenle verilen beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı hususu her türlü tereddütten uzak biçimde kabul edilmelidir.

25. Eldeki davada her iki taraf da yeşil ışıkta geçtiğini savunmuştur. Somut olay bakımından araç sürücülerinin kazadaki kusur oranının belirlenmesi açısından mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli değildir. Kaza tespit tutanağının davalının beyanına göre tutulduğu anlaşılmıştır. Keşfe dayalı alınan 09.05.2011 tarihli bilirkişi raporunda davalı Seyit Y.’in %70, davacı Emirhan U.'ın %30 kusurlu olduğuna karar verilmiş, Ankara Adli Tıp Kurumundan alınan 08.10.2011 tarihli raporda ve Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesinden alınan 09.07.2013 tarihli bilirkişi raporlarında hangi taraf kırmızı ışıkta geçmiş ise onun tamamen kusurlu olacağı belirtilmiştir. Kaza gece vakti olmuştur. Araçların kaza anındaki konumu ve hava durumu ile görüş mesafesinin, kusur durumunun tespiti için bu dosyadaki ve ceza dosyasındaki ve hasar dosyasındaki tüm deliller bir arada değerlendirilmelidir. Bunun için de tarafların iddia ve savunmalarının tespiti bakımından gerekirse kazanın tarafları da çağırılmak suretiyle, kaza tespit tutanağında yer alan görevliler, tanık Fikri Dişli ve varsa ceza dosyasında bulunan tanıklar ile kazanın meydana geldiği yerde, kaza tarihi ile aynı/ benzer hava şartlarının olduğu gün tespit edilerek kaza ile aynı saatte keşif yapılması, tanıkların imkân dâhilinde kaza mahallinde yapılacak keşifte beyanlarına başvurulması, davacı veya davalıdan kimin kırmızı ışıkta geçtiğinin tespitinin yapılması gerekmektedir. Bu şekilde yapılacak tüm araştırma ve incelemeye rağmen dosya kapsamındaki delillerden kimin kırmızı ışıkta geçtiği kesin olarak belirlenemiyorsa, bu durumda her iki tarafı da %50 kusurlu kabul edilip, ihbar olunan tarafından sunulan dilekçede belirtilen ödemeye ilişkin sonuçlar da değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 2918 sayılı KTK’nın 85 ve 88. maddeleri uyarınca işletenlerin ancak kusurları oranında sorumlu olabilecekleri, Kanun tarafından 85. madde ile getirilen sorumluluğun kusur esasına dayandığı, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin belirlediği kusur oranı ve delil yetersizliğine dayalı beraat kararı ile bağlı olmadığı, ancak maddi vakıanın bağlayıcı nitelikte olduğu, somut olay bakımından ise ceza mahkemesince bağlayıcı nitelikte olacak şekilde bir maddi vakıa tespiti yapılmadığı, bilirkişi raporları ve kaza tutanağı ile iddia ve savunmanın örtüşmediği, bilirkişi raporlarına dayalı olarak karar verilemeyeceğinden mahkemece kusurun tespiti konusunda yapılan araştırma ve incelemenin yeterli kabul edilemeyeceği, tarafların iddia ve savunmaları ile kusur durumunun tespit edilebilmesi için kaza ile ilgili ceza dosyası, hasar dosyası ve tüm belgeler getirtilmek suretiyle, araçların kaza anındaki konumu ve kusur oranının tespiti bakımından, imkân dâhilinde kazanın yaşandığı gün ve saate benzer bir vakitte teknik bilirkişiler eşliğinde taraflar ve tutanak tanıkları ile diğer tanıklar olay yerinde dinlenmek suretiyle keşif yapılarak kusur oranının eş söyleyişle hangi tarafın ışık ihlali yaptığının kesin ve net bir biçimde belirlenmesinin gerektiği, şayet bu araştırma sonucunda yine kimin kırmızı ışıkta geçtiği tespit edilemez ise kusur sorumluluğu ve usul hukukunda düzenlenen genel ispat kuralları gereğince ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden hükmün izah edilen bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. 

27. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenler ve yukarıda açıklanan ilave gerekçelerle direnme kararının bozulması gerekir.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler ve yukarıda açıklanan ilave gerekçelerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-I. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 10.11.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19 üyenin 16'sı İLAVELİ BOZMA, 3'ü ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : "Burada kanaatimizce hâkim görüş tarafından dikkate alınmayan bir husus bulunur. Ceza muhakemesinde delillerin toplanması bakımından savcılık ve kolluk teşkilatının geniş yetkileri bulunur ve ceza mahkemesi de bu delilleri vicdani kanaatine göre serbestçe değerlendirir. Hâlbuki hukuk hâkiminin elinde delillerin toplanmasında böyle bir imkân bulunmaz ve hukuk hâkimi yalnızca tarafların getirdiği delilleri değerlendirebilir. Ceza mahkemesinin daha geniş imkânlar ile toplanan delillere göre sanığın fiili işlediğini sabit görmemesine karşın, hukuk mahkemesinin bu kişiyi haksız fiili gerçekleştirdiği gerekçesiyle tazminata mahkûm etmesi kanaatimizce çelişki doğurur. Bu nedenle sanığın fiili işlediğinin sabit olmaması nedeniyle verilen beraat kararlarının, hukuk mahkemesi bakımından bağlayıcı nitelikte olduğunun kabulü gerekir." (BELGİN GÜNEŞ, Derya, Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Mahkemesi Bakımından Etkileri, İstanbul, 2019, s. 181)