KURAL OLARAK KEFALET BORCU ASIL BORÇ İLE BİRLİKTE MUACCEL OLDUĞUNDAN TASARRUFUN İPTALİ İDDİASI İNCELENMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


10 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/(17)8-85
KARAR NO   : 2021/1372

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 26/11/2013
NUMARASI                : 2013/587 - 2013/702
DAVACI                      : M.K. vekili Av. Y.K.
DAVALILAR               : 1- E.B. vekili Av. Ö.A.
                                      2- E.Ö. vekili Av. C.K.C.

1. Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı Ercan Ö.’ın Y.v.K. Bankası Akhisar Şubesi ile imzaladığı 06.04.2007 tarihli kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcunu ödememesi nedeniyle sözleşmeye kefil olan müvekkilinin kredi borcunu ödemek zorunda kaldığını, müvekkilince ödenen bu bedelin davalı Ercan Ö.’dan tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin kesinleştiğini, yapılan araştırmada borçlunun taşınmazları ve araçları üzerinde müvekkilin haczinden önce çok sayıda haciz olduğunun anlaşıldığını, 21.04.2010 tarihinde borçlunun tebligat yapılan adresinde yapılan hacizde borçlunun haczi kabil malının olmadığının görüldüğünü, tutanakların 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 105. maddesi uyarınca aciz belgesi yerine geçeceğini, davalı-borçlunun kredi borcunu ödememek ve mevcudunu eksiltmek maksadıyla Akhisar-Harmandalı Köyü-247 Parselde kayıtlı taşınmazını 29.07.2009 tarihinde diğer davalı Erden B.'a rayicin altında çok düşük bir bedelle devrettiğini, devir tarihinde taşınmazın gerçek değerinin yaklaşık 43.000 TL olmasına rağmen 2.500 TL gibi çok düşük bir bedelle devrin yapıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalılar arasındaki satımına ilişkin tasarrufun İİK’nın 277 vd. maddeleri uyarınca müvekkili yönünden icra dosyasındaki alacak ve fer’îleriyle sınırlı olmak üzere iptali ile dava konusu taşınmaz üzerinde cebri icra yapabilme yetkisinin verilmesine karar verilmesini talep etmiştir

Davalı Cevabı:

5. Davalı Ercan Ö. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin diğer davalı ile yaptığı muvazaalı bir işleminin bulunmadığını, müvekkili ile diğer davalı Erden'in zeytin alışverişinden kaynaklanıp 2009 yılının Nisan ayında ödemesi gereken 28.000 TL’lik bonoya dayalı borcunu gününde ödeyemediğini, taşınmazın bu alacağa karşılık olarak devredildiğini, aciz hâlinin bulunmadığını, tutanakların aciz vesikası yerine geçmeyeceğini, taşınmazın satışı sırasında doğmuş bir alacağın bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Erden B. vekili cevap dilekçesinde; taşınmaz devrinin müvekkilinin bonoya dayalı alacağına karşılık olmak üzere yapıldığını, muvazaalı bir işlemin bulunmadığını, davacının aciz vesikası olarak dayandığı haciz zaptının müvekkilinin kardeşinin evinde düzenlendiği, belgenin aciz vesikası niteliği taşımadığı gibi borçlunun aciz hâlinin de gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

7. Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2012 tarihli ve 2012/23 E., 2012/194 K. sayılı kararı ile; davanın dinlenebilmesi için iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılması gerektiği, 247 parsel sayılı taşınmazın 29.07.2009 tarihinde devredildiği, davacının, davalı borçlunun bankadan aldığı kredi borcunu kefil olarak 05.03.2010 tarihinde ödediği, 818 sayılı Mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 496. maddesine göre kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında ona halef olacağı, kefilin ödeme yapmakla yapmış olduğu ödemeyi asıl borçludan talep edebileceğinden davacı ile davalı Ercan arasındaki borcun doğum tarihinin ödeme tarihi olan 05.03.2010 olduğu, bu hâli ile iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan önce yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.06.2013 tarihli ve 2012/11058 E., 2013/8999 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, İİK'nin 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Mahkemece de belirlendiği gibi bu tür davaların dinlenme koşulları arasında iptali istenen tasarrufun, takip konusu borcun doğumundan sonra yapılmış olması da vardır.

Somut olayda, takip konusu alacak davalı borçlunun Y.K. Bankasından 6.4.2007 tarihinde kullandığı krediye kefil olan davacının kefil sıfatıyla bankaya yaptığı ödemeden doğmaktadır. Bu durumda davacı ile borçlu arasındaki borcun doğumunun 6.4.2007 tarihli kredi sözleşmesi olduğu kabul edilerek diğer dava koşulları ve dava konusu tasarrufun İİK 278, 279, 280.maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir. Kaldı ki, davacı vekili anılan borçla ilgili müvekkili tarafından yapılan ilk ödemenin 3.7.2009 tarihli olduğunu bu ödemeye ilişkin borçlu hakkında 2009/4678 sayılı dosya ile takip yaptıklarını, anılan takip dosyası yönünden de dava konusu tasarrufun, mahkemenin 2011/110 Esas 2011/583 Karar sayılı ilamı ile iptaline karar verildiğini belirttiğinden, güçlü delil mahiyetindeki bu dosyanın da değerlendirilmemesi doğru olmamıştır.

Kabule göre de, dava önkoşul yokluğu nedeniyle reddedildiğinden AAÜT'nin 7/2 maddesi gereğince davalılar yararına maktu vekâlet ücreti yerine nispi vekâlet ücreti takdir edilmiş olması da isabetli görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.11.2013 tarihli ve 2013/587 E., 2013/702 K. sayılı kararı ile; kefilin ödeme yapması ile ilk alacağın başka bir alacağa dönüşeceği ve alacaklının hakkından bağımsız olan yeni bir hak meydana geleceği, kefilin bütünü ile alacaklının yerine geçtiği kabul edilirse halefin mevcut bir hakkı devralmış olacağı ve bu suretle o borca ilişkin olarak işlemekte olan zamanaşımı ile bağlı olacağı, ancak kefilin nezdinde bağımsız bir hak doğduğu kabul edilirse, kefilin rücu talebinin tabî olduğu zamanaşımının, borçlunun kefili olan ödeme borcunun muaccel hâle gelmesinden itibaren başlayacağı, her ne kadar BK'da rücu hâlinde zamanaşımı başlangıç tarihine ilişkin bir düzenleme yoksa da Yargıtayca alacaklının tatmininden itibaren zamanaşımının başlayacağının kabul edildiği, İsviçre Borçlar Kanunu'nda da açıkça kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımının alacaklıyı tatmin ettiği anda başlayacağının belirtildiği, zamanaşımı konusundaki Yargıtay'ın bu uygulamasının da kefilin alacağının ödeme yaptığı tarihte doğduğunu gösterdiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda tasarrufun iptali davası bakımından borcun doğum tarihinin kredi sözleşmesinin imzalandığı 06.04.2007 tarihi mi, yoksa davacının kredi borcunu kefil sıfatıyla ödediği 05.03.2010 tarihi mi, olarak kabul edilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Tasarrufun iptali davası; “Borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla malvarlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava”, kısaca “borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye yönelik bir dava” şeklinde tanımlanabilir. İptal davasının amacı bir alacağı ödememek için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukukî işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kişilerle yaptığı tüm hukukî işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı hâlen borçluya aitmiş gibi, cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır (Güneren, Ali: İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, Ankara, 2012, s. 39, 40).

14. Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun 114. maddesinde düzenlenen ve bütün davalar için geçerlilik taşıyan genel dava şartları yanında bir takım özel dava şartlarının varlığı da aranmaktadır. Tasarrufun iptali davasının kendine özgü dava şartları; geçici veya kesin aciz vesikasının varlığı, icra takibinin kesinleşmiş olması, tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması ve gerçek bir alacağın varlığıdır.

15. Tasarrufun iptali davalarında iptali istenilen tasarrufun, borcun doğumundan sonra yapılmış olması ön koşul olup, dava koşulunun var olup olmadığı belirlenmeden işin esası hakkında hüküm kurulamayacağından, bu husus mahkemece re’sen araştırılır

16. Borç; alacaklının borçludan istemeye yetkili olduğu, borçlunun da yerine getirmek zorunda bulunduğu edimi içeren hukukî ilişkidir. Borç, bu ilişkiyle aynı anda doğabileceği gibi; borç ilişkisinden sonra da doğabilir. Borçlar, niteliklerine göre farklı sınıflandırmalara tabî tutulduğundan borcun doğum tarihleri de kimi zaman bu sınıflandırmalara bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Alacaklı, borçlanmanın gerçekleştiği tarihte borçlunun mal varlığına güvenerek işlem yapmış olduğundan, borcun doğumundan önceki tasarruflar iptal davasının konusunu oluşturmaz (Güneren- s. 419). Bu nedenle borcun hangi tarihte doğduğu ve borcun doğumuna ilişkin hukuksal nedenin kaynağının somut durumun özelliğine göre ayrıca araştırılması gerekmektedir.

17. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga BK’nın ''Kefilin hakları'' başlıklı 496. maddesinde kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında ona halef olacağı öngörülmüş; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) ''Kefilin rücu hakkı'' başlıklı 596. maddesinde de kefilin alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacağı düzenlenmiştir.

18. Eldeki davada takip konusu alacak, davalı borçlunun Y.K. Bankasından 06.04.2007 tarihinde kullandığı krediye kefil olan davacının kefil sıfatıyla bankaya yaptığı ödemeden doğmaktadır. Genel kredi sözleşmesine dayanak olarak gösterilen icra takibi ve sonrasında açılan tasarrufun iptali davasında borcun doğum tarihi, genel kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihtir. Kural olarak kefalet borcu asıl borç ile birlikte muaccel olduğundan, kefil yönünden de borcun doğum tarihi asıl borcun doğduğu; diğer bir ifade ile kefil olduğu kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihtir. Eş söyleyiş ile genel kredi sözleşmesinin akdedildiği tarih, sadece sözleşmenin asıl borçlusu yönünden değil kefil bakımından da geçerlidir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2015 tarihli ve 2013/17-2350 E., 2015/1759 K. sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.

19. Bu durumda davacı ile borçlu arasındaki borcun doğumunun 06.04.2007 tarihli kredi sözleşmesi olduğu kabul edilerek diğer dava koşulları ve dava konusu tasarrufun İİK 278, 279 ve 280. maddeler gereğince iptale tabî olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.

20. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

21. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.