MAL TALEPLERİ OLMADIĞINA İLİŞKİN BEYAN, MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASINI AÇMAYA ENGELDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


27 Nis
2017

Yazdır

T.C.
BANDIRMA
AİLE MAHKEMESİ                                                                                                   

ESAS NO       : 2014/203
KARAR NO    : 2014/321

T  Ü  R  K    M  İ  L  L  E  T  İ    A  D  I  N  A
K    A    R    A    R

DAVA                 : Katılma Alacağı
DAVA TARİHİ    : 27/05/2011
KARAR TARİHİ : 06/05/2014
YAZIM TARİHİ   : 23/05/2014

Mahkememizde görülmekte bulunan katılma alacağı davasının yapılan açık yargılaması sonunda:

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların Bandırma Aile Mahkemesi'nin 2010/8.6 Esas, 2011/1.9 Karar sayılı ilâmı ile boşandıklarını, kararın 14/03/2011 tarihinde kesinleştiğini, tarafların evlilik birliği devam ederken 2010 yılında şu anda davalı adına kayıtlı bulunan Bandırma İlçesi, P. Mahallesi, 1..3 ada, 1..1 parsel, 4. kat 1. numaralı bağımsız bölümü satın aldıklarını, bu taşınmazın taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejimine göre tasfiyesinin yapılarak, vekil edeninin payına düşen miktarın boşanma davasının açıldığı 27/10/2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın hukuki dayanağının bulunmadığını, tarafların anlaşmalı olarak boşandıklarını, duruşmada davacının açıkça mal talebinin bulunmadığını bildirdiği, bu beyanın davacıyı bağlayacağını, ayrıca davacının tasfiye adı altında herhangi bir alacağının da bulunmadığını, her ne kadar dava konusu taşınmaz 2010 yılında tapuya tescil edilmiş ise de, vekil edeninin 1996 yılında kooperatif üyesi olarak edindiği kişisel malı olduğunu, bu taşınmazı tamamen kendi kişisel geliri ile elde ettiğini, edinilmiş mal sayılamayacağını, davacının bu taşınmaza katkısının bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 

Mahkeme'mizce yapılan açık yargılama sonunda 27/12/2012 tarih ve 2011/353 Esas, 2012/789 Karar sayılı kararla; davacı ve vekilinin Mahkeme'mizin 2010/816 Esas sırasında kayıtlı boşanma davasının 10/03/2011 tarihli duruşmasında, boşanma ve boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin beyanları yanında "davalıdan mal talepleri" olmadığını belirtmeleri ve davacı ile vekilinin yukarıda yer verilen beyanlarının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 188/1 maddesi (1086 sayılı HUMK. m. 236/1) uyarınca kesin delil niteliğini haiz mahkeme için ikrar niteliğinde olması ve eldeki dava bakımından kendilerini bağlayacağı, anılan beyana rağmen dava açılması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 

Mahkeme'mizin 27/12/2012 tarih ve 2011/353 Esas, 2012/789 Karar sayılı kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 02/12/2013 tarih ve 2013/5043 Esas, 2013/18125 Karar sayılı kararıyla; tarafların anlaşmalı boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi konusunda anlaşma yapmaları zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bu konuda anlaşma yapmanın da mümkün olduğu, kural olarak kabule ilişkin boşanma kararı kesinleşmedikçe eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesinin yapılmasının mümkün olmadığı ve doğmayan haktan da feragat olmayacağı, "doğmayan haktan feragat olmaz" ilkesi gözardı edilerek hüküm kurulmasının doğru olmadığı, davanın esasına girilerek karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Taraflarca davaya ilişkin tüm delil ve belgeler ibraz edilmiş, Mahkeme'mizin 2010/816 Esas, 2011/189 Karar sayılı dava dosyası dosyamız içerisine alınarak incelenmiş, katılma alacağına konu taşınmaza ait tapu kaydı getirtilmiş, delillerin toplanması yönünde işlem yapılmıştır. 

Davacı ve vekili Mahkeme'mizin 2010/8.6 Esas sırasında kayıtlı boşanma davasının 10/03/2011 tarihli duruşmasında; boşanma ve boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin beyanları yanında "davalıdan mal talepleri" olmadığını belirtmişler ve tutanağa geçen beyanlarını imza etmişlerdir. Mahkeme'mizin 10/03/2011 tarih ve 2010/816 Esas, 2011/189 Karar sayılı kararıyla; Türk Medeni Kanunu'nun 166/3 maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına ve boşanmanın fer'i unsurlarına ilişkin karar verilmiş ve (5) numaralı hüküm fıkrası ile de, "Tarafların kendileri için herhangi bir tazminat, nafaka, yargılama gideri, vekalet ücreti ve mal talebi olmadığından bu konularda karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmiş, anılan karar taraflarca temyiz edilmeksizin 14/03/2011 tarihinde kesinleşmiştir.

Davacı ile vekilinin yukarıda yer verilen beyanları, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 188/1 maddesi (1086 sayılı HUMK. m. 236/1) uyarınca kesin delil niteliğini haiz mahkeme için ikrar niteliğindedir ve eldeki dava bakımından kendilerini bağlar; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24/02/2010 tarih ve 2010/2-96 Esas, 2010/106 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere anılan beyana rağmen dava açılması hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27/11/2013 tarih ve 2013/8-185 Esas, 2013/1601 Karar sayılı kararında da; tarafların karşılıklı mal taleplerinin bulunmadığına ilişkin protokoldeki ifadenin mal rejiminden kaynaklanan alacağı da kapsadığı da açık bir şekilde vurgulanmıştır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle Mahkeme'mizin 27/12/2012 tarih ve 2011/353 Esas, 2012/789 Karar sayılı kararında direnilmesine ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması netice ve kanaatine varılmıştır.

HÜKÜM    : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1- Mahkeme’mizin 27/12/2012 tarih ve 2011/353 Esas, 2012/789 Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE;

- Davanın REDDİNE

2- Davacı tarafça yatırılan 148,50 TL peşin harçtan 25,20 TL karar ve ilâm harcının mahsubu ile bakiye 123,30 TL harcın karar kesinleştiğinde isteği halinde davacıya iadesine, 

3- Davalı tarafından yapılan 6,00 TL tebligat gideri, 15,00 TL müzekkere posta gideri, 91,20 TL talimat gideri, 20,00 TL tanık ücreti olmak üzere toplam 132,20 TL'nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

- Taraflarca yatırılan gider ve delil avansının harcanmayan kısmının karar kesinleştiğinde kendilerine iadesine, 

4- Davalı davada kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap ve takdir olunan 1.500,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nın 432. maddeleri gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Mahkeme’mize dilekçe vermek suretiyle Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 06/05/2014

 

T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2016/21885
KARAR NO    : 2017/1388

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ          :
Bandırma Aile Mahkemesi
TARİHİ                   : 06/05/2014
NUMARASI            : 2014/203 - 2014/321
DAVACI                  : F.S.
DAVALI                  : M.Ö.
DAVA TÜRÜ           : Katılma Alacağı

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, temyiz incelemesi sonucunda Dairemizce bozulmuş bozma kararı üzerine Mahkemece direnme kararı verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. 

KARAR

Davacı Feray S. vekili, dava dilekçesinde belirtilen taşınmaz nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuştur.

Davalı Mustafa Ö. vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacı ile vekilinin boşanma davasının 10.03.2011 tarihli duruşmasındaki “davalıdan mal talepleri” olmadığına ilişkin beyanlarının kesin delil niteliğini haiz mahkeme içi ikrar olduğu ve eldeki dava bakımından kendilerini bağladığı, anılan beyana rağmen dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, verilen karar Dairemizin 02.12.2013 tarih, 2013/5043 Esas - 2013/18125 Karar sayılı ilamı ile bozulmuş, mahkemece önceki hükümde direnilmesine karar verilmesi üzerine, anılan direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 45. maddesi ile 6100 sayılı HMK'na eklenen geçici 4/1. maddesi uyarınca, inceleme yapılmak üzere, dosya Dairemize gönderilmiştir.

Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre mahkemece verilen direnme hükmünün yerinde bulunduğu anlaşıldığından, mahkemenin anılan kararının bozulmasına ilişkin Dairemizin 02.12.2013 tarih, 2013/5043 Esas - 2013/18125 Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan 06.05.2014 tarih, 2014/203 Esas - 2014/321 Karar sayılı hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 25,20 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 6,20 TL'nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 09.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan               Üye                            Üye                    Üye                  Üye
F. AKÇİN            A. KELLECİOĞLU      İ. ŞİMŞEK          N. TAŞ             M. K. ÇETİN


BİLGİ : Uygulamada genellikle, eşlerin birbirleri arasında düzenledikleri anlaşmalı boşanma protokolü veya duruşma sırasındaki beyanları ile evliliklerini sonlandırırken, aralarındaki mal rejimini sonlandırdıkları gözlemlenmektedir. Halbuki, vatandaşların kendi aralarında, vekil olmaksızın gerçekleştirdikleri, bu boşanma sonucu, mal rejiminin tasfiyesinden doğacak bir hakkın engellenmesini veya mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanacak bir hakkın doğmasını istedikleri halde, bunun tam tersi durumların da ortaya çıkması, uygulamada yaşanan sorunlar arasındadır. Mal kavramı ile neyin kastedildiği Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nce sıkça tartışılmış ve bunun sonucunda karşı oylu kararlar da çıkmıştır. Bunun neticesinde de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine bu konu ile ilgili bir dosya gelmiş ve neticelenmiştir. (Y. HGK. 27.11.2013, 8-185/1601 sayılı Kararı). Söz konusu Y. HGK. Kararı'ndan önce Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin bu konu ile ilgili içtihatlarını irdelemek konunun gelişimi açısından faydalı olacaktır. (Bu konudaki içtihatların gelişimi ve uyarılar hakkında bkz. KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara, 2016, s. 804-848)