KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MİRASIN REDDİNİN İPTALİ DAVASI ISLAHLA TASARRUFUN İPTALİ DAVASINA DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİNİR.

T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2017/420
KARAR NO    : 2020/8832

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ          : Tavas Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                    : 13/07/2015
NUMARASI            : 2014/312 - 2015/417
DAVACI                  : M.N.
DAVALI                  : O.O.

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 21.10.2014 gününde verilen dilekçe ile mirasın reddinin iptali, ıslahla tasarrufun iptali talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 13.07.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, davalı aleyhine Tavas İcra Müdürlüğünün 2013/2.2 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, alacağın tahsili için davalının, murisi Ayşeana O.’dan intikal eden miras hissesine haciz tesis edildiğini, davalının bu hacizleri öğrendikten sonra murisinden intikal eden mirası kayıtsız ve şartsız reddettiğini, davalının borçlarına güvence vermeden borcunu ödememek kastıyla mirası reddettiğini belirterek; davalının murisinden kalan mirası reddinin iptaline karar verilmesini istemiş, 24.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile de mirasın reddine ilişkin tasarrufun İİK 277. ve devamı maddelerine göre iptalini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının elinde aciz vesikası bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. 

İptal davasının koşullarından biri olarak alacaklının elinde kesin (İİK.143) veya geçici (İİK.105/2) aciz belgesinin bulunması gereklidir. Kesin veya geçici aciz vesikasının bulunması, iptal davası için ön koşul ise de, bunun davanın açılmasından önce alınması zorunlu değildir. Davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi, temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra karar düzeltme aşamasında bile alınıp ibraz edilmesi yeterlidir. Ayrıca borçlunun haczi kabil malının bulunmaması halinde durumu tespit eden haciz zaptı, geçici aciz belgesi niteliğinde kabul edilebilir.

Somut olayda, davalı borçlu adresinde 22.06.2015 tarihinde haciz yapılmış ve borca yeter mal bulunamamıştır. Bu durumda davalı borçlunun aciz halinin gerçekleştiği kabul edilerek tarafların gösterdiği diğer deliller dikkate alınarak İİK'nun 277. ve devamı maddelerine göre tasarrufun iptali koşullarının değerlendirilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulmasına karar verilmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan        Üye                     Üye                 Üye                Üye
H. ONAT      A.T.ERGİNBAY   S. ARSLAN     C. BALIKÇI    M. AKGÜN

 

BU DOSYA YARGITAY HUKUK GENEL KURULU GÜNDEMİNE TAŞINMIŞTIR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/7-435
Karar No       : 2024/198

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Tavas Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 22.04.2022
SAYISI                          : 2022/90 E., 2022/137 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 23.12.2021 tarihli ve 2021/6526 Esas,
                                        2021/4245 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki mirasın reddinin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Tavas Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın yeniden reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının müvekkiline Tavas İcra Müdürlüğünün 2013/272 Esas sayılı takip dosyası nedeniyle borçlu olduğunu, borcun bugüne kadar ödenmediğini, davalının murisi olan annesi Ayşeana O.’nun 28.04.2013 tarihinde öldüğünü, geride eşi ve iki çocuğunun kaldığını, muris adına Tavas ilçesi, Altınova Mahallesi, 2.7 ada, 17 parselde kayıtlı taşınmazın bulunduğunu, davalının miras payı oranında taşınmazın haczedildiğini ve gayrimenkulün satışa çıkarılması için Tavas İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/4 Esas ve 2015/5 Karar sayılı dosyası ile müvekkiline yetki verildiğini, buna istinaden Tavas Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/40 Esas sayılı dosyası ile izale-i şuyu davası açıldığını, dava devam ederken davalı Osman’ın kötüniyetli olarak alacaklılarından mal kaçırmak kastıyla Tavas Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.07.2013 tarihli ve 2013/361 Esas, 2013/433 Karar sayılı kararı ile mirası reddettiğini ileri sürerek mirasın reddine ilişkin ilamın davalıya ait kısmının iptaline karar verilmesini talep etmiş, 24.06.2015 tarihli ıslah dilekçesinde ise davalının icra dosyasında aciz hâlinin açık olduğunu, davayı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) mirasın reddi hükümlerine göre açmış olmalarına karşın dava sebebini İcra İflas Kanununun (2004 sayılı Kanun) 277 nci maddesi uyarınca tasarrufun iptali olarak ıslah ettiklerini, davalının mirası reddinin 2004 sayılı Kanun’un 278 inci maddesinde düzenlenen ivazsız tasarruf niteliğinde olduğunu ileri sürerek mirasın reddine ilişkin tasarrufun iptalini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; murisin müvekkilinin annesi olduğunu ve öldüğü tarihte Maliyeye vergi borçlarının bulunduğunu, adına kayıtlı taşınmazı ise torunu olan dava dışı Aysun Bedi’ye vasiyet ettiğini, bu nedenle yasal mirasçıların tamamının mirası reddettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı

6. Tavas Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.2015 tarihli ve 2014/312 Esas, 2015/417 Karar sayılı kararı ile; davanın 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası olduğu kabul edilerek davanın ön koşulu olan aciz hâlinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.12.2020 tarihli ve 2017/420 Esas, 2020/8832 Karar sayılı kararı ile;

“… Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

İptal davasının koşullarından biri olarak alacaklının elinde kesin (İİK.143) veya geçici (İİK.105/2) aciz belgesinin bulunması gereklidir. Kesin veya geçici aciz vesikasının bulunması, iptal davası için ön koşul ise de, bunun davanın açılmasından önce alınması zorunlu değildir. Davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi, temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra karar düzeltme aşamasında bile alınıp ibraz edilmesi yeterlidir. Ayrıca borçlunun haczi kabil malının bulunmaması halinde durumu tespit eden haciz zaptı, geçici aciz belgesi niteliğinde kabul edilebilir.

Somut olayda, davalı borçlu adresinde 22.06.2015 tarihinde haciz yapılmış ve borca yeter mal bulunamamıştır. Bu durumda davalı borçlunun aciz halinin gerçekleştiği kabul edilerek tarafların gösterdiği diğer deliller dikkate alınarak İİK'nun 277. ve devamı maddelerine göre tasarrufun iptali koşullarının değerlendirilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulmasına karar verilmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı

9. Tavas Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.03.2021 tarihli ve 2021/82 Esas, 2021/134 Karar sayılı kararı ile bozmaya uyularak yapılan yargılama sonrasında; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2019/2816 Esas ve 2020/4371 Karar sayılı ilamı gözetilerek eldeki davanın 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınan tasarrufun iptali davası olarak değil, 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesinde yer alan mirasın reddi kararının iptali davası olarak nitelendirilmesi gerektiği, somut olayda davalının Tavas Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/361 Esas sayılı dosyası ile annesi olan murisinin 24.07.2013 tarihinde mirasını reddettiği, dolayısıyla 6 aylık hak düşürücü sürenin bu tarih itibariyle başladığı, eldeki davanın ise hak düşürücü süre geçtikten sonra 21.10.2014 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 23.12.2021 tarihli ve 2021/6526 Esas, 2021/4245 Karar sayılı kararı ile;

“… Mahkemenin davanın reddine dair verdiği karar, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 24.12.2020 tarih, 2017/420 Esas, 2020/8832 sayılı Kararı ile tasarrufun iptali niteliğindeki davada İcra İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerinde belirtilen koşulların değerlendirilmesi gerektiği vurgulanarak bozulmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyulmasına dair ara karar verilmiş ve dava reddedilmiştir.

Davacı vekili, hükmü temyiz etmiştir.

Vermiş olduğu bir hüküm, Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay’ın bozma kararına gerek iradi gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176. maddesi gereğince, taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Davacı, davasını tamamen ıslah ederek davayı veya dava sebebini değiştirebilir (Kuru Baki, Aydın Burak, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt II, 2. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2021, s. 1215 ).

2004 sayılı İcra İflas Kanununun 277. maddesinde, elinde geçici ya da kesin aciz belgesi bulunanın tasarrufun iptali davası açabileceği; 105. maddesinde, haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağının 143 üncü maddedeki aciz vesikası hükmünde olacağı; 280. maddesinde, malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemlerin, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebileceği, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olması gerektiği, üçüncü şahsın, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) kan ve sıhrî hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun malî durumunu ve zarar verme kastını bildiğinin farz olunacağı, bu durumun aksinin üçüncü şahıs tarafından ancak 279'uncu maddenin son fıkrasına göre ispat edilebileceği düzenlenmiştir.

Somut olayda, davacı 21.10.2014 tarihinde açılan davada Türk Medeni Kanununun 617. maddesine dayalı mirası reddin iptali davası açmış ise de, 24.06.2015 tarihinde davasını tamamen ıslah ederek İcra İflas Kanununun 277. ve devamı maddesinde düzenlenen tasarrufun iptali davasına tahvil etmiştir. Davacı açıkça dava sebebini ıslah yoluyla tasarrufun iptali olarak belirlediğine göre, davanın Türk Medeni Kanununun 617. maddesi kapsamında açılan bir dava niteliğinde olduğu düşüncesi ile reddedilmesi özel kanun niteliğinde olan İcra İflas Kanununun sözü edilen maddeleri karşısında isabetli görülmemiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ve ilgili kanun hükümleri uyarınca tahkikat yapılması gerekirken ıslah gözetilmeden davanın yanlış hukuki nitelendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olduğundan hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. Tavas Asliye Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 2022/90 Esas, 2022/137 Karar sayılı kararı ile; her ne kadar bozma kararında Yargıtayın bozma ilamına uymuş olan yerel mahkemenin bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorunda olduğu belirtilmişse de uyulan kararın usuli eksikliğe ilişkin olduğu, söz konusu karara uyulmak suretiyle aciz vesikası hususundaki eksikliklerin giderilerek bozma ilamının infaz olunduğu, dolayısıyla eldeki davada bozma kararına uyulmasından sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 177/2 nci maddesine aykırılık oluşturulmadığı, bozma kararında belirtilen bir diğer hususun da “taleple bağlı kalınarak ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın tasarrufun iptali davası olarak görülüp neticelendirilmesine ilişkin” olduğu, 6100 sayılı Kanun’un ıslaha dair düzenlemeleri ile 26/2 ve 33 üncü maddeleri birlikte değerlendirildiğinde hâkimin uyuşmazlığa uygulanacak maddi hukuk kurallarını ve hukuki nitelemeyi resen belirleyeceğinin düzenleme altına alındığı, dolayısıyla hâkimin taraf iradeleriyle sınırlandırılması imkânının bulunmadığı, hukuki nitelemenin yahut dayanılan maddi hukuk kuralının ıslah ile değiştirilebileceğinin kabulünün 6100 sayılı Kanun hükümlerine aykırılık teşkil edeceği, böyle olunca davanın hukuki niteliğinin 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesine göre mirasın reddinin iptaline ilişkin olduğu, ne var ki eldeki davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mirasçı alacaklılarının korunması hakkına dayalı olarak 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesi uyarınca “mirasın reddinin iptali” istemiyle açılan eldeki davada, davacının dayandığı hukuki sebebi 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınan “tasarrufun iptali” davası olarak ıslah etmiş olduğu gözetildiğinde somut olayın çözümünde; 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesinin mi, yoksa 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde yer alan tasarrufun iptali hükümlerinin mi uygulanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

16. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesi, mirası reddeden mirasçının alacaklılarının korunması için özel bir hüküm içermektedir. Anılan hüküm “Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

17. Söz konusu hüküm, aciz hâlinde olan veya iflas etmiş mirasçının alacaklılarının zarar görmesini engellemek amacıyla getirilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesinin; mirasın reddini “mirasçıların alacaklıları” bakımından düzenlenmiş olduğu hususudur. Mirasın reddinin “mirasbırakanın alacaklılarına” etkisi ise aynı Kanun’un 618 inci maddesinde hüküm altına alınmıştır.

18. Türk Medeni Kanunu’nun 617 nci maddesinde düzenlemesini bulan dava, alacaklılar veya iflâs idaresi tarafından açılır. Davanın konusunu, reddedilen mirasın, mirasçının malvarlığına eklenmesi oluşturur. Mirasın reddinin iptal edilebilmesi için öncelikle mirası reddeden mirasçının mevcudunun borçlarından az olması gerekir. Kanun bu hüküm bakımından açıkça borca batıklığı aramaktadır. Bu davanın açılabilmesi için diğer önemli bir koşul ise mirasçının sırf alacaklılarına zarar verme kastı ile mirası reddetmiş olmasıdır. Zarar verme kastını ispat yükü alacaklıdadır. Buradaki “zarar verme kastı” maddenin koşul vakıalarından olup, zarar vermenin bulunmadığı hallerde mirasın reddinin iptali mümkün değildir.

19. Mirasın reddinin iptaline karar verilirse, başkaca bir talebe gerek olmaksızın miras resmen tasfiye edilir. Tereke borçları ödendikten sonra öncelikle mirasın reddinin iptalini isteyen alacaklıya sonra diğer alacaklılara ödeme yapılır.

20. Tasarrufun iptali davası ise 2004 sayılı Kanun’un 277 ilâ 284 üncü maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ödemede güçlük çeken, ödemesi hâlinde malvarlığını kaybetme endişesi yaşayan borçlu; alacaklıklılarının alacaklarını elde edememesi amacıyla bir takım işlemlerde bulunabilir. Borçlunun malvarlığını eksilten, alacaklıların tahsil imkânını kısıtlayan bu işlemlerin kanun tarafından korunması beklenemez. İşte tasarrufun iptali davası, borçlunun bu şekilde malvarlığını eksiltici veya alacaklıların takip imkânını kısıtlayıcı işlemlerini konu edinir.

21. Tasarrufun iptali davasının tarafları; 2004 sayılı Kanun’un 277 nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre “1 – Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı, 2 – İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri” iptal davasını açabilir.

22. İcra İflas Kanunu’nda, borçlunun aciz ya da iflâsından önce yaptığı iptale tabî tasarruflar 278, 279 ve 280 inci maddelerde üç grup altında düzenlemiş ise de; bu maddelerde iptal edilebilecek tasarruflar sınırlı olarak sayılmadığından hangi tasarrufların iptale tabî olduğu hususunun tayini, hâkimin takdirine bırakılmıştır. Borçlunun iptal edilebilecek tasarrufları, alacaklılarından mal kaçırılmasına yönelik olarak yapılan ivazsız veya aciz hâlinde yapılan tasarruflar ile alacaklılarına zarar verme kastıyla yapılan tasarruflardır. Bu özellikten ötürü dava dilekçesinde 2004 sayılı Kanun’un 278, 279, 280 inci maddelerinden hangisine dayanılarak iptal istendiğinin belirtilmesi de zorunlu değildir. Hatta bu maddelerden biri gösterilmemiş olsa bile mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine dayanarak iptal kararı verebilir.

23. Eldeki davaya gelince; davacı vekili dava dilekçesinde davalının müvekkiline borçlu olduğunu ancak borcunu ödememek amacıyla annesinden kalan mirası reddettiğini ileri sürerek 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesi uyarınca “mirası reddin iptalini” talep etmiş, sonrasında 24.06.2015 tarihli dilekçesi ile “dava sebebini 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde yazılı tasarrufun iptali” olarak ıslah etmiştir. Mahkemece dava aynı şekilde 2004 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de bu davanın ön koşulu olan aciz vesikasının bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Belirtilen kararın; Özel Daire tarafından, aciz halinin gerçekleştiği ancak tasarrufun iptali niteliğindeki davada 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde belirtilen diğer koşulların değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapılarak bozulmasına ve Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karşın, yapılan yargılama sonunda, davanın 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesinde belirtilen hak düşürücü süre dolduktan sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Görüleceği üzere davanın hukuki niteliği bakımından yerel mahkeme ile Özel Daire arasında bir görüş aykırılığı yok iken, yerel mahkeme bozma kararı sonrasında davanın hukuki niteliğini değiştirmiştir.

24. Öncelikle belirtmek gerekir ki; verilen bir hüküm, Yargıtay tarafından bozulduğu ve Mahkemece bozma kararına uyulduğu takdirde, bozma sonrası yapılan yargılamada “bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılmak ve hüküm kurulmak” zorundadır. 6100 sayılı Kanun’un 176 ncı maddesi uyarınca da taraflardan her birinin, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği düzenleme altına alınmıştır. Buna göre davacı, davasını tamamen ıslah ederek davayı veya dava sebebini değiştirebilir (Baki Kuru, Burak Aydın, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt II, Ankara-2021, s. 1215). Somut olayda davacı 21.10.2014 tarihinde 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesine dayalı “mirası reddin iptali” davasını açmış ise de 24.06.2015 tarihli dilekçesi ile davasını tamamen ıslah ederek, davada dayandığı hukuki sebebi 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen “tasarrufun iptali” davası olarak belirtmiştir. Dolayısıyla davacı açıkça dava sebebini ıslah yoluyla tasarrufun iptali olarak belirlediğine, Yargıtayın birinci bozma ilamında davanın 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınan tasarrufun iptali davası olarak kabul edildiğine ve özellikle mahkemece bu bozma ilamına uyularak yargılama yapıldığına göre davanın 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesi kapsamında açılan bir dava olduğu kabul edilerek “hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine” dair verilen direnme kararı isabetli olmamıştır.

25. Diğer yandan; yukarıda açıklandığı gibi 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesi uyarınca mirasçının alacaklısı tarafından açılabilecek mirası reddin iptali davası da aynen tasarrufun iptali davasında olduğu gibi “borçlu mirasçının malvarlığını yeniden tesisi” amacını taşır. Esasen, mirası reddin iptali davası ile tasarrufun iptali davası arasındaki fark, her iki dava sonucunda elde edilecek hükmün niteliği noktasında kendini gösterir. Mirası reddin iptali davasında “mirasın reddinden faydalanan” kişilerin, iptali talep eden alacaklı tarafından yürütülecek takip işlemlerine katlanması gerekmez; zira bu davanın, davalı bakımından yaptırımı resmî tasfiyedir. Reddin iptaline karar verilmesi hâlinde mirasın reddinden fayda sağlayan kişi veya kişiler elinde bulunan değerin resmî tasfiyeye tâbi olmasına katlanmak zorundadır (4721 sayılı Kanun md. 617/2). Tasarrufun iptali davasında ise işlem lehtarı üçüncü kişi veya kişilerin yükümlülüğü cebri icra işleminden ibarettir (2004 sayılı kanun md. 283/1). 2004 sayılı Kanun’da yer alan “iade” ifadesinin asıl amacı, Yargıtay kararlarında “borçlunun tasarrufuna konu ettiği maldan alacaklının alacağını tahsili olanağını sağlamak” olarak açıklanmıştır. Tasarrufun iptali davası şahsi nitelikte bir dava olduğundan, işlemden yarar sağlayan üçüncü kişi veya kişilerin yükümlülüğü resmî tasfiye değil, sadece davacı alacaklının borcunu karşılayacak miktarla sınırlı olmasıdır. Dolayısıyla hakkında borç ödemeden aciz vesikası düzenlenmiş bir borçlu aleyhine alacaklı; hüküm ile elde etmek istediği sonuca göre mirası reddin iptali veya tasarrufun iptali davalarından hangisine başvuracağına karar vermelidir.

26. Tüm bu genel açıklamalar ışığında, 4721 sayılı Kanun’un 617 nci maddesi uyarınca “mirasın reddinin iptali” istemiyle açılan eldeki davada, davacının dayandığı hukuki sebebi 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınan “tasarrufun iptali” davası olarak ıslah ettiği, her iki dava hakkının yarıştığı, bozma kararına uyan Mahkemece somut olayın çözümünde 2004 sayılı Kanun’un 277 ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınan hükümler uyarınca yargılama yapılması gerekirken, yanlış hukuki değerlendirme ile dava mirasın reddinin iptali davası olarak değerlendirilmiş hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

27. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

24.04.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.