MÜNHASIRAN DAVALININ TİCARİ DEFTERLERİNE DAYANILMAMASI HMK 220 HÜKMÜNÜN UYGULANMASINA ENGEL TEŞKİL ETMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


03 Haz
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/11-172
KARAR NO   : 2022/69

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 27/11/2018
NUMARASI                : 2018/900 - 2018/1247
DAVACI                      : T. Tıbbi Medikal Malzemeleri San ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. A.D.
DAVALI                      : K.V. Sağlık Kompleksi San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. T.M.B.

1. Taraflar arasındaki “itirazı iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkilinin davalıya tıbbi emtia sattığını, anılan satışa ilişkin düzenlenen yedi ayrı fatura tutarının toplamı olan 9.363 TL’nin ödenmemesi üzerine davalı aleyhine İzmir 7. İcra Müdürlüğünün 2013/12.99 E. sayılı dosyası üzerinden başlatılan icra takibine haksız ve kötü niyetli bir şekilde itiraz edilerek takibin durdurulduğunu, faturaların irsaliyeli olmaları nedeniyle davalıya faturalara konu emtianın teslim edildiğini, ayrıca anılan faturaların davalı kayıtlarına girdiğini ve davalı tarafça anılan faturalara itiraz edilmediğini, ödeme için müvekkilince gerçekleştirilen girişimlerin sonuçsuz kaldığını ileri sürerek icra takibine vaki itirazın iptali ile %20 oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; icra takip konusu faturalara konu emtianın teslim edilmediğini, bu nedenle alacak iddiasının yerinde olmadığını, cari hesap sonlandırılarak hesap mutabakatı sağlanmaksızın yapılan icra takibinin geçerli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2014/91 E., 2016/628 K. sayılı kararı ile; satım sözleşmesinde birlikte ifa kuralı gereği satıcının malı teslim ettiğini, alıcının da bedeli ödediğini kanıtlaması gerektiği, davacının dayandığı irsaliyeli faturalarda teslim alan kısmının boş olduğu, davacı tarafça sunulan kargo teslim fişlerinde alıcı olarak davalı tarafın göründüğü, ancak taşıma konusunun açık olarak belirtilmediği ve dayanak faturaların da teslim fişlerinde yer almadığı, teslimatın kime yapıldığının belirlenemediği, bu nedenle davacı tarafın malların teslimini ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.06.2018 tarihli ve 2016/13366 E., 2018/4806 K. sayılı kararı ile; “… Dava, satım bedelinin tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali davasıdır. Davacı taraf, satışa ilişkin faturalar keşide edildiğini ve davalı tarafa tebliğ edildiğini ileri sürmüş ve delil olarak davalı tarafın ticari defterlerine de dayanmıştır. Delillerin değerlendirilmesi bakımından, irsaliyeli faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olup olmadığının belirlenmesi gerekir. HMK'nın 220. maddesinin 3. fıkrası “Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü haiz olup, bu hüküm uyarınca Mahkemece, davalı tarafa defter sunmamasının sonuçlarını da içeren şerhli ihtar çıkarıldığı halde, davalı tarafça ibrazına gerek görülen defterler ibraz edilmemiş olup, HMK'nın 220/3 hükmü uyarınca değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sair delillerle satım konusu emtianın teslim edildiği ispat edilmediği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.11.2018 tarihli ve 2018/900 E., 2018/1247 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; davacı tarafın münhasıran davalı defter ve kayıtlarına dayanmadığı, davalı tarafın ihtara rağmen defter ve kayıtlarını bilirkişi incelemesi için sunmamış olmasının aleyhine yorumlanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafça dayanılan deliller arasında davalı tarafın ticarî defterlerinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı tarafın mahkeme tarafından gönderilen ihtara rağmen ticarî defterlerini dosyaya sunmaması karşısında mahkemece, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 220/3. maddesi kapsamında karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

13. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir. HMK’nın 189/1. maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptirler. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.

14. Taraflarca ileri sürülen vakıaların ispatında ortaya çıkan çekişmeyi gidermede kullanılacak olan en önemli vasıtalardan biri de belgelerdir. Belge, HMK’nın 199. maddesinde “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda belgede mevcut olması gereken ilk unsur, taraflar arasında uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişlilik olup diğer unsur ise niteliği itibariyle ispata yarar bilgiyi ihtiva etmesidir.

15. Belirtilen iki unsuru haiz tüm bilgi taşıyıcıları, HMK’nın 199. maddesi kapsamında belge niteliğindedir. Buna ek olarak tarafların belge ibraz zorunluluklarının düzenlendiği HMK’nın 219. maddesinin ikinci fıkrasında “Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ticarî defterler de kanundaki belge tanımının kapsamı içerisindedir. Dolayısıyla belge, ticarî defterleri de içine alan genel ve kapsamı geniş bir kavram olup kanundaki belge hakkında ihdas edilen tüm düzenlemeler, somut olayın niteliğine uygun düştüğü ölçüde ticarî defterler için de uygulama alanı bulurlar.

16. Medeni usul hukukunun amacı, yargı önüne gelen dava ve taleplerin hukuka uygun bir biçimde karara bağlanmasını sağlamaktır. Salt tarafların haklarını elde etmelerin mümkün kılmak yanında medeni usul hukuku, gerçeğe ve hakkaniyete uygun kararların ortaya çıkışını sağlama işlevine de sahiptir. Usul hükümleri çerçevesinde hakkaniyete uygun karar tesisi için yargılama aşamasındaki delillerin toplanması sürecine tarafların azamî suretle katılımları sağlanır. Bu bağlamda taraflar ileri sürdükleri iddia veya savunmalarının ispatı için ellerindeki tüm belgeleri yargılama sırasında ibraz etme yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, doğal olarak tarafın kendi aleyhine ve karşı tarafın lehine olan belgeyi mahkeme ibrazına dair bir zorunluluğu kapsamaz. Ancak Kanun, belirli şartlar dâhilinde ve davayı aydınlatma ödevinin de bir gereği olarak taraflardan birinin karşı taraf lehine olan belgeyi ibrazını zorunlu kılmıştır (Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz, Hülya Taş; Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, C II, İstanbul 2017, s. 1813, 1814).

17. Tarafların yargılama sırasında ellerindeki belgeleri mahkemeye ibraz yükümlülüklerine ilişkin genel kurallar HMK’nın 219 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup, anılan Kanun’un 219/1. maddesi; “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.” hükmünü içermektedir. Anılan hüküm ile taraflar, ileri sürdükleri vakıaların ispatına ilişkin sadece kendi ellerindeki belgeleri ibrazı yanında karşı tarafça delil olarak dayanılan belgeleri de ibraz yükümlülüğü altındadırlar. Anılan düzenleme ile ispat yükü üzerinde olmayan tarafın da belirli koşullarda belge ibrazı ile yükümlülük altına alınarak davanın aydınlatılmasına katkıda bulunması sağlanmakta, bu suretle gerçeğe ve hakkaniyete uygun karar tesisine imkân tanınmaktadır.

18. Öte yandan tarafların mahkemeye ibraz ile yükümlü oldukları belgeler, ileri sürülen hususların ispatı ile ilgili olanlardan ibaret olup bunun belirlenmesi ise HMK’nın 194. maddesi çerçevesinde taraflarca gerçekleştirilecek somutlaştırma faaliyeti ile mümkündür. Bu doğrultuda taraflar, ileri sürdükleri vakıayı ispata elverişli bir biçimde somutlaştırmanın yanında delil olarak dayandıkları belgeleri ve hangi belgenin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamakla yükümlüdürler. Anılan yükümlülüğün ifası ile belgenin içerik ve niteliği hakkında bilgi sahibi olunarak ispat konusu vakıaya ilişkin olarak ibrazı istenen belgenin gerekli olup olmadığı yahut belgedeki hangi kısımların gerekli olduğu belirlenebilecektir. Bu sayede ileri sürülen hususların ispatıyla ilgili olmayan belgelerin gereksiz yere ibrazı önlenebileceği gibi HMK’nın 219/2. maddesi gereğince devamlı kullanılan ve içeriği bölünebilen belgelerin tamamı yerine sadece ispat konusu vakıa ile ilgili kısımları belirlenerek tarafların mahkemeye belge ibraz yükümlülüklerinin sınırları tespit edilebilecektir (Pekcanıtez/Özekes/Akkan/Korkmaz, s. 1814, 1815).

19. Taraflardan birinin ileri sürdüğü vakıanın ispatı için dayanılan belgenin davanın karşı tarafının elinde bulunması durumunda ise karşı tarafın anılan belgeyi ibrazı HMK’nın 220/1. maddesinde; “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.” şeklinde düzenlenmiştir.

20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220/1. maddesinin uygulanması için gereken ilk koşul, karşı taraf elinde olan belgenin ileri sürülen vakıanın ispatına elverişli olup bu isteğin kanuna uygun olduğuna dair kanaatin mahkeme nezdinde ortaya çıkmasıdır. Bu kapsamda ileri sürdüğü vakıanın ispatı için delil olarak HMK’nın 220/1. maddesi çerçevesinde karşı tarafın elindeki belgeye dayanan tarafın, HMK’nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükünü ifa ederek karşı tarafın elindeki belge ile ileri sürülen vakıanın ispatının zorunlu ve bu talebin kanuna uygun olduğuna dair mahkeme nezdinde bir kanaat uyandırması gerekir.

21. Bu şartın varlığı hâlinde gözetilecek diğer bir koşul ise ibrazı istenen belgenin karşı tarafın elinde olmasıdır. Burada karşı tarafın elinde olmasından kasıt, belgenin ibraz edilebilecek surette tarafın hâkimiyet alanı içerisinde olmasıdır. Bu bağlamda madde hükmünde; karşı tarafın belgenin elinde olduğunu ikrar etmesi, ileri sürülen talep üzerine susması yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşılması veya başka bir belgede ikrar olunması gibi durumlarda belgenin istenen tarafın elinde olduğu kabul edilir. Öte yandan HMK’nın 220/2. maddesi gereğince ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

22. Belirtilen koşulların mevcudiyeti hâlinde mahkemece, taraftan karşı tarafın delil olarak dayanmış olduğu belgenin ibrazı için kesin süre verilir. Belirtilen kesin süre içerisinde ibraz istenen tarafça belgenin ibraz edilmemesi ve ibraz edilmemeyle alakalı kabul edilebilir bir mazeretin delilleriyle birlikte gösterilmemesi yahut belgenin elinde bulunduğunu inkâr edilmesi ve teklif edilen yeminin kabul veya icra edilmemesi hâlinde mahkemece, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanı kabul edilebilir (HMK m. 220/3).

23. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticarî defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa HMK’nın 222/5. maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın 219 ve devam maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelerine tabidir. Zira ticarî defterler, sahip olduğu fonksiyonlar itibariyle belge niteliğini haizdirler. Bu sebeple yargılama sırasında ileri sürülen hususların ispatı için münhasıran karşı tarafın defterlerine dayanılmaması durumunda ticarî defterlerin ibrazında, diğer belgelerde olduğu gibi HMK’nın 219 ve 220. maddelerindeki hükümler uygulama alanı bulurlar.

24. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 64/1. maddesinde ise: her tacirin, ticarî defterleri tutmak ve defterlerinde, ticarî işlemleriyle ticarî işletmesinin iktisadi ve malî durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir. Yine TTK’nın 82. maddesinde de her tacirin ticarî defterlerini 10 yıl süre ile saklamak zorunda olduğu düzenlenmiştir.

25. Ticarî defterlerin ibrazına ilişkin olarak Türk Ticaret Kanunu’nun 83. maddesi; “(1) Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir.

(2) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır.” hükmünü haiz olup TTK’da, belirtilen düzenlemenin ikinci fıkrasındaki HMK’ya yapılan atıf dışında ibraz edilmemenin sonuçları hakkında herhangi bir düzenleme ihdas edilmemiştir. Buradan hareketle HMK’daki ticarî defterlerin ibrazına ilişkin düzenlemeler üzerinde durulması da önem arz etmektedir.

26. Ticarî defterlerin ibrazı ve delil niteliği, HMK’nın 222. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 1. fıkrasında mahkemenin, ticarî davalarda tarafların ticarî defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebileceği ve aynı maddenin 2. fıkrasında ise ticarî defterlerin, ticarî davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması gerektiği düzenlenmiştir. Ticarî defter kayıtları ikinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan tarafın, ticarî defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticarî defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir (HMK m. 222/3). Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticarî defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olurlar. (HMK m. 222/4).

27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222/5. maddesi uyarınca taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticarî defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır. Bu hüküm, taraflardan birinin ileri sürdüğü hususun ispatında münhasıran karşı tarafın defterlerine delil olarak dayandığı hâllerde uygulanacaktır. Ayrıca ticarî defterlerin ibraz edilmemesi durumunda ibrazı isteyen tarafın iddiasını ispatladığı kabul edilecek olup bu hususta hâkime takdir yetkisi tanınmamıştır.

28. Öte yandan taraflardan birinin diğer deliller yanında karşı tarafın ticarî defterlerine dayanmasıyla karşı taraftan ticarî defterlerin ibrazının istenilmesi, ancak ticarî defterlerin ibrazından kaçınılması durumunda, HMK’nın belgelerin ibraz mecburiyetini içeren 219 ve devamındaki hükümler uygulama alanı bulacaktır. Bu çerçevede HMK’nın 220/3. maddesinde düzenlenen belgenin ibraz yükümlülüğüne aykırı davranışın sonucunda, HMK’nın 222/5. maddesindeki düzenlemeden farklı olarak hâkime takdir hakkı tanınmış olup hâkim, ibraz edilmeyen belgenin/ticarî defterin içeriği hakkında, somut durumun niteliğine uygun düştüğü ölçüde yapacağı değerlendirme sonrasında ibrazı isteyen diğer tarafın beyanının kabul edilip edilemeyeceğine karar verecektir (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, s. 1834).

29. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafça bedeli ödenmediği iddia olunan dava konusu satışa ilişkin faturalar ile satılan emtianın davalı tarafa teslim edildiği ileri sürülerek anılan hususların ispatı için diğer deliller yanında her iki tarafın ticarî defterlerine dayanıldığı, yargılama sırasında ticarî defterlerin ibrazı için davalıya verilen süre sonrasında davalı tarafça ticarî defterlerin adresi bildirilerek yerinde incelenmesi için talepte bulunulduğu, bu kapsamda mahkemece yazılan 02.12.2015 tarihli talimatı müteakip İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/131 Talimat numaralı dosyası kapsamında davalı tarafa ve vekiline ticarî defterlerin ibrazı için tebligat gönderildiği, yapılan tebligata müteakip davalı tarafça talimat mahkemesine sunulan 15.01.2016 tarihli dilekçeyle ticarî defterlerin HMK’nın 218. maddesi çerçevesinde yerinde incelenmesinin talep edildiği, ancak dosya arasına alınan 08.03.2016 tarihli bilirkişi raporunun, davalının ticarî defterlerinin incelemeye hazır edilmemesi sebebiyle mevcut duruma göre düzenlendiği anlaşılmaktadır.

30. Davacı tarafça ileri sürülen iddiaların ispatı için davalının ticarî defterleri yanında diğer delillere de dayanılmış olup davalının ticarî defterlerinin ibrazı ve bundan kaçınmanın sonuçlarına ilişkin olarak uygulama alanı bulacak olan düzenlemeler HMK’nın 219 ve 220. maddeleridir. Her ne kadar mahkemece, delil olarak davalı defterlerine münhasıran dayanılmadığından bahisle davalının ticarî defterini ibrazdan kaçınmasının davalı aleyhine yorumlanamayacağı belirtilmiş ise de; davacının ileri sürdüğü iddiaların ispatı için delil olarak münhasıran davalının ticarî defterlerine dayanmamış olması, belgelerin/ticarî defterlerin mazeretsiz olarak ibraz edilememelerinin sonuçlarını düzenleyen HMK’nın 220. maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez. Zira ileri sürülen hususların ispatında münhasıran davalı defterlerine dayanılmamış olması durumunda uygulanmayacak hüküm HMK’nın 222/5. maddesi olup somut olay bakımından aynı Kanun’un 220. maddesi geçerliliğini korur.

31. Yargılama sırasında davacının ticarî defterleri üzerinde gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi sonucu dosya arasına alınan 02.12.2015 tarihli raporda; davacının ticarî defterlerine göre alacaklı olduğu belirlenmiştir. Öte yandan dava konusu satışa ilişkin irsaliyeli faturaların ve malların davalı tarafa teslim edilip edilmediği hususlarındaki belirsizliği gidermek amacıyla davalının ticarî defterlerinin ibrazı istenmiş olmakla birlikte davalı tarafından ticarî defterler ibraz edilmediği gibi buna ilişkin herhangi bir mazeret de ileri sürülmemiştir. Mevcut durum itibariyle satılan mallara ilişkin irsaliyeli faturaların davalının ticarî defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususunun, taraflar arasında çekişme konusu vakıalar ve davanın aydınlatılması kapsamında belirlenmesi zorunludur. Dolayısıyla HMK’nın 220/1. maddesi çerçevesinde davalının ticarî defterlerinin, davacı tarafça ileri sürülen hususların ispatına elverişli olduğu ve ibrazına ilişkin talebin kanuna uygun olduğu açıktır.

32. Davalı tarafa gönderilen tebligatlarda, ticarî defterlerin ibraz edilmemesi hâlinde HMK’nın 220/3. maddesi gereğince ortaya çıkacak sonuçların ihtar edilmiş olması ve davalı tarafça ibraz etmeme nedenine ilişkin herhangi bir mazeretin sunulmamış olması karşısında mahkemece, HMK’nın 220/3. maddesi ve ticarî defterlerin ibrazına ilişkin hükümler çerçevesinde yapılacak değerlendirme sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

33. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440-III/1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.01.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/11-328 
KARAR NO   : 2022/154

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 09/11/2017
NUMARASI                : 2017/582 - 2017/1145
DAVACI                      : M. Turizm İşletmeleri A.Ş. vekili Av. B.K.
DAVALI                      : Tasfiye Halinde A. Danışmanlık Eğitim Veri Dağıtım 
                                      Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi vekili Av. E.K.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; davalının müvekkilinden çeşitli turizm hizmetleri aldığını, bunun karşılığında cari hesap bakiyesini ödemediğini, davalı aleyhine İstanbul 12. İcra Müdürlüğünün 2009/36.46 E. sayılı dosyası ile başlatılan icra takibinin itiraz ile durdurulduğunu ileri sürerek 19.414,29 TL cari hesap alacağının icra takibinde ödeme emrinin tebliğinden itibaren 10 gün sonrasından başlayacak şekilde işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.11.2014 tarihli ve 2014/1609 E., 2014/484 K. sayılı kararı ile; alacağın dayanağı davalı adına düzenlenmiş on üç adet faturadan kaynaklı olup anılan faturaların davalı adına davalı şirketin kurucu ortağı ve yetkilisi Yiğit B.'un asistanı olan Burcu B. isimli şahsa teslim edildiğinin ileri sürüldüğü, davalının davaya cevap vermediği, ancak isticvap davetiyesi üzerine duruşmaya katılan davalı şirket tasfiye memurunun taraflar arasında turizm hizmeti alınmasına dair ticarî ilişki bulunmakla birlikte alacağın dayanağını oluşturan faturalar kapsamı hizmetin alınmadığını ve Burcu B. isminde davalı şirket çalışanın olmadığının beyan edildiği, dosyada toplanan deliller itibariyle ve Burcu B.'un kendi beyanı ile davacının dayandığı faturaların teslimine dair 08.05.2008 tarihli belgedeki imzanın anılan şahsa ait olmakla birlikte Burcu B.'un şirket çalışanı olmadığı gibi bir an faturaların bu şahsa verilmiş olduğu kabul edilse dahi faturanın tebliğinin tek başına hizmetin verildiğini ispata yeterli olmadığı, davacının fatura kapsamı hizmetleri verdiğini sunulan deliller itibariyle ispatlayamadığı, davacı vekilince sunulan bila tarihli dilekçe ile fatura içeriklerinin uçak bilet bedelleri ve otel konaklamaları gibi hizmetlere ilişkin olması ve bu hizmetlerin davalı şirket vekili Av. E.K. ve Yiğit B. tarafından kullanılmış olması nedeniyle çağrılıp dinlenmeleri talep edilmiş ise de; davalı vekilince iddianın genişletilmesine muvafakat edilmediğinden talebin reddinin gerektiği, bu nedenle davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 07.02.2017 tarihli ve 2015/12365 E., 2017/648 K. sayılı kararı ile; “… Dava, taraflar arasında turizm hizmetine ilişkin alacak davasıdır. Mahkemece yazılı gerekçeyle faturaların davalının yetkilisine tebliğ edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan inceleme ve değerlendirme yeterli olmamıştır. Dava tarihinde yürürlükte bulunan HMK'nın 219. maddesi "Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar." hükmünü haizdir. Bu madde uyarınca taraflar ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Mahkemece verilen kesin süre üzerine davalı tarafça ticari defter ve belgeler sunulmamıştır. Davacı tarafın usulüne uygun olarak tuttuğu ticari defterler dosyaya sunulmuş ve davaya konu alacağa ilişkin 9 adet faturanın davacı defterinde kayıtlı olduğu bilirkişi raporuyla belirlenmiştir. HMK'nın 220. maddesi "İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. (2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. (3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir." hükmünü haizdir. HMK'nın bu maddesinde, bir tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesinin sonuçları düzenlenmiştir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen tarafın, kendisine verilen sürede ibraz etmemesi halinde mahkemenin, belgenin içeriğine göre diğer tarafın beyanını kabul edebileceği hükmü yer almaktadır. Mahkemece HMK'nın ticari defterlerle ispata ilişkin madde hükümleri değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.11.2017 tarihli ve 2017/582 E., 2017/1145 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; ticarî defterlerle ispatın 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 64 ve devamı maddelerinde düzenlendiği, bir tarafın ticarî defterlerinin ibrazının istenebilmesi ve talep edilmesine rağmen ticarî defterlerin ibraz edilmemesinin defter sahibinin aleyhine sonuç doğurmasının anılan Kanun’un 83. maddesi uyarınca ancak karşı tarafın münhasır delil olarak bunlara dayanmasına bağlı olduğu, davacının davalının defterlerine münhasıran dayanmadığı, bu sebeple davalının ticarî defterlerini hazır etmemesinin davanın ispatı için yeterli olmadığı, faturaya dayalı alacağın ispatı için faturada yazılı malların teslim edildiğinin veya hizmetin sunulduğunun ispatının gerektiği, bu konudaki ispat yükünün davacıda olduğu, davaya konu alacağın, davacı defterlerinde kayıtlı, alacağa ilişkin faturaların sunulmuş ve davalı tarafça ticarî defterlerin sunulmamış olmasının faturaya dayalı hizmet olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin ispatı için yeterli olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının ticarî defterlerini incelenmek üzere mahkemeye sunmaması sonucu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 220. maddesi kapsamında değerlendirme yapılabilmesi için davacı tarafça delil olarak münhasıran davalının ticarî defterlerine dayanılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

13. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir. HMK’nın 189/1. maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptirler. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.

14. Taraflarca ileri sürülen vakıaların ispatında ortaya çıkan çekişmeyi gidermede kullanılacak olan en önemli vasıtalardan biri de belgelerdir. Belge, HMK’nın 199. maddesinde “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda belgenin sahip olması gereken ilk unsur, taraflar arasında uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişlilik olup diğer unsur ise niteliği itibariyle ispata yarar bilgiyi ihtiva etmesidir.

15. Belirtilen iki unsuru haiz tüm bilgi taşıyıcıları, HMK’nın 199. maddesi kapsamında belge niteliğindedir. Buna ek olarak tarafların belge ibraz zorunluluklarının düzenlendiği HMK’nın 219. maddesinin 2. fıkrasında “Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ticarî defterler de kanundaki belge tanımının kapsamı içerisindedir. Dolayısıyla belge, ticarî defterleri de içine alan genel ve kapsamı geniş bir kavram olup kanundaki belge hakkında ihdas edilen tüm düzenlemeler, somut olayın niteliğine uygun düştüğü ölçüde ticarî defterler için de uygulama alanı bulurlar.

16. Medeni usul hukukunun amacı, yargı önüne gelen dava ve taleplerin hukuka uygun bir biçimde karara bağlanmasını sağlamaktır. Salt tarafların haklarını elde etmelerini mümkün kılmak yanında medeni usul hukuku, gerçeğe ve hakkaniyete uygun kararların ortaya çıkışını sağlama işlevine de sahiptir. Usul hükümleri çerçevesinde hakkaniyete uygun karar tesisi için yargılama aşamasındaki delillerin toplanması sürecine tarafların azamî suretle katılımları sağlanır. Bu bağlamda taraflar ileri sürdükleri iddia veya savunmalarının ispatı için ellerindeki tüm belgeleri yargılama sırasında ibraz etme yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, doğal olarak tarafın kendi aleyhine ve karşı tarafın lehine olan belgeyi mahkemeye ibrazına dair bir zorunluluğu kapsamaz. Ancak Kanun, belirli şartlar dâhilinde ve davayı aydınlatma ödevinin de bir gereği olarak taraflardan birinin karşı taraf lehine olan belgeyi ibrazını zorunlu kılmıştır (Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz, Hülya Taş; Medeni Usûl Hukuku, C. II, İstanbul 2017, s. 1813, 1814).

17. Tarafların ellerindeki belgeleri yargılama sırasında mahkemeye ibraz yükümlülüklerine ilişkin genel kurallar HMK’nın 219 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup anılan Kanun’un 219/1. maddesi; “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.” hükmünü içermektedir. Anılan hüküm ile taraflar, ileri sürdükleri vakıaların ispatına ilişkin sadece kendi ellerindeki belgeleri ibrazın yanında karşı tarafça delil olarak dayanılan belgeleri de ibraz yükümlülüğü altındadırlar. Anılan düzenleme ile ispat yükü üzerinde olmayan tarafın da belirli koşullarda belge ibrazı ile yükümlülük altına alınarak davanın aydınlatılmasına katkıda bulunması sağlanmakta, bu suretle gerçeğe ve hakkaniyete uygun karar tesisine imkân tanınmaktadır.

18. Öte yandan tarafların mahkemeye ibraz ile yükümlü oldukları belgeler, ileri sürülen hususların ispatı ile ilgili olanlardan ibaret olup bunun belirlenmesi ise HMK’nın 194. maddesi çerçevesinde taraflarca gerçekleştirilecek somutlaştırma faaliyeti ile mümkündür. Bu doğrultuda taraflar, ileri sürdükleri vakıayı ispata elverişli bir biçimde somutlaştırmanın yanında delil olarak dayandıkları belgeleri ve hangi belgenin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamakla yükümlüdürler. Anılan yükümlülüğün ifası ile belgenin içerik ve niteliği hakkında bilgi sahibi olunarak ispat konusu vakıaya ilişkin olarak ibrazı istenen belgenin gerekli olup olmadığı yahut belgedeki hangi kısımların gerekli olduğu belirlenebilecektir. Bu sayede ileri sürülen hususların ispatıyla ilgili olmayan belgelerin gereksiz yere ibrazı önlenebileceği gibi HMK’nın 219/2. maddesi gereğince devamlı kullanılan ve içeriği bölünebilen belgelerin tamamı yerine sadece ispat konusu vakıa ile ilgili kısımları belirlenerek tarafların mahkemeye belge ibraz yükümlülüklerinin sınırları tespit edilebilecektir (Pekcanıtez/Özekes/Akkan/Korkmaz, s. 1814, 1815).

19. Taraflardan birinin ileri sürdüğü vakıanın ispatı için dayanılan belgenin, davanın karşı tarafının elinde bulunması durumunda ise, karşı tarafın anılan belgeyi ibrazı HMK’nın 220/1. maddesinde; “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.” şeklinde düzenlenmiştir.

20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220/1. maddesinin uygulanması için gereken ilk koşul, karşı taraf elinde olan belgenin ileri sürülen vakıanın ispatına elverişli olup bu isteğin Kanun’a uygun olduğuna dair kanaatin mahkeme nezdinde ortaya çıkmasıdır. Bu kapsamda ileri sürdüğü vakıanın ispatı için delil olarak HMK’nın 220/1. maddesi çerçevesinde karşı tarafın elindeki belgeye dayanan tarafın, HMK’nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükünü ifa ederek karşı tarafın elindeki belge ile ileri sürülen vakıanın ispatının zorunlu ve bu talebin Kanun’a uygun olduğuna dair mahkeme nezdinde bir kanaat uyandırması gerekir.

21. Bu şartın varlığı hâlinde gözetilecek diğer bir koşul ise ibrazı istenen belgenin karşı tarafın elinde olmasıdır. Burada karşı tarafın elinde olmasından kasıt, belgenin ibraz edilebilecek surette tarafın hâkimiyet alanı içerisinde olmasıdır. Bu bağlamda madde hükmünde; karşı tarafın belgenin elinde olduğunu ikrar etmesi, ileri sürülen talep üzerine susması yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşılması veya başka bir belgede ikrar olunması gibi durumlarda belgenin istenen tarafın elinde olduğu kabul edilir. Öte yandan HMK’nın 220/2. maddesi gereğince ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

22. Belirtilen koşulların mevcudiyeti hâlinde mahkemece, taraftan karşı tarafın delil olarak dayanmış olduğu belgenin ibrazı için kesin süre verilir. Belirtilen kesin süre içerisinde ibraz istenen tarafça belgenin ibraz edilmemesi ve ibraz edilmemeyle alakalı kabul edilebilir bir mazeretin delilleriyle birlikte gösterilmemesi yahut belgenin elinde bulunduğunu inkâr edilmesi ve teklif edilen yeminin kabul veya icra edilmemesi hâlinde mahkemece, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanı kabul edilebilir (HMK m. 220/3).

23. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticarî defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasretmediği durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın 219 ve ardından gelen maddelerindeki genel düzenlemelere tabidir. Zira ticarî defterler, sahip olduğu fonksiyonlar itibariyle belge niteliğini haizdirler. Bu sebeple yargılama sırasında ileri sürülen hususların ispatı için münhasıran karşı tarafın defterlerine dayanılmaması durumunda ticarî defterlerin ibrazında, diğer belgelerde olduğu gibi HMK’nın 219 ve 220. maddelerindeki hükümler uygulama alanı bulurlar.

24. Dava tarihi itibariyle olaya uygulanacak olan 6762 sayılı TTK’nın 64/1. maddesinde; her tacirin, ticarî işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve bilhassa, diğer kanunların hükümleri mahfuz kalmak üzere, ticarî defterleri tutmaya mecbur oldukları düzenlenmiştir.

25. Ticarî defterlerle ispat ise 6762 sayılı TTK’nın 79 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup aynı Kanun’un 80/1. maddesinin “Muhakeme esnasında muhik bir menfaatin mevcudiyeti ispat olunur ve mahkeme ibraz edilmesini sübut bakımından zaruri addederse yalnız ihtilaflı meseleye mütaallik kayıtların sureti çıkarılmak veya ehlivukuf tetkikatı yaptırılmak üzere mahkeme re'sen veya taraflardan birinin talebi üzerine bunların birine yahut her ikisine ait defterlerle saklanması mecburi olan kâğıtların ibrazını emredebilir.” şeklinde düzenlemesi uyarınca uyuşmazlık hâlinde davaya bakan mahkeme, ilgililerin talebi üzerine yahut re’sen, ihtilafın çözümü için gerekli olan ticarî defter ve defterdeki kayıtların dayanakları olan belgelerin ibrazına karar verebilir. Belge niteliğini haiz ticarî defterlerin ibraz zorunluluğu hususunda 6762 sayılı TTK ile HMK’nın benzer mahiyette oldukları söylenebilir. Bunun yanında 6762 sayılı TTK’nın 81. maddesinde, 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (HUMK) muhasebeye muhtaç davalarda ihzari muamelelere ait hükümleriyle senetlerin ibrazı mecburiyetine dair olan hükümlerinin ticarî işlerde de uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir (Doğanay, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, 2004 s. 494 vd.).

26. Bu aşamada değinilmesi önem arz eden bir diğer hüküm ise 6762 TTK’nın 83/2. maddesi olup anılan düzenleme gereğince; tacir olmasa dahi taraflardan birinin, karşı tarafın ticarî defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtmesi hâlinde karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa mahkemece, ticarî defterlerin ibrazını isteyen tarafa yemin teklif edilir. Yeminin edası ile de delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasreden tarafın iddiası ispatlanmış kabul edilir. Bu hükme göre iddiasını ispat edeceğini beyan ederek ticarî defterlerin ibrazını isteyen taraf, bu beyanı sonrasında artık ticarî defterlerdeki kayıtların aksini başka delillerle ispat edemez (Doğanay, s. 509 vd.). Ancak önemle belirtilmelidir ki; 6762 sayılı TTK’nın 83/2. maddesi, tarafın iddiasını ispat için delil olarak sadece karşı tarafın ticarî defterlerine münhasıran dayanmış olduğu durumlarda uygulama alanı bulacak bir hükümdür. Eş söyleyişle bir davada ileri sürülen hususun ispatı için karşı tarafın ticarî defterleri yanında başka delillere de dayanılmış olması durumunda 6762 sayılı TTK’nın 83/2. maddesi uygulanmaz.

27. Öte yandan taraflardan birinin diğer deliller yanında karşı tarafın ticarî defterlerine dayanmasıyla karşı taraftan ticarî defterlerin ibrazının istenilmesi, ancak ticarî defterlerin ibrazından kaçınılması durumunda, yukarıda da belirtildiği üzere HMK’nın belgelerin ibraz mecburiyetini içeren 219 ve devamındaki hükümler uygulama alanı bulacaktır. Başka bir deyişle ileri sürülen iddianın ispatı için münhasıran karşı tarafın ticarî defterlerine dayanılmamış olması durumunda 6762 sayılı TTK’nın 83/2. maddesinden ziyade HMK’nın belgelerin ibraz zorunluluğunu düzenleyen hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Bu çerçevede HMK’nın 220/3. maddesinde düzenlenen belgenin ibraz yükümlülüğüne aykırı davranışın sonucunda hâkime takdir hakkı tanınmış olup hâkim, ibraz edilmeyen belgenin/ticarî defterin içeriği hakkında, somut durumun niteliğine uygun düştüğü ölçüde yapacağı değerlendirme sonrasında ibrazı isteyen diğer tarafın beyanının kabul edilip edilemeyeceğine karar verecektir (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, s. 1834).

28. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafça, davalıya sunulduğu iddia olunan turizm hizmet bedellerine ilişkin taraflar arasındaki cari hesap bakiyesinin ödenmediği ileri sürülerek anılan hususların ispatı için diğer deliller yanında her iki tarafın da ticarî defterlerine dayanıldığı, yargılama sırasında ticarî defterlerin ibrazı için mahkemece verilen süreler sonrasında ise davalı tarafça, herhangi bir mazeret ileri sürülmeksizin ticarî defterlerin dosyaya ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.

29. Davacı tarafça ileri sürülen iddiaların ispatı için davalının ticarî defterleri yanında diğer delillere de dayanılmış olup davalının ticarî defterlerinin ibrazı ve bundan kaçınmanın sonuçlarına ilişkin olarak uygulama alanı bulacak olan düzenlemeler, HMK’nın 219 ve 220. maddeleridir. Her ne kadar mahkemece, delil olarak davalı defterlerine münhasıran dayanılmadığından bahisle davalının ticarî defterini ibrazından kaçınmasının davalı aleyhine sonuç doğurmayacağı belirtilmiş ise de; davacının ileri sürdüğü iddiaların ispatı için delil olarak münhasıran davalının ticarî defterlerine dayanmamış olması, belgelerin/ticarî defterlerin mazeretsiz olarak ibraz edilememelerinin sonuçlarını düzenleyen HMK’nın 220. maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez. Zira ileri sürülen hususların ispatında münhasıran davalı defterlerine dayanılmamış olması durumunda uygulanmayacak hüküm TTK’nın 83/2. maddesi olup somut olay bakımından HMK’nın 220. maddesi geçerliliğini korur.

30. Yargılama sırasında davacının ticarî defterleri ve diğer deliller üzerinde gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi sonucu dosya arasına alınan 15.03.2013 tarihli raporda; davacının ticarî defterlerine göre alacaklı olduğu belirlenmiştir. Öte yandan dava konusu turizm hizmetinin sunumuna dair faturaların davalı tarafın ticarî defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususu ile taraflar arasındaki ticarî ilişkinin mahiyetinin belirlenmesi amacıyla davalının ticarî defterlerinin ibrazı istenmiş olmakla birlikte davalı tarafından ticarî defterler ibraz edilmediği gibi buna ilişkin herhangi bir mazeret de ileri sürülmemiştir. Mevcut durum itibariyle davalıya sunulduğu iddia olunan turizm hizmetlerine ilişkin bilgi ve belgelerin davalının ticarî defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususunun, taraflar arasında çekişme konusu vakıalar ve davanın aydınlatılması kapsamında belirlenmesi zorunludur. Dolayısıyla HMK’nın 220/1. maddesi çerçevesinde davalının ticarî defterlerinin, davacı tarafça ileri sürülen hususların ispatına elverişli olduğu ve ibrazına dair talebin kanuna uygun olduğu açıktır.

31. Neticeten davalı tarafa gönderilen tebligatlarda, ticarî defterlerin ibraz edilmemesi hâlinde ortaya çıkacak sonuçların ihtar edilmiş olması ve davalı tarafça ibraz etmeme nedenine ilişkin herhangi bir mazeretin sunulmamış olması karşısında mahkemece, HMK’nın 220/3. maddesi ve ticarî defterlerin ibrazı ile ticarî defterlerle ispata ilişkin hükümler çerçevesinde yapılacak değerlendirme sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

32. Hâl böyle olunca; mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.