MURİSİN ÖDEMEDEN ACİZ DURUMU HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT EDİLEBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


17 Eyl
2018

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/3-438
KARAR NO   : 2018/770

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
Ankara 7. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ                       : 22/04/2014
NUMARASI               : 2014/682 - 2014/673
DAVACI                     : B. Doğalgaz Dağıtım A.Ş vekili Av. D.K.
DAVALI                     : F.K.
MİRASÇILAR           : 1- D.D.K. ve F.K. vekilleri Av. E.Y.

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 7. Tüketici Mahkemesi’nin davanın reddine dair verilen 26.02.2013 gün ve 2009/825 E.-2013/355 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 04.12.2013 gün ve 2013/14014 E., 2013/17190 K. sayılı kararı ile; 

(“… Davacı vekili dilekçesinde; B.Y. sitesi 11. Cad. No:4./5 Yenimahalle/Ankara adresinde bulunan davalı aboneye ait doğalgaz sayacının 26.02.2003 tarihli tutanak ile başka bir adreste takılı olduğunun tespit edildiğini ve sayacın söküldüğünü, söz konusu tespit üzerine kaçak gazın kullanıldığı adreste oturan Şükran A. hakkında yapılan ceza yargılaması sırasında davalı Faruk K.'ın kaçak gaz bağlantısını kendisinin yaptığını beyan etmesi karşısında Şükran A.'ın beraatine karar verilmiş, davalı hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiğini belirterek, kaçak gaz kullanımı sabit olan davalıya söz konusu tüketim nedeniyle tahakkuk edilen 29.084,13 TL'nin haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı mirasçıları vekili savunmasında, müteveffa Faruk K.'ın ölüm tarihinde terekenin borca batık olduğunun herkesçe bilindiğini ve bu durumun aşikar olduğunu, TMK'nun 605. maddesi gereğince itiraz yolu ile terekenin borca batık olduğunu bildirdiklerini, davalının hiç bir mal varlığının bulunmadığının belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalı Faruk K.'ın ölüm tarihi itibariyle terekenin borca batık olduğu, TMK 605/2 madde hüküm uyarınca murisin aczinin açıkça belli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 605. maddesi "B.Ret; I.Ret beyanı; l.Ret hakkı" başlığı ile düzenlenmiştir.

Birinci fıkrası "Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler, hükmünü ermektedir. Kayıtsız, şartsız red (hakiki red) olup, bu davada uygulama dışındadır.

İkinci fıkrası "Ölümü halinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır." hükmünü amirdir. Bu hüküm bir karinedir. Konumuzu veyadan önceki cümle ilgilendirmektedir. Türk Kanunu Medenisinin 545. maddesinin sadeleştirilmiş şekli aynen kaleme alınmıştır.

Bir çok yargı kararlarında ve ilmi görüşlerde bu red, hükmi red olarak isimlendirilmektedir. Türk Medeni Kanunu, "hakiki redde" süre ile kayıtlı ve mirasçıların tek taraflı irade açıklamasını öngördüğü halde, söz konusu "hükmi reddin" sonuç doğurması için herhangi bir irade açıklaması, ya da dava yolu öngörmemiştir. Öyle ki; reddin kendiliğinden oluştuğu kabul edilip, mirasın açılması ile kendiliğinden mirasçılara intikal edeceği (TMK.m.599) yönündeki kurala bir istisna getirilmiştir. Eğer mirasçı olabilecek kişi sarih irade beyanıyla, ya da Türk Medeni Kanunu'nun 610. maddesinin ikinci cümlesinde açıklanan davranışlarla mirası kabul etmiş ise, zaten yapılabilecek bir işlem kalmamıştır.

Mirası hükmen red etmiş sayılan kişi, tereke alacaklıları aleyhine husumet yönelterek bu dununun tespitini isteyebileceği gibi, bunu defi yolu ile de ileri sürebilir.

Somut olayda, mirasçılar defi yolunu tercih etmişlerdir. Açılan bu mirasbırakanın ödemeden aczinin açıkça belli olduğunu dile getirmişlerdir. İşte bu halde mirasın reddedilmiş olduğunun kabulü gerekir." (HGK.nun 16.04.2008 tarih 2008/332-436 E.K.sayılı kararı)

Somut olayda; mahkemece, her ne kadar davacı vekilinin talebi doğrultusunda, davalının malvarlığına ilişkin ve terekenin borca batık olup olmadığı hususları bir takım yerlerden (banka, tapu vs.) sorulmuş ise de, yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Mahkemece, davalının ölüm tarihinde terekenin horca batık olup olmadığı ödemeden aczi ve malvarlığına ilişkin olarak, davalının ikamet ettiği ve nüfusa kayıtlı olduğu yerlerden de kapsamlı ve objektif bir şekilde (tapu sicil müdürlüklerinden, vergi dairelerinden, bankalardan, SGK (bağkur, SSK, emekli sandığı maaşlarının bulunup bulunmadığı), zabıta araştırması vs. yerlerden) araştırma yapılarak, hasıl olacak sonuç dairesinde, bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik inceleme ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Bozma nedenine göre, davacı vekilinin dava konusu alacağın hesaplanması hususundaki temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı B. Doğalgaz Dağıtım A.Ş. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, doğalgaz abonesinin usulsüz kullanımı nedeni ile davacı kurumca tahakkuk ettirilen bedelin tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, abonenin doğalgaz sayacının takılı olması gereken adresten farklı bir adreste takılı olduğunun tespit edildiğini, kaçak gazın kullanıldığı adreste oturan kişi hakkında yapılan ceza yargılaması sırasında davalı Faruk K.’ın kaçak gaz bağlantısını kendisinin yaptığını beyan ettiğini belirterek, söz konusu tüketim nedeni ile tahakkuk ettirilen 29.084,13 TL’ nin haksız fiil tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Yargılama sırasında vefat eden davalı Faruk K. mirasçıları vekili, ölüm tarihinde terekenin borca batık olduğunun herkes tarafından bilindiğini ve bu durumun aşikâr olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK ) 605. maddesi gereğince itiraz yolu ile terekenin borca batık olduğunu bildirdiklerini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece Faruk K.’ın ölüm tarihi itibari ile terekenin borca batık olduğu, terekenin resmî tasfiyesine yönelik davacı tarafça açılan davanın süre yönünden reddine karar verildiği, TMK’nın 605/2 maddesi uyarınca murisin aczinin açıkça belli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. 

Davacı B. Doğalgaz Dağıtım A.Ş. vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece Faruk K.'ın ölüm tarihi itibariyle terekenin borca batık olduğu, mahkemenin taleple bağlılık ve taraflarca hazırlanma ilkeleri uyarınca kendiliğinden araştırma yapmasının mümkün bulunmadığı, davacı tarafın talepleri doğrultusunda mal varlığı ile ilgili gerekli araştırmanın yapıldığı, buna rağmen herhangi bir mal varlığının bulunmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından Faruk K.’ın ölüm tarihi itibari ile terekesinin borca batık olup olmadığının kapsamlı bir şekilde araştırılması gerektiği ve davalı taraf lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilemeyeceği ileri sürülerek temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, Faruk K.’ın mal varlığının ve terekesinin borca batık olup olmadığının tespiti hususunda mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı, bozma kararında belirtilen kurum ve kuruluşlara yönelik yapılacak araştırmanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 25 ve 26. maddelerinde düzenlenen taraflarca getirilme ve taleple bağlılık ilkelerine aykırılık oluşturup oluşturmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü yönünden konuya ilişkin yasal düzenlemeler irdelendikten sonra, mirasın hükmen reddi kavramı üzerinde durulması ve somut olayın usul hukuku bakımından değerlendirilmesinde fayda umulmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesine göre, 

“Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler.

Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.”

Yasanın 606. maddesi, 

“Miras, üç ay içinde reddolunabilir.

Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.” düzenlemesini içermektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde taraflarca yerine getirilme prensibi öngörülmüş olup, burada;

“(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. 

(2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” ifadelerine yer verilmiştir. 

Yasanın 26. maddesindeki taleple bağlılık ilkesi ise;

“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. 

(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Öte yandan Kanunun 382. maddesinde çekişmesiz yargı işleri sıralanmış ve maddenin 2-c-7 bendinde “Terekenin yazımı işleminin sona erdiğinin mirasçılara bildirilmesi, mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili; mirasın reddinin, mirası reddeden kişiden sonra gelen mirasçılara bildirilmesi; mirasın reddi süresinin uzatılması” çekişmesiz yargı işi olarak nitelendirilmiştir.

Çekişmesiz yargı işlerinde yargılama usulünü düzenleyen 385. maddede;

“(1) Çekişmesiz yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulü uygulanır. 

(2) Çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi geçerlidir.

(3) Mahkemeler dışındaki resmî makamlara bırakılan çekişmesiz yargı işlerinde uygulanacak usul, ilgili özel kanunlarında belirtilen hükümlere tabidir.” açıklamalarına yer vermiş iken, Yasanın 448. maddesinde bu kanun hükümlerinin, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtilmiştir. 

Görüldüğü gibi mirasın hükmen ya da zımnen reddi olarak adlandırılan karine Türk Medeni Kanunu’ nun 605. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılmaktadır.

Zımni rette, yasa koyucu şu mantıktan hareket etmiştir: Ölenin pasifi aktifinden fazla ise, yaşam deneyimleri bu mirasın reddedileceğini gösterir.

Yasa koyucu zımni rette mirasçıları bir külfetten kurtarmıştır.

Buna rağmen, mirasçı, mirası kabul etmek istiyorsa edebilir. Terekede tasarruf işlemi yaparak kabul yönündeki iradesini ortaya koyabilir (Kılıçoğlu, Ahmet M. : Miras Hukuku, Ankara 2006, s. 261).

“Miras ölümle açıldığından terekenin borca batıklığının açıkça belli ve resmen tespit edilmiş olmasının da bu ana göre değerlendirilmesi gerekir. Yani, miras açıldığı anda, terekenin borca batık olduğunun miras bırakanın iflas etmesi, alacaklılarının hakkında aciz vesikası alması, miras bırakanın konkordato istemesi, alacaklıların yaptıkları icra takiplerinde haczedilecek mal bulamamaları vb. gibi sabit olması veya terekenin borca batık olmasının miras bırakanın yaşadığı aile ve iş çevresinde bilinebilir olmasıdır.

Hakiki redde, red süresi içinde mirasın kayıtsız şartsız reddedildiğinin sulh hâkimine açıklanması ve reddin tescil ettirilmesi gerekmesine, bu konuda iş yapılmamasının veya suskun kalınmasının mirası kabul etmiş olunacağı kuralına karşın, terekenin borca batık olmasının herkesçe, mirasçılarca bilinmesi, bu konunun sabit olması hâlinde suskunluk, terekeye sahip çıkmama mirasın reddedildiği anlamına gelmektedir.

O hâlde, mirasın hükmen reddinde, reddin açıklanması hâkime tescil ettirilmesi gerekmediği gibi, bu konudaki irade açıklaması da bir süreye tabi değildir. Ancak mirasçı yasal üç aylık süre içinde terekenin borca batık olduğunu ileri sürerek mirası kayıtsız şartsız reddettiğinin tesbit ve tescilini de isteyebilir. Buna engel bir kural yoktur.

Tekrar mirasın hükmî reddi konusuna dönecek olursak, mirasın hükmen reddinde mirasçının red iradesini açıklama zorunluluğu yoktur. Mirasçı alacaklılara karşı bir süreye bağlı kalmaksızın terekenin borca batık oldu tesbitini açacağı bir dava ile isteyebilir. Hükmen red adından da anlaşıldığı gibi ancak alacaklılara karşı açılacak bir dava ile tesbit edilebilir. İtiraz veya savunma yolu ile de ileri sürülebilecektir ” ( Özuğur, A.İ. : Türk Medeni Kanunundan Önce ve Sonra Miras Hukuku, Cilt I,Ankara 2016, s.345,346). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2008 tarih ve 2008/4-332 E., 2008/336 K. sayılı kararı da bu yöndedir.

Yine mirasın hükmen reddine karar verebilmek için mirasçı bu hakkın düşmesine neden olacak davranışlardan kaçınmış olması gerekir.

Hemen belirtmek gerekir ki, sosyal güvence Anayasal bir haktır. Bir kimsenin mirası reddetmesi, sosyal güvenliğinden yoksun olması sonucuna yol açmamalıdır. Bu nedenle dulluk, yetimlik aylığının bağlanması mirasın reddinden etkilenmez ( Kılıçoğlu, Ahmet M. : Miras Hukuku, Ankara 2006, s. 262).

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yargılama devam ederken vefat eden davalı Faruk K.’ın mirasçıları vekili mirasın hükmen reddini itiraz yolu ile ileri sürmüştür.

Dava 01.02.2008 tarihinde açılmış olmakla birlikte, henüz tamamlanmamış bir işlem olduğundan HMK ile getirilen yeni usul kuralları derhal uygulanacaktır. 6100 sayılı HMK’ da mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiştir. Çekişmesiz yargı işlerinde ise aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi uygulanır. 

Kendiliğinden harekete geçme ilkesi esasen ceza yargılamasında ve medeni yargıda da çekişmesiz yargı alanında geçerlidir. Bu ilkenin uygulandığı davalarda hâkim, tarafların talepleriyle kural olarak bağlı değildir. Yine hâkim, tarafların ileri sürdükleri vakıalarla ve delillerle bağlı olmayıp kendisi de vakıaları araştırabilir, delilleri inceleyebilir; ayrıca iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağından söz edilemez. Çünkü bu yasak, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda geçerli değildir (Kılıç H. : Açıklamalı-İçtihatlı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, C.I, Ankara 2011, s.728). 

Yine Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesine göre, ölüm tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi, açıkça belli veya tespit edilmiş ise ancak o zaman miras reddedilmiş sayılacaktır. Ödemeden aczin varlığı ise mirasbırakanın ölüm tarihi itibari ile mal varlığındaki aktif ve pasiflerin net bir şekilde ortaya konulması ile tespit edilebilecektir. Nitekim bu yasal karine mirasbıranın mal varlığındaki pasif fazlalığının herkes tarafından biliniyor olması nedeni ile yasal veya atanmış mirasçıların borca batık olan bu mirası kabul etmeyecekleri yönündeki inançtan kaynaklanmıştır. Bu nedenle de borca batıklık bir başka anlatımla ödemeden aciz durumunun da her türlü delille ispat edilebileceği kabul edilmiştir. Mahkemece bir takım yerlere yazı yazılmış ise de, yapılan araştırmalar hüküm kurmaya elverişli nitelikte değildir. Böyle bir defi durumunda mahkemeye düşen iş, mirasbırakanın ölüm tarihindeki mal varlığının, terekesinin davalının ikamet ettiği ve nüfusa kayıtlı olduğu yerlerden kapsamlı ve objektif olarak araştırılması, tapu müdürlüklerinden, vergi dairelerinden, bankalardan, SGK Başkanlığı’ndan (Bağkur, SSK, Emekli Sandığı) maaşlarının bulunup bulunmadığının sorulması ve zabıta araştırması dâhil her türlü araştırma ile durumun teyid edilmesidir. Zira yapılacak olan bu araştırmalar hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğünün bir gereğidir.

Hâl böyle olunca Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine ve şekline göre davacı vekilinin yargılama gideri ve vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(19)11-719
KARAR NO   : 2022/752

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                       : 02/11/2018
NUMARASI               : 2018/708 - 2018/1021
DAVACI                     : T.J.K. Derneği At Yetiştiriciliği ve Yarışları İktisadi İşletmesi vekili Av. D.K.
DAVALILAR              : 1- Ç.A. 2- İ.A. vekilleri Av. U.B.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların murisi Rıza A.'nın müvekkilinin ganyan bayisi olduğunu, davalıların murisinin 30.12.2011 tarihinde vefat ettiğini, ancak bu hususta müvekkiline bilgi verilmeyerek 16.04.2012 tarihine kadar bayilik faaliyetlerine devam ederek bayilik primlerini aldıklarını, satış sonucu elde edilen hasılatın da müvekkiline ait olduğunu, Ganyan Bayiliği Yönetmeliğinin 15. maddesi gereğince müvekkilinin onayı alınmadan yapılacak bayilik devrinin geçersiz olduğunu ve bayiliğin münhasıran şahsa verildiğini, miras yoluyla mirasçılarına intikal etmeyeceğini, davalıların sadece terekenin borca batık olduğuna ilişkin beyanda bulunduklarını, ancak buna dair delil sunmadıklarını, mirası reddettiklerine yönelik mahkeme kararı da almadıklarını, davalıların murisinin ölümünden 16.04.2012 tarihine kadar müvekkiline ödenmesi gereken 32.384,99 TL bedelden 3000 USD karşılığı 5.270,10TL bloke edilen bayilik teminatı ve 359,55 TL bayilik prim alacağının mahsubu ile bakiye 26.775,34 TL’nin davalılarca ödenmediğini, buna rağmen davalılar aleyhine başlatılan icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini ve takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %20’si oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin murisinin 2000 yılından itibaren sağlık sorunları nedeniyle ganyan bayiliği işletmesini fiilen dava dışı Zülfü S.'ya devrettiğini, işlemlerin bu şahıs tarafından yapıldığını, bu durumun davacı tarafından da bilindiğini, müvekkillerinin ganyan bayiliği ile hiçbir ticarî ve fiili ilişkileri olmadığını, prim tahsilatı yapmadıklarını, davacının iddia ettiği zararın kendi ihmâl ve kusurundan kaynaklandığını, murisin terekesinin borca batık olduğunu, müvekkillerinin mirası hükmen reddetmiş sayıldıklarını, Ganyan Bayiliği Yönetmeliğinin 15. maddesi gereğince sözleşmenin bayinin ölümü ile son bulduğunu, borçlardan mirasçılarının sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.04.2015 tarihli ve 2014/871 E., 2015/314 K. sayılı kararı ile; murisin davalılar dışında başka mirasçılarının da olduğu, murisin mirasçılarından bir veya birkaçına karşı takip yapılabileceği, ödeme yapmak durumunda kalan mirasçının diğerlerine rücu hakkının bulunduğu, davacının murisin sadece iki mirasçısına yönelik yaptığı takibin yerinde olduğu, davalıların mirası reddetmedikleri, murisin aczinin açıkça ispat edilemediği, davacı ile muris arasındaki sözleşme ilişkisi kapsamında üyelik devir işlemleri resmî olarak tamamlanmadan başkasının adına aktarılmasının mümkün olmadığı, davalıların iddia ettiği gibi ganyan bayiliği dava dışı Zülfü S. tarafından işletilmekte olsa bile bu hususun davalılar ile Zülfü S. arasındaki hukukî ilişki olduğu, davacının davalılardan alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptali ile takibin 26.755,34 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağın %20'si oranında 5.351,07 TL icra inkâr tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 26.09.2016 tarihli ve 2016/2508 E., 2016/12611 K. sayılı kararı ile; “… Dava, davalıların murisi Rıza A.'nın Ganyan Bayii olarak sözleşme imzaladığı bayilikle ilgili hasılat prim borcu alacağına ilişkindir. Murisin davalılardan başka mirasçıları da bulunduğu dosyadaki nüfus aile kayıt tablosunun tetkikinden anlaşılmaktadır. Murisin ölüm tarihine göre terekesi iştirak halinde olduğundan tüm mirasçılarına karşı takip ve dava açılması gerekir. Başka bir anlatımla mirasçılar arasında zorunlu takip ve dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Her ne kadar mahkemece murisin borçlarından dolayı mirasçıların müteselsil sorumluluğunun bulunduğu ve ödeme yapıldıktan sonra diğer mirasçılara rücu edilebileceği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de Dairemizin istikrarlı uygulaması yukarıda açıklandığı gibidir. Bu durumda mahkemece bu yön üzerinde durulması gerekir.

Öte yandan davalılar, kendilerinin dava konusu işletme ile ilgileri bulunmadığını, bu yeri takibe itiraz etmeyen dava dışı Zülfü S.'nın fiilen işlettiğini savunmuşlardır. Bu yöndeki savunmanın doğru olduğunun kanıtlanması halinde ise hasılat prim bedellerinden davalıları sorumlu tutmak doğru görülemez. Bunun yanında muris ile yapılan sözleşmenin 15. maddesinde bayiliğin şahsa ilişkin olup mirasçılara intikal etmeyeceği hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm karşısında murisin ölümünden önceki borçlar yönünden mirasçıların sorumluluğu düşünülebilir ise de ölümden sonraki borçlardan mirasçıların sorumlu tutulmasının hangi hukuki gerekçeye dayandırıldığının da tartışılması gerekmektedir. Tüm bu hususlar yanında davalılar murisin terekesinin borca batık olduğunu ve bu nedenle mirası reddettiklerini savunmuşlardır. Mahkemece bu savunma üzerinde de durulmamıştır.

O halde mahkemece yukarıda belirtilen hususlar üzerinde durulup tartışılarak deliller hep birlikte değerlendirilip varılacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.            

Direnme Kararı:

9. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.11.2018 tarihli ve 2018/708 E., 2018/1021 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

1- Davacı tarafından davalılar hakkında hasılat ve prim alacağına ilişkin başlatılan icra takibine itirazın iptali davasında, takibin ve davanın murisin tüm mirasçılarına yöneltilmesinin gerekip gerekmediği,

2- Murisin ölümünden sonra gerçekleşen hasılat ve prim alacaklarından davalıların sorumlu olup olmadığı,

3- Mahkemece davalıların, murisin terekesinin borca batık olduğu yönündeki ve murise ait ganyan bayiliğinin dava dışı üçüncü kişi tarafından işletildiği yönündeki savunmaları üzerinde durulmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar vardır.

13. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Mirasçıların sorumluluğu” başlıklı 641. maddesi;

“Mirasçılar, tereke borçlarından müteselsilen sorumludurlar.

Ana ve baba veya büyük ana ve büyük baba ile birlikte yaşayan ve emeklerini veya gelirlerini aileye özgüleyen ergin çocuklar ile torunlara verilecek uygun miktardaki tazminat, bu yüzden terekenin borç ödemeden acze düşmemesi kaydıyla tereke borcu sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

14. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Borçluların sorumluluğu” başlıklı 163/1. maddesinde ise, alacaklının borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebileceği düzenlenmiştir.

15. Miras ortaklığı devam ederken terekeye ilişkin olarak mirasçılara karşı açılacak olan davalarda davanın tüm mirasçılara karşı açılmasının gerekip gerekmediği davanın konusuna göre değişmektedir. TMK’nın 641/1. maddesi hükmüne göre mirasçılar tereke borçlarından müteselsilen sorumludurlar. Bu hüküm gereğince terekeye ilişkin olarak mirasçılara karşı açılacak olan para alacağı davalarında davacı istediği mirasçıya karşı dava açabilir veya takip yapabilir. Bu durumda mirasçılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu olur (Kuru Baki/Arslan Ramazan/Yılmaz Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2007, s. 242).

16. Terekeye ilişkin olarak mirasçılara karşı açılacak olan davanın konusu paradan başka bir şey ise, bu durumda davanın tüm mirasçılara karşı açılması gerekir. Bunun nedeni ise, TMK’nın 640. maddesi uyarınca, miras ortaklığında mirasçıların terekedeki mal ve haklar üzerinde elbirliği hâlinde hak sahibi olmaları ve tereke üzerinde ancak hep birlikte tasarruf edebilmeleridir (Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 242, 243).

17. Öte yandan mirasın hükmen reddi kavramı üzerinde de durulması gerekmekte olup, TMK’nın 605. maddesine göre,

“Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler.

Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.”

Aynı Kanun’un 606. maddesi,

“Miras, üç ay içinde reddolunabilir.

Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.” düzenlemesini içermektedir.

18. Mirasın hükmen ya da zımnen reddi olarak adlandırılan karine TMK’nın 605. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılmaktadır.

19. Zımni redde, Kanun koyucu şu mantıktan hareket etmiştir: Ölenin pasifi aktifinden fazla ise, yaşam deneyimleri bu mirasın reddedileceğini gösterir. Kanun koyucu zımni redde mirasçıları bir külfetten kurtarmıştır. Buna rağmen, mirasçı, mirası kabul etmek istiyorsa edebilir. Terekede tasarruf işlemi yaparak kabul yönündeki iradesini ortaya koyabilir (Kılıçoğlu, Ahmet Mithat: Miras Hukuku, Ankara 2006, s. 261).

20. Miras ölümle açıldığından terekenin borca batıklığının açıkça belli ve resmen tespit edilmiş olmasının da bu ana göre değerlendirilmesi gerekir. Yani, miras açıldığı anda, terekenin borca batık olduğunun miras bırakanın iflâs etmesi, alacaklılarının hakkında aciz vesikası alması, miras bırakanın konkordato istemesi, alacaklıların yaptıkları icra takiplerinde haczedilecek mal bulamamaları vb. gibi sabit olması veya terekenin borca batık olmasının miras bırakanın yaşadığı aile ve iş çevresinde bilinebilir olmasıdır.

21. Mirasın gerçek reddinde, red süresi içinde mirasın kayıtsız şartsız reddedildiğinin sulh hâkimine açıklanması ve reddin tescil ettirilmesinin gerekmesi, bu konuda iş yapılmamasının veya suskun kalınmasının mirası kabul etmiş olunacağı kuralına karşın, terekenin borca batık olmasının herkesçe, mirasçılarca bilinmesi ve bu konunun sabit olması hâlinde suskunluk, terekeye sahip çıkmama yani mirasın reddedildiği anlamına gelmektedir.

22. O hâlde, mirasın hükmen reddinde, reddin açıklanması ve hâkime tescil ettirilmesi gerekmediği gibi, bu konudaki irade açıklaması da bir süreye tabi değildir. Ancak mirasçı yasal üç aylık süre içinde terekenin borca batık olduğunu ileri sürerek mirası kayıtsız şartsız reddettiğinin tespit ve tescilini de isteyebilir. Buna engel bir kural yoktur.

23. Tekrar mirasın hükmen reddi konusuna dönecek olursak, mirasın hükmen reddinde mirasçının red iradesini açıklama zorunluluğu yoktur. Mirasçı alacaklılara karşı bir süreye bağlı kalmaksızın terekenin borca batık oldu tespitini açacağı bir dava ile isteyebilir. Hükmen red adından da anlaşıldığı gibi ancak alacaklılara karşı açılacak bir dava ile tespit edilebilir. İtiraz veya savunma yolu ile de ileri sürülebilecektir (Özuğur, Ali İhsan: Türk Medeni Kanunundan Önce ve Sonra Miras Hukuku, Ankara 2016, s. 345, 346). Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 11.04.2018 tarih ve 2017/3-438 E., 2018/770 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

24. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından davalıların murisi Rıza A.’nın ganyan bayii olarak sözleşme imzaladığı bayilikle ilgili hasılat prim borcu alacağına ilişkin yapılan icra takibine itiraz üzerine eldeki itirazın iptali davası açılmış olup, her ne kadar murisin nüfus aile kayıt tablosuna göre davalılar dışında başka mirasçılarının da olduğu anlaşılmakta ise de, az yukarıda açıklandığı üzere para alacağına ilişkin dava ve takiplerin mirasçıların tamamına karşı yürütülmesine gerek bulunmamaktadır. Davacı, mirasçıların bir ya da bir kısmına yönelik dava açabileceğinden veya icra takibi yapabileceğinden Özel Dairenin murisin tüm mirasçılarına karşı takip yapılması ve dava açılması yönündeki bozma gerekçesi yerinde değildir.

25. Davalı mirasçılar vekili yargılama sırasında mirasın hükmen reddini savunma yolu ile ileri sürmüştür. TMK’nın 605. maddesine göre, ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya tespit edilmiş ise ancak o zaman miras reddedilmiş sayılacaktır. Ödemeden aczin varlığı ise miras bırakanın ölüm tarihi itibari ile mal varlığındaki aktif ve pasiflerin net bir şekilde ortaya konulması ile tespit edilebilecektir. Nitekim bu yasal karine miras bırakanın mal varlığındaki pasif fazlalığının herkes tarafından biliniyor olması nedeni ile yasal veya atanmış mirasçıların borca batık olan bu mirası kabul etmeyecekleri yönündeki inançtan kaynaklanmıştır. Bu nedenle borca batıklığın başka bir anlatımla ödemeden aciz durumunun her türlü delille ispat edilebileceği kabul edilmiştir.

26. Böyle bir itiraz durumunda mahkemece, mirasbırakanın ölüm tarihindeki mal varlığının ve terekesinin, ikamet ettiği ve nüfusa kayıtlı olduğu yerlerden kapsamlı ve objektif olarak araştırılması, tapu müdürlüklerinden, vergi dairelerinden ve bankalardan sorulması, SGK Başkanlığından maaşının bulunup bulunmadığının sorulması ve zabıta araştırması dâhil her türlü araştırma ile durumun teyit edilmesi gerekir. Zira yapılacak olan bu araştırmalar hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğünün bir gereğidir.

27. Bu nedenle davalıların, murisin terekesinin borca batık olduğu ve mirası reddettikleri yönündeki savunmaları üzerinde durulması gerekirken, bu yönde araştırma yapılmadan karar verilmesi doğru olmamıştır.

28. Öte yandan davalılar, söz konusu ganyan bayinin kendileri ile ilgisinin bulunmadığını, söz konusu bayiliğin icra takibine itiraz etmeyen dava dışı Zülfü S. tarafından işletildiğini savunmuşlardır. Muris ile yapılan sözleşmede yer verilen Ganyan Bayiliği Yönetmeliğinin 15. maddesinde, bayiliğin şahsa ilişkin olup mirasçılara geçmeyeceği belirtilmekle, bu hükme göre murisin ölümünden sonraki borçlar yönünden mirasçıların sorumluluğunun mahkemece değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır.

29. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.05.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.