NAFAKANIN ARTIRILMASI DAVASINDA TANIK DELİLİNE DE DAYANILMIŞSA DOSYA ÜZERİNDEN KARAR VERİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Haz
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/2-728
KARAR NO   : 2022/237

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Bakırköy 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ                         : 22/10/2019
NUMARASI                 : 2019/579 - 2019/654
DAVACI                       : Ö.G.T. vekilleri Av. F.A.S., Av. Ş.V.
DAVALI                       : G.Ö. vekili Av. A.N.K.

1. Taraflar arasındaki “iştirak nafakasının artırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 2. Aile Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacı vekili 29.06.2012 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 11.06.2003 tarihinde evlendiklerini, bu evlilikten 06.05.2005 doğumlu Göker isminde ortak çocuklarının dünyaya geldiğini, eşlerin Bakırköy 6. Aile Mahkemesinin 06.03.2008 tarihli ve 2006/342 E., 2008/73 K. sayılı kararı ile boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine ve çocuk yararına 1000 TL iştirak nafakası ödenmesine karar verildiğini, hükmün bu yönlerden Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 02.06.2009 tarihli ve 2008/7761 E., 2009/10588 K. sayılı kararı ile onanmasına karar verildiğini, gelinen zamanda çocuğun ilkokul 2. sınıfa gittiğini, masraflarının arttığını, müvekkilinin geçimini kendi çabası ile sağladığını ve maaşı dışında başka gelirinin bulunmadığını, belirlenen nafakanın geçen zaman içinde değer yitirdiğini, çocuğun ihtiyaçlarını karşılamadığını, pilot olan davalı babanın ise aylık 20.000 TL’nin üzerinde gelir elde ettiğini, adına kayıtlı taşınmazlarının bulunduğunu, çocuğunun daha iyi şekilde eğitim almasına katkı sağlayabilecek durumda olduğunu ileri sürerek nafakanın aylık 4.000 TL’ye yükseltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 05.09.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davacının hostes olduğunu, aylık 4.500 TL maaş aldığını, talep edilen nafakanın niteliği itibari ile iştirak nafakası olduğunu, annenin de ortak çocuğa harcama yapması gerektiğini, istemin fahiş olduğunu, kaldı ki ilamla belirlenen nafaka dışında ayrıca çocuğun okul giderleri ile özel sağlık sigortasını müvekkilinin karşıladığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Bakırköy 2. Aile Mahkemesinin 19.10.2012 tarihli ve 2012/547 E., 2012/1032 K. sayılı kararı ile; tarafların iddia ve savunmaları, malî ve ekonomik durumları ve tüm dosya kapsamı gözetildiğinde, 2006 yılı itibari ile ortak çocuk yararına 1000 TL nafakaya hükmedildiği, o tarihte çocuğun bir yaşında olduğu, şu anda ise yedi yaşını geçtiği, ilkokul 2. sınıfa devam ettiği, anne ve babanın malî ve ekonomik durumları nazara alındığında çocuğun ülke şartlarına göre iyi bir eğitim almasının mümkün olduğu, her iki tarafın da buna katkı sağlaması gerektiği, paranın alım gücündeki düşüş ve enflasyon oranı dikkate alındığında takdir edilen 1000 TL karşılığının şu anda 1750 TL olduğu, çocuğun eğitim masraflarının arttığı gözetildiğinde aylık 3.000 TL iştirak nafakasının hakkaniyete uygun olacağı gerekçesiyle dosya üzerinden karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:          

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 20.11.2014 tarihli ve 2014/8495 E., 2014/15294 K. sayılı kararı;

“… Dava; boşanma ilamıyla birlikte hükmedilen iştirak nafakasının artırılması istemine ilişkindir.

Temyize konu uyuşmazlık; taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu davanın esasına yönelik karar verilip verilemeyeceği ve takdir edilen artırımın hakkaniyete uygun olup olmadığı hususunda toplanmaktadır.

Savunma hakkı Anayasada güvence altına alınmış haklardandır. Buna göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. (1982 Anayasası m. 36)

Karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK'nın 27.maddesi hükmüne göre, davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının tarafların açıklamalarını dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır.

Bu bağlamda hâkim, tarafları dinlemeden, açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için onları kanuna uygun biçimde duruşmaya davet etmeden karar veremez. (YHGK 2009/52 E., 2009/105 K.)

HMK'nın 297/1-c bendine göre mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuçlar ve hukuki sebeplerin bulunması gerekir. Bunun için de tarafların duruşmaya davet edilip, dinlenmeleri gerekir.

Her ne kadar HMK'nın 320/1.maddesinde, taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiş ise de; bunun ancak ön inceleme aşamasında ve mümkün olan hallerde olduğu belirtilerek uygulama alanı dar bir çerçeve ile belirlenmiştir.

HMK'nın 137. maddesinde; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön incelemede dava şartlarının ve ilk itirazların inceleneceği, uyuşmazlık konularını tam olarak belirlenip, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemlerin yapılacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onların sulhe teşvik edileceği düzenlenmiştir. Bu bağlamda, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez. Dosya üzerinden karar verilmesi mümkün olan ön inceleme işlemleri, dava şartları ve ilk itirazlardır.

Dava şartları ve ilk itirazlarda eksiklik yoksa diğer ön inceleme işlemleri için duruşma açılmalıdır. Dava şartları ve ilk itirazlar dışında ön inceleme işlemlerinin duruşmalı olarak incelenmesi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra gerekli görülmesi halinde tarafların tahkikat için duruşmaya davet edilerek davanın esasına yönelik karar verilmesi gerekir.

Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; mahkemece, tensip zaptının taraflara, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden sonra ön inceleme duruşması yapılmadan, duruşma günü için taraflara davetiye çıkartılmadan dosya üzerinden ve davanın esasına yönelik karar verildiği, bu şekilde tarafların hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca mahkemece; dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması tamamlandıktan sonra, öncelikle dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazların incelenerek olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi; dosya üzerinden karar verilemeyen dava şartları ile ilk itirazlar hakkında karar verilmek ve diğer ön inceleme işlemlerini yapmak üzere tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi, ön inceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra gerekli görülmesi halinde tahkikat duruşmasına geçilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, tüm bu hususlar göz ardı edilmek suretiyle tarafların hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde yazılı şekilde talebin esasına yönelik karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

O halde mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen esaslar ışığında ön inceleme duruşması için bir gün belirleyerek tarafları davet etmek, ardından duruşmada HMK'nın 140. ve devamı maddelerini uygulamak olmalıdır.

Bozma nedenine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin Birinci Direnme Kararı:

9. Bakırköy 2. Aile Mahkemesinin 16.04.2015 tarihli ve 2015/284 E., 2015/212 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile basit yargılama usulüne tabî davalarda hâkimin takdirine göre dosya üzerinden karar verebilme imkânı tanındığı, HMK’nın 320/1. maddesine göre mahkemenin mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verebileceğinin düzenleme altına alındığı, madde ile ön inceleme duruşmasının ayrık tutulmadığı, 2. fıkrada “Daha önce karar verilmeyen hallerde” denilmek suretiyle ilk duruşmada yapılması gereken işlemlerin sayıldığı, 3. fıkrada ise bu usulde ilk duruşma haricinde ancak iki duruşma daha yapılabileceği ve duruşmalar arasındaki sürenin bir aydan uzun olamayacağının belirtildiği, madde gerekçesi dikkate alındığında bazı basit yargılama usulüne tabî dava ve işlere dosya üzerinden de karar verilmesinin mümkün hâle getirildiği, bu sebeple dilekçelerin verilme aşamasından sonra delillerin yeterli görülmesi hâlinde duruşma açılmadan karar verilebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.2019 tarihli ve 2017/3-456 E., 2019/741 K. sayılı kararı ile; uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 429. maddesinin 2. fıkrası uyarınca Özel Dairece verilen bozma kararına karşı tarafların duruşmaya davet edilip dinledikten sonra, Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verileceğinin düzenlendiği, mahkemece bu husus yerine getirilmeksizin dosya üzerinden direnme kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karar usulden bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Direnme Kararı:

12. Bakırköy 2. Aile Mahkemesinin 22.10.2019 tarihli ve 2019/579 E., 2019/654 K. sayılı kararı ile usule ilişkin eksiklik giderilerek önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; dava dilekçesinin serbest iradeyle mahkemeye verildiği, bu dilekçenin tebliği ile davalının davadan haberdar edildiği, buna karşılık davalının da serbestçe savunmasını ve delillerini bildirme yönünde süreye sahip olduğu, böylece açıklama ve ispat hakkını kullanma imkânına kavuştuğu, taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin sağlandığı, duruşma açılmaksızın karar verilmesinde kişinin tüm bu haklardan mahrum kalacağı yönündeki düşüncenin doğru olmadığı, hukukî dinlenilme hakkının duruşma açılmadan da sağlanabileceği, HMK ile davaların kısa sürede tamamlanmasının amaçlandığı, böyle olunca tebligat ve diğer usulü işlemler tamamlandıktan sonra hâkimin gerektiğinde duruşma açmadan karar vermesinin evrensel ilkelerin ihlâli sonucunu doğurmayacağı, eğer öyle olsaydı Yargıtay ve Hukuk Genel Kurulunca da duruşma açılmadan karar vermenin mümkün olamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; basit yargılama usulüne tabî eldeki davada, HMK’nın 320. maddesi uyarınca taraflar duruşmaya davet edilmeksizin dosya üzerinde yapılan inceleme ile karar verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

16. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 182. maddesinin 2. fıkrası ile “Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır” hükmü düzenleme altına alınmıştır. İşte boşanma davası sonucunda velâyeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, çocuğun giderlerine katılmasını sağlamak üzere hükmedilen bu nafaka türüne iştirak nafakası denilmektedir.

17. Türk Medeni Kanunu’nun 327. maddesine göre, çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır. Ana ve babanın bakım borcu çocuğun ergin olmasına kadar devam eder (TMK m. 328/1). Küçüğe fiilen ana veya babadan her biri diğerine karşı “çocuğun bakım ve eğitim giderlerine harcanmak üzere” çocuk adına nafaka davası açabilir (TMK m. 329). Nafaka miktarının tayininde çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınır ve ayrıca varsa çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur (TMK m. 330/1). Durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır (TMK m. 331).

18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yazılı (m. 118-186) ve basit (m. 316-322) yargılama olmak üzere iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Basit yargılama usulünün temel özelliği, bir kısım yargılama aşamalarının kısaltılmış ve hızlandırılmış olmasıdır. Kanun koyucu açıkça bir dava veya işi basit yargılama usulüne tabî kılmadıkça uygulanacak yargılama usulü yazılı yargılama usulüdür. Yani kural bir davanın yazılı yargılama usulüne tabî olması iken istisnaen bazı dava ve işler basit yargılama usulüne tabîdir. Kanun'un “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (ç) bendi ile her çeşit nafaka davalarının basit yargılama usulüne tabî olduğu belirtilmiştir.

19. Basit yargılama usulüne tabî olan pek çok dava ve iş, sözlük anlamıyla “basit” davalar olmayıp; aksine bu dava ve işlerden bazıları, bireylerin ekonomik veya özel yaşamları bakımından çok önemli sonuçları olan dava ve işlerdir. İşte bu nedenle bir kısım yargılama aşamaları, yazılı yargılama usulüne nazaran kısaltılmış ve hızlandırılmıştır. Bu dava ve işlere örnek olarak iş mahkemelerinde (İş Mahkemeleri Kanunu m. 7/1), aile hukukuna ilişkin çekişmesiz yargı işleri, icra mahkemesinde şikâyet ve itirazın kaldırılması (İİK m. 18 ve 70), istihkak davaları (İİK m. 18 ve 70), sıra cetveline itiraz davaları (İİK m. 142 ve 235), iflas ve tasarrufun iptali davaları (İİK m. 158 ve 281), Kooperatifler Kanunu’nda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları (Kooperatifler Kanunu m. 99), kadastro davaları (Kadastro Kanunu m. 29), anonim ortaklık genel kurul kararlarının iptali hakkındaki davalar (TTK m. 1521), yabancı mahkeme kararlarının tanınması veya tenfizi (MÖHUK m.55) sayılabilir. Yine, son olarak 7101 sayılı Kanun’la değiştirilen TTK’nın 4. maddesinin 2. fıkrasına göre miktar veya değeri 500.000 Türk Lirasını geçmeyen ticari davalarda da basit yargılama usulüne tabîdir.

20. Hak arama hürriyetinin gereği gibi korunması bakımından basit yargılama usulüne tabî dava ve işlerin dikkatle gözden geçirilmesi gereklidir. HMK ile yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleri ve farklı noktalarıyla belirtilerek hüküm bulunmayan hâllerde yazılı yargılama usulüne ilişkin maddelerin uygulanacağı ifade edilmiştir (HMK m. 322/1).

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 320/1. maddesinde “Mahkeme, mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir” hükmü öngörülmüştür. Duruşma yapılması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Adil yargılanma hakkının en önemli unsuru hukukî dinlenilme hakkı olup HMK’nın 27. maddesinde düzenlenmiştir.

22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesi gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahiptir. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir.

23. Hukukî dinlenilme hakkı, medeni usul hukukunun da amacı olan hakikatin, maddi gerçeğin tespitini amaçlar. Uyuşmazlık konusu maddi vakıaların, tam olarak aydınlanabilmesi, taraflara hukukî dinlenilme hakkının sağlanmasıyla olur. Hâkim her iki tarafın açıklamaları ve gösterdikleri delillerden sonra daha doğru karar verebilir. İlk olarak hukukî dinlenilme hakkı, sorumlu ve aktif davaya katılmayı gerektirmektedir. Tarafa, aleyhine ileri sürülen iddialara karşı koyabilmeyi temin etmektedir. Tüm yargılama usullerinde her karardan önce, bu karardan hukuken etkilenen kişiler hukuken dinlenmelidir. Karardan etkilenen kişilere, hukukî dinlenilme hakkı tanınarak, kararı etkileyebilme hakkı sağlanmalıdır (Pekcanıtez, Hakan: Hukuki Dinlenilme Hakkı, Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, İzmir 2000, s. 755, 756, 764).

24. Yazılı yargılama usulünde olduğu gibi, bu usule nazaran daha hızlı bir yargılama usulü olan basit yargılama usulünde de kural; duruşma yapılmasıdır. HMK’nın 320. maddesinin 1. fıkrasıyla her ne kadar basit yargılama usulüne ilişkin dava ve işlerde hâkime, “duruşma yapılıp yapılmaması hususunda” takdir yetkisi verdiği sanılsa da hâkimin, duruşma yapmadan dosya üzerinden karar verilebilmesi için, hukuken bunun mümkün olması gerekir. Diğer bir ifadeyle, hâkim ancak hukukun cevaz verdiği hâllerde duruşma açmadan dosya üzerinden karar verebilir. Kanun koyucu “mümkün olan hallerde” kavramıyla yasanın uygulama alanını dar bir çerçeve ile belirlemiştir. Bu hâle göre hâkim, ancak istisnai hâllerde duruşma açmadan dosya üzerinden karar verme yetkisine sahiptir. Bu istisnai hâle örnek olarak bazı çekişmesiz yargı işleri, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları ile İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 18. maddesinin 3. fıkrası gösterilebilir. İİK ile icra mahkemesine, duruşma yapılmasına gerek olup olmadığı hususunda açıkça takdir hakkı tanınmıştır (İİK m. 18/3).

25. Eldeki davaya gelince; davacı TMK’nın 331. maddesi uyarınca ortak çocuk yararına hüküm altına alınan iştirak nafakasının büyümekte olan çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini ve davalı babanın kazancına göre miktarın az olduğunu ileri sürerek nafakanın arttırılmasına karar verilmesini talep etmiş, davalı ise yasal süresi içerisinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde karar tarihinden itibaren değişen bir durumun olmadığını, her iki tarafın da ekonomik ve sosyal durumlarının bir birine denk olduğunu, ayrıca çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşıladığı iddialarıyla davanın reddini savunmuştur. Her iki tarafın da “iddia ve savunmalarına dayanak” ekonomik sosyal durumlarına ilişkin üçer tanık bildirdiği anlaşılmakta olup, bilindiği üzere kişinin ekonomik sosyal durumu, diğer delillerin yanında takdiri delil olan “tanık delili” ile de ispatlanabilir.

26. Yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere, hukukî dinlenilme hakkı; sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke olmayıp, tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir. Bu çerçevede gerek çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde gerekse bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukukî korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında, hatta hukukî uyuşmazlıklarla ilgili yargılama dışında ortaya çıkan çözüm yollarında, her bir yargılama, çözüm yolu ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde hukukî dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır.

27. Somut olayda, mahkemece; ortak çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerinin belirlenmesi, velâyet sahibi anne ile bu hakkın sahibi olmayan babanın durumlarında bir değişiklik olup olmadığının tespit edilmesi, her iki tarafın da ekonomik sosyal durumlarının titizlikle değerlendirilmesi ve tarafların dinletmek istedikleri tanıkları dinlendikten sonra varılan kanaat neticesinde ortak çocuk yararına nafaka miktarının yeniden belirlenmesi gerekirken, tarafların ileri sürdüğü ve karara etkili olabilecek tanıklar dinlenmeksizin dava kesin olarak çözümlenerek sonuçlandırılamaz. Çünkü yeterli olmayan kanıtlara bakılarak ve taraflar duruşmaya çağrılmaksızın davanın sonuçlandırılması, maddi gerçeğe aykırı olarak karar verilmesine yol açabilir. Nitekim benzer ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.06.2013 tarihli ve 2013/18-18 E., 2013/891 K. ile 08.14.2019 tarihli ve 2017/8-1921 E., 2019/1000 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir. Açıklanan nedenlerle somut olayda duruşma yapılarak inceleme yapılması zorunlu nitelik taşımaktadır. Ayrıca duruşma yapılması yukarıda açıklanan hukukî dinlenilme hakkının da bir gereğidir. Yerel mahkemece, HMK’nın 320/1. maddesi gerekçe gösterilerek duruşma açılmadan dosya üzerinden karar verilmesi hukuka uygun kabul edilemez.

28. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.     

IV. SONUÇ:       

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin özel daire sıfatı ile verdiği bozma kararına karşı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde direnme kararı verilmiş ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı’nın orijinalinde “ESAS NO: 2020_2-728” şeklinde yazılmıştır.

BİLGİ : “Basit yargılamaya tabi davada delil toplanmasına karar verilmiş ise dosya üzerinden karar verilemez” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26 Nisan 2017 ve 09 Şubat 2021 tarihli kararları için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/basit-yargilama-tabi-dava-delil-toplanmasina-karar-verilmisse-dosya-uzerinden-karar-verilemez