OLAYDA ÖZEL GÖREV SIFATIYLA DAVA AÇILMADIĞINDAN VEYA ÖZEL GÖREV SIFATIYLA ARA KARAR KURULMADIĞINDAN GÖREV BOZMASI YAPILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


30 May
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(13)3-254
KARAR NO   : 2022/29

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 13/11/2019
NUMARASI                : 2019/142 - 2019/399
DAVACI                      : C.S. vekili Av. D.B.
DAVALILAR               : 1- D.B. 2- N.A. vekilleri Av. S.B.E.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu karara karşı davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda karar bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; davalılardan Naci A.’ın S.S. B. Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi başkanı, diğer davalı Davut B.’un ise kooperatif yönetim kurulu muhasip üyesi olarak 02.08.2014 tarihinde otuz bir adet büyükbaş hayvanı kooperatif adına müvekkilinden satın aldıklarını, satış bedelinin 139.000 TL olduğunu ve alıcıların bu bedel için 22.08.2014 düzenleme 15.09.2014 vade tarihli 20.000 TL bedelli ve 31.10.2014 vade tarihli 119.000 TL bedelli olmak üzere iki adet kambiyo senedi keşide ederek müvekkiline verdiklerini, anlaşmaya göre hayvanların alıcılara teslim edildiğini ancak bedelin tahsil edilemediğini, öncelikle kooperatif aleyhine icra takibinde bulunulduğunu, kesinleşen bu takip sonunda kooperatifin hayvan alımından çok önce borç batağı içinde olduğunun anlaşıldığını, davalıların kooperatifin maddi gücü konusunda yanlış bilgi verdiklerini, iyi niyetli olmadıklarını, tüzel kişiliği temsile ve ilzama yetkili kişilerin tüzel kişilerin işlerinin görülmesinde gereken titizliği göstermeye ve kurumun başarısı için bütün gayretleri sarf etmeye zorunlu olduklarını, gerekli özenin gösterilmemesi hâlinde kusurlarından ileri gelen zararlardan şahsî olarak sorumlu bulunduklarını ileri sürerek otuz bir adet hayvanın bedeli olan 139.000 TL’nin 20.000 TL’sinin 15.09.2014 tarihinden, 119.000 TL’sinin ise 31.10.2014 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalılar vekili; davanın müvekkillerine yöneltilemeyeceğini, müvekkillerinin kooperatif adına işlem yaptıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.04.2017 tarihli ve 2015/151 E., 2017/40 K. sayılı kararı ile; davanın kabulüne, 139.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 13.07.2017 tarihli ve 2017/1181 E., 2017/1173 K. sayılı kararı ile; 1162 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62/3. maddesine göre davalıların şahsen sorumlu oldukları belirtilerek davalıların istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 30.05.2019 tarihli ve 2017/9509 E., 2019/6948 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, davacının davalıların kusurlu eylemleri ve kendisini kooperatifin maddi durumu konusunda yanıltılmasından kaynaklı olarak kooperatife satmış olduğu 31 adet hayvanın bedelinin davalılardan şahsi olarak tahsili istemine ilişkindir.

1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 99.maddesinin 1.fıkrası “Bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılır.” hükmünü içermektedir. Mahkemece, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu 62/3. maddesinde “Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar.” şeklinde yer alan düzenleme gerekçe gösterilerek davalılar satış bedelinden sorumlu tutularak davanın kabulüne karar verilmiştir. O halde eldeki davada da görevli mahkeme Ticaret Mahkemesidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece, davalı Kooperatif başkan ve muhasip üyesine yönelik açılan davanın niteliği değerlendirilerek Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İlk Derece Mahkemesinin 13.11.2019 tarihli ve 2019/142 E., 2019/399 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, asliye ticaret mahkemesinin bulunmadığı bir yerde, davaya asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla bakıldığının ara karar ile belirtilmemesinin görev yönünden bozma gerekçesi yapılmasının tarafların makul sürede yargılanma hakkını ihlâl edeceği, görevsizlik kararı sonrası dosyanın yine aynı mahkemeye gönderildiği, aynı mahkeme tarafından incelenerek karar verildiği, bu nedenle bozma kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada Mahkemece verilen hükmün, ticaret mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.

15. Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez, Hakan/ Özekes, Muhammet/ Akkan, Mine/ Taş Korkmaz, Hülya: Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).

16. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).

17. Bu noktadan hareketle, uyuşmazlığa geçmeden önce görevli mahkeme kavramının açıklanması gerekmektedir.

18. Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.

19. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.

20. Yukarıda belirtildiği üzere, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin usulden reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m. 20).

21. Gelinen noktada, uyuşmazlık bakımından asliye ticaret mahkemesiyle asliye hukuk mahkemesinin görev ayrımı önem taşıdığından ticarî dava kavramını açıklamak da yerinde olacaktır.

22. Ticarî davalar; mutlak ticarî davalar, nispi ticarî davalar ve yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.

23. Bir davanın ticarî dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuç, o davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi ve buna bağlı olarak özel birtakım usul kurallarına tabi olmasıdır. Hangi iş ve uyuşmazlıkların ticarî dava sayıldığı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) ve bazı özel kanunlarda sınırlı olarak belirtilmiştir (Börü, Levent/ Koçyiğit, İlker; Ticari Dava, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 27).

24. Mutlak ticarî davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticarî işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticarî sayılan davalardır. Mutlak ticarî davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunlar yanında Kooperatifler Kanunu (m. 99), İcra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m. 31), Ticarî İşletme Rehni Kanunu (m. 22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticarî davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticarî dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticarî işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticarî dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticarî dava sayılan davalardır.

25. Nispi ticarî davalar, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticarî nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî iş sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Ticarî iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş sayılan bir işin diğeri için de ticarî iş sayılması, davanın niteliğini ticarî hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî iş esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiştir.

26. Üçüncü grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticarî dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticarî davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.

27. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası;

“Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticarî nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir”

5. maddesinin 3. fıkrası;

“Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır”

şeklinde düzenlenmiştir.

28. Nitekim, aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2021 tarihli ve 2017/(6)3-2222 E., 2021/760 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.

29. Eldeki dava, dava dışı kooperatif başkanı ve muhasip üyesi olan davalıların kooperatif adına davacıdan satın aldıkları hayvanların bedelinin ödenmemesi nedeniyle doğan davacının zararından davalıların şahsen sorumlu olup olmayacaklarına ilişkindir.

30. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62/3. maddesi “Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar” şeklindedir. Aynı Kanun’un 99/1. maddesi; “Davaların niteliği ve muhakeme usulü” başlığı altında “Bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılır” hükmünü içermektedir. Anılan hükümler gereği eldeki davanın ticarî dava olarak nitelendirilmesi ve ticaret mahkemesinde görülmesi gerekir.

31. Ticarî davalara, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlükte kaldığı dönemde HMK’nın yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihine kadar asliye ticaret mahkemeleri, asliye hukuk mahkemeleri ve sulh hukuk mahkemeleri tarafından bakılmıştır. HMK’nın yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden TTK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihine kadar ise asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri tarafından bakılmıştır. Bu dönem içerisinde asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin mülga TTK’nın 5/3. maddesine göre, iş bölümü ilişkisi olması sebebiyle ve iş bölümü ilişkisinin bir ilk itiraz olduğu da dikkate alınarak, iş bölümü ilk itirazının bulunmaması hâlinde asliye hukuk mahkemeleri de ticarî davalara bakmıştır (Börü, Levent/ Koçyiğit, İlker; Ticari Dava, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 894).

32. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TTK’nın 5. maddesinde 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonrası, ticarî davalara asliye ticaret mahkemelerinin bakacağı hususu düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi hâline gelmiştir. Bu değişiklikten sonra, ticarî davalara sadece asliye ticaret mahkemeleri bakacaktır. 6335 sayılı Kanun’la yapılan göreve ilişkin bu değişiklik 6335 sayılı Kanun’un geçici 9. maddesi gereğince 01.07.2012 tarihinden önce açılmış olan davalara uygulanmaz (Börü/Koçyiğit, s. 894-895).

33. Asliye ticaret mahkemesi, dava konusunun miktar ve değerine bakılmaksızın tüm malvarlığını ilgilendiren ticarî davalara bakar. Bu sebeple sulh hukuk mahkemesi artık malvarlığını ilgilendiren davalarda görevli değildir (Börü/Koçyiğit, s. 895).

34. O hâlde asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olduğundan göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanmasını gerektirir. Buna göre asliye ticaret mahkemesi bulunan bir yargı çevresinde dava asliye hukuk mahkemesinde açılmış olursa mahkeme görevli olup olmadığını kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine hüküm verilinceye kadar inceleyerek görevsizlik kararı verebilmelidir (Börü/Koçyiğit, s. 895).

35. Asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticarî davada görev kuralına dayanılmamış olması, görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez; asliye hukuk mahkemesi davaya devam eder (TTK m. 5/4). Asliye ticaret mahkemesi kurulmayan yerlerde bir ticarî dava asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılması hâlinde taraflarca görev itirazı yapılmamış ise asliye hukuk mahkemesi bu davaya bakmaya devam eder. Asliye hukuk mahkemesince verilen karara karşı kanun yolu başvurusu yapılması hâlinde bu husus görev sebebiyle istinaf aşamasında kararın kaldırılmasını, temyiz aşamasında kararın bozulmasını gerektirmez (Börü/Koçyiğit, s. 896).

36. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesi, 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle getirilmiştir. Bu maddenin nasıl yorumlanıp uygulanması gerektiği konusunda değişiklik gerekçesine bakmak yerinde olacaktır. Değişikliğe ilişkin adalet komisyonu raporunda şu açıklamalar yapılmıştır:

"Özel ihtisas (ticaret) mahkemeleri bulunmayan yargı çevrelerindeki ihtisas konusu davalarda görev, genel olarak asliye hukuk mahkemelerinindir. Bu tür davalarda, davacının görev kuralına dayanmamış olması, sözgelimi “Ticari davalara bakmakla görevli Asliye Hukuk Mahkemesi” ibaresinin dava dilekçesinde yer almamış olması, uygulamada davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddi sebebi sayılmaktadır. Bu pratik, yargılama hukukunun felsefesi ile bağdaşmadıktan başka görevin kamu düzeninden olması prensibi ile de uyumlu değildir. Ayrıca görev kuralının uygulanabilmesi için, iki ayrı mahkemenin (fiziki ayrılığın) bulunması gerekir. Ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresinde, ticaret mahkemesi/asliye hukuk mahkemesi ikilisi değil, tek- mahkeme (asliye hukuk mahkemesi) vardır. Özünde ihtisas mahkemesi olmamasına karşın asliye mahkemesine bu görev, o yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesinin bulunmaması nedeniyle kendisine zorunlu olarak yüklenmektedir. Bu gibi Kanundan kaynaklanan sıfat birleşmelerine ve görev temerküzüne, taraflar aleyhine sonuç doğuran hükümler tertip olunamaz. Ayrıca geliştirilen usuli red pratiği, “makul süre” ölçütünde adil yargılanma hakkına da aykırıdır. Görev bakımından aslolan, davanın asliye hukuk mahkemesine açılmış olmasıdır.

Önerilen modelin, yargı çevresinde bulunmayan tüm özel-ihtisas mahkemeleri yönünden genel kural olarak usulde (HMK’da) veya organik Kanunda (26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun) yer alması gerekir. Yasama organı, genel olarak karşılanmamış bu ihtiyacı, önündeki kısmi sorunda görmezlikten gelemez. Temenni edilen bu özel düzenlemenin genel bir ilkeye (düzenlemeye) dönüşmesidir. İfade edilen gerekçelerle, Tasarının çerçeve 2’nci maddesinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticari davada görev kuralına dayanılmamış olmasının görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyeceği ve asliye hukuk mahkemesinin davaya devam edeceği yönünde düzenleme yapılmıştır”

37. Madde, gerekçesi ile birlikte değerlendirildiğinde ayrı ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde ticaret mahkemesinin görevine giren bir davanın ticaret mahkemesi sıfatından söz edilmeksizin asliye hukuk mahkemesine açılması hâlinde davaya bakmaya asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu, Kanun’un bu görevi zorunlu olarak asliye hukuk mahkemesine verdiği ve bu nedenle asliye hukuk mahkemesince, ticaret mahkemesinin görevli olduğu şeklinde bir saptamaya girilmesine gerek olmaksızın davaya bakılması gerektiği kabul edilmelidir. Kanun koyucu ticarî davalar için zaten davaya bakmak durumunda olan asliye hukuk mahkemesinin görev incelemesine girişmesini gereksiz görmüş, bu konuda esneklik tanımış ve adil yargılanma hakkının uygulaması için olduğunu da gerekçesinde açıklayarak bunu emredici düzenleme hâline getirmiştir. Bu nedenle görevsizlik kararı verilemeyeceği gibi buna bağlı olarak davaya ticaret mahkemesi sıfatıyla bakıldığına dair ara kararı verilmemiş olması da usulî bir eksiklik olarak değerlendirilemez.

38. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davanın ticarî olmasından dolayı davaya bakmaya ticaret mahkemesi görevli ise de Lapseki’de müstakil asliye ticaret mahkemesi bulunmadığından davaya asliye hukuk mahkemesinde bakılması gerekmekte olup dava dilekçesinde ticaret mahkemesi sıfatıyla dava açıldığından söz edilmemesi veya mahkemenin davaya ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığına dair ara kararı vermemiş olması hükmün görev yönünden bozulmasını gerektirmeyecektir.

39. Hâl böyle olunca, bu yöne ilişkin verilen direnme kararı yerindedir.

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, taraflar arasındaki sözleşmenin tamamen Kooperatifler Kanunu dışında hayvan alım satımından kaynaklanmakta olduğu, bu hâli ile davada Kooperatifler Kanunu’nun uygulanmayacağı, eldeki davanın ne mutlak ne nisbi ticarî dava olduğu, ticaret mahkemesinin değil asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu, direnmenin bu değişik gerekçe ile uygun bulunarak dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

41. Ne var ki, davalıların diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince kararın taraflara tebliğine ilişkin işlemlerin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Özel Daireye gönderilmesine,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.01.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacı vekili, davalılardan Naci A.’ın S.S. B. Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi başkanı, diğer davalı Davut B.'un ise Kooperatif yönetim kurulu muhasip üyesi olarak 02.08.2014 tarihinde 31 adet büyükbaş hayvanı kooperatif adına müvekkilinden sözleşme karşılığı satın aldıklarını, satış bedelinin 139.000 TL olduğunu ve alıcıların bu bedel için 22.08.2014 düzenleme tarihi olan 15.09.2014 günü ödemeli 20.000 TL bedelli, yine aynı tarih düzenleme ile 31.10.2014 ödeme tarihli 119.000 TL bedelli olmak üzere 2 adet kambiyo senedi keşide ederek verdiklerini, anlaşmaya göre hayvanların alıcılara teslim edildiğini ancak bedelin tahsil edilemediğini, öncelikle kooperatif tüzel kişiliği aleyhine icra takibinde bulunulduğunu, kesinleşen bu takip sonunda kooperatif tüzel kişiliğinin hayvan alımından çok önce borç batağı içinde olduğunun anlaşıldığını, davalıların kooperatifin maddi gücü konusunda yanlış bilgi verdiklerini, iyi niyetli olmadıklarını, tüzel kişiliği temsile ve ilzama yetkili kişilerin tüzel kişilerin işlerinin görülmesinde gereken titizliği göstermeye ve kurumun başarısı için bütün gayretleri sarf etmeye zorunlu olduklarını, gerekli özenin gösterilmemesi hâlinde kusurlarından ileri gelen zararlardan şahsi olarak sorumlu olduklarını ileri sürerek 31 adet hayvanın karşılığı olan 139.000 TL'nin 20.000 TL'sinin 15.09.2014 tarihinden 119.000 TL'sinin 31.10.2014 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili, davanın müvekkillerine yöneltilemeyeceğini, müvekkillerinin kooperatif adına işlem yaptıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dava kabul edilerek 139,000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Mahkeme kararına karşı davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince; 1162 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62/3. maddesine göre davalıların şahsen sorumlu oldukları belirtilerek davalıların istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Hükmün davalılar vekilince temyizi üzerine, Özel Dairece; “… 1- Dava, davacının davalıların kusurlu eylemleri ve kendisini kooperatifin maddi durumu konusunda yanıltılmasından kaynaklı olarak kooperatife satmış olduğu 31 adet hayvanın bedelinin davalılardan şahsi olarak tahsili istemine ilişkindir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesinin 1. fıkrası “Bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticarî dava sayılır.” hükmünü içermektedir. Mahkemece, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu 62/3. maddesinde “Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar.” şeklinde yer alan düzenleme gerekçe gösterilerek davalılar satış bedelinden sorumlu tutularak davanın kabulüne karar verilmiştir. O hâlde eldeki davada da görevli mahkeme Ticaret Mahkemesidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece, davalı Kooperatif başkan ve muhasip üyesine yönelik açılan davanın niteliği değerlendirilerek Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı 7/2 olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle bozma kararı verilmiş; bozma nedenine göre davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmediği belirtilmiştir.

Bozma kararına karşı Mahkeme, önceki karar gerekçesinin yanında, asliye ticaret mahkemesinin bulunmadığı bir yerde, davaya asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla bakıldığının ara karar ile belirtilmemesinin görev yönünden bozma gerekçesi yapılmasının tarafların makul sürede yargılanma hakkını ihlal edeceği, görevsizlik kararı sonrası dosyanın yine aynı mahkemeye gönderildiği, aynı mahkeme tarafından incelenerek karar verildiğii, bu nedenle bozma kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık; eldeki davada Mahkemece verilen hükmün, ticaret mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 99. maddesi uyarınca bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticarî dava sayılır.

Yasanın anılan hükmüne göre ticarî davalardan amaç; ortağı ile kooperatif veya kooperatif ile ortağı arasındaki hukuk davalarıdır. Zira, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununda tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklığının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan kooperatif ile kanun ve ana sözleşmeye göre kooperatife ortak olanlar arasındaki düzenlemeler yapılmıştır. Somut olayda, davacı davalı kooperatiflerin ortağı olmadığından, davacı ile davalılar arasındaki ilişkinin 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun uygulanması suretiyle çözümü ve aralarındaki davanın ticarî dava sayılması olanaklı değildir. Davacı ile davalılar arasındaki sözleşme tamamen kooperatifler kanunu dışında hayvan alım satımından kaynaklanmakta olup bu hali ile eldeki davada koperatifler kanunu uygulanmayacağı gibi, eldeki davanın ne mutlak nede nispi ticarî dava da olmadığından ticaret mahkemesi görevli olmayıp Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda yazılan gerekçe gereğince Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğunu düşündüğümüzden, bu değişik gerekçe ile mahkeme kararının onanması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Battal YILMAZ       Fatma AKYÜZ
Üye                        Üye