ÖLÜ KİŞİ HAKKINDA TAKİP YAPILAMAYACAĞINDAN HAKKINDA YAPILAN İCRA TAKİBİ DE ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN İŞLEMESİNİ KESMEYECEKTİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


11 Ara
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(19)11-287 
KARAR NO   : 2022/1109

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Van 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 06/03/2019
NUMARASI                 :  2018/32 - 2019/144
DAVACI                       : Z. Bankası A.Ş. vekili Av. S.M.B.
DAVALILAR                : 1- M.D. vekili Av. M.S.A. 2- H.K. 3- N.D.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Van 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili banka ile davalıların murisi Tahir D. arasında 02.11.1998 tarihli tarımsal kredi sözleşmesi imzalanarak kredi kullandırıldığını, borcun zamanında ödenmemesi üzerine davalı mirasçılar aleyhine başlatılan icra takibine davalıların haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, davalılar aleyhine alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı taraf davaya cevap vermemiş, davalı Mahmut D. vekili duruşmadaki beyanında takip konusu alacağın zamanaşımına uğradığını beyan etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Van 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.05.2016 tarihli ve 2015/125 E., 2016/417 K. sayılı kararı ile; Van 2. İcra Müdürlüğünün 2009/1.54 E. sayılı dosyası ile alacaklı Ziraat Bankası tarafından borçlu Tahir D.'e karşı 02.11.1998 tarihli tarımsal kredi sözleşmesine istinaden ilamsız takip başlatıldığı, takip dosyasının 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 78. maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verildiği, daha sonra Van 1. İcra Müdürlüğünün 2014/1.77 E. sayılı dosyası ile borçlu Tahir D.'in yasal mirasçıları Niyazi D., Mahmut D. ve Hatun D.'e karşı ilamsız icra yolu ile takip başlatıldığı, davalıların süresi içerisinde takibe itiraz ettikleri, taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 125. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımına tabi olduğu, Van 2. İcra Müdürlüğünün 2009/1.54 E. sayılı dosyasında zamanaşımını kesen herhangi bir işlem bulunmadığı dolayısıyla davalı vekilinin zamanaşımı def’înin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Van 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 21.12.2017 tarihli ve 2016/14458 E.,2017/8124 K. sayılı kararı ile;

“… Alacak tarımsal kredi sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, 05/02/2009 tarihinde Van 2. İcra Müdürlüğü’nün 2009/1.54 E. sayılı icra dosyasıyla takibe geçilmiş olup, takip ile borçlu temerrüde düşürülmüştür. Bu durumda zamanaşımının başlangıç tarihi 05/02/2009 olup, uyuşmazlık sözleşmeden kaynaklandığından 10 yıllık zamanaşımı dolmamıştır. Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçe ile zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir,…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Van 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.03.2019 tarihli ve 2018/32 E., 2019/144 K. sayılı kararı ile; murisin 1998 yılında takip ve dava konusu sözleşmeyi imzaladığı, sözleşmenin vade tarihinin 30.09.1999 olduğu, murisin borcunun 30.09.2009 tarihinde muaccel hâle geldiği, murisin 25.09.2003 yılında vefat ettiği, murisin borcunun on yıllık sürenin dolduğu 30.09.2009 tarihinde zamanaşımına uğradığı, davacı vekili tarafından 05.02.1999 (doğrusu 05.02.2009) tarihinde ölü Tahir T. hakkında icra takibi yapıldığı, bu dosyanın incelenmesinde 13.02.2009 tarihinde yapılan tebligatta muris Tahir D.’in öldüğünün açıkça belirtildiği, ölü kişinin medeni hakları sona erdiğinden ölü kişi hakkında takip yapılamayacağından ölü kişi hakkında yapılan icra takibinin zamanaşımı süresinin işlemesini kesmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin 02.11.1998 tarihinde imzalandığı, vade tarihinin sözleşmede 30.09.1999 belirtildiği, muris Tahir D.’in 25.09.2003’de vefat ettiği, davacı vekili tarafından 05.02.2009 tarihinde muris hakkında icra takibi yapıldığı, bu icra takibi iki kez işlemden kaldırıldıktan sonra davalı mirasçılar hakkında 12.02.2014 tarihinde yeniden icra takibi başlatıldığı gözetildiğinde takibe konu alacak hakkındaki zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 125-140., 6098 Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 146-161. maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup alacak hakkının alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmemesi hâlinde dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun kalınması sonucunu doğurur.

14. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'îde bulunması şarttır.

15. Yargıtayın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukukî niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’î olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:II, s.1761; Von Tuhr,Andreas: Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi ), Ankara 1983, s.688 vd.; Canbolat, Ferhat: Def'i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; Hukuk Genel Kurulunun 23.05.2019 tarihli ve 2017/13-563 E., 2019/605 K. sayılı, 04.10.2018 tarihli ve 2017/4-1420 E., 2018/1419 K. sayılı; 12.03.2014 tarihli ve 2013/4-544 E., 2013/315 K. sayılı kararları].

16. Nitekim, Türk-İsviçre öğretisinde ağırlıklı görüşün ve İsviçre Federal Mahkemesinin de, zamanaşımını maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır (Erdem, Mehmet: Özel Hukukta Zamanaşımı, İstanbul 2010, s. 8, dipnot 15-16).

17. Hem mülga BK'nın 125. maddesi hem de TBK'nın 146. maddesiyle alacak haklarının tabi olacağı genel zamanaşımı süresi on yıl olarak düzenlemiştir. Ancak madde metninde de açıklandığı üzere kanun koyucu tarafından bunun aksine yasal düzenleme yapılabilir.

18. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; borçlu takibe itirazında zamanaşımı def’înde bulunmuş olması hâlinde açılan itirazın iptali davasında aynı def’îyi ileri sürmesinin gerekip gerekmeyeceği hususu da önemli bir konudur. Ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’îni ileri sürmüş olan borçlunun itirazın iptali davasında bu def’îyi tekrar ileri sürmesi gerekmez. Zira sadece zamanaşımı def’înde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’înin yerinde olmadığını ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’înin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece davanın sonucuna etkili olması nedeniyle üzerinde kendiliğinden durulması gereken bir konuda davalıya zamanaşımı def’îni mahkemede de ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir (Deynekli, Adnan / Kısa, Sedat: İtirazın İptali Davaları, İcra İnkâr ve Kötüniyet Tazminatı, Ankara 2013, s. 138-139).

19. Borçlar Kanunu'nun 128. maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. BK'nın 74. maddesi (TBK m. 90) uyarınca ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukukî ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımının işlemeye başlaması için alacağın muaccel (istenebilir) olması yeterlidir. Alacaklı, alacağının varlığından haberdar olmasa dahi, alacağın muaccel olmasıyla birlikte zamanaşımı süresi işler. Borcun ifası bir süreye bağlanmışsa, alacak sürenin dolması ve ifa gününün gelmesiyle muaccel olur, o günden itibaren de zamanaşımı işler. Alacağın muacceliyeti, alacaklının bir bildirimine (ihbarına) bağlı ise, zamanaşımı bu bildirimin yapıldığı günden itibaren işlemeye başlar (BK m. 128; TBK m. 149/2).

20. Zamanaşımı süresi işlemeye başladıktan sonra borçlunun bazı eylemleri borçla ilişkisinin devam ettiğini ve bu ilişkiyi devam ettirdiğini, alacaklının bazı eylemleri ise alacakla ilişkisinin devam ettiği ve hakkının peşinde olduğunu ortaya koyabilir. Bu eylemlere rağmen, zamanaşımı süresinin işlemeye devam ettiğini ve borcu sona erdirdiğini kabul etmek güçtür. Bunun dışında bazı alacakların nitelikleri ya da alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin özel niteliği zamanaşımı süresinin işlemesini haklı göstermeyebilir. Bu mantıktan hareket eden Borçlar Kanunumuz, zamanaşımını durduran ve kesen sebeplere yer vermiştir (Kılıçoğlu, Mithat Ahmet: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005, s.651).

21. Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi (kat'ı) ise, borçlunun veya alacaklının ya da hâkimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz. Zamanaşımını kesen sebepler BK'nın 133 ve 136. maddelerinde (TBK m. 154 ve 157) gösterilmiştir. Bu maddelere göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile; alacaklının bir fiili ile; yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle; yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 E., 2021/685 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

22. Diğer yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 28. maddesine göre gerçek kişilerin kişiliği ve medeni haklardan yararlanma ehliyeti ölümle sona ermektedir. Bu sebeple ölü birinin taraf ehliyetinin olmayacağı açıktır. Nitekim, 4.5.1978 tarihli ve 1978/4 E., 1978/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; dava tarihinden önce ölmüş olan bir kişiye karşı dava açılmış olduğunun anlaşılması hâlinde ıslah yolu ile de olsa davada hasım değiştirilemeyeceği ve bu durumun kamu düzenini ilgilendirmesi sebebiyle re'sen gözetilerek dava şartı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği ilkesi benimsenmiştir. Açıklanan bu ilkelerin takip hukuku açısından da geçerli olduğu kuşkusuzdur.

23. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; murisin 1998 yılında davacı banka ile sözleşme imzaladığı, sözleşmenin vade tarihinin 30.09.1999 olduğu anlaşılmıştır. Buna göre; murisin borcu 30.09.2009 tarihinde muaccel hâle gelmiştir. Muris 25.09.2003 yılında vefat etmiş olup, murisin borcu on yıllık sürenin dolduğu 30.09.2009 tarihinde zamanaşımına uğramıştır. Davacı vekili tarafından zamanaşımı süresinin dolmasından önce 05.02.2009 tarihinde ölü Tahir T. hakkında icra takibi yapılmıştır. Bu dosyanın incelenmesinde 13.02.2009 tarihinde yapılan tebligatta Tahir T.’in ölmüş olduğu açıkça belirtilmiştir. 4.5.1978 tarihli ve 1978/4 E., 1978/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince ölü kişinin medeni hakları sona erdiğinden ölü kişi hakkında takip yapılamayacağından hakkında yapılan icra takibi de zamanaşımı süresinin işlemesini kesmeyecektir.

24. Başka bir ifadeyle; mirasçılar hakkında usulüne uygun olarak ilk defa 12.02.2014 tarihinde takip talebinde bulunulmuş olup, muris aleyhine yapılan icra takibi zamanaşımı kesmeyeceğinden on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu kabul edilmelidir.

25. Diğer taraftan her ne kadar dava tarihi 24.02.2015 olmasına rağmen direnmeye esas gerekçeli kararın karar başlığında 16.04.2018; direnme kararının son paragrafında icra takip tarihi 05.02.2009 olmasına rağmen, 05.02.1999 olarak hatalı gösterilmiş ise de, bu hususlar mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olup esasa etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

26. Hâl böyle olunca, mahkemenin az yukarıda belirtilen maddi ve hukukî olguları gözeterek zamanaşımı süresi dolduğundan davanın reddine karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmadığından usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.09.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.