ÖN İNCELEME DURUŞMASINDA TARAF VEKİLLERİNCE İMZALANARAK KABUL EDİLEN UYUŞMAZLIK KONUSU YÖNÜNDEN ARAŞTIRMA YAPILMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


29 Ara
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2020/1773
KARAR NO    : 2021/5424

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasında görülen alacak davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından esastan reddedilerek verilen karar, davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.10.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat B.B. ile temyiz edilen davalı vekili Avukat B.Ç. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi A.Elif Arslan Kurt tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, alacak isteğine ilişkindir.

Davacı, davalı oğlunun halasına ait 1454 parsel sayılı taşınmazı alıp üzerinde besi çiftliği kurmak istediğini, halanın vekili olduğu için devir için tapuya gittiklerinde adına kayıtlı 1452 parsel sayılı taşınmazın da resmi senette yazılı olduğunu gördüğünü, davalının o sırada çiftliği göstererek kredi alabilmesi için daha büyük taşınmaz gerektiği ve kredi aldıktan sonra taşınmazı iade edeceğini söylediğini, aradan geçen zamanda taşınmazın iade edilmediği gibi üçüncü kişiye devredildiğini, satış bedelinin ödenmediğini, temlikin hile nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek bedel isteğinde bulunmuştur.

Davalı, dava dışı halası ve davacıya ait taşınmazları rayiç değeri üzerinden bedeli karşılığında satın aldığını, aldıktan sonra taşınmazların tevhit edildiğini, dava dışı kardeşinin paraya olan ihtiyacı nedeniyle eldeki davanın açıldığını ve iddiaların asılsız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk derece mahkemesince, inançlı işlem iddiasının yazılı delille ispatlanamadığı, yemin deliline de dayanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi tarafından esastan reddedilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1944 doğumlu davacının adına kayıtlı 1452 parsel sayılı taşınmazı ve vekili sıfatıyla hareket ettiği kardeşi Hamidiye’ye ait 1454 parsel sayılı taşınmazı 21.01.2011 tarihinde sırasıyla 8.500,00 TL ve 15.000,00 TL bedellerle davalı oğluna sattığı, davalının mesleğinin avukatlık olup, temlik tarihinde 47 yaşında olduğu, davacının Türkiye Ekonomi Bankasından 16.10.2017 tarihinde hesap açtığı, alınan bilirkişi raporundan 1452 parsel sayılı taşınmazın akit tarihindeki değerinin 136.640,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 140.maddesi ön inceleme duruşmasını düzenlemekte olup, 3. fıkrası şu şekildedir: “Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.”

Somut olaya gelince, ilk derece mahkemesince 12.03.2018 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın “taraflar arasındaki 21/01/2011 tarihli akit sözleşmesinin hile ile yapılıp yapılmadığı, hile ile yapıldığı takdirde davacı tarafın uğradığı zararın miktarına ilişkin” olduğuna yönelik tespit yapıldığı ve zabıt her iki taraf vekilince imzalandığı halde ilk derece mahkemesince inançlı işlem yönünden inceleme ve araştırma yapılarak inançlı işlemin usulünce ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, yine bölge adliye mahkemesi tarafından da aynı şekilde nitelendirme yapılarak sonuca gidilmiştir.

Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

O halde, mahkemece HMK’nın 140/3 maddesinde de düzenlendiği üzere ön inceleme duruşmasında taraf vekillerince imzalanarak kabul edilen uyuşmazlık konusu olan hile iddiası yönünden (yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması, toplanan ve toplanacak tüm delillerin birlikte değerlendirilerek) öncelikle davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının tespit edilmesi, süresinde açılmış ise, işin esası yönünde yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ön inceleme zaptında tespit edilen uyuşmazlık haricinde başka bir hukuki sebep yönünden inceleme yapılarak sonuca gidilmiş olması doğru değildir.

Davacının değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Lüleburgaz 2. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12/10/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

Başkan       Üye               Üye                Üye              Üye
H. KAYA      R. ÜLGER     T.T. GENÇ     İ. AYSAL      F. DEMİR

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/10826
KARAR NO    : 2022/4196

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, davacının istinaf isteminin HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair verilen karar süresi içinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 26.05.2022 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat U.S. ile temyiz edilen davalı vekili Avukat E.B. geldiler, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, dosya incelenerek gereği görüşüldü:

I. DAVA

Davacı, mirasbırakanı Sevil C.'ın 3292 ada 172 parsel sayılı taşınmazdaki 36 nolu bağımsız bölüm ile 251 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümü intifa hakkını üzerinde bırakarak davalıya devrettiğini, mirasbırakanın banka hesaplarında 6.400,00 TL parasının bulunduğunu, davalı tarafından kandırıldığını, taşınmaz satışına ihtiyacının olmadığını, mirasbırakan ile arasının iyi olduğunu, yaz aylarını birlikte geçirdiklerini, davalının mirasbırakanın komşusu olduğunu, devir karşılığında mirasbırakana satış bedeli ödenmediğini, davalının mirasbırakanın yaşlılığından istifade ettiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, mirasbırakan ile komşu olduğunu, yıllarca arkadaşlık yaptıklarını, taşınmazları da bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesince, davanın hile ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil davası olduğu, mirasbırakanın davaya konu taşınmazları devrederken iradesinin fesada uğratıldığına dair hiçbir delil bulunmadığı, davalının taşınmazı satın alabilecek maddi durumunun olduğu, mirasbırakanın davacıdan mal kaçırmak kastıyla hareket ettiğinin de ispatlanamadığı, terekesinde başka taşınmazlarının da bulunduğu, davacıyla arasında husumet bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; gerekçeli kararda muris muvazaası ve hile hukuki nedenlerine dayandıklarının belirtildiğini, bu nedenlerin birbirine zıt kavramlar olduğunu, dava dilekçesinde mirasbırakanın devir tarihinde 70 yaşında olduğunu ve yalnız yaşadığını ve bir kısım vaatlerle ikna edilmeye açık olduğunu açıklamaya çalıştıklarını, taşınmaz satmasını gerektirir bir durum bulunmadığını ifade ettiklerini, yapılan satışların gerçek olmadığını, tanık anlatımları ile bu hususların ispatlandığını, hile hukuki nedenine dayanıldığına dair yapılan tespitin hatalı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesince; davacının, mirasbırakanı Sevil C.'ın iradesinin fesada uğratılması nedeniyle hile hukuki nedenine dayalı olarak dava açtığını, mirasbırakanın banka emeklisi olduğu, yalnız yaşadığı, davacı ile sorununun olmadığı, iki adet taşınmazının daha olduğu, tanıkların mirasbırakanın iradesinin fesada uğratıldığına dair herhangi bir beyanda bulunmadığı, taşınmazların hile ile davalıya devredildiğine dair başka bir delilin de bulunmadığı gerekçesi ile davacının istinaf isteminin HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; muris muvazaasına dayanarak dava ikame ettiklerini, Bölge Adliye Mahkemesince muris muvazaasına yönelik iddialarının hiçbir şekilde incelenmediğini, dava dilekçesinin sonuç kısmında sadece muris muvazaasına dayandıklarını, mirasbırakanın bankadan emekli olduğunu, yalnız yaşadığını, taşınmazları satmaya ihtiyacı olmadığını, mirasbırakanın davacı ve ailesi ile bağlarının zayıf olduğunu, temliklerin 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca bedelsiz yapıldığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 140.maddesi ön inceleme duruşmasını düzenlemekte olup, 3. fıkrası “Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.” hükmünü içermektedir.

3.2.2. Bölge adliye mahkemeleri, bir yandan hukuki denetim yapan mahkemeler iken diğer yandan vakıa incelemesi de yapan mahkemelerdir. İlk derece mahkemelerince yapılan vakıa incelemesi bölge adliye mahkemesi tarafından yerinde bulunmadığı takdirde ilk derece mahkemesi kararı bütünüyle ortadan kaldırılmalı ve infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde yeniden bir hüküm kurulmalıdır. Aksi halde, HMK’nın 297. ile 359. maddelerine aykırı olarak infazda tereddüte sebebiyet verilebilecektir.

HMK’nın 353/(1)-b maddesinde Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, 3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir” düzenlemesi mevcut olup, bölge adliye mahkemesince, istinaf istemiyle önüne gelen dosya ve karar bir bütün olarak değerlendirilerek, ilk derece mahkemesi kararının gerekçe kısmının düzeltilmesi de dahil istinaf isteminin kısmen dahi kabulüne karar verilecek olsa, ilk derece mahkemesi kararının tamamen kaldırılması ve tüm hükümlerin yeniden kurulması gerekir.

3.2.3. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

3.3. Değerlendirme

Somut olaya gelince, İlk Derece Mahkemesince 15.03.2018 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında, uyuşmazlığın “davacının mirasbırakanına ait taşınmazların davalıya muvazalı şekilde devredildiği iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin” olduğuna yönelik tespit yapıldığı ve zabıt her iki taraf vekilince imzalandığı halde, İlk Derece Mahkemesince dava, hile ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayandırılmış, Bölge Adliye Mahkemesince ise hile iddiası yönünden inceleme yapılarak davacının istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.

O halde, Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nın 140/3 maddesinde de düzenlendiği üzere ön inceleme duruşmasında taraf vekillerince imzalanarak kabul edilen uyuşmazlık konusu olan muris muvazaası iddiası yönünden inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, ön inceleme zaptında tespit edilmeyen başka bir hukuki sebep yönünden inceleme yapılarak sonuca gidilmiş olması doğru olmadığı gibi; yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilmesi durumunda, öncelikle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi ve gerekçe düzeltildikten sonra yeniden tüm talepler bakımından hüküm kurulması gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından usule ve yasal düzenlemelere aykırı şekilde, bir yandan İlk Derece Mahkemesinin davadaki hukuki nitelendirmesi doğru bulunmayarak gerekçe değiştirildiği halde, davacı vekilinin istinaf taleplerinin HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereği esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26/05/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

Başkan       Üye                        Üye             Üye              Üye
H. KAYA      F. ERNALBANT    İ. AYSAL      F. DEMİR     M. TEPE