POLİÇE AYNI İSİMDEKİ BAŞKA BİRİSİNE DÜZENLENSE BİLE PRİMLER ÖDENDİĞİNDEN SİGORTACI SORUMLUDUR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


04 Mar
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-1301
KARAR NO   : 2020/878

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 09/07/2015
NUMARASI                 : 2015/150 - 2015/320
DAVACI                       : S.Ö. vekilleri Av. S.U., Av. İ.A.
DAVALILAR                :  1- B.G. Sigorta A.Ş. vekili Av. İ.H.
                                        2- Z. Bankası vekili Av. C.M.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilleri ile katılma yoluyla davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı kısmen direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı B.G. Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 02.09.2010 tarihli dava dilekçesinde; müvekkiline ait iki adet seranın davalı sigorta şirketi tarafından 66.676 ve 66.674 no'lu poliçeler ile sigortalandığını, seraların 21.04.2010 tarihinde meydana gelen aşırı yağış ve doludan zarar görmekle kullanılamaz hale geldiğini ve seradaki ürünlerin zayi olduğunu, müvekkili tarafından davalı sigorta şirketine hasarın karşılanması için başvuruda bulunulduğunu, ancak müvekkili ile sigorta sözleşmesi yapılmadığından ve poliçelerin aynı isimli başka bir kişiye ait olduğundan bahisle sigorta tazminatının ödenmediğini, oysa müvekkili ile davalı sigorta şirketi arasında diğer davalı aracılığıyla yapılan sigorta sözleşmesi bulunduğunu, mahkeme aracılığıyla yaptırılan tespitte toplam zarar miktarının 80.876,16 TL olarak belirlendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL'nin hasar tarihi olan 21.04.2010 tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında talebini 80.716,16 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı B.G. Sigorta A.Ş. vekili 22.11.2010 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkili şirket ile davacı arasında kurulmuş bir sigorta sözleşmesi bulunmadığını, davacının sunduğu poliçelerin aynı isimli başka bir kişiye ait olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

6. Davalı Z. Bankası A.Ş. vekili 21.01.2011 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin diğer davalı sigorta şirketinin acentesi olduğunu, bu nedenle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin sadece davacı tarafça ibraz edilen yenileme dilekçesini sigorta şirketine ilettiğini ve somut olayda hiçbir kusurunun bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı: 

7. Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2014 tarihli ve 2010/406 E., 2014/42 K. sayılı kararı ile; banka lehine dain ve mürtehin hakkı bulunsa da bunun dayanağı olan borç kalmadığından bankanın muvafakatinin gerekmediği, taraflar arasında usulünce düzenlenmiş bir poliçe yok ise de davacı tarafın sigortasını yeniletmesi için davalı acenteye müracaatta bulunduğu, acentenin gerekli özen ve dikkati göstermemesi nedeniyle aynı isimli başka bir Süleyman Ö. adına poliçe düzenlendiği, ancak davacının iradesinin sigorta poliçesini yeniletmek olduğu, söz konusu hatanın acentenin yaptığı yanlışlıktan kaynaklandığı, davacı tarafın sigorta primlerini ödediği ve davalı tarafın da bu primleri kabul ettiği, sigorta primleri kabul edildikten sonra davacı adına geçerli bir sigorta sözleşmesi olmadığını ileri sürmenin iyi niyet kurallarına aykırı olacağı, dolayısıyla davalı sigorta şirketinin hasardan sorumlu olduğu, normal şartlarda acentenin oluşan hasarlardan dolayı bir sorumluluğu bulunmasa da dava konusu olayda hatanın bizzat acente konumunda bulunan banka tarafından yapıldığından davacının zararından sigorta şirketi ile birlikte sorumluluğunun bulunacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 63.463,35 TL'nin 01.05.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilleri ile katılma yoluyla davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.11.2014 tarihli ve 2014/11196 E., 2014/18428 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, acentanın kusuruna dayalı olarak davacıya ait sigorta poliçesinin yenilenmediği iddiası ile acenta ve sigorta şirketi aleyhine açılan tazminat davası olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, davalı sigorta şirketinin poliçeyi yenilemesinden önce davacı, davalı acentaya dilekçe ile müracaat etmiş, dilekçesinde açıkça kendisine değil, yeğeni Süleyman Ö.'e ait olan, başka yerdeki seraların poliçe numaralarını belirtmek suretiyle yenileme talep etmiş, davalı acenta tarafından davacının yenileme talep dilekçesi davalı sigorta şirketine gönderilmiş, davalı sigorta şirketince de dava dışı Süleyman Ö.'in poliçeleri yenilenmiş ve poliçelerde sigortalı taşınmazın mevkii, sınırları, niteliği, sigortalının kimlik bilgileri belirtilmiş, davacı da kendisine bu poliçeler verilmesine rağmen herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Bu durumda, davacının başka bir kişinin primini de ödeyebileceği ve kendi kusurundan yararlanamayacağı hususları göz önüne alınarak davanın reddi gerekirken bilgilendirme formu doldurulması halinde dahi davacının iddia ettiği yanlışlığa ne şekilde engel olunabileceği üzerinde durulmadan davanın kısmen kabulü doğru görülmediği gibi sigorta akdinin varlığı kabul edilerek sigorta şirketinden hasar bedelinin tahsiline karar verildiği ve bu suretle zarar oluşmadığı halde acente yönünden de davanın kabulü doğru olmamış, hükmün davalılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.07.2015 tarihli ve 2015/150 E., 2015/320 K. sayılı kararı ile; bozma kararının davalı acenteye yönelik kısmına uyulmuş ve bu davalı yönünden davanın husumetten reddine karar verilmiş; diğer davalı sigorta şirketi yönünden ise önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davalı B.G. Sigorta vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sigorta sözleşmesinin yenilenmesi talebini içerir dilekçede aynı isimli başka bir şahsa ait poliçe numaralarının yazılı olması ve ancak primlerinin davacı tarafından ödenmesi karşısında davacı ile davalı sigorta şirketi arasında kurulmuş bir sözleşme ilişkisinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı sigorta şirketinin davacının zararından sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Dava, sera sigortası sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

14. Sigorta sözleşmesi; davanın açıldığı tarih itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nin 1263/1 (6102 sayılı TTK’nin 1401/1) maddesinde; “Sigorta bir akittir ki bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısiyle bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, sigorta sözleşmesinin tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu, sigortacının asli ediminin rizikoyu taşıma (himaye sağlama) borcu iken sigorta ettirenin asli edimini ise prim ödeme borcu oluşturduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

15. Sigorta sözleşmelerinin kuruluşuna ve şekline ilişkin hem 6762 sayılı TTK’de hem de 6102 sayılı TTK’de herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Buna göre, diğer borçlar hukuku sözleşmelerinde olduğu gibi, sigorta sözleşmeleri de iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile meydana gelir; ayrıca kanunda aksi öngörülmediği için hiçbir şekle de tabi değildir. 

16. Sigorta sözleşmesinin kurulmasına ilişkin Kanunda herhangi bir şekil şartının öngörülmemesi, öneri ve kabulün de herhangi bir şekle tâbi olmayacağı anlamına gelmektedir. Sigorta sözleşmesi sigorta ettirenin yaptığı önerinin sigortacı tarafından (örneğin sigorta poliçesinin sigorta ettirene ulaştırılması yoluyla örtülü olarak) kabul edilmesiyle veya sigortacının (örneğin sigorta poliçesinin taslağının sigorta ettirene ulaştırılmasıyla) yaptığı önerinin sigorta ettiren tarafından (mesela ilk primin ödenmesiyle örtülü olarak) kabul edilmesiyle kurulmuş olabilir (Ünan, Samim: Türk Ticaret Kanunu Şerhi C. I, İstanbul, 2016, s. 61).

17. Sigorta poliçesi, sigortacının, sigorta sözleşmesinin kurulmasından sonra Kanunda öngörülen süre içerisinde düzenlemekle yükümlü olduğu; sözleşmenin yapıldığını ispat eden bir belgedir. Sigorta sözleşmelerinde sigortacının sigorta poliçesi düzenleme ve teslim etme yükümlülüğü asli yükümlülük olmayıp yan yükümlülüktür. Bu itibarla sigorta poliçesinin düzenlemesinin ve tesliminin sözleşmenin kurulması veya geçerliliği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. 6762 sayılı TTK’nin 1267. (6102 sayılı TTK’nin 1424.) maddesi; “Sigorta mukavelesi doğrudan doğruya sigorta ettiren kimse veya onun temsilcisi veya vekili ile yapılmışsa mukavele tarihinden yirmi dört saat içinde ve mukavele bir tellal vasıtasiyle yapılmış ise en geç on gün içinde sigortacı poliçeyi sigorta ettiren kimseye vermeye mecburdur” hükmünü haizdir. Bu hüküm çerçevesinde, sigorta poliçesi düzenleme ve teslim yükümlülüğü sigortacıya aittir. Bununla birlikte sigorta sözleşmesi akdetme ve poliçe düzenleme ile prim tahsil etme yetkisi kural olarak sigorta şirketlerine ait olmakla birlikte, bu yetki acentelik vekâletnamesinde belirtilmek kaydıyla, sigorta acentelerine devredilebilmektedir.

18. Sigorta sözleşmesinin konusunu para ile ölçülebilen bir menfaat teşkil eder. Bir menfaat olmaksızın yapılan sigorta sözleşmesi batıldır (6762 sayılı TTK m. 1264/2). Her sigorta sözleşmesi sigorta genel şartlarına uygun olarak hangi menfaat ya da menfaatlerin sigortalandığının tespit edilmesine imkân verecek bir tarzda düzenlenmelidir. Sigortadan yararlanacak olan kimse ancak sigorta sözleşmesinde korunan menfaatin zarar görmesi halinde tazminat talep edebilecektir. Bu husus 6762 sayılı TTK’nin 1269. (6102 sayılı TTK’nin 1453.) maddesinde; “Bir malı muayyen rizikolara karşı temin etmekte para ile ölçülebilecek bir menfaati olan malik, malikin adi veya rehinli alacaklısı, malın muhafazasından dolayı malikine karşı mesul olan acente, kiracı, komisyoncu ve diğer kimseler, malın muhafazasında hakikaten menfaatli olan kimseler yahut bunların kanuni temsilcileri, bu menfaati sigorta ettirebilirler.” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre rizikolu olayın meydana gelmesi halinde zarara uğrayacağı öngörülen bir menfaati olan kimse sigorta yaptırabilir. 

19. Sigorta sözleşmesinin konusu olan menfaat, sigorta ettirenden başka birisine aitse o zaman sigorta sözleşmesi başkası hesabına yapılmıştır. Başka bir deyişle başkası hesabına sigortada sigortaya konu edilen menfaat sigorta ettirene değil üçüncü bir şahsa aittir. 6762 sayılı TTK’nin 1270. (6102 sayılı TTK’nin 1454.) maddesi; “Bir kimse diğer bir kimsenin nam ve hesabına dahi sigorta akdedebilir; şu kadar ki; o kimse, nam ve hesabına hareket ettiği kimseyi temsile salahiyetli değilse sigorta priminden dolayı bizzat mesul olur. Nam ve hesabına sigorta mukavelesi yapılan kimse rizikonun gerçekleşmesinden önce veya sonra icazet verirse sigortadan faydalanır. Diğer bir kimsenin nam ve hesabına yapıldığı, mukavele şartlarından anlaşılmayan bir sigorta mukavelesi bunu yapmış olan kimsenin nam ve hesabına yapılmış sayılır.” hükmünü haizdir.

20. Sigorta sözleşmesi iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulacak ise de; 6762 sayılı TTK’nin 1282. (6102 sayılı TTK’nin 1421.) maddesi gereğince sigortacının rizikoyu taşıma yükümlülüğü kara ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalar hariç olmak üzere primin veya ilk taksitinin ödenmesi ile başlayacaktır. Bununla birlikte 6762 sayılı TTK’nin 1295. (6102 sayılı TTK’nin 1431.) maddesi gereğince sigorta ettirenin prim ödeme borcu ise kara ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalar hariç olmak poliçenin teslim edilmesi anında muaccel hâle gelecektir. Görüldüğü üzere sigorta poliçesinin verilmesinin sigorta sözleşmesinin kurulması üzerinde bir etkisi bulunmamakta, sadece sigorta ettirenin prim ödeme borcunun muaccel olmasını sağlamaktadır. Sigorta ettiren tarafından primin veya ilk taksitinin ödenmesi ile de sigortacının rizikoyu taşıma yükümlülüğü başlamaktadır.

21. Sigorta poliçesi sadece sigorta sözleşmesinin ispatına yönelik bir belge olduğu için bunun yapılan sözleşmeye aykırı olmaması gerekir. Başka bir deyişle sigortacı ile sigorta ettiren sigorta sözleşmesinin esaslı unsurları üzerinde anlaşmış iseler poliçenin bu anlaşmayı yansıtması gerekmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmeden farklı bir poliçe bu farklar bakımından yanlış düzenlenmiş bir belge niteliği taşıyacaktır.

22. Hemen belirtmek gerekir ki sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükler sadece edim yükümlülüklerinden müteşekkil değildir. Tarafların sözleşme kurma amacıyla biraya geldikleri andan itibaren taraflar arasında güven ilişkisinin beslediği ve geliştirdiği, edim yükümlülüğünden tamamen bağımsız dürüstlük kuralından kaynaklanan koruma yükümlülükleri doğar. Koruma yükümlülükleri esasında gerekli dikkat ve özenin gösterilmesini ifade etmekte olup, tarafların dürüstlük kuralına dayanan özen gösterme, koruma, açıklama, uyarma, bilgi ve tavsiye verme olarak ortaya çıkan çeşitli yükümlülüklerini kapsamaktadır (Kırca, Çiğdem: Bilgi Vermeden Dolayı Üçüncü Kişiye Karşı Sorumluluk, Ankara, 2004, s. 156.). Sigorta sözleşmelerinde de özellikle sigortacının koruma yükümlülükleri yoğun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla sigortacı veya acentesi sigorta sözleşmesi kurulmadan önce sigorta ettirene gerekli bilgileri vermesi ve ona gerekli uyarılarda bulunması, ayrıca gerekli dikkat ve özenin gösterilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte sigortacı veya acentesi, sigorta poliçesi düzenlerken de poliçenin içeriğinin sözleşmenin içeriğine uygun olması noktasında gerekli dikkat ve özeni göstermelidir. 

23. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı banka arasında 2006 yılında Tarımsal Kredi Sözleşmesi düzenlendiği ve davacının bu sözleşmeye istinaden kredi kullandığı, sözleşme gereğince kredi ile edinilen araç, gereç ve demirbaşların Bankanın gerek göreceği her türlü rizikolara karşı dain ve mürtehin sıfatıyla Bankaca uygun görülen sigorta şirketine borcun tasfiyesine kadar sigorta ettirileceğinin davacı tarafından taahhüt edildiği, bu kapsamda davacıya ait iki adet seranın davalı sigorta şirketi tarafından sera sigortası poliçesi ile sigortalandığı, davalı bankanın ise aynı zamanda davalı sigorta şirketinin acentesi sıfatıyla faaliyet gösterdiği, Tarımsal Kredi Sözleşmesi gereğince sera sigorta sözleşmesini her yıl davalı banka aracılığıyla yenileyen davacının yine 27.07.2009 tarihinde sera sigorta sözleşmesini yenilemek amacıyla davalı bankaya başvurduğu anlaşılmaktadır. 

24. Davacının poliçe yenileme başvuru dilekçesinde kendi seralarına ait önceki döneme ilişkin poliçelerinden söz edilmekle birlikte bu poliçelerin numaraları yerine aynı isimdeki yeğeni Süleyman Ö.'e ait poliçe numaralarının yazılı olduğu görülmektedir. Davacının yenileme talebini içeren dilekçesinde, kendisine ait poliçe numaralarını değil de, poliçe numaralarını bilmesi mümkün olmayan aynı isimdeki yeğeni Süleyman Ö.'in poliçe numaralarını yazdığı hususu açıklanması gereken bir husustur. Zira kendisine ait seraların poliçelerinin yenilenmesi talebinde bulunan davacının başka birisine ait poliçe numaralarını bildirmesinin makul ve mantıklı bir nedeni yoktur. Dolayısıyla davacının aynı zamanda sigorta şirketinin acentesi olan davalı bankaya başvurduğunda acentenin kendi sisteminde yer alan davacının aynı adı taşıyan yeğenine ait poliçe numaralarının davacıya verildiği ve bu şekilde talep alındığı kabul edilmelidir. Bu itibarla davacının kimliğine ilişkin gerekli uyarıları ve kontrolleri yapmayan ve böylece gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek poliçenin yanlış düzenlenmesine sebep olan kişinin acente olduğu açıktır. 

25. Öte yandan davacının, yenileme dilekçesinde numaraları verilen poliçelerin sigortalısı olan ve kendisiyle aynı ismi taşıyan yeğeninin temsilcisi olduğu veya 6762 sayılı TTK’nin 1270. maddesi gereğince başkası hesabına sigorta yaptırdığı hususu davalı tarafından savunulup ispatlanmamıştır. Ayrıca riziko gerçekleştikten sonra dava dışı Süleyman Ö., kendisinin sigorta teklifinin bulunmadığını ve sehven adına poliçe düzenlendiğini ekspere beyan etmiş, davalı sigorta şirketine de bu hususu yazılı olarak bildirmiştir.

26. Bu itibarla davacı ile davalı banka arasında kredi sözleşmesi bulunduğu ve davacının bu sözleşme gereğince her yıl sigorta sözleşmesini yenilediği, 27.07.2009 tarihinde de sera sigorta sözleşmesini yenilemek amacıyla davalı bankaya (acenteye) başvurduğu, ayrıca davacının sigorta primi olarak 27.07.2009 tanzim tarihli ileri vadeli bono verdiği ve bu bononun davalı tarafından tahsil edildiği gözetildiğinde taraflar arasında davacının bir önceki poliçeleri kapsamında sigorta sözleşmesinin yenilendiği açıktır. Bu itibarla acente tarafından düzenlenen poliçe, bu sözleşmeyi yansıtmayan ve acentenin hatası sonucu yanlış düzenlenmiş bir belgedir. Öte yandan dosya kapsamında bulunan ve davacının davalı sigorta şirketine gönderdiği 26.04.2010 tarihli yazılı beyanı ve talebi üzerine davalı sigorta şirketinin acenteye gönderdiği e-mailde davalı sigorta şirketinin taraflar arasında sigorta sözleşmesinin kurulduğunu kabul ettiği, ancak davacının da kusurlu olması nedeniyle zararın yarısını ödemeyi teklif ettiği anlaşılmaktadır. 

27. Hemen belirtmek gerekir ki, sigorta sözleşmelerinde 6762 sayılı TTK’nin 1282. (6102 sayılı TTK’nin 1421.) maddesi gereğince sigortacının rizikoyu taşıma yükümlülüğü, kara ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalar hariç olmak üzere, primin veya ilk taksitinin ödenmesi ile başlayacaktır. Prim veya ilk taksit için ileri düzenleme tarihli çek veya ileri vadeli bono verilen hâllerde de, bu çek veya bonoyu kabul eden sigortacının sigorta korumasını derhal başlatmaya razı olduğu sonucu çıkmaktadır. 

28. Bu durumda mahkemece, taraflar arasında sigorta sözleşmesinin kurulduğu ve davacının gerçek zararından davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu yönündeki direnme kararının uygun olduğu kabul edilmelidir.

29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; taraflar arasında sigorta sözleşmesinin kurulduğu, ancak yenileme talebinde yer alan poliçe numaralarını kontrol etmeyen davacının müterafik kusurunun bulunduğu, bu nedenle direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

30. O hâlde mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

31. Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup, davalı B.G. Sigorta A.Ş. vekilinin tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince bu işlemlerin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.11.2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 18'i DİRENME UYGUN DAİREYE, 2'si ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.