SADAKATSİZLİĞE KARŞI YAPILAN HAKARETLER TEPKİ NİTELİĞİNDE OLUP HAKARET EDEN EŞE KUSUR ATFEDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


14 Mar
2018

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-1906
KARAR NO   : 2018/112

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                   : 
Ankara 7. Aile Mahkemesi
TARİHİ                             : 30/06/2015
NUMARASI                     : 2015/172 - 2015/598
DAVACI-KARŞI DAVALI : C.K. vekili Av. A.A.Ç.
DAVALI-KARŞI DAVACI : E.K. vekili Av. S.C.

Taraflar arasındaki karşılıklı “boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 7. Aile Mahkemesince “davacı karşı davalının davasının reddine, davalı karşı davacının davasının kabulüne” dair verilen 21.05.2013 gün ve 2012/1668 E., 2013/650 K. sayılı karar, her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.01.2014 gün ve 2013/19410 E. 2014/895 K. sayılı kararı ile; 

"… 1- Davalı-davacı (kadın)'ın temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda;

Hüküm, davacı-davalı (koca) tarafından temyiz edilmiş, diğer taraf vekili de, temyize cevap dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını bildirerek temyiz isteğinde bulunmuştur. (HUMK. m.433/2) Hükmü süresinde temyiz etmemiş olan tarafın, temyize cevap dilekçesindeki temyiz itirazlarının incelenebilmesi, temyiz dilekçesinin tebliğinden itibaren on gün içinde cevap verilmesi halinde mümkündür. (HUMK. m. 433/2) Aksi halde, süresinden sonra verilen cevap dilekçesindeki temyiz itirazları dikkate alınamaz davacı-davalı (koca)'nın temyiz dilekçesi, diğer tarafa 12.07.2013 günü tebliğ edilmiş; karşı taraf, hükme ilişkin itirazlarını da ihtiva eden temyize cevap dilekçesini, yasal on günlük süreden sonra 25.07.2013 günü vermiştir. Bu durumda davalı-davacı (kadın)'ın katılma yoluyla temyiz talebinin süre aşımı sebebiyle reddine karar verilmesi gerekmiştir.

2- Davacı-davalı (koca)'nın temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda davacı-davalı kocanın sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmak şeklindeki ağır kusuruna karşılık davalı-davacı (kadın)ın da eşine “zürriyetsiz, dürzü, gavat” şeklinde hakaretler ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında davacı-davalı (koca) da dava açmakta haklı olup Türk Medeni Kanununun 166/2 maddesi koşulları kocanın davası yönünden gerçekleşmiştir. O halde davacı-davalı (koca)nın boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddi doğru görülmemiştir..."

gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı karşı davalı (erkek) vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava ve karşı dava Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanmaistemine ilişkindir.

Davacı karşı davalı (erkek) vekili müvekkilinin evlilik süresince birlik görevlerini yerine getirdiğini, çocuklarının olmaması sebebiyle tedavi olmasına rağmen davalının tıbbi teşhis ve tedavi sürecinden ısrarla kaçındığını, sürekli olarak sorunun müvekkilinde olduğunu dile getirdiğini ve davalının müvekkilinin annesiyle de tartışmalar yaşadığını, evlilik birliğinin çekilmez hâle geldiğini belirterek boşanma kararı verilmesini talep etmiştir.

Davalı karşı davacı (kadın) vekili evliliğin ilk yıllarında hamile kaldığını, bu hamileliğinin düşükle sonuçlandığını, buna bağlı olarak tedavi gördüğünü ancak eşinin alkol alışkanlığı ve gece yaşantısı sebebiyle çocuklarının olmadığını, Ankara'ya yerleştikten sonra davacı karşı davalının çeşitli bahanelerle eve geç geldiğini, pavyon hayatına yöneldiğini, evin ihtiyaçlarını karşılamamaya ve başka bir kadınla yaşamaya başladığını, hakaret ettiğini, karşı davalının en son 24 Kasım 2012'de evi terk ettiğini belirterek, tam kusurlu olan erkeğin davasının reddine, karşı davanın kabulü ile boşanmaya karar verilmesini, 800,-TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 50.000,-TL maddi ve 50.000,-TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece davacı karşı davalının sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediği, bu nedenle kusurlu olduğu, kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, davalı karşı davacı (kadın) yararına 500, -TL yoksulluk nafakası ile 30.000,-TL maddi ve 5.000,-TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece davacı karşı davalının sadakat yükümlüğünü yerine getirmediği, eşini alenen ve fütursuzca aldatan bir eş karşısında kadının söylemiş olduğu sözlerin tepki niteliğinde olduğu belirtilmek suretiyle erkeğin davasının reddi, kadının davasının kabulüne ilişkin önceki hükümde direnilmiştir.

Direnme kararı davacı karşı davalı (erkek) vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca "...taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmadığı..." gerekçesiyle usulden bozma kararı verilmiştir.

Yerel Mahkemece Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bozma kararına uyulmak suretiyle verilen direnme kararı davacı karşı davalı (erkek) vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davalı karşı davacının (kadının) kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı karşı davalının (erkeğin) boşanma davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nın 166. maddesi:  

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir…” hükmünü içermektedir.  

Anılan maddeye göre, boşanmayı talep edebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için, diğer tarafın az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu hâlin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olmaz. Az kusurlu eşin davaya karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, evlilik birliğinin devamında bu eş ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.

Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 254. maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz (HGK’nın 24.12.2014 gün ve 2013/2-1417 E., 2014/1090 K. sayılı ilamı). Dosyada yerel mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarının aksi ispatlanmış değildir.

Somut olayda da davacı karşı davalı erkeğin başka bir kadınla ilişki kurmak, bu kişiyi yakın çevresine "yengeniz" diyerek tanıtıp, sosyal ortamlarda birlikte bulunmak suretiyle açık şekilde sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmıştır. Davacı karşı davalı erkeğe atfedilen bu kusur belirlemesi Özel Daire ve mahkeme arasında çekişme konusu olmamakla birlikte davacı karşı davalı erkeğin annesi olan ve tanık olarak dinlenen Mürüvvet K. beyanına göre davalı karşı davacı kadının da eşine "zürriyetsiz, dürzü, gavat" şeklinde hakaret ettiği anlaşılmıştır.

Ancak hemen belirtilmelidir ki, olaya özgü nedenlerle davalı karşı davacı kadının evlilik birliği içinde aleni bir şekilde sadakatsiz bir yaşam süren eşine bu şekilde söylemiş olduğu hakaret sözcüklerinin tepki ile söylenmiş olduğu kabul edilmelidir. Tepki ile söylenen sözler nedeniyle kadını az da olsa kusurlu saymak mümkün değildir. Burada TMK'nın 166/2. maddesi koşullarının oluştuğundan söz edilemez.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davacı karşı davalı erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışı karşısında kadının sözlerinin tepki olarak söylendiğinin kabulünün olanaklı olmadığı, sarf ettiği sözler nedeniyle az da olsa kusurunun bulunduğu, bu nedenle bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Bu itibarla, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, tanık beyanlarına, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenler ve özellikle tepki niteliğinde olduğu kabul edilen davranışlarda bulunan davalı karşı davacı kadına boşanmaya sebep olan olaylarda herhangi bir kusur yüklenemeyeceği sonucuna varıldığından davacı karşı davalı erkeğin davasının reddine ilişkin direnme kararı yerindedir

Ne var ki, davalı karşı davacı kadının boşanma davası ile fer'ilerine ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.  

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı karşı davalı erkeğin davasının reddine ilişkin direnme kararı yerinde olup davalı karşı davacı Elife K. vekilinin boşanma davası ile fer'ilerine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE 07.02.2018 gününde tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 12'si ONAMA, 9'u ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

 

AKSİ YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2013/2-1043
KARAR NO   : 2013/1539

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             : 
Denizli 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ                       : 15/02/2013
NUMARASI               : 2012/985 - 2013/135
DAVACI                     : H.U. vekilleri Av. T.Ç. - Av. İ.O.A.
DAVALI                     : L.U. vekilleri Av. F.Ö. - Av. T.D.

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2.Aile Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 16.09.2011 gün ve 2011/261 E., 2011/801 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 28.06.2012 gün ve 2011/21393 E., 2012/17963 K. sayılı ilamı ile; 

(… Toplanan delillerden davacı kocanın başka bir kadınla ilişki yaşadığı, davalı kadının da eşine tepkiyi aşacak şekilde hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Davacı dava açmakta haklı olup davalının itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları oluştuğu halde davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı boşanma istemine ilişkindir.

Davacı, davalı ile 1988 yılında evlendiklerini, daha sonra Nazımiye Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1995/5 Esas 1995/7 Karar sayılı ilamıyla boşandıklarını, boşanma kararının 07.10.2008 tarihinde kesinleştiğini, aralarındaki sorunları çözebileceklerini düşünerek 23.01.2009 tarihinde yeniden evlendiklerini, ancak sorunları çözemediklerini, geçimsizliğin giderek arttığını, yaklaşık 3 yıldır ayrı yaşadıklarını belirterek boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, tarafların hiç uzun süre ayrı kalmadıklarını ve müşterek hayatı sürdürdüklerini, 1995 ila 2008 yılları arasında davacı eşin ağır hasta olduğunu, müvekkilinin sürekli bakım yapmak suretiyle davacının hastalığını atlatmasına yardımcı olduğunu, tarafların ayrı yaşamasının sebebinin davacıdan kaynaklandığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.

Yerel mahkemece, taraflar arasında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tüm kusurun sadakat yükümünü yerine getirmeyen kocada olduğu, davalı kadının davacıya karşı sözlerinin tepki olarak söylendiği, bu nedenle davalının kusursuz olduğu gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenlerle bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmektedir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, mahkemece toplanan deliller dikkate alındığında, davalı kadının kusurlu kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre; mahkemece, tarafların boşanmasına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.  

Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi; 

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü içermektedir. 

Anılan madde gereğince evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için; biri objektif, diğeri sübjektif olmak üzere başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Objektif şart; evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, sübjektif şart ise; ortak hayatın çekilmez hale gelmiş bulunmasıdır. 

Söz konusu hüküm uyarınca, evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kusurlu olsa dahi boşanma davası açabilir. Yani dava açabilme hakkı, eşlerden birinin kusursuz olması şartına bağlanmış değildir. Başka bir deyişle, boşanma davası açabilmek için, geçimsizlikten dolayı evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olmasının mutlaka eşlerden birinin kusurundan ileri gelmiş olması gerekmediği gibi, davacı eşin de bunda kusurunun bulunmaması şart değildir. Eşlerden her ikisi de kusurlu olsa veya her ikisinin de kusuru bulunmasa bile, yine de boşanma davası açılabilir. Çünkü evlilik birliğinin sarsılması, kusura dayanan bir boşanma sebebi değildir (Akıntürk, Turgut/Ateş Karaman, Derya; Türk Medeni Hukuku İkinci Cilt Aile Hukuku, 14. Baskı, İstanbul 2012, s:261 vd.).

Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktadır (m.166/II). Bu durumda, davacının davalıdan daha fazla kusurlu olduğu itiraz yoluyla ispat edilirse, davanın reddedilmesi gerekir. Bu sonuç, bir kimsenin kendi kusuruna dayanarak hak kazanamaması ilkesinden doğan bir sonuçtur (Akıntürk/Ateş Karaman; age., s:267). 

Bu düzenlemeyle davalıya bu yolda bir itiraz hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı da aynı hükümde belirtilmiştir.

Gerçekten, TMK.m. 166/II son cümleye göre; itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Davalı eş, boşanmayı ciddi ve samimi olarak arzulamakla birlikte, bunu bir pazarlık aracı yaparak davacı eşten daha fazla imkan sağlamak amacıyla itirazda bulunuyorsa, burada hakkını kötüye kullandığına hükmetmek mümkündür. Bunun gibi, boşanmayı ve yeni bir hayat kurmayı arzuladığını yakın çevresine samimi olarak duyuran bir eşin, salt davacıya güçlük çıkarmak amacıyla itirazda bulunması halinde de aynı sonuca varılabilir.

Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 254. maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz (HGK’nun 13.04.2011 gün ve 2010/2-751 E., 2011/96 K. sayılı ilamı). Dosyada yerel mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarının aksi ispatlanmış değildir. 

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların 08.10.1987 tarihinde evlendikleri, daha sonra Nazımiye Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1995/5 E., 1995/7 K. sayılı ilamıyla boşandıkları, boşanma kararının 07.10.2008 tarihinde kesinleştiği, daha sonra 23.01.2009 tarihinde yeniden evlendikleri anlaşılmaktadır.

Toplanan deliller ve özellikle tanık beyanlarından davacının başka bir kadın ile evlilik dışı ilişkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durum TMK’nun 185. maddesinde düzenlemesini bulan sadakat yükümüne aykırı davranış teşkil etmekte olup, bu nedenle davalı koca boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurludur. 

Öte yandan, davacı kocanın sadakat yükümüne aykırı davranışı karşısında davalı kadının davacıya karşı sözlerinin tepki olarak söylendiğinin kabulü olanaklı olmadığı gibi, sarf ettiği sözler nedeniyle az da olsa kusuru bulunmaktadır.

Her ne kadar TMK. 166/II gereğince davalı eşin, daha az kusurlu olması nedeniyle açılan davaya itiraz hakkı bulunsa da tanık beyanlarından davalının da boşanmayı istediği, ancak davacı eşten daha fazla imkan sağlamak amacıyla itirazda bulunduğu anlaşıldığından, itiraz hakkını kötüye kullandığı ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmaktadır. 

Bu durumda, somut olayda Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesindeki koşullar oluştuğu halde yerel mahkemece, davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca, tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.11.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 47 üyenin 35'i BOZMA, 6'sı DEĞİŞİK BOZMA, 6'sı ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.