SAKLI TUTULAN TALEPLER HAKKINDA TAHKİKAT AŞAMASINDA AÇIKLAYICI BEYANDA BULUNULAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


17 May
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/2-660
KARAR NO   : 2020/947

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
Kaman Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mah. Sıf.)
TARİHİ                         : 01/12/2016
NUMARASI                 : 2016/312 - 2016/386
DAVACI-DAVALI         : E.B. vekili Av. E.U.
DAVALI-DAVACI         : H.E. vekili Av. Ç.G.

1. Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kaman Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen davaların kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı-karşı davalı vekili 01.12.2011 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 02.11.1995 tarihinde evlendiğini, ortak bir çocuklarının olduğunu, hareket ve küfür eden davalının müvekkilini küçük düşürdüğünü, eşinin ailesine ilgi göstermediğini, her akşam eve geldiğinde beddua ile karşılandığını, davalının evliliği bitirerek babasının evine döndüğünü ileri sürerek tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. 

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı 03.02.2012 tarihli karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davalının uzman çavuş olarak görev yaptığını ve tayininin Hakkâri’ye çıktığını, görev yerinin tehlikeli bölge olması sebebiyle ailesini Hakkâri’ye götürmeyerek İstanbul-Silivri'de ev kiraladığını, bu sebeple evi terk iddiasının asılsız olduğunu, ortak çocukla ilgilenmediğini, ileri sürerek boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olan tarafın boşanma davasının reddine, velayetin kendisine verilmesine ve tazminat hukuku açısından haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ettikten sonra vekil aracılığıyla sunulan 08.10.2013 tarihli dilekçede ise; çocuk yararına aylık 500,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına aylık 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 30.000,00 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Kaman Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 10.10.2013 tarihli ve 2011/486 E., 2013/263 K. sayılı kararı ile; kadın eşin, erkek eşe ve ailesine hakaret ettiği, eşinin ailesini istememeye yönelik davranışlarda bulunduğu, erkek eşin ise alkol aldığı, gece hayatı yaşama alışkanlığı bulunduğu, eşi ve çocuğu ile yeterli derecede ilgilenmediği, eşini ve çocuğunu bırakarak başka bir şehirde sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, bu hâliyle boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin az, erkek eşin ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, karşı davanın ise kısmen kabulü ile ortak çocuk yararına aylık 250,00TL tedbir-iştirak, kadın yararına aylık 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 12.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.06.2016 tarihli ve 2015/16945 E., 2016/11964 K. sayılı kararı ile; 

“… Hüküm davacı-karşı davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar, nafakalar yönünden davalı-karşı davacı kadın tarafından asıl davanın kabulü, tazminat ve nafaka miktarları yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Mahkemece; boşanma kararına esas kusur belirlemesinde davacı-karşı davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davacı -karşı davalı erkeğin sadakatsiz olduğu vakıasına davalı-karşı davacı kadın tarafından dava dilekçesinde dayanılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının dava dilekçesinde dayanmadığı vakıalar davalı tarafa kusur olarak yüklenemez. Mahkemece kabul edilen diğer kusurlu eylemlere göre evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve tarafların eşit kusurlu oldukları anlaşılmakladır. Durum böyleyken; mahkemece boşanmaya karar verilmesi sonucu itibariyle doğru olup, hükmün kusur belirlemesine ilişkin gerekçesinin değiştirilmek suretiyle onanmasına (HUMK m. 438/son) karar vermek gerekmiş, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan, davalı-karşı davacı kadının tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 141. maddesi "1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. 2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır...” hükümlerini düzenlemiştir. Buna göre süresinde talep edilmediği takdirde bu hususlar ile ilgili olarak "karar verilmesine yer olmadığına’ dair karar verilmesi gerekir. Davalı-karşı davacı kadının ön inceleme duruşmasından sonra maddi - manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talep etmiş, davacı-karşı davalı erkek ise bu taleplerle ilgili olarak açık bir muvafakat beyanında bulunmamıştır. Durum böyleyken, davalı-karşı davacı kadının, maddi - manevi tazminat ve yoksulluk nafakası isteği ile ilgili olarak “karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm, oluşturacak şekilde bu taleple ile ilgili “red” kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur. 

Direnme Kararı:

8. Kaman Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 01.12.2016 tarihli ve 2016/312 E., 2013/386 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçeler yanında bozma öncesi yargılamada çok önemli usul hatalarının yapılmış olduğu, davalı-karşı davacı vekiline yedinci celsede talep sonucunun açıklatılmasının istenmesi, sonrasında “vazgeçme” işleminin karşı tarafın kabulüne bağlı olduğu düşünülerek davacı-karşı davalının bu yönde beyanının alınması gibi yapılan usule ilişkin hatalar karşısında Özel Dairenin de ikinci bentte yaptığı bozma kararında kadın eşin tazminat ve yoksulluk nafakası talepleri hakkında ret kararı verildiğinden bahsedildiği, hâlbuki mahkemece bu talepler hakkında kısmen kabul kararının verildiği, bozma ilamının da bu yönden hatalı olduğu, sadakatsizlik durumunun görmezlikten gelinemeyeceği, davacının dava dilekçesinde hukuki sebep ve kanun maddesi belirtmek zorunda olmadığı, boşanmak istediğini belirtmesinin yeterli olduğu, olaya hangi kanun maddesinin uygun olduğu yönünde tespit ve hukuki nitelendirmenin hâkimin görevi olduğu, en kötü kanunların bile iyi uygulayıcılar elinde adalet dağıtabilirken, uygulayıcıların iyi olmaması hâlinde en iyi kanunun bile adaletin tecellisini sağlamayacağı, tüm bunlar bir kenara erkek eşin zinaya dayalı kusuru görmezden gelinse bile yine de ağır kusurlu olduğu, gerçekleşen olaylara göre zina haricinde eşini dövdüğü ve sürekli alkol aldığının ispatlandığı, kadın eşin masum, erkek eşin ise tam kusurlu olduğunun açık olduğu, hâl böyleyken Yargıtay’ın tarafların eşit kusurlu olduğu yönündeki bozma kararının vicdanı acıttığı, mahkemece yapılan hiçbir hatanın bozma ilamı kadar yaralayıcı ve adaletsiz olmadığı, bu nedenle direnme kararı verilmesinin gerektiği, Özel Dairece boşanma yönünden mahkeme kararının gerekçe ve kusur durumu değiştirilerek onandığı, böylece boşanma yönünden kararın kesinleştiği, kusur belirlemesinin mali sonuçlara ilişkin gerekçe olması nedeniyle bozma kararına uyulması durumunda kadın eşin tazminat talebinin açılacak her türlü davada redde mahkûm olacağı, sonuçta zaten mağdur olan kadın eşin bir daha mağdur olacağı, mahkemece yapılan kusur belirlemesinin doğru olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen ilk uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda; davalı-karşı davacı eşin “sadakatsizlik” vakıasına dayanıp dayanmadığı, burada varılacak olumlu olumsuz sonuç ve ayrıca Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu olmayarak gerçekleştiği kabul edilen diğer kusurlu davranışların tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde tarafların kusur derecelerinin ne olduğu, ikinci uyuşmazlık ise, boşanmanın ferisi niteliğinde bulunan ve davalı-karşı davacının karşı dava dilekçesinde açıkça saklı tutulmasını talep ettiği haklarına ilişkin talep miktarlarının, mahkemece “hâkimin davayı aydınlatma ödevi” başlıklı 31. maddesi kapsamında tahkikat aşamasında açıklatılmış olduğu gözetildiğinde, yoksulluk nafakası ve tazminat istemlerinin; HMK’nın iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı 141. maddesi ile yapılan düzenlemenin aksine dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra serbestçe ileri sürülüp sürülmediği noktalarında toplanmaktadır. 

III. GEREKÇE

A) Boşanmaya sebep olan olaylarda; davalı-karşı davacı eşin “sadakatsizlik” vakıasına dayanıp dayanmadığı, burada varılacak olumlu olumsuz sonuç ve ayrıca Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu olmayarak gerçekleştiği kabul edilen diğer kusurlu davranışların tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde tarafların kusur derecelerinin ne olduğuna ilişkin değerlendirmede;

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.

12. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 370. maddesine göre; 

“Yargıtay, onama kararında, onadığı kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermek zorundadır.

(2) (Değişik: 31/3/2011-6217/29 md.) Temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz.

(3) Tarafların kimliklerine ait yanlışlıklarla, yazı, hesap veya diğer açık ifade yanlışlıkları hakkında da bu hüküm uygulanır.

(4) Karar, usule ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru bulunmazsa, gerekçe değiştirilerek ve düzeltilerek onanır.” 

Yargıtayın, tarafların temyiz istemi üzerine yaptığı inceleme sonucunda vereceği onama kararı düzenleme altına alınmıştır. Maddenin hükümet gerekçesi incelendiğinde uygulamada “düzelterek onama” olarak bilinen işlemin esas ve şartlarının düzenlenmesi gerekliliği taşıdığı anlaşılmaktadır. 

13. Aynı Kanun’un 371. maddesi de “Yargıtay, aşağıda belirtilen sebeplerden dolayı gerekçe göstererek temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar:

a) Hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması.

b) Dava şartlarına aykırılık bulunması.

c) Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi.

ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması.” hükmünü taşımakta olup bu hükümle, Yargıtayın, hangi sebeplerden dolayı temyiz olunan kararı bozacağı düzenlenmiştir. 

14. Görüldüğü üzere, Yargıtay gerekçe göstermek suretiyle temyiz edilen kararı; onayabilir (HMK m. 370/1), bozabilir (HMK m. 371), esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ancak kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde düzelterek onayabilir (HMK m. 370/2) veya karar usule ve kanuna uygun olduğu hâlde gösterilen gerekçesi doğru bulunmazsa gerekçe değiştirilerek ve düzeltilerek onayabilir (HMK m.370/4). Bu bağlamda mahkemece verilen kabul kararı, usule ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru bulunmazsa Yargıtay, temyiz olunan kararın gerekçesini değiştirerek ve düzelterek onayabilir. 

15. Mahkeme tarafından verilen kararın temyiz denetimi sonucu Yargıtay tarafından verilen bozma ilamına karşı yapılması gereken işlemler ise HMK’nın 373. maddesinde; 

“(1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.

(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.

(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.

(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.

(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir. (2)

(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.

(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.” şeklindeki hükümle, Yargıtay bozma kararlarına karşı derece mahkemelerinin, uyma ve direnme kararlarını ne şekilde verecekleri düzenleme altına alınmıştır.

16. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; 20.07.2016 tarihinden önce ilk derece mahkemelerince verilen temyizi kabil kararlara yönelik Yargıtay Dairelerince; kararın bozulduğu, onandığı ya da düzeltilmek suretiyle onandığı, onama ve düzeltilerek onama kararlarına karşı ayrıca olağanüstü kanun yolu olan karar düzeltme yoluna başvurulabildiği, bozulan kararlar bakımından ise ilk derece mahkemelerince Yargıtay bozma kararının hukuk ve usule uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde bozma ilamına uyulmasına, hukuk ve usule uygun düşmediği kanaatine varılması hâlinde önceki kararda direnilmesine karar verilebildiği, direnme kararları yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca inceleme yapıldığı izahtan varestedir. 

17. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur derecesine ilişkin uyuşmazlık hakkında mahkemece kadın eşin az erkek eşin ise ağır kusurlu olduğu kanaatine varıldığı, Özel Dairenin ise gerçekleşen olaylara göre tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle “mahkemece boşanmaya karar verilmesi sonucu itibariyle doğru olup, hükmün kusur belirlemesine ilişkin gerekçesinin değiştirilmek suretiyle onanmasına” karar verildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda da vurgulandığı üzere; mahkemece, Yargıtayın ancak bozma kararının hukuka ve usule uygun olmadığı kanaatiyle önceki kararında direnme kararı verilebileceği gözetilmeksizin kusur belirlemesine ilişkin gerekçe değiştirilmek suretiyle verilen onama kararına karşı direnme kararı verilmesi doğru değildir. 

18. Hâl böyle olunca tarafların kusur belirlemesine ilişkin direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekir. 

B) Boşanmanın ferisi niteliğinde bulunan ve davalı-karşı davacının karşı dava dilekçesinde açıkça saklı tutulmasını talep ettiği haklarına ilişkin talep miktarlarının, mahkemece “hâkimin davayı aydınlatma ödevi” başlıklı 31. maddesi kapsamında tahkikat aşamasında açıklatılmış olduğu gözetildiğinde, yoksulluk nafakası ve tazminat istemlerinin; HMK’nın iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı 141. maddesi ile yapılan düzenlemenin aksine dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra serbestçe ileri sürülüp sürülmediği hususuna gelince;

19. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Birinci Kısım, İkinci Bölümü’nde “Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler” başlığı altında düzenlenen 31. maddesinde “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir” şeklindeki hüküm ile hâkimin davayı aydınlatma ödevi düzenlenmiştir. Hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılması bakımından neler yapabileceğinin hüküm altına alındığı bu madde, 1086 sayılı mülga HUMK’nın 75. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarını karşılamaktadır. Mülga Kanun’da “iki tarafki tarafın iddiaları hududu dâhilinde olmak üzere” şeklinde ifade edilen husus “uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda” ibaresi kullanılarak ifade edilmiştir. Bu düzenlemeye göre, hâkimin ancak bu hâllerde, taraflardan açıklama isteme, soru sorma ve delil göstermelerini isteme yetkisi vardır. Madde ile hâkimin maddi anlamda davayı sevk yetkisi düzenlenmektedir. Madde amacının hükümet gerekçesinden, mukayeseli hukuktaki gelişim sonucunda, hâkimin taraflara sorular sorma, işaret ve müzakere etme ödevi anlaşılmaktadır. Bu sayede hâkim, olayın ve hukuki uyuşmazlığın olgusal ve hukuki boyutlarını gerekli olduğu ölçüde taraflarla birlikte ele alabilecek, tarafların zamanında uyuşmazlığın çözümü için önemli vakıaların tamamı hakkında açıklama yapmalarını, özellikle ileri sürülen vakıalardaki eksiklikleri tamamlamalarını, delilleri ikame etmelerini ve gerekli talepleri ileri sürmelerini sağlayabilecektir.

20. HMK’nın “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesi “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

21. Bu maddeye göre; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında bu yasağın uygulanmaması ile daha uyuşmazlığın en başında, karşı tarafın açıklamasını, iddia ve savunmasını tam olarak görmeden, sağlıklı ve tam bir iddia ve savunma örgüsü kurmanın mümkün ve gerçekçi olmadığı gözetilerek; tarafların dilekçelerinde rahat, doğru ve sağlıklı bir iddia ve savunma bütünü oluşturmalarını sağlamak olduğu gibi, maddi ve hukuki nitelendirmeleri uyuşmazlığı çözecek doğrulukta ortaya koymaları amaçlanmaktadır. Şüphesiz ki bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile söz konusudur. Bu iki dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. 

22. Ön inceleme duruşması ise aynı Kanun’un 140. maddesi ile düzenleme altına alınmış olup; ön inceleme aşamasının yargılamanın başında bazı hususların çözümlenmesine imkân tanıması nedeniyle özel bir öneme sahiptir. Bu aşamanın başarısı, oturuma doğru şekilde hazırlanılarak, yapılması gereken işlemlerin mahkeme ve taraflarca doğru bir şekilde yerine getirilmesine bağlıdır. Bu sebepledir ki, ön inceleme duruşmasında yapılacak işlemler 140. maddenin her bir fıkrasında ayrıca belirtilmiştir. Birinci fıkra uyarınca hâkim; usule ilişkin hususlarda tarafları dinledikten sonra uyuşmazlığın esasıyla ilgili iddia ve savunmaları dikkate alarak, tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tespit edecektir. Bu belirleme genel bir belirlemenin ötesinde, tarafların ortaya koydukları her bir somut vakıa üzerinde anlaştıkları veya anlaşamadıkları yönlerin tespit edilmesi niteliğindedir. İkinci fıkra ise sulhe ilişkin özel bir fıkradır. Taraflar sulh olurlarsa bu durum, olmazlarsa sulh olmadıkları tutanağa geçirilecektir. Ön inceleme duruşmasında düzenlenen tutanak üçüncü fıkranın son cümlesinde “…Tahkikat (m. 143) bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür,…” şeklindeki düzenleme nedeniyle de özel bir öneme sahiptir. Zira uyuşmazlık çözümlenmişse bu tutanak bir sulh belgesiyken, uyuşmazlığın devam etmesi hâlinde ise, bu belge adeta yargılamanın yolunu gösteren bir yol haritası niteliğindedir. Mahkeme, kanunun bu cümlesiyle davanın taraflarına; tutanakta yer almayan hususların tahkikatın konusu olamayacağı ve tahkikat aşamasında tereddüt edilen bir hâl oluştuğu takdirde neyin incelenip neyin incelenemeyeceği hususunun bu tutanak uyarınca belirleneceği yönünde söz vermiştir. Ön inceleme tutanağının bu önemi ve tarafları bağlaması sebebiyle, altının oturumda hazır bulunanlarca imzalanması gerekmektedir. 

23. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; kadın eşin karşı dava dilekçesinde tazminat hukuku açısından haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemenin 12.06.2012 tarihli ön inceleme duruşmasına her iki tarafında da katıldığı ve mahkemece HMK'nın 140. maddesine göre tarafların iddia ve savunmaları ile uyuşmazlık konusunun “taraflar arasında boşanma hususunda anlaşma sağlanmadığı” şeklinde belirlendiği, 01.10.2013 tarihli duruşmada ise kadın eş vekiline karşı dava dilekçesinde saklı tuttuğu haklarına ilişkin olarak “nafaka ve tazminat miktarları hususunda açıklayıcı beyanda bulunması için” süre verildiği, bunun üzerine kadın eş vekilinin 08.10.2013 tarihli dilekçe ile nafaka ve tazminat talep ettiği anlaşılmıştır. Yukarıda açıkça anlatıldığı şekilde; HMK’nın 31. maddesi ile hâkimin maddi anlamda davayı sevk yetkisi düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle bu maddeye dayanarak hâkim ancak ileri sürülmüş olan vakıaya yönelik eksiklikler yönünden taraflardan tamamlama isteyebilecektir. Yoksa somut olayda olduğu gibi taraflarca ileri sürülmediği gibi ön inceleme duruşma tutanağı ile taraflar arasında uyuşmazlık konusu olarak tespit edilmeyen “saklı tutulan talepler” hakkında tahkikat aşamasında açıklayıcı beyanda bulunmasını istemesi imkânsızdır. Nafaka ve tazminat taleplerine yönelik karşı tarafın bu iddia kapsamında karşı ispat hakkının bulunduğu, tahkikatın ön inceleme duruşma tutanağına göre yapılması gerektiği, buna göre taraflar arasında nafaka ve tazminat talepleri yönünden uyuşmazlık olduğu hususu ön inceleme duruşma tutanağı ile tespit edilmesi hâlinde bu talep hakkında olumlu olumsuz karar verilebileceği, aksi takdirde taraflar arasında uyuşmazlık olduğu tespit edilmeyen konularla ilgili karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği, bu bağlamda bu taleplerin tahkikat aşamasında ileri sürülmüş olmasının iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi niteliğinde olduğu, aksinin kabulü hâlinde aleyhe dayanılan vakıa hakkında karşı tarafın ispat hakkı elinden alınarak hukuki dinlenilme hakkının ihlal edileceği gözetilmeksizin mahkemece istemin HMK’nın 31. maddesi kapsamında ele alınarak serbestçe tahkikat aşamasında ileri sürülebileceği gerekçesiyle kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

24. Her ne kadar bozma kararının ikinci bendinde “… tazminat ve yoksulluk nafakası isteği ile ilgili olarak “karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm, oluşturacak şekilde bu taleple ile ilgili “red” kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır,...” şeklinde gerekçeye yer verilmişse de; yerel mahkemece bu talepler hakkında kısmen kabul kararı verildiği gözetildiğinde bu hususun maddi hata olduğu tartışmasızdır. 

25. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle;

1) Davacı-karşı davalı vekilinin kusur belirlemesine yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan (III-A) değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

2) Davacı-karşı davalı vekilinin nafaka ve tazminatlara yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (III-B) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.