SENET DÜZENLEYENE GERİYE CİRO EDİLİRSE KEŞİDECİ KİMSEYE BAŞVURAMAZ VE CİRANTALAR BORÇTAN KURTULUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-2406
KARAR NO : 2021/99
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 20/10/2015
NUMARASI : 2015/282 - 2015/353
DAVACI : E.T. vekili Av. A.Ö.
DAVALI : İ.Ö. vekili Av. H.T.
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalının müvekkiline olan borcunu ödemek amacıyla lehtarı bulunduğu 21.09.2009 keşide ve 19.10.2009 vade tarihli, 85.000,00 TL bedelli bonoyu ciro yoluyla imzalayarak verdiğini, anılan bononun vadesinde ödenmemesi üzerine dava dışı keşideci ve davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, ancak davalının takip konusu bonodaki imzaya itiraz ettiğini, Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 08.04.2010 tarihli ve 2009/1.94 E., 2010/366 K. sayılı dosyasında davalının senedin tanzim tarihinden yıllar öncesine ait imza örnekleri ile bilirkişi incelemesi yaptırıldığını ve imzanın davalıya ait olmadığı kanaatini içeren rapor uyarınca takibin durdurulduğunu, oysa davalı tarafından imzanın müvekkilinin gözü önünde atıldığını ve imzanın davalıya ait olduğunu, bunun usulüne uygun şekilde yapılacak imza incelemesi ile ortaya çıkacağını ileri sürerek 85.000,00 TL'nin bononun vade tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; müvekkili ile davacı arasında herhangi borç ilişkisi bulunmadığını, dava konusu bono üzerindeki imza ve yazıya itiraz ettiklerini, İcra Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda imzanın müvekkiline ait olmadığının ortaya çıktığını, ayrıca imzanın sahteliği hususunda bononun keşidecisi hakkında şikayetleri üzerine kamu davası da açıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 11.11.2014 tarihli ve 2014/112 E., 2014/446 K. sayılı kararı ile; davacının davalı ile aralarında borç ilişkisi bulunduğunu ileri sürdüğü, oysa davacı tarafından dava konusu bono nedeniyle bononun keşidecisi olan Sami Ö.’ın yargılandığı ceza dosyasındaki tanık beyanında; davalıyı tanımadığını ve aralarında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığını, bonoda ciranta olarak davalının imzası bulanmasına rağmen senedi davalıdan değil dava dışı keşideciden aldığını belirttiği, yine anılan ceza dosyasında bulunan bilirkişi raporu ile bonodaki imzanın davalıya ait olmadığının tespit edildiği gerekçesiyle davanın reddine ve davacı kötü niyetli olarak hiçbir hakkı olmadığı hâlde davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden HMK'nın 329. maddesi uyarınca davalının vekiliyle aralarında kararlaştırılan vekalet ücretinin takdiren 1.500,00 TL kısmının davacı tarafça karşılanmasına ve davacı hakkında 500,00 TL disiplin cezasına hükmedilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02.06.2015 tarihli ve 2015/2187 E. 2015/7536 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, bonoya dayalı alacak davası olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, her ne kadar dava konusu senetteki imzaya itiraz üzerine Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 2009/1.94 E., 2010/366 K. sayılı dosyasında tamamı senedin tanzim tarihinden yıllar öncesine ait davalının imza örnekleri üzerinden yapılan inceleme neticesinde imzanın davalıya ait olmadığına karar verilmiş ise de, yapılan bu inceleme yeterli bulunmamaktadır. Davacı senet üzerindeki ciranta imzasının davalıya ait olması nedeniyle senet bedelinden hamil olan kendisine karşı sorumlu olduğunu iddia ederek işbu davayı açmış ve mahkemece de bu iddia nedeniyle davalının imza örnekleri alınmış ise de, bilahare bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilmiştir. Ancak, keşidecinin yargılandığı Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2011/5.9 E-2013/607 K. sayılı dosyasında görülen ceza davasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği de göz önünde bulundurulduğunda, ciranta imzasının dava dışı keşideci tarafından atıldığı da kabul edilemeyecektir. Bu durumda, mahkemece davalının senedin düzenleme tarihine yakın tarihte atılan başka kurum ve kuruluşlardaki imzaları da celp edilmek suretiyle 3 kişilik bilirkişi heyeti ya da Adli Tıp'dan rapor aldırılıp imzanın davalıya ait olup olmadığı kesin bir şekilde belirlenerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 20.10.2015 tarihli ve 2015/282 E., 2015/353 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu bononun keşidecisi olan Sami Ö.’ın yargılandığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen ceza dosyasındaki tanık beyanı ile anılan ceza dosyasındaki ve icra mahkemesindeki bilirkişi raporları karşısında bonodaki imzanın davalıya ait olup olmadığı hususunda tekrar imza incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, bonoya dayalı alacak istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlık itibari ile öncelikle “ikrar” kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
14. İkrar, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II, Ankara, 2001, s. 2037 vd.; Postacıoğlu, İlhan E./Altay, Sümer: Medenî Usul Hukuku Dersleri, İstanbul, 2014, s. 595 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C. 1- 2, İstanbul 2000, s. 628 vd.). Başka bir deyişle ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir.
15. İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Başka bir deyişle sadece tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları maddi vakıalar ikrara konu teşkil edebilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
16. İkrar, yapıldığı yere göre “mahkeme dışında ikrar” ve “mahkeme önünde ikrar” olmak üzere ikiye ayrılır. Mahkeme dışında ikrar, bir tarafın karşı taraf veya başka kişiler veyahut da (idari) kurumlar önünde karşı tarafın ileri sürdüğü bir vakıayı kabul etmesidir. Mahkeme dışı ikrar takdiri delil niteliğinde olup, hâkim tarafından bunu doğrulayacak delilin veya belirtinin (emarenin) bulunması hâlinde hükme esas alınabilir. Hem mahkeme dışında ikrar hem de mahkeme önünde ikrar mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) düzenlenmesine rağmen olay ve dava tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) sadece mahkeme önünde ikrar düzenlenmiş, mahkeme dışı ikrar ise düzenlenmemiştir. HMK’nin 188/1 maddesi; “Taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez” hükmünü haizdir. Buna göre mahkeme önünde ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve yargılama içinde, mahkemeye karşı tek taraflı açık bir irade beyanı ile sözlü veya yazılı olarak yapılması gerekir. İkrarın yapılmasıyla birlikte artık o vakıa, taraflar arasında çekişmeli olmaktan çıkar ve bunun sonucu olarak ispatı gerekmez.
17. İkrarın taraf usul işlemi olması ve mahkeme önünde yapılması nedeniyle yetkisiz veya görevsiz mahkemede veyahut da bir başka mahkemede (davada) yapılması hâllerinde de ikrar geçerliliğini koruyacaktır. Burada önemli olan husus önünde ikrar edilen kurumun, mahkeme niteliği taşımasıdır. Bu sebeple ihtiyati tedbir ve delil tespiti dosyalarındaki ikrarlar ile keşif tutanağındaki ikrarlar da mahkeme önünde ikrar olarak değerlendirilir.
18. Bununla birlikte ceza davasındaki (mahkemesindeki) ikrar da hukuk davasında geçerlidir (Kuru, s. 2047). Dolayısıyla hukuk davasında iddia edilen veya savunulan bir vakıanın ceza davası sırasında hukuk davasının taraflarınca kabul edilmesi yönündeki beyanları, hukuk davası için HMK’nin 188. maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar niteliğindedir. Öte yandan ceza davası neticesinde sanık hakkında, kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi de sonucu değiştirmeyecek, ceza davasındaki ikrar hukuk davasında hâkimi bağlayacaktır. Zira hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkûmiyet kararı olmadığı için ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. (TBK) [818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53.] maddesi gereğince hukuk hâkimini bağlamayacak; ancak hukuk hâkimi ceza yargılaması sırasında elde edilen; tanık beyanı, taraf ikrarı ve belge gibi delillere dayanabilecektir.
19. Bu aşamada somut olay itibariyle “geriye ciro” kavramından da bahsedilmesi gerekmektedir.
20. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 778/1-a maddesi atfıyla bonolara da uygulanması gereken 681/3 maddesi gereğince; ciro, poliçeyi kabul etmiş olsun veya olmasın muhataba, düzenleyene veya poliçeyle borç altına girmiş olanlardan herhangi birine yapılabilir. Bu kimseler poliçeyi yeniden ciro edebilirler. Poliçe o ana kadar poliçe ilgilisi olmayan bir kişiye ciro edilebileceği gibi, daha önce poliçe ilgilileri arasına katılmış bir kimseye de ciro edilebilir. İşte senedin bu şekilde daha evvel poliçe borçlusu durumuna girmiş bulunan kimselere avdetine yol açan ciroya geriye ciro denilmektedir (Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s. 636). Bonoda düzenleyenin geriye ciroyla senedi iktisap etmesi hâlinde “alacaklı” ve “borçlu” sıfatı aynı kişide birleşecek ise de anılan madde 6098 sayılı TBK’nin 135. (818 sayılı BK’nin 116.) maddesinde belirtilen alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi hâlinde borcun düşeceğine ilişkin düzenlemenin istisnasını oluşturmaktadır. Bu durumda bononun geriye ciro ile iktisabı hâlinde senedi devralan, devretmeden önceki durumuna geri dönmekte ve bunun sonucunda senedi elinden çıkarmadan önce içinde bulunduğu duruma dönmektedir. Başka bir deyişle senedin düzenleyene geriye ciro edilmesi hâlinde keşideci kimseye başvuramayacak, senedin cirantaları borçtan kurtulacaktır. Ancak senedi geriye ciro ile devralan kişi, bunu bir başkasına ciro ile devredebilecektir.
21. Hemen belirtilmesi gerekir ki, 6102 sayılı TTK’nin 778/1-a maddesi atfıyla bonolara da uygulanması gereken 686/1 maddesi gereğince; bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır. Buna göre bononun yetkili hamilinin kim olduğu ciro zincirine göre belirlenir ve düzgün bir ciro zinciri ile bonoyu elinde bulunduran kişi bononun yetkili hamili sayılır. Düzgün ciro zincirinden kasıt ise, ilk cironun lehtar tarafından yapıldığı, ardından sırasıyla bir sonraki cironun cirantasının bir önceki ciroda lehine ciro yapılan olduğu, bu şekilde “müteselsil ve birbirine bağlı” cirolarla son cironun bonoyu elinde bulunduran kişiye (hamile) ulaştığı ciro silsilesidir. Ciro zincirinde çizilmiş cirolar varsa silsilede bunlar hiç yokmuş gibi değerlendirme yapılır. Şayet silsile içinde beyaz cirolar varsa bu olasılıkta da beyaz ciro silsilede sonrada gelen cironun cirantasına yapılmış sayılır. Senedi düzgün ciro ile elinde bulunduran kişi, şeklen hak sahibi görünen kişi olup, bu kişi aynı zamanda bonodan doğan hakları kullanma yetkisine de sahiptir.
22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili lehtar konumunda olan davalının dava konusu bonoyu müvekkilinin gözü önünde cirolayarak müvekkiline verdiğini, her ne kadar Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1.94 E. sayılı dosyasındaki bilirkişi incelemesinde bonodaki ciranta imzanın davalıya ait olmadığı tespit edilmiş ise de usulüne uygun imza incelemesi yapıldığında imzanın davalıya ait olduğunun görüleceğini ileri sürmüş; davalı vekili ise müvekkili ile davalı arasında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığını, müvekkili tarafından böyle bir bononun imzalanmadığını savunmuştur.
23. Dava konusu bono nedeniyle keşideci aleyhine açılan Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı ceza davasında, eldeki davanın açılmasından ve davalının cevap dilekçesini vermesinden sonra davacı Erdal T. tanık sıfatıyla beyanda bulunmuştur. Anılan ceza davasında yer alan beyanında davacı; davalıyı tanımadığını ve aralarında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığını, bonoda ciranta olarak davalının imzası bulunmasına rağmen senedi davalıdan değil dava dışı keşideciden (sanıktan) aldığını belirtmiştir. Dolayısıyla davacının ceza davasındaki bu beyanı, davalının savunmasına konu vakıaların mahkeme önünde ikrar edildiği anlamına gelmektedir.
24. Ayrıca davacının söz konusu ikrarı ile taraflar arasında hukuki ilişkinin bulunmadığı hususu da kabul edildiğinden, bonoda ciranta olarak görünen davalının bonoyu geriye ciro ile düzenleyene verdiği, düzenleyenin de bonoyu tekrar tedavüle sokarak davacıya verdiği, her ne kadar lehtarın cirosunun beyaz ciro olması nedeniyle davacı bonoda şeklen hamil olarak gözükse de anılan ikrarı karşısında 6102 sayılı TTK’nin 686. maddesine uygun bir ciro zincirinin bulunmadığı, bu itibarla ciro zincirinin kopuk olduğu ve bu hususu ikrar eden davacı hamilin herhâlde davalıya başvuramayacağı aşikardır.
25. Öte yandan ikrarın yapılmasıyla birlikte artık ciranta imzasının davalıya ait olup olmadığı hususunun ispatı gerekmez ise de; dosya kapsamında yer alan Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1.94 E. sayılı dosyasındaki ve Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı dosyasındaki bilirkişi raporlarında davalının imzasının usulüne uygun şekilde incelendiği, tatbike medar imzalar arasında bononun düzenleme tarihine yakın belgelerin de yer aldığı ve netice de imzanın davalıya ait olmadığının tespit edildiği, bu hâliyle bilirkişi raporlarının birbirini doğruladığı anlaşılmaktadır. Bu durumda ciranta imzasının davalıya ait olmadığı kabul edilmeli ve artık tekrar imza incelemesi yapılmasına da gerek bulunmamalıdır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı ceza dosyasında taraf olmadığı, bu nedenle anılan ceza dosyasında yer alan tanık beyanının ikrar olarak kabul edilemeyeceği, mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararının yerinde olmadığı, ancak dosya kapsamında yer alan Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1.94 E. sayılı dosyasındaki ve Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı dosyasındaki bilirkişi raporlarında davalının imzasının usulüne uygun şekilde incelenmesi nedeniyle imza incelemesine yönelik tekrar bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığı, mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararının yerinde olduğu, bu nedenle direnme kararının sadece bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçelerle onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.02.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
SENET DÜZENLEYENE GERİYE CİRO EDİLİRSE KEŞİDECİ KİMSEYE BAŞVURAMAZ VE CİRANTALAR BORÇTAN KURTULUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-2406
KARAR NO : 2021/99
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 20/10/2015
NUMARASI : 2015/282 - 2015/353
DAVACI : E.T. vekili Av. A.Ö.
DAVALI : İ.Ö. vekili Av. H.T.
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalının müvekkiline olan borcunu ödemek amacıyla lehtarı bulunduğu 21.09.2009 keşide ve 19.10.2009 vade tarihli, 85.000,00 TL bedelli bonoyu ciro yoluyla imzalayarak verdiğini, anılan bononun vadesinde ödenmemesi üzerine dava dışı keşideci ve davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, ancak davalının takip konusu bonodaki imzaya itiraz ettiğini, Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 08.04.2010 tarihli ve 2009/1.94 E., 2010/366 K. sayılı dosyasında davalının senedin tanzim tarihinden yıllar öncesine ait imza örnekleri ile bilirkişi incelemesi yaptırıldığını ve imzanın davalıya ait olmadığı kanaatini içeren rapor uyarınca takibin durdurulduğunu, oysa davalı tarafından imzanın müvekkilinin gözü önünde atıldığını ve imzanın davalıya ait olduğunu, bunun usulüne uygun şekilde yapılacak imza incelemesi ile ortaya çıkacağını ileri sürerek 85.000,00 TL'nin bononun vade tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; müvekkili ile davacı arasında herhangi borç ilişkisi bulunmadığını, dava konusu bono üzerindeki imza ve yazıya itiraz ettiklerini, İcra Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda imzanın müvekkiline ait olmadığının ortaya çıktığını, ayrıca imzanın sahteliği hususunda bononun keşidecisi hakkında şikayetleri üzerine kamu davası da açıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 11.11.2014 tarihli ve 2014/112 E., 2014/446 K. sayılı kararı ile; davacının davalı ile aralarında borç ilişkisi bulunduğunu ileri sürdüğü, oysa davacı tarafından dava konusu bono nedeniyle bononun keşidecisi olan Sami Ö.’ın yargılandığı ceza dosyasındaki tanık beyanında; davalıyı tanımadığını ve aralarında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığını, bonoda ciranta olarak davalının imzası bulanmasına rağmen senedi davalıdan değil dava dışı keşideciden aldığını belirttiği, yine anılan ceza dosyasında bulunan bilirkişi raporu ile bonodaki imzanın davalıya ait olmadığının tespit edildiği gerekçesiyle davanın reddine ve davacı kötü niyetli olarak hiçbir hakkı olmadığı hâlde davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden HMK'nın 329. maddesi uyarınca davalının vekiliyle aralarında kararlaştırılan vekalet ücretinin takdiren 1.500,00 TL kısmının davacı tarafça karşılanmasına ve davacı hakkında 500,00 TL disiplin cezasına hükmedilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02.06.2015 tarihli ve 2015/2187 E. 2015/7536 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, bonoya dayalı alacak davası olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, her ne kadar dava konusu senetteki imzaya itiraz üzerine Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 2009/1.94 E., 2010/366 K. sayılı dosyasında tamamı senedin tanzim tarihinden yıllar öncesine ait davalının imza örnekleri üzerinden yapılan inceleme neticesinde imzanın davalıya ait olmadığına karar verilmiş ise de, yapılan bu inceleme yeterli bulunmamaktadır. Davacı senet üzerindeki ciranta imzasının davalıya ait olması nedeniyle senet bedelinden hamil olan kendisine karşı sorumlu olduğunu iddia ederek işbu davayı açmış ve mahkemece de bu iddia nedeniyle davalının imza örnekleri alınmış ise de, bilahare bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilmiştir. Ancak, keşidecinin yargılandığı Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2011/5.9 E-2013/607 K. sayılı dosyasında görülen ceza davasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği de göz önünde bulundurulduğunda, ciranta imzasının dava dışı keşideci tarafından atıldığı da kabul edilemeyecektir. Bu durumda, mahkemece davalının senedin düzenleme tarihine yakın tarihte atılan başka kurum ve kuruluşlardaki imzaları da celp edilmek suretiyle 3 kişilik bilirkişi heyeti ya da Adli Tıp'dan rapor aldırılıp imzanın davalıya ait olup olmadığı kesin bir şekilde belirlenerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 20.10.2015 tarihli ve 2015/282 E., 2015/353 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu bononun keşidecisi olan Sami Ö.’ın yargılandığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen ceza dosyasındaki tanık beyanı ile anılan ceza dosyasındaki ve icra mahkemesindeki bilirkişi raporları karşısında bonodaki imzanın davalıya ait olup olmadığı hususunda tekrar imza incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, bonoya dayalı alacak istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlık itibari ile öncelikle “ikrar” kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
14. İkrar, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II, Ankara, 2001, s. 2037 vd.; Postacıoğlu, İlhan E./Altay, Sümer: Medenî Usul Hukuku Dersleri, İstanbul, 2014, s. 595 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C. 1- 2, İstanbul 2000, s. 628 vd.). Başka bir deyişle ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir.
15. İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Başka bir deyişle sadece tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları maddi vakıalar ikrara konu teşkil edebilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
16. İkrar, yapıldığı yere göre “mahkeme dışında ikrar” ve “mahkeme önünde ikrar” olmak üzere ikiye ayrılır. Mahkeme dışında ikrar, bir tarafın karşı taraf veya başka kişiler veyahut da (idari) kurumlar önünde karşı tarafın ileri sürdüğü bir vakıayı kabul etmesidir. Mahkeme dışı ikrar takdiri delil niteliğinde olup, hâkim tarafından bunu doğrulayacak delilin veya belirtinin (emarenin) bulunması hâlinde hükme esas alınabilir. Hem mahkeme dışında ikrar hem de mahkeme önünde ikrar mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) düzenlenmesine rağmen olay ve dava tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) sadece mahkeme önünde ikrar düzenlenmiş, mahkeme dışı ikrar ise düzenlenmemiştir. HMK’nin 188/1 maddesi; “Taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez” hükmünü haizdir. Buna göre mahkeme önünde ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve yargılama içinde, mahkemeye karşı tek taraflı açık bir irade beyanı ile sözlü veya yazılı olarak yapılması gerekir. İkrarın yapılmasıyla birlikte artık o vakıa, taraflar arasında çekişmeli olmaktan çıkar ve bunun sonucu olarak ispatı gerekmez.
17. İkrarın taraf usul işlemi olması ve mahkeme önünde yapılması nedeniyle yetkisiz veya görevsiz mahkemede veyahut da bir başka mahkemede (davada) yapılması hâllerinde de ikrar geçerliliğini koruyacaktır. Burada önemli olan husus önünde ikrar edilen kurumun, mahkeme niteliği taşımasıdır. Bu sebeple ihtiyati tedbir ve delil tespiti dosyalarındaki ikrarlar ile keşif tutanağındaki ikrarlar da mahkeme önünde ikrar olarak değerlendirilir.
18. Bununla birlikte ceza davasındaki (mahkemesindeki) ikrar da hukuk davasında geçerlidir (Kuru, s. 2047). Dolayısıyla hukuk davasında iddia edilen veya savunulan bir vakıanın ceza davası sırasında hukuk davasının taraflarınca kabul edilmesi yönündeki beyanları, hukuk davası için HMK’nin 188. maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar niteliğindedir. Öte yandan ceza davası neticesinde sanık hakkında, kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi de sonucu değiştirmeyecek, ceza davasındaki ikrar hukuk davasında hâkimi bağlayacaktır. Zira hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkûmiyet kararı olmadığı için ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. (TBK) [818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53.] maddesi gereğince hukuk hâkimini bağlamayacak; ancak hukuk hâkimi ceza yargılaması sırasında elde edilen; tanık beyanı, taraf ikrarı ve belge gibi delillere dayanabilecektir.
19. Bu aşamada somut olay itibariyle “geriye ciro” kavramından da bahsedilmesi gerekmektedir.
20. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 778/1-a maddesi atfıyla bonolara da uygulanması gereken 681/3 maddesi gereğince; ciro, poliçeyi kabul etmiş olsun veya olmasın muhataba, düzenleyene veya poliçeyle borç altına girmiş olanlardan herhangi birine yapılabilir. Bu kimseler poliçeyi yeniden ciro edebilirler. Poliçe o ana kadar poliçe ilgilisi olmayan bir kişiye ciro edilebileceği gibi, daha önce poliçe ilgilileri arasına katılmış bir kimseye de ciro edilebilir. İşte senedin bu şekilde daha evvel poliçe borçlusu durumuna girmiş bulunan kimselere avdetine yol açan ciroya geriye ciro denilmektedir (Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s. 636). Bonoda düzenleyenin geriye ciroyla senedi iktisap etmesi hâlinde “alacaklı” ve “borçlu” sıfatı aynı kişide birleşecek ise de anılan madde 6098 sayılı TBK’nin 135. (818 sayılı BK’nin 116.) maddesinde belirtilen alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi hâlinde borcun düşeceğine ilişkin düzenlemenin istisnasını oluşturmaktadır. Bu durumda bononun geriye ciro ile iktisabı hâlinde senedi devralan, devretmeden önceki durumuna geri dönmekte ve bunun sonucunda senedi elinden çıkarmadan önce içinde bulunduğu duruma dönmektedir. Başka bir deyişle senedin düzenleyene geriye ciro edilmesi hâlinde keşideci kimseye başvuramayacak, senedin cirantaları borçtan kurtulacaktır. Ancak senedi geriye ciro ile devralan kişi, bunu bir başkasına ciro ile devredebilecektir.
21. Hemen belirtilmesi gerekir ki, 6102 sayılı TTK’nin 778/1-a maddesi atfıyla bonolara da uygulanması gereken 686/1 maddesi gereğince; bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır. Buna göre bononun yetkili hamilinin kim olduğu ciro zincirine göre belirlenir ve düzgün bir ciro zinciri ile bonoyu elinde bulunduran kişi bononun yetkili hamili sayılır. Düzgün ciro zincirinden kasıt ise, ilk cironun lehtar tarafından yapıldığı, ardından sırasıyla bir sonraki cironun cirantasının bir önceki ciroda lehine ciro yapılan olduğu, bu şekilde “müteselsil ve birbirine bağlı” cirolarla son cironun bonoyu elinde bulunduran kişiye (hamile) ulaştığı ciro silsilesidir. Ciro zincirinde çizilmiş cirolar varsa silsilede bunlar hiç yokmuş gibi değerlendirme yapılır. Şayet silsile içinde beyaz cirolar varsa bu olasılıkta da beyaz ciro silsilede sonrada gelen cironun cirantasına yapılmış sayılır. Senedi düzgün ciro ile elinde bulunduran kişi, şeklen hak sahibi görünen kişi olup, bu kişi aynı zamanda bonodan doğan hakları kullanma yetkisine de sahiptir.
22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili lehtar konumunda olan davalının dava konusu bonoyu müvekkilinin gözü önünde cirolayarak müvekkiline verdiğini, her ne kadar Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1.94 E. sayılı dosyasındaki bilirkişi incelemesinde bonodaki ciranta imzanın davalıya ait olmadığı tespit edilmiş ise de usulüne uygun imza incelemesi yapıldığında imzanın davalıya ait olduğunun görüleceğini ileri sürmüş; davalı vekili ise müvekkili ile davalı arasında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığını, müvekkili tarafından böyle bir bononun imzalanmadığını savunmuştur.
23. Dava konusu bono nedeniyle keşideci aleyhine açılan Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı ceza davasında, eldeki davanın açılmasından ve davalının cevap dilekçesini vermesinden sonra davacı Erdal T. tanık sıfatıyla beyanda bulunmuştur. Anılan ceza davasında yer alan beyanında davacı; davalıyı tanımadığını ve aralarında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığını, bonoda ciranta olarak davalının imzası bulunmasına rağmen senedi davalıdan değil dava dışı keşideciden (sanıktan) aldığını belirtmiştir. Dolayısıyla davacının ceza davasındaki bu beyanı, davalının savunmasına konu vakıaların mahkeme önünde ikrar edildiği anlamına gelmektedir.
24. Ayrıca davacının söz konusu ikrarı ile taraflar arasında hukuki ilişkinin bulunmadığı hususu da kabul edildiğinden, bonoda ciranta olarak görünen davalının bonoyu geriye ciro ile düzenleyene verdiği, düzenleyenin de bonoyu tekrar tedavüle sokarak davacıya verdiği, her ne kadar lehtarın cirosunun beyaz ciro olması nedeniyle davacı bonoda şeklen hamil olarak gözükse de anılan ikrarı karşısında 6102 sayılı TTK’nin 686. maddesine uygun bir ciro zincirinin bulunmadığı, bu itibarla ciro zincirinin kopuk olduğu ve bu hususu ikrar eden davacı hamilin herhâlde davalıya başvuramayacağı aşikardır.
25. Öte yandan ikrarın yapılmasıyla birlikte artık ciranta imzasının davalıya ait olup olmadığı hususunun ispatı gerekmez ise de; dosya kapsamında yer alan Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1.94 E. sayılı dosyasındaki ve Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı dosyasındaki bilirkişi raporlarında davalının imzasının usulüne uygun şekilde incelendiği, tatbike medar imzalar arasında bononun düzenleme tarihine yakın belgelerin de yer aldığı ve netice de imzanın davalıya ait olmadığının tespit edildiği, bu hâliyle bilirkişi raporlarının birbirini doğruladığı anlaşılmaktadır. Bu durumda ciranta imzasının davalıya ait olmadığı kabul edilmeli ve artık tekrar imza incelemesi yapılmasına da gerek bulunmamalıdır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı ceza dosyasında taraf olmadığı, bu nedenle anılan ceza dosyasında yer alan tanık beyanının ikrar olarak kabul edilemeyeceği, mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararının yerinde olmadığı, ancak dosya kapsamında yer alan Ankara 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1.94 E. sayılı dosyasındaki ve Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/5.9 E. sayılı dosyasındaki bilirkişi raporlarında davalının imzasının usulüne uygun şekilde incelenmesi nedeniyle imza incelemesine yönelik tekrar bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığı, mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararının yerinde olduğu, bu nedenle direnme kararının sadece bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçelerle onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.02.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.