SOMUT OLAY AÇISINDAN ALACAK BORÇ İLİŞKİSİ HAKKINDA UZMAN MALİ MÜŞAVİR BİLİRKİŞİDEN RAPOR ALINMADAN HÜKÜM VERİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


24 Ock
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(19)11-3084
KARAR NO   : 2021/1170

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 03/04/2017
NUMARASI                : 2017/140 - 2017/292
DAVACI                      : M.D. vekili Av. T.M.G.
DAVALILAR               : 1- H.Ç. 2- M.A.Ç.
                                      3- Ç. Tar. Ürn. Tur. İnş. Nak. Ltd. Şti. vekilleri Av. R.Ç.

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın davalı Hüseyin Ç. yönünden sıfat yokluğu nedeniyle reddine diğer davalılar yönünden kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı şirket arasındaki 29.12.2009 tarihli sözleşme ile mülkiyeti müvekkiline ait paketleme makinesi, traktör ve kepçe olmak üzere üç kalem tarım makinesinin 1/2 hissesinin davalı şirkete devrinin kararlaştırıldığını, paketleme makinesi üzerinde finansal kiralama şirketinin alacağının olması, traktör üzerinde de banka rehninin bulunması nedeniyle resmi devirlerin gerçekleştirilemediğini, sözleşme tarihi itibari ile müvekkilinin bu malların ortak kullanımını davalı tarafa sağlayacağını ve davalının da 1/2 paya karşılık 176.000 TL bedelli 20.01.2010 keşide tarihli çeki müvekkiline vereceğini, makineler üzerindeki kısıtlamalar nedeniyle müvekkilinin de davalıya 176.000 TL bedelli bir bonoyu teminat olarak vereceğini ve müvekkilinin sözleşmeye uygun olarak makineleri davalı şirketin kullanımına sunduğunu, teminat bonosunu da şirkete verdiğini ancak davalı şirketin sözleşmede geçen malların 1/2 payı karşılığı olan 176.000 TL bedelli çeki müvekkiline vermediğini, çekin verilmemesi nedeniyle müvekkilinin finansal kiralama şirketine ve bankaya olan borçlarını ödeme güçlüğüne düştüğünü, sözleşmede geçen ve 140.000 TL değerindeki traktörünün cebri icra yolu ile 56.000 TL’ye satılarak müvekkilinin zarar gördüğünü, sözleşmedeki makinelerin davalı şirketçe kullanılmaya başlanılması ve kazanç elde etmesi nedeniyle yapılan işlerden tarafların kâr bile elde ettiklerini, yapılan işlerin bedelinin davalı Hüseyin tarafından alındığını, gelirler ile müvekkilinin borçlarının kapatılmaya çalışıldığını ancak davalı şirketin taahhütlerini yerine getirmemesi nedeniyle tarafların aralarının açıldığını, müvekkilinin 26.07.2012 tarihli ihtarname ile ortaklık sözleşmesini feshettiğini davalı tarafa bildirdiğini, müvekkilinin davalı şirkete verdiği 176.000 TL bedelli bononun davalı şirketin sahibi olan Hüseyin Ç. tarafından ciro edilerek diğer davalı Mehmet Ali Ç.'e teslim edildiğini, davalıların kötü niyetli hareket ettiklerini ve birlikte müvekkilini zarara uğratmak istediklerini, davalı Mehmet Ali Ç.'in bonoyu kötü niyetli olarak icra takibine konu ettiğini, takip ve dava konusu bononun teminat bonosu olduğunu, sözleşmedeki çekin müvekkiline verilmediğini ve davalıların kötü niyetli olduğunu ileri sürerek müvekkilinin bu bono ve fer’ileri olmak üzere icra takibine konu edilen 206.544,12 TL’den davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı şirket temsilcisi cevap dilekçesinde; taraflar arasındaki sözleşme gereğince davacıya sözleşmede geçen 176.000 TL bedelli çekin verilmediğini ancak çek yerine davacının kendisine veya davacının üçüncü kişilere olan borçlarına mahsuben çek bedelinden fazla ödeme yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Hüseyin Ç. cevap dilekçesinde; taraflar arasındaki sözleşme gereğince davacıya sözleşmede geçen 176.000 TL bedelli çekin verilmediğini ancak çek yerine davacının kendisine veya davacının üçüncü kişilere olan borçlarına mahsuben çek bedelinden fazla ödeme yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı Mehmet Ali Ç. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirkete sattığı mal karşılığı 250.000 TL’nin üzerinde şirketten alacaklı olduğunu, bu alacağına karşılık davalı şirketin dava konusu bonoyu müvekkiline ciro ederek verdiğini, müvekkilinin iyi niyetli hamil olduğunu, müvekkilinin bonoyu icra takibine konu ettiğini, hatta davacının haciz sırasında herhangi bir itirazda bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

8. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.04.2014 tarihli ve 2012/426 E., 2014/116 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin verdiği dilekçe ve duruşmalardaki beyanlarına göre 29.12.2009 tarihli adi ortaklık sözleşmesinin tasfiyesine yönelik bir talebinin olmadığı, davacının talebinin sözleşmede geçen çekin verilmemesi ve bu nedenle verdiği teminat bonosundan dolayı borçlu olmadığının tespitine yönelik olduğu, sözleşmede belirtilen çekin davalı tarafça davacıya verilmediği konusunda taraflar arasında çekişme bulunmadığı, davalı şirketin çekin verilmediğini ancak çek yerine davacıya veya onun alacaklılarına çek bedelinden fazla ödeme yapıldığı ve çekin verilmesine gerek kalmadığı, davacının sözleşmeye konu tarım makinelerinin mülkiyetini devretmemesi nedeniyle bononun davacıya iade edilmeyip bono bedelinin davacı tarafından ödenmesi gerektiğini savunduğu, davalı Hüseyin Ç.'in dava konusu bono ve sözleşme ile ilgisinin bulunmadığı, davalı Hüseyin’in temsilcisi olduğu davalı şirket adına hareket ettiği, bu nedenle davalı Hüseyin Ç. hakkındaki davanın sıfat yokluğundan reddinin gerektiği, davacı ile davalı şirket arasında 29.12.2009 tarihli ve 3 adet tarım makinesinin 1/2 payının davacı tarafından davalı şirkete devri ile makinelerin ortak kullanımı konusunda mülkiyet devri ve adi ortaklık sözleşmesi yapıldığı, tarafların beyanları, dosyadaki belgeler dikkate alınarak yapılan hesaplama sonucu davacıya verilmeyen 176.000 TL bedelli çeke mahsuben davalı şirketin, davacıya toplam 150.252TL ödeme yaptığı, sözleşmeye konu makinelerin 1/2 mülkiyeti davalı şirkete devredilmeyip davacı tarafından sözleşme feshedildiğinden davacının 150.252 TL sebepsiz zenginleştiği, bu nedenle 150.252TL’nin davacı tarafından davalı şirkete ödenmesi gerektiği, dava konusu bononun 176.000 TL üzerinden değil ancak 150.252 TL üzerinden icra takibine konu edilebileceği, davalı Mehmet Ali Ç.'in 150.252 TL’nin üzerindeki 25.748 TL asıl alacak talebinin yerinde olmadığı, icra takip talebinde 29.736,87 TL birikmiş faiz talebinde bulunulmuş ise de asıl alacak miktarı 150.252 TL olarak esas alınması gerektiğinden ve bu miktara göre icra takip tarihi itibari ile birikmiş avans faizinin 25.392,58TL olduğu, davalı şirketin aradaki fark olan 4.344,29 TL’lik birikmiş avans faizi talebinin yerinde olmadığı, davalı Mehmet Ali Ç.'in icra takip talebindeki 528 TL senet komisyonu ile ilgili talebi yersiz olup bu kalem ile ilgili davacının davasının kabulü gerektiği, icra takip talebindeki 279,25 TL ihtiyati haciz gideri ile ilgili alacak talebi yerinde olduğundan davacının bu alacak kalemine yönelik talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının davalı Mehmet Ali Ç.’e ve davalı şirkete 30.620,29 TL borçlu olmadığının tespitine, bu davalılara yönelik fazlaya ilişkin talebin reddine, diğer davalı Hüseyin Ç. yönünden davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 22.11.2016 tarihli ve 2016/3881 E., 2016/15026 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı vekili,davalı şirket ile aralarında 29/12/2009 tarihli ortaklık sözleşmesi yaptıklarını, bu sözleşme gereği kendilerinin 176.000 TL.lik bonoyu teminat olarak verdiklerini, karşılığında davalı şirketin 20/10/2010 keşide tarihli 176.000 TL'lik çek vereceğini, ancak verilmediğini, teminat olarak verilen bononun davalı şirket sahibi olan davalı Hüseyin tarafından babası olan diğer davalı Mehmet Ali’ye ciro edilerek icra takibine konu edildiğini belirterek, davalılara borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesi talep ve dava olunmuştur.

Davalı şirket ile davalı Hüseyin, davacı ile akdedilen sözleşmedeki çekin verilmediğini, ancak bu çek yerine davacının kendisine ve 3. kişilere ödeme yapılarak çek bedelinden fazla ödeme yapıldığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı Mehmet Ali vekili, davalı şirkete sattığı mal karşılığında 250.000 TL alacaklı olduğunu, bu alacağına karşılık olarak dava konusu edilen bononun ciro edilerek müvekkiline verildiğini, müvekkilinin iyi niyetli hamil olarak bonoyu icra takibine konu ettiğini savunarak davanın reddine, %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre, davalı Hüseyin hakkında açılan davanın, dava konusu bono ve sözleşme ile bir ilgisinin olmaması nedeniyle husumet yokluğundan reddine, diğer davalılar yönünden ise davalı şirketin çek yerine kaim olmak üzere davacıya ve davacının alacaklılarına yaptığı ödemelerin sözleşmede geçen çeke mahsuben yapıldıklarını, davalı Mehmet Ali’nin davalı Hüseyin’in babası olduğu için, bu hususları bilebilecek durumda olduğundan sorumlu olduğu gerekçesiyle bu ödemelere ilişkin belgelere göre 150.252,00 TL ödeme yaptıkları, bu miktar göz önüne alınarak bu davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, ihtiyati tedbir kararının uygulanarak icra takibi durduğundan %20 kötüniyet tazminatının davalı Mehmet Ali’ye verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava kambiyo senedinin bedelsizliği iddiasına dayanan menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı icra takibine konu 176.000 TL bedelli senedin teminat amacıyla verildiğini, bedelsiz olduğunu iddia etmiştir. Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmadan taraflar arasındaki alacak borç ilişkisi incelenip davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de dava konusu inceleme uzman mali müşavir bilirkişi görüşü alınmadan hakimin hakimlik bilgisine dayanarak görülebilecek nitelikte değildir. Mahkeme kararındaki hesap bilgileri de denetlenememektedir. Mahkemece uzman mali müşavir bilirkişi incelemesi yaptırılıp, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.04.2017 tarihli ve 2017/140 E., 2017/292 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında, taraflar arasındaki alacak borç ilişkisinin malî müşavir bilirkişi incelemesine gerek kalmayacak şekilde mahkemece hesaplandığı, mahkemece yapılan inceleme ve hesaplamanın bir hâkimin ilkokul ve sonrası dönemde aldığı eğitimle bilinebilecek matematikteki dört işlem ile ilgili bulunduğu, karardaki inceleme ve hesaplama açık ve net olduğu gibi gerekçesi de anlaşılır olduğu, denetlenebilir gerekçe ve hesaplama da yapıldığı, dosyada bilirkişi incelemesine gerek olmadığı, hâkimin, usul ekonomisine uygun bir şekilde ve davayı en az giderle çözmek durumunda olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının menfi tespit talebine ilişkin olarak, tarafların alacak borç durumunun belirlenmesi yönünden tarafların beyanları ve dosyada yer alan belgeler yönünden bilirkişi incelemesi yapılıp varılacak sonuca göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi incelemesine ilişkin olarak açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.

15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesinin 1. fıkrasında bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller düzenlenmiştir. Buna göre;

“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez”.

16. 24.11.2016 tarihli ve 29898 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. maddesinin 2, 3 ve 7. fıkralarında;

“(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.

(3) Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.

(7) Aynı konuda bir kez rapor alınması esastır; ancak rapordaki eksiklik veya belirsizliğin giderilmesi için ek rapor istenebilir.” hükümleri bulunmaktadır.

17. 03.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 5. maddesinin 2 ve 3. fıkraları ise;

“(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.

(3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.”

Şeklinde düzenleme içermektedir.

18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesi;

“(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.

(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.”

Hükmünü içermektedir.

19. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili, davalı şirket ile aralarında 29.12.2009 tarihli ortaklık sözleşmesi yaptıklarını, bu sözleşme gereği 176.000 TL bedelli bononun teminat olarak verildiğini, ancak 176.000 TL bedelli çekin kendisine verilmediğini belirterek icra takibine konu edilen bono nedeniyle borçlu olmadığını iddia etmiş, davalı şirket ise, davacıya verilmesi gereken çek yerine davacı adına çek bedelinden daha fazla ödeme yapıldığını savunmuş, buna ilişkin olarak dosyaya davacıya ödeme yapıldığını gösteren makbuzlar, banka dekontları ve hesap mutabakat tabloları sunmuştur.

20. Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmadan taraflar arasındaki alacak borç ilişkisi incelenip karar verilmiş ise de, dava konusu alacak borç ilişkisi olarak uzman malî müşavir bilirkişiye inceleme yaptırılmadan bu hususta rapor alınmadan hâkimlik bilgisi ile görülebilecek nitelikte olmadığı gibi, mahkemece verilen karardaki hesaplamalar da denetime elverişli değildir.

21. Mahkemece konusunda uzman malî müşavir bilirkişiden taraflar arasındaki alacak borç durumunun tespiti için dosyaya sunulan belgeler, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde değildir.

22. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.