SOMUT OLAY AÇISINDAN KENDİSİNE SÜREKLİ ŞİDDET UYGULANAN KADININ EYLEMLERİ SAVUNMA NİTELİĞİNDEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-2723
KARAR NO : 2020/880
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 26/05/2016
NUMARASI : 2016/329 - 2016/484
DAVACI-KARŞI DAVALI : N.S. vekili Av. D.A.
DAVALI-KARŞI DAVACI : A.R.S. vekili Av. C.K.
1. Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 5. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Birleşen Davalı İstemi:
4. Davacı-birleşen davalı vekili 19.06.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 21 yıldır evli olduklarını, erkek eşin sürekli alkol kullandığını, müvekkiline fiziksel şiddet uyguladığını, evde huzursuzluk çıkardığını, emekli olduktan sonra iyice kontrolden çıktığını, üçüncü kişilerin yanında küçük düşürücü sözler söylediğini, müvekkilinin sabah yürüyüş yapmak amacıyla dışarı çıkmasına “sen beni aldatıyorsun” şeklinde tepki verdiğini, boşanmak istediğini söylediğinde ise ölümle tehdit ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, 50.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-Birleşen Davacı İstemi:
5. Davalı-birleşen davacı vekili 09.07.2013 tarihli dava dilekçesinde; kadın eşin kanser ve guatr hastalığı nedeniyle tedavi gördüğünü, ameliyatlar geçirdiğini, bu tedaviler sürecinde psikolojisinin bozulduğunu, ailesi ile de arasının bozulduğunu, müvekkilini aşağılamaya ve ölümle tehdit etmeye başladığını, müvekkilinin bir gece uyandığında davacıyı elinde bıçak ile gördüğünü, bunun üzerine elinden bıçağı almak zorunda kaldığını, sabah yürüyüşlerinde bir erkek spor hocası ile tanıştığını ve kendisine spor yaptıracağını söylediğini, müvekkilinin davacıya “tanımadığın insanlarla konuşma” demesinin üzerine eşine saldırarak darp etmesi nedeniyle karşılıklı boğuşma yaşandığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Antalya 5. Aile Mahkemesinin 14.10.2014 tarihli ve 2013/557 E., 2014/807 K. sayılı kararı ile; erkek eşin, evlilik boyunca alkol alarak kadın eşe fiziksel şiddet uyguladığı, açılan kamu davası sonucunda erkek eşe verilen ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, ayrıca kadın eşi aldatmakla itham ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olduğu kanaatiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, davalı-karşı davacının ise iddialarını ispata yönelik dosyada kanıt bulunmadığı gibi tanık beyanlarının da inandırıcı nitelikte olmadığı gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.10.2015 tarihli ve 2015/5207 E., 2015/18684 K. sayılı kararı ile; "... Hüküm davalı-davacı tarafından, her iki davaya yönelik olarak temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Toplanan delillerden; davalı-davacının mahkemece kabul edilen kusurlu davranışları yanında, davacı-davalı kadının da eşine fiziksel şiddete yönelik davranışlar sergilediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı erkek de dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davalı-karşı davacının da davasının kabulü ile boşanmaya (TMK.md.166/1-2) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davasının reddi doğru bulunmamıştır.,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Antalya 5. Aile Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2016/329 E., 2016/484 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçe yanında; bozma ilamında yer alan kadın eşin, erkek eşe yönelik fiziksel şiddet iddiası hakkında dosyada yeterli delil bulunmadığı gibi “fiziksel şiddete yönelik davranış olarak değerlendirilen eylemlerin” varlığının kabul edilmesi hâlinde dahi, kadın eşin sürekli dayak yerken kendini koruma amaçlı şiddetten kaçınmaya yönelik eylemlerin insanın doğal davranış biçimi olması nedeniyle ceza hukuku anlamında "meşru müdafaa" olarak değerlendirildiği, hiç kimsenin kendisine şiddet uygulayan kişiye karşı kayıtsız kalmaya zorlanamayacağı, şiddete karşı gelmenin kusur olarak değerlendirilemeyeceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-birleşen davalı kadının kusurlu bir davranışının olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı erkeğin de boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
14. Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekmektedir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
15. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
16. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
17. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle; davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.
18. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olması nedeniyle açtığı dava reddedilmiş ise de, Özel Dairece “erkek eşin belirlenen kusurlu davranışlarının yanında kadın eşin de fiziksel şiddete yönelik davranışlar sergilediği” ve boşanmaya sebep olan olaylarda az da olsa kusurlu olduğu, bu sebeple erkeğin davasının da kabulü gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen erkek eşin tutum ve davranışlarından kaynaklanmıştır. Özel Dairece kadın eşe yüklenen kusurlu davranışların ise; erkek eşin dinletmiş olduğu tanık beyanlarında geçtiği hâliyle TMK’nın 166/2. maddesinde yazılı temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan soyut, yer ve zaman içermeyen ve inandırıcı olmaktan uzak beyanlardan ibaret olması nedeniyle itibar edilemeyeceği, ayrıca taraflara ait darp raporları incelendiğinde kadın eşin eylemlerinin ise evlilik hayatı boyunca kendisine sürekli fiziksel şiddet uygulayan erkeğe karşı kendini savunma ve tepki niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâliyle boşanmaya sebep olan olaylarda “eşine sürekli fiziksel şiddet uygulayan” erkek eşin tam kusurlu olduğu, kadın eşin boşanmayı gerektiren kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı o hâlde davalı-karşı davacı erkek eşin davasının kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kanun hükmü gereği; aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olduğu, akrabalık veya diğer bir yakınlığın başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı, kadın eş tarafından erkek eş tanıklarının doğruyu söylemediklerinin iddia edilmediği gibi bu yönde bir ispatında olmadığı gerekçeleriyle Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca; mahkemece davalı-birleşen davacı erkek eşin tam kusurlu olduğu gözetilerek davasının reddine yönelik verilen karar isabetlidir.
21. Ne var ki; mahkemece davacı-birleşen davalı taraf yararına hükmedilen ve boşanmanın ferisi niteliğinde olan taleplere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı-birleşen davacı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE ,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince kararın taraflara tebliği işlemlerinin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
1. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-birleşen davalı kadının kusurlu bir davranışının olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı erkeğin de boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
2. Yerel mahkemenin, bozma ilamında yer alan, kadın eşin erkek eşe yönelik fiziksel şiddet iddiası hakkında dosyada yeterli delil bulunmadığı gibi, fiziksel şiddete yönelik davranış olarak değerlendirilen eylemlerin varlığının kabul edilmesi hâlinde dahi kadın eşin sürekli dayak yerken kendini koruma amaçlı şiddetten kaçınmaya yönelik bu eylemlerin insanın doğal davranış biçimi olması gerekçesiyle verdiği direnme kararı çoğunluk tarafından benimsenerek onanmıştır.
3. Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.
4. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller, kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışındaki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m.192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.
5. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı Kanun’un “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesinde “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe değerlendirebileceği” açıklanmıştır. Hâkimin; tanık beyanlarını hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak Hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde ifade edilmiştir.
6. HMK’nın 255. maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 12.09.2012 tarihli ve 2012/2-387 E., 2012/551 K. Sayılı ilamında da benimsenmiştir. Aynı maddeyle; taraflardan her birinin, tanığın davada yararı olduğu, tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler bulunduğu gibi nedenlerle, tanığın doğruyu söylemediğini iddia ve ispat edebileceği düzenlenmiştir.
7. Özel Dairece de tespit edildiği gibi; erkek eş tanıklarının dosyada mevcut 18.06.2013 tarihli darp raporu ile de uyumlu şekilde “erkek eşte sürekli şekilde tırnak izi” gördüklerini beyan ettikleri, bu beyanların aksine dosyada ciddi ve inandırıcı delil ve olayların bulunmadığı gibi kadın eşin aleyhine olan tanıkların doğruyu söylemediklerinin iddia ve ispat edilmediği anlaşılmıştır.
8. Bu durumda; kadın eşin de boşanmaya sebebiyet veren olaylarda “fiziksel şiddete yönelik davranışlar” sergilemesi nedeniyle kusurlu olduğu, bu nedenle davalı-karşı davacı erkeğin de davasının kabulü gerektiğine ilişkin Özel Daire bozma kararı yerinde görüldüğünden sayın çoğunluğun aksi yöndeki onama gerekçesine katılınmamıştır.
Mehmet KÜRTÜL Fatma Feyza ŞAHİN
Birinci Başkanvekili Üye
SOMUT OLAY AÇISINDAN KENDİSİNE SÜREKLİ ŞİDDET UYGULANAN KADININ EYLEMLERİ SAVUNMA NİTELİĞİNDEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-2723
KARAR NO : 2020/880
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 26/05/2016
NUMARASI : 2016/329 - 2016/484
DAVACI-KARŞI DAVALI : N.S. vekili Av. D.A.
DAVALI-KARŞI DAVACI : A.R.S. vekili Av. C.K.
1. Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 5. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Birleşen Davalı İstemi:
4. Davacı-birleşen davalı vekili 19.06.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 21 yıldır evli olduklarını, erkek eşin sürekli alkol kullandığını, müvekkiline fiziksel şiddet uyguladığını, evde huzursuzluk çıkardığını, emekli olduktan sonra iyice kontrolden çıktığını, üçüncü kişilerin yanında küçük düşürücü sözler söylediğini, müvekkilinin sabah yürüyüş yapmak amacıyla dışarı çıkmasına “sen beni aldatıyorsun” şeklinde tepki verdiğini, boşanmak istediğini söylediğinde ise ölümle tehdit ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, 50.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-Birleşen Davacı İstemi:
5. Davalı-birleşen davacı vekili 09.07.2013 tarihli dava dilekçesinde; kadın eşin kanser ve guatr hastalığı nedeniyle tedavi gördüğünü, ameliyatlar geçirdiğini, bu tedaviler sürecinde psikolojisinin bozulduğunu, ailesi ile de arasının bozulduğunu, müvekkilini aşağılamaya ve ölümle tehdit etmeye başladığını, müvekkilinin bir gece uyandığında davacıyı elinde bıçak ile gördüğünü, bunun üzerine elinden bıçağı almak zorunda kaldığını, sabah yürüyüşlerinde bir erkek spor hocası ile tanıştığını ve kendisine spor yaptıracağını söylediğini, müvekkilinin davacıya “tanımadığın insanlarla konuşma” demesinin üzerine eşine saldırarak darp etmesi nedeniyle karşılıklı boğuşma yaşandığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Antalya 5. Aile Mahkemesinin 14.10.2014 tarihli ve 2013/557 E., 2014/807 K. sayılı kararı ile; erkek eşin, evlilik boyunca alkol alarak kadın eşe fiziksel şiddet uyguladığı, açılan kamu davası sonucunda erkek eşe verilen ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, ayrıca kadın eşi aldatmakla itham ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olduğu kanaatiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, davalı-karşı davacının ise iddialarını ispata yönelik dosyada kanıt bulunmadığı gibi tanık beyanlarının da inandırıcı nitelikte olmadığı gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.10.2015 tarihli ve 2015/5207 E., 2015/18684 K. sayılı kararı ile; "... Hüküm davalı-davacı tarafından, her iki davaya yönelik olarak temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Toplanan delillerden; davalı-davacının mahkemece kabul edilen kusurlu davranışları yanında, davacı-davalı kadının da eşine fiziksel şiddete yönelik davranışlar sergilediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı erkek de dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davalı-karşı davacının da davasının kabulü ile boşanmaya (TMK.md.166/1-2) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davasının reddi doğru bulunmamıştır.,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Antalya 5. Aile Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2016/329 E., 2016/484 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçe yanında; bozma ilamında yer alan kadın eşin, erkek eşe yönelik fiziksel şiddet iddiası hakkında dosyada yeterli delil bulunmadığı gibi “fiziksel şiddete yönelik davranış olarak değerlendirilen eylemlerin” varlığının kabul edilmesi hâlinde dahi, kadın eşin sürekli dayak yerken kendini koruma amaçlı şiddetten kaçınmaya yönelik eylemlerin insanın doğal davranış biçimi olması nedeniyle ceza hukuku anlamında "meşru müdafaa" olarak değerlendirildiği, hiç kimsenin kendisine şiddet uygulayan kişiye karşı kayıtsız kalmaya zorlanamayacağı, şiddete karşı gelmenin kusur olarak değerlendirilemeyeceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-birleşen davalı kadının kusurlu bir davranışının olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı erkeğin de boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
14. Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekmektedir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
15. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
16. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
17. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle; davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.
18. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olması nedeniyle açtığı dava reddedilmiş ise de, Özel Dairece “erkek eşin belirlenen kusurlu davranışlarının yanında kadın eşin de fiziksel şiddete yönelik davranışlar sergilediği” ve boşanmaya sebep olan olaylarda az da olsa kusurlu olduğu, bu sebeple erkeğin davasının da kabulü gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen erkek eşin tutum ve davranışlarından kaynaklanmıştır. Özel Dairece kadın eşe yüklenen kusurlu davranışların ise; erkek eşin dinletmiş olduğu tanık beyanlarında geçtiği hâliyle TMK’nın 166/2. maddesinde yazılı temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan soyut, yer ve zaman içermeyen ve inandırıcı olmaktan uzak beyanlardan ibaret olması nedeniyle itibar edilemeyeceği, ayrıca taraflara ait darp raporları incelendiğinde kadın eşin eylemlerinin ise evlilik hayatı boyunca kendisine sürekli fiziksel şiddet uygulayan erkeğe karşı kendini savunma ve tepki niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâliyle boşanmaya sebep olan olaylarda “eşine sürekli fiziksel şiddet uygulayan” erkek eşin tam kusurlu olduğu, kadın eşin boşanmayı gerektiren kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı o hâlde davalı-karşı davacı erkek eşin davasının kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kanun hükmü gereği; aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olduğu, akrabalık veya diğer bir yakınlığın başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı, kadın eş tarafından erkek eş tanıklarının doğruyu söylemediklerinin iddia edilmediği gibi bu yönde bir ispatında olmadığı gerekçeleriyle Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca; mahkemece davalı-birleşen davacı erkek eşin tam kusurlu olduğu gözetilerek davasının reddine yönelik verilen karar isabetlidir.
21. Ne var ki; mahkemece davacı-birleşen davalı taraf yararına hükmedilen ve boşanmanın ferisi niteliğinde olan taleplere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı-birleşen davacı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE ,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince kararın taraflara tebliği işlemlerinin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
1. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-birleşen davalı kadının kusurlu bir davranışının olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı erkeğin de boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
2. Yerel mahkemenin, bozma ilamında yer alan, kadın eşin erkek eşe yönelik fiziksel şiddet iddiası hakkında dosyada yeterli delil bulunmadığı gibi, fiziksel şiddete yönelik davranış olarak değerlendirilen eylemlerin varlığının kabul edilmesi hâlinde dahi kadın eşin sürekli dayak yerken kendini koruma amaçlı şiddetten kaçınmaya yönelik bu eylemlerin insanın doğal davranış biçimi olması gerekçesiyle verdiği direnme kararı çoğunluk tarafından benimsenerek onanmıştır.
3. Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.
4. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller, kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışındaki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m.192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.
5. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı Kanun’un “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesinde “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe değerlendirebileceği” açıklanmıştır. Hâkimin; tanık beyanlarını hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak Hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde ifade edilmiştir.
6. HMK’nın 255. maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 12.09.2012 tarihli ve 2012/2-387 E., 2012/551 K. Sayılı ilamında da benimsenmiştir. Aynı maddeyle; taraflardan her birinin, tanığın davada yararı olduğu, tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler bulunduğu gibi nedenlerle, tanığın doğruyu söylemediğini iddia ve ispat edebileceği düzenlenmiştir.
7. Özel Dairece de tespit edildiği gibi; erkek eş tanıklarının dosyada mevcut 18.06.2013 tarihli darp raporu ile de uyumlu şekilde “erkek eşte sürekli şekilde tırnak izi” gördüklerini beyan ettikleri, bu beyanların aksine dosyada ciddi ve inandırıcı delil ve olayların bulunmadığı gibi kadın eşin aleyhine olan tanıkların doğruyu söylemediklerinin iddia ve ispat edilmediği anlaşılmıştır.
8. Bu durumda; kadın eşin de boşanmaya sebebiyet veren olaylarda “fiziksel şiddete yönelik davranışlar” sergilemesi nedeniyle kusurlu olduğu, bu nedenle davalı-karşı davacı erkeğin de davasının kabulü gerektiğine ilişkin Özel Daire bozma kararı yerinde görüldüğünden sayın çoğunluğun aksi yöndeki onama gerekçesine katılınmamıştır.
Mehmet KÜRTÜL Fatma Feyza ŞAHİN
Birinci Başkanvekili Üye