SOMUT OLAY AÇISINDAN NİKAH YAPMA VAADİ İLE KANDIRILAN KADIN MANEVİ TAZMİNAT TALEP EDEBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 Haz
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-1316
KARAR NO   : 2021/167

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  :
 Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                            : 18/11/2015
NUMARASI                     : 2015/493 - 2015/734
DAVACI-KARŞI DAVALI : N.A.vekili Av. M.A.
DAVALI-KARŞI DAVACI : E.T. vekili Av. H.A.

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar davalı- karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı- karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; davacının 07.12.2009 tarihinde davalı-karşı davacı (davalı) ile nişanlandığını, davalı ve ailesinin resmi nikahın bir hafta, on gün sonra yapılacağı sözü üzerine 15.12.2011 tarihinde düğün salonunda resmi nikah kıyılmadan tarafların evlendiğini, resmi nikah kıyılmadığı gibi bir süre sonra davalının ailesinin gelip evlerine yerleştiğini, davacıya kötü davranıp hakaret ettiklerini, davacının evlendikten sonra eşinin uyuşturucu madde kullanmaya başladığını gördüğünü ve tepki gösterdiğini, bu yaşanan olaylar karşısında sağlık durumunun kötüleştiğini, düğünde takılan üç adet bileziğin bıçakla tehdit edilmek suretiyle alındığını, sonrasında evden ayrılması için her türlü baskının uygulandığını, ailesinin yanına sığınan davacının davalı ve ailesi tarafından aranıp sorulmadığını, davacı ve ailesinin düğün için masraf yaptıklarını, ev eşyası aldıklarını, ayrıca babasının nişanlılık döneminde bir inek alıp davalıya hediye ettiğini ileri sürerek davacının yaşadığı elem, sıkıntı, travma, genç kızlığının elinden alınması ve bu sebeple tekrar evlenmekte sıkıntı yaşayacağı gerekçesiyle 25.000 TL manevi tazminat ile düğün hazırlığı ve ev eşyasına yaptığı masraflar için 15.000 TL, nişan hediyesi olarak verilen 2.500 TL değerindeki inek ve davacıya düğünde takılan, elinden zorla alınan 6.000 TL değerindeki bileziklerin bedeline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; düğünden sonra tarafların davalının abisine ait evde yaşadıklarını, davalının ailesinin köyde tarım ve hayvancılıkla uğraştığını, bu işleri bırakıp yanlarına sürekli yerleşmelerinin mümkün olmadığını, sadece ziyaret amaçlı gelip gittiklerini, davalının evlilikten hemen sonra Antalya iline çalışmaya gitmesi sebebiyle resmi nikâhta tarafların karşılıklı rızası ile gecikme olduğunu, bir hafta veya on gün sonrası için resmi evlilik yapılacağına ilişkin söz vermediğini, davalının evlilik öncesi hiçbir zararlı madde kullanmadığını ancak davacının ev eşyalarını da alıp evi terk etmesi üzerine bunalıma girip bir, iki ay esrar kullandığını, bununla ilgili yasal işlem yapılması üzerine davacının evlilik süresince kullanmış gibi göstermeye çalıştığını, tarafların teyze çocukları olup davacının her şeyden haberdar olduğunu, davalının çalışmaya gittiğinde davacının annesinin kızını alıp götürdüğünü, tüm çabalarına rağmen davacının eve geri dönmediği gibi müşterek konutta kimse yokken habersizce tüm ev eşyalarını alıp götürdüğünü, ev ve ziynet eşyalarının tamamının davacıda olduğunu, müşterek ineğin davacının babası tarafından ürünlerinden faydalanılmak için alınıp davalının babasına bakması için verildiğini savunarak ineğin yarı bedelini vermeye hazır olduklarını, asıl davanın bunun dışında kalan talepler yönünden reddine, karşı davanın ise kabulü ile müşterek konuttan habersizce götürülen ev eşyalarının bedeli olan 15.670 TL maddi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Diyarbakır 2. Aile Mahkemesinin 16.04.2013 tarihli ve 2013/170 E., 2013/288 K. sayılı kararı ile; uyuşmazlığın aile hukukundan kaynaklanmayıp Borçlar Kanunu kapsamında açılan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olduğu, genel mahkemeler tarafından değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.

7. Karar taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, davacı vekilinin talebi üzerine dosya Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir.

8. Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.04.2014 tarihli ve 2013/569 E., 2014/673 K. sayılı kararı ile; davacının ziynet eşyalarının zorla elinden alındığı yönündeki iddiası ile ev eşyalarının kim tarafından götürüldüğünün taraflarca ispat edilemediği, nişan hediyesi olarak davacının babası tarafından alınan ineğin davalı tarafta olduğunun gerek davalıların kabulü gerekse de tanık beyanları ile sabit olduğu, düğünden sonra dava tarihine kadar yaklaşık 2,5 yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen davalı tarafça resmi nikâh kıyılmadığı, bu hâli ile resmi nikâh yapmaktan kaçınan ve müşterek haneyi terk eden davalının fiilinin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı- karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 18.05.2015 tarihli ve 2014/9738 E., 2015/6335 K. sayılı kararı ile davalı- karşı davacı vekilinin sair temyiz itirazların reddine karar verildikten sonra, “... Davaya konu olayda; taraflar resmi nikah olmadan geleneksel törenle evlenmişlerdir. Davacının bu eylemde rızası vardır. Davacı ile davalı arasındaki gayri resmi birliktelik, Türk Medeni Kanunu anlamında gerçekleşen ve hukuk alanında geçerlilik taşıyan bir evlilik olmayıp; taraflar arasında bir evlilik ilişkisi de doğurmamaktadır. Bu nedenle, aralarındaki ilişkinin aile hukuku kurallarına göre değil; Borçlar Hukuku'na ve özellikle de haksız eylem hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekir. Davacı kadın, davalıyla rızası ile birlikte olmuştur. Reşit olup eyleminin sonuçlarını da kavrayabilecek yeterliliktedir. Bu durumda, manevi tazminat isteminin reddedilmesi gerekirken mahkemece kısmen kabulune karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.11.2015 tarihli ve 2015/493 E., 2015/734 K. sayılı kararı ile; tarafların içinde yaşadıkları yörenin sosyo-kültürel yapısı, sosyal çevre, yörede kadın haklarının durumu dikkate alındığında davacı kadının resmî nikah yapılmadan düğün yapılarak davalı erkekle evlenmesinin oldukça sık rastlanan bir durum olduğu ve davacı açısından kınanacak bir davranış modelinin bulunmadığı, tanık anlatımlarına göre davalı erkeğin ileride resmi nikah yapılacağı yönünde güven telkin ettiği de dikkate alındığında davacının reşit olup kendi iradesiyle karı-koca gibi birlikte yaşamaya razı olduğundan dolayı tazminat talep edemeyeceği yönündeki kabulün hakkaniyete uygun olmadığı, davalı tarafından sosyo-kültürel çevrenin imkânlarından yararlanılarak davacının bu şekilde bir birlikteliğe ikna edilerek zarara uğratıldığı, ilerde resmi nikah yapılacağı vaadiyle davacıyı gayriresmi birlikteliğe ikna eden, birlikte yaşanılan dönemde uyuşturucu madde kullanan, eşini ailesiyle yaşamaya zorlayarak müşterek haneden uzaklaşan davalının kusurlu olduğu gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; resmi nikâh yapılacağı inancıyla rızası ile gayriresmi evlilik hayatı yaşayan ancak resmi nikâh yapılmadan ayrılmak zorunda kalan ve reşit olan davalı kadın lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

15. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

16. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2), bedensel zarar ve ölüme neden olma [Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

17. TMK’nın 24. maddesi ile TBK’nın 58. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

18. TMK’nın 24. maddesine göre;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır”.

19. TMK’nın 25. maddesinde;

“Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.

Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.

Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.

Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir” yönünde düzenleme bulunmaktadır.

20. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 58. maddesinde ise;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.

21. TMK’nın 24 ve TBK’nın 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

22. Görüldüğü üzere TBK’nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

23. Somut olaya gelince; tarafların teyze çocukları oldukları, 07.12.2009 tarihinde ailelerin bilgisi dâhilinde nişanlandıkları, 15.12.2011 tarihinde düğün salonunda resmi nikâh kıyılmadan düğün yaparak fiilen evlendikleri, davalının evlendikten hemen sonra Antalya iline çalışmaya gittiği sabittir.

24. Dosya içerisinde bulunan resim ve dijital kayıtlara göre tarafların evlenmek için toplumsal gelenekleri yerine getirdikleri, geniş katılımın olduğu bir düğün ile düğün salonunda evlendikleri, sadece resmi nikâhın yapılmadığı, davalının kayden bekâr olduğu ve davalı tarafın cevap dilekçesi ile dosyada dinlenen tanıkların beyanlarından resmi nikâh yapılma vaadinde bulunularak nikâhın daha sonraya bırakıldığı, gerek davacının gerekse de davacının ailesinin akrabalığa da güvenerek ilerde resmi nikâh yapılacağı inancıyla nikâh yapılmadan fiili birlikteliğe rıza gösterdikleri, ancak düğün tarihinden dava tarihine kadar geçen bir buçuk yıllık süreçte resmi nikâhın yapılmadığı anlaşılmaktadır.

25. Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacı kadının davalı erkek tarafından nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında gerek fiziksel gerek ruhsal bakımdan zarara uğratıldığı, bu nedenle acı ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi, davacının hukuka aykırı olan bu fiilden dolayı etkilenen manevi dengesinin eski hâle dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir fiilde bulunmamasını sağlamak bakımından lehine manevi tazminata hükmedilmesi isabetlidir.

26. Hâl böyle olunca; direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

27. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olduğundan, davalı-karşı davacı vekilinin hükmedilen tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.02.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : "Resmi nikah vaadiyle üç yıl karı koca hayatı yaşanması sonucunda manevi tazminat istenebilir" şeklindeki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 04 Şubat 2020 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/resmi-nikah-vaadiyle-uc-yil-kari-koca-hayati-yasanmasi-sonucunda-manevi-tazminat-istenebilir

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-3187
KARAR NO   : 2021/1692

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 01/02/2017
NUMARASI                : 2016/470 - 2017/30
DAVACI                      : B.B. vekilleri Av. Ö.K., Av. T.A.
DAVALI                      : S.K.

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının imam nikâhı kıyarak 08.06.2009 tarihinden itibaren birlikte yaşamaya başladıklarını, bu birliktelikten müşterek çocuklarının dünyaya geldiğini, müvekkilinin davalı ile evlenmek için Iğdır'dan İstanbul'a taşındığını, resmî nikâh yapma vaadiyle müvekkilini kandıran davalının onu oyaladığını, baskı ve şiddet uyguladığını, müvekkilinin psikolojik çöküntüye uğradığını, davalı ile yaşamaya başladıktan sonra sigortalı işini bıraktığı için ekonomik olarak da mağdur olduğunu, müvekkilinin evden kovulması üzerine çocuğu ile birlikte ablasının yanına gittiğini, bu olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek 100.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin eşinin ölümünden sonra üç çocukla birlikte ortada kaldığını, davacı ile Iğdır'da tanışıp evlendiklerini, davacının otuz beş yaşında olup evlenme yaşının çoktan geçtiğini, müvekkilinin davacıya on iki on üç kişiyle aynı evde yaşayacaklarını söylediğini ve davacının bu durumu kabul ettiğini, çoğu zaman yiyecek ekmek bulamadıklarını, davacının müvekkilinin çocuklarına kötü davrandığını ve sürekli huzursuzluk çıkarttığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

 6. Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.2014 tarihli ve 2011/759 E., 2014/479 K. sayılı kararı ile; davanın, davalı tarafından aile kurma ve resmî nikah yapma vaadi ile davacının kandırılması ve kişilik haklarına saldırıda bulunulması nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, ancak davalının davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu ve resmî nikah yapma vaadi ile kandırdığı hususlarının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.04.2016 tarihli ve 2015/6000 E., 2016/5100 K. sayılı kararı ile;

“... Dosya kapsamına göre, eşinin 15.03.2009 tarihinde ölümünden sonra davalının, yaşları küçük üç çocuğuyla yalnız kaldığı, babasının hastalığı sebebiyle memleketi olan Iğdır'a gittiğinde babasının tavsiyesi üzerine davacı ile evlenmeye karar verdiği, davalıyı ailesinden istediği, ailesinin de onay vermesiyle 08.06.2009 tarihinde Iğdır'da kına gecesi ve imam nikahı yapıldıktan sonra davalının davacıyı ikamet ettiği İstanbul iline götürdüğü, İstanbul’da davalı ve ailesi ile birlikte yaşamaya başladıkları, bu durumun yaklaşık iki yıl sürdüğü, 23/06/2010 tarihinde bir çocuklarının dünyaya geldiği, çocuğun davalı tarafından tanıma yolu ile nüfusa kaydının yapıldığı ancak bu süre içerisinde resmî nikahın yapılmadığı ve bunun sonucunda davacının davalının yanından ayrılarak ablasının evinde yaşamaya başladığı sabittir.

Dosya içerisinde bulunan evraklara göre tarafların evlenmek için yöresel gelenekleri yerine getirdikleri, düğün ile evlendikleri, sadece resmi nikahın yapılmadığı, davacının ve davalının kayden bekâr olduğu anlaşılmaktadır.

Toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre de gözetildiğinde; resmi nikâh yapılacağı inancı ile davacının davalı ile iki yıl karı koca hayatı yaşaması, resmi nikâh yapılacağı vaat edildiği için evlenecekleri inancına kapılan davacının, Iğdır ilinden İstanbul'a getirilmesine rağmen iki yıl boyunca resmi nikahın yapılmaması, çocuğuyla birlikte ablasının evinde yaşamak zorunda kalması, toplumda dul damgasını taşıması, davacının yeni bir evlilik yapmasını zorlaştıracağı gibi ileride yapacağı evliliklerde de böyle bir durumun varlığının aleyhine kullanılabileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı sosyal çevreyi paylaşan davalının, davacının içine düşeceği bu durumu da gözeterek, daha hassas davranmasının, ondan beklenen ve olması gereken bir davranış modeli olduğu da unutulmamalıdır.

Tüm bu olgular birlikte ele alındığında davacının, davalı tarafından evlenme vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında gerek fiziksel gerek ruhsal anlamda zarara uğratıldığı ve bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminat hükmedilmesi gereklidir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, isteminin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

 9. Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.02.2017 tarihli ve 2016/470 E., 2017/30 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; resmî nikâh yapılacağı inancıyla rızası ile gayri resmî evlilik hayatı yaşayan ancak resmî nikâh yapılmadan ayrılmak zorunda kalan davacı kadın lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

düzenlemesi mevcuttur.

17. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”

hükmü yer almaktadır.

18. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

19. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

20. Somut olaya gelince; tarafların Iğdır’da tanışıp imam nikâhı kıyarak 08.06.2009 tarihinden itibaren beraber yaşamaya başladıkları, bu birliktelikten bir çocuklarının dünyaya geldiği, davalı baba tarafından çocuğun tanıma yoluyla nüfusa kaydının yapıldığı, aradan uzunca bir süre geçmesine rağmen resmî nikâhın kıyılmaması üzerine davacının çocuğu ile birlikte evden ayrılarak ablasının evine gittiği sabittir.

21. Dosya içerisinde bulunan bilgilere ve tanık beyanlarına göre tarafların evlenmek için yöresel gelenekleri yerine getirdikleri, kına gecesi yaparak evlendikleri, sadece resmî nikâhın yapılmadığı, tarafların kayden bekâr olduğu ve resmî nikâh yapılma vaadinde bulunularak nikâhın daha sonraya bırakıldığı, ancak resmî nikâhın yapılmadığı anlaşılmaktadır.

22. Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacı kadının davalı erkek tarafından resmî nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı, bunun etkisi ile çocuk sahibi olduğu, nikâhın kıyılmaması ve ayrılmak zorunda kalması nedeniyle gerek fiziksel gerek ruhsal bakımdan zarara uğratıldığı, böyle olunca davacının acı ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi, hukuka aykırı bu fiilden dolayı etkilenen manevi dengesinin eski hâle dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir fiilde bulunmamasını sağlamak bakımından davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.

23. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.