KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

SOMUT OLAYDA EVLENME VAADİYLE MALLAR DEVREDİLDİKTEN SONRA AYRILINDIĞI İÇİN HİLE İDDİASINDA BULUNABİLİNİR.

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2019/4679
KARAR NO    : 2021/3052

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, alacak davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın kabulüne dair verilen kararın asıl ve birleştirilen davada davalı vekili tarafından istinafı üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulü ile hüküm ortadan kaldırılarak asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.06.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat S.C. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı Serap V. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Zeynep Akın Ergün tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Asıl dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava ise alacak isteğine ilişkindir.

Asıl davada davacı, davalı ile evlenmeyi sağlamak amacıyla maliki olduğu 21.9 ada 6 parseldeki 4 bağımsız bölümü satış suretiyle davalıya temlik ettiğini, ancak devirden sonra davalının evlenmekten vazgeçip kendisini terk ettiğini, taşınmazın hile ile elinden alındığını, bedelinin de ödenmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş; birleştirilen davada ise, asıl davadaki aynı iddialarını tekrarlayarak, adına tescilli 06 GC 2.6 plaka sayılı aracını bedelsiz olarak davalıya devrettiğini, davalı tarafından hileye düşürüldüğünü, davalının daha sonra aracı 3. kişiye sattığını ileri sürerek şimdilik 58.000,00 TL'nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Asıl ve birleştirilen davada davalı, devirlerin davacının iradesine uygun olarak gerçekleştirildiğini, hilenin söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk derece Mahkemesince, hile iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiş, asıl ve birleştirilen davada davalı vekilinin istinafı üzerine, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, iddianın ispatlanamadığı, temlikin iradi olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince hüküm ortadan kaldırılarak asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı Niyazi’nin asıl davada dava konusu 2109 ada 6 parseldeki 4 no’lu bağımsız bölümün tamamını ve birleştirilen davada dava konusu olan 06 GC 2.6 plaka sayılı aracını 22.05.2017 tarihinde davalı Serap’a satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere ″hile″ (aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Somut olayda, dinlenen tanık beyanlarından ve tüm dosya içeriğinden, tarafların birlikte yaşadıkları, davacının evleneceği inancıyla maliki olduğu taşınmazı ve aracını davalıya devrettikten yaklaşık 1 ay sonra davalının kusuruyla ortak yaşama son verildiği ve davalının davacıdan ayrıldığı, bu suretle evlilik vaadi ile davacının iradesinin fesada uğratıldığı, hile iddiasının kanıtladığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

Asıl ve birleştirilen davada davacının yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371/1-a maddesi uyarınca Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan       Üye                          Üye                Üye             Üye
H. KAYA      Ö. KAKİLLİOĞLU   R. ÜLGER     İ. AYSAL     F. DEMİR

 

BU DOSYA HUKUK GENEL KURULU GÜNDEMİNE TAŞINMIŞTIR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/1-720
Karar No       : 2023/1137

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 27.10.2021
SAYISI                          : 2021/1074 E., 2021/1365 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.06.2021 tarihli ve 2019/4679 Esas,
                                        2021/3052 Karar  sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki asıl davada tapu iptali ve tescil birleşen davada alacak isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince verilen kararın asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. ASIL DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin Belçika'da eski eşinden boşandıktan sonra Türkiye'de bulunan ve çocukluk yıllarından tanıdığı davalı ile iletişim araçları üzerinden görüşmeye başladığını, görüşmelerin devamında tarafların 2016 yılında evlenme konusunda anlaştıklarını, davalının talebi üzerine müvekkilinin tapuda adına kayıtlı olan Bolu ili, Paşaköy Mahallesi, 21.9 ada 6 numaralı parselde bulunan 4 nolu bağımsız bölümü davalıya satış göstermek sureti ile 22.05.2017 tarihinde devrettiğini, müvekkilinin davalının evlenme vaadine güvenerek taşınmazı devrettiğini, ancak bu devirden sonra davalının sürekli tartışmalar çıkardığını ve müvekkilinden giderek uzaklaşıp ayrıldığını, devraldığı evi iade edeceğini söylemesine rağmen geri vermediğini, davalının hile ile taşınmazı elde ettiğini ileri sürerek dava konusu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, tarafların hala-dayı çocukları olduğunu, 2015 yılı Ekim ayı sonlarında kuzen olarak konuşup görüşmeye başladıklarını, daha sonra müvekkilinin eşinden boşanmaya karar verdiğini, 2015 yılı Aralık ayında müvekkilinin eşine karşı boşanma davası açtığını ve 2016 Aralık ayında boşandığını, bu arada davacı ile müvekkilinin arkadaşlığının ilerlemesi üzerine 2016 yılının Mart ayında tarafların beraber yaşamaya karar verdiklerini, müvekkilinin eski eşi ile arasındaki boşanma davasının devam ettiği süreçte davacı ile birlikte yaşamaya başlaması nedeniyle davacıya evlenme vaadinde bulunduğundan söz edilmeyeceğini, zaten o dönemde müvekkilinin boşanma davası devam ettiğinden nüfusta hâlâ evli göründüğünü, dava konusu işlemin muvazaalı olduğunu iddia eden davacının yazılı delil ibraz etmesi gerektiğini, davacının tamamen kendi isteğiyle müvekkiliyle birlikte yaşamak için bu devirleri yaptığını, davacının birliktelik döneminde yapılan mal devirlerinden sonra davranışlarının katlanılamaz boyuta ulaştığını, bu durumun taraflar arasında sorun olarak büyümeye devam ettiğini, davacının müvekkiline aşırı şekilde güvensizlik ve kıskançlık duyduğunu, müvekkilinin daha fazla dayanamayarak ayrılma kararı aldığını, hukuka veya ahlâka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacı ile verilen şeyin geri istenemeyeceğini, davacının bu devirleri, tarafların birlikte yaşamasını temin etmek, ahlâka aykırı bir amacın gerçekleşmesini sağlamak için yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

II. BİRLEŞEN DAVA

1. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde, asıl davadaki maddi vakıaları aynen tekrar ederek müvekkilinin kendi adına kayıtlı olan 06 GC 226 plakalı aracını davalının talebi üzerine 22.05.2017 tarihinde davalıya noterde devrettiğini, daha sonra davalının aracı dava dışı üçüncü kişiye sattığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 58.000,00 TL'nin 22.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 24.06.2019 tarihli duruşmada talebini ıslah ederek 60.000,00 TL’ye yükseltmiştir.

2. Davalı vekili birleşen davaya cevap dilekçesinde, asıl dava dilekçesinde yer alan beyanlarının yanında, araç değerinin dava dilekçesinde yüksek gösterildiğini, aracın hasar kaydının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24.06.2019 tarihli ve 2017/470 Esas, 2019/422 Karar sayılı kararı ile; asıl dava konusu bağımsız bölümün davacı tarafından davalıya 22.05.2017 tarihli resmî senetle 74.500,00 TL bedelle devredildiği, birleşen dava konusu 06 GC 226 plakalı aracın da yine davacı tarafından davalıya 22.05.2017 tarihli araç satış sözleşmesiyle 60.000,00 TL satış bedeli ile devredildiği ve bu hususların çekişmesiz olduğu, taraf tanıklarının beyanları ile taraflar arasındaki cep telefonu mesajlarının içerikleri birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında evlenme vaadini de içeren duygusal bir ilişkinin olduğu kanaatine varıldığı, davalı tanıklarından taraflar arasındaki fiili birliktelik sürecindeki olaylara tanık olan davalının kızı Sumru Ö.'in görgüye dayalı beyanında, asıl ve birleşen dava konusu ev ve arabanın davacı tarafından davalıya evlenmek niyetiyle bedelsiz olarak devredildiğini ifade ettiği, taraf tanıklarının beyanları bütün olarak değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davada davacının evlenmek niyetiyle dava konusu ev ve arabayı davalıya hediye etmesinden sonra tarafların evlenme iradesini içeren fiili birlikteliklerinin son bulduğu, her ne kadar davalı vekili ev ve arabanın davacı tarafından davalıya gayrı meşru birlikteliğin temini amacıyla devredildiğini savunmuş ise de davalı tanığının beyanı ve mesaj içerikleri karşısında söz konusu savunmaya itibar edilmediği, asıl ve birleşen davanın konusu taşınmaz ile arabanın davalının eski eşi ile evliliğinin sona erdiği tarihten sonra 22.05.2017 tarihinde devredildiği, davalı ile davacı arasında söz konusu devir ve temliklerden sonra anlaşmazlıkların ortaya çıkması üzerine tarafların anlaşamayarak ayrıldıkları, asıl ve birleşen dava konusu temliklerin hukuken ve ahlâken gayrı meşru olarak bir ilişkinin kurulmasını ve devamını temin amacıyla yapılmadığı, diğer taraftan hile olgusu her türlü delil ile kanıtlanabileceği gibi hile nedeni ile iptal hakkının kullanılmasının da hiçbir şekle bağlı olmadığı, toplanan delillere göre; davacının maliki olduğu ev ve arabayı davalının yakın bir gelecekte kendisi ile evleneceği düşüncesi ve inancı ile davalıya devrettiği, ancak davalının söz konusu temliklerin üzerinden çok kısa bir zaman geçtikten sonra davacıdan ayrıldığı ve dava konusu ev ile arabanın bedelinin ödendiğine dair herhangi bir savunma ileri sürmediği gibi buna ilişkin ödeme belgesi de sunmadığı dikkate alındığında asıl ve birleşen dava konusu temliklerin resmî evlilik birlikteliğini sağlamak amacıyla hile ile aldatma sonucunda gerçekleştirildiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulü ile asıl davada dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, birleşen davada ise davalıya devredilen araca ilişkin satış senedindeki bedel olan 60.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 10.10.2019 tarihli ve 2019/804 Esas, 2019/803 Karar sayılı kararı ile;

Davacı ile davalının 2015 yılında davalının eşi ile arasında problem olduğu dönemde henüz davalı boşanmadan önce görüşmeye başladıkları, sonrasında ise arkadaşlıklarının ilerlediği, davalının boşanma davasının devam ettiği 2016 yılında tarafların davalının kızı ile birlikte aynı evde bir yıla yakın evliymiş gibi birlikte yaşadıkları, öncesinde davalının kızı ile birlikte kirada kalarak yaşadığı, sonrasında ise asıl dava konusu olan mesken vasıflı taşınmaza taşındıkları, davacının davalı ile olan birlikteliğinin uzun süre devam etmesi nedeniyle davalının derdest boşanma davasının sonlanacağı ve resmî olarak davalının evlenme ehliyeti doğduğunda kendisiyle evleneceğine dair ümit ve gaye ile asıl dava konusu bağımsız bölümü ve birleşen davaya konu aracı 22.05.2017 tarihinde davalıya satış sureti ile devrettiği, satışların gerçek bir satış olmadığının tarafların kabulünde olduğu, davacının bu malları davalı ile olan birlikteliğinden dolayı hediye ettiği, yapılan bu devirlerin üzerinden yaklaşık bir ay geçtikten sonra tarafların arasının anlaşmazlık nedeniyle açıldığı, sonrasında ise tarafların ayrıldığı ve görüşmedikleri, davalının eşinden 14.02.2017 tarihinde boşanması, uyuşmazlığa konu mal devirlerinin 22.05.2017 tarihinde yapılması, davalının resmî olarak evlenmesine engel hâl ortadan kalktıktan sonra davacı tarafından davalıya taşınmaz ve araç devrinin sağlanması göz önüne alındığında, davacının birlikte yaşama ve yakın zamanda evlenmek amacıyla davalıya bu devirleri yaptığının anlaşıldığı, davacının hile iddiasını kanıtlayamadığı, davalı ile birlikte olduğu dönemde iradi olarak adına kayıtlı taşınmazı ve aracı davalıya temlik ettiği ve bunu hediye şeklinde yaptığı sabit olduğundan mahkemece delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.06.2021 tarihli ve 2019/4679 Esas, 2021/3052 Karar sayılı kararı ile,

"... Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı Niyazi’nin asıl davada dava konusu 21.9 ada 6 parseldeki 4 no’lu bağımsız bölümün tamamını ve birleştirilen davada dava konusu olan 06 GC 226 plaka sayılı aracını 22.05.2017 tarihinde davalı Serap’a satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere ″hile″ (aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1.(818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Somut olayda, dinlenen tanık beyanlarından ve tüm dosya içeriğinden, tarafların birlikte yaşadıkları, davacının evleneceği inancıyla maliki olduğu taşınmazı ve aracını davalıya devrettikten yaklaşık 1 ay sonra davalının kusuruyla ortak yaşama son verildiği ve davalının davacıdan ayrıldığı, bu suretle evlilik vaadi ile davacının iradesinin fesada uğratıldığı, hile iddiasının kanıtladığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, davacının evlenme vaadi ile kandırılıp iradesinin davalı tarafça fesada uğratıldığına, davaya konu malların davalıya devri karşılığında davalının davacıya evlilik gibi bir vaatte bulunduğuna dair delil olmadığı, yine taraflar arasındaki ortak fiili yaşama son verilmesindeki kusurun tek başına davalıya ait olduğuna dair somut delillerin bulunmadığı, davacının davalı ile olan fiili birlikteliği sürdürebilmek amacıyla iradi olarak hediye şeklinde dava konusu malları temlik ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Asıl ve birleşen davada davacı vekili, Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında davalı tanığı Sumru Ö.’in ifadesinin hatalı yorumladığını, tanıkların beyanları ile tarafların çevrelerine evlenme amacı taşıdıklarını açıkça ilan ettiklerinin ve davacının dava konusu eşyaları davalıya evlenecekleri için verdiğinin ispatlanmasına rağmen direnme kararı verilmesinin hatalı olduğunu, davalının kendi kızı ile birlikte evlenmeyi düşünmediği kişiyle altı, yedi ay aynı evde yaşamasının ve akrabaları ile tanıştırmasının, müvekkili ile vakit geçirmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dava konusu taşınmazın ve aracın devredildiği tarihte her iki tarafın da bekar olduğunu, müvekkilinin ev ile arabayı bir süre birlikte yaşadığı davalının kendisine evlilik vaadi oluşturmasından sonra devrettiğini belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından davalıya yapılan taşınmaz ve araç devrinin davalının hileli davranışlarıyla evlenme vaadine dayalı olarak mı yapıldığı yoksa davacının davalı ile olan fiili birlikteliği sürdürebilmek amacıyla iradi olarak hediye şeklinde mi yapıldığı, buradan varılacak sonuca göre davacının tapu iptali ve tescil talebi ile araç devrinden kaynaklanan alacak talebinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 36 ncı maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

2. Bilindiği üzere, özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak Borçlar Hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukuki işlemin temel kurucu unsurudur. Bu nedenle hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.

3. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b., Ankara 2017, s. 392).

4. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ilâ 31 inci maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 30 ilâ 39 uncu maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.

5. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. Mülga BK’nın 23 ve devamı maddelerinde “...ilzam olunamaz” (BK. md. 23), “...o akit ile ilzam olunmaz” (BK. md. 28), “...kendi hakkında lüzum ifade etmez” (BK. md. 29/I), TBK'da ise “...bağlı olmaz” (TBK. md. 30), “...sözleşmeyle bağlı değildir” (TBK. md. 36 ve 37/1) şeklindeki ibareler kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır. İrade bozukluğu hâlleri, tüm hukuki işlemler yönünden oldukça önem taşımakta ve koşulları oluştuğu takdirde yapılan işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

6. Kanunlarımızda iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Ayrıca irade bozukluğu sadece sözleşmelere özgü bir sakatlık hâli olmayıp, tek taraflı hukuki işlemler için de geçerlidir.

7. Yanılma (hata); iç irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uygunsuzluk hâlidir. Diğer bir anlatımla hata, bir hukuki işlem yaparken irade beyanında bulunan kimsenin düşünmediği, arzu etmediği bir husus için istemeyerek iradesini beyan etmesidir. İradesini beyan etmek isteyen kimse, kendi dalgınlığı veya yanlış anlaması sonucunda gerçek iradesini istemediği bir şekilde açığa vurmuş olabileceği gibi; hata, beyanda bulunan kişinin dışında ortaya çıkan bir takım nedenlerden ötürü de olabilir. Böylelikle kişi, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunarak iradesini sakatlamaktadır. Yanılgıya düşen kişi karşı tarafın bir etkisi veya kusuru olmaksızın iradesine uygun olmayan bildirimde bulunmaktadır.

8. Aldatma da iradeyi sakatlayan sebeplerden biri olarak TBK’nın 36 ncı maddesinde; “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir” şeklinde düzenlenmiştir.

9. Kanunda hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır.

10. Görüleceği üzere hatada yanılma, hilede ise kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur. Hilede irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020/1-128 Esas, 2022/1415 Karar sayılı kararında hilenin; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır.

11. Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “aldatma fiili”dir. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (TBK md. 36/1). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tâbi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 414 vd., Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020/1-128 Esas, 2022/1415 Karar sayılı kararı).

12. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere taraflardan biri diğer tarafı hileyle sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı hâlinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

13. İradesi sakatlanan tarafın sözleşmeyi iptal hakkını kullanması TBK’nın 39 uncu (BK md. 31) maddesinde belli bir süreye bağlanmıştır. Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır (TBK md 39/1).

14. Buradaki süre Hukuk Genel Kurulunun 01.06.2011 tarihli ve 2011/14-281 Esas, 2011/373 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere hak düşürücü süre niteliğindedir. Hak düşürücü sürenin Kanun’un açık hükmü uyarınca hata ve hilenin öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kuşkusuzdur. İradesi sakatlanan tarafın hata veya hileyi öğrendiği andan itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmesi veya verdiği şeyi geri istemesi zorunludur.

15. Diğer taraftan, aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir. Hata, hile ve ikrah iddialarının senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkânsızlık vardır. Bu nedenle hukuki işlemlerdeki irade bozukluğu iddiaları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 203/1-ç maddesinde senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmıştır. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Resmî belgelerle ispat” kenar başlıklı 7 nci maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından, hile olgusunun tanık dâhil her türlü delille ispatı mümkündür.

16. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davada davacı, davalı ile görüşmeye başladıklarını, 2016 yılında evlenme konusunda anlaştıklarını, davalının talebi üzerine kendi adına kayıtlı ev ve arabayı satış göstermek suretiyle davalıya devrettiğini, söz konusu devirleri davalının evlenme vaadine dayalı olarak yaptığını, ancak devirlerden sonra davalının kendisinden ayrıldığını davalının hileli davranışları sonucunda devirlerin yapıldığını iddia etmiş, davalı ise 2016 yılı Mart ayında davacı ile birlikte yaşamaya karar verdiklerini, eşine karşı açtığı boşanma davası devam ederken davacı ile birlikte yaşamaya başladıklarını, nüfusta hâlen evli olduğu dönemde gerçekleşen birliktelik nedeniyle davacının hukuka ve ahlâka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla bu devirleri yaptığını, ancak davacının olumsuz davranışları nedeniyle birlikteliğin son bulduğunu, hileli davranışının olmadığı savunmuştur.

17. Dosya içerisinde yer alan nüfus kayıtlarının incelenmesinde, davacının 26.03.2013 tarihinde davalının ise 14.02.2017 tarihinde eski eşinden boşandığı, dinlenen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre tarafların davalının eski eşinden boşanma aşamasında görüşmeye başladıkları, sonrasında bir süre davalının kızının evinde birlikte yaşadıkları, davacının adına kayıtlı taşınmazı ve aracı satış göstermek suretiyle 22.05.2017 tarihinde davalıya devrettiği, ancak sonradan tarafların birlikteliklerinin son bulduğu anlaşılmaktadır.

18. Her ne kadar davacı tarafından davalıya davaya konu taşınmaz ve araç devirleri yapılırken tapudaki resmî senet ve noter senedinde devirler satış olarak gösterilmiş ise de bu devirlerin bedelsiz olarak yapıldığı noktasında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

19. Dinlenen tanıklardan özellikle davalının kızı olan Sumru Ö. beyanında, davacının annesi ile evlenmek istediğini, davacının taşınmaz ve aracı devretmeden önce evlenme iradesini ortaya koyan davranışlarının olduğunu belirttiği, davalının 14.02.2017 tarihinde boşandığı, söz konusu devirlerin ise davalının eski eşi ile evliliği sona erdikten sonra 22.05.2017 tarihinde yapıldığı, bu nedenle söz konusu devirlerin hukuka ve ahlâka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla yapıldığının kabul edilemeyeceği, davacının yakın gelecekte kendisi ile evleneceği düşüncesiyle davalıya dava konusu bağımsız bölümü ve aracı devrettiği, davalının söz konusu devirlerden çok kısa süre yaklaşık bir ay kadar sonra davacı ile olan birlikteliğini sonlandırdığı, davalının bu şekilde evlenme vaadiyle davacının iradesini hile ile fesada uğrattığı anlaşılmakla asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, söz konusu devirlerin davacı tarafından davalıya hediye olarak gerçekleştirildiği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; asıl ve birleşen dava konusu taşınmaz ve araç devrine ilişkin sözleşmelerin kurulması aşamasında davalının hileli davranışlarının bulunmadığı, söz konusu devirlerin davacı tarafından evlilik veya birlikte yaşamak amacıyla hediye şeklinde yapılan devirler olduğu, davacı tarafından davalıya hediye olarak verilen şeylerin geri istenemeyeceği, bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

21. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

22.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 22’si BOZMA, 3’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.