SOMUT OLAYDA GENEL KURUL KARARI YOKLUĞUNUN İLERİ SÜRÜLMESİ HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI NİTELİĞİNDEDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


28 Haz
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY    
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO            : 2019/3536
KARAR NO         : 2021/2342

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ            : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ
TARİHİ                      : 16/07/2019
NUMARASI              : 2017/2443 - 2019/1118
DAVACILAR            : 1- D.M.F.M.A.
                                   2- T. D.E. DE MARMOLES S.L.
VEKİLİ                     : AV. R.Y.Y.
DAVALI                    : R. MERMER SANAYİ LTD. ŞTİ.
VEKİLİ                     : AV. A.Y.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada Uşak 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 10.10.2017 tarih ve 2014/261 E. - 2017/428 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce verilen 16.07.2019 tarih ve 2017/2443 E. - 2019/1118 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 09.03.2021 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. T.Y. ile davalı vekili Av. A.Y. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Gülenay Sarıkaya tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacılar vekili, müvekkili şirketin olası hissedarı olduğu davalı şirketi diğer ortaklarının dava dışı Numan ve Candan Ö. olduğunu, 2010 yılında müvekkili şirketin sahibi ve aynı zamanda temsilcisi olan kişi ölünce onun yerine eşi müvekkili Dona Maria Francisca Manez A.'in geçtiğini, müvekkilinin Mart 2010 tarihinde İzmir'de gerçekleşen mermer fuarına katılmak için Türkiye'ye geldiğini, davalı şirketin %25'lik hissedarı Candan Ö.'ün müvekkili şirketin fuarda gerçekleşen bir satışa onay veren veya fuar başvurusuyla ilgili bir belge olduğunu söylediği İspanyolca tercümesi bulunmayan bir evrakı, müvekkili Dona Maria'nın şirketi yeni devralması nedeniyle yaşadığı acemilik, kocasının yıllarca birlikte çalışmış olması gibi nedenlerle güvenerek imzaladığını, bu belgenin davalı şirketin ortaklar kurulu kararı olduğunu sonradan öğrendiğini, davalı şirket müdürü Candan'ın müvekkiline hile ile imzalattığı belgeyi kullanarak şirketin yönetimini ele geçirdiğini, söz konusu genel kurul kararıyla eski döneme ilişkin ibra ve Candan Ö.'ün 10 yıl süreyle şirket müdürü seçilmesine karar verildiğini, müvekkilinin pasaportundan anlaşılacağı üzere 30.03.2010 tarihinde Türkiye'den çıkış yaptığı için 01.04.2010 tarihli genel kurul toplantısının yapılabilmesi ve karar alınmasının mümkün olmadığını ileri sürerek, 01.04.2010 tarihli genel kurul kararlarının yokluğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, Canan Ö.'ün müvekkili şirketin kuruluşundan itibaren şirket müdürü olduğunu, davacı şirketin tek yöneticisinin davacı Dona olduğunu, eşinin şirketle alakası bulunmadığını, davacı Dona'nın çok uzun yıllardır mermer ticareti yaptığını, şirket adına imza atma yetkisinin ortağa ait olmayacağı için fuara katılım veya fuardaki satışa onay verilmesinin gerekmediğini bilebilecek durumda bulunduğunu, genel kurul toplantısının 29.03.2010 tarihinde yapılmış ise de, maddi hata ile tarihin 01.04.2010 olarak yazıldığını, davacı Dona'nın daha önceki Türkçe metinli genel kurul toplantı tutanaklarını imzaladığını, davacının itiraz ettiği genel kurul kararının imzası sırasında önceki toplantılarda olduğu gibi tercüman Murat S.'ın hazır olduğunu, davalı şirketin müvekkili şirketin ürettiği mallardan satın alarak İspanya'da sattığını, davacı şirketin müvekkili şirkete 2010 yılından itibaren 554.309,57 TL borcu bulunduğunu, üç yıldır borcu ödenmediği için vadeli satışların durdurulduğunu, davacı şirketin açık hesap mal satın almak istemesi üzerine ihtilaf çıktığını, davacının kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirket ortaklarının 2012 yılında şirketin tüm malvarlığı ile satılması hususunda görüşmelere başladığını, davacı şirketin taslak bir satış protokolü düzenleyerek müvekkili şirkete gönderdiğini, gönderilen mailde Canan Ö.'ün şirket ortağı ve yöneticisi olarak gösterildiğini, bunun davacıların 01.04.2010 tarihli genel kurul kararından haberdar olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, yine davacı şirket tarafından müvekkili şirkete ve şirket müdürü Candan Ö.'e ticari defterlerin incelenmesi yönünde gönderdiği 17.03.2014 tarihli noter ihtarnamesinden şirket müdürünün Candan olduğunu bildiklerinin açıkça anlaşıldığını, kuruluştan itibaren müdür olan Candan Ö.'ün 10 yıllık görev süresinin 2010 yılında dolması nedeniyle yeniden müdür atanacağını tüm ortakların bildiğini, müvekkili şirkete yeni müdür atanmasına dair karar üzerinden 4 yıl geçtiğini, Ticaret sicil kayıtlarından bile bu durumun öğrenilebileceğini, davacıların iyi niyetinden söz edilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu genel kurul toplantısının yapılması ve müdür seçimine dair kararın alındığı 01.04.2010 tarihinde davacının Türkiye'de olmadığı, davacının resmi pasaport kayıtlarından toplantı tarihinde Türkiye'de bulunmadığı için toplantıya katılmasının fiilen mümkün olmadığı, davalı vekilince toplantı tutanağında 29.03.2010 tarihi yerine maddi hata ile 01.04.2010 yazıldığı belirtilmiş ise de, buna ilişkin somut ve inandırıcı delilin dosyaya sunulmadığı, toplantı tutanağında Türkçe metnin tercümesinin davacı şirket temsilcisine yapıldığına ilişkin resmi bir kayda rastlanmadığı, davacının rızasına dayalı olarak imzanın atıldığına dair tespitin bulunmadığı, davalı şirketin davacıdan alacaklı olması nedeniyle çıkan ihtilafın ayrı bir davanın konusunu oluşturduğu, davanın esasını ve sonucunu etkiler mahiyette bulunmadığı, tanık Bora A.'ın yeminli beyanında davacı şirket temsilcisinin dört yıl kadar önce davalı şirketin bilgi erişimine ulaşılmadığı, kendisinden bu konuda araştırma yapılmasını istediği yönünde beyanda bulunduğu, dolayısıyla davalının bu yönde girişim ve araştırmalar için çaba gösterdiği, dört yıllık bir süreden sonra davanın açılmış olmasının MK 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırılık oluşturmayacağı gerekçesiyle davacı Dona Maria Francisca Manez A.'in açtığı davanın husumet yokluğundan reddine, davacı T.D.E. De Marmoles S.L'nin davalı aleyhine açtığı davanın kabulü ile davalı şirketin 01.04.2010 tarihli genel kurul kararının yokluğunun tespitine karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince, dava konusu 01.04.2010 tarihli genel kurul toplantı tutanağında toplantının şirket merkezinde tüm ortakların katılımıyla gerçekleştiği, şirket müdürünün ibrası ile 10 yıllığına yeniden müdür olarak atanmasına karar verildiği, anılan kararda davacı şirket adına o tarihte davacı şirket yöneticisi davacı Dona ve diğer ortakların imzasının bulunduğu, davacı şirket temsilcisi olan davacı Dona'nın, karar tarihinde Türkiye'de bulunmadığını pasaport kayıtlarıyla ispatladığı, alınan genel kurul kararından haberdar olmadığını, karardan önce İzmir'de gerçekleşen fuar sırasında fuar katılım veya fuarda satılan mallarla ilgili belge olduğu söylenerek hileli yoldan imzasının alındığını ileri sürdüğü, davalı tarafın ise toplantının İzmir'deki fuar sırasında 29.03.2010 tarihinde yapıldığını, istinaf dilekçesinde ise toplantının 30.03.2010 tarihinde yapıldığını, toplantı tarihinin maddi hatayla tutanağa yanlış geçtiğini, daha önce olduğu gibi Türkçe düzenlenmiş toplantı tutanaklarını davacı ortak şirketin temsilcisinin imzaladığını savunarak davanın reddini istediği, davalı tarafın toplantı tarihinde maddi hata yapıldığını, gerçekten tüm ortakların biraraya gelerek davacı şirket temsilcisi olan yabancı kişinin toplantı içeriğinden haberdar olarak toplantı tutanağını imzaladığını kanıtlaması gerektiği, davacı ortak şirketin temsilcisinin İspanyol vatandaşı olması, karar metninde kararın İspanyolca çevrisinin yapıldığının şerh edilmemiş olması karşısında davacı şirket temsilcisinin toplantı içeriğinden haberdar olarak tutanağı imzaladığının kanıtlanamadığı, tutanakta bu yönde şerh bulunmadığından tek başına tanık beyanı ile aksinin kanıtlanmayacağı, bu durumda toplantının yoklukla malul olduğu, her ne kadar davalı şirket vekili, davacı şirket temsilcisinin alınan karardan haberdar olduğunu, dava tarihine (30.04.2014) kadar geçen 4 yıllık süre içinde sessiz kaldığını, müvekkili şirketin davacı şirketten alacağını tahsil edememesi üzerine ilişkilerin bozulduğunu, davacı şirketin kötü niyetli olduğunu savunmuş ise de, davalı vekilinin sunduğu deliller incelendiğinde, davalının sunduğu e postalarda dava konusu genel kurul kararında alınan önceki müdürün ibrasına ve yeniden seçildiğine dair açık bir ifadeye yer verilmediği, 17.03.2014 tarihli davacı şirket tarafından şirket defter ve kayıtlarının incelenmesi için gönderilen ihtarnamenin hem şirkete hem de Candan Ö.'e hitaben düzenlenmiş olmasının tek başına anılan karardan haberdar olduğu anlamına gelmeyeceği gibi bu ihtarnameden bir ay sonra eldeki davanın açılmış olduğu, davacı şirketin İspanya'da kurulu olup temsilcisinin yurt dışında ikamet ettiği gözetildiğinde sessiz kalma ve TMK'nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına aykırılıktan da söz edilemeyeceği, yine davacı şirket ile davalı şirket arasındaki borç ilişkisi bulunması da anılan kararın bilindiği, benimsendiği anlamına gelmeyeceği, davacı ortağa ticaret sicil kayıtlarından şirket temsilcisini araştırma yükümlülüğü yüklenemeyeceği, dava konusu genel kurul toplantısından sonra bu genel kurul toplantısında alınan kararın bilindiğini gösterecek şekilde dava tarihine kadar sonradan yapılmış genel kurul toplantısına rastlanmadığı, davalı tarafça dava konusu genel kurul kararının kötü niyetle iptalinin istendiği hususu kanıtlanamadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, limited şirket genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti istemine ilişkindir.

6103 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan dava konusu genel kurul kararıyla ilgili olarak 6762 sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Mülga TTK'nın 370. maddesi uyarınca genel kurul yapılabilmesi için, tüm ortakların bizzat veya temsilcilerinin genel kurulda bulunmaları ve bunlardan herhangi birinin itirazda bulunmaması gerekmektedir. Bir payın sahibi olan ortak veya temsilcisi dahi genel kurulda bulunmaz veya toplantıyı terk ederse veya katılıp da toplantının şekline itiraz ederse, genel kurul yapılmaz ve eğer yapılmış ve kararlar alınmış ise, bu kararlar batıl sayılır. Anılan hüküm, emredici nitelikte bir düzenlemedir. Batıllığın ileri sürülmesi de kural olarak herhangi bir süreye tabi değildir. Hukuki yararı olanların, açacakları bir davayla bir kararın batıl olduğunun tespitini isteme hakları mevcuttur. Ancak, bu hakkın da her hak gibi TMK'nın 2. maddesine uygun kullanılması gerekmektedir. Butlana ilişkin tespit talebinin maksatlı, gayrımeşru ve icapsız olarak geciktirilmesi, örneğin bir kararın uygulanmasına ve bu uygulamanın sonuçlarına yıllarca, itirazsız rıza ve tahammül gösterilip de, sonradan butlanının ileri sürülmesi ve bir kimsenin kararın butlanını eskiden beri bilmesine rağmen buna menfaati icabı ses çıkarmayıp da ancak hesaplayamadığı sonuçlarını gördükten sonra kararın butlanının tespitini dava etmesi hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmelidir. Doktrinde, ortaklık dahil hiç kimsenin zararı söz konusu olmaksızın uygulanmış olan batıl bir kararın sonradan butlanının ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendiği gibi, etkisi ve önemi genellikle oldukça kısa bir süre devam eden bilanço, kâr ve zarar hesabı kararının butlanının uzunca bir süre geçtikten sonra ileri sürülmesinin çok defa hakkın kötüye kullanılması niteliği taşıyacağına da işaret edilmektedir (Bkz. Moroğlu, E.; Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 2009 s.156-157 - 11. H.D 2017/1702 E. - 2018/8018 K. , 2015/15625 E. - 2016/3083 K. , 2012/14530 E. - 2014/5252 K. , 2017/4363 E. - 2019/1464 K.).

Somut olayda davacı şirketin yetkili temsilcisi olan diğer davacı Dona Maria'nın 30.03.2010 tarihinde Türkiye'den çıkış yaptığı, 01.04.2010 toplantı tarihi itibariyle Türkiye'de bulunmadığı uyuşmazlık konusu olmayıp, anılan genel kurul toplantısının yoklukla malul olduğu tartışmasızdır. Ancak her hak gibi genel kurul kararının yokluğunun ileri sürülmesi de dürüstlük kuralı çerçevesinde mümkündür. Bu açıklamalar ışığında davacı şirket tarafından işbu dava ile yokluğun ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığının irdelenmesi gerekir.

Davacı, davalı şirkette kuruluştan beri %50 oranı ile büyük hissedar olup, davalı şirketin diğer pay sahipleri ise %25'er pay oranı ile dava dışı Candan Ö. ve babası Numan Ö.'tür. Davacı şirketin yetkili temsilcisi diğer davacı Dona Maria'dır. Davalı şirketin temsilcisi ise şirketin kuruluşundan itibaren 10 yıl süre ile dava dışı Candan Ö. olarak belirlenmiş, yokluğunun tespiti istenen genel kurul kararı ile de Candan Ö. 10 yıllığına yeniden davalı şirket müdürü olarak seçilmiştir.

Dosyada mevcut mail yazışmalarından, taraflar arasında 2012 yılında niza başladığı, 2012 yılı içerisinde, davacı Dona ile dava dışı Candan Ö.'ün temsilcisi oldukları şirketler adına ve hesabına mal alışverişine ilişkin yazışmalar yaptıkları, davacı şirketin mal gönderilmesi yönündeki talebine karşı davalı şirket müdürü Candan Ö. tarafından bakiye borcu bulunması sebebiyle karşılanamayacağının cevaben bildirildiği, taraflar arasında bu konuda bir ihtilaf olduğu, yazışmaların tamamında dava dışı Candan Ö.'ün muhatap olarak alındığı davacı şirket tarafından gönderilen ve davalı şirketin defterlerini inceleme istemini içeren 17.03.2014 tarihli ihtarnamede de davalı şirketin yanısıra dava dışı Candan Ö.'ün muhatap olarak gösterildiği, işbu davanın da 30.04.2014 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davalı şirkette büyük hissedar olan davacı şirketin ve onun yetkili temsilcisi olan Dona'nın, müdür Candan'ın görev süresi 2010 yılında bittikten sonra davanın açıldığı 2014 yılına değin, ticari ilişkilerinin de devam ettiği yaklaşık 4 yıllık süre zarfında şirkete yeniden temsilcisi tayin edilip edilmediği hususunda bilgi sahibi olmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve basiretli bir tacirden beklenemeyeceği tüm yazışmalarda dava dışı Candan Ö.'ün muhatap alındığı ve bu nedenle davalı şirketin müdürü olduğunu bildiği gözetilerek, dava konusu 01.04.2010 tarihli toplantıda alınan kararların yokluğunun ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu ve hukuken korunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün temyiz eden davalı şirket yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 11/03/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan Vekili            Üye                        Üye                 Üye                  Üye
Ayşe ALBAYRAK      R. C. HANEDAN    A. ORHAN      A. TUNCAY      M. CEBECİ
DOĞAN                                                   (M)

MUHALEFET ŞERHİ

Yerel Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesinin isabetli olarak belirlediği yokluk durumun izole edecek nitelikte delil sunulamamış olması karşısında kararın onanması görüşünde olduğumdan, çoğunluğun aksi yöndeki gerekçesine katılmıyorum.

Ali ORHAN
Üye