SOMUT OLAYDA ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN MALVARLIĞINA YAPILAN KATKI, KATKI YAPAN EŞ TARAFINDAN MAL REJİMİ HÜKÜMLERİ KAPSAMINDA TALEP EDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


05 Haz
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/8-805
KARAR NO   : 2022/123

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 İzmir 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ                        : 17/01/2019
NUMARASI                : 2018/888 - 2019/34
DAVACI                      : Ü.Ç. vekili Av. F.E.
DAVALI                      : U.A.

1. Taraflar arasındaki “edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi nedeniyle katkı payı alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 5. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 31.07.2010 tarihinde evlendiklerini, kendi adlarına kredi çıkmaması nedeniyle evlilik birliği içerisinde satın alınan taşınmazın davalının annesi Hatice A. adına tescil edildiğini, kredi bedellerinin müvekkili tarafından ödendiğini, yine evlilik birliği içerisinde 45 A.J 37 plaka sayılı aracın satın alınarak trafik tescil kaydının davalı eş adına oluşturulduğunu, davalının alkol ve pavyon bağımlılığı nedeniyle çalışamaz hâle geldiğini, dolayısıyla kredi gecikmelerinin yaşandığını, bu nedenle müvekkili adına ihtiyaç kredileri çekildiğini, tüm kredi borçlarının müvekkili tarafından ödendiğini, düğünde takılan tüm ziynet eşyalarının da evin alımında kullanıldığını ileri sürerek öncelikle taşınmazın 1/2 hissesinin müvekkili adına tesciline, aksi hâlde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000 TL katkı payı alacağının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesi sunmamış olup, ön inceleme duruşmasına katılarak dava konusu evin annesine ait olduğunu, evi kredi çekerek aldığını, kendilerinin de kira vermeden evde oturduklarını, dolayısıyla kredi ödemesine katkıda bulunduklarını, taşınmazın alımında davacının hiçbir katkısının bulunmadığını savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İzmir 5. Aile Mahkemesinin 23.12.2015 tarihli ve 2014/402 E., 2015/896 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu, edinilmiş malın her bir eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değeri olduğu, dava konusu taşınmazın ise davalı eş adına değil davalının annesi adına tapuda kayıtlı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20.09.2018 tarihli ve 2016/10519 E., 2018/16030 K. sayılı kararı ile;

“… Dosya kapsamı, iddianın ileri sürülüş şekli ve 19.02.2015 tarihli celsede davacı vekilinin beyanına göre dava, dava konusu 1223 ada 1 parselde kayıtlı bulunan 6 no lu bağımsız bölüme ilişkin 1/2 hissenin davacıya aidiyetine ve yine bu hisseye yönelik davacının katkısı olması nedeni ile 20.000 TL'nin davalıdan tahsiline ilişkindir. Mahkemece dava konusu taşınmazın taraflar adına tapuda kayıtlı olmadığı, davalının annesi adına tapuda kayıtlı olması sebebi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, dava bir ayın davası olmayıp mal rejiminden kaynaklı tasfiye davası niteliğinde olduğundan, kaydın maliki ile ilgili sonuçta bir değişiklik talep edilmediğinden Daire ve Yargıtay uygulamalarına göre mevcut diğer delillerde değerlendirilerek, dava konusu taşınmazın tamamı veya bir kısmının davacı veya davalı tarafından edinilip edinilmediğinin etraflıca araştırılması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yalnızca kayda değer verilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Mahkemece yapılacak iş boşanma dava dosyasını, davacının dava dilekçesi ve delil dilekçesinde belirttiği banka ve evrakları getirtip inceleyerek dosya içindeki tanık beyanları ve delil listesindeki deliller birlikte değerlendirilerek dava konusu taşınmazın edinilmiş mal olup olmadığı kesin olarak belirlendikten sonra, sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İzmir 5. Aile Mahkemesinin 17.01.2019 tarihli ve 2018/888 E., 2019/34 K. sayılı kararı ile önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda; davacının davalıdan, edinilmiş mallara katılma mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle alacak hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Mal rejimi; eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik birliği devam ettiği sürece edindikleri mallar üzerindeki hakları, birbirlerine ve üçüncü kişilere karşı sorumlulukları ile evlilik birliği sona erdiğinde bu malların paylaştırılması yönündeki kurallar bütününü ifade etmektedir. Mal rejimleri, yasal ve seçimlik mal rejimleri olarak iki gruba ayrılmıştır. Eşlerin mal varlıklarının yönetimi hususunda sözleşme ile mal rejimini tayin etme imkânı bulunmakla birlikte, bu seçimin gerçekleşmemesi ihtimali gözetilerek kanun gereği eşlerin tabi olacakları yasal mal rejimi belirlenmiştir.

14. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202. maddesinin 1. fıkrası uyarınca eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine yönelik düzenlemeler TMK’nın 218 ilâ 241. maddeleri arasında yer almaktadır.

15. Edinilmiş mallara katılma rejiminde tasfiye davasının görülebilmesi için eşler arasındaki mal rejiminin sona ermiş olması gerekir. TMK’nın 225. maddesi ile “Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer” hükmü düzenleme altına alınmıştır.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 218. maddesine göre edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar (TMK m. 219) ile eşlerden her birinin kişisel mallarını (TMK m. 220-221) kapsar. Bu hüküm ile yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminin kapsamı belirlenmiştir. Bu hükümler uyarınca; gerek kanun uyarınca (TMK m. 220), gerekse sözleşmeyle (TMK m. 221) kişisel mal olarak kabul edilen mallar dışında; eşlerin, ivazlı olarak elde ettikleri bütün malları, edinilmiş mal olarak kabul edilmiş ve mal rejimi sona erdiğinde paylaşıma tabi tutulmuştur. Eşlerin kişisel malları ise paylaşım dışıdır. Bunun doğal sonucu olarak; mal rejimi kapsamında eşlerin malvarlıklarının türü ön plana çıkmakta ve malvarlıkları “edinilmiş mallar” ve “kişisel mallar” olarak nitelendirilmiştir.

17. Eşlerin mallarının, kişisel mal veya edinilmiş mal olarak iki gruba ayrılması esasen mal rejimi sona erdikten sonra önem taşır. Mal rejimi devam ederken kural olarak bu ayrımın bir önemi bulunmamaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejiminin sona ermesiyle birlikte eşler veya mirasçılar tarafından açılabilecek davalar; değer artış payı alacağı (TMK m. 227) ve artık değere katılma alacağı (TMK m. 231) davalarıdır. Bu iki alacak türünün özellikleri, koşulları ve hesaplama yöntemleri arasında farklılıklar bulunmakla birlikte, tasfiye davalarına özgü usul ve esasa yönelik genel ilkelerin tamamı her iki dava türü için de geçerlidir.

18. Somut olayda; taraflar 31.07.2010 tarihinde evlenmiş, 06.06.2014 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 19.03.2015 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir. Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden; evlilik tarihi olan 31.07.2010 tarihinden mal rejiminin sona erdiği 06.06.2014 tarihine kadar TMK’nın 202/1. maddesi ile düzenlenen edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.

19. Eldeki davanın; dava dilekçesi, iddianın ileri sürülüş şekli ve davacı vekilinin 19.02.2015 tarihli beyanından “davaya konu taşınmazın gerçekte eşler tarafından edinildiği halde tapu kaydının dava dışı üçüncü kişi konumundaki kayınvalide Hatice A. adına tescil edildiği” iddiasıyla, davalı eş aleyhine açılan edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Daha açık bir anlatımla davacı, dava dışı üçüncü kişinin mal varlığına yaptığı katkıyı, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi nedeniyle davalı eşinden istemektedir.

20. Katkı payı alacağı davası 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi gereği mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde evlilik birliği devam ederken bir eşe ait mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına diğer eşin para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkısının karşılığı olmak üzere hesaplanan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir. Kural olarak katkıda bulunan eş, diğer eşten katkısının karşılığı olarak sadece alacak isteğinde bulunabilir, ayın talep edemez. Katkı payı alacağına ilişkin olarak yürürlükte olduğu dönemde belirlenip uygulanan katkı payı alacağının açıklanan ilke ve esasların benzeri ise TMK’nın 227/1. maddesinde düzenlenen değer artış payı alacağında kanun hükmü hâline getirilmiştir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; değer artış payı alacağının konusu “katkı” sadece diğer eşin mal varlığına yapılan katkıdan ibarettir. Dolayısıyla katkı sebebiyle alacak istemi, kendisine katkı verilen eşe karşı ileri sürülebilir.

21. Edinilmiş malların kaynağı, kanun koyucu tarafından TMK’nın 219. maddesinde ifade edilmiştir. TMK’nın 219. maddesinin 2. fıkrasında “Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır” denilerek edinilmiş mallar sınırlı olarak sayılmamış, sadece “1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler, 2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler, 3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, 4. Kişisel mallarının gelirleri, 5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler” şeklinde özel örneklerle yer almıştır.

22. Türk Medeni Kanunu’nun 219. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir” şeklindeki tanıma göre edinilmiş mal kavramının üç unsurdan oluştuğunun kabulü gerekir. Bunlardan ilki; edinilmiş mal, mal rejiminin devamı süresince diğer bir ifadeyle yasal mal rejiminin başlangıcından sonuna kadar olan süreç içinde edinilmiş olmalıdır. Bu unsur gereğince eşler arasında yasal mal rejiminin başladığı tarihten önce edinilmiş olanlar ile mal rejiminin sona ermesinden sonra edinilmiş olan malvarlıkları diğer unsurlara bakılmaksızın, o eşin kişisel malı sayılır. İkincisi “karşılığı verilerek edinilmiş” olmalıdır, kaldı ki bu unsur esasen “edinilmiş mal” tanımının başlıca koşuludur, zira bir malın yasal mal rejimi kapsamında edinilmiş mal sayılması, bu malın ivazlı şekilde elde edilmiş olmasına bağlıdır. Üçüncü unsur ise; bir eşin edinilmiş malından bahsedilmek için kural olarak o malın mülkiyet hakkına sahip olunması gerekir.

23. Gerçekten, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi aşamasında hesaba katılacak olan mallar ve değerler, eşlerin mal rejiminin sona ermesi anındaki mülkiyet durumlarına göre değerlendirilecektir. TMK’nın 228. maddesinin 1. fıkrası ile 235. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; eşlerden her biri, diğer eşin mal rejimi sona erdiğinde mal varlığında hâlen mevcut olan edinilmiş malları üzerinde hak sahibidir. Mal rejiminin sona ermesi anında bir eşin mülkiyetinde bulunmadığı hâlde; bazı mal varlığı değerleri, ancak Kanun’un “Eklenecek değerler” başlıklı 229. maddesi hükmüne uyum sağladığı takdirde, eşin edinilmiş mallarına eklenebilir. Bu istisnai hükme göre; eşlerden birinin, mal rejimi sona ermeden önce bir yıl içinde eşinin rızasını almadan olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmaları ile mal rejiminin devamı süresince eşinin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler, o eşin edinilmiş mallarına eklenecek değerler olarak kabul edilmiştir. Bu istisnai hüküm dışında, mal rejiminin sona ermesi anında, bir eşin mülkiyetinde bulunmayan, ya da eşin bir sınırlı ayni hak nedeniyle zilyetliğinde bulunan malların “edinilmiş mal” olup olmadığına bakılamaz, çünkü bu hâlde eşin mülkiyet hakkının varlığından söz edilemez.

24. Doktrinde edinilmiş malın unsurları açıklanırken “mülkiyet” unsuru öne çıkmaktadır. Bir eşin “edinilmiş” malından söz edebilmek için kural olarak eşin, o malın mülkiyet hakkına sahip olması gerektiği belirtilmektedir. Eşin mal varlığında olmayan malların davalının uhdesinde sayılması ve edinilmiş mal olarak dikkate alınması hukuk tekniği açısından doğru değildir (Şıpka, Şükran; Eşler Arasında Malvarlığı Davaları, s. 185-187).

25. Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesine göre taşınmaz mülkiyetinin kazanılması ancak tescil ile mümkündür. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Aksi kanıtlanmadıkça, resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.

26. Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; davacı, TMK’nın 218 ilâ 241. maddeleri arasında düzenlenen edinilmiş mallara katılma rejimi hukuksal sebebine dayanarak açtığı alacak davasını, üçüncü kişi konumundaki “Hatice A. adına kayıtlı olan dava konusu taşınmazın kredi ile satın alındığı ve tüm kredi ödemelerinin davacı tarafından ifa edildiği” iddiasıyla malik olmayan eş Uğur A.’a karşı yöneltmiştir. Davalı eş ise dava konusu evin annesine ait olduğunu, evin kredi çekilerek alındığını, kendilerinin de evde kira vermeden oturduklarını, bu sebeple kredi ödemelerine katkıda bulunduklarını savunmuştur. Dosyada mevcut tapu kayıtlarına göre; dava konusu taşınmazın; dava dışı Nurten Ş. adına kayıtlı iken 26.11.2010 tarihinde satış yolu ile dava dışı Hatice A. adına, Hatice A. tarafından ise 19.03.2015 tarihinde yine satış yolu ile dava dışı Ayşe S. adına tescil edildiği hususu tartışmasızdır. Dolayısıyla davacı; edinilmiş mal olduğunu iddia ettiği dava konusu evin, davalı eşi tarafından evlilik birliği içerisinde karşılığını vererek mülkiyetini elde ettiğini kanıtlayamamıştır. Dosyada davalı tarafından, davacının iddiasını ispatlar nitelikte mal rejiminin devamı süresince eşinin katılma alacağını azaltma kastıyla yaptığı bir devir de bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca, dava dışı üçüncü kişinin mal varlığına yapılan katkının, TMK hükümleri uyarınca mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan gerek değer artış payı davası gerekse artık değere katılma davası çerçevesinde değerlendirmek suretiyle davalıdan talep edilemeyeceğine ilişkin verilen direnme kararı yerindedir.

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, taşınmaz üçüncü kişi adına kayıtlı olsa bile, gerek birbirini doğrulayan tanık beyanları gerekse dava konusu taşınmazın alımında kullanılan kredi taksitlerinin davacı tarafından ödenmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu evin evlilik birliği içinde taraflarca edinildiğinin kanıtlandığı, zira muvazaa iddiasının her türlü delil ile ispatının mümkün olduğu, dolayısıyla aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ve direnme hükmünün bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

28. O hâlde yerel mahkemenin usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 19’u ONAMA, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun düşünce tarzı yola çıkılacak olursa, önalım hakkı sadece satış yoluyla yapılan devirlerde kullanılabilir. Halbuki, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre görünürde bağış şeklinde yapılan devirlerin önalım hakkını engellemek amacı ile yapıldığının aslında gerçekte taraflar arasında satış işleminin mevcut olduğunun iddia edilmesi ve kanıtlanması durumunda önalım hakkının kullanılması mümkündür. Yargıtay, aslında böyle bir durumda kanuna karşı hile durumunu bertaraf etmektedir.

Somut olayda da, katılma alacağı borçlusu olabilecek eşin, doğrudan üçüncü kişi olan annesi adına (uygulamada yakın ailesine veya tanıdıklarına) malvarlığını kaydettirdiğine ilişkin bir iddia ile dava açılmıştır. Kredi borçlarının bir kısmı ise davacı eş tarafından ödenmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.02.2022 tarihli kararının 26 numaralı paragrafında; “Dosyada davalı tarafından, davacının iddiasını ispatlar nitelikte mal rejiminin devamı süresince eşinin katılma alacağını azaltma kastıyla yaptığı bir devir de bulunmamaktadır.” şeklinde bir değerlendirme yapılmış ise de, dosya kapsamı ile üçüncü kişinin ekonomik durumu ile bu malvarlığını iktisap edip edemeyeceği ayrıca tartışılmamıştır. Yine 26 numaralı paragrafta; “Dosyada davalı tarafından, davacının iddiasını ispatlar nitelikte mal rejiminin devamı süresince eşinin katılma alacağını azaltma kastıyla yaptığı bir devir de bulunmamaktadır.” şeklinde değerlendirme yapılmış ise de, zaten üçüncü kişi adına kaydedilmiş malvarlığının üçüncü kişi tarafından başka bir üçüncü kişiye devredilmesi söz konusu hükmün uygulanması şartı da olamaz. Eğer söz konusu ifade, eşin kendi üstüne kayıtlı bir edinilmiş malı, eşinin katılma alacağını azaltma kastıyla bir devirde bulunması şartı kapsamında ele alınıyorsa, eşin üçüncü kişi adına kaydettirdiği edinilmiş malın, mal rejimleri hükümleri çerçevesinde talep edilebilmesi için eşin kendi adına kayıtlı bir edinilmiş malı TMK m. 229 hükmü kapsamında devretmesi de TMK m. 229 hükmünün uygulanması şartı olamaz.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.02.2022 tarihli kararının 24 numaralı paragrafında atıf yapılan doktrin görüşü aynen şu şekildedir.

“Bu uygulamanın ülke gerçekleri göz önünde tutularak Yargıtay tarafından kabul gördüğü anlaşılmaktadır. Çünkü ülkemizde genellikle malvarlıklarının ailenin olarak görülmesi ve erkek eşin ailesinin söz hakkının öncelikli olması, kadın eşin de erkeğin ailesi adına tescil edilmesine karşı çıkamayacak olması bir gerçektir. Bu nedenle, malvarlığının bedelinin eşlerden biri tarafından ödenmesine rağmen eş adına kayıtlı olmaması halinde, bu maldan diğer eşin bir alacağının doğmaması hakkaniyete uygun değildir.

Ancak Yargıtay'ın bu kararlarda söz konusu malları halen davalının uhdesinde sayması ve edinilmiş mal olarak dikkate alması hukuk tekniği açısından doğru değildir. Burada üçüncü kişi adına kayıtlı olan malvarlığının doğrudan tasfiyeye dahil edilmesi yerine, üçüncü kişiye verilen bedeller ile ilgili TMK m. 229 kapsamında değerlendirme yapılmalıdır. (ŞIPKA, Şükran/ ÖZDOĞAN, Ayça, Yargı Kararları Işığında Soru ve Cevaplarla Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları, 2. Bası, İstanbul, 2017, s. 214)

Doktrindeki diğer görüşler ise şu şekildedir.

“Her tasarruf işlemi, bir kazandırıcı işlemdir. Tekrar etmek gerekir ise tasarruftan kasıt, işlemi yapan tarafın var olan hakkının sona ermesi, içeriğinin değişmesi, devredilmesi veya sınırlanmasıdır. Bu yüzden, hem kazandırma hem de devir kavramını içine alacak şekilde “Eklenecek Değerler Kapsamında Sayılan Tasarruf İşlemleri” başlığı adı altında konuyu incelemek uygun olacaktır. Buradan hareketle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin eşin annesi veya babası adına kayıtlı olan malın, mal rejiminin tasfiyesinde, eşin bu mala ilişkin yapmış olduğu tasarruf işlemini, eklenecek değerler kapsamında sayması ise kanımızca yerinde olmuştur.” (KARAMERCAN, Fatih, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Eşin Üçüncü Kişilere Karşı Dava Hakkı (TMK m. 229, 241), Güncellenmiş 3. Baskı, Ankara, 2022, s. 33)

“TMK m. 229 hükmünde olduğu gibi eşin malvarlığından olmayan ancak fiilen sahip olduğu malların sanki malvarlığında varmış gibi tasfiyede dikkate alınması kanımızca dürüstlük kuralının hâkim hukuku ile gerçekleşmesi haline güzel bir örnektir.” (ZEYTİN, Zafer, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 5. Baskı, Ankara, 2021, s. 296)

“Bizim de katıldığımız görüşe göre, hükmün yukarıda ayrıntılı olarak açıkladığımız diğer koşullarının da bulunması şartıyla, malvarlıkları üzerindeki hukuki işlemleri eklenecek değerler kapsamında kabul edilmektedir. Bu bakımdan değerlendirildiğinde eşlerden birinin üçüncü kişi adına alınan malların bedelini ödemesi de bir tasarruf işlemi niteliğindedir. Bunun yanında burada eşin, diğer eşin katılma alacağını azaltma kastı, "davalı eşin edinilmiş mallarının arttırılmasını önleyici nitelik" şeklinde ortaya çıkmış olduğundan, söz konusu bu işlemler TMK md.229 çerçevesinde nitelendirilmelidir. Bu sebeple kanaatimizce, tıpkı diğer eklenecek değerlere konu malvarlıklarında olduğu gibi, söz konusu işleme konu malın kendisinin eklenecek değer sayılması mümkün olmalıdır. Zira kanaatimizce, TMK md.229/b.2 hükmü kapsamındaki bir eklenecek değer ile eklenecek değer olarak nitelendirdiğimiz üçüncü kişi adına kaydedilen malvarlığı değerleri arasında bir fark bulunmamaktadır. Buna göre tasfiye hesabına mala yapılan ödemeler değil, malın tasfiye tarihindeki güncel sürüm değeri eklenecektir. Böylece katılma alacaklısı eş, yapılan ödemeler ile malın güncel değeri arasındaki değer farkı sebebiyle mağdur edilmiş olmayacaktır.” (GÜNDOĞDU ÖZBEK, Melisa, Yasal Mal Rejiminin Tasfiyesinde Eklenecek Değerler ve Uygulaması, On İki levha Yayıncılık, İstanbul, 2020, s. 78, 79)