SÖZLEŞMENİN ASIL BORÇLUSUNUN REŞİT OLMADIĞINDAN GEÇERSİZ OLDUĞU İDDİASI BORCA İTİRAZ NİTELİĞİNDEDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


27 Nis
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/12-67
KARAR NO   : 2021/1672

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                         :
 Ereğli (Konya) İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                                   : 08/05/2015
NUMARASI                            : 2015/71 - 2015/88
DAVACILAR (BORÇLULAR) : 1- N.Y. 2- R.Y. 3- T.Y. vekilleri  Av. E.A.Ş.
DAHİLİ DAVACI (BORÇLU)   : Ö.A. vekili Av. T.F.İ.
DAVALI (ALACAKLI)             : T.C. Z. Bankası vekili Av. M.Ş.K.

1. Taraflar arasındaki "takibin iptali" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Ereğli (Konya) İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin kabulüne ilişkin karar, alacaklı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlular İstemi:

4. Borçlular vekili istem dilekçesinde; müvekkilleri hakkında Ereğli 1. İcra Müdürlüğünün 2013/1.96 E. sayılı dosyasında (genel haciz yolu ile ilamsız) takip başlatıldığını, takibe konu kredi sözleşmesinin tanzim tarihinin 12.04.1999 olup, asıl borçlu Ömer A.’in sözleşmenin tanzim tarihinde 18 yaşını tamamlamadığını, reşit olmayan kişi ile yapılan kredi sözleşmesinin geçerli olmadığını, takibe konu alacağın zamanaşımına uğradığını, takipte işlemiş faiz oranının ne olduğu ve hangi tarihten itibaren işlemeye başladığının belli olmadığını, takip sonrası işleyecek faiz oranının yasal faiz olması gerekirken %120,90 oranında talep edilen faiz oranının fahiş olduğunu, borçlular hakkında yasaya aykırı şekilde alınan ihtiyati haciz kararına istinaden borçlu Recai Y. adına kayıtlı taşınmaza konulan haczin kaldırılması gerektiğini ileri sürerek takibin iptaline, borca itirazlarının kabulüne, tüm hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; borçluların 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 71. maddesine dayanarak icra mahkemesine başvurduğunu, ancak belirtilen maddede aranan koşulların somut olayda mevcut olmadığını, müvekkili banka tarafından borçlu Ömer A. hakkında Ereğli 1. İcra Müdürlüğünün 2000/3043 E. sayılı takip dosyası üzerinden aynı kredi borcundan dolayı yapılan takipte borçlu Ömer A.’in takibe itiraz etmediğini, bu takipte borç ödemeden aciz belgesi alındığını, borçluların iddialarının yerinde olmadığını belirterek istemin reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ereğli (Konya) İcra (Hukuk) Mahkemesinin 10.12.2013 tarihli ve 2013/63 E., 2013/184 K. sayılı kararı ile; kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte borçlu Ömer A.’in 18 yaşından küçük olduğu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 16. maddesinde belirtildiği üzere yasal temsilcisinin rızası olmadan kendi işlemiyle borç altına giremeyeceği, mümeyyiz küçük ve mümeyyiz mahcurda asıl olanın ehliyetsizlik olduğu, bu yüzden ehliyet noksanının rıza ile giderildiğinin ispat yükünün bunu iddia eden tarafta olduğu, işlemin yasal temsilcinin rızası ile giderildiği hususunun davalı (alacaklı) yanca ispatlanamadığı, davalı tarafın (alacaklının) sözleşmenin kurulduğu tarihte sözleşmeyi imzalayan borçlunun ergin olduğunu bilebilecek durumda olduğu ve buna bağlı iyiniyetinden söz edilemeyeceği, çünkü davalı (alacaklı) tarafın banka olması sebebiyle kredi sözleşmesini imzalatırken kimlik fotokopilerini almış olduğu, bu hususun kredi sözleşmesi takibe konulurken ilgililerin kimlik fotokopilerinin de icra dosyasına eklenmesinden anlaşıldığı, bu hâliyle borç altına giren kişinin ergin olup olmadığı hususunun kimlik fotokopilerine bakılarak anlaşılabileceği, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 27.11.1997 tarihli ve 1997/4842 E., 1997/10101 K. sayılı kararında "Davalı dava konusu bonoyu düzenlediği tarihte mümeyyiz küçük olup, MK.nun 16. maddesine göre mümeyyiz bulunan küçükler kanuni mümessillerinin rızası olmadıkça kendi tasarrufları ile iltizam edilemezler. Somut olayda sonradan reşit olan borçlu icra dosyasında borcu kabul ettiğinden bonodaki ehliyet koşulunun gerçekleştiği benimsenerek davanın kabulü gerekir." şeklinde belirtildiği üzere somut olayda sonradan reşit olan borçlu Ömer A.’in borcu kabul ettiğine ilişkin icra dosyasında bir beyanının bulunmadığı, icra dosyasına sunmuş olduğu tarihsiz dilekçesinde dosyada borçlu olarak gözüktüğüne ilişkin beyanda bulunup dosyanın fotokopisini talep ettiği, bu talebinin borcu kabul ettiği anlamına gelmeyeceği, diğer davacıların (borçluların) sorumluluğunun kredi sözleşmesinin teminatla ilgili kısımda belirtildiği üzere asıl borçlunun sorumluluğuna bağlı olarak doğacağı, borçlunun sorumluluğunun doğmadığı bu durumda müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla diğer borçluların sorumluluğunun da oluşmayacağı gerekçesi ile takibin iptaline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 15.01.2015 tarihli ve 2014/33492 E., 2015/819 K. sayılı kararı ile; "... Alacaklı tarafından borçlular aleyhine genel haciz yoluyla başlatılan takipte borçluların, kredi sözleşmesinin asıl borçlusunun sözleşme tarihinde henüz reşit olmadığını, kredi sözleşmesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek takibin iptalini talep ettikleri; icra mahkemesince, takibin iptaline karar verildiği görülmüştür.

İİK'nun 62/1. maddesinde; "İtiraz etmek istiyen borçlu, itirazını, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur. İtiraz, takibi yapan icra dairesinden başka bir icra dairesine yapıldığı takdirde bu daire gereken masrafı itirazla birlikte alarak itirazı derhal yetkili icra dairesine gönderir; alınmayan masraftan memur şahsen sorumlu olur" hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda; borçluların, kredi sözleşmesinin geçersiz olduğuna ilişkin iddiaları borca itiraz niteliğinde olup, genel haciz yolu ile takipte bu itirazın İİK'nun 62/1. maddesi uyarınca ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde icra müdürlüğüne yapılması gerekir. Dolayısıyla icra müdürlüğü yerine icra mahkemesine yapılan itiraz fuzuli olup, hukuki sonuç doğurmaz.

O halde mahkemece; takibin şekli itibariyle istemin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ereğli (Konya) İcra (Hukuk) Mahkemesinin 08.05.2015 tarihli ve 2015/71 E., 2015/88 K. sayılı kararı ile; her ne kadar Özel Dairece borçlular vekilinin ilk maddede (talep dilekçesinin 1 nolu bendinde) belirttiği husus ve mahkemenin daha önceki kararında borçlu Ömer A.'in sözleşme sırasında ehliyeti olup olmaması yönünden irdelendiği, borçlular vekilinin belirttiği diğer hususların şikâyet konusu olduğu, bu nedenle talepte hem şikâyetin hem de borca itirazın söz konusu olduğu, şikâyet konusu hususların değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; genel haciz yolu ile ilamsız takipte reşit olmayan asıl borçlu ile yapılan kredi sözleşmesi geçersiz olduğundan kefillerin de sorumluluğunun doğmadığına ilişkin iddianın borca itiraz olup icra müdürlüğüne mi yapılması gerektiği yoksa şikâyet yolu ile icra mahkemesinde mi ileri sürülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemenin ilk kararının gerekçesinde kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte borçlu Ömer A.’in 18 yaşından küçük olduğundan sorumluluğunun doğmadığı, müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla diğer borçluların da sorumluluğunun oluşmayacağı gerekçesi ile verilen takibin iptaline ilişkin kararın alacaklı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, borçluların kredi sözleşmesinin geçersiz olduğuna ilişkin iddialarının borca itiraz niteliğinde olup genel haciz yolu ile takipte bu itirazın İİK’nın 62. maddesi gereğince ödeme emri tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra dairesine yapılması gerektiğinden istemin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kararın bozulduğu, Mahkemece bozma kararı sonrası, Özel Dairenin bozma kararında mahkemenin daha önceki kararında borçlu Ömer A.'in sözleşme sırasında ehliyeti olup olmaması yönünden irdelendiği anlaşılmış ise de, borçlular vekilinin belirttiği diğer hususların şikâyet konusu olduğu, borçluların taleplerinde hem şikâyetin hem de borca itirazın söz konusu olduğu, şikâyet konusu hususların değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiş ve ön sorun bulunmadığına oy birliği ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

 IV. GEREKÇE

13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle icra hukukunda itiraz ve şikâyet yollarının açıklanması gerekir.

14. Borçlunun, borçlu olmadığını veya (alacağın müeccel olduğu, şarta bağlı olduğu gibi bir nedenle) alacaklının takip yapma yetkisi bulunmadığını icra dairesine bildirmesine ödeme emrine itiraz denir (İİK m. 62-66). İtiraz sebeplerini iki bakımdan sınıflandırmak mümkündür: 1) Maddî hukuka veya takip hukukuna dayanan itiraz sebepleri; 2) İleri sürülüş şekli bakımından itiraz sebepleri.

15. İtiraz sebepleri daha çok maddî hukuka dayanır. Yani, itiraz daha çok takip konusu alacağa ilişkindir. Borçlu, maddî hukuk (meselâ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu) bakımından, takip konusu alacağı ödemek zorunda olmadığını, ancak itiraz yolu ile ileri sürebilir. Burada borçlunun itirazı alacağa ilişkindir. Takip hukukuna dayanan itiraz sebeplerini ise, alacaklının takip yapma yetkisi (takibat icrası hakkı İİK m. 60/3, c.3) bulunmadığına ilişkin itirazlar olarak özetlemek mümkündür. Fakat, alacaklının takip yapma yetkisi bulunmadığına ilişkin bütün sebepler, itiraz sebebi değildir. Borçlunun ileri sürdüğü sebep, niteliği bakımından icra müdürünün kendiliğinden (re'sen) gözetmesi gereken bir sebep (şikâyet sebebi) değilse, itiraz yolu ile ileri sürülür. İcra müdürünün kendiliğinden gözetmesi gerekmeyen ve bu nedenle takip hukukuna dayanan birer itiraz sebebi teşkil eden hâllere; yetki itirazı (İİK m. 50/2), hakkında borç ödemeden aciz belgesi verilmiş olan müflis borçlunun yeni mal iktisap etmediği yolundaki itirazı (İİK m. 251/2) örnek verilebilir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2013, s. 222-223).

16. İtiraz sebepleri, ileri sürülüş şekli bakımından imzaya itiraz ve borca itiraz olarak ikiye ayrılır. İmzaya itiraz, alacaklının bir âdi (hususi) senede dayanarak icra takibi yapmış olması hâlinde, borçlunun bu âdi senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığı gerekçesiyle yapacağı itiraza, imzaya itiraz denir (İİK m. 60/3 c. l; 62/5). İmzaya itiraz dışındaki diğer bütün itirazlara, borca itiraz denir (İİK m. 60/3; c. 3; m. 60/4). Meselâ ödeme, takas, zamanaşımı, borcun müeccel olduğu, borcun şarta bağlı olduğu, icra dairesinin yetkisiz olduğu ve sıfat itirazı gibi (Kuru, s. 224-225). Borca itiraz takip konusu yapılan alacağa ilişkin olup, alacağın doğmadığı, alacağın batıl olduğu gibi maddi hukuka ilişkin sebepler ileri sürülür.

17. İcra ve İflas Kanunu’nun 62. maddesinin 1. fıkrasına göre genel haciz yolu ile ilamsız takipte itiraz etmek isteyen borçlu, itirazını ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur. 

18. Şikâyet ise İİK'nın 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Şikâyet icra ve iflas dairelerinin, kanuna aykırı olan veya hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesi veya yerine getirilmeyen veya sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesi için icra takibinin taraflarına veya hukukî yararı bulunan diğer kişilere tanınmış kendine özgü bir kanun yoludur (Kuru, s. 103). Şikâyeti medeni usul hukukunda yer alan hiçbir dava çeşidi içine sokmak mümkün değildir. İİK’nın 16. maddesine göre icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı şikâyet yoluna ancak kanunun çözümünü mahkemeye bırakmadığı konularda (örneğin İİK'nın 142. maddesi uyarınca sıra cetveline itiraz davası) gidilebilir. Kanun koyucunun bazı hâllerde şikâyet yolunu kapalı tutmasının nedeni, takibe bağlı maddî hukuka ilişkin sorunların mahkemelere bırakılması düşüncesidir (Pekcanıtez, Hakan/ Simil, Cemil: İcra ve İflas Hukukunda Şikâyet, İstanbul 2017, s. 31, 49).

19. Şikâyet konusunu idarî işlemler oluşturduğundan, şikâyet medeni usul hukuku anlamında bir dava değildir. Şikâyette kişiler arasında uyuşmazlık yoktur. Şikâyet ile icra ve iflas memurlarının işlemlerinin kanuna veya olaya aykırılığı ileri sürülür. Takibin esasını oluşturan uyuşmazlığın maddî hukuk açısından incelenmesi ve bunun hakkında karar verilmesi şikâyette mümkün değildir. Şikâyete konu işlemin iptalini talep eden kişinin takibin diğer taraflarına karşı ileri sürebileceği bir subjektif hakkı yoktur. Medeni usul hukukundaki davada davacı ve davalı olmak üzere iki taraf yer alır. Davanın konusunu tarafların subjektif hakları oluşturur. Örneğin eda davası söz konusu ise dava kabul edildiğinde davalı bir şeye mahkûm edilir. Şikâyet hakkında verilen kararlar maddî anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Dava sonunda verilen kararlar ise kesin hüküm teşkil eder ve aynı konuda ve aynı taraflar arasında yeniden dava açılamaz.

20. Şikâyet ile itiraz arasında önemli farklar vardır. İtiraz, daha çok maddî hukuka dayanan sebeplerden dolayı takibe karşı konulmasıdır. Yani, itiraz daha çok takip konusu yapılan alacağa ilişkindir. Şikâyette ise, icra müdürünün, icra-iflâs hukukuna ilişkin hükümleri uygulamadığı veya yanlış uyguladığı ileri sürülür. Yani, itirazda alacağa (ve bununla alacaklıya) karşı çıkıldığı hâlde, şikâyette icra müdürünün icra-iflâs hukukuna ilişkin işlemlerine (ve bununla icra müdürüne) yöneltilmiş bir karşı çıkma söz konusudur. Buna göre, maddî hukuka dayanan bütün hâllerde, (şikâyet değil) ödeme emrine itiraz yoluna başvurulur (Kuru, s. 246).

21. Şikâyet takip hukukunu ilgilendirir ve bununla icra ve iflas memurunun takip hukukuna ilişkin hükümleri uygulamadığı veya yanlış uyguladığı ileri sürülür. İtiraz ise alacağa karşı ve dolayısıyla maddî hukuk hükümlerine dayanmaktadır. Örneğin alacağın mevcut olmadığı, hükümsüz olduğu, alacağın alacaklının talep ettiği miktarda olmadığı, takas gibi bir sebeple sona erdiği gibi maddî hukuka ilişkin sebepler ileri sürülür. Bu ayrıma göre, maddî hukuka dayanan bütün hâllerde ödeme emrine itiraz yolu ile karşı konulur. Buna karşılık takip hukukuna ilişkin sebepler kural olarak şikâyet sebebi olabilir. Ancak takip hukukuna ilişkin bir yolsuzluğun şikâyet sebebi olabilmesi için bu hususun icra memurunun kendiliğinden gözetmesi gereken nitelikte olması gerekir. İcra veya iflas memuru kendiliğinden gözetmesi gereken bir hususa uymamışsa, buna aykırılık şikâyet yoluyla ileri sürülür (Pekcanıtez/ Simil, s. 35).

22. Bu aşamada ayırt etme gücüne sahip küçüklerin fiil ehliyeti bakımından hukukî durumlarının irdelenmesi de gerekmektedir.

23. Türk Medeni Kanunu’nun 16. maddesinde kimlerin kanunen sınırlı ehliyetsiz sayıldığı düzenlenmiştir. Bu madde hükmünden anlaşılacağı üzere iki kategori kişi sınırlı ehliyetsiz grubunu oluşturur: 1) Ayırt etme gücüne sahip küçükler, 2) Ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar.

24. Henüz on sekiz yaşını doldurmamış olanlar, yani normal erginliğe erişmemiş olan küçükler ayırt etme gücüne sahip bulunuyorlarsa fiil ehliyeti bakımından sınırlı ehliyetsiz kategorisine girerler. TMK’nın 16. maddesi ayırt etme gücüne sahip küçüklerin fiil ehliyetsizliğinin tam ve mutlak olmayıp sınırlı bir ehliyetsizlik olduğunu kabul eder. Sınırlı ehliyetsizler kural olarak kendi fiilleriyle aleyhlerine borç doğuran hukukî işlemleri kendi başlarına yapamazlar. Ayırt etme gücüne sahip küçüğü yükümlülük altına sokan hukukî işlemler ancak yasal temsilcisi ya da onun rızası bulunmak şartıyla bizzat ayırt etme gücüne sahip küçük tarafından yapılabilir. TMK’nın 16. maddesi hükmü esasında sınırlı ehliyetsizlerin korunması amacını gütmektedir. Bu bakımdan TMK’nın 16. maddesi hükmünün yaptırımı mutlak butlan olmayıp, hükmün amacına uygun olan daha hafif derecede bir hükümsüzlük yaptırımı yani “tek taraflı bağlamazlık”tır. Yasal temsilcinin rızası olmadan (izinsiz) yapılmış olan hukukî işlem, sınırlı ehliyetsiz açısından geçerli bir işlem değildir, ancak yasal temsilcinin onam vermesi hâlinde geçerli hâle gelir ve o andan itibaren de her iki taraf bu işlemle kesin şekilde bağlanmış olur. Sınırlı ehliyetsiz yasal temsilcinin onam vermesinden önce tam ehliyetli bir kimse durumuna gelirse artık kendisi de bu işlemi kabullenerek (tasvip ederek) geçerli duruma getirebilir (Akipek, Jale/ Akıntürk, Turgut/ Ateş, Derya: Türk Medeni Hukuku, Başlangıç Hükümleri, Kişiler Hukuku, İstanbul 2015, s. 320, 322, 329, 330).

25. Somut olayda; alacaklı banka tarafından 12.04.1999 tarihli kredi sözleşmesine dayalı olarak kredi sözleşmesinin asıl borçlusu Ömer A. ile müşterek borçlu ve müteselsil kefiller Turgut Y., Recai Y. ve Neşet Y. aleyhine genel haciz yolu ile ilamsız takip başlatıldığı, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlular Turgut Y., Recai Y. ve Neşet Y.’ın icra mahkemesine başvurarak asıl borçlu Ömer A.’in kredi sözleşmesinin düzenlendiği tarihte on sekiz yaşını doldurmadığını, reşit olmayan kişi ile yapılan kredi sözleşmesinin geçerli olmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep ettikleri, icra mahkemesince başvurunun şikâyet olarak incelenerek kabulüne karar verildiği görülmektedir.

26. Borçluların ileri sürdüğü takip dayanağı kredi sözleşmesinin asıl borçlusu reşit olmadığından geçersiz olduğu, bu nedenle kefillerin de sorumluluğunun olmadığı iddiası, borcun doğmadığına ilişkin olup borca itiraz niteliğindedir. Bu husus takip talebi üzerine icra müdürlüğünce kendiliğinden inceleme konusu yapılamaz. Şayet borçlunun velisi veya vasisi tarafından takipte taraf olma ehliyetinin bulunmadığı ileri sürülür ise bu durumda borçlunun ehliyetsizliği iddiası şikâyet niteliğinde ve kamu düzenine ilişkin olduğundan icra mahkemesinden takibin iptali istenebilir.

27. O hâlde borçluların ileri sürdüğü itirazın İİK’nın 62. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra müdürlüğüne bildirilmesi gerekir. Borca itirazın icra müdürlüğü yerine icra mahkemesine yapılması sonuç doğurmayacağından icra mahkemesince istemin reddi gerekir.

28. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.