SÜRESİNDEN SONRA CEVAP VERİLSE VEYA HİÇ CEVAP VERİLMESE BİLE ISLAHLA ZAMANAŞIMI DEF'İ MÜMKÜNDÜR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


12 May
2017

Yazdır

TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ

T.C.
İSTANBUL ANADOLU

8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

GEREKÇELİ
KARAR

ESAS NO       : 2016/65 
KARAR NO    : 2016/160

DAVA                        : Alacak
DAVA TARİHİ            : 25/04/2011
KARAR TARİHİ         : 17/05/2016
KAR. YAZIM TARİHİ : 30/05/2016

Davacı tarafça açılan dava sonunda gereği düşünüldü:

İ D D İ A :

Davacı vekili; taraflar arasında 01/10/2013 tarihinde düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalının zemin kattaki 1 nolu dükkanı projeye göre farklı inşa ettiğini ve dükkanın bina girişini küçülttüğünü, ayrıca 11 nolu dairenin çatı arası çıkış merdiveninin olmadığını, bina cephesinin mineral sıva ve be-de-pe yapılacağı belirtilmesine rağmen yapılmadığını, dairelerin banyolarında armatürlerinin farklı şekilde yapıldığını, zemin kattaki 1 nolu dükkanın ve 3. kattaki 11 nolu dairenin % 30 değer kaybettiğini ileri sürerek, sözleşmeye aykırı imalat nedeniyle şimdilik 8.000.00 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş,

Dava sırasında da; EBK'nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin henüz dolmadığını bildirerek, davalı yanın zamanaşımı def'inin reddi gerektiğini bildirmiştir.

S A V U N M A :

Davalı vekili; davanın yerinde olmadığını savunarak reddini talep etmiş,

Islahen verdiği 22/01/2014 tarihli dilekçe ile de; sözleşme uyarınca davacıya isabet eden bağımsız bölümlerin 15/08/2005 tarihinde teslim edildiğini, eksik ve ayıplı imalat nedeniyle 5 yıllık süreden sonra davanın açıldığını bildirerek, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

G E R E K Ç E :

Dava; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

Yapılan yargılama sonucu zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin Mahkememizce verilen 03/06/2014 gün ve 2011/214 E, 2014/224 sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 23. Hukuk Dairesince verilen 24/11/2015 gün ve 2014/8294 E, 2015/7555 sayılı kararda özetle;

"... Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında imzalanan 01.10.2003 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca müvekkiline teslimi gereken bağımsız bölümlerin alanında ve bir kısım imalatlarında eksiklik ve sözleşmeye aykırılıklar bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 8.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, eksik işler bulunmadığını, talebin zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir. 

Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davacıya isabet eden bağımsız bölümlerin 15.08.2005 tarihinde teslim edildiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı, dava konusu edilen tazminat talepleri açısından dava tarihi itibariyle TBK'nın 147/6. (BK'nın 126/4.) maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca eksik ve ayıplı imalat bedelinin tahsili istemine ilişkidir.

Dosya kapsamından, davalı tarafça süresinden sonra verilen cevap dilekçesinde zamanaşımı def'inde bulunulmadığı, yargılama aşamasında 22.01.2014 tarihinde sunulan dilekçede cevap dilekçesinin ıslah edildiği belirtilerek, zamanaşımı def'inde bulunulduğu, bu dilekçenin davacı vekiline 15.04.2014 tarihli duruşmada tebliğ edildiği, davacı vekilinin talebi üzerine mahkemece bu dilekçeye karşı beyanda bulunmak üzere iki haftalık süre verildiği, davacı vekilince bu süre içerisinde sunulan dilekçede, zamanaşımı def'inin süresinde ileri sürülmemesi nedeniyle muvafakat etmedikleri ve davanın 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan henüz zamanaşımı süresinin dolmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.

Zamanaşımı, HMK'nın 116. maddesi kapsamında bir ilk itiraz olmayıp, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i ve savunma aracıdır ve davanın başında süresinde verilecek cevap dilekçesinde ileri sürülebilir. Bu aşama geçildikten sonra ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelir. Zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü tarihte yürürlükte bulunan HMK'nın 141. maddesi uyarınca savunmanın genişletilip değiştirilebilmesi, karşı tarafın açık muvafakati ile mümkündür. Somut olayda, davalının savunmayı genişletmesi üzerine davacı tarafça açık muvafakat verilmediği gibi, aksine savunmanın genişletilmesine muvafakat edilmediği belirtilmiştir.

Bu durumda, mahkemece, davalının zamanaşımı def'inin reddi ile, uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır." 

Gerekçesiyle hüküm bozulmuş, Mahkememiz önceki kararın usul ve yasaya uygun olduğu görüşü ile metni özetle yukarıya alınan bozma ilamına uymamıştır. 

Mahkememizce verilen 03/06/2014 gün ve 2011/214 E, 2014/224 sayılı karar ile Yargıtay 23. Hukuk Dairesince verilen 24/11/2015 gün ve 2014/8294 E, 2015/7555 sayılı karar arasındaki görüş farklılığı, süresi içerisinde cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslahen zamanaşımı def'inde bulunup bulunmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Somut olayda dava dilekçesi davalıya 11/08/2011 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalı vekili tarafından da süresinden sonra 25/01/2012 tarihinde cevap dilekçesi ibraz edilmiştir.

Esasa cevap süresi içerisinde verilen cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen zamanaşımı def'inin sonradan ıslah yoluyla ileri sürülebileceğine ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06/04/2011 gün ve 2010/9-629 E, 2011/70 K sayılı kararı ile gene Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12/06/2013 gün ve 2012/10-1633 E, 2013/825 K sayılı kararlarında; yasal süresinden sonra cevap dilekçesinin verilmesi ile cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması halinde ıslah yoluyla sonradan zamanaşımı def'inin ileri sürülüp sürülmeyeceği hususunun değerlendirme dışında tutulduğu görülmektedir.

Yasal süresinden sonra davaya cevap veren ya da hiç cevap dilekçesi vermeyen davalının, daha sonra ıslah yolu ile zamanaşımı def'ini ileri sürüp süremeyeceği hususunda öğretide farklı görüşler bulunmaktadır.

Yasal süresi içerisinde cevap vermeyen davalının ıslah yoluna başvurarak zamanaşımı def'inde bulunamayağı savunanların (Postacıoğlu, Üstündağ, Yılmaz) temel gerekçeleri; sonradan ıslah yolu ile zamanaşımı def'inde bulunabilmesi için süresinde verilen bir cevap dilekçesinin varlığının başka bir deyişle daha önce yapılmış olan bir usül işleminin bulunması gerektiği, ıslah yoluna başvurulmak suretiyle de yapılan bir yanlışlığın düzeltilebileceği noktasında toplanmaktadır.

Islah yolu ile zamanaşımı def'inin ileri sürülebilmesi için süresinde cevap dilekçesi verilmesinin gerekli olmadığını savunan görüş temsilcileri (Baki Kuru, H.Pekçanıtez, O.Atalay, M.Özekes, Y.Alangoya, K.Yıldırım, İ.H.Karafatih, C.Akim vd.) ise, süresinde cevap dilekçesi verilmiş olup olmadığı şeklinde bir ayrımın aşırı şekilcilik ve hakkı ortadan kaldıran katı bir yapay biçimsellik olduğunu savunmaktadırlar.

Bu görüşün temsilcilerinden Prof.Dr. Baki Kuru'ya göre; süresinde verdiği cevap dilekçesinde davacının dava dilekçesinde bildirmiş olduğu vakıaları inkar etmekle yetinen davalı ile süresinde cevap dilekçesi vermeyen ve bu nedenle davayı inkar etmiş sayılan davalı arasında fark olmadığı, süresinde cevap layihası vermeyen davalının da varsayılan bir inkar savunması mevcut olduğu, davalının varsayılan bu inkar savunmasını (cevap dilekçesinde davayı inkarla yetinmiş olması halindeki gibi) davacının muvafakati veya ıslah yolu ile genişletebilmelidir. (Hukuk Muhakemeleri Usulü - 6. Baskı - Cilt 2- Sh.1856)

Gene Prof.Dr. H.Pekçenıtez, Prof.Dr. O.Atalay, Prof.Dr. M.Özekeş'e göre de; cevap dilekçesi verilmemiş olsa bile, HMK.'nun 128. maddesi uyarınca adeta cevap dilekçesi verilmiş gibi sonuç bağlanarak, cevap dilekçesi vermeyen davalının davacının ileri sürdüğü vakıaları inkar ettiğinin kabul edilmesi sebebiyle, cevap dilekçesi vermeyen davalıya da, adeta cevap dilekçesi verip inkarla yetinen davalı gibi ıslah imkanı tanınması gerektiği, ıslah kurumunun amacının bu sonucu haklı kıldığı ileri sürülmekte, daha önce cevap dilekçesi verilmediği için bundan böyle zamanaşımı def'inin ıslah yoluyla ileri sürülemeyeceğini kabul etmenin hukuk yargılamasının amacına aykırı olduğu savunulmaktadır. (Medeni Usul Hukuku-12. Baskı- Sh. 403)

Yukarıda özetlenen görüşler Mahkememizce de benimsenmekte olup; hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan zamanaşımı def'inin ilk itirazlardan olmadığı, süresinden sonra cevap dilekçesi verilmesinin ya da hiç cevap dilekçesi verilmemesinin ıslahen zamanaşımı def'i hakkını ortadan kaldırmayacağı, ıslah yolu ile zamanaşımı def'inin ileri sürülebilmesi için süresinde cevap dilekçesi verilmiş olup olmadığı gibi ayrım yapılmasının ıslah kurumunun amacına ve eşitlik ilkesine de aykırı olduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; 

Taraflar arasında Kadıköy 15. Noterliğinde düzenlenen 01/10/2003 tarihli gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davacı arsa sahibine isabet eden bağımsız bölümler 15/08/2005 tarihinde teslim edilmiş olup, bu hususlarda taraflar arasında da bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Davacı sözleşme uyarınca kendisine isabet edip teslim edilen bağımsız bölümlerdeki eksik ve ayıplı işler nedeniyle eldeki davayı açmıştır.

Davaya konu sözleşmelerde uygulanacak zamanaşımı TBK'nun 149. (EBK'nun 128.) maddesine göre tespit edilecek muacceliyet tarihinden itibaren aynı yasanın 147/6. (EBK'nun 126/4.) maddesinde ifade edilen 5 yıllık süreye tabi olup, bu nedenlede davacı vekilinin TBK'nun 146. (EBK'nun 125.) maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin tatbiki gerektiği yönündeki beyanı yerinde görülmemiştir.

Davacıya ait bağımsız bölümlerin teslim tarihi olan 15/08/2005 tarihinden davanın açıldığı 25/04/2011 tarihine kadar TBK'nun 147/6. (EBK'nun 126/4.) maddesinde öngörülen 5 yıllık süreninde geçtiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, usul ve yasaya uygun olması sebebiyle Mahkememizce verilen 03/06/2014 gün ve 2011/214 E, 2014/224 sayılı kararda ısrar edilmek suretiyle, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M :

1- Davanın REDDİNE,

2- Harçlar Kanununa göre alınması gereken 29.20 TL ilam harcından peşin alınan 118.80 TL'nin mahsubu ile bakiye 89.60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,

3- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 1.800.00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 

İlişkin, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup anlatıldı.17/05/2016

 

T.C.
YARGITAY
23. Hukuk Dairesi

ESAS NO             : 2017/99 
KARAR NO          : 2017/567

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ       : İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                 : 17/05/2016
NUMARASI          : 2016/65 - 2016/160
DAVACI                : O.M. Vek. Av. E.K.Ş.
DAVALI                : T. İnş. Gıda ve Dah. Tic. Ltd. Şti. Vek. Av. F.Ö.

Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan yargılaması sonucu verilen hükmün temyizi üzerine Dairemizin bozmasına karşı, yerel mahkemenin direnme kararının temyiz edilmesi ve dosya Hukuk Genel Kurulunca Dairemize gönderilmiş olmakla gereği düşünüldü:

- K A R A R -

Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında imzalanan 01.10.2003 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca müvekkiline teslimi gereken bağımsız bölümlerin alanında ve bir kısım imalatlarında eksiklik ve sözleşmeye aykırılıklar bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 8.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece davanın zamanışımı nedeniyle reddine dair verilen kararın davacı vekilinin temyizi üzerine; HMK'nın 116. maddesi kapsamında bir ilk itiraz olmayıp, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i ve savunma aracı olduğu ve davanın başında süresinde verilecek cevap dilekçesinde ileri sürülebilceği, bu aşama geçildikten sonra ileri sürülmesinin savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına geleceği, zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü tarihte yürürlükte bulunan HMK'nın 141. maddesi uyarınca savunmanın genişletilip değiştirilebilmesinin, karşı tarafın açık muvafakati ile mümkün olduğu, somut olayda, davalının savunmayı genişletmesi üzerine davacı tarafça açık muvafakat verilmediği gibi, aksine savunmanın genişletilmesine muvafakat edilmediği gerekçesiyle, karar bozulmuştur. 

Mahkemece, hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan zamanaşımı def'inin ilk itirazlardan olmadığı, süresinden sonra cevap dilekçesi verilmesinin ya da hiç cevap dilekçesi verilmemesinin ıslahen zamanaşımı def'i hakkını ortadan kaldırmayacağı, ıslah yolu ile zamanaşımı def'inin ileri sürülebilmesi için süresinde cevap dilekçesi verilmiş olup olmadığı gibi ayrım yapılmasının ıslah kurumunun amacına ve eşitlik ilkesine de aykırı olduğu,somut olayda davanın açıldığı tarihe kadar TBK'nun 147/6. (EBK'nun 126/4.) maddesinde öngörülen 5 yıllık süreninde geçtiği belirtilerek, önceki karar gerekçesini genişletmek suretiyle önceki kararında direnmiştir.

Direnme üzerine dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir. Ancak, 6100 sayılı Kanuna eklenen geçici 4/4. madde/fıkrası gereğince dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, direnme kararının davacı vekilince süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan sonra, 

Mahkemece davanın reddine dair verilen karar olayın hukuki niteliğine, uygun bulunduğundan hükmün onanması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 03.06.2014 tarih 2016/65 E., 2016/160 K. sayılı direnme kararı yasaya uygun ve yerinde görüldüğünden direnme kararının ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.02.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan                 Üye                         Üye                       Üye                         Üye
F. GÖK                 M. KIYAK                 A. ERGİN              Ö. KIZILKAYA        M. COŞKUN
                                                              (Muhalif)

Muhalefet Şerhi

Dairemiz 24.11.2015 tarih ve 2014/8294 E., 2015/7555K. sayılı bozma ilamının doğru olduğu kanaatinde olduğumdan, aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne iştirak edemiyorum.

Üye
A. ERGİN

BİLGİ : 
Bu dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşınmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07 Ekim 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/yasal-suresinde-cevap-vermeyen-taraf-hic-verilmemis-sayilan-cevap-dilekcesinin-islahi-sureti-ile-zamanasimi-definde-bulunamaz