
TAKİP YOLUNUN DOĞRU OLMADIĞI İDDİASI SÜRESİZ ŞİKAYETE TABİDİR.
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/3474
KARAR NO : 2021/4361
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 05/02/2020
NUMARASI : 2019/1920 - 2020/261
DAVACI : Borçlu : M/V A.H. Gemisi Donatanı R. 1 Ks (Imo No: 7.228.1)
İzafeten Acentası T. Dnz. Ltd. Şti.
DAVALI : Alacaklı : M.M.K. Ve Römoorkaj Hizmetleri İnşaat San.Ve Tic. A.Ş.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Güleç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından borçlu A.H. Gemisi (IMO No: 7.228.1) Donatanı R. 1 KS’ye izafeten T. Denizcilik Ltd. Şti. aleyhinde başlatılan gemi alacağının verdiği kanuni rehin hakkına dayalı olarak başlatılan taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız icra takibinde, asıl borçlu donatanın icra mahkemesine başvurusunda, donatanın vekilinin bilinmesine rağmen ödeme emrinin donatanın acentesi olduğu iddia edilen T. Ltd. Şti.’ye tebliğ edildiğini, T. Ltd. Şti.’nin takibe itiraz etmediğini ve donatana da haber vermediğini, takipten haricen haberdar olunduğunu, icra müdürlüğüne itiraz edildiğini ancak itirazın süresinde yapılmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, T. Ltd. Şti.’nin donatanın değil geminin eski kiracısının acentesi olduğunu, hem eski kiracının hem de T. Ltd. Şti.’nin donatan aleyhine icra takibi başlattıklarını, bu nedenle hasma tebliğ yapıldığını, T. Ltd. Şti.’nin daha önceki büyük meblağlı üç ayrı takibe ya itiraz etmediğini ya da itirazını daha sonra geri çekerek donatan aleyhine hareket ettiğini, bu nedenle T. Ltd. Şti.’nin donatanın yetkili acentesi olmadığını, bu nedenle ödeme emrinin usulsüz ve kanunsuz bir şekilde tebliğ edildiğini ve geçersiz olduğunu, T. Ltd. Şti.’nin Gürcü bir gemiciden aldığı vekaletle kendisini acente tayin ettirdiğini, Gürcü personeli gemiye koyanın T. Ltd. Şti. olduğunu, Gürcü personelin gemiyle iş akdinin olmadığını, gemi maliklerini temsilen vekalet verme yetkisinin olmadığını, takibin muvazaalı olduğunu ileri sürerek ödeme emrinin iptalini, itirazın süresinde olduğunun tespiti ile takibin durdurulmasını ve takibin iptalini talep ettiği, ilk derece mahkemesince, şikayetin kabulü ile donatanın icra takibine itiraz tarihi olan 12.06.2018 tarihinin ödeme emrinin borçlu donatana tebliğ tarihi olarak kabulü ile borca itirazın da süresinde yapıldığının kabulü ile icra müdürlüğünün 14.06.2018 tarihli itirazın süresinde olmadığından reddine ilişkin kararının kaldırılmasına karar verildiği, alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, tebligat yapılan acentenin davacı donatanın acentesi olduğuna dair davacı tarafın imzasını da içerir yazılı bir belgenin sunulmadığı, T. Denizcilik Ltd. Şti.’nin tek taraflı olarak imzaladığı donatanın acentesi olduğuna dair yazının acentelik ilişkisinin varlığını kabul için yeterli ve acentenin donatanın acentesi olduğuna dair yazının acentelik ilişkisinin varlığını kabul için yeterli olmadığı, ayrıca acentenin takip konusu borcun doğmasında bir aracılık işlemi bulunduğunun da yazılı belge ile ispatlanamadığı, T. Ltd. Şti.’nin davacı donatanın acentesi olduğu ispatlanamadığından acenteye yapılan tebligatın yok hükmünde olduğu, ilk derece mahkemesince ödeme emri tebliğ işleminin iptaline karar vermek gerektiği halde gerekçede hata edilerek usulsüz tebligat şikayeti olduğu yorumlanarak karar verilmesinin hatalı olduğu, itiraz süresi tebliğ ile başlayacağından somut olayda tebligatın yok hükmünde olduğu dolayısıyla alacaklının takibi sürdürme iradesinin de bulunduğu gözetilerek itirazın süresinde olduğu anlaşılmakla ilk derece mahkemesi kararı sonucu itibari ile doğru olduğu gerekçesi ile borçlu donatanın istinaf yoluna başvurmamasından dolayı aleyhe bozma yasağı dikkate alınarak, alacaklının istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b(1) maddesi gereğince esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, borçlu donatanın icra takibine itiraz tarihi olan 12.06.2018 tarihinin ödeme emrinin borçlu donatana tebliğ tarihi olarak kabulüne, borca itirazın da süresinde yapılmadığına yönelik icra müdürlüğünün 14.06.2018 tarihli itirazın süresinde olmadığından reddine karar verilmiştir.
6102 sayılı TTK’nun 105. maddesinde; “ (1) Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir. (2) Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu maddede, acentenin acentelik sözleşmesi kapsamında fiilen aracılık ettiği veya sözleşme akteddiği işler ile ilgili olarak müvekkiline karşı yükümlülüğü olan kanuni aktif ve pasif temsil yetkisinin bulunduğu ve ayrıca müvekkile izafeten acenteye dava açılmasının veya acentenin davada taraf olmasının acentelik sözleşmesinin süresi ile sınırlı olmadığı, işlemin acentelik ilişkisi kapsamında yapılmış olması şartı ile acentelik sözleşmesinin bitiminden sonra da acenteye dava açılabileceği belirtilmiştir (Prof. Dr. Arslan Kaya, TTK Şerhi - Acentelik, İstanbul 2013, s. 50, 59).
Buna göre, uyuşmazlık konusu şikayet tebligat usulsüzlüğü şikayete olmayıp, şikayet donatanın acentesi olmayan şirkete tebligat yapıldığına ilişkin şikayet olmakla isnadın kabulü halinde tebligat yok hükmünde olacağından uyuşmazlık süresiz şikayete tabidir, dolayısı ile Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu yöndeki değerlendirmesi yerinde ise de; dosyada mevcut belgelerin incelenmesinde, İskenderun Liman Başkanlığı tarafından gönderilen 17.09.2018 tarihli cevabi yazıya ekli 03.04.2014 tarihli noterde resmi yazılı şekilde düzenlenmiş gemi kaptanı imzalı ve geminin mührünü taşıyan evrak ile T. Denizcilik Ltd. Şti. ile donatan arasında yeniden acentelik sözleşmesinin kurulduğu, ayrıca yine Liman Başkanlığı’nın aynı tarihli cevabi yazısına ekli 04.04.2014 tarihli donatan R. 1 KS adına Simon A.T. imzalı yazıda T. Denizcilik Ltd. Şti.’nin geminin donatan acentesi olarak kurtarma için gerekli bütün hizmetleri ayarlamasına izin verildiği ve kurtarmaya ilişkin masrafların yerel hukuk kapsamında karşılanabileceğinin belirtildiği, kurtarmanın ise 05.04.2014 tarihinde yapıldığı, her ne kadar donatan tarafından 2018 yılında Liman Başkanlığına gönderilen e-postalar ile T. Denizcilik Ltd. Şti.’nin artık donatını temsil etmediği belirtilmiş ise de yukarıda belirtilen düzenleme gereğince acentelik ilişkisi sona erdikten sonra dahi aracılık edilen iş ile ilgili olarak pasif temsil yetkisinin sonra ermeyip devam ettiği icra müdürlüğünün takip dosyasına donatan tarafından yapılan itiraz yönünden durdurma talebini reddetmesinin yerinde olduğu ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu yönde bozulması cihetine gidilmesi gerekmekte ise de;
Türkiye’nin de 25.03.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun ile taraf olduğu 1993 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 9. maddesindeki düzenlemenin hukukumuzdaki yansıması olan TTK’nun 1326. maddesinde; “(1) 1320 nci maddenin birinci fıkrasının (a) ilâ (e) bentlerinde sayılan gemi alacaklılarının sahip oldukları rehin hakkı, gemi alacağının doğduğu tarihten itibaren geçecek bir yılın sonunda düşer; meğerki, bu sürenin geçmesinden evvel gemi ihtiyaten haczedilmiş ve bunun sonucunda cebrî icra yolu ile satılmış olsun.
Bu bir yıllık süre; a) 1320 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde sayılan alacaklar bakımından, alacaklının gemiden ayrılması tarihinde, b) 1320 nci maddenin birinci fıkrasının (b) ilâ (e) bentlerinde sayılan alacaklar bakımından, kanuni rehin hakkıyla teminat altına alınan alacakların doğduğu tarihte, işlemeye başlar.
(3) Geminin ihtiyati haczinin hukuken caiz olmadığı zaman aralığı, bu sürelerin hesabında dikkate alınmaz. Diğer sebeplerden sürenin durması veya kesilmesi söz konusu değildir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, gemi alacağının verdiği kanuni rehin hakkı, alacağın doğduğu tarihten itibaren geçecek bir yılın sonunda düşer, ancak bu sürenin dolmasından önce gemi ihtiyaten haczedilmiş ve bunun sonucunda cebri icra yolu ile satılmış ise kanuni rehin hakkı düşmez (Doç. Dr. Hacı Kara, Deniz Ticareti Hukuku, İstanbul 2020, s. 369). 1993 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 5/4. maddesine göre de kurtarma alacağı her bir kurtarma faaliyetinin sona erdiği tarihte doğmuş sayılır. TTK’nun 1326. maddesinde bahsi geçen bir yıllık süre hak düşürücü süredir (Prof. Dr. Kerim Atamer, Deniz Ticareti Hukuku, Cilt II, Gemilerin Eşya Hukuku, İstanbul 2018, s. 188). Yine aynı maddeye göre bir yıllık süre durmaz ve kesilmez. Hak düşürücü süreler davanın her aşamasında ileri sürülebilir, incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır, hakim re’sen göz önüne almalı ve inceleme konusu yapmalıdır (Eraslan Özkaya, Özel Hukukumuzda Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler, Ankara 2016, s. 914).
Somut olayda, takip dayanağı kanuni rehin hakkının kaynağı TTK’nun 1320/1-c maddesi uyarınca yapılan kurtarma olup, kurtarmanın 05.04.2014 tarihinde yapıldığı, takip talebine ekli faturanın ise 09.04.2014 tarihli olduğu, takibin ise 03.11.2017 tarihinde başlatıldığı, her ne kadar daha önce yine aynı kurtarma alacağı için taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılmış olsa da bu takibin İskenderun İcra Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2017 tarih ve 2017/534 E. - 2017/511 K. sayılı kararı ile düştüğünün tespitine karar verildiği ve bu kararın 30.10.2017 tarihinde kesinleştiği, düşen takibin TTK’nun 1326. maddesinde geçen bir yıllık hak düşürücü süreyi kesmeyeceği veya durdurmayacağı, kurtarma alacağının doğduğu tarih ile şikayet konusu takibin başlatıldığı tarih dikkate alındığında kanuni rehin hakkının düştüğü, bu nedenle gemi üzerinde alacaklı lehine hukuken var olan herhangi bir rehinden bahsedilemeyeceği, kurtarma alacağı hakkında artık rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılamayacağı, sonuç olarak takip yolunun doğru olmadığı, bu husus kamu düzeninden olup re’sen inceleneceği ve süresiz şikayete tabi olduğu anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi'nin 05.02.2020 tarih ve 2019/1920 E. - 2020/261 K. sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddeleri uyarınca re’sen BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, bozma nedenine göre alacaklının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 07/04/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL G. HEYBET S. ÖZTEMİZ S. MUTTA İ. YAVUZ
TAKİP YOLUNUN DOĞRU OLMADIĞI İDDİASI SÜRESİZ ŞİKAYETE TABİDİR.
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/3474
KARAR NO : 2021/4361
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 05/02/2020
NUMARASI : 2019/1920 - 2020/261
DAVACI : Borçlu : M/V A.H. Gemisi Donatanı R. 1 Ks (Imo No: 7.228.1)
İzafeten Acentası T. Dnz. Ltd. Şti.
DAVALI : Alacaklı : M.M.K. Ve Römoorkaj Hizmetleri İnşaat San.Ve Tic. A.Ş.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Güleç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından borçlu A.H. Gemisi (IMO No: 7.228.1) Donatanı R. 1 KS’ye izafeten T. Denizcilik Ltd. Şti. aleyhinde başlatılan gemi alacağının verdiği kanuni rehin hakkına dayalı olarak başlatılan taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız icra takibinde, asıl borçlu donatanın icra mahkemesine başvurusunda, donatanın vekilinin bilinmesine rağmen ödeme emrinin donatanın acentesi olduğu iddia edilen T. Ltd. Şti.’ye tebliğ edildiğini, T. Ltd. Şti.’nin takibe itiraz etmediğini ve donatana da haber vermediğini, takipten haricen haberdar olunduğunu, icra müdürlüğüne itiraz edildiğini ancak itirazın süresinde yapılmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, T. Ltd. Şti.’nin donatanın değil geminin eski kiracısının acentesi olduğunu, hem eski kiracının hem de T. Ltd. Şti.’nin donatan aleyhine icra takibi başlattıklarını, bu nedenle hasma tebliğ yapıldığını, T. Ltd. Şti.’nin daha önceki büyük meblağlı üç ayrı takibe ya itiraz etmediğini ya da itirazını daha sonra geri çekerek donatan aleyhine hareket ettiğini, bu nedenle T. Ltd. Şti.’nin donatanın yetkili acentesi olmadığını, bu nedenle ödeme emrinin usulsüz ve kanunsuz bir şekilde tebliğ edildiğini ve geçersiz olduğunu, T. Ltd. Şti.’nin Gürcü bir gemiciden aldığı vekaletle kendisini acente tayin ettirdiğini, Gürcü personeli gemiye koyanın T. Ltd. Şti. olduğunu, Gürcü personelin gemiyle iş akdinin olmadığını, gemi maliklerini temsilen vekalet verme yetkisinin olmadığını, takibin muvazaalı olduğunu ileri sürerek ödeme emrinin iptalini, itirazın süresinde olduğunun tespiti ile takibin durdurulmasını ve takibin iptalini talep ettiği, ilk derece mahkemesince, şikayetin kabulü ile donatanın icra takibine itiraz tarihi olan 12.06.2018 tarihinin ödeme emrinin borçlu donatana tebliğ tarihi olarak kabulü ile borca itirazın da süresinde yapıldığının kabulü ile icra müdürlüğünün 14.06.2018 tarihli itirazın süresinde olmadığından reddine ilişkin kararının kaldırılmasına karar verildiği, alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, tebligat yapılan acentenin davacı donatanın acentesi olduğuna dair davacı tarafın imzasını da içerir yazılı bir belgenin sunulmadığı, T. Denizcilik Ltd. Şti.’nin tek taraflı olarak imzaladığı donatanın acentesi olduğuna dair yazının acentelik ilişkisinin varlığını kabul için yeterli ve acentenin donatanın acentesi olduğuna dair yazının acentelik ilişkisinin varlığını kabul için yeterli olmadığı, ayrıca acentenin takip konusu borcun doğmasında bir aracılık işlemi bulunduğunun da yazılı belge ile ispatlanamadığı, T. Ltd. Şti.’nin davacı donatanın acentesi olduğu ispatlanamadığından acenteye yapılan tebligatın yok hükmünde olduğu, ilk derece mahkemesince ödeme emri tebliğ işleminin iptaline karar vermek gerektiği halde gerekçede hata edilerek usulsüz tebligat şikayeti olduğu yorumlanarak karar verilmesinin hatalı olduğu, itiraz süresi tebliğ ile başlayacağından somut olayda tebligatın yok hükmünde olduğu dolayısıyla alacaklının takibi sürdürme iradesinin de bulunduğu gözetilerek itirazın süresinde olduğu anlaşılmakla ilk derece mahkemesi kararı sonucu itibari ile doğru olduğu gerekçesi ile borçlu donatanın istinaf yoluna başvurmamasından dolayı aleyhe bozma yasağı dikkate alınarak, alacaklının istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b(1) maddesi gereğince esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, borçlu donatanın icra takibine itiraz tarihi olan 12.06.2018 tarihinin ödeme emrinin borçlu donatana tebliğ tarihi olarak kabulüne, borca itirazın da süresinde yapılmadığına yönelik icra müdürlüğünün 14.06.2018 tarihli itirazın süresinde olmadığından reddine karar verilmiştir.
6102 sayılı TTK’nun 105. maddesinde; “ (1) Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir. (2) Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu maddede, acentenin acentelik sözleşmesi kapsamında fiilen aracılık ettiği veya sözleşme akteddiği işler ile ilgili olarak müvekkiline karşı yükümlülüğü olan kanuni aktif ve pasif temsil yetkisinin bulunduğu ve ayrıca müvekkile izafeten acenteye dava açılmasının veya acentenin davada taraf olmasının acentelik sözleşmesinin süresi ile sınırlı olmadığı, işlemin acentelik ilişkisi kapsamında yapılmış olması şartı ile acentelik sözleşmesinin bitiminden sonra da acenteye dava açılabileceği belirtilmiştir (Prof. Dr. Arslan Kaya, TTK Şerhi - Acentelik, İstanbul 2013, s. 50, 59).
Buna göre, uyuşmazlık konusu şikayet tebligat usulsüzlüğü şikayete olmayıp, şikayet donatanın acentesi olmayan şirkete tebligat yapıldığına ilişkin şikayet olmakla isnadın kabulü halinde tebligat yok hükmünde olacağından uyuşmazlık süresiz şikayete tabidir, dolayısı ile Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu yöndeki değerlendirmesi yerinde ise de; dosyada mevcut belgelerin incelenmesinde, İskenderun Liman Başkanlığı tarafından gönderilen 17.09.2018 tarihli cevabi yazıya ekli 03.04.2014 tarihli noterde resmi yazılı şekilde düzenlenmiş gemi kaptanı imzalı ve geminin mührünü taşıyan evrak ile T. Denizcilik Ltd. Şti. ile donatan arasında yeniden acentelik sözleşmesinin kurulduğu, ayrıca yine Liman Başkanlığı’nın aynı tarihli cevabi yazısına ekli 04.04.2014 tarihli donatan R. 1 KS adına Simon A.T. imzalı yazıda T. Denizcilik Ltd. Şti.’nin geminin donatan acentesi olarak kurtarma için gerekli bütün hizmetleri ayarlamasına izin verildiği ve kurtarmaya ilişkin masrafların yerel hukuk kapsamında karşılanabileceğinin belirtildiği, kurtarmanın ise 05.04.2014 tarihinde yapıldığı, her ne kadar donatan tarafından 2018 yılında Liman Başkanlığına gönderilen e-postalar ile T. Denizcilik Ltd. Şti.’nin artık donatını temsil etmediği belirtilmiş ise de yukarıda belirtilen düzenleme gereğince acentelik ilişkisi sona erdikten sonra dahi aracılık edilen iş ile ilgili olarak pasif temsil yetkisinin sonra ermeyip devam ettiği icra müdürlüğünün takip dosyasına donatan tarafından yapılan itiraz yönünden durdurma talebini reddetmesinin yerinde olduğu ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu yönde bozulması cihetine gidilmesi gerekmekte ise de;
Türkiye’nin de 25.03.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun ile taraf olduğu 1993 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 9. maddesindeki düzenlemenin hukukumuzdaki yansıması olan TTK’nun 1326. maddesinde; “(1) 1320 nci maddenin birinci fıkrasının (a) ilâ (e) bentlerinde sayılan gemi alacaklılarının sahip oldukları rehin hakkı, gemi alacağının doğduğu tarihten itibaren geçecek bir yılın sonunda düşer; meğerki, bu sürenin geçmesinden evvel gemi ihtiyaten haczedilmiş ve bunun sonucunda cebrî icra yolu ile satılmış olsun.
Bu bir yıllık süre; a) 1320 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde sayılan alacaklar bakımından, alacaklının gemiden ayrılması tarihinde, b) 1320 nci maddenin birinci fıkrasının (b) ilâ (e) bentlerinde sayılan alacaklar bakımından, kanuni rehin hakkıyla teminat altına alınan alacakların doğduğu tarihte, işlemeye başlar.
(3) Geminin ihtiyati haczinin hukuken caiz olmadığı zaman aralığı, bu sürelerin hesabında dikkate alınmaz. Diğer sebeplerden sürenin durması veya kesilmesi söz konusu değildir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, gemi alacağının verdiği kanuni rehin hakkı, alacağın doğduğu tarihten itibaren geçecek bir yılın sonunda düşer, ancak bu sürenin dolmasından önce gemi ihtiyaten haczedilmiş ve bunun sonucunda cebri icra yolu ile satılmış ise kanuni rehin hakkı düşmez (Doç. Dr. Hacı Kara, Deniz Ticareti Hukuku, İstanbul 2020, s. 369). 1993 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 5/4. maddesine göre de kurtarma alacağı her bir kurtarma faaliyetinin sona erdiği tarihte doğmuş sayılır. TTK’nun 1326. maddesinde bahsi geçen bir yıllık süre hak düşürücü süredir (Prof. Dr. Kerim Atamer, Deniz Ticareti Hukuku, Cilt II, Gemilerin Eşya Hukuku, İstanbul 2018, s. 188). Yine aynı maddeye göre bir yıllık süre durmaz ve kesilmez. Hak düşürücü süreler davanın her aşamasında ileri sürülebilir, incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır, hakim re’sen göz önüne almalı ve inceleme konusu yapmalıdır (Eraslan Özkaya, Özel Hukukumuzda Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler, Ankara 2016, s. 914).
Somut olayda, takip dayanağı kanuni rehin hakkının kaynağı TTK’nun 1320/1-c maddesi uyarınca yapılan kurtarma olup, kurtarmanın 05.04.2014 tarihinde yapıldığı, takip talebine ekli faturanın ise 09.04.2014 tarihli olduğu, takibin ise 03.11.2017 tarihinde başlatıldığı, her ne kadar daha önce yine aynı kurtarma alacağı için taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılmış olsa da bu takibin İskenderun İcra Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2017 tarih ve 2017/534 E. - 2017/511 K. sayılı kararı ile düştüğünün tespitine karar verildiği ve bu kararın 30.10.2017 tarihinde kesinleştiği, düşen takibin TTK’nun 1326. maddesinde geçen bir yıllık hak düşürücü süreyi kesmeyeceği veya durdurmayacağı, kurtarma alacağının doğduğu tarih ile şikayet konusu takibin başlatıldığı tarih dikkate alındığında kanuni rehin hakkının düştüğü, bu nedenle gemi üzerinde alacaklı lehine hukuken var olan herhangi bir rehinden bahsedilemeyeceği, kurtarma alacağı hakkında artık rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılamayacağı, sonuç olarak takip yolunun doğru olmadığı, bu husus kamu düzeninden olup re’sen inceleneceği ve süresiz şikayete tabi olduğu anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi'nin 05.02.2020 tarih ve 2019/1920 E. - 2020/261 K. sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddeleri uyarınca re’sen BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, bozma nedenine göre alacaklının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 07/04/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL G. HEYBET S. ÖZTEMİZ S. MUTTA İ. YAVUZ