TAM KUSURA GÖRE YAPILAN İSTEMDEN DAVALININ KUSUR ORANINA GÖRE İNDİRİM YAPILMASI GEREKİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


29 Nis
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(17)4-155
KARAR NO   : 2021/1711

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 29/03/2018
NUMARASI                : 2017/521 - 2018/231
DAVACI                      : O.B. vekili Av. İ.K.
DAVALILAR               : 1- İçişleri Bakanlığı  vekili Av. A.A.
                                      2- A.Y.

1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı İçişleri Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

 2. Direnme kararı davalı İçişleri Bakanlığı vekili ve davalı Atilla Y. tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin sevk ve idaresindeki araç ile davalıların maliki ve sürücüsü olan aracın çarpıştığını, kazanın oluşmasında davalı sürücünün tamamen kusurlu olduğunu, alınan tespit raporu ile müvekkilinin aracında meydana gelen hasar bedelinin 10.500 TL, araç mahrûmiyetinden kaynaklanan zararın ise 500 TL olduğunun belirlendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin tüm haklar saklı kalmak kaydıyla 5.500 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı İçişleri Bakanlığı vekili cevap dilekçesinde; kusur durumunu ve hasar miktarını kabul etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Atilla Y., usulsüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.

Mahkeme Kararı:

7. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.12.2015 tarihli ve 2014/280 E., 2015/698 K. sayılı kararı ile; hükme esas alınan bilirkişi raporunda aracın rayiç değerinin 19.500,00 TL, toplam hasar miktarının 10.500 TL, kusur oranına göre (10.500 x %50: 5.250 TL) ödenmesi gereken hasar miktarının 5.250 TL, araç yoksunluğundan kusura göre kazanç kaybının 250 TL ve toplam zarar miktarının 5.500 TL olduğunun belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 5.500 TL’nin kaza tarihi olan 25.01.2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı İçişleri Bakanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 24.05.2017 tarihli ve 2016/12724 E., 2017/5860 K. sayılı kararı ile;

“… Dava trafik kazasından kaynaklanan araç hasar bedeli ve araç mahrumiyet bedeli talebine ilişkindir.

1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle, oluşa, dosya kapsamına ve Dairemiz uygulamalarına uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi heyeti raporunda belirtilen kusur oranlarının benimsenmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre; davalı İçişleri Bakanlığı(Konya Emniyet Müdürlüğü) vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun "taleple bağlılık ilkesi" başlığını taşıyan 26. maddesinde "Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir." hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda davacı vekili, dava dilekçesinde davalı sürücünün tam kusurlu(%100) olduğunu beyan ederek 5500 TL tazminatın hüküm altına alınmasını istemiş, mahkemece araçtaki toplam hasarın 10.500 TL, araç mahrumiyet zararının da 250 TL, toplam zararın 10750 TL olduğu, %50 e tekabül eden meblağın 5500 TL olduğunu belirterek davacının talebi doğrultusunda kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmiştir.

Davacı vekilinin maddi tazminat talebi toplamının davalının tam kusurlu(%100) olmasına göre 5.5000,00 TL olduğu ve davasını da ıslah etmediği gözetildiğinde, mahkemece talep edilen tazminat miktarından %50 oranında indirim yapılarak karar verilmesi gerekirken (HGK 03.05.2017 tarih, 2017/17 E- 2017/1094 K sayılı) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun "taleple bağlılık ilkesi" başlığını taşıyan 26. maddesine göre talep aşılarak yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.03.2018 tarihli ve 2017/521 E., 2018/231 K. sayılı kararı ile; hem 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 26. maddesi gereğince harcı ödenen talep sonucuna göre davanın sonlandırıldığı hem de Yargıtay bozma ilamında söz edilen (...) ve davasını da ıslah etmediği gözetildiğinde (...) ibaresinin dosyadaki talebe uygun olmadığı, ıslah edecek bir durumun bulunmadığı, talep sonucuna göre talep aşımının söz konusu olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davalı İçişleri Bakanlığı vekili ve davalı Atilla Y. tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece talep aşımına yol açacak şekilde karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. Davalı Atilla Y.’ın temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

13. Bilindiği üzere hukukî yarar, dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır. Mahkemenin ilk hükmünü temyiz etmeyen tarafın direnme kararını temyizinde artık hukukî yararı bulunmadığından davalı Atilla Y.’ın direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B. Davalı İçişleri Bakanlığı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

14. Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak öncelikle medeni yargılama hukukunda tasarruf ve taleple bağlılık ilkesi kavramlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

15. Medeni yargılama hukukunun temel amacı tarafların maddi hukuktan kaynaklanan sübjektif haklarını korumaktır. Konusunu da bu subjektif hakların tanınması, bunların ihlâli veya ihlâl tehlikesi durumunda korunması oluşturur. Dolayısıyla hakkı ihlâl edilen kişilerin başvurusuyla kişi ile Devlet arasında bir yargılama ilişkisi kurulmuş olur. Kişinin talebine göre bu ilişki dava ilişkisi, çekişmesiz yargı ilişkisi ya da geçici hukukî koruma ilişkisi niteliğinde olabilir. Medeni yargılama hukuku temelde bu ilişkiler üzerine kurulurken birtakım ilkeler de ortaya çıkmıştır. HMK’nın 24 ilâ 33. maddeleri arasında yargılamaya hâkim olan ilkeler düzenlenmiştir.

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Tasarruf ilkesi” başlıklı 24. maddesi gereğince; hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Bu madde gereği davacının, davasını açarken, talep ettiği hukukî korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir (HMK m. 119/1).

17. Anılan Kanunun “Taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26. maddesine göre ise; hâkim, kural olarak tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur.

18. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukukî sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.

19. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise; tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir (HMK m. 26). Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24. maddede ifade edilen “tasarruf ilkesi” ve 25. maddesinde yer alan “taraflarca getirilme ilkesi” ile de bağlantılı ve uyumludur.

20. Nihayet taleple bağlılık ilkesinin bir diğer anlamı ise; hâkimin talep edilenin dışında, farklı bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, dilekçenin talep sonucu kısmı ile verilen hükmün sonuç kısmının karşılaştırılması suretiyle tespit edilir. Bununla birlikte taleple bağlı olma, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz (HMK m. 26). Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim dava açıldığında davacının talebi maddi hukukta karşılığa sahip olduğu oranda mahkemeden hukukî koruma sağlanmasıdır. Bir başka ifade ile davacının talebi, beklentisi tam olarak karşılanamadığı hâlde “ya istediğimin hepsine karar ver ya da hepsine karar veremeyeceksen hiçbir şeye karar verme” anlamını taşımayacaktır. Zira davacının arzusu, maddi hukukta ihlâl edildiğine inandığı hakkının dava açılmakla korunması veya yeniden tesisidir. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.09.2018 tarihli ve 2017/5-3112 E., 2018/1343 K.; 12.11.2019 tarihli ve 2017/21-434 E., 2019/1173 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

21. Hemen belirtmek gerekir ki, davacının dava dilekçesinde somutlaştırdığı hayat olayı, dava konusunun talep sonucu dışındaki diğer unsurudur. Bu unsur, dış dünyada taraflar arasında yaşanan, birden fazla unsuru (vakıayı) içeren bir hukukî olayı, dış dünyada bir bütün hâlinde gerçekleşeni ifade etmekte olup, yargılamaya getirilen vakıalar ise, hayat olayında gerçekleşen hukukî olayın maddî hukuktaki (hukukî sebep altındaki) koşul vakıalarını somut olarak karşılayan ifadelerdir (Meriç, Nedim: Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin Kapsamı ve Bazı Güncel Kararların Değerlendirilmesi, SDÜHFD, C. 4, S. 2, Y. 2014, MİHBİR Özel Sayısı, s. 23-63).

22. Talep aşımına uğrayacak biçimde karar verilip verilmediğinin tespiti için davanın türünün belirlenmesi de son derece önem taşımaktadır. Örneğin, talep konusu niteliği itibari ile bölünebiliyor ise; HMK’nın 109. maddesi uyarınca davacı, dava konusunun sadece bir kısmının hüküm altına alınması amacıyla dava açabilir. Bu takdirde dava edilen miktarla sınırlı kalarak karar verilmelidir. Öte yandan burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise; hâkim bildirilen vakıaya uygun hukukî sebebi belirleyip kanunu re’sen uygulamak ile görevlidir.

23. Taleple bağlılık ilkesinin sonucu olarak mahkeme başlangıçta tam kusur oranı üzerinden istenen miktar ile bağlı olup, yaygınlık kazanmış Yargıtay uygulamasına göre tam kusura göre yapılan istemden davalının kusur oranına göre indirim yapılması gerekir. Nitekim aynı ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2017 tarihli ve 2017/17-1094 E., 2017/891 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

24. Bu ilke ile bağlı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının istisnalarından biri olan ıslah kurumundan da bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir (HMK m. 176). Islah, kural olarak tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. HMK’nın 177. maddesinin 7521 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrasına göre, Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukukî durum ortadan kaldırılamaz. Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. HMK’da ıslahın harca tabi olduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir (HMK m. 177). Elbette talep konusunun miktar ve değeri artarsa buna bağlı olarak harç yatırılması gereken durumlar ayrıktır.

25. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dilekçesindeki anlatım ve tüm dosya kapsamından davacı taraf dava konusunun talep sonucunun dışında yer alan somutlaştırdığı hayat olayına yani trafik kazasının oluş biçimine göre davalı tarafın tamamen kusurlu sayılması gerektiğini ifade etmiş ise de talep sonucunu hasar miktarı yönünden davalının tam kusuruna göre oluşturmamış, araç mahrûmiyeti nedeniyle talep ettiği tazminat bedelini ise tam kusura göre talep ettiğini özellikle vurgulamıştır. Araç mahrûmiyeti talebi yönünden ise; yapılmış bir ıslah ya da bu ıslaha (talep sonucunun bu yönden değiştirilmesine) ilişkin karşı tarafa yapılmış bir bildirimde bulunmamaktadır. Bu talep yönünden zamanaşımına yol açacak şekilde karar verilmiştir. Mahkemece bu kapsamda varılan sonuç kısmen doğru ise de; sonuca ulaşılan gerekçe, Kanun maddelerinin yorumlanış biçimi yukarıda izah edildiği üzere tamamen hatalıdır.

26. Sonuç itibari ile mahkemece araç hasarına ilişkin talep yönünden 5.000 TL, araç mahrûmiyetinden kaynaklı tazminat talebi yönünden ise 250 TL olmak üzere toplam 5.250 TL olacak şekilde tazminata (ve faizine) hükmedilmesi gerekir iken, hatalı değerlendirme ile kısmen talep aşımına da yol açacak biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; maddi tazminat talebi toplamının tam kusura dayandırıldığından kusur oranının talep sonucuna uygulanmasının gerektiği, yapılmış bir ıslah da bulunmadığı, mahkemece talep aşımına yol açacak şekilde karar verildiğinden hükmün Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

28. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1) Yukarıda III-A maddesinde yazılı nedenlerle davalı Atilla Y.’ın temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan REDDİNE, 14.12.2021 tarihinde yapılan ilk görüşmede oy birliği ile,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2) Yukarıda III-B maddesinde açıklanan nedenlerle davalı İçişleri Bakanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Davacı dava dilekçesinde iddiasının dayanağı olan vakıaları (HMK 119/1-e), davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağı olan vakıaları (HMK129/1-e) gösterir.

Hâkim, Türk hukukunu re'sen uygular (HMK 33/1). Bu hükmün sonucu olarak tarafların getirdiği vakıalara göre uyuşmazlığı belirleyip bu uyuşmazlığa doğru hukukî sebebi bulmak ve uygulamak hâkimin görevidir.

Uyuşmazlığın vakıalara göre belirlenip çözümlenmesi usulün temel ilkesidir. Vakıalarla ilgili pek çok düzenlemenin varlığı HMK’nın bu ilkeye verdiği önemi de açıkça göstermektedir.

Somut uyuşmazlıktaki önemi nedeniyle yargılamaya hâkim olan ilkelerden şu üçüne özellikle değinmek gerekir.

Tasarruf ilkesine göre; hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz (HMK 24/1). Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (HMK 24/2).

Taraflarca getirilme ilkesinde ise; Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz (HMK 25/1). Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz (HMK 25/2).

Taleple bağlılık ilkesi bu iki ilkeyle bağlantılı olmakla birlikte daha somutlaştırılmış bir şekilde; hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği ancak duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebileceği (HMK 26/1) hükmünü içermektedir.

Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere dava vakıalar üzerinden yürür. Vakıaları bildirmek taraflara aittir. Getirilen vakıalara göre uyuşmazlığı belirlemek ve bu uyuşmazlığa uyan hukukî sebebi belirleyip uygulamak ise hâkimin görevidir. Hâkim uyuşmazlığı ve hukukî sebebi belirlerken sadece davacı tarafın getirdiği vakıaları değil, davalı tarafın getirdiği vakıaları da esas alır ve buna göre doğru hukukî ilişkiyi belirleyerek uyuşmazlığı çözer. Ancak getirilmemiş vakıaları hükmüne esas alamaz.

Vakıalarla bağlılık taraflarca getirilme ve tasarruf ilkesinin de bir gereğidir. Davacının davaya konu etmediği, mahkeme önüne bir uyuşmazlık olarak getirmediği bir hususu mahkeme inceleyip bu konuda karar veremez. Hâkim uyuşmazlığın sınırlarını vakıalarla çizecek olup bu vakıalar dışına çıkarak ve yeni vakıaları kendiliğinden inceleyerek bir sonuca varıp karar veremez.

Uyuşmazlığın vakıalara göre belirlenip çözümlenmesi davadaki hukukî sebebin belirlenmesi kadar dava türünün belirlenmesinde de çoğu kez önem taşımaktadır. Zira dava türünü belirleyecek olan talep sonucu da netice olarak, dayanılan vakıalar ile ulaşılmak istenen sonucu ifade etmektedir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı dava dilekçesinde kendisinin de karıştığı trafik kazasıyla ilgili olarak davalı sürücü Atilla’nın tam kusurlu olarak kazaya neden olduğunu belirtmiştir. Dayanılan vakıa bu şekilde net biçimde ortaya konulduğuna göre, açılan kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması karşı tarafın tam kusurunun bir kısmı nedeniyle dava açılmış olduğunu değil, karşı tarafın tam kusuruyla meydana gelen zararın bir kısmı için dava açıldığını gösterir.

Kısmi davanın düzenlendiği HMK 109. maddede; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği düzenlenmiştir. Davacı talebini kusur oranı nedeniyle bölmediğini dayandığı tam kusur iddiasıyla açıkça ortaya koyduğundan bu bölünmenin zarar miktarındaki belirsizliğe dayalı olduğu ve kısmi dava açılmasının temel nedeninin de kusur oranındaki belirsizlik olmadığı kabul edilmelidir.

Aksinin kabulü hâlinde HMK 326. madde hükmünün tam olarak uygulanabilmesi de mümkün olmayacaktır. Maddede açılan davada taraflardan her biri kısmen haklı çıkarsa yargılama giderlerinin haklılık oranında paylaştırılacağı düzenlenmiştir. Kusur oranı yönünden yapılmak zorunda kalınan araştırmaya rağmen kısmi davada istenen tüm miktara hükmedilmesi hâlinde, dayandığı vakıalarda kısmen haklı çıkmış olduğu hâlde davalı, yapılmasına sebebiyet vermiş sayılamayacağı yargılama giderleri bakımından dahi sorumlu tutulmak durumunda kalacaktır.

Davacının dava dilekçesinde karşı yanın tam kusuruna dayanmaması hâlinde ise kısmi dava açılmasının nedeni kusur oranındaki belirsizlik kadar zarar miktarındaki belirsizlik de olabilecektir. Bu durumda kısmi davada istenen miktardan belirlenen kusur oranı nedeniyle bir indirim yapılması gerektiğinden de söz edilemez.

Yargıtayın istikrarlı uygulamalarında da tam kusura dayalı açılan davada davalının tam kusurlu olmadığının belirlenmesi hâlinde belirlenen kusurun talep edilen kısmî tazminata uygulanacağı, tam kusur iddiasıyla talep edilen miktarın tamamına hükmedilmesinin talep aşımı olduğu içtihat edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 9.11.977 T. 1977/15-138 E. 838 K. 2017/17-1094 E. 2017/891 K. Karahasan Mustafa Reşit. Sorumluluk ve Tazminat Hukuku 1989 cilt 2 sayfa 346 ila 348 ve Yargıtay 4.HD.nin 13.10 1978 T.13186 E. 11390 K. 7.11.1978 T. 7283 E. 12532 K. sayılı kararları).

Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyecek (TBK 51/1) ise de zarar gören; uğradığı zarar yanında, zarar verenin kusurunu da ispat yükü altında olduğu (TBK 50/1) için TBK 51/1 madde hükmü nedeniyle dayanılan kusur oranının taleple bağlılık kuralı bakımından önem taşımadığı sonucuna da varılamaz. Kusuru hâkimin belirlemesi hâkimin uyuşmazlığı çözme ödevi kapsamında delilleri değerlendirmek suretiyle ulaşılacak bir sonuç olup, davacının vakaları bildirme ve kusuru ispatlama yükümlülüğü karşısında dayanılan tam kusurun ispatlanmamış olmasına değer verilmeden ve belirlenen kusura göre bir indirim yapılmadan kısmi davada istenen miktara hükmedilmesi taleple bağlılık ve tasarruf ilkelerine de aykırı olacaktır.

Uyuşmazlığın tarafların dayandığı vakıalar esas alınarak çözümlenmesinin gerekmesi, davacının tam kusura dayalı olarak dava açması ve bu vakıa bakımından davacının davasında kısmen haksız çıkması karşısında davacının talep ettiği miktar bakımından, belirlenen kusur oranının talep edilen alacağa uygulanmak suretiyle karar verilmesi gerektiğine değinen bozma kararı dosya kapsamına ve usul kurallarına uygun bulunmaktadır.

Tüm bu nedenlerle önceki hükümde direnilmesi isabetli olmadığı için direnme hükmünün Özel Daire kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, tam kusura dayanılmasının talep edilen miktardan indirimi gerektirmediği ve araç hasarı nedeniyle 5.000 TL, araç mahrûmiyeti nedeniyle 250 TL olmak üzere 5.250 TL tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılarak direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Nurten Abacı UTKU         Hafize Gülgün VURALOĞLU      Belkıs KARAKAŞ
Üye                                   Üye                                             Üye

Ahmet Hamdi GÜLER      Fatma Feyza ŞAHİN                   Zeki GÖZÜTOK
Üye                                   Üye                                              Üye

BİLGİ : "Başlangıçta tam kusur oranı üzerinden istenen miktardan davalının kusur oranına göre indirim yapılması gerekir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 03 Mayıs 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/tam-kusur-orani-uzerinden-istenen-miktardan-davalinin-kusur-oranina-gore-indirim-yapilmalidir