TARAFIN MALİ GÜCÜNÜN ADLİ YARDIMI GEREKTİRMEDİĞİ KANAATİNE VARILARAK ADLİ YARDIM TALEBİNİN REDDEDİLMESİ HAKİMİN TAZMİNAT SORUMLULUĞUNA YOL AÇMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


04 Tem
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/12-1047
KARAR NO   : 2022/1649

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Yargıtay 12. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 14/10/2020 (EK KARAR TARİHİ : 11.01.2021)
NUMARASI                 : 2019/5 - 2020/4
DAVACI                       : A.Ç.
DAVALI                       : Maliye Hazinesi vekili Av. S.S., Av. D.G.
İHBAR OLUNANLAR : 1- G.D. 2- A.T.D.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 12. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı asıl dava dilekçesinde; Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın on sekiz yılda sonuçlandığını, bu karar üzerine tahsil edemediği alacakları için icra takipleri başlattığını, bu takipler için istenilen harç ve giderleri karşılayacak maddi durumu olmadığından adli yardım taleplerinde bulunduğunu, ancak ihbar olunan hâkimlerce bu taleplerinin reddine karar verildiğini ve zarara uğradığını ileri sürerek 140.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminatın davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

6. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 14.10.2020 tarihli ve 2019/5 E., 2020/4 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı vekili; Dava dilekçesinde özetle; Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın 18 yılda sonuçlandığını, bu davanın kararına dayanarak karar tarihi itibariyle 19 yıldır tahsil edemediği alacakları için icra takipleri başlattığını, bu takipler için istenilen harç ve giderleri karşılayacak maddi durumu olmadığından adli yardım talebinde bulunduğunu ancak ihbar olunan hakimlerce bu taleplerinin reddine karar verildiğini belirterek, uğramış olduğu zarar olan 140.000,00-TL. maddi ve 100.000,00-TL manevi tazminatın hazineden alınarak kendisine verilmesini istemiştir.

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; HMK'nun 46. maddesinde belirtilen yasal koşulların oluşmadığını, delillerin değerlendirilerek, soyut kanun hükümlerinin somut olaya uygulanması sonucu, hak ve nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaat doğrultusunda karar verildiğini, belirtilen nedenlerle davanın reddine ve davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesini istemiştir.

İhbar olunanlar Hakim G.D. ve Hakim A.T.D.; cevap dilekçesi vermemişlerdir.                                                  

DELİLLER:

Kuşadası İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/29 E. -37 K. D.İş sayılı dosyası,

Kuşadası İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/40 E. -50 K. D.İş sayılı dosyası,

Kuşadası 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/221 E. - 225 K. D.İş sayılı dosyası,

İLGİLİ KANUN MADDELERİ:

A- HMK.nun 46. maddesi :

(1) Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

(a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

(b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

(c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

(ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

(d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

(e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

(2) Tazminat davasının açılması, hakime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.

(3 )Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hakime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.

B- HMK.nun 49. maddesi :

Dava esastan reddedilirse davacı, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm edilir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca hakimin kararından dolayı Hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.

1086 sayılı Kanun'u, ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldıran 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve anılan Kanun'da; “Hâkimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yapılan düzenlemeyle (Kanunun 46 - 49. maddelerinde); sorumluluk sebeplerine, yargılamada görevli merciye, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek cezaya dair özel hükümler getirilmiş, kısaca hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin yeni bir sistem hayata geçirilmiştir. Buna göre, hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusura, haksız fiile veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim aleyhine tazminat davası açılamayacağı kuralı benimsenmiştir.

GÖREV: Görevli yargı merciine ilişkin olarak HMK’nun 47. maddesinde; “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;…açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeye göre, karar temyiz edilse idi, temyiz incelemesi Yargıtay’ın hangi Hukuk Dairesinde yapılacak idiyse, dava o Hukuk Dairesinde açılacaktır. Somut olayda, tazminat davasına konu olan şikayet, icra takibi nedeniyle adli yardım ve hakimin reddi istemine ilişkin olup, İcra Hukuk Mahkemesi hakimi tarafından bu konuda verilen kararın temyiz mercii Dairemiz olduğundan, ilk derece mahkemesi sıfatıyla davaya bakmaya da Dairemiz görevli ve yetkili bulunmaktadır.

SÜRE : Dava yasal süre içerisinde açılmıştır.

İHBAR : 6100 sayılı Kanunun 48. maddesinin 2. fıkrasında yer alan; “Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder” emredici hükmü gereği, dava, kararı veren Hâkim G.D.'ye ve Hakim A.T.D.'e resen ihbar edilmiştir.

HARÇ VE GİDER AVANSI: HMK’nun 120. maddesinin 1. fıkrasında; “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır” hükmüne yer verilmiş olup, davacı, HMK’nun 120. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; dava açarken gerekli harç ve gider avansını yatırmıştır.

ÖN İNCELEME:

Davacının HMK.nun 120. maddesi gereğince yatırması gereken gider avansını yatırdığı, davanın Hakim G.D.’ye ve Hakim A.T.D.’e re’sen ihbar edildiği, tensip tutanağının davacıya, dava dilekçesi ve ekleri ile tensip tutanağının, davalı ile ihbar olunanlara tebliğ edildiği, davalı vekilinin cevap dilekçesi sunduğu, dilekçenin, davacıya tebliğ edildiği, davacının cevaba cevap dilekçesi sunduğu, dilekçenin davalı vekiline tebliğ edildiği, HMK.nun 137 v.d. maddeleri uyarınca ön inceleme aşamasının tamamlanmış olduğu görüldüğünden ve taraflar sulh olma durumunun söz konusu olmadığını beyan ettiklerinden ve dolayısıyla tarafların sulh olmayacakları anlaşıldığından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği'nin 41. maddesinin 2. fıkrası gereğince tahkikata geçilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde; Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri;

Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,

Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,

Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması,

Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,

Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,

Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması,

şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.

HMK’nun 46 ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ve devamı maddelerine göre, hâkimin, bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptığı işlem, yürüttüğü faaliyet ve kararları nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek olup, kişisel kusura, haksız fiile veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa, hâkim aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.

T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.

Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.

Hâkimlerin verdikleri kararlarından dolayı ilke olarak sorumlu tutulamayacakları esas olmakla beraber, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, hâkimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacıyla, onun hukuki sorumluluğunu sınırlı olarak kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tâbi tutmuştur.

Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için; HMK’nun 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten, adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin, tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir.

Somut olayın incelenmesinde;

Davacı Ali Ç. Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/13 E. - 2017/12 K. sayılı dava dosyasının kararına dayanarak karar tarihi itibariyle alacaklarının tahsili amacıyla Kuşadası İcra Müdürlüğünün 2018/33090 ve 2018/32477 Esas sayılı dosyaları ile icra takipleri başlattığı, bu takipler için istenilen harç ve giderleri karşılayacak maddi durumu olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunduğu, Kuşadası İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/29 E. - 37 K. D. İş sayılı kararı ile adli yardım talebinin reddine, itiraz üzerine Söke İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/24 E. - 24 K. D. İş sayılı kararı ile kesin olarak itirazın reddine karar verildiği, davacı tarafından Kuşadası İcra Hukuk Mahkemesi Hakimi G.D. hakkında reddi hakim talebinde bulunulduğu, Kuşadası 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/221 E. - 225 K. D. İş sayılı kararı ile hakimin reddi talebinin reddine, davacı tarafından reddi hakim talebinin reddi kararının istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince de istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, davacı tarafından yeniden adli yardım talebinde bulunulduğu, Kuşadası İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/40 E. - 50 K. D. İş sayılı sayılı kararı ile adli yardım talebinin reddine, itiraz üzerine Söke İcra Hukuk Mahkemesinin 2019/9 E. - 11 K. D. İş sayılı kararı ile kesin olarak adli yardım isteminin reddine karar verildiği görülmüştür.

Somut olayda, dosyaların incelenmesinde davacının adli yardım talebi ile ilgili re'sen gerekli tahkikat ve incelemelerin yaptırıldığı, Dairemizce de yaptırılan bu tahkikat ve incelemeler neticesi gelen resmi yazı cevaplarına göre; davacının mali gücünün adli yardım talebini gerektirmediği kanaatine varılmış ve adli yardım talebinin reddine karar verilmiştir.

Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda, HMK’nun 46. maddesinde sayılan sebeplerin mevcut olmadığı sonuç ve vicdani kanaatına varıldığından, işbu davanın reddine ve HMK.nun 49. maddesi hükmü uyarınca davacının 700-TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve heyetin takdirine göre;

1- HMK'nun 46. maddesi uyarınca açılan davanın REDDİNE,

2- HMK’nun 49. maddesi uyarınca davacının takdiren 700-TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına,

3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince; alınması gereken 83,50 TL başvurma harcı yerine 68,20 TL alındığından, eksik kalan 15,30 TL harç ile alınması gereken 113,30 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 4.098,60-TL harçtan mahsubu ile artan 3.970-TL harcın karar kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,

4- Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,

5- HMK’nun 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde davacıya iadesine,

6- Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı yararına hesaplanan 4.950-TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı Maliye Hazinesine verilmesine,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

7. Kararın süresi içinde davacı tarafından adli yardım talepli olarak temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 10.12.2020 tarihli ve 2019/5 E., 2020/4 K. sayılı ek kararı ile “6100 sayılı HMK’nun 334/1. maddesi; “Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler”, aynı Kanunun 336/2. maddesi ise; “Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır” şeklinde düzenlenmiştir.

Yukarıda anılan yasal düzenlemelere göre; davacı, adli yardım talebini mali durumunu göstermeye yeterli önceki aşamalardan farklı somut bir belgeye dayandırmadığından ve yargılama safahatında adli yardım talebi kesin olarak reddedildiğinden, temyiz yasa yoluna başvurusu nedeniyle adli yardım talebinin reddine,” karar verilerek temyiz harç ve masraflarının yatırılması için davacıya 10.12.2020 tarihli ve kesin süreli muhtıra gönderilmiştir. Muhtıra davacıya 17.12.2020 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen temyiz yoluna başvurma ve temyiz karar harçları yatırılmamıştır.

8. Bunun üzerine Özel Dairenin 11.01.2021 tarihli ve 2019/5 E., 2020/4 K. sayılı ek kararı ile “Mahkememizden verilen yukarıda numarası yazılı 14.10.2020 tarihli karar davacı tarafından temyiz edilmiş olup, temyiz harcının ve gider avansının yatırılması konusunda 17.12.2020 tarihinde tebliğ olunan muhtıraya rağmen yasal süre içerisinde yatırılmadığından, HMK’nun 366. maddesi atfıyla HMK’nun 344. maddesi gereğince davacı tarafın temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına,” karar verilmiştir.

9. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen 11.01.2021 tarihli ek kararına karşı süresi içinde davacı tarafından adli yardım talepli olarak temyiz isteminde bulunulmuştur.

Hukuk Genel Kurulu Kararı:

10. Hukuk Genel Kurulunun 14.04.2022 tarihli ve 2021/12-611 E., 2022/550 K. sayılı kararı ile, Özel Dairenin davacının adli yardım talebinin reddine ilişkin 10.12.2020 tarihli ek kararı ile temyiz harç ve masrafların süresi içerisinde yatırılmaması nedeniyle davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin 11.01.2021 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davacının adli yardım talebinin reddine ve HMK’nın 366. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344. maddesi gereğince işlem yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye geri çevrilmesine karar verilmiştir.

11. Özel Dairece, Hukuk Genel Kurulunca verilen karar ile temyiz harç ve masrafların yatırılması için gönderilen muhtıra 13.10.2022 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş, davacı tarafından 18.10.2022 tarihinde muhtıra gereği eksiklik tamamlanarak dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.

 II. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacının temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun yönünden:

13. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

14. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.

15. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

16. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası :

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

17. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

20. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

21. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

22. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlali olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

23. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

24. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

25. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

26. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.

27. Bu nedenle davacının duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Esas Yönünden:

28. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

29. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

30. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

31. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Özel Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 01.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.