TARAFLARIN AYNI EVDE YAŞAMASI EVLİLİK BİRLİĞİNİN HALEN ÇEKİLEBİLİR OLDUĞUNU GÖSTERMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


21 Haz
2019

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-2067
KARAR NO   : 2019/296

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Bolu Aile Mahkemesi
TARİHİ                     : 11/02/2015
NUMARASI              : 2014/776 - 2015/75
DAVACI                    : M.Y. vekilleri Av. M.Ö. - Av. S.G.
DAVALI                    : Ş.Y. vekili Av. A.D.

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bolu Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.11.2013 tarih ve 2013/142 E., 2013/752 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.11.2014 tarih ve 2014/5831 E., 2014/23762 K. sayılı kararı ile;

"... Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının ispatı gerekir. Tanıklarca ifade edilen olaylardan ve dava açılmasından sonra dahi tarafların aynı evde birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu durum, evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını, çekilebilir olduğunu gösterir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır..."

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) olarak açılan boşanma istemine ilişkindir.

Davacı, eşi ile ciddi tartışmalar yaşadığını, eşinin evliliğe alışamadığını, aralarında kişilik uyuşmazlığı ve kültür farklılığı olduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyet hakkının tarafına verilmesini, lehine 20.000,00TL maddi ve 20.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, davacının son zamanlarda müvekkiline fiziksel şiddet uyguladığını, "koca kafalı", "şerefsiz, terbiyesiz, kansız, orospu, orospuluk senin mayanda var, beyinsiz, çeyrek insan" şeklinde sözlerle hakaret ettiğini, 09.06.2012 tarihinde müvekkilinin gördüğü fiziksel şiddet nedeniyle şikâyetçi olduğunu, müvekkilinin herhangi bir kusuru bulunmadığını ileri sürerek boşanma davasının reddini savunmuş ve tarafların hâlen aynı evde yaşaması sebebiyle davacının müşterek haneden uzaklaştırılmasına karar verilmesini istemiştir.

Davacı cevaba cevap dilekçesinde; cevap dilekçesindeki iddiaların doğru olmadığını, aynı evi paylaşmalarına rağmen ayrı odalarda yaşadıklarını, bu sebeple kira ödediğini beyan etmiştir. 

Mahkemece, davacının davalıya fiziksel şiddet uyguladığı iddiasıyla yargılandığı ancak ceza dava dosyasında davalı kadındaki yaralanmaların geçirmiş olduğu trafik kazasından kaynaklandığının bizzat kendisi tarafından beyan edildiği aksi düşünülse bile davalının bu beyanı ile eşini affettiği, en azından eşinin davranışını hoşgörü ile karşıladığı, bu sebeple davalının fiziksel şiddet gördüğü yönündeki beyanının hükme esas alınmadığı, ancak davalı kadının davacıyı eve almayarak "şizofren" dediği, davacı erkeğin de eşine "koca kafalı, salak, manyak" şeklinde hakaret ettiği ve boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velâyetlerinin anneye tevdiine karar verilmiş, davalı kadının tedbir, yoksulluk nafakası talepleri ve eşit kusur belirlemesi nedeniyle tarafların tazminat talepleri reddedilmiştir.

Davalı (kadın) vekilinin temyizi üzerine karar; Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. 

Yerel mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı (kadın) vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında evlilik birliğinin sarsıldığını kabule yeterli delil olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı (erkek) tarafından açılan boşanma davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi; 

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir. 

Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime taktir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.

Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu taktirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. 

Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktadır (TMK m. 166/II). Bu düzenlemeyle davalıya bu yolla bir itiraz hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı da aynı hükümde belirtilmiştir.

Gerçekten, TMK m. 166/II son cümleye göre itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, TMK'nın 166. maddesinin birinci fıkrası uyarınca taraflar arasında geçen her olay boşanma kararı verilmesi için yeterli olmayıp, bu olayların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermesi gerekmektedir. Dolayısıyla boşanma davasının konusunu oluşturmayan bazı durumlardan söz edilebilir. 

Buradan hareketle değinilmelidir ki, boşanma davasında af niteliğinde sayılan davranışlar boşanma davasının reddine gerekçe oluşturur. "Af" sözlük anlamı ile bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama olarak tanımlanmış olup, ceza hukukunda yer verildiği gibi özel hukuk bakımından da Kanunlarımızda düzenleme yeri bulan, esasen bir haktan vazgeçmeyi içeren bir his açıklaması veya bir davranış şeklidir.

Kural olarak boşanma davalarında da eşlerin boşanma davasına konu ettiği olaylar sonrası barışmaları, barıştıklarını beyan ederek birbirilerine karşı yürüttükleri hukuki süreçleri sonlandırmaları veya gerçekleştiği iddia edilen olaylara rağmen evlilik birliğini makul bir süre sürdürmeye devam etmeleri hallerinde "af" niteliğindeki davranışlardan söz edilir. 

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; 29.04.2005 tarihinde evlenen tarafların davanın açıldığı tarihte ve davadan bir süre sonra da aynı evde yaşamaya devam ettikleri taraf beyanları ile sabittir. Ancak aynı evde oturma hâli her zaman tek başına af anlamına gelmediği gibi boşanma davası açmaya da engel değildir. Nitekim, davalı erkek cevaba cevap dilekçesinde aynı evde fakat ayrı odalarda yaşadıklarını, müşterek evin davalıya ait olması sebebiyle kira ödediğini beyan etmiştir. Ayrıca, mahkemece, davacı kadının dava dilekçesinde davalı erkeğin müşterek konuttan uzaklaştırılması yönünde talepte bulunması üzerine, bu talebin tefrik edilerek kaydedildiği aynı mahkemenin 2013/1.3 değişik iş sayılı dosyasında müşterek evin davacı kadına ve müşterek çocuklara tahsis edildiği anlaşılmaktadır. 

O hâlde, tarafların sırf aynı evde yaşaması evlilik birliğinin hâlen çekilebilir olduğunu gösteren bir delil veya olgu olarak kabul edilemeyeceği gibi, mahkemenin de kabul ettiği üzere taraflar arasında yaşanan ve ceza davasına konu olan fiziksel şiddet olayından sonra tarafların barışarak birlikte yaşamaya devam ettiği, öte yandan davalı erkeğin bu iddia nedeniyle yargılanıp mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığından beraat ettiği, dolayısıyla fiziksel şiddet iddiasının davacı erkeğe kusur olarak yüklenmesinin mümkün görülmediği, ancak davacının eşine hakaret ettiği, davalı kadının ise eşine "şizofren" şeklinde sözler söylediği ve eşini eve almadığı tüm dosya kapsamı ile sabittir. 

Bu durumda, mahkemece tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle boşanma kararı verilmesi isabetlidir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Dairece "dava açıldığı tarihte ve davadan sonra tarafların aynı evde yaşaması, bu sebeple evlilik birliğinin çekilebilir olduğu ve davanın reddi gerektiği" sebebine hasren bozma kararı verildiği, Özel Dairece ve Hukuk Genel Kurulu arasındaki direnme konusu uyuşmazlığın bu noktada toplandığı, aynı evde yaşama olgusunun tek başına af olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle bozma kararının yerinde olmadığı ancak boşanma davasının esası ve kusur belirlemesi yönünden de Hukuk Genel Kurulu tarafından değil Özel Dairece incelenme yapılması gerektiği, bu sebeple dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre mahkemece verilen direnme kararı yerindedir

Ne var ki, davalının tazminat ve nafakalara yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.03.2019 tarihinde yapılan görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 14'ü ONAMA, 6'sı ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.