TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA BORCUN MEVCUT OLMADIĞI SAVUNMA OLARAK İLERİ SÜRÜLEBİLECEĞİ GİBİ MENFİ TESPİT DAVASI DA AÇILABİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


07 Ara
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(17)4-2773
KARAR NO   : 2021/987

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 19/01/2015
NUMARASI                : 2014/1139 - 2015/41
DAVACI                     : M.K. vekili Av. M.Ö.
DAVALILAR              : 1- M.Ç. vekili Av. H.M.B.
                                     2- N.Ç.

1. Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davacı vekili ile davalı Mehmet Ç. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı Mehmet Ç. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla davalı borçlu Niyazi Ç. aleyhine Gaziantep 5. İcra Dairesinin 2008/5.34 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, dosyada yapılan araştırma sonucunda borçlunun borcu karşılayacak malı bulunmadığının tespit edildiğini, borçlunun senette yazılı adresine hacze gidildiğinde de haczi kabil mal bulunamadığına dair tutanak tutulduğunu, bu tutanağın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 105. maddesi anlamında geçici aciz vesikası hükmünde olduğunu, borçlunun, adına kayıtlı bulunan Güneykent Mah. 4.30 Ada, 4.1 parselde kayıtlı taşınmazını borcun doğumundan sonra kardeşi olan diğer davalı Mehmet Ç.’e 30.12.2004 tarihinde çok düşük bir bedel ile tapuda devrettiğini öğrendiklerini, borç doğduktan sonra iki kardeş arasında yapılan bu devrin kötü niyetli olarak alacaklılardan mal kaçırmak ve müvekkilini zarara uğratmak kastı ile yapıldığını ileri sürerek satış işlemine ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Niyazi Ç.; usulüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış, duruşmalara katılmamıştır.

6. Davalı Mehmet Ç. vekili cevap dilekçesinde; tasarruf tarihi, aciz tarihinden üç yıl, on bir ay, üç gün önce olduğundan davanın sırf bu nedenle reddine karar verilmesinin gerektiğini, alacaklı davacı ile borçlu davalı Niyazi Ç. arasındaki icra takibine konu edilen gerçek bir alacak borç ilişkisi bulunmadığı hâlde sırf, borçlu görünen Niyazi Ç.'in, kardeşi Mehmet Ç.'e sattığı taşınmazın, daha sonra imar durumunun değişmesi ve değer kazanması nedeniyle Mehmet Ç.'in elinden alınmasına olanak sağlamak amacıyla bononun ve takibin muvazaalı olarak düzenlendiğini, davalı borçlu Niyazi Ç.’in, davacı alacaklı Murat K.’a borçlu olmadığını, alacaklı ile borçlunun kötü niyetli olduğunu, takip tarihinde düzenlenen bonoya, tasarruf tarihinden önceyi gösterir keşide tarihi ve tasarruf tarihinden sonrayı gösterir vade tarihi yazılarak, bononun tasarrufun iptaline olanak sağlayacak şekilde hazırlanıp kullanıldığını, takip dosyası içeriğinin ve şeklen tutulan geçici aciz belgesi niteliğindeki icra tutanağının gerçeği yansıtmadığını, zira alacak gerçek ise borçlunun borcu ödeyecek malvarlığının da bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı:

7. Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.04.2010 tarihli ve 2008/625 E., 2010/138 K. sayılı kararı ile; İİK’nın 278/2. maddesine göre acizden önceki iki seneden daha ileri tarihlerde yapılmış tasarrufların iptal edilemeyeceği, somut olayda dava konusu taşınmazın satışının 30.12.2004 tarihinde yapıldığı, aciz vesikasının ise 03.12.2008 tarihi olduğu, anılan madde gereğince iki yıldan fazla sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 28.03.2011 tarihli ve 2010/7537 E., 2011/2752 K. sayılı kararı ile;

“… Dava İİK’nın 277 vd. maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları üç grup altında ve İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK.md.281). Bu yasal nedenle de davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir. (Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı ). Somut olayda mahkemece davanın reddine gerekçe olarak taşınmaz satışının İİK’nın 278/2 maddesi gereğince acizden geriye doğru 2 yıl içinde kalmaması gösterilmiş ise de verilen hüküm sadece İİK’nın 278. maddesi kapsamında olup diğer iptal nedenlerini içermeyip dosya kapsamına da uygun düşmemektedir.

Tasarrufun iptali davasının bir koşulu da davacının gerçek bir alacağının mevcut olmasıdır. Davalı 3. kişi tarafından davacının alacağının muvazaalı olduğunun ileri sürülmesi halinde mahkemece bu husus üzerinde gerekli araştırma ve incelemelerin yapılması zorunludur. Bu yönde yapılmış bir araştırma yoktur.

Ayrıca İİK'nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında davacı alacaklı tarafından kesin veya geçici aciz belgesinin ibraz edilmesi gerekir. Somut olayda davacı tarafından dosyaya kesin aciz belgesi ibraz edilmemiştir. Takip dosyasında sadece işyerinde haciz işlemi yapılmış olup borçlunun başka adresi bulunup bulunmadığı hususunda araştırma da yapılmamıştır. Aciz halinin mevcut olup olmadığının belirlenmesi dava şartı olup mahkemece re’sen nazara alınmalıdır.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacının alacağının gerçek bir alacak olup olmadığı, borcun kaynağının ne olduğu, takip konusu bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasında 2 yıllık bir sürenin ve vade tarihinden takip tarihine kadar da 2 yıla yakın bir sürenin bulunmasının nedenleri üzerinde durulmalı şayet alacağın gerçek olduğu kanaatine varılırsa aciz halinin mevcut olup olmadığı belirlenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

10. Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.06.2012 tarihli ve 2011/588 E., 2012/427 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; davacının davalı Niyazi Ç.’ten icra takibine konu senetten dolayı alacaklı olduğu, senedin tanzim tarihinin 30.06.2004, ödeme tarihinin 30.06.2006 olduğu, davalı borçlunun maliki bulunduğu taşınmaz hissesini 30.12.2004 tarihinde kardeşi olan diğer davalıya tapuda devrettiği, icra takibi sırasında yapılan hacizlerde borcu karşılayacak mal varlığına rastlanılmadığı, kardeşler arasında yapılan bu satışın bağışlama niteliğinde olduğu ve iptale tabi olduğu, amacın alacaklıdan mal kaçırmak olduğu anlaşılmakla davanın kabulü ile davalıların tasarrufunun iptaline, davacıya dava konusu bu parselde bulunan davalı hissesi üzerinde (davalı Mehmet Ç.’in 2/5 hissesi) Gaziantep 5. İcra Dairesinin 2008/5.34 E. sayılı takip dosyasında takibe konu alacak ve fer'ileri ile sınırlı olmak üzere haciz ve satış isteme yetkisi tanınmasına karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Mehmet Ç. tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 19.11.2013 tarihli ve 2012/13785 E., 2013/16011 K. sayılı kararı ile;

“… Hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamında özetle; Davacının alacağının gerçek bir alacak olup olmadığı, borcun kaynağının ne olduğu, takip konusu bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasında 2 yıllık bir sürenin ve vade tarihinden takip tarihine kadar da 2 yıla yakın bir sürenin bulunmasının nedenleri üzerinde durulması şayet alacağın gerçek olduğu kanaatine varılırsa aciz halinin mevcut olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı Mehmet Ç. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, İİK.nın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Bozmaya uyulmakla, davanın tarafları yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bu hakkın ihlal edilmemesi için bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmesi gerekir. Mahkemece yapılacak iş, bozma ilamında işaret edildiği üzere hüküm kurmaktan ibarettir. Bu durumda mahkemece davacının alacağının gerçek olup olmadığının araştırılması, önceki bozma ilamında değinildiği gibi takip konusu bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasında 2 yıllık bir sürenin ve vade tarihinden takip tarihine kadar da 2 yıla yakın bir sürenin bulunmasının nedenleri üzerinde durulması, Davacı Murat K. ile borçlu davalı Niyazi Ç. arasında borcu doğuran ne gibi bir ilişki olduğunun araştırılması, borcun dayanağı olan bonoda bedelin nakden ahzolunduğu bildirildiğine göre 110 milyar TL tutarındaki bir paranın hangi bankadan ödendiği, davacının bu kadar yüksek miktardaki bir parayı ödünç verebilecek ekonomik durumu olup olmadığının soruşturulması, gerektiğinde davacı ile borçlu davalının ekonomik ve mali durumlarının araştırılması ondan sonra toplanan ve toplanacak olan tüm kanıtların birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

13. Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemenin 19.01.2015 tarihli ve 2014/1139 E., 2015/41 K. sayılı kararı ile; Yargıtay’ın ilk bozma kararı sonrasında davacı vekilinin verdiği dilekçe ile; davalı Niyazi Ç.'in işyeri açacağını bildirerek borç para istediğini bu nedenle kendisine davacı tarafından verilen borca karşılık senet düzenlendiğini, ödeme gününün gelmesi sonrası borcun ödenmemesi üzerine davalıdan borcun ödenmesinin istenildiğini, davalıların kardeş olduğunu, borcu ödeyeceklerini söylediklerini, davacının da bu söz üzerine alacağının ödeneceği inancı ile beklediğini, takibin bu nedenle geciktiğini bildirdiği, aciz vesikasının tamamlandığı, daha önce yapılan hacizlerde haczi kabil mal bulunmaması üzerine düzenlenen haciz tutanaklarının da aciz vesikası mahiyetinde olduğu, dava konusu edilen paranın banka aracılığı ile ödenmesi zorunluluğunun bulunmadığı, davalı Mehmet Ç. vekilince plakası bildirilen Niyazi Ç. adına kayıtlı araçlardan 27 DC 1.5 plakalı aracın 2003 yılında hurdaya ayrıldığı, 27 AT 7.6 plakalı aracın 30.12.2004 tarihinde, 27 TY 1.9 plaka sayılı aracın 13.08.2004 tarihinde, 27 J 6.35 plakalı aracın 20.10.2008 tarihinde devredildiği, 27 UJ 3.8 plaka sayılı aracın davalı adına kaydının devam ettiği, bu aracın bildirilen değerinin 3.000 TL olduğu ve davalı adına kayıtlı taşınmazların tapu kayıtlarının dosyaya gönderildiği, davalı Niyazi Ç.'in 24.06.2005 tarihinde adres değişikliği ile Gazikent Vergi Dairesi Müdürlüğünden nakil gelerek telefon hizmeti ve telefon tamiri işine başladığı, 15.12.2008 tarihinde yapılan tespitte belirtilen iş yerinden ayrıldığı, gayri faal kaydının devam ettiğinin anlaşıldığı. önceki kararlarda yazılı gerekçelerin yerinde bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

14. Direnme kararı süresi içinde davalı Mehmet Ç. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda; davacının alacağının gerçek bir alacak olup olmadığı, borcun kaynağının ne olduğu, takip konusu bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasında iki yıllık bir sürenin ve vade tarihinden takip tarihine kadar da iki yıla yakın bir sürenin bulunmasının nedenleri üzerinde durularak; şayet alacağın gerçek olduğu kanaatine varılırsa aciz hâlinin mevcut olup olmadığının belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesini içerip mahkemece uyulmasına karar verilen ilk bozma kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği, buradan varılacak sonuca göre ilk bozma kararında belirtilen gerekçenin açıklaması mahiyetinde olan ve ikinci bozma kararında da yer alan hususların mahkemece araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Kural olarak herkes maliki bulunduğu mal ve haklar üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir. Haciz ve iflasta ise bu tasarruf yetkisi kısıtlıdır. Borçluların mallarına haciz konulmadan veya haklarında iflas kararı verilmeden önce mal ve haklarını devretmelerinde veya üzerinde başka türlü tasarrufta bulunmalarında hukuken bir sakınca bulunmamakta ise de, yakında malları üzerine haciz konulması ihtimali bulunan ya da iflâs etmek üzere olan borçluların, mallarını alacaklılardan kaçırmak için bazı şüpheli tasarruflarda bulundukları çok sık rastlanılan bir durumdur. İşte bu gibi kötü niyetli borçluların mal kaçırma düşüncesiyle yaptıkları tasarruflar nedeniyle alacaklıların menfaatlerini korumak amacıyla kanun koyucu İİK’nın 277 ilâ 284. maddeleri arasında yer alan “iptal davası” kurumunu kabul etmiştir.

 17. İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası; borçlu tarafından alacaklısını zarara uğratmak kastıyla gerçekleştirilen tasarruftan zarar gören alacaklının, borçlunun mal varlığından çıkarmış olduğu mal ve hakların veya bunların yerine geçen kıymetlerin, tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlamak ve bu yolla alacağını elde etmek amacıyla açtığı davadır.

18. Kimlerin tasarrufun iptali davası açabileceği İİK'nın "İptal davası ve davacılar" başlıklı 277. maddesinde;

“İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:

1- Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,

2- İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır.

19. Kanun’da, borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarruflar 278, 279 ve 280. maddelerde üç grup altında düzenlemiş ise de; bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar sınırlı olarak sayılmamıştır. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hâkimin takdirine bırakmıştır. Bu nedenle davacı tarafından İİK’nın 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre de iptal kararı verebilecektir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.11.1987 tarihli ve 1987/15-380 E. ve 1987/872 K.; 08.10.2019 tarihli ve 2017/17-2248 E., 2019/998 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

20. Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde düzenlenen ve bütün davalar için geçerlilik taşıyan genel dava şartları yanında bir takım özel dava şartlarının varlığı da aranmaktadır. HMK'nın 114/2. maddesinde "Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır." denilmek suretiyle bazı münferit davalarda özel bir takım dava şartlarının öngörüldüğü kanuni düzenlemelerin varlığına da işaret edilmiştir. Nitekim tasarrufun iptali davasının kendine özgü dava şartlarından biri olan "alacaklının kesin veya geçici aciz vesikasına haiz olması" İİK'nın 277. maddesinin 1/1. bendinde düzenleme altına alınmıştır. Ancak bunun dışında öğretide ve Yargıtay kararlarında benimsenen özel dava şartları da bulunmaktadır. Bu özel şartları, Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2013 tarihli ve 2013/17-224 E., 2013/1478 K.; 30.03.2016 tarihli ve 2014/17-843 E., 2016/433 K.; 15.11.2017 tarihli ve 2017/17-2361 E., 2017/1371 K. sayılı kararlarında da belirtildiği gibi davacının gerçek bir alacağının olması, borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması ve iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır.

21. Genel ve özel dava şartlarının önemi, davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğunun hâkim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilebilmesi ve taraflarca eksikliğin davanın her aşamasında ileri sürülebilmesidir (HMK m. 115/1). Dava şartlarının, davanın açılmasından hükmün verilmesine kadar var olması gerektiği kuşkusuzdur.

22. Tasarrufun iptali davasının yukarıda kısaca açıklanan özelliklerinin doğal sonucu olarak davanın görülebilmesi için öncelikle davacının gerçekten alacaklı sıfatına sahip olması, tasarrufta bulunan kişinin de gerçekten borçlu olması gerekir. Eğer gerçek bir borç yoksa alacak da söz konusu olamayacağından, iptal davasının dinlenebilmesi olanaklı değildir. Davacı alacaklı, iptal davasında gerçekten alacaklı olduğunu kanıtlamakla yükümlü değilse de aciz belgesi, alacaklının alacağını sadece icra takibi bakımından tespit eden bir belgedir. Tasarrufun iptali davalarında alacaklıya alacağını tahsil olanağı sağlanırken, alacağın şeklen varlığı değil gerçekliğinin amaçlandığı göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle davalı borçlu ya da üçüncü kişi aciz belgesine bağlanmış bir borcun gerçekte hiç mevcut olmadığını iddia ve ispat edebilir. Davalı borçlunun, davacı alacaklıya karşı gerçek bir borcunun bulunmadığını ya da ödenmiş olduğunu ileri sürerek ayrı bir menfi tespit davası açması da mümkündür. Böyle bir dava sonucunda, icra takibine konu borcun bulunmadığının tespit edilmesi hâlinde tasarrufun iptali davasının temelinin kalmayacağı açıktır.

23. Tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Bu nedenledir ki üçüncü kişi davalının borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının mahkemece incelenmesi gerekmektedir. Konu diğer bir yönden ele alındığında, İİK’nın 277. vd maddelerine göre açılan iptal davalarında takip borçlusundan hak iktisap eden üçüncü kişilerin, davacının takip borçlusundan alacaklı olmadığına ilişkin savunmasının araştırılmasında zorunluluk vardır. Aksi takdirde takip alacaklısıyla anlaşarak veya nasıl olsa kendisinin borca batık olması nedeniyle gerekli çabayı göstermeyerek icra takibine itiraz etmeyen, itiraz üzerine durması söz konusu olmayan kambiyo senetlerine dayalı takibe karşı menfi tespit davası açmayan takip borçlusunun bu davranışı karşısında borçludan mal edinen üçüncü kişilerin yargı eliyle zarara uğratılması söz konusu olur ki bunun kabulüne olanak yoktur. Hatta tasarrufta bulunurken borçlu olmayan kötü niyetli kişilerin malvarlığındaki bir unsuru iyi niyetli üçüncü kişilere devrettikten sonra hileli işbirliği hâlinde olduğu kimselere eski tarihli borç senedi vererek elinden çıkardığı malları iptal davası yoluyla dolaylı olarak geri alması dahi imkân dâhiline sokulabileceği göz önüne alındığından kanun koyucu alacağın şeklen varlığını yeterli görmemiştir. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 19.09.2012 tarihli ve 2012/3-101 E., 2012/597 K. sayılı kararında kapsamlı biçimde açıklanmıştır.

24. Nitekim Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince verilen ilk bozma kararında da aynı hususlar vurgulanarak “davacının alacağının gerçek bir alacak olup olmadığı, borcun kaynağının ne olduğu, takip konusu bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasında iki yıllık bir sürenin ve vade tarihinden takip tarihine kadar da iki yıla yakın bir sürenin bulunmasının nedenleri üzerinde durulması şayet alacağın gerçek olduğu kanaatine varılırsa aciz halinin mevcut olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi” gerektiğine değinilmiştir. Mahkemece de bu bozma kararına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam olunmuş, ancak uyulmasına karar verilen bozma kararının gerekleri yerine getirilmeden karar verilmiştir.

25. Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulî kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara ve dolayısı ile oluşan usulî kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilmesini yasaklamaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K., 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı kararlarında da açıklandığı gibi, bir mahkemenin Yargıtayca verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Yargıtayın bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında, hukukî alanda istikrarı sağlamak amacına ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait kazanılmış hak müessesesi, usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Usulî kazanılmış hak ve bu hakkın istisnaları Hukuk Genel Kurulunun 19.02.2019 tarihli ve 2017/3-1521 E., 2019/169 K. sayılı kararında da açıklanmış olup, somut olayda anılan hakkın istisnasını oluşturacak nitelikte bir durumun olmadığı hususu kuşkusuz olduğundan usulî kazanılmış hakkın ihlâl edilmemesi için bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.

26. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı üçüncü kişi tarafından davacının alacağının muvazaalı olduğunun, geçici aciz belgesinin şeklen gerçeği yansıttığının, borç gerçek ise davalı borçlunun borcunu ödeyebilecek malvarlığına sahip olduğunun ileri sürüldüğü, dosyaya sunulan kesin aciz belgesinin bulunmadığı, aynı zamanda dava şartı olup mahkemece de kendiliğinden araştırılması gereken üçüncü kişinin savunması üzerinde durularak gerekli araştırma ve incelemelerin yapılmasının zorunlu olduğu hâlde bu yönde bir araştırma yapılmadan hüküm kurulmuş olması nedeniyle Özel Dairece ilk bozma kararının verildiği, yerel mahkemece bozma kararına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam olunduğu hâlde hükmüne uyulan bozma kararının gerekleri yerine getirilmeden usulî kazanılmış hak ilkesine aykırı şekilde yeniden aynı eksik inceleme ile karar verildiği, davalı üçüncü kişi vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; dava şartları ve usulî kazanılmış hak ilkesi hatırlatılarak uyulduğu hâlde gerekleri yerine getirilmeyen ilk bozma kararı açıklanmak suretiyle hükmün yeniden bozulduğu anlaşılmıştır. Davalı üçüncü kişinin alacağın gerçek olmadığı ve borçlunun aciz hâlinde olmadığı yönündeki savunmasının üzerinde durulmasının gerektiği, zira aynı zamanda dava şartı olan bu hususların da mahkemece kendiliğinden araştırılacağı hususunda bir kuşku bulunmamaktadır. Mahkemece bu yönde yapılmış bir araştırma ve inceleme bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davacının alacağının gerçek olup olmadığının araştırılması, önceki bozma kararında değinildiği gibi takip konusu bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasında iki yıllık bir sürenin ve vade tarihinden takip tarihine kadar da iki yıla yakın bir sürenin bulunmasının nedenleri üzerinde durulması, davacı Murat K. ile borçlu davalı Niyazi Ç. arasında borcu doğuran ne gibi bir ilişki olduğunun araştırılması, borcun dayanağı olan bonoda bedelin nakden ahzolunduğu bildirildiğine göre 110.000 TL tutarındaki paranın hangi bankadan ödendiği, davacının bu kadar yüksek miktarda bir parayı ödünç verebilecek ekonomik durumu olup olmadığının soruşturulması, gerektiğinde davacı ile borçlu davalının ekonomik ve mali durumlarının araştırılması; şayet alacağın gerçek olduğu kanaatine varılırsa aciz hâlinin mevcut olup olmadığının belirlenmesi, ondan sonra toplanan ve toplanacak olan tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmekte iken; mahkemenin beyan dilekçesine, araç kayıtları gibi belgeler ile araştırmanın yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi yerinde değildir.

27. Öte yandan, dava tarihi “30.12.2008” olmasına rağmen direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında “20.11.2014” olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.

28. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı Mehmet Ç. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : "Tasarrufun iptali davasında üçüncü kişi alacağın muvazaalı olduğunu ileri sürmezse sonrasında muvazaa davası açamaz" şeklindeki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 25 Mayıs 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/tasarrufun-iptali-davasinda-ucuncu-kisi-alacagin-muvazaali-oldugunu-ileri-surmezse-sonrasinda-muvazaa-davasi-acamaz