TAŞINMAZLAR İLE DİĞER TAŞINMAZLARIN DEĞERİ ARASINDAKİ ORANTISIZLIK TEK BAŞINA MUVAZAA İDDİASINI İSPATLAMAYA YETERLİ DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


03 Ara
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/5327
KARAR NO    : 2021/1188

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ           : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                     : 14/11/2019
NUMARASI             : 2019/1741 - 2019/1645
DAVACILAR            : E.T. vd.
DAVALILAR            : Y.K. vd.
İLK DERECE
MAHKEMESİ          :
Tekirdağ 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                    : 30/05/2019
NUMARASI            : 2017/507 - 2019/190

Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 03/11/2017 tarihinde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 30/05/2019 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacılar vekili ve davalı Semih Ç. vekili tarafından talep edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin kabulüne, kararın kaldırılmasına dair verilen kararın Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili ve davalı Yaşar K. vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 28/09/2021 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av. B.F.E., karşı taraftan davalılar Semih Ç. ve Metin Devrim D. vekili Av. M.E. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklaması dinlendi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR

Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil veya muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istemlerine ilişkindir.

Davacılar vekili, davacılardan Eda T.’nın ve davalı Yaşar K.’nın babası, diğer davacıların ortak miras bırakanı dedesi muris Osman K.’nın 26.08.2017 tarihinde öldüğünü, murisin taraflar dışında Mustafa K. ve Necla K. adında mirasçılarının da olduğunu, murisin 25.06.2016 tarihinde akıl hastalığı ve yaşlılığı nedeniyle kısıtlandığını, kendisine davacı kızı Eda T.’nın vasi olarak tayin edildiğini, daha sonra vasisi kızı Necla K.’nın olduğunu, davalı Yaşar K.’nın vasi olma talebinin aynı zamanda kardeşi Mustafa K.’nın vasisi olması nedeniyle ve kısıtlı babasının mal varlığı üzerinde kendi lehine tasarruflar yapması nedeniyle reddedildiğini, davacı Eda T.’nın vasinin değiştirilmesi için 13.09.2017 tarihinde dava açtığını, yargılama sırasında murisin öldüğünü ve mahkemece karar verilmesine yer olmadığı kararı verildiğini, murisin sağlığında 25.01.2005 tarihli resmi senetle dava konusu 137, 518, 519 ve 597 parsel sayılı taşınmazları ölünceye kadar bakma akdiyle davalı Yaşar K.’ya tapuda devrettiğini, davalı Yaşar K.’nın bu taşınmazlardan 137 parsel sayılı taşınmazı 12.05.2014 tarihinde davalı Metin Devrim D.’e, davalı Metin Devrim D.’in de 25.06.2014 tarihinde davalı Semih Ç.’ye muvazaalı olarak satış yoluyla devrettiğini, adı geçen davalılara yapılan bu devirlerin muvazaalı olduğunu, murisin sağlığında vasisi olan kızı davacı Eda T.’ya davalı aleyhine tapu iptali ve tescil davası açtırdığını ancak davanın husumete izin alınmadığı gerekçesiyle usulden reddedildiğini, ölünceye kadar bakma akdinin düzenlendiği tarihte murisin fiil ehliyetinin olmadığını, davalı Yaşar K.’nın murisin bakımıyla ilgilenmediğini, davalı Yaşar K.’ya muris tarafından yapılan bu devrin servet nakli niteliğinde olduğundan muvazaalı olduğunu belirterek, dava konusu taşınmazlarda davacıların miras paylarının adlarına tesciline; dava konusu 137 parsel sayılı taşınmaz yönünden davalı Metin Devrim D.’in ve Semih Ç.’nin iyi niyetli olduklarının kabulü halinde taşınmazın dava tarihindeki değerinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Yaşar K.’dan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Yaşar K. vekili, davacıların murisin bakımı ile ilgilenmediklerini, dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazın ihtiyaç nedeniyle satıldığını, murisin başka taşınmazlarının da bulunduğunu, muris ölene kadar 27 yıl boyunca muris ile müvekkilinin aynı ikameti paylaştıklarını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

Davalı Metin Devrim D. vekili, müvekkilinin dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı 25.06.2014 tarihinde davalı Semih Ç.’ye sattığını bu nedenle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin dava konusu taşınmazı kâr amaçlı aldığını ve iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu, müvekkiline yapılan satış esnasında düzenlenen Tekirdağ 1. Noterliğinin 09.05.2014 tarih 3.60 yevmiye numaralı feragatnamenin müvekkilinin iyi niyetinin göstergesi olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiş ve zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

Davalı Semih Ç. vekili, müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı yatırım amaçlı satın aldığını, davalı Yaşar K.’yı tanımadığını, taşınmazı satın aldığı ilk yıl davalı Yaşar K.’nın ürünlerini almasına izin verdiğini sonrasında taşınmazı kullanmasına rızası olmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiş ve zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

İlk derece mahkemesince, davalılar Semih Ç. ve Metin Devrim D. yönünden muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine ve tanık beyanları doğrultusunda işlemde muvazaa olmadığı, davalı Yaşar K.’nın bakım borcunu yerine getirdiği ve akit tarihinde murisin ehliyetsiz olmadığı gerekçesiyle de davalı Yaşar K. yönünden davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Davacılar vekili ve davalı Semih Ç. vekilinin istinaf başvurusu üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda; muris Osman K.’nın dava konusu taşınmazları davalı Yaşar K.’ya devrettiği tarihte fiil ehliyetine haiz olduğu ve bu tarihte 76 yaşında ise de murise vasi tayinine ilişkin yargılamada davalı Yaşar K.’nın vasiliğinin reddedildiği ve murisin bakımı ile kızı Necla K.’nın ilgilendiği ve murisin davalı Yaşar K. dışında fiil ehliyetine haiz olmayan Mustafa K. hariç erkek evladının olmadığı, tanık beyanlarıyla davalı Yaşar K.’nın bakım olgusunu ispatlayamadığı ve temlik edilen taşınmazların murisin tüm mal varlığına oranla makul seviyede kalmadığı, temlikin muvazaalı olarak mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı sonucuna varıldığı; dava konusu 137 parsel sayılı taşınmaz yönünden dinlenen tanık beyanları doğrultusunda davalı Yaşar K.’nın bu taşınmazı satarak borçlarını ödediği ve kendisine ev aldığı, satışın gerçek satış olduğu ve davalı Semih Ç.’nin iyi niyetli üçüncü kişi konumunda olduğu, davalı Semih Ç. yönünden ilk derece mahkemesince her ne kadar pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmişse de, adı geçen davalı yönünden davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacılar vekilinin ve davalı Semih Ç.’nin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı Metin Devrim D. yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı Semih Ç. yönünden davanın esastan reddine ve davalı Yaşar K. yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmü, davalı Yaşar K. vekili ve davacılar vekili temyiz etmiştir. Davacılar vekili, 28.09.2021 tarihli dilekçesinde, dava konusu 137 parsel sayılı taşınmaza ilişkin temyiz taleplerinden vazgeçtiklerini, dava konusu diğer taşınmazlar yönünden ise hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.

Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflara hak ve borçlar yükleyen sözleşmelerden olup, bakım borcuna karşılık bir taşınmazın devri kararlaştırıldığında, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları mülkiyeti geçirme borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir.

Kaynağını Borçlar Kanununun 611. ve devamı maddelerinden alan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, anılan kanunun 612. ve Türk Medeni Kanununun 545. maddesi gereğince resmi şekilde düzenlenmelidir. Resmi şekilde düzenlenmeyen ölünceye kadar bakım sözleşmelerine değer verilerek tapu iptali ve tescil hükmü kurulması mümkün değildir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6.2.2008 tarihli ve 2008/14-70 2008/104 sayılı kararı)

Bakım borçlusunun bakıp gözetme yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp ikametgâh temini, besleme-giydirme, hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflarına kişisel hak sağladığı için tapu iptali ve tescil davasını bakım borçlusu ya da onun külli halefleri bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açabilirler.

Kuşkusuz, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin muvazaalı olarak yapıldığı her zaman ileri sürülebilir. Kısaca ifade etmek gerekirse, muvazaa irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılıktır. Böyle bir savunma ileri sürülmüşse, mahkemece dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarının Türk Borçlar Kanununun 19. maddesi hükmünden yararlanarak açıklığa kavuşturulması gerekir. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur.

Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek temlik etmektedir

Bu noktada; görünürdeki ölünceye kadar bakım sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli sözleşme de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtilmelidir ki; burada bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 03.07.2013 tarih, 2013/1-77 E-2013/1007 K)

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; muris Osman K.’nın 1929 yılı doğumlu olup, 26.08.2017 tarihinde öldüğü ve dava tarihinde mirasçılarının oğulları Mustafa K. ve Yaşar K., kızları Eda T. ve Necla K. ile murisin kendinden önce 10.04.2015 tarihinde ölen oğlu Mehmet K. çocukları Yalçın K., Merve Nur K. ve Yasemin E. olduğu, oğlu Mustafa K.’nın yargılama sırasında 30.08.2018 tarihinde bekar öldüğü, murisin eşi Lebbe K.’nın ise 01.03.1991 tarihinde öldüğü; murisin Tekirdağ 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2016/399 E - 2016/493 K. sayılı 21.06.2016 tarihinde kesinleşen ilamı ile kısıtlanmasına ve kızı Eda T.’nın vasi olarak atanmasına karar verildiği, daha sonra 29.11.2016 tarihinde kesinleşen kararla murin vasisinin kızı Necla K. olduğu, davacı Eda T.’nın vasinin değiştirilmesi için açtığı davada murisin ölmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı kararı verildiği; murisin sağlığında 25.01.2005 tarih 4.9 yevmiye numaralı resmi senetle dava konusu 137, 518, 519 ve 597 parsel sayılı taşınmazları ölünceye kadar bakıp beslemek ve görüp gözetmek kaydıyla davalı Yaşar K.’ya temlik ettiği; davalı Yaşar K.’nın 12.05.2014 tarih 9106 yevmiye numaralı satış işlemiyle dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı davalı Metin Devrim D.’e devrettiği, davalı Metin Devrim D.’in ise 25.06.2014 tarih 12207 yevmiye numaralı satış işlemiyle taşınmazı davalı Semih Ç.’ye devrettiği; murisin mirasçılarından dava dışı Mustafa Koca ve Necla K.’nın Tekirdağ 1. Noterliği’nin 09.05.2014 tarih 3.60 yevmiye numaralı feragatnamesinde, “Babamız Osman K. adına kayıtlı Tekirdağ İli, M. İlçesi, S. Köyü, A. Mevkiinde 137 parselde kayıtlı gayrimenkulün tamamı kendisine ölünceye kadar bakıp beslemek, görüp gözetmek kaydıyla ....Yaşar K.’ya temlik etmesi işlemi ile ilgili olarak bu işlemden dolayı yukarıda yazılı gayrimenkule yönelik olarak Yaşar K. aleyhine dava açmayacağımızı, bu konudaki dava haklarımızdan feragat ettiğimizi beyan ederiz” şeklinde beyanda bulundukları; davacı Eda T.’nın kısıtlı Osman K.’nın vasisi sıfatıyla dava konu 518, 519 ve 597 parsel sayılı taşınmazlara yönelik 23.11.2016 tarihinde açmış olduğu ölünceye kadar bakma sözleşmesinin gereklerinin yerine getirilmemesi nedeniyle tapu iptali ve tescil davasının verilen kesin sürede husumete izin kararı alınmadığı gerekçesiyle usulden reddedildiği ve kararın 12.04.2017 tarihinde kesinleştiği; 24.10.2018 tarihli inşaat ve ziraat bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazların değerleri toplamının 1.695.348,00 TL olduğunun belirlendiği, Tekirdağ 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/1129 E - 2018/400 K sayılı ilamında muris adına kayıtlı 41, 43, 45, 392 ve 436 parsel sayılı taşınmazların değerleri toplamının ise 943.432,00 TL olduğunun belirtildiği; çiftçi kayıt sisteminde dava konusu taşınmazların ve muris adına kayıtlı taşınmazların davalı Yaşar K. adına kayıtlı olduğu ve 19.04.2019 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda muris Osman K.’nın 25.01.2005 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun mütalaa edildiği tespit edilmiştir.

Anılan yasal düzenlemeler, yargısal kararlar ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;

Davacı tarafın ölünceye kadar bakma sözleşmesinin ehliyetsizlik nedeniyle iptaline yönelik iddiası yönünden; Adli Tıp Kurumunun 19.04.2019 tarihli raporunda, dava konusu taşınmazların davalı Yaşar K.’ya ölünceye kadar bakma karşılığında devir tarihi olan 25.01.2005 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu belirtildiğinden bölge adliye mahkemesinin davacılar vekilinin bu husustaki istinaf başvurusunun yerinde olmadığına ilişkin gerekçesi dosya kapsamıyla uyumludur. Bununla birlikte, dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazın davalılar Metin Devrim D. ve Semih Ç.’ye muvazaalı olarak devredildiği iddiası bakımından ise; tapu iptali ve tescil davaları kayıt malikine karşı açılabileceğinden, başka bir ifadeyle tapuda kim taşınmaza malik ise dava ona yöneltileceğinden ve dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazda kayıt maliki davalı Semih Ç. olduğundan bölge adliye mahkemesince adı geçen davalı yönünden davanın esastan reddine davalı Metin Devrim D. yönünden ise davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Davacıların muris muvazaası ve bakım koşullarının yerine getirilmediği iddiasına yönelik yapılan incelemede ise; davacı ve davalı tanıklarının beyanlarına göre, 1991 yılından itibaren davalı Yaşar K.’nın murisi babası ile birlikte yaşadığı, murisin ölümünden birkaç yıl önce bakıma muhtaç hale geldiği, davalı Yaşar K.’nın 2014 yılında dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı satıp Tekirdağ’dan ev aldıktan sonra da köyde yaşayan babasının bakımıyla ilgilenmeye devam ettiği, murisin sağlığında akde aykırılık nedeniyle dava açmadığı, kısıtlandıktan sonra vasisi davacı Eda T. tarafından açılan davanın ise usulden reddedildiği anlaşılmıştır. Diğer taraftan, bakım borçlusunun temlik edenin oğlu olması, kendisine bakım koşuluyla temlik yapılmasına mani olmadığı gibi, aksine yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, murisin davalı Yaşar K. dışında iki oğlu daha olup, temlik tarihinde ikisi de sağdır. Öte yandan; kural olarak, tüm mal varlığının veya buna yakınının temlikinde muvazaadan söz edilebilir ise de, ölünceye kadar bakma sözleşmesi kapsamında kalan taşınmazların değeri ile muris adına kayıtlı diğer taşınmazların değeri arasındaki orantısızlık tek başına muvazaa iddiasını ispatlamaya yeterli değildir. Davalı Yaşar K.’nın murisin vasisi olma talebinin reddedilmesi de temlikin muvazaalı olarak yapıldığını göstermez. Kaldı ki, somut olayda murisin davacılardan mal kaçırmasını gerektiren bir olgunun ve sebebin varlığı da kanıtlanmış değildir. O halde, murisin davalı oğlu Yaşar K.’ya yapmış olduğu temlikin bakım karşılığı olduğu, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, başka bir ifadeyle işlemin gerçek iradeyi yansıttığının kabulü gerekir.

Hal böyle olunca, davalı Yaşar K. yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Yaşar K. vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371. maddesi gereğince temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 3.050,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı Yaşar K.’ya verilmesine, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/2. maddesi gereğince dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 28.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan        Üye                   Üye                Üye             Üye
H. ONAT      A. S. ERKUŞ    S. ARSLAN    M. EROL     B. ŞEN

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/1-2145
KARAR NO   : 2021/1137

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 10/05/2016
NUMARASI                : 2016/42 - 2016/136
DAVACILAR               : 1- B.S. 2- E.S. 3- M.S. 4- O.S. 5- S.S. vekilleri Av. K.Ö.
DAVALI                       : E.B. vekili Av. Y.K.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; annelerinin vefatı üzerine müvekkillerinin babası olan muris Mustafa S.'ın çocuklarının karşı çıkmasına rağmen kendisinden 34 yaş küçük olan dava dışı Meral S. ile evlendiğini, Meral S.’ın evlendiği günden itibaren murisi çocukları ile görüştürmemek için elinden geleni yaptığını, ileri yaştaki murisin yerini sürekli değiştirdiğini, eşyaları satarak murisi evden eve kentten kente dolaştırdığını, müvekkillerinden Orhan S. babasıyla ilgilenmek istemiş ise de eşinin buna engel olduğunu ve erkek kardeşi ile birlikte murisi Antalya'ya götürdüğünü, murisin orada 15.02.2011 tarihinde vefat ettiğini, ölümü üzerine yıllardır satmadığı taşınmazlardan birini Meral S.’ın kardeşi olan Selami İ.'a 14.01.2011 tarihinde sattığını öğrendiklerini, aynı tarihte dava konusu Kayseri İli, Kocasinan İlçesi, Düğer Köyünde bulunan 7, 61, 392, 319, 27, 100 ve 113 parsel sayılı taşınmazları da davalı Ergün B.'e satış suretiyle devrettiğini, devrin yapıldığı tarihte murisin çok yaşlı ve hasta olduğunu, bedelsiz olarak mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlem yaptığını, 79 yaşına kadar mal satmayan murisin satış yapması için hiçbir neden bulunmadığını, zira yurt dışından emekli olduğunu ve yüklü miktarda maaş aldığını, Selami İ.’ın ablası ile birlikte hareket ederek taşınmazlardan birini kendi üzerine aldığını, dava konusu taşınmazları da aynı gün davalı adına satış yaptırdığını, söz konusu satışların tamamının muvazaalı ve batıl olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin murisin tarlalarını satmak istediğini taşınmazları kiracı olarak kullanan İsa Yörük’den duyduğunu ve murisle görüşerek toplam 27.000TL bedel karşılığında satın aldığını, satış masraflarının yarı yarıya ödendiğini, taşınmazları satın aldığı günden itibaren de müvekkilinin kullandığını, murisin çocuklarının kendisine bakmadığını ve oturduğu evden çıkardığını bu nedenle satış bedeline ihtiyacı olduğunu söylediğini, hatta eşini ölümle tehdit etmeleri nedeniyle oğulları hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, muris ve eşinin taşınmazları satın alması için müvekkilinin yanına gelerek ısrarcı olduklarını, yapılan çeşitli görüşmeler neticesinde satışın gerçekleştiğini, tapuda işlem yapıldığı sırada orada olan Selami İ.’a da murisin köydeki evini sattığını, davalının murisin eşi ile işbirliği yapmadığını, bu yöndeki iddianın gerçek dışı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.02.2014 tarihli ve 2011/468 E., 2014/64 K. sayılı kararı ile; davalı tanık beyanlarına göre davaya konu taşınmazların muris Mustafa S. tarafından pazarlık yapılmak suretiyle davalıya satıldığı ve satışın muvazaalı olmadığı, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Kurulunun 23.12.2013 tarihli raporuna göre de akit tarihinde murisin fiil ehliyetini haiz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.12.2015 tarihli ve 2014/11829 E., 2015/13984 K. sayılı kararı ile;

"... Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakanın maliki olduğu 7,27,61,100,113,319 ve 392 parsel sayılı taşınmazlarını eşi Meral ve Meral'in eşi Selami'nin yönlendirmesi ile davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, akit tarihinde ehliyetsiz olduğunu ve aynı zamanda yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı bulunduğunu ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, ehliyetsizlik ve muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 14.1.2011 tarihli aynı resmi akit ile çekişme konusu taşınmazları davalıya satış suretiyle temlik ettiği, murisin 15.2.2011 tarihinde ölümü üzerine mirasçı olarak ikinci eşi dava dışı Meral ile ilk eşinden olma çocukları davacıların kaldığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece, İstanbul Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden alınan rapora göre akit tarihinde murisin fiil ehliyetine sahip olduğu belirlenerek ehliyetsizlik iddiası bakımından davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.

Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava dilekçesinin içeriğine ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre davada ehliyetsizlik iddiasının yanında muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanıldığı açıktır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; mahkemece, muris muvazaası iddiası bakımından hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.

Hâl böyle olunca; mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bu yönde toplanan ve toplanacak delillerinin birlikte değerlendirilmesi, mirasbırakanın dava dışı eşi Meral'in kardeşi olan Selami'ye aynı tarihte yapılan başka bir taşınmaz temliki nedeniyle açılmış olan Kayseri 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/230 esas 2014/79 karar sayılı dava dosyasının da irdelenmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme, yasal olmayan gerekçe ve eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir..." gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.05.2016 tarihli ve 2016/42 E., 2016/136 K. sayılı kararı ile; duruşma ve keşif sırasında taraf tanıklarının dinlenerek ayrıntılı olarak beyanlarının alındığı, gerek davacı gerekse davalı tanıklarının murisin sağlığında davaya konu taşınmazları satmak istediğini ve eşi ile birlikte Kayseri'de oturdukları mahalleden ev almayı düşündüklerini, bu nedenle murisin taşınmazları satın alması için davalı dışındaki aynı köyden başka kişilere de teklif götürdüğünü, yapılan pazarlık neticesinde ev dışındaki tüm taşınmazları bedeli karşılığında davalıya satıp devrettiğini, satışın gerçek bir satış olup muvazaalı olmadığını beyan ettikleri, bu hususta herhangi bir tereddüt bulunmadığı, her ne kadar dava dışı ev ve bahçesi ile ilgili olarak Kayseri 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/230 E. sayılı dosyasında görülen davada satışın muvazaalı olduğu kabul edilerek tapu kaydının iptaline karar verilmiş ise de bahsi geçen dosyada davalının murisin kayınbiraderi olduğu, tamamen farklı bir durumun söz konusu olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda muris muvazaasına yönelik iddia bakımından mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmak için yeterli olup olmadığı, davacılar tarafından dava dışı Selami İ. aleyhine açılan ve Kayseri 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.03.2014 tarih, 2013/230 E., 2014/79 K. sayılı dava dosyasının irdelenmesi suretiyle karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Eldeki davada ehliyetsizlik iddiasının reddine dair verilen karar kesinleşmiş olduğundan yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, davada ileri sürülen diğer iddia olan muris muvazaasına ilişkindir.

13. Belirtmek gerekir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;

“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.

14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.

18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.

19. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.

20. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.

22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

24. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

25. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

26. Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.

27. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

28. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

29. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.

30. Somut olaya gelindiğinde ise 1932 doğumlu olan mirasbırakan Mustafa S. 15.02.2011 tarihinde vefat etmiş; murisin ölümü ile geride ilk eşinden olma davacı çocukları ile ikinci eşi olan dava dışı Meral S. mirasçı olarak kalmışladır. Mirasbırakan ölümünden çok kısa bir süre önce 14.01.2011 tarih ve 761 yevmiye numaralı resmî senet ile dava konusu taşınmazları davalı Ergün B.’e satış suretiyle devretmiştir.

31. Davacılar tarafından murisin ikinci eşi Meral S.’ın erkek kardeşi olan Selami İ.’a başka bir taşınmazını satış suretiyle temlik ettiği, Selami İ.’ın da ablası ile birlikte hareket ederek dava konusu taşınmazları aynı gün bedelsiz şekilde davalı adına devrini sağladığı ileri sürülerek eldeki dava açılmıştır. Ne var ki, dosyadaki deliller incelendiğinde davalının emanetçi konumunda olduğuna ilişkin bu iddianın ispat edildiğini söyleme olanağı bulunmamaktadır.

32. Dava dışı Meral S. ve kardeşi ile davalı arasında bir akrabalık ilişkisi bulunmadığı gibi, mahkemece dinlenen davacı tanıklarının davalı Ergün B.’in murisin ikinci eşi ya da onun kardeşiyle birlikte hareket ettiğine dair hiçbir beyanları bulunmamaktadır. Aksine davalının maddi durumunun iyi olduğunu ve taşınmazları satın alabilecek gücünün bulunduğunu beyan etmişlerdir. Aynı hususları doğrulayan davalı tanıkları da mirasbırakanın taşınmazlarını toplu olarak satmak istediğini, bu nedenle aynı köyden başka kişiyle de pazarlık yaptığını, ancak toplu olarak satın alma imkânı olmadığından önceki pazarlığın bozulduğunu, davalının ise maddi gücü bulunduğundan toplu olarak pazarlık yapıp taşınmazları satın aldığını ve yapılan satışın gerçek olduğunu beyan etmişlerdir. Özellikle uzun yıllar boyunca taşınmazları kiracı sıfatıyla kullanan davalı tanığı İsa Yörüng’ün diğer davalı tanıkları ile aynı yönde beyanda bulunduğu, hatta davalının taşınmazları kendisinin teşviki ile satın aldığını söylediği dikkate alındığında, dava konusu taşınmazların mirasbırakan tarafından bedeli alınarak davalıya satıldığı sonucuna varılmıştır.

33. Mahkemece yapılan keşif sonucunda taşınmazların gerçek değeri ile tapuda gösterilen satış bedeli arasında fahiş fark bulunduğu tespit edilmiş ise de başka delillerle desteklenmediği sürece bu hususun tek başına muris muvazaasının kabulü için yeterli olmayacağı açıktır.

34. Ayrıca Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.03.2014 tarih ve 2013/230 E., 2014/79 K. sayılı kararında mirasbırakan tarafından Selami İ.’a yapılan satışın muvazaalı olduğu kabul edilerek tapu kaydının iptaline karar verilmiş ise de mahkemenin kabulünde olduğu üzere o dosyada murisin kayınbiraderine başka bir resmî akitle yaptığı temlik söz konusudur. Davalıya ise bedeli alınarak gerçek bir satış yapılmıştır. Bu gibi durumlarda yapılan satış işlemi muvazaalı olmadığından muris muvazaası iddiası ile açılan davaların reddi gerekeceği kuşkusuzdur.

35. O hâlde, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.

36. Diğer yandan, 01.03.2011 olan dava tarihi direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 12.02.2016 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğindedir.

37. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.