TEMLİK YASAĞI BULUNMASINA RAĞMEN DAVA AÇILIRSA DAVANIN AKTİF HUSUMET EHLİYETİ YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE KARAR VERİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


16 Mar
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/(15)6-565
KARAR NO   : 2021/1464

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 28/11/2017
NUMARASI                : 2017/333 - 2017/425
DAVACI                      : A. İnş. Tur. Taah. Tic. ve San. Ltd.  Şti.'den temlik alan T.G.vekili Av. K.B.
TEMLİK EDEN ŞİRKET 
TASFİYE MEMURU    :
H.A.
DAVALI                       : Çankaya Belediye Başkanlığı vekili Av. B.C.
ASLİ MÜDAHİL          : M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnş.
                                      Taah. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. S.T.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine, müdahale davasında da dilekçenin görevsizlik nedeniyle usulden reddine ilişkin karar temlik alan davacı Taner G. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı temlik alan davacı Taner G. vekili ve asli müdahil M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnş. Taah. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı temlik eden şirket vekili dava dilekçesinde; davalı ile imzalanan 29.08.2012 tarihli sözleşme gereğince müvekkilinin üstlendiği “E. Hizmet Binası Çeşitli Blok Ve Katlarında Tadilat Ve Onarım” işinin devamı sırasında öngörülemeyen durumlar nedeniyle zorunlu iş artışı olduğunu, davalının müvekkiline sözleşme harici ilâve işler yaptırdığı hâlde bedelini ödemediğini, keşif artışı, projelerin teslimindeki gecikme, yeterli ödeneğin temin edilememesi ve idareden kaynaklanan nedenlerle işin bitim tarihinin ötelendiğini, buna rağmen davalının işin bitirilmesi için gerekli süre uzatımını vermediğini, hakedişlerden haksız olarak gecikme cezası kesintisi yapıldığını, işin zorunlu olarak idareden kaynaklanan nedenlerle ve mukayeseli keşif artışı sebebiyle 2013 yılına intikal etmesine rağmen malzeme ve işçilik fiyat farkı alacağının ödenmediğini ileri sürerek geçici kabul, haksız kesintiler ve süre uzatımı konusundaki muarazanın men’ine, verilmesi gereken süre uzatımlarının bilirkişilerce belirlenerek taahhüt süresine ilâvesi ile işin bitirilmesi gereken tarihin tespitine, geçici kabulün 31.03.2013 tarihi itibari ile hükmen yapılmasına, yedi ek numaralı ara hakedişten haksız olarak kesilen 139.956,75 TL gecikme cezasının kesinti tarihinden ve aynı hakedişte kesin hesaba bırakıldığı belirtilerek yapıldığı hâlde dikkate alınmayan 294.879,62 TL + 53.078,33 TL KDV = 347.957,95 TL toplam alacağın ise temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsiline, sözleşme dışı yaptırılan belirsiz alacağın ve idareden kaynaklanan nedenlerle işin uzayarak 2013 yılına sarkması nedeniyle 2013 yılında yapılan imalatların malzeme ve işçilik fiyat farklarının bilirkişiler tarafından belirlenmesine, davacının belirlenecek bu tutarları arttırmaya yönelik hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşme dışı işler ile malzeme ve işçilik fiyat farkları için ayrı ayrı asgari dava değeri olarak gösterilen 10.000 TL’den toplam 20.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Davacıdan alacağı temlik alan Taner G. 05.03.2014 havale tarihli dilekçesinde; dava konusu alacağın tamamını 18.02.2014 tarihli temlikname ile TBK’nın 183. maddesi uyarınca davacıdan devir ve temlik aldığını belirterek dava sonucu ve dava esnasında yapılacak tüm ödemelerin temliknameye göre kendisine yapılmasını talep etmiştir.

6. Asli müdahil M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnş. Taah. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. yetkilisi 17.10.2014 havale ve harç tarihli asli müdahale dilekçesinde; davacı ile anlaşarak sözleşme konusu hizmet binasının elektrik ve inşaat işini üstlenen şirketinin edimlerini tam ve eksiksiz ifa edip belediyeden iş bitirme belgesi aldığını, ancak davacının borcun tamamını ödemediğini ve hâlen davacıda 380.000 TL alacağı kaldığını, borçlulardan mal ve para kaçırmak için alacağın muvazaalı olarak Taner G.’e temlik edildiğini, 18.02.2014 tarihli temliknamenin geçersiz olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL alacağın A. İnş. Tur. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti. ile Çankaya Belediye Başkanlığından müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

7. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın çözümünde idari yargının görevli olduğunu, talep edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, davacıya keşif artışı dışında ilave iş yaptırılmadığını, süre uzatımı verilmesine rağmen davacının işi zamanında bitirmediğini ve cezalı çalıştığını belirterek öncelikle davanın usulden, olmadığı takdirde esastan reddini savunmuş; 24.07.2014 havale tarihli dilekçesinde ise; 18.02.2014 tarihli temliknamenin davacı ile imzalanan sözleşmenin 11.5. maddesine aykırı olarak noterde düzenlenmediğini, müvekkili idarenin yazılı izin, kayıt ve şartlarını taşımadığını, temliknamede bazı miktarların belirli olmadığını, temlik şartlarını taşımayan ve geçersiz olan temliknamenin kabul edilemeyeceğini, temlikin kabulü hâlinde ise tüm ilk itiraz, cevap ve beyanlarını temlik alacaklısına karşı da ileri sürdüğünü belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

8. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.05.2015 tarihli ve 2014/182 E., 2015/227 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 11.5. maddesine göre davalı idarenin yazılı muvafakatı olmadan temlik yapılamayacağı, ayrıca temlikin noterde düzenlenmesinin de şekil şartı olduğu, idarenin yazılı izni ve noterde düzenlenmiş temlikname bulunmadığından temlikin geçerli olmadığı, davacı şirketin tasfiyeye girmesi nedeniyle tasfiye memuruna tebligat çıkarıldığı ve duruşmaya katılan tasfiye memurunun alacağın temlik edildiğini doğrulayarak şirket adına davayı takip etmediği; davanın devamı sırasında 17.10.2014 tarihinde müdahale dilekçesi verilerek M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnş. Taah. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından temlik eden A. İnş. Tur. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti.’ne alacak davası açıldığı, temlikin 05.03.2014 tarihinde mahkemeye bildirildiği, müdahalenin yapıldığı tarih dikkate alınarak asıl davacının temlik alan olması nedeniyle tacirler arasında görülmesi gereken müdahale davasında asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddine, müdahale davasında da dilekçenin görevsizlik nedeniyle usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve süresi içinde talep hâlinde müdahale davasının ayrılarak Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmek üzere tevzi bürosuna tevdiine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde temlik alan davacı Taner G. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 23.06.2016 tarihli ve 2015/5589 E., 2016/3663 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, davacı yüklenici şirket ile davalı iş sahibi Çankaya Belediye Başkanlığı arasında imzalanan eser sözleşmesinden kaynaklanan geçici kabul ve haksız kesintiler ile süre uzatımı konusunda yaratılan muarazanın men'i, süre uzatımı belirlenerek taahhüt süresine ilavesi gerektiğinin tespiti ve ilavesi, geçici kabulün 31.03.2013 tarihinde yapılması gerektiğinin tespiti ve bu tarih itibariyle hükmen yapılması, hakedişten haksız olarak kesilen gecikme cezasının istirdadı, sözleşme dışı imalât bedeli ile işin 2013 yılına sarkması nedeniyle malzeme ve işçilik fiyat farkı alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Dava açıldıktan sonra 18.02.2014 tarihli temlikname ile, davayı açan yüklenici şirket dava konusu ettiği ve temlik tarihine kadar davalı iş sahibinden olan alacakları ile talep ve dava haklarını Taner G.'e temlik etmiş, temlik alan Taner G. 05.03.2014 havale tarihli dilekçesiyle temliknameyi mahkemeye ibraz ederek alacağın tahsilini talep etmiştir.

Davalı iş sahibi vekili, yargı yolu itirazında bulunmuş zamanaşımı, usul ve esas yönünden davanın reddini istemiş, sözleşmenin 11.5. maddesinde yüklenicinin her türlü hakediş ve alacaklarını idarenin yazılı izni olmaksızın başkalarına temlik edemeyeceği, temliknamelerin noter tarafından düzenlenmesi ve idarece istenilen kayıt ve şartları taşıması gerektiği şeklinde düzenleme mevcut olup, temlik geçerli olmadığından kabul etmediklerini savunmuştur.

G. Elektrik... Ltd. Şti. harçlandırdığı 17.10.2014 tarihli dilekçe ile asli müdahele talebinde bulunmuştur.

Mahkemece temlik yasağı bulunduğu ve temlik edenin davayı takip iradesini bildirmediği anlaşıldığından, temlik alan davacı anlamında dava ehliyeti-aktif husumet ehliyeti yönünden usulden reddine, asıl dava anlamında verilen hüküm dikkate alınarak müdahele davasının asliye hukuk mahkemesinde devam etmesi gerekmediği anlaşıldığından, müdahele davası anlamında tarafların tacir olması da dikkate alınarak asliye ticaret mahkemesinin görevli olması sebebiyle dilekçenin usulden reddine dair verilen karar, temlik alan davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Alacağın devri (temliki) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 183 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup 183. maddenin birinci fıkrasında kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklının borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebileceği kabul edilmiş, devam eden maddelerde devir sözleşmesinin geçerlilik şekli, yasal veya yargısal devir ve etkisi ile devrin hükümleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre kural olarak sözleşmede temlik yasağı bulunması ya da borçlunun rızasına bağlanmış olup borçlunun rızasının bulunmaması halinde alacağın temliki borçluya karşı ileri sürülemez.

Dava konusunun devri ise alacağın temlikinden farklı olup, alacağın temlikinde davadan önce ve aşamalı ödeme kararlaştırılan hallerde sözleşmenin ifası aşamasında dahi yapılması mümkün olmakla birlikte, dava konusunun devri adından da anlaşılacağı gibi ancak davanın açılmasından sonra yapılabilir. Dava konusunun devri dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 125. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin 1. bent a ve b fıkralarında davanın açılmasından sonra davalı tarafın dava konusunu üçüncü bir kişiye devretmesi halinde davacının seçimlik hakları gösterilmiştir. Somut uyuşmazlıkta bu husus konumuzun dışındadır. Dava konusunun davacı tarafından devri 125. maddelerin 2. bendinde düzenlenmiş ve madde metninde aynen “davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devir edilecek olursa, devralmış olan kişi görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden devam eder” denilmiştir.

Dava konusunun davacı tarafından üçüncü bir kişiye devredilmesi halini düzenleyen HMK'nın 125/2. maddesi hükmü, devralan üçüncü kişinin hukuk gereği (ipsojure) davacı sıfat ve buna bağlı olarak dava takip yetkisi kazanacağı ve davanın yeni davacı ile süreceği gerekçesiyle devralan kişinin kendiliğinden davacı yerine geçerek davaya kaldığı yerden devam olunacağı esasını getirmiştir. Bu hükme göre dava, davayı devralan üçüncü kişi ile davalı arasında devam edecektir. Bunun için davalının bu konuda karar vermesi veya devralan üçüncü kişinin davacı yerine geçmesi için onayı aranmaz. (Medeni Usul Hukuku, Yetkin Hukuk Yayınları 1. baskı Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz sayfa 511 ve devamı). Dava konusu şey dava açıldıktan sonra davacı tarafından başka bir kişiye devredilirse, bu durumda devralmış olan kişi davacı yerine geçerek görülmekte olan davaya kaldığı yerden devam eder. Ancak bu halde davalı yeni davacıya karşı, kişisel savunma sebeplerini ileri sürebilir (Medeni Usul Hukuku Yetkin Yayınları 12. baskı Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammed Özeken sayfa 412. ve devamı).

Somut olayda dava 17.02.2014 tarihinde harcı ödenerek yüklenici Alp Demir İnş. Tur. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti. Tarafından açıldıktan sonra 18.02.2014 tarihinde düzenlenen temlikname ile davanın ilk olarak açıldığı Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2014/59 Esas sayılı dosyasında davaya konusu yapılan alacaklar dava ve talep hakları ile birlikte 3. kişi Taner G.'e devredilmiştir. Temlikname adi yazılı düzenlenmekle birlikte davacı şirketin tasfiye memuru temlikname içeriğini 26.05.2015 tarihli duruşmada imzalı beyanı ile kabul ettiğinden devir hukuken gerçekleşmiştir. Söz konusu belgenin başlığında temlikname yazılmış olmakla birlikte dava açıldıktan sonra yapıldığı ve içeriğinde davaya konu edilen hak ve alacakları talep ve dava haklarının da devredilmiş olduğu belirtildiğinden, dava konusunun devri belgesi niteliğindedir. Davacı yüklenici şirket tarafından dava açıldıktan sonra dava konusu (müdahil) Taner G.'e devredilmiş olduğundan Taner G. davacı yüklenici şirket yerine geçmiştir.

Bu durumda mahkemece dava açıldıktan sonra dava konusu hak ve alacakların tamamı Taner G.'e devredildiğinden, Taner G. HMK'nın 125/2. maddesi gereği dava açan yüklenici şirket yerine geçtiği, aktif dava ehliyeti bulunulduğu ve davaya kaldığı yerden devam edilmesi gerektiğinden işin esasına girilip taraf vekilleri (doğrusu delilleri) toplandıktan sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile davanın usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.11.2017 tarihli ve 2017/333 E., 2017/425 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilâve olarak somut olay bakımından bozma kararında yer alan karşı oy gerekçesine iştirak edildiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde temlik alan davacı Taner G. vekili ve asli müdahil M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnş. Taah. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, 18.02.2014 tarihli “Temlikname” başlıklı belgenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 183. maddesi gereğince alacağın temliki olarak mı, yoksa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125. maddesine göre dava konusunun devri olarak mı nitelendirileceği, buradan varılacak sonuca göre temlik alan Taner G.’in aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı veya temlik eden davacı şirketin yerine geçerek davaya kaldığı yerden devam edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A) Asli müdahil M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnş. Taah. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

14. Bilindiği üzere hukukî yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır. Mahkemece asıl davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine, müdahale davasında da dilekçenin görevsizlik nedeniyle usulden reddine dair verilen birinci karar asli müdahil vekili tarafından temyiz edilmemiştir. Bu durumda direnme kararını temyizde hukukî yararı bulunmadığından, asli müdahil M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnş. Taah. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.

B) Temlik alan davacı Taner G. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “Dava konusunun devri” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemeler irdelenmelidir.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125. maddesinde;

“…(1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:

a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.

b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.

(2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.” hükmüne yer verilmiştir.

17. Bu hüküm, dava konusunun davanın açılmasından sonra devrini (müddeabihin temlikini) düzenlemektedir. Dava açıldıktan sonra sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi “tasarruf serbestisi” kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur. Usul Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, HMK’nın 125. maddesi, dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki hâlinde yapılacak usul işlemlerini belirlemiştir.

18. Uyuşmazlık konusu mal, alacak veya hak, dava açılmadan önce devredilirse HMK’nın 125. maddesi uygulanmaz. Zira malını, alacağını veya hakkını devreden kişinin devrettiği mal, alacak veya hak konusu üzerinde alacaklı, borçlu, malik ve zilyet gibi sıfatları kalmayacağından; devreden kişinin, devirden sonra açılan bir davada davacı ya da davalı olarak hasım gösterilmesi mümkün değildir. Hâl böyle olmakla birlikte başlangıçta alacaklı sıfatı bulunmayan davacı veya borçlu sıfatı bulunmayan davalı, davada taraf olarak gösterilip davanın devamı sırasında alacaklı veya borçlu sıfatına sahip olursa, açılan dava sıfat yokluğundan reddedilemez. Şöyle ki; dava açıldığı esnada alacaklı sıfatı bulunmayan davacının, dava sırasında alacağı devralması durumunda husumet (sıfat) ehliyeti yönünden eksiklik ortadan kalktığı için davaya devam edilerek işin esasının incelenip çözümlenmesi gerekir. Husumetin doğru kişiye yöneltilmesi dolayısıyla dava konusunun devri mahkemece re’sen nazara alınacak hususlardandır.

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125/1. maddesine göre davanın açılmasından sonra, davalı tarafça dava konusunun dava dışı üçüncü kişiye devri hâlinde davacı isterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralan kişiye karşı davaya devam eder. Davacı bu seçimlik hakkını kullanmayarak isterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür (HMK m. 125/1-b). Davacı kendiliğinden seçimlik hakkını kullanırsa, tercihine göre hareket edilir. Aksi hâlde dava konusunun devredildiğini öğrenen mahkemenin, davacıya seçimlik hakkı bulunduğunu hatırlatarak davaya hangi kişi hakkında devam edeceğini sorması, süre vermesi ve ona göre işlem yapması gerekir.

20. Maddenin ikinci fıkrası gereğince davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilirse, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve davaya kaldığı yerden itibaren devam eder. Başka bir anlatımla HMK’nın 125/2. maddesinde, davacı tarafından dava konusunun üçüncü kişiye devredilmesi hâlinde, devralan üçüncü kişinin, hukuk gereği (ipso iure) davacı sıfatı ve buna bağlı olarak davayı takip yetkisi kazanacağı ve davanın yeni davacı ile süreceği kabul edilmiştir.

21. Davacının dava konusunu devretmesi durumunda, davalının tercihi aranmadan, devralan, davacının yerine kendiliğinden geçerek yargılama aşamasında her zaman davada taraf sıfatını kazanacaktır. Eş deyişle HMK’nın 125/2. maddesinde, davalıya birinci fıkradakine benzer seçimlik haklar tanınmamıştır; devir alan kişinin davacının yerine geçmek suretiyle davaya kaldığı yerden devam edeceği ilkesi getirilmiştir. Dava konusu hangi aşamada devredildiyse, o andan itibaren devralan kişi davanın tarafı hâline gelecektir.

22. Dava hakkı, asıl (sübjektif ) hakkın içinde bulunan bir hak olduğu için asıl hakkın devri ile dava hakkı da devredilmiş olur. Bir hakkın devri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK’nın) 183. maddesi hükümlerinde düzenlenen alacağın temliki suretiyle gerçekleşir. Alacak temlik edilince devreden kişinin, alacaklı sıfatı ile birlikte davacı sıfatı da devir alana geçer ve davacı yerine geçen üçüncü şahıs usulden doğan yetkilerini kullanabilir.

23. Bu arada “alacağın devri (temliki)” konusuna değinmekte fayda bulunmaktadır.

24. Alacağın devri, alacaklı ile onu devir alan üçüncü şahıs arasında; kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça, borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen yazılı şekle bağlı sözleşme, kanun ya da kazaî kararla gerçekleşen tasarrufî bir muameledir. Alacağın devri kural olarak borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen tasarrufî bir hukukî işlemdir, külli değil, cüz’i ve sınırlı bir halefiyet meydana gelmektedir. Burada alacaklının değişmesi söz konusudur (Uygur, Turgut.: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, 3. Baskı, Ankara 2013, s. 1096).

25. Somut olayda uygulanması gereken, sözleşmenin imzalandığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan TBK’nın 183. maddesinde;

“Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.

Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez” şeklinde alacağın iradî devrinin mümkün olduğu durumlar düzenlenmektedir.

26. Metinde yapılan sadeleştirme dışında, maddede, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 162. maddesine göre herhangi bir hüküm değişikliği yoktur. TBK’da “alacağın temliki” kavramı yerine “alacağın devri” ifadesi kullanılmıştır. TBK’nın 183. maddesinin birinci fıkrasına göre maddede sayılan hâller dışında kural olarak alacağın devrinde borçlunun rızasına gerek yoktur, sadece alacağı talep hakkı devredilmektedir. Diğer bir anlatımla alacağın devrinde borcun özü muhafaza edilmekte, sadece şahıslarda değişiklik olmaktadır.

27. Kural olarak, bütün alacaklar temlik edilebilir. Böylece hâlen iktisap edilmiş (kazanılmış) bir alacak kadar ileride iktisap olunacak bir alacak da; keza muaccel bir alacak kadar bir vadeye veya şarta bağlanmış olan alacaklar da temlik olunabilir. Alacağın hukukî muameleden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olmasının da bir önemi yoktur (Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2019 tarihli ve 2017/11-2630 E., 2019/328 K. sayılı kararı).

28. Alacağın iradî devrinde (sözleşmeye dayanan devir); bu devrin geçerli olabilmesi için sözleşmenin taraflarının fiil ve tasarruf ehliyetinin bulunması, geçerli bir sözleşmenin olması, alacaklı ile üçüncü kişi arasında TBK’nın 184. maddesi gereğince yazılı devir sözleşmesinin yapılması, devredilen alacak hakkının mevcut olması ve devir engeli bulunmaması koşullarının gerçekleşmiş olması gereklidir.

29. Türk Borçlar Kanunu’nun 183. maddesinde bazı alacakların devrine izin verilmemiştir. Devir yasağı kanundan, sözleşmeden veya işin niteliğinden doğmaktadır.

30. Tarafların borç ilişkisinden doğan alacağın başkasına devredilmesini yasaklaması hâlinde sözleşmeden kaynaklanan “akdî devir yasağı” söz konusudur. Sözleşmede kararlaştırılan devir yasağına rağmen alacak temlik edilmiş ise; yapılan devir nedeniyle alacağı devralan üçüncü kişi, borçluya başvuramaz. Bu durumda borçlu, alacağı devredene karşı akdî devir yasağı savunmasında bulunabilir.

31. Sözleşmeden doğan devir yasağının üçüncü kişilere mutlak olarak ileri sürülmesi bazı hâllerde haksızlıklara yol açabilir. TBK’nın 183/2. maddesi bu yasağı yumuşatmak amacıyla bir istisnaya yer vermiştir. Bu hükümle sözleşmeden doğan temlik yasağının bir istisnası getirilmiştir. Bu hükmün uygulanabilmesi için aşağıdaki koşullar aranacaktır:

a) Borçlu alacaklıya alacağın varlığını tanımış (ikrar etmiş) olmalıdır.

b) Borçlunun bu tanıması (ikrarı) bir senede (belgeye) dayanmalıdır.

c) Alacaklı borç tanımasını (ikrarını) içeren bu senetten doğan alacağını üçüncü kişiye devir etmiş olmalıdır.

d) Üçüncü kişi taraflar arasında devir yasağından iyiniyetle haberdar olmamalıdır (Kılıçoğlu Ahmet M.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2012, s. 791). Bu koşullar mevcut ise, devir yasağına rağmen üçüncü kişiye yapılan devir geçerlidir. Ancak alacağı temellük eden üçüncü şahıs, devir yasağını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, bu hükümden yararlanamaz.

32. Devri caiz olmayan bir alacak hakkında yapılan temlik işlemi ilke olarak geçersiz olup; böyle bir devir sadece borçlu karşısında değil, temlik edenle temlik alan arasında da hüküm ve sonuç doğurmaz. Sözleşmede temlik yasağı bulunması ya da borçlunun rızasına bağlanmış olup, borçlunun rızasının bulunmaması hâlinde alacağın temliki borçluya karşı ileri sürülemez. Nitekim aynı hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 E., 2021/685 K. sayılı kararında da açıklanmıştır.

33. Bu noktada eldeki davada olduğu gibi sözleşmede temlik yasağı bulunmasına rağmen, dava açıldıktan sonra alacak temlik edilmiş ise, HMK’nın 125. maddesine göre işlem yapılıp yapılmayacağı üzerinde de durulmalıdır.

34. Sözleşmede alacağın temliki yasağı olduğu hâlde, davadan sonra davacı alacağını dava dışı üçüncü kişiye temlik ettiyse, HMK’nın 125. maddesi anlamında dava konusunun devredildiği kabul edilerek davaya devralan şahıs huzurunda devam edilir, ancak davalı temlik yasağının bulunduğunu ileri sürdüğü takdirde alacağın varlığı ispatlanmamış olacağından davanın reddine karar verilmelidir. Başka bir ifadeyle alacağı devralan HMK’nın 125. maddesi gereğince davacı yerine geçerek usulden doğan yetkilerini kullanabilir ise de; davalının sözleşmede kararlaştırılan temlik yasağını ileri sürmesi durumunda maddi hukuk anlamında talep edebileceği alacağının bulunduğunu kanıtlaması hâlinde alacağa hükmedilebilecektir.

35. Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde alacağı temlik eden davacı yüklenici şirket ile davalı iş sahibinin imzaladığı 29.08.2012 tarihli “E. Hizmet Binası Çeşitli Blok ve Katlarında Tadilat ve Onarım” işinin yapımına ilişkin sözleşmenin 11.5. maddesinde yüklenicinin her türlü hakediş ve alacaklarını idarenin yazılı izni olmaksızın başkalarına temlik edemeyeceğinin, temliknamelerin noter tarafından düzenlenmesi ve idarece istenilen kayıt ve şartları taşıması gerektiğinin kararlaştırıldığı, davanın açıldığı 17.02.2014 tarihinden sadece bir gün sonra 18.02.2014 tarihinde adi yazılı şekilde düzenlenen temlikname ile dava konusu hak ve alacakların tamamının tüm dava ve talep haklarıyla birlikte aynı zamanda davacı şirketin avukatı olup sözleşmedeki devir yasağını bilebilecek durumda olan üçüncü kişi Taner G.’e devir ve temlik edildiği, davalının sözleşmenin 11.5. maddesinde temlik yasağı bulunduğunu ve şekil şartlarının gerçekleşmediğini ileri sürerek temlikin geçersiz olduğunu savunduğu somut olay değerlendirildiğinde; temlik alan HMK’nın 125. maddesi gereğince alacağı temlik eden davacı yerine geçerek usul yetkilerini kullanmış ise de, maddi hukuk anlamında alacağın varlığını yani geçerli bir temlikle davalıdan isteyebileceği alacağının bulunduğunu ispatlayamamıştır. Buna karşılık davalı iş sahibi, sözleşmenin 11.5. maddesinde kararlaştırılan devir yasağı nedeniyle temlik alacaklısı yeni davacının kendisinden talep edebileceği alacağın bulunmadığını kanıtladığından, mahkemece sözleşmede temlik yasağı olduğu gerekçesiyle davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddine dair verilen direnme kararı doğru olmuştur.

36. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1) Asli müdahil M. Güvenlik Elektrik Elektronik Proje Telekomünikasyon İnşaat Taahhüt İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2) Temlik alan davacı Taner G. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA (III-B),

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

İÇTİHAT YORUMU : Somut olaya konu davada, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından, kanımızca hatalı olarak “aktif husumet ehliyeti” kavramı kullanılmıştır. Böyle bir durumda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından “dava takip yetkisi” kavramının kullanılması hukukî terminoloji açısından daha yerinde olurdu.

Ne var ki, doktrinde DİŞEL’e göre de, davada, davacı veya davalı olarak gözüken kişilerin tasarruf yetkisi yoksa (örneğin, müflis) veya dava sırasında tasarruf yetkisi ortadan kalkmış ise bu eksiklik dava takip yetkilerinin eksikliğine de yol açtığı için mahkeme bu durumda dava takip yetkisinin eksik olduğunu re’sen tespit edecektir. (DİŞEL, Buse, Dava Takip Yetkisi, İstanbul, 2020, s. 237)

Doktrinde yine TAŞ KORKMAZ tarafından da ifade edildiği üzere, alacağını dava açmadan devreden alacaklının buna rağmen söz konusu alacağın tahsili için kendi adına dava açması ve bu durumun dava dosyasından anlaşılması hâlinde, davacı bakımından ortaya çıkan sorun “dava takip yetkisi” sorunudur. Zira davacı alacağını temlik etmişse söz konusu alacak üzerinde tasarruf yetkisi, dolayısıyla dava takip yetkisi kalmaz. (TAŞ KORKMAZ, Hülya, Hukuk Davalarında Gerçek Tarafın Belirlenmesi, İstanbul, 2021, s. 68)

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/(15)6-535
Karar No       : 2023/266

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 03.11.2020
SAYISI                         : 2020/304 E., 2020/594 K.

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen aktif husumet ehliyeti yokluğundan davanın reddine ilişkin karar temlik alan davacı Bekir C. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı temlik alan davacı Bekir C. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı temlik eden şirket vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalıya ait genel müdürlük eğitim binası yapım işinin ihalesini kazandığını ve taraflar arasında bu işle ilgili 13.08.2008 tarihinde sözleşme imzalandığını, sözleşme gereğince müvekkilinin 11.08.2008 tarihinde 47.812,50 TL damga vergisi yatırdığını, ihale evrakları arasında davalıya teslim edilen 382.500,00 TL teminat mektubuna ilişkin 5.301,48 TL komisyon ödediğini, ancak davalının yıkılacak binaları tahliye edip yer teslimi yapmadığını, sözleşme imzalandıktan sonra davalının yapımını istediği projenin imar planına aykırı olduğunun ve yapım işine başlanabilmesi için imar planının değiştirilmesi gerektiğinin ortaya çıktığını, bu plan değişikliği ve proje tadilatını davalının yapması gerektiğini, kendi edimlerini ifa etmeyen davalının sözleşmenin imzalanmasından iki yıl sonra başka bir bina yaptırma niyetini gizleyerek yer teslimini yapmadığı ve imar ruhsat problemi olduğu hâlde sözleşmeyi tek yanlı olarak haksız ve kötüniyetle feshettiğini, bu nedenle müvekkilinin sözleşme için ödediği 47.812,50 TL damga vergisi ile davalıya teslim ettiği banka teminat mektubu için ödediği 5.301,48 TL komisyon bedeli toplamı 53.113,98 TL menfi zarara uğradığını, ayrıca müvekkilinin sözleşmeyi ifa edememesi ve sözleşmenin uygulanacağı düşüncesiyle başka ihalelere girmekten kaçınması nedeniyle yaklaşık % 15-25 oranında kâr kaybına uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla haksız fesih nedeniyle ödenen vergi ve teminat mektubu komisyonlarına karşılık 53.113,98 TL maddi zararın ödenme tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle, kâr kaybına karşılık da şimdilik 1.000,00 TL’nin sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği 11.02.2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 21.06.2013 tarihli ıslah dilekçesinde ise; davada istenen 1.000,00 TL kâr kaybını 317.750,00 TL arttırarak toplam 318.750,00 TL’ye çıkarmıştır.

5. Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra 08.05.2018 havale tarihli “Alacağın Devri (Temlik) Sözleşmesi” ile davacıdan alacağı temlik alan Bekir C. vekili 25.09.2018 tarihli celsede alınan beyanında; davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı ile imzalanan sözleşmenin müvekkili şirketin yer teslimi yapmamasından değil, ilgili belediyeden inşaat ruhsatı alınamadığı için yer teslimi yapılmaması nedeniyle feshedildiğini, davacının projenin imar planına aykırı olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirdiğini ve sözleşmeyi haklı şekilde feshettiğini belirterek davanın reddini savunmuş; 23.05.2018 havale tarihli dilekçesinde ise; davacı ile imzalanan sözleşmenin 25 inci maddesine aykırı olarak yapılan temlik sözleşmesini kabul etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

7. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31.10.2013 tarihli ve 2012/65 Esas, 2013/508 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında hizmet binası yapımı için eser sözleşmesi imzalandığı, davalı tarafından usulüne uygun yer teslimi yapılmadığı için bu sözleşmenin uygulanmasına imkân bulunmadığı, sözleşmenin imzalanmasından yaklaşık iki yıl sonra davalı tarafından binayla ilgili ruhsat alınamadığı gerekçesiyle sözleşmenin feshedildiği, feshin gerçek nedenlere dayanmadığı ve haklı olmadığı, davacının fesih nedeniyle sözleşme için ödediği damga vergisi ile davalıya verdiği banka teminat mektubu komisyonu toplamından oluşan 53.113,98 TL menfi zarara ve uygulanmayan sözleşmeden dolayı kâr kaybından kaynaklanan 318.750,00 TL müspet zarara uğradığı, haksız fesih nedeniyle davacının uğradığı zararların tazminini davalıdan talep edebileceği gerekçesiyle ıslah da gözetilerek davanın kabulüne, 53.113,98 TL menfi zarar ile 1.000,00 TL müspet zararın 08.02.2012 dava tarihinden, 317.750,00 TL müspet zararın da 21.06.2013 ıslah tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 09.12.2014 tarihli ve 2014/1131 Esaas, 2014/7141 Karar sayılı kararı ile;

“… Taraflar arasında imzalanan 13.08.2008 tarihli sözleşmeyle 6.375.000,00 TL götürü bedelle Genel Müdürlük Eğitim Binası İnşaatı'nın yapımı kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin ekleri başlıklı 6. maddesinde, uygulama projelerinin sözleşmenin eki ve ayrılmaz parçası olduğu belirtilmiş, 5.1. maddesinde, “... ilgili belediyesinden vs. kuruluşlardan alınması gerekli bütün izin ve ruhsatlar yüklenici tarafından takip edilecek ve alınacaktır.” denilmiş, 8. maddesinde de, yüklenicinin mevzuata uygun hareket etmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin konusu inşaat yapımına ilişkin olmakla imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga BK'nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerindendir. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Sözleşmenin imzalanmasından sonra davalı, 08.09.2008 tarihli dilekçesiyle belediyeden projelerin onaylanmasını istemiş, belediyenin 25.09.2008 tarihli cevabında, mimari projede plan değişikliğine gidileceği bildirilmiş, Altındağ Belediye Meclisi'nin 05.11.2008 tarihli kararıyla bina yüksekliğinin parsel bazında daha önce belirlenmediğinden 1/1000 ölçekli plan değişikliğiyle maksi bina yüksekliği Hmax = serbest olarak belirlenmesi teklifi uygun görülerek kabul edilmiş, Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 13.03.2009 tarihli kararıyla da onanmıştır. Bunun üzerine davalı iş sahibi, 10.07.2009 tarihinde proje onayı için müracaat ettiğinde mimari projelerdeki hatalar için görüşmeye davet edilmiş, 11.02.2010 tarihinde, belediyeden inşaat ruhsatı alınamadığından yer teslimi yapılamayan inşaata ilişkin sözleşmenin fesh veya tasfiyesi ile eğitim binasının genel müdürlük kampüsünde yapılacak yeni bina kapsamında değerlendirilmesine karar verilmiştir. Görülüyor ki, sözleşme eki uygulama projelerinin avan projeler olduğu, ruhsat almak için belediyesince onaylanması gerektiği ortadadır. Nitekim plân değişikliği onayından sonra belediyesince, mimari projelerde hatalar olduğu bildirilmiştir. Ancak projelerdeki hataların plân değişikliği ile bağlantısının olup olmadığı anlaşılamamıştır. Mahkemece hukukçu, mali müşavir ve inşaat mühendisinden oluşturulan bilirkişi kurulundan asıl ve ek rapor alınmış ise de raporlarda bu husus açıklanmadığı gibi hukukçu ve mali müşavir de konunun uzmanı olmadığından yeterli inceleme ve araştırmanın yapıldığından sözedilemez.

O halde mahkemece yapılması gereken iş, 6100 sayılı HMK'nın 266. maddesince yeniden oluşturulacak üç kişilik mimar bilirkişi heyetine projeler ile imar plânı değişikliğini incelettirmek, sözleşme eki projelerin uygulanamamış olmasında plân değişikliği etkisinin olup olmadığını açıklığa kavuşturmak, sözleşme kapsamında bina inşaasının plân değişikliğine karşı yapılması veya imkansızlık durumunun araştırılarak sonucuna göre davadaki istemin, fesh veya tasfiye hükümlerince değerlendirilerek uygun karar vermekten ibarettir. Bu hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi incelemesiyle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olmuş, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

10. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.09.2018 tarihli ve 2016/513 Esas, 2018/744 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda temlik eden davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin 25 inci maddesinin temlik yasağına ilişkin olduğu, davanın yüklenici V. İnşaat Ticaret ve San. Ltd. Şti. tarafından açıldığı, yargılama sırasında dosyaya sunulan temlikname ile dava konusu alacağın Bekir C.’na temlik edildiği, davacı ile davalı arasında imzalanan sözleşmede temlik yasağı bulunduğundan alacağın sadece davacı temlik eden V. İnşaat Ticaret ve San. Ltd. Şti. tarafından talep edilebileceği, temlik alan şahsın aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde temlik alan davacı Bekir C. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 30.09.2019 tarihli ve 2019/655 Esas, 2019/3667 Karar sayılı kararı ile;

“... Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, fesih nedeniyle teminat mektup komisyon bedeli, damga vergisi zararı ve kâr kaybı alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece bozmaya uyularak yargılama sonucunda davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan dolayı usulden reddine dair verilen karar, davacı devir alan vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, 13.08.2008 tarihinde davalı iş sahibi ile devreden davacı yüklenici Vera İnş. Tic. ve San. Ltd. Şti. arasında imzalanan sözleşmenin konusu olan inşaatın yapımından vazgeçilmiş ve tasfiye edilmiş olması sebebiyle yüklenici tarafından açılmıştır. Davayı açan yüklenici mahkemeye verdiği 08.05.2018 havale tarihli alacağın devri (temlik) sözleşmesi başlıklı belge ile davadan sonra ve davaya konu edilen alacaklarını 3. kişi Bekir C.'na devretmiştir.

6100 sayılı HMK'nın 125. maddesinin 2. bendinde davanın açılmasından sonra, dava konusunun davacı tarafından devredilmiş olması halinde devir almış olan kişinin görülmekte olan davada davacı yerine geçeceği ve davanın kaldığı yerden itibaren devam edeceği hükmü getirilmiştir. Devreden yüklenici ile davalı iş sahibi arasında düzenlenen sözleşmenin 25. maddesinde; sözleşmenin Türk Telekom'un onayı dışında kısmen veya tamamen devredilemeyeceği ve sözleşmeden doğan alacakların da temlik edilemeyeceği kararlaştırılmıştır.

6100 sayılı HMK'nın 33. maddesi hükmünce hakim Türk Hukuku'nu re'sen uygulayacağından maddi vakıaları ileri sürüp kanıtlamak taraflara hukuki vasıflandırma hakime aittir. 08.05.2018 tarihli alacağın devri sözleşmesi başlıklı belge yüklenici tarafından açılan davadan sonra düzenlenmiş olduğundan 6098 sayılı Borçlar Kanunu 183. ve devamı maddelerinde düzenlenen alacağın temliki sözleşmesi değil, 6100 sayılı HMK'nın 125/2. maddesinde ifade edilen dava konusunun devri işlemi ve sözleşmesidir. Alacağın temlikinde TBK'nın 183. maddesi hükmü gereği kanun, sözleşme veya işin niteliği gereğince alacağın temliki için borçlunun rızası aranabilir ise de; 6100 sayılı HMK'nın 125/2. maddesinde düzenlenen dava konusunun devri, borçlunun ya da davalının kabul ve onayına tabi tutulmamıştır. Herhangi bir koşul ve ön şart belirtilmeksizin dava konusunun devri halinde devralanın görülmekte olan davada davacı yerine geçeceği ve davanın kaldığı yerden devam edeceği hükmü getirilmiştir.

Bu durumda mahkemece, açılan davadan sonra yüklenici tarafından dava konusu Bekir C.'na devredildiğinden HMK 125/2. hükmünce bu şahsın davacı yerine geçtiği kabul edilip davaya kaldığı yerden devam edilerek deliller de toplandıktan sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu davanın usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

13. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.11.2020 tarihli ve 2020/304 Esas, 2020/594 Karar sayılı kararı ile; önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

14. Direnme kararı süresi içinde temlik alan davacı Bekir C. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, 08.05.2018 havale tarihli “Alacağın Devri (Temlik) Sözleşmesi” başlıklı belgenin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 162 nci maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 183 üncü maddesi) gereğince alacağın temliki olarak mı, yoksa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125 inci maddesine göre dava konusunun devri olarak mı nitelendirileceği, buradan varılacak sonuca göre temlik alan Bekir C.’nun aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temlik eden davacı şirketin yerine geçerek davaya kaldığı yerden devam edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “Dava konusunun devri” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemeler irdelenmelidir.

17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125 inci maddesinde;

“…(1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:

a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.

b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.

(2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur” hükmüne yer verilmiştir.

18. Bu hüküm, dava konusunun davanın açılmasından sonra devrini (müddeabihin temlikini) düzenlemektedir. Dava açıldıktan sonra sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi “tasarruf serbestisi” kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur. Usul Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, HMK’nın 125 inci maddesi, dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki hâlinde yapılacak usul işlemlerini belirlemiştir.

19. Uyuşmazlık konusu mal, alacak veya hak, dava açılmadan önce devredilirse HMK’nın 125 inci maddesi uygulanmaz. Zira malını, alacağını veya hakkını devreden kişinin devrettiği mal, alacak veya hak konusu üzerinde alacaklı, borçlu, malik ve zilyet gibi sıfatları kalmayacağından; devreden kişinin, devirden sonra açılan bir davada davacı ya da davalı olarak hasım gösterilmesi mümkün değildir. Hâl böyle olmakla birlikte başlangıçta alacaklı sıfatı bulunmayan davacı veya borçlu sıfatı bulunmayan davalı, davada taraf olarak gösterilip davanın devamı sırasında alacaklı veya borçlu sıfatına sahip olursa, açılan dava sıfat yokluğundan reddedilemez. Şöyle ki; dava açıldığı esnada alacaklı sıfatı bulunmayan davacının, dava sırasında alacağı devralması durumunda husumet (sıfat) ehliyeti yönünden eksiklik ortadan kalktığı için davaya devam edilerek işin esasının incelenip çözümlenmesi gerekir. Husumetin doğru kişiye yöneltilmesi dolayısıyla dava konusunun devri mahkemece resen nazara alınacak hususlardandır.

20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125/1 inci maddesine göre davanın açılmasından sonra, davalı tarafça dava konusunun dava dışı üçüncü kişiye devri hâlinde davacı isterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralan kişiye karşı davaya devam eder. Davacı bu seçimlik hakkını kullanmayarak isterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür (HMK md. 125/1-b). Davacı kendiliğinden seçimlik hakkını kullanırsa, tercihine göre hareket edilir. Aksi hâlde dava konusunun devredildiğini öğrenen mahkemenin, davacıya seçimlik hakkı bulunduğunu hatırlatarak davaya hangi kişi hakkında devam edeceğini sorması, süre vermesi ve ona göre işlem yapması gerekir.

21. Dava sırasında davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devretmiş olmasına rağmen mahkemece HMK’nın 125 inci maddesinde belirtilen haklardan hangisini seçtiği davacıya sorulmadan ve ona seçimi yaptırılmadan, sanki devir yapılmamış gibi eski taraflar arasında davaya devam edilerek karar verilemez. Bu seçimlik hakkının hatırlatılması kuralı, kamu düzenine ilişkindir ve kanun yolu dâhil yargılamanın her aşamasında yapılır (Yılmaz, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 819).

22. Maddenin ikinci fıkrası gereğince davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilirse, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve davaya kaldığı yerden itibaren devam eder. Başka bir anlatımla HMK’nın 125/2 nci maddesinde, davacı tarafından dava konusunun üçüncü kişiye devredilmesi hâlinde, devralan üçüncü kişinin, hukuk gereği (ipso iure) davacı sıfatı ve buna bağlı olarak davayı takip yetkisi kazanacağı ve davanın yeni davacı ile süreceği kabul edilmiştir.

23. Davacının dava konusunu devretmesi durumunda, davalının tercihi aranmadan, devralan, davacının yerine kendiliğinden (resen) geçerek yargılama aşamasında her zaman davada taraf sıfatını kazanacaktır. Başka bir anlatımla HMK’nın 125/2 nci maddesinde, davalıya birinci fıkradakine benzer seçimlik haklar tanınmamıştır; devir alan kişinin davacının yerine geçmek suretiyle davaya kaldığı yerden devam edeceği ilkesi getirilmiştir. Dava konusu hangi aşamada devredildiyse, o andan itibaren devralan kişi davanın tarafı hâline gelecektir.

24. Dava hakkı, asıl (subjektif ) hakkın içinde bulunan bir hak olduğu için asıl hakkın devri ile dava hakkı da devredilmiş olur. Bir hakkın devri, mülga BK'nın 162 nci (TBK’nın 183 üncü maddesi) maddesi hükümlerinde düzenlenen alacağın temliki suretiyle gerçekleşir. Alacak temlik edilince devreden kişinin, alacaklı sıfatı ile birlikte davacı sıfatı da devir alana geçer ve davacı yerine geçen üçüncü şahıs usulden doğan yetkilerini kullanabilir.

25. Bu arada “alacağın temliki (devri)” konusuna değinmekte fayda bulunmaktadır.

26. Alacağın devri, alacaklı ile onu devir alan üçüncü şahıs arasında; kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça, borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen yazılı şekle bağlı sözleşme, kanun ya da kazaî kararla gerçekleşen tasarrufî bir muameledir. Alacağın devri kural olarak borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen tasarrufî bir hukuki işlemdir, külli değil, cüz’i ve sınırlı bir halefiyet meydana gelmektedir. Burada alacaklının değişmesi söz konusudur (Uygur, Turgut.: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, 3. Baskı, Ankara 2013, s. 1096).

27. Başka bir şekilde ifade etmek gerekir ise; alacağın temliki (devri), mevcut bir alacağın alacaklısının değişmesi işlemidir. Alacaklının bir borç ilişkisinden doğan alacağını borçlunun rızasına gerek olmadan bir sözleşmeye dayanarak üçüncü bir kişiye devretmesine alacağın temliki adı verilir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s.1248). Alacağın temliki ile borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 E., 2021/685 K. sayılı kararı).

28. Somut olayda uygulanması gereken, sözleşmenin imzalandığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga BK'nın alacağın rızai temlikine, başka bir anlatımla iradi devrine ilişkin 162 nci maddesinde;

“Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir.

Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile, alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez” düzenlemesine yer verilmiştir.

29. Aynı maddenin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK'daki karşılığı olan 183 üncü maddesi ise;

“Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.

Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez” şeklindedir.

30. Metinde yapılan sadeleştirme dışında, maddede, mülga BK'nın 162 nci maddesine göre herhangi bir hüküm değişikliği yoktur. TBK’da “alacağın temliki” kavramı yerine “alacağın devri” ifadesi kullanılmıştır. TBK’nın 183 üncü maddesinin birinci fıkrasına (mülga BK md. 162/1) göre maddede sayılan hâller dışında kural olarak alacağın temlikinde borçlunun rızasına gerek yoktur, sadece alacağı talep hakkı devredilmektedir. Diğer bir ifadeyle alacağın devrinde borcun özü muhafaza edilmekte, sadece şahıslarda değişiklik olmaktadır.

31. Kural olarak, bütün alacaklar temlik edilebilir. Böylece hâlen iktisap edilmiş (kazanılmış) bir alacak kadar ileride iktisap olunacak bir alacak da; keza muaccel bir alacak kadar bir vadeye veya şarta bağlanmış olan alacaklar da temlik olunabilir. Alacağın hukuki muameleden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olmasının da bir önemi yoktur (Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2019 tarihli ve 2017/11-2630 E., 2019/328 K. sayılı kararı).

32. Alacağın iradî devrinde (sözleşmeye dayanan devir); bu devrin geçerli olabilmesi için sözleşmenin taraflarının fiil ve tasarruf ehliyetinin bulunması, geçerli bir sözleşmenin olması, alacaklı ile üçüncü kişi arasında mülga BK'nın 163 üncü maddesi (TBK md. 184) gereğince yazılı devir sözleşmesinin yapılması, devredilen alacak hakkının mevcut olması ve devir engeli bulunmaması koşullarının gerçekleşmiş olması gereklidir.

33. Mülga Borçlar Kanunu’nun 162 nci maddesinde (TBK md. 183) bazı alacakların devrine izin verilmemiştir. Devir yasağı kanundan, sözleşmeden veya işin niteliğinden doğmaktadır.

34. Tarafların borç ilişkisinden doğan alacağın başkasına devredilmesini yasaklaması hâlinde sözleşmeden kaynaklanan “akdî devir yasağı” söz konusudur. Sözleşmede kararlaştırılan devir yasağına rağmen alacak temlik edilmiş ise; yapılan devir nedeniyle alacağı devralan üçüncü kişi, borçluya başvuramaz. Bu durumda borçlu, alacağı devredene karşı akdî devir yasağı savunmasında bulunabilir.

35. Sözleşmeden doğan devir yasağının üçüncü kişilere mutlak olarak ileri sürülmesi bazı hâllerde haksızlıklara yol açabilir. TBK’nın 183/2 nci maddesi bu yasağı yumuşatmak amacıyla bir istisnaya yer vermiştir. Bu hükümle sözleşmeden doğan temlik yasağının bir istisnası getirilmiştir. Bu hükmün uygulanabilmesi için aşağıdaki koşullar aranacaktır:

a) Borçlu alacaklıya alacağın varlığını tanımış (ikrar etmiş) olmalıdır.

b) Borçlunun bu tanıması (ikrarı) bir senede (belgeye) dayanmalıdır.

c) Alacaklı borç tanımasını (ikrarını) içeren bu senetten doğan alacağını üçüncü kişiye devir etmiş olmalıdır.

d) Üçüncü kişi taraflar arasında devir yasağından iyiniyetle haberdar olmamalıdır (Kılıçoğlu Ahmet M.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2012, s. 791). Bu koşullar mevcut ise, devir yasağına rağmen üçüncü kişiye yapılan devir geçerlidir. Ancak alacağı temellük eden üçüncü şahıs, devir yasağını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, bu hükümden yararlanamaz.

36. Devri caiz olmayan bir alacak hakkında yapılan temlik işlemi ilke olarak geçersiz olup; böyle bir devir sadece borçlu karşısında değil, temlik edenle temlik alan arasında da hüküm ve sonuç doğurmaz. Sözleşmede temlik yasağı bulunması ya da borçlunun rızasına bağlanmış olup, borçlunun rızasının bulunmaması hâlinde alacağın temliki borçluya karşı ileri sürülemez (Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 E., 2021/685 K. sayılı kararı).

37. Bu noktada eldeki davada olduğu gibi sözleşmede temlik yasağı bulunmasına rağmen, dava açıldıktan sonra alacak temlik edilmiş ise, HMK’nın 125 inci maddesine göre işlem yapılıp yapılmayacağı üzerinde de durulmalıdır.

38. Sözleşmede alacağın temliki yasağı olduğu hâlde, davadan sonra davacı alacağını dava dışı üçüncü kişiye temlik ettiyse, HMK’nın 125 inci maddesi anlamında dava konusunun devredildiği kabul edilerek davaya devralan şahıs huzurunda devam edilir, ancak davalı temlik yasağının bulunduğunu ileri sürdüğü takdirde alacağın varlığı ispatlanmamış olacağından davanın reddine karar verilmelidir. Başka bir ifadeyle alacağı devralan HMK’nın 125 inci maddesi gereğince davacı yerine geçerek usulden doğan yetkilerini kullanabilir ise de; davalının sözleşmede kararlaştırılan temlik yasağını ileri sürmesi durumunda maddi hukuk anlamında talep edebileceği alacağının bulunduğunu kanıtlaması hâlinde alacağa hükmedilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2021 tarihli ve 2018/(15)6-565 E., 2021/1464 K. sayılı kararı).

39. Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde alacağı temlik eden davacı yüklenici şirket ile davalı iş sahibinin imzaladığı 13.08.2008 tarihli “Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlük Eğitim Binası İnşaatı” işinin yapımına ilişkin sözleşmenin 25 inci maddesinde sözleşmenin Türk Telekom'un onayı dışında kısmen veya tamamen devir edilemeyeceğinin ve sözleşmeden doğan para alacağı dahil olmak ancak bununla sınırlı olmamak üzere herhangi bir yüklenici alacağının temlik edilemeyeceğinin kararlaştırıldığı, dava açıldıktan sonra yargılamanın devamı sırasında adi yazılı şekilde düzenlenen ve 08.05.2018 havale tarihli olan "Alacağın Devri (Temlik) Sözleşmesi" başlıklı temlikname ile eldeki dava konusu hak ve alacakların tamamının tüm dava ve talep haklarıyla birlikte üçüncü kişi Bekir C.'na devir ve temlik edildiği, davalının sözleşmenin 25 inci maddesinde temlik yasağı bulunduğunu ve 25 inci maddeye aykırı olarak yapılan temlik sözleşmesini kabul etmediğini ileri sürerek temlikin geçersiz olduğunu savunduğu somut olay değerlendirildiğinde; temlik alan Bekir C. HMK’nın 125 inci maddesi gereğince alacağı temlik eden davacı şirket yerine geçerek usul yetkilerini kullanmış ise de, maddi hukuk anlamında alacağın varlığını yani geçerli bir temlikle davalıdan isteyebileceği alacağının bulunduğunu ispatlayamamıştır. Buna karşılık davalı iş sahibi, sözleşmenin 25 inci maddesinde kararlaştırılan devir yasağı nedeniyle temlik alacaklısı yeni davacının kendisinden talep edebileceği alacağın bulunmadığını kanıtladığından, mahkemece sözleşmede temlik yasağı olduğu gerekçesiyle davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine dair verilen direnme kararı usul ve yasa hükümlerine uygun olmuştur.

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 08.05.2018 havale tarihli "Alacağın Devri (Temlik) Sözleşmesi" başlıklı belgenin alacağın temliki sözleşmesi değil dava konusunun devri niteliğinde olduğu ve direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

41. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan sebeplerle;

Temlik alan davacı Bekir C. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

29.03.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.

''K A R Ş I   O Y''

1- Dava, sözleşmenin feshi nedeniyle teminat mektubu için ödenen komisyon bedeli, damga vergisi zararı ile kâr kaybından kaynaklanan alacağın tahsili talebine ilişkindir.

2- Sayın çoğunluk ile aramızdaki ihtilaf ise, dosyada bulunan 08.05.2018 havale tarihli belgenin TBK’nın 183 üncü maddesi kapsamında alacağın temlikimi, HMK 125 inci maddesine göre dava konusunun devri mi olarak nitelendirilmesi gerektiği ve buna bağlı sözleşmede yer alan “devir yasağının” davacı sıfatını etkileyip etkilemeyeceği hususunda toplanmaktadır.

3- Mevzu bahis belge bakıldığında “Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/65 Esas sayılı ve Türk Telekom AŞ’nin davalısı olduğu alacak davası kapsamındaki tüm hak ve alacaklarımı, bütün ferileriyle birlikte, Bekir C.’na devrettim” cümlesini içerdiği görülmektedir. Uyuşmazlık doğduktan sonra, doğrudan mahkeme esas numarası zikredilmek suretiyle yapılan devrin doğrudan “dava konusunu” devretmeğe yönelik bir usul sözleşmesi olduğuna dair hiçbir tereddüt bulunmamaktadır.

4- Ne var ki, davanın dayanağını teşkil eden “Yapım İşleri Tip Sözleşmesi” devir yasağı da içermekle, bunun “dava konusun devrine” etkisini de tartışmak gerekir. Anılan metnin “Sözleşmenin Devri” başlıklı bölümünün altında “Sözleşme Türk Telekom’un onayı dışında kısmen veya tamamen devredilemez… Devir alacak firmanın en az yüklenici yeterliliğinde olması gerekir, ayrıca yüklenicinin gerçekleştirmediği veya noksan bıraktığı tüm taahhütlerin ve bunların gecikme cezası dahil tüm sonuçlarının devir alan firma tarafından gerçekleştirileceğinin ve yerine getirileceğinin yazılı olarak kabul edilmesi gerekir” açıklaması görülmektedir.

5 -Somut vakıada olduğu gibi, bina inşası için ihaleye çıkan kurumların gözettiği önemli ölçütlerden biri de firma yeterliliğidir. Muhatap firmanın geçmiş iş tecrübesi, hayata geçirdiği projeler ihalenin alınmasında önemli rol oynar. Bu bakımdan işin alımından sonra sürpriz yüklenici ile karşılaşmamak için sözleşmenin devir yasağına dair veyahut icazetle devrine ilişkin özel hükümler konulur. Nitekim eldeki sözleşmede de böyle bir hüküm mevcuttur.

6- Ancak, yukarıda da değinildiği üzere ortada sözleşmenin yani daha net bir ifadeyle “inşaat yapım işinin devrine” ilişkin bir hâl söz konusu değildir. Sözleşme feshedilerek dava konusu hâline geldikten sonra bizzat dava dosya numarası zikredilerek devir yapılmıştır. Bu durumda maddi hukuka ilişkin bir devirden söz edilemez. Bu işlem HMK 125 inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken tipik bir “dava konusunun/müddeabihin” devrinden ibarettir. Bu temlikle Bekir C. yüklenici değil, davacı sıfatını kazanmıştır. Şayet devir yasağının kapsamı “dava konusunun devrini” de içerseydi elbette mahkeme bununla da bağlı olacaktı. Ama gerek kenar başlığı gerekse içerik olarak böyle bir durumun söz konusu olmadığı apaçık görülmektedir.

7- Açıklanan gerekçelerle, yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle aksi yönde tezahür eden sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyoruz.

11. H.D. Başkanı           Üye
Abdullah Yaman            Şaban Kazdal

''K A R Ş I   O Y''

1. Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, fesih nedeniyle teminat mektup komisyon bedeli, damga vergisi zararı ve kâr kaybı alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece bozmaya uyularak yargılama sonucunda davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan dolayı usulden reddine dair verilen karar Özel Daire tarafından;

“Dava, 13.08.2008 tarihinde davalı iş sahibi ile devreden davacı yüklenici V. İnşaat Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. arasında imzalanan sözleşmenin konusu olan inşaatın yapımından vazgeçilmiş ve tasfiye edilmiş olması sebebiyle yüklenici tarafından açılmıştır. Davayı açan yüklenici mahkemeye verdiği 08.05.2018 havale tarihli alacağın devri (temlik) sözleşmesi başlıklı belge ile davadan sonra ve davaya konu edilen alacaklarını 3. kişi Bekir C.'na devretmiştir.

6100 sayılı HMK'nın 125 inci maddesinin ikinci bendinde davanın açılmasından sonra, dava konusunun davacı tarafından devredilmiş olması hâlinde devir almış olan kişinin görülmekte olan davada davacı yerine geçeceği ve davanın kaldığı yerden itibaren devam edeceği hükmü getirilmiştir. Devreden yüklenici ile davalı iş sahibi arasında düzenlenen sözleşmenin 25 inci maddesinde; sözleşmenin Türk Telekom'un onayı dışında kısmen veya tamamen devredilemeyeceği ve sözleşmeden doğan alacakların da temlik edilemeyeceği kararlaştırılmıştır.

6100 sayılı HMK'nın 33 üncü maddesi hükmünce hâkim Türk Hukuku'nu resen uygulayacağından maddi vakıaları ileri sürüp kanıtlamak taraflara hukuki vasıflandırma hakime aittir. 08.05.2018 tarihli alacağın devri sözleşmesi başlıklı belge yüklenici tarafından açılan davadan sonra düzenlenmiş olduğundan 6098 sayılı Borçlar Kanunu 183 üncü ve devamı maddelerinde düzenlenen alacağın temliki sözleşmesi değil, 6100 sayılı HMK'nın 125/2 nci maddesinde ifade edilen dava konusunun devri işlemi ve sözleşmesidir. Alacağın temlikinde TBK'nın 183 üncü maddesi hükmü gereği kanun, sözleşme veya işin niteliği gereğince alacağın temliki için borçlunun rızası aranabilir ise de; 6100 sayılı HMK'nın 125/2 nci maddesinde düzenlenen dava konusunun devri, borçlunun ya da davalının kabul ve onayına tabi tutulmamıştır. Herhangi bir koşul ve ön şart belirtilmeksizin dava konusunun devri hâlinde devralanın görülmekte olan davada davacı yerine geçeceği ve davanın kaldığı yerden devam edeceği hükmü getirilmiştir.

Bu durumda mahkemece, açılan davadan sonra yüklenici tarafından dava konusu Bekir C.'na devredildiğinden HMK 125/2 nci hükmünce bu şahsın davacı yerine geçtiği kabul edilip davaya kaldığı yerden devam edilerek deliller de toplandıktan sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu davanın usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür.”

gerekçesiyle bozulduktan sonra mahkeme önceki kararında direnmiştir.

2. Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; somut olayda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125 inci maddesinin iki numaralı fıkrasının uygulanıp uygulanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 183 üncü maddesi şöyledir:

“Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.

Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.”

4. Anılan maddede alacağın devri düzenlenmiş olup, sözleşmede aksinin kararlaştırılması durumunda alacağın başkasına devredilmesi mümkün değildir.

5. HMK’nın 125 inci maddesinin iki numaralı fıkrası ise şöyledir:

“(2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. (Ek cümle:22/7/2020-7251/11 md.) Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.”

6. Anılan fıkrada ise dava konusunun devri düzenlenmiş olup Kanun’da dava konusunun devri için borçlunun ya da davalının kabul ve onay şartı aranmamıştır.

7. Görüldüğü üzere alacağın devri ile dava konusunun devri farklı hukuki müesseselerdir. Zaten aksi düşünce, kanun koyucunun abesle iştigal ettiği ve birbiriyle çelişkili hükümler ihdası ettiği anlamına gelecektir. Devir sözleşmesi incelendiğinde tarafların “Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/65 Esas sayılı ve Türk Telekom AŞ’nin davalısı olduğu alacak davası kapsamındaki tüm hak ve alacaklarımı bütün fer'îleriyle birlikte” devri konusunda bir sözleşme imzaladıkları görülmektedir. Sözleşmede kullanılan ifadeler ve özellikle dosya numarası da verilmek suretiyle alacak davasındaki hak ve alacakların devredildiğinin düzenlenmiş olması karşısında söz konusu temlikin TBK’nın 183 üncü maddesi bağlamında bir alacağın devri değil HMK’nın 125/2 nci maddesi bağlamında dava konusunun devri olduğu açıktır. Nitekim söz konusu sözleşmenin dava tarihinden sonra düzenlenmiş olması da bu hususu teyit etmektedir. Dolayısıyla bu husustaki uyuşmazlığa TBK’nın 183 üncü maddesinin değil HMK’nın 125 inci maddesinin anılan hükmünün uygulaması gerekmektedir.

8. Öte yandan Özel Dairenin yukarıda yazılan bozma gerekçesine ek olarak, TBK’nın 183 üncü maddesi işin esasına ilişkin bulunmakla birlikte HMK’nın 125/2 nci maddesi usul hukukuna ilişkindir. Uyuşmazlık konusu, yargılama sırasında davacının değişmesinin mümkün olup olmadığı hususu olduğuna göre, usule ilişkin HMK hükmünün esasa ilişkin hükümden önce gözetilmesi gerekir. Diğer yandan davacının dava sonunda elde edeceği kazanımı, bir başkasına devrine engel bir durum bulunmadığına göre dava sonunda elde edilen kazanımın yargılama sırasında da devredilmesine mani bir halin bulunmadığının kabulü gerekir.

9. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin ve alacağın temlik yasağına ilişkin sözleşme, söz konusu sözleşmenin ifası sırasında iş sahibinin başka bir yüklenici ile muhatap olmak istememesinden kaynaklanmaktadır. Uyuşmazlık konusu ise dava konusunun devri olup artık dava konusu olan alacak için davacının kim olduğunun davanın sonucu bakımından ve buradan hareketle işveren açısından (söz konusu hukuki kurumların mahiyeti de nazara alındığında) bir önemi bulunmamaktadır.

10. Açıklanan nedenlerle kararın bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun onama görüşüne iştirak edemiyoruz.

1. H.D. Başkanı            Üye
Hasan Kaya                  Dr. Hamit Yelken